|
- They will be the new neighbours of the enlarged Union, which will one day extend to the Balkans region too.
- Bir gün Balkanlar bölgesine de uzanacak olan genişlemiş Birliğin yeni komşuları olacaklar.
- In Europe, over the past few days, large, so-called "gay pride" demonstrations have been held.
- Avrupa'da son birkaç gün içerisinde "eşcinsel onur günü gösterileri" olarak adlandırılan büyük gösteriler düzenlendi.
- In 500 days Russia was to do what China had been tackling for 25 years.
- 500 gün içinde Rusya, Çin'in 25 yıldır uğraştığı şeyi yapacaktı.
- Also for those aliens whose applications are refused, the time for appealing has been extended from 10 days to 15 days.
- Ayrıca, başvuruları reddedilen yabancılar için itiraz süresi 10 günden 15 güne çıkarılmıştır.
- At the end of the day, we are very satisfied with the draft as a whole, which should be adopted in this form.
- Günün sonunda, bu haliyle kabul edilmesi gereken taslaktan bir bütün olarak çok memnunuz.
- We cannot have a situation where enlargement cannot at the end of the day take place in practice.
- Günün sonunda genişlemenin pratikte gerçekleşemeyeceği bir duruma sahip olamayız.
- There are 800 million starving people in the world and 24.000 people die of hunger every day.
- Dünyada 800 milyon aç insan var ve her gün 24.000 kişi açlıktan ölüyor.
- We give two dollars a day to a cow.
- Bir ineğe günde iki dolar veriyoruz.
- It has been maintained that farmers would only be able to work for two hours a day.
- Çiftçilerin günde sadece iki saat çalışabilecekleri savunulmuştur.
- On average, 14 000 men, women and children die of this scourge every day.
- Her gün ortalama 14 000 erkek, kadın ve çocuk bu beladan ölmektedir.
- We are prepared to transfer the advances as early as 16 October, the first day on which the money is available.
- Avansları, paranın kullanılabilir olduğu ilk gün olan 16 Ekim gibi erken bir tarihte transfer etmeye hazırız.
- As a Pan-European it has been my privilege to work towards this great day since the 1970s.
- Bir Pan-Avrupalı olarak 1970'lerden bu yana bu büyük gün için çalışmak benim için bir ayrıcalık olmuştur.
- I think there have been five in the last ten days.
- Sanırım son on gün içinde beş tane oldu.
- Perhaps we are starting quite late in the day and we need to harmonise this therapy.
- Belki de güne oldukça geç başlıyoruz ve bu terapiyi uyumlu hale getirmemiz gerekiyor.
- For example, you do not pay your rent every day, so there is no problem there.
- Mesela her gün kiranızı ödemiyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok.
- Your question has been scheduled for the end of the day, in the third part, which is certain to be answered in writing.
- Sorunuz gün sonuna, yazılı olarak cevaplandırılacağı kesin olan üçüncü bölüme bırakılmıştır.
- The position of the developing countries is worse than in the days of colonial rule.
- Gelişmekte olan ülkelerin durumu sömürge yönetimi günlerinden daha kötüdür.
- Every day, livestock breeders are being forced out of business in the most tragic way.
- Her geçen gün hayvan yetiştiricileri en trajik şekilde işlerinden olmaya zorlanıyor.
- Every day, 40 000 people die from infectious disease.
- Her gün 40.000 kişi bulaşıcı hastalıklardan ölüyor.
- In this way the capacity of the fleet at sea on a particular day is within the norms laid down.
- Bu şekilde belirli bir günde denizdeki filonun kapasitesi belirlenen normlar dahilinde olur.
- Later on, however, after 20 days, will there be a different strategy?
- Ancak daha sonra, 20 gün sonra, farklı bir strateji olacak mı?
- More than a billion people have to get by on less than one euro a day.
- Bir milyardan fazla insan günde bir avrodan daha az bir gelirle geçinmek zorunda.
- We have made this very clear to our Iranian colleagues over the last few days.
- Son birkaç gündür İranlı meslektaşlarımıza bunu çok açık bir şekilde ifade ettik.
- At the end of the day, failing to prevent murderers from committing their crimes makes us their accomplice.
- Günün sonunda, katillerin suç işlemesini engelleyememek bizi onların suç ortağı yapar.
- That will be for another day as far as I am concerned.
- Bana kalırsa bu başka bir günün konusu.
- On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir.
- You have requested a debate on this subject in the course of the next few days during this part-session.
- Önümüzdeki birkaç gün içerisinde bu kısmi oturum sırasında bu konuda bir tartışma talep etmiştiniz.
- We have waited five years; we have waited 1,825 days since this measure should have been brought in.
- Beş yıl bekledik; bu tedbirin getirilmesi gerektiğinden bu yana 1,825 gün bekledik.
- They get tired of having soup for lunch every day as well!
- Onlar da her gün öğle yemeğinde çorba içmekten bıkıyorlar!
- At the end of the day, I honestly do not believe that this fear is justified.
- Günün sonunda, dürüst olmak gerekirse bu korkunun haklı olduğuna inanmıyorum.
- At the end of the day, policy on money and currency is not neutral.
- Günün sonunda, para ve para birimi politikası tarafsız değildir.
- Today is Human Rights Day and yet there are 12 European citizens in prison in Greece without trial.
- Bugün İnsan Hakları Günü ve halen Yunanistan'da 12 Avrupa vatandaşı yargılanmadan hapiste tutuluyor.
- Practically nobody would like to return to those days, but the last vestiges have still not been fully stamped out.
- Pratikte kimse o günlere dönmek istemez ancak son kalıntılar hala tam olarak ortadan kaldırılmamıştır.
- In theory it would possible be to amend the appendices again only one day after the regulations were adopted.
- Teorik olarak, yönetmelikler kabul edildikten sadece bir gün sonra eklerin yeniden değiştirilmesi mümkün olabilirdi.
- The Presidency has, of course, been offering both sides its services since the very first day.
- Başkanlık elbette ilk günden bu yana her iki tarafa da hizmetlerini sunmaktadır.
- We have seen horrible events such as lynchings in the last few days.
- Son birkaç gün içinde linç gibi korkunç olaylara şahit olduk.
- The day before yesterday, an attack on an Indian army camp claimed 9 victims.
- Önceki gün Hindistan ordusuna ait bir kampa düzenlenen saldırıda 9 kişi hayatını kaybetti.
- This is where everyone will be looking on that World Day and we must come up with a European answer to that problem.
- Dünya Günü'nde herkesin bakacağı yer burası ve bu soruna Avrupalı bir yanıt bulmalıyız.
- For four days we discussed and debated them constantly until four in the morning.
- Dört gün boyunca sabahın dördüne kadar sürekli tartıştık ve tartıştık.
- I believe that, one day, we might even decide to stop eating animal meat.
- Bir gün hayvan eti yemeyi bırakmaya bile karar verebileceğimize inanıyorum.
- Consumers vote with their wallet every day, and people's awareness of safety matters should not be underrated.
- Tüketiciler her gün cüzdanlarıyla oy kullanmaktadır ve insanların güvenlik konularındaki farkındalığı küçümsenmemelidir.
- I just pray that one day I take part in a debate when things are getting better.
- Ben sadece bir gün her şeyin daha iyiye gittiği bir tartışmada yer almak için dua ediyorum.
- It is not only the construction industry that suffers from accidents every day of the week.
- Haftanın her günü kazalardan muzdarip olan sadece inşaat sektörü değildir.
- The mood in Belgrade is becoming less predictable by the day.
- Belgrad'daki ruh hali gün geçtikçe daha az tahmin edilebilir hale geliyor.
- Every day, innocent people die, and all we do is settle for declarations and meetings.
- Her gün masum insanlar ölüyor ve bizim tek yaptığımız açıklama ve toplantılarla yetinmek.
- Today this objective of our entire continent has been achieved, which makes this a momentous day.
- Bugün tüm kıtamızın bu hedefine ulaşmış olması, bugünü önemli bir gün haline getirmektedir.
