bir iki şey - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

bir iki şey



"bir iki şey" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 1 sonuç

Türkçe İngilizce
Idioms
bir iki şey a thing or two i.

"bir iki şey" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 111 sonuç

Türkçe İngilizce
General
(bir şeyler hakkında) bir iki şey bilmek know a thing or two (about something) f.
Phrasals
(bir şeyle başka bir şey/iki şey) arasına düşmek fall between (two things) f.
(bir şeyle başka bir şey/iki şey) arasına düşmek fall between (something and something else) f.
(bir kişi veya şeyle başka bir kişi veya şey/iki kişi veya şey) arasına girmek/sızmak get between f.
(bir kişi veya şeyle başka bir kişi veya şey/iki kişi veya şey) arasına girmek/sızmak get between (someone or something and someone or something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında havada/asılı kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız olmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) kararsız kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) bocalamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddüt etmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddütte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) duraksamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikli olmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikilemde kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) gidip gelmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) karar verememek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki kararı havada/askıda bırakmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki karar havada/askıda kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında havada/asılı kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız olmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) kararsız kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) bocalamak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddüt etmek hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) tereddütte kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) duraksamak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikte kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikircikli olmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) ikilemde kalmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) gidip gelmek hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) karar verememek hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki kararı havada/askıda bırakmak hover between something (and something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasındaki karar havada/askıda kalmak hover between something (and something else) f.
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak judge between (someone or something) (and someone or something else) f.
(iki veya bir kaç şey/kişi) arasında seçim yapmak judge between (someone or something and someone or something else) f.
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında bölüştürmek/paylaştırmak split between (two or more people or things) f.
bir şeyi (iki veya daha fazla şey/kişi) arasında pay etmek split between (two or more people or things) f.
iki büklüm edip (bir şey) haline sokmak twist into (something) f.
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi birleştirmek splice together f.
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi birbirine eklemek splice together f.
yeni bir şey elde etmek/bir şeyi değiştirmek için iki veya daha fazla farklı şeyi bir araya getirmek splice together f.
iki şeyi bir araya getirerek daha iyi bir şey yaratmak/üretmek marry up f.
(iki kişi/şey) arasında bir seçim yapmak decide between (someone or something) f.
(iki kişi/şey) arasında bir karar vermek decide between (someone or something) f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek have words (with somebody) (about something) [uk] f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında duraksamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında ikircikte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında ikilemde kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında kararsız kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında tereddütte kalmak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında tereddüt etmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında bocalamak hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında gidip gelmek hover between (something) and (something else) f.
(bir şeyle diğeri/iki şey) arasında karar verememek hover between (something) and (something else) f.
Proverb
iki kişi bir şey için kavga ederken/çekişirken üçüncü kişi o şeyi alır gider while two dogs are fighting for bone, a third one runs away with it
Colloquial
bir iki (kişi/şey) a couple of (people or things) s.
(bir şey yaparsam) iki olsun I'll be damned if I (do something) expr.
Idioms
iki tarafın da yapabileceği bir şey a game at which two can play i.
iki tarafın da yapabileceği bir şey a game that two can play i.
(biri/bir şey) hakkında bir iki şey thing or two (about someone or something) i.
(iki şey) arasında çok ince bir çizgide olmak/yürümek tread a fine line between (something) f.
(iki şey) arasında çok ince bir çizgide olmak/yürümek tread a thin line between (something) f.
(isterse) bir iki şey öğretebilmek could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek (gerek) could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(isterse) bir iki şey söyleyebilmek could tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek (gerek) could tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey söyleyebilmek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey söylemek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey söyleyebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey öğretmek could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğretmek can teach somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey öğretmek can tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
bir iki şey öğretmek could tell somebody a thing or two (about somebody/something) f.
(biri veya bir şey hakkında) bir iki şey öğrenmek find out a thing or two (about someone or something) f.
(bir şey veya biri hakkında birine) bir iki şey anlatmak tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(birine) bir iki şey anlatmak tell someone a thing or two f.
(birine) bir iki şey anlatmak teach someone a thing or two f.
(birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek could teach (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek could tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
(birisi veya bir şey hakkında birisine) bir iki şey öğretmek tell (someone) a thing or two (about someone or something) f.
bir iki şey öğrenmek find out a thing or two f.
(iki şey) arasında ince bir çizgide gidip gelmek tread a fine line between (something) f.
birine bir iki şey öğretebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two f.
birine bir iki şey söyleyebilmek can/could teach/tell somebody a thing or two f.
birine bir iki şey öğretmek could tell someone a thing or two f.
birine bir iki şey söyleyebilmek could tell someone a thing or two f.
birine bir iki şey öğretmek could teach someone a thing or two f.
birine bir iki şey söyleyebilmek could teach someone a thing or two f.
(bir şey) olarak iki işi/görevi aynı anda yapmak do double duty as (something) f.
(bir şey) olarak iki işi/görevi eş zamanlı olarak yürütmek do double duty as (something) f.
(bir şey) olarak iki işi/görevi birden yapmak do double duty as (something) f.
(bir şey) olarak iki şekilde hizmet vermek do double duty as (something) f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek have a word (with somebody) (about something) f.
(birine bir şey hakkında) iki çift laf etmek have/exchange words (with somebody) (about something) [uk] f.
bir iki şey öğrenmek learn a thing or two f.
bir iki şey söylemek tell a thing or two f.
birine bir iki şey anlatmak tell (or teach) someone a thing or two f.
birine bir iki şey söylemek tell (or teach) someone a thing or two f.
bir şeyi/bir şey yapmayı iki kez düşünmek think twice about something/about doing something f.
(iki şey) arasında bir yerde on the borderline expr.
bu iki tarafın da yapabileceği bir şey that's a game that two can play expr.
(iki kişi/şey) arasında bir fark yok there's nothing to choose between (two people or things) expr.
Formal
yüce ve sıradan iki şey gülünç bir şekilde yan yana gelerek bathetically zf.
Speaking
bir iki şey halletmem gerekiyor I have to take care of a few things expr.
bir şey söylemeden önce iki kez düşün think twice before saying anything expr.
Technical
iki şey arasına bir şey sokmak interpolate f.
Math
iki puan değerindeki bir şey twoer [dialect] i.
Logic
(ilişki, ifade, işlem) bir alandaki iki şey için geçerli olan binary s.