| 1 |
vintage |
eski |
adj. |
|
- He stores his vintage wine collection in the cellar under the floor.
- Eski şarap koleksiyonunu zeminin altındaki mahzende saklıyor.
- I bought it at the vintage clothing store.
- Eski giyim mağazasından aldım.
- I bought it at the vintage clothing store.
- Onu eski giysi dükkanından aldım.
- She sells a vintage hat.
- Eski bir şapka satıyor.
- Did you find these at a vintage clothing shop?
- Bunları eski kıyafet dükkanında mı buldun?
Show More (2)
|
| 2 |
vintage |
klasik |
adj. |
|
- The book offers a fantastic vintage universe.
- Kitap fantastik bir klasik evreni sunuyor.
- Tom was wearing a vintage T-shirt.
- Tom klasik bir tişört giyiyordu.
- Mary was wearing a vintage skirt and a wool hat.
- Mary klasik bir etek ve yün bir şapka giyiyordu.
Show More (0)
|
| 3 |
vintage |
bağbozumu |
n. |
|
- In my opinion, 1983 is the best vintage.
- Bana göre 1983 en iyi bağbozumudur.
- Alas, the 2000 vintage still goes along with this curious tradition.
- Ne yazık ki, 2000 yılı bağbozumu hala bu ilginç geleneği sürdürmektedir.
Show More (-1)
|
| 4 |
vintage |
eski tip |
adj. |
|
- There was a vintage piano in the middle of the room.
- Odanın ortasında eski tip bir piyano vardı.
Show More (-2)
|