- At the end of the day, this report is based on a model such as this.
- Günün sonunda bu rapor böyle bir modele dayanıyor.
- It is one of the major news stories of the day.
- Günün en önemli haberlerinden biri.
- We must remember that we are elected just once every five years, but the car industry holds an election every day.
- Unutmamalıyız ki biz her beş yılda bir seçiliyoruz ama otomobil endüstrisi her gün seçim yapıyor.
- These events are occurring every day, every hour and perhaps every minute.
- Bu olaylar her gün, her saat ve belki de her dakika meydana gelmektedir.
- We have Member States where commitment to schedules is the order of the day.
- Programlara bağlılığın günün emri olduğu Üye Devletlerimiz var.
- Every day, mines are removed, and every day new ones are laid.
- Her gün mayınlar çıkarılıyor ve her gün yenileri döşeniyor.
- We should like to point out that is it we who have to ratify at the end of the day.
- Günün sonunda onaylaması gerekenlerin bizler olduğunu belirtmek isteriz.
- Let us remember that 12 years ago Iraq was given 15 days to disarm.
- Bundan 12 yıl önce Irak'a silahsızlanması için 15 gün süre verildiğini hatırlayalım.
- Terror that day struck at the heart of the global financial system.
- Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurdu.
- Perhaps you will invite us into your group one day so that we can share in your joy.
- Belki bir gün bizi de grubunuza davet edersiniz, böylece sevincinizi paylaşabiliriz.
- In theory it would possible be to amend the appendices again only one day after the regulations were adopted.
- Teoride, yönetmelikler kabul edildikten sadece bir gün sonra eklerin yeniden değiştirilmesi mümkün olabilir.
- Events have speeded up over the last few days with the capture of Mazar-I-Sharif and Kabul.
- Son birkaç gündür Mezar-ı Şerif ve Kabil'in ele geçirilmesiyle birlikte olaylar hız kazandı.
- Terror that day struck at the heart of the global financial system.
- Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurmuştur.
- I hope that Satellite Suzy, too, passes overhead one day.
- Umarım Uydu Suzy de bir gün başının üzerinden geçer.
- At the end of the day it does not matter what nationality we are.
- Günün sonunda hangi milletten olduğumuz önemli değildir.
- Organs are for another day.
- Organlar başka bir gün için.
- Surely we are not saying here that we should go back to the days of protectionism?
- Elbette burada korumacılık günlerine geri dönmemiz gerektiğini söylemiyoruz?
- Our new citizens must have this right from day one.
- Yeni vatandaşlarımız ilk günden itibaren bu hakka sahip olmalı.
- Every day, 24 000 people still die of hunger.
- Her gün 24.000 kişi hala açlıktan ölüyor.
- At the end of the day, everyone has to do this sort of initial check.
- Günün sonunda herkes bu tür bir ön kontrol yapmak zorundadır.
- We have just voted in favour of a monthly plenary session reduced to four days.
- Aylık genel kurul oturumlarının dört güne indirilmesi lehinde oy kullandık.
- There have been murders of Serbs over the last few days.
- Son birkaç gün içerisinde Sırplara yönelik cinayetler işlendi.
- Within days of the attack on America, a series of concrete measures was tabled by the European Commission.
- Amerika'ya yapılan saldırıdan birkaç gün sonra Avrupa Komisyonu tarafından bir dizi somut önlem masaya yatırıldı.
- A good example of this occurred during the last few days.
- Bunun iyi bir örneği son birkaç gün içinde yaşandı.
- Harassment and sweeping accusations of separatism continue to be the order of the day.
- Taciz ve kapsamlı bölücülük suçlamaları günün emri olmaya devam ediyor.
- Our willingness to use the euro in the European Union must be confirmed and increased every day.
- Avrupa Birliği'nde avro kullanma isteğimiz teyit edilmeli ve her geçen gün artırılmalıdır.
- This is the last day the Greek Presidency and I personally shall attend the European Parliament.
- Bugün Yunanistan Dönem Başkanlığı'nın ve benim şahsen Avrupa Parlamentosuna katılacağımız son gün.
- Many of us see this as having been a historic day.
- Birçoğumuz bunu tarihi bir gün olarak görüyoruz.
- These funds are one day to be invested for 25 or even more Member States, and that is not enough.
- Bu fonlar bir gün 25 ya da daha fazla Üye Devlet için kullanılacak ve bu yeterli değil.
- Is there an agreement with the United Nations for 'the day after'?
- Birleşmiş Milletler ile 'ertesi gün' için bir anlaşma var mı?
- After that intervention inspired by naked self-interest, may I come back to more important matters of the day?
- Düpedüz kişisel çıkarlardan kaynaklı bu müdahalenin ardından, günün daha önemli meselelerine geri dönebilir miyim?
- On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç, tarihi bir yükümlülüğü yerine getirmiştir.
- There would have to be more than 100 bathers a day for at least 20 days a year.
- Yılda en az 20 gün boyunca günde 100'den fazla yüzücü olması gerekmektedir.
- No wonder The Wall Street Journal the other day carried an article with Adams and bin Laden linked together.
- Wall Street Journal'ın geçen gün Adams ve Bin Ladin'in birlikte anıldığı bir makale yayınlamasına şaşmamalı.
- However, it did so on that day some two-and-a-half years ago when Parliament rejected the takeover directive.
- Ancak yaklaşık iki buçuk yıl önce Parlamento'nun devralma direktifini reddettiği o gün bunu yaptı.
- No, never, give me voluntary work any day.
- Hayır, asla, bana her gün gönüllü iş verin.
- Temporary agency staff are to be paid as much as the permanent staff in the user company from day one.
- Geçici ajans personeline ilk günden itibaren kullanıcı şirketteki kadrolu personel kadar ödeme yapılacaktır.
- Their trauma is heightened every day that we fail to give them a satisfactory response.
- Onlara tatmin edici bir yanıt veremediğimiz her gün yaşadıkları travma daha da artıyor.
- It is quite astounding that the government of the day in the UK had no tried and tested contingency plan in place.
- Birleşik Krallık'ta o günkü hükümetin denenmiş ve test edilmiş bir acil durum planının olmaması oldukça şaşırtıcıdır.
- The auctions issue has provoked discussion and does so every day.
- İhaleler konusu tartışmalara yol açmıştır ve her gün de açmaktadır.
- What is absolutely vital here is that, day after day, the Commission says ‘no’ to research projects.
- Burada kesinlikle hayati olan şey, Komisyonun her gün araştırma projelerine "hayır" demesidir.
- That would be to put off the governments' lack of capacity and willingness for yet another day.
- Bu, hükümetlerin kapasite ve istek eksikliğini bir başka güne ertelemek olur.
- We are entering new territory here and that is why learning is also the order of the day.
- Burada yeni bir bölgeye giriyoruz ve bu yüzden öğrenmek de günün emri.
- The fact is that we normally eat at least three times a day.
- Gerçek şu ki normalde günde en az üç kez yemek yiyoruz.
- This is an historic day in Parliament.
- Bu Parlamento'da tarihi bir gün.
- The economic situation in the country has never been so bad and is worsening every day.
- Ülkedeki ekonomik durum hiç bu kadar kötü olmamıştı ve her geçen gün daha da kötüye gidiyor.
- Fourteen days after the gathering in Rome, what really new developments can one expect on the constitutional front?
- Roma'daki toplantıdan on dört gün sonra, anayasal cephede gerçekten ne gibi yeni gelişmeler beklenebilir?
- We know that in Chechnya people are being abducted, killed and abused every day.
- Çeçenistan'da her gün insanların kaçırıldığını, öldürüldüğünü ve istismara uğradığını biliyoruz.
- We cannot, and must not, look the other way, for one day people will look the other way when it happens to us.
- Görmezden gelemeyiz ve gelmemeliyiz, zira bir gün bizim de başımıza geldiğinde insanlar görmezden gelecektir.
- We shall endeavour to reach a solution right up to the last day.
- Son güne kadar bir çözüme ulaşmak için çaba göstereceğiz.
- Today is, for me, a much longed-for day.
- Bugün benim için çok özlenen bir gün.
- We ought to have realised this even in the days of BSE.
- Bunu BSE günlerinde bile fark etmiş olmamız gerekirdi.
- I look forward to the day when my own ancient nation can play a similar role.
- Kendi kadim ulusumun da benzer bir rol oynayacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum.
- It must be possible to mobilise 1 000 police within 30 days.
- Otuz gün içinde 1 000 polisin harekete geçirilmesi mümkün olmalıdır.
- What is this economic organisation which forces half of the world's population to live on less than two dollars a day?
- Dünya nüfusunun yarısını günde iki dolardan daha az bir parayla yaşamaya zorlayan bu ekonomik organizasyon nedir?
- I doubt that the US Congress would devote a day to discussions, as we are, after Johannesburg.
- ABD Kongresi'nin Johannesburg'dan sonra bizim gibi bir gününü tartışmalara ayıracağından şüpheliyim.
- It is an historic day too for the Group of the European Liberal, Democrat and Reform Party.
- Avrupa Liberal, Demokrat ve Reform Partisi Grubu için de tarihi bir gün.
- Two days later, I asked the European Commission for maximum openness and the application of the Seveso II Directive.
- İki gün sonra Avrupa Komisyonu'ndan azami açıklık ve Seveso II Direktifinin uygulanmasını istedim.
- Knowledge and information at your fingertips, 24 hours a day and in large quantities.
- Bilgi ve enformasyon parmaklarınızın ucunda günün 24 saati ve büyük miktarlarda.
- We should not only send out this message in Johannesburg, but also in Brussels and Strasbourg, and preferably every day.
- Bu mesajı sadece Johannesburg'da değil, Brüksel ve Strazburg'da da ve tercihen her gün vermeliyiz.
- Saturday 5 January was the key day for this issue.
- 5 Ocak Cumartesi günü bu konuda kilit gündü.
- They could not fly for four days after 11 September and now they want to have a monopoly for more than a year.
- Daha önce 11 Eylül'den sonra dört gün uçamadılar, şimdi bir yıldan fazla tekel olmak istiyorlar.
- This is an historic day, not only for Europe, but also for me personally.
- Bu sadece Avrupa için değil şahsen benim için de tarihi bir gün.
- That day is the point of reference for the worldwide fight against so-called international terrorism.
- O gün, sözde uluslararası terörizme karşı dünya çapında verilen mücadelenin referans noktasıdır.
- This will be especially true on the day we make headway with decisions on taxation.
- Bu durum özellikle vergilendirme ile ilgili kararlarda ilerleme kaydettiğimiz gün geçerli olacaktır.
- The biggest terrorist attack to date against the civilised world took place three days after the Durban Conference.
- Uygar dünyaya yönelik bugüne kadarki en büyük terör saldırısı Durban Konferansından üç gün sonra gerçekleşti.
- By saying yes to this directive, Europe has had its day as a patron of art.
- Bu direktife evet diyerek Avrupa sanatın hamisi olarak gününü doldurmuştur.
- As speakers have already said, this has been an historic day for the current process of enlargement.
- Konuşmacıların da daha önce ifade ettiği üzere, bugün mevcut genişleme süreci açısından tarihi bir gün olmuştur.
- But we have to defend this peace anew every day, a painful lesson each and every one of us now has to learn.
- Ancak bu barışı her gün yeniden savunmak zorundayız, bu da her birimizin öğrenmesi gereken acı bir ders.
- We funked it that day two-and-a-half years ago, and we have regularly funked it since.
- İki buçuk yıl önce o gün bunu başarmıştık ve o günden bu yana da düzenli olarak başarıyoruz.
- Until the fourth day, each cell is totipotent, and contains all the genetic information of a potential human being.
- Dördüncü güne kadar her bir hücre totipotenttir ve potansiyel bir insanın tüm genetik bilgisini içerir.
- This is now the 18th day of my hunger strike.
- Bugün açlık grevimin 18. günü.
- Who on earth would count the bathers every day out on the beaches of Europe.
- Avrupa sahillerinde her gün denize girenleri kim sayabilir ki?
- One of the most interesting is the simple idea of a national holiday on Europe Day.
- En ilginç fikirlerden biri de Avrupa Günü'nde ulusal bir tatil yapılmasıdır.
- Bodies are washed up on the coasts of Europe every day as a result of completely unscrupulous Mafia methods.
- Tamamen vicdansız mafya yöntemlerinin bir sonucu olarak her gün Avrupa kıyılarına cesetler vurmaktadır.
- Some 50 people, mainly women and children, are still affected every day.
- Çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün yaklaşık 50 kişi bu hastalıktan etkilenmeye devam ediyor.
- We have to sit examinations every day and prove that we believe in it.
- Her gün sınavlara girmek ve buna inandığımızı kanıtlamak zorundayız.
- It will be a good day for Parliament if we can do this as well as for the animals under consideration.
- Bunu yapabilirsek Parlamento için olduğu kadar söz konusu hayvanlar için de güzel bir gün olacak.
- But that is how things stand at the end of the day.
- Ama günün sonunda durum bu.
- Enlargement symbolises for me the day ahead of us.
- Genişleme benim için önümüzdeki günü simgeliyor.
- Today is indeed a most decisive day as far as the role of Parliament is concerned.
- Bugün gerçekten de Parlamento'nun rolü açısından çok belirleyici bir gün.
- This is an historic day in Parliament.
- Bugün Parlamento için tarihi bir gün.
- Today is not a day, however, to argue our differences over the reasons for this.
- Ancak bugün bunun nedenleri üzerindeki farklılıklarımızı tartışacak bir gün değil.
- That was the day when the process of European integration began.
- O gün Avrupa entegrasyon sürecinin başladığı gündü.
- But, at the end of the day, this is a decision for the Irish Government.
- Ancak günün sonunda bu İrlanda Hükümeti'nin vereceği bir karardır.
- It was not a good day for European law.
- Avrupa hukuku için iyi bir gün değildi.
- The other day, I was at a seminar on the subject of cross-border crime.
- Geçen gün sınır ötesi suçlar konusunda bir seminerdeydim.
- I therefore believe we should either hold the debate now or leave it for another day this week.
- Bu nedenle tartışmayı ya şimdi yapmamız ya da bu hafta başka bir güne bırakmamız gerektiğine inanıyorum.
- Over there, 1.2 billion people live on less than one dollar a day.
- Orada 1.2 milyar insan günde bir dolardan daha az bir gelirle yaşıyor.
- It is our responsibility to liberate them from the need to spend every day in search of food.
- Onları her gün yiyecek aramak zorunda kalmaktan kurtarmak bizim sorumluluğumuzdur.
- Those who want to get rich by playing the sorcerer's apprentice will one day have to pay royalties to the Creator.
- Büyücünün çırağını oynayarak zengin olmak isteyenler bir gün Yaratıcı'ya telif hakkı ödemek zorunda kalacaklardır.
- Our new citizens must have this right from day one.
- Yeni vatandaşlarımız ilk günden itibaren bu hakka sahip olmalıdır.
- You do not buy a computer every day, so there is no problem there at all, because those prices have been lowered.
- Her gün bilgisayar almıyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok, çünkü o fiyatlar düşürüldü.
- All in all, that does not make for a good day for this form of parliamentarianism or for initiatives of this kind.
- Sonuç olarak, bu parlamentarizm biçimi ya da bu tür girişimler için iyi bir gün değil.
- We have been saying this for ever and a day and yet progress is being made at a snail's pace.
- Günlerdir bunu söylüyoruz ama salyangoz hızıyla ilerleme kaydediliyor.
- I would certainly not object to testing them in different Member States during the last days of the year.
- Yılın son günlerinde farklı Üye Devletlerde test edilmelerine kesinlikle itiraz etmem.
- On that day, the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir.
- As I point out in my question, one to two days, and not one to two hours, need to be devoted to the subject.
- Sorumda da belirttiğim gibi, bu konuya bir iki saat değil, bir iki gün ayrılması gerekmektedir.
- At the end of the day, we can only label what is actually there.
- Günün sonunda, sadece gerçekte var olanı etiketleyebiliriz.
- The euro will come into circulation in 89 days, and it is already the second most important currency in the world.
- Euro 89 gün içinde tedavüle girecek ve şimdiden dünyanın en önemli ikinci para birimi haline geldi.
- Every day in Spain we see a horrendous tragedy involving people who come looking for a better life.
- İspanya'da her gün daha iyi bir yaşam arayışıyla gelen insanların karıştığı korkunç bir trajediye tanık oluyoruz.
- We are prepared to transfer the advances as early as 16 October, the first day on which the money is available.
- Avansları, paranın kullanılabilir olduğu ilk gün olan 16 Ekim gibi erken bir tarihte aktarmaya hazırız.
- I use herbal medicines every day of the year.
- Yılın her günü bitkisel ilaçlar kullanıyorum.
- Three days of negotiations have already taken place, but they are still in prison.
- Üç gün süren müzakereler yapıldı, ancak hala hapisteler.
- The USA uses most water, consuming around 296 litres per person per day.
- En çok su kullanan ülke olan ABD'de kişi başına günde yaklaşık 296 litre su tüketilmektedir.
- There is already a UNESCO day of reading in many countries.
- Halihazırda pek çok ülkede UNESCO'nun bir okuma günü vardır.
- We cannot start off the day running overtime.
- Güne fazla mesai yaparak başlayamayız.
- After two to ten days SARS patients may develop a cough that might progress to difficulties in breathing.
- İki ila on gün sonra SARS hastalarında nefes alma güçlüğüne kadar ilerleyebilen bir öksürük gelişebilir.
- As such, this day of rest is deeply ingrained in European culture.
- Bu nedenle, bu dinlenme günü Avrupa kültürüne derinlemesine yerleşmiştir.
- Those for whom every day is a struggle for survival are not readily going to be won over by lofty objectives.
- Her günü hayatta kalma mücadelesi olan kişiler, yüce hedefler tarafından kolayca kazanılmayacaktır.
- The other day, the Commission told the Committee on Budgets that, with the euro, inflation is dead.
- Geçen gün Komisyon, Bütçe Komitesi'ne Avro ile birlikte enflasyonun öldüğünü söyledi.
- I hope this does not shock you if you join us on that extraordinary day.
- Umarım o olağanüstü günde bize katılırsanız bu sizi şaşırtmaz.
- Unfortunately, every day we receive the most terrible, bleak news of the situation.
- Ne yazık ki, her gün durumla ilgili en korkunç, en kasvetli haberleri alıyoruz.
- This is true in particular of the goods we purchase every day.
- Bu durum özellikle her gün satın aldığımız ürünler için geçerlidir.
- We know perfectly well that a plenary session reduced to four days does not allow us to work properly.
- Dört güne indirilmiş bir genel kurul oturumunun düzgün çalışmamıza izin vermediğini gayet iyi biliyoruz.
- They get tired of having soup for lunch every day as well!
- Onlar da her gün öğle yemeğinde çorba içmekten yoruldular!
- For example, we allow 5.500 children to die every day because of polluted air, polluted food and polluted water.
- Örneğin, kirli hava, kirli gıda ve kirli su nedeniyle her gün 5.500 çocuğun ölmesine izin veriyoruz.
- There are those who say that we should now call it a day.
- Artık buna bir gün dememiz gerektiğini söyleyenler var.
- The day before yesterday saw the commencement of this trial in Cairo of these 50 men accused of homosexuality.
- Önceki gün Kahire'de eşcinsellikle suçlanan 50 erkeğin yargılanmasına başlandı.
- More than half the population earns less than two dollars a day.
- Nüfusun yarısından fazlası günde iki dolardan az kazanıyor.
- That law has saved an average of 7 lives every day.
- Bu yasa her gün ortalama 7 hayat kurtarmıştır.
- This cannot be allowed to go on for another day.
- Bunun bir gün daha devam etmesine izin verilemez.
- But that is a detail for another day.
- Ama bu başka bir günün detayı.
- It was on the afternoon of that day that the raid was carried out.
- Baskın o gün öğleden sonra gerçekleştirildi.
- One of the most interesting is the simple idea of a national holiday on Europe Day.
- En ilginçlerinden biri de Avrupa Günü'nde ulusal bir tatil yapılması gibi basit bir fikirdir.
- Every day, mines are removed and every day new ones are laid.
- Her gün mayınlar kaldırılıyor ve her gün yenileri döşeniyor.
- Let me just look at the figures from the day that the agreement was signed.
- Anlaşmanın imzalandığı günkü rakamlara bakmama izin verin.
- Today, half the world lives on less than two dollars a day.
- Bugün dünyanın yarısı günde iki dolardan daha az bir gelirle yaşamaktadır.
- We cannot leave it for another day.
- Bu konuyu başka bir güne bırakamayız.
- Another 12 Christians died recently on the same day that the leader of Laskar Jihad, Thalib, launched his renewed jihad.
- Laskar Cihadı lideri Thalib'in yeni cihadını başlattığı gün 12 Hıristiyan daha hayatını kaybetti.
- Every day brings fresh evidence of the barbaric behaviour on the part of the state of Israel.
- Her geçen gün İsrail devletinin barbarca davranışlarına dair yeni kanıtlar ortaya çıkıyor.
- As was the case here in Strasbourg on 7 February, when public transport ground to a halt for the entire day.
- Tıpkı 7 Şubat'ta Strazburg'da toplu taşımanın gün boyu durduğu olayda olduğu gibi.
- We deal with them every day and significant progress has, of course, been made over the last few years.
- Bunlarla her gün uğraşıyoruz ve elbette son birkaç yılda önemli ilerlemeler kaydedildi.
- We shall be sending a proposal to Parliament and the Council within the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün içerisinde Parlamento ve Konseye bir teklif göndereceğiz.
- I really imagined myself to be back in the days of the notorious Nazi poisoner, Julius Streicher.
- Kendimi gerçekten de ünlü Nazi zehirleyicisi Julius Streicher'in günlerinde hayal ettim.
- The ultimate danger is that GALILEO will one day be buried.
- Nihai tehlike GALILEO'nun bir gün gömülecek olmasıdır.
- We will be in Skopje in the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün içinde Üsküp'te olacağız.
- I hope that 3 December will be a productive day in this area.
- 3 Aralık'ın bu alanda verimli bir gün olmasını umuyorum.
- He renamed the days of the week.
- Haftanın günlerinin isimlerini değiştirdi.
- The provisions should therefore apply from the first day.
- Bu nedenle hükümler ilk günden itibaren uygulanmalıdır.
- Rather than everything the Commission does being spectacular, every day is an effort.
- Komisyon'un yaptığı her şeyin muhteşem olmasından ziyade, her gün bir çabadır.
- So 900 people are dying of hunger every day in the world.
- Dünyada her gün 900 kişi açlıktan ölüyor.
- Indeed, our amendments to the common position mean that a board can get fast-track approval in 14 days.
- Esasen ortak tutumda yaptığımız değişiklikler, bir kurulun 14 gün içinde hızlı onay alabileceği anlamına gelmektedir.
- In the Netherlands, the Protestant churches held a prayer day yesterday.
- Hollanda'da Protestan kiliseleri dün bir dua günü düzenledi.
- This is the last day the Greek Presidency and I personally shall attend the European Parliament.
- Bugün Yunanistan Dönem Başkanlığı'nın ve benim şahsen Avrupa Parlamentosu'na katılacağımız son gün.
- One day, you will understand the history and the meaning of history.
- Bir gün, tarihi ve tarihin anlamını anlayacaksınız.
- The other day, he even said he would have no hesitation in using nuclear weapons.
- Geçen gün, nükleer silah kullanmaktan çekinmeyeceğini bile söyledi.
- At the end of the day, this issue will decisively affect some 20% of jobs in the European Union.
- Günün sonunda, bu konu Avrupa Birliği'ndeki işlerin yaklaşık %20'sini belirleyici bir şekilde etkileyecektir.
- People who are humiliated can one day deliver a vote of no confidence to the Commission.
- Aşağılanan insanlar bir gün Komisyon'a güvensizlik oyu verebilirler.
- The schools were only shut for two days and the number of new cases quickly petered out.
- Okullar sadece iki gün kapalı kaldı ve yeni vaka sayısı hızla azaldı.
- The day before yesterday the Council took a very clear position on the escalation of the Israeli/Palestinian conflict.
- Önceki gün Konsey, İsrail/Filistin çatışmasının tırmanması konusunda çok net bir pozisyon aldı.
- This is my observation, and maybe this may change one day, but not in the foreseeable future.
- Bu benim gözlemim ve belki bir gün bu durum değişebilir ama öngörülebilir bir gelecekte değil.
- It is one of the major news stories of the day.
- Günün en önemli haberlerinden biridir.
- Is there an agreement with the United Nations for 'the day after'?
- Birleşmiş Milletler ile "ertesi gün" için bir anlaşma var mı?
- Despite the calm of recent hours and days, the events of recent weeks have been truly horrific.
- Son saatlerdeki ve günlerdeki sakinliğe rağmen, son haftalarda yaşanan olaylar gerçekten dehşet vericiydi.
- They must not join as second-class members, but instead have equal rights from day one.
- İkinci sınıf üye olarak değil, ilk günden itibaren eşit haklara sahip olarak katılmalıdırlar.
- At the end of the day that is always critical.
- Günün sonunda bu her zaman kritik bir öneme sahiptir.
- Every day that passes thousands of men, women and children die of these diseases.
- Her geçen gün binlerce erkek, kadın ve çocuk bu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.
- It was not a good day for the European Monetary Union.
- Avrupa Para Birliği için iyi bir gün değildi.
- At the end of the day, it is a sort of favouritism.
- Günün sonunda bu bir tür kayırmacılıktır.
- Millions of human beings live in extreme poverty and every hour of the day many die of hunger.
- Milyonlarca insan aşırı yoksulluk içinde yaşamakta ve günün her saatinde birçoğu açlıktan ölmektedir.
- Others find it regrettable; I find it regrettable for them, because they will be old one day too.
- Başkaları bunu üzücü buluyor; ben onlar için üzülüyorum çünkü onlar da bir gün yaşlanacaklar.
- And just a day after the NATO/Russia Summit, our summit with Russia will take place, on 29 May.
- Ve NATO/Rusya Zirvesi'nden sadece bir gün sonra, 29 Mayıs'ta Rusya ile zirvemiz gerçekleşecek.
- Today's debate is the culmination of a long process which began in the days of the BSE epidemic.
- Bugünkü tartışma, BSE salgını günlerinde başlayan uzun bir sürecin doruk noktasıdır.
- It is about the right that, at the end of the day, no one here in this House would wish to be deprived of.
- Günün sonunda bu Meclisteki hiç kimsenin mahrum kalmak istemeyeceği bir hakla ilgilidir.
- On that day, however, the ECSC Treaty ceases to have effect, and we can hardly allow a lawless state of affairs.
- Ancak o gün, AKÇT Antlaşması yürürlükten kalkar ve kanunsuz bir duruma izin veremeyiz.
- I had my day in court, and I had my trial.
- Mahkemede günüm vardı ve duruşmam vardı.
- We have been saying this for ever and a day and yet progress is being made at a snail's pace.
- Bunu günlerdir söylüyoruz ama salyangoz hızıyla ilerleme kaydediliyor.
- Another document has been published in the last few days, contrastingly more interesting than this report.
- Son birkaç gün içerisinde bu rapordan daha ilginç bir başka belge daha yayınlandı.
- The Watson report uses the issues of the day to accelerate the communitisation of the EU.
- Watson raporu, AB'nin toplumsallaşmasını hızlandırmak için günün meselelerini kullanıyor.
- Remember the famous European Union declaration in Laeken, in the final days of December.
- Aralık ayının son günlerinde Laeken'de yapılan meşhur Avrupa Birliği deklarasyonunu hatırlayın.
- That, at the end of the day, is what counts.
- Günün sonunda önemli olan da budur.
- They work together every day.
- Her gün birlikte çalışıyorlar.
- The Commission came forward the day before yesterday with the three proposals, we have to correct that.
- Komisyon önceki gün üç öneriyle geldi, bunu düzeltmemiz gerekiyor.
- The laws passed by the TGNA are promulgated by the President within 15 days.
- TBMM'nin kabul ettiği yasalar, 15 gün içinde Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanır.
- We have not, I think, gone over the top with one day, representing 0.05% of an employee's labour input.
- Bir çalışanın işgücü girdisinin %0.05'ini temsil eden bir gün ile aşırıya kaçmadığımızı düşünüyorum.
- The minimum premium payment period is increased from 5000 days to 7000 days.
- Asgari prim ödeme süresi, 5000 günden 7000 güne çıkarılmıştır.
- I am particularly pleased to welcome back to the House Olivier Dupuis, who was detained for 14 days in Laos.
- Laos'ta 14 gün boyunca gözaltında tutulan Olivier Dupuis'i tekrar Meclis'te ağırlamaktan özellikle memnuniyet duyuyorum.
- Landmines kill, every day and in many countries.
- Mayınlar her gün ve birçok ülkede öldürüyor.
- A growing number of atrocities committed by the army against the civilian population is also reported every day.
- Ordu tarafından sivil halka karşı işlenen ve her geçen gün artan sayıda zulüm de rapor edilmektedir.
- One would hope that the appointment would one day be made solely by Parliament.
- Bu atamanın bir gün yalnızca Parlamento tarafından yapılacağı umulabilir.
- Many days have passed, there are still many days left and we are going to do many things.
- Birçok gün geçti, hala birçok gün var ve birçok şey yapacağız.
- At the end of the day, they are the same idea.
- Günün sonunda bunlar aynı fikirdir.
- It is an historic day for Europe.
- Avrupa için tarihi bir gün.
- Poverty is spreading, and the gulf between rich and poor is growing every single day.
- Yoksulluk yayılıyor ve zengin ile yoksul arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor.
- This is what everything hinges on at the end of the day.
- Günün sonunda her şey buna bağlı.
- We ought to have realised this even in the days of BSE.
- BSE günlerinde bile bunun farkına varmış olmalıydık.
- One day, you will understand history and the meaning of history.
- Bir gün tarihi ve tarihin anlamını anlayacaksınız.
- I will have clarification of that situation later in the day.
- Günün ilerleyen saatlerinde bu duruma açıklık getireceğim.
- Our willingness to use the euro in the European Union must be confirmed and increased every day.
- Avrupa Birliği'nde Avro kullanma isteğimiz teyit edilmeli ve her geçen gün arttırılmalıdır.
- I believe that today is a great day for all of us.
- Bugünün hepimiz için büyük bir gün olduğuna inanıyorum.
- One day, I am convinced of it, they will return to our shores.
- Bir gün, bundan eminim, kıyılarımıza geri dönecekler.
- In five countries it will occur within one day.
- Beş ülkede bir gün içinde gerçekleşecektir.
- They will be the new neighbours of the enlarged Union, which will one day extend to the Balkans region too.
- Bunlar, bir gün Balkanlar bölgesini de kapsayacak şekilde genişleyecek olan Birliğin yeni komşuları olacaktır.
- It is an historic day too for the Group of the European Liberal, Democrat and Reform Party.
- Bugün Avrupa Liberal, Demokrat ve Reform Partisi Grubu için de tarihi bir gün.
- I celebrate this day, which is a great day for me.
- Benim için harika bir gün olan bu günü kutluyorum.
- In Africa, 10 000 people die every day from AIDS, malaria or tuberculosis.
- Afrika'da her gün 10.000 kişi AIDS, sıtma veya tüberküloz nedeniyle ölmektedir.
- On the other institutions, we have had useful discussions in the last day or two.
- Diğer kurumlarla da son bir iki gün içerisinde faydalı görüşmeler yaptık.
- On that unforgettable day of 11 September 2001, I was in Washington with a delegation from this Parliament.
- O unutulmaz 11 Eylül 2001 gününde, bu Parlamento'dan bir heyetle birlikte Washington'daydım.
- The abuse of power at the expense of the people is the order of the day in Africa.
- İktidarın halk aleyhine kötüye kullanılması Afrika'da günün konusu.
- This issue will be discussed on the first day of the European Council.
- Bu konu Avrupa Konseyi'nin ilk gününde ele alınacaktır.
- The other day he told me that he would not dare send his daughter and his son to school in the same bus.
- Geçen gün bana kızını ve oğlunu aynı otobüste okula göndermeye cesaret edemeyeceğini söyledi.
- Some 50 people, mainly women and children, are still affected every day.
- Çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün yaklaşık 50 kişi hala bu durumdan etkilenmektedir.
- Today is an historic day for the European Union and the European Parliament.
- Bugün Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu için tarihi bir gün.
- The Laeken Summit is now only a couple of days away.
- Laeken Zirvesine artık sadece birkaç gün kaldı.
- Within days of the attack on America, a series of concrete measures was tabled by the European Commission.
- Amerika'ya yapılan saldırıdan birkaç gün sonra Avrupa Komisyonu tarafından bir dizi somut tedbir sunuldu.
- This is an historic day for Europe.
- Bu Avrupa için tarihi bir gün.
- Which at the end of the day is the only effective solution.
- Günün sonunda tek etkili çözüm de budur.
- It is an historic day for Europe.
- Bu Avrupa için tarihi bir gün.
- Those few days leave little scope for counterfeiting.
- Bu birkaç gün sahtecilik için çok az alan bırakıyor.
- Today we are commemorating International Human Rights Day.
- Bugün Uluslararası İnsan Hakları Günü'nü anıyoruz.
- I say this in the light of my visit to the United States over the last two days.
- Bunu son iki gün içerisinde Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığım ziyaretin ışığında söylüyorum.
- Their vote will determine whether we meet in Brussels or in Strasbourg on that particular day.
- O gün Brüksel'de mi yoksa Strazburg'da mı toplanacağımızı onların oyları belirleyecek.
- These are longstanding problems, to which solutions will one day have to be found.
- Bunlar uzun süredir devam eden ve bir gün çözüm bulunması gereken sorunlardır.
- Their Odyssey to Europe had lasted ten days under inhumane conditions.
- Avrupa'ya yolculukları insanlık dışı koşullar altında on gün sürmüştür.
- It was a hard struggle, but at the end of the day we succeeded.
- Zorlu bir mücadeleydi ama günün sonunda başardık.
- Then, the day before yesterday, the paramilitaries assassinated Octavio Sarmiento, a Member of the National Congress.
- Ardından önceki gün paramiliterler Ulusal Kongre Üyesi Octavio Sarmiento'ya suikast düzenledi.
- I still learn something new every day using my computer.
- Hâlâ bilgisayarımı kullanarak her gün yeni bir şey öğreniyorum.
- Nevertheless, we continue to battle on together; we will get there one day.
- Yine de birlikte mücadele etmeye devam ediyoruz; bir gün oraya varacağız.
- Important institutional decisions have already been made in the last ten days.
- Son on gün içinde önemli kurumsal kararlar alınmıştır.
- What else the Commission plans to cook up the day after tomorrow, I do not know.
- Komisyon'un yarın öbür gün başka neler hazırlamayı planladığını bilmiyorum.
- We should be wearing them every day for the victims of these killer diseases.
- Bu katil hastalıkların kurbanları için onları her gün giymeliyiz.
- We cannot have a situation where enlargement cannot at the end of the day take place in practice.
- Genişlemenin günün sonunda pratikte gerçekleşemeyeceği bir duruma sahip olamayız.
- Remember what happened the day after he had got the Palestinian leaders to enter into a unilateral ceasefire.
- Filistinli liderleri tek taraflı ateşkese ikna ettikten bir gün sonra neler olduğunu hatırlayın.
- A day, a week, a month?
- Bir gün mü, bir hafta mı, bir ay mı?
- Please bear in mind that we are waiting anxiously for the day when we will genuinely be able to move freely.
- Lütfen gerçekten özgürce hareket edebileceğimiz günü sabırsızlıkla beklediğimizi aklınızdan çıkarmayın.
- As Deputy Mayor of the city of Lyon, I see this problem every day.
- Lyon Belediye Başkan Yardımcısı olarak bu sorunu her gün görüyorum.
- Peace is not something we can take for granted; we have to work on it every day.
- Barış hafife alabileceğimiz bir şey değildir; her gün üzerinde çalışmamız gerekir.
- In the course of the next few days, we shall no doubt become much clearer about what is possible.
- Önümüzdeki birkaç gün içinde neyin mümkün olduğu konusunda şüphesiz çok daha net olacağız.
- One day we will have to answer this question before history and the people of Europe.
- Bir gün tarih ve Avrupa halkları önünde bu soruya cevap vermek zorunda kalacağız.
- We have to keep in mind that last year polling day itself was relatively calm.
- Geçen yıl oy verme gününün nispeten sakin geçtiğini unutmamalıyız.
- I am talking about plasma donation, where you have to travel some distance to fixed machinery and it takes half a day.
- Sabit makinelere gitmek için belli bir mesafe kat etmeniz gereken ve yarım gün süren plazma bağışından bahsediyorum.
- It has destroyed an entire ecosystem in a matter of days.
- Birkaç gün içinde bütün bir ekosistemi yok etti.
- Today is an historic day for Cyprus, as well as for the European Union.
- Bugün Kıbrıs için olduğu kadar Avrupa Birliği için de tarihi bir gün.
- The stench of graft is all around us and is getting stronger by the day.
- Rüşvetin pis kokusu her tarafımızı sarmış durumda ve gün geçtikçe daha da artıyor.
- I still learn something new every day using my computer.
- Bilgisayarımı kullanarak her gün yeni bir şeyler öğrenmeye devam ediyorum.
- It is still open to the groups to look at the order of discussion on that day.
- Grupların o günkü tartışma sırasına bakmaları hala açıktır.
- Over the past few days, I have therefore taken up this duty.
- Bu nedenle geçtiğimiz birkaç gün boyunca bu görevi üstlendim.
- Many of us see this as having been an historic day.
- Birçoğumuz bunun tarihi bir gün olduğunu düşünüyoruz.
- They only had four days notice and asked for it to be postponed until a later date.
- Sadece dört gün önceden haber verdiler ve ileri bir tarihe ertelenmesini istediler.
- The House is sovereign at the end of the day.
- Günün sonunda Meclis egemendir.
- No one should be in any doubt that I shall celebrate on the day that Saddam Hussein's regime of terror comes to an end.
- Saddam Hüseyin'in terör rejiminin sona erdiği günü kutlayacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.
- This is a dark day for Parliament.
- Bu Parlamento için kara bir gün.
- The fact is that we normally eat at least three times a day.
- Gerçek şu ki, normalde günde en az üç kez yemek yiyoruz.
- I believe that, one day, we might even decide to stop eating animal meat.
- İnanıyorum ki bir gün hayvan eti yemeyi bırakmaya bile karar verebiliriz.
- We are on day seven, and the dramatic events tell us that it will not be a blitzkrieg.
- Yedinci gündeyiz ve dramatik olaylar bize bunun bir yıldırım savaşı olmayacağını söylüyor.
- Immunity in these Berlusconi days is a difficult concept and we should not challenge our electorate.
- Bu Berlusconi günlerinde birlik zor bir kavramdır ve seçmenlerimize meydan okumamalıyız.
- The first measure concerns the increase of the level of stocks from 90 to 120 days.
- İlk tedbir, stok seviyesinin 90 günden 120 güne çıkarılmasıyla ilgilidir.
- We must remember that we are elected just once every five years, but the car industry holds an election every day.
- Bizim her beş yılda bir seçildiğimizi, ancak otomobil endüstrisinin her gün seçim yaptığını unutmamalıyız.
- Today's sitting winds up two very special days here in Strasbourg.
- Bugünkü oturumla birlikte Strazburg'da çok özel iki gün sona eriyor.
- What has been said over the last few days in the Russian Duma, which has accused Romania of interference, is worrying.
- Romanya'yı müdahaleyle suçlayan Rus Duma'sında son birkaç gündür söylenenler endişe vericidir.
- The pillar structure is, at the end of the day, a totally useless construction for establishing openness.
- Sütun yapısı, günün sonunda, açıklığı tesis etmek için tamamen yararsız bir yapıdır.
- Three days of negotiations have already taken place, but they are still in prison.
- Üç gün süren müzakereler yapıldı ancak hala hapisteler.
- As of next year, Finland, too, will have such a national day.
- Önümüzdeki yıldan itibaren, Finlandiya da böyle bir ulusal güne sahip olacak.
- Farmers have voiced a number of concerns over the past few days.
- Çiftçiler son birkaç gündür bir dizi endişelerini dile getirdiler.
- We can see this destruction taking place every day.
- Bu tahribatın her gün gerçekleştiğini görebiliyoruz.
- The international forces which were and still are in Afghanistan looked day after day for Chechen fighters.
- Afganistan'da bulunan ve halen bulunmakta olan uluslararası güçler her gün Çeçen savaşçıları aradılar.
- Millions of human beings have to suffer these affronts every single day.
- Milyonlarca insan her gün bu hakaretlere maruz kalmaktadır.
- In the last few days 70 African migrants have been drowned, this time off the coast of Sicily.
- Son birkaç gün içerisinde bu kez Sicilya açıklarında 70 Afrikalı göçmen boğuldu.
- The discussion on reproductive health and rights dominated the last days of the summit.
- Zirvenin son günlerine üreme sağlığı ve hakları tartışmaları damgasını vurdu.
- We have waited five years; we have waited 1,825 days since this measure should have been brought in.
- Beş yıl bekledik; bu tedbirin getirilmesi gerektiğinden bu yana 1.825 gün bekledik.
- Every day it shows us its real face.
- Her geçen gün bize gerçek yüzünü gösteriyor.
- I did a fast for seven days with six partners of mine.
- Ben altı ortağımla yedi gün oruç tuttum.
- A whole long day was ahead to explore the city.
- Şehri keşfetmek için önünde uzun bir gün vardı.
- Mistress has been working very hard these last few days.
- Hanımım son birkaç gündür çok yoğun çalışıyor.
- And by last minute, I mean we decided like two days before.
- Yani son dakika derken, iki gün önce karar verdik.
- For the record, I too have had a hard day.
- Haberin olsun, ben de zor bir gün geçirdim.
- So many days have passed and nothing has been done.
- O kadar gün geçti ve hiçbir şey yapılmadı.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hasta tedavi eden bir hastaneyi yönetiyorsun.
- I learned a very hard lesson that day.
- O gün çok acı bir ders aldım.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazla iş yapabilmek için gününü iki kısma ayırdı.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış halde buldu.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söylediniz.
- Sadat says that he knew he would one day become president.
- Sedat bir gün cumhurbaşkanı olacağını bildiğini söylüyor.
- I learned a very hard lesson that day.
- O gün çok acı bir ders almıştım.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç defa kahvaltı yapmalısınız.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste kötü bir gün diye buna derim işte.
- We got a whole day for the last couple hundred miles.
- Son birkaç yüz kilometre için koca bir günümüz vardı.
- Obviously the experiment got out of control after two days.
- Açıkçası deney iki gün sonra kontrolden çıktı.
- In fact, the world has never lived a single day of peace.
- Aslında dünya hiçbir zaman huzurlu bir gün geçirmemiştir.
- We got a whole day for the last couple hundred miles.
- Son birkaç yüz mil boyunca tam bir günümüz oldu.
- This means you're admitted to the pharmacy program on day one.
- Bu, birinci günde eczane programına kabul edildiğiniz anlamına gelir.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu davayı üç gün içinde kapatın ve ilk takıma katılın.
- And I expect it will one day be a trillion dollar industry.
- Ve bir gün trilyon dolarlık bir sektör olacağını umuyorum.
- I made the decision to end my life that day.
- Ben o gün hayatıma son verme kararı vermiştim.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- The truth is I presided over a failed mission that day.
- Gerçek şu ki, o gün başarısız bir göreve başkanlık ettim.
- A whole long day was ahead to explore the city.
- Şehri keşfetmek için koskoca bir gün vardı.
- The truth is I presided over a failed mission that day.
- Gerçek şu ki o gün başarısız bir göreve başkanlık ettim.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu dosyayı üç gün içinde kapat ve birinci ekibe katıl.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapmaya başladım.
- One day, I woke up and realized the truth.
- Bir gün birdenbire uyandım ve asıl gerçeğin farkına vardım.
- And remember, folks, this is only the first day.
- Ve unutmayın, millet, bu sadece ilk gün.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce hastaneden çıkmıştı.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca nezle kapmaktan korktuğu için onunla çalışmayı reddetti.
- One day, I woke up and realized the truth.
- Bir gün uyandım ve aslolanı fark ettim.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O güne kadar ve o günden bu yana siz ikiniz bu konuyu hiç tartışmadınız.
- Not a cold forecast for the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün için soğuk hava öngörülmüyor.
- Then maybe that one day will become two.
- O zaman belki o bir gün ikiye çıkacak.
- Hawk dives but fails to find any earth the first day.
- Hawk dalış yapar ancak ilk gün herhangi bir yeryüzü bulamaz.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve onları tam iki gündür görmedim.
- The president was subsequently notified that day.
- Müdür daha sonra o gün bilgilendirildi.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve ben onları iki gündür görmedim.
- There was another reason I went to see her that day.
- O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni vardı.
- In fact, the world has never lived a single day of peace.
- Aslında dünya tek bir gün bile huzur bulamamıştır.
- The president was subsequently notified that day.
- Daha sonra başkana o gün bilgi verildi.
- This mantra is very powerful and brings result in few days.
- Bu mantra çok etkilidir ve birkaç gün içinde sonuç verir.
- And I expect it will one day be a trillion dollar industry.
- Ve ben bir gün trilyon dolarlık bir endüstri olmasını bekliyorum.
- It did end up raining all day and I regret nothing.
- Bütün gün yağmur yağdı ve hiçbir şeyden pişman değilim.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski cumhurbaşkanı daha fazla iş yapmak için gününü ikiye bölmüş.
- A faint and fading hope that one day it will flower.
- Bir gün çiçek açacağına dair zayıf ve solmakta olan bir ümit.
- Obviously the experiment got out of control after two days.
- Belli ki deney iki gün sonra kontrolden çıkmış.
- Try spending from time to time a whole day without technology.
- Zaman zaman bir gün boyunca teknolojik olmadan zaman geçirmeyi dene.
- It did end up raining all day and I regret nothing.
- Bütün gün yağmur yağdı ve ben hiçbir şeyden pişman değilim.
- They would rather eat the same thing every day.
- Her gün aynı şeyi yemeyi tercih ederlerdi.
- He was dismissed from the hospital after nine days.
- Dokuz gün sonra hastaneden taburcu edildi.
- If there must be trouble, let it be in my day, that my child may have peace.
- Eğer bir sorun olacaksa, benim günümde olsun ki çocuğum huzur bulsun.
- Mistress has been working very hard these last few days.
- Son birkaç gündür hanımefendi çok fazla çalışıyor.
- This mantra is very powerful and brings result in few days.
- Bu mantra çok etkili ve birkaç gün içinde sonuç verir.
- I believe in my relationship because of the small things we do for one another every day.
- İlişkime, her gün birbirimiz için yaptığımız küçük şeyler sayesinde güveniyorum.
- I've been thinking about tonight every day since I left that jewelry store.
- Kuyumcudan ayrıldığımdan beri her gün bu geceyi düşünüyorum.
- I know it's only been two days.
- Biliyorum, sadece iki gün geçti.
- Remember that tomorrow is another day when you can try again.
- Yarının tekrar deneyebileceğiniz başka bir gün olduğunu unutmayın.
- Everything we see now on this earth will one day be ashes.
- Şu anda bu dünyada gördüğümüz her şey bir gün küle dönecek.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün boyunca oruç tutacaksın ve yalnızca bunu içeceksin.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiçbir şeyin canını acıtmadığı her güne şükret.
- They would rather eat the same thing every day.
- Her gün aynı şeyi yemeyi tercih ediyorlar.
- Drink the same amount of water as the first two days.
- İlk iki gün ne kadar su içtiyseniz aynı miktarda için.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiç acı çekmediğin her gün için minnettar ol.
- Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application.
- Bir gün sonra Dubsmash adlı uygulamadan şarkının bir kısmı yayımlandı.
- Sadat says that he knew he would one day become president.
- Sedat bir gün başkan olacağını bildiğini söylüyor.
- It says we need to exhort one another every day.
- Her gün birbirimize öğüt vermemiz gerektiğini söylüyor.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu davayı üç gün içinde kapatın ve ilk ekibe katılın.
- Online casino is a big industry and growing day by day.
- Çevrimiçi kumarhane büyük bir endüstri ve her geçen gün büyüyor.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söyledin.
- Our truck broke down and it took a whole day to fix.
- Kamyonumuz bozuldu ve tamir edilmesi tam bir gün sürdü.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Telefon icat edildiği gün annen seni aramayı bıraktı.
- I've been thinking about tonight every day since I left that jewelry store.
- Kuyumcudan çıktığımdan beri her gün bu geceyi düşünüyorum.
- One day, I woke up and realized the truth.
- Bir gün uyandım ve gerçeğin farkına vardım.
- And then, one day I turn around and I see the whole real world.
- Sonra da bir gün döndüm ve gerçek dünyayı tamamıyla gördüm.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O gün ve sonrasında ikiniz de bu konuyu hiç konuşmadınız.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce taburcu olmuş.
- Some individuals may become overwhelmed by the entire day's activities at once.
- Bazı bireyler tüm günün aktivitelerinden bir anda bunalabilir.
- Some dream that one day he could become president.
- Bazıları onun bir gün cumhurbaşkanı olabileceğini hayal ediyor.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Böylece Moab o gün İsrail'in eline geçti.
- For the record, I too have had a hard day.
- Bilgin olsun, ben de zor bir gün geçirdim.
- A whole long day was ahead to explore the city.
- Önümde şehri keşfetmek için koca bir gün vardı.
- It did end up raining all day and I regret nothing.
- Bütün gün yağmur yağdı ve ben hiçbir şeyden pişman olmadım.
- And for three whole days, we shoot the wounded horses.
- Ve üç koca gün boyunca biz yaralı atları vuruyoruz.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik bir şekilde, farkında bile olmadan her gün oruç tutuyoruz.
- Utilizing the stairs every day could be an awesome first move.
- Her gün merdivenleri kullanmak harika bir ilk adım olabilir.
- The president was subsequently notified that day.
- Müdür o gün daha sonra bilgilendirildi.
- Israel has maintained control of that area to this day.
- İsrail günümüze dek bu bölgeyi kontrol altında tutmuştur.
- And I expect it will one day be a trillion dollar industry.
- Ve bir gün trilyon dolarlık bir sanayi olacağını umuyorum.
- Online casino is a big industry and growing day by day.
- Online kumarhane sektörü büyük bir sektördür ve her geçen gün büyümektedir.
- Hawk dives but fails to find any earth the first day.
- Şahin dalar ancak ilk gün herhangi bir yeryüzü bulamaz.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün, spora bakışını tamamıyla değiştirdi.
- Online casino is a big industry and growing day by day.
- Online kumarhane büyük bir endüstri ve her geçen gün büyüyor.
- I'd call that a red-letter day for any canine unit.
- Ben buna herhangi bir köpek birimi için önemli bir gün derdim.
- Every day has the peace and serenity of a flu outbreak.
- Her gün, patlak veren bir grip salgınının huzur ve dinginliğine sahip.
- Hawk dives but fails to find any earth the first day.
- Şahin dalar ama ilk gün yeryüzünü bulamaz.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab o gün İsrail'i kurtardı.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Moav o gün İsraillilerin boyunduruğuna girdi.
- Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application.
- Aynı günün ilerleyen saatlerinde şarkının bir kısmı Dubsmash uygulaması aracılığıyla yayınlandı.
- For its sake one must stay awake all day.
- Onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerek.
- Our patient walked out of the hospital the next day.
- Hastamız bir gün sonra hastaneden yürüyerek çıktı.
- For the record, I too have had a hard day.
- Söylemeliyim ki ben de kötü bir gün geçirdim.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapıyordum.
- I know it's only been two days.
- Sadece iki gün olduğunu biliyorum.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç kez kahvaltı etmelisin.
- The truth is I presided over a failed mission that day.
- İşin aslı o gün başarısız olmuş bir göreve önderlik ettim.
- Take three of these pills a day for just a month.
- Sadece bir ay boyunca bu haplardan günde üç tane alın.
- Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application.
- O günün ilerleyen saatlerinde Dubsmash uygulaması üzerinden şarkının bir parçası yayınlandı.
- I noticed one day that I needed you for my research.
- Bir gün araştırmam için sana ihtiyacım olduğunu fark ettim.
- Remember that tomorrow is another day when you can try again.
- Yarın tekrar deneyebileceğiniz başka bir gün olduğunu unutmayın.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, ben her gün tehlikeli aletlere yakın çalışıyorum.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Senin annen, telefonun icat edildiği gün bıraktı seni aramayı.
- Then maybe that one day will become two.
- O zaman belki o bir gün iki gün olur.
- I noticed one day that I needed you for my research.
- Bir gün fark ettim ki araştırmam için sana ihtiyacım var.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün onun spora olan bakış açısını tamamen değiştirdi.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Annen telefonun icat edildiği gün seni aramayı bıraktı.
- You only require bottled water on the first and last day.
- Sadece ilk ve son gün şişe suya ihtiyacın var.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste geçen zor bir gün diye işte buna derim ben.
- I did a fast for seven days with six partners of mine.
- Altı ortağım ve ben birlikte yedi gün oruç tuttuk.
- He's gone back to look for her every day since.
- O zamandan beri her gün onu aramaya gidiyor.
- Not a cold forecast for the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün için hava soğuk olmayacak.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Beni bir gün boyunca üzücü bir yerden uzak tuttun.
- He had previously made his plans to return to Israel in the coming few days.
- Önümüzdeki birkaç gün içinde İsrail'e dönme planlarını daha önce yapmıştı.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce hastaneden ayrıldı.
- I felt that every day since and that's not right.
- O zamandan beri her gün bunu hissettim ve bu doğru değil.
- Every day has the peace and serenity of a flu outbreak.
- Her gün, bir grip salgının başlangıcı gibi huzurlu ve sakin.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiçbir şeyin canını yakmadığı her gün için minnettar ol.
- Utilizing the stairs every day could be an awesome first move.
- Her gün merdivenleri kullanmak çok iyi bir başlangıç olacaktır.
- Just three days after dying, the enzymes that help break down a person's food begin to eat that person's body.
- Öldükten sadece üç gün sonra, yiyecekleri parçalamaya yardımcı enzimler, ölen kişinin vücudunu yemeye başlar.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- We were blessed with three powder days during our week-long stay.
- Bir hafta boyunca kaldığımız süre boyunca kokain dolu üç günle kutsandık.
- Only, you've never done a hard day's work.
- Şu var ki, sen hiç bütün gün zor bir iş yapmadın.
- One day the truth won't be hiding as it is now.
- Bir gün hakikat şimdi olduğu gibi gizleniyor olmayacak.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son vermeye karar verdim.
- And for three whole days, we shoot the wounded horses.
- Ve üç koca gün boyunca yaralı atları vuruyoruz.
- He's gone back to look for her every day since.
- O günden beri her gün onu aramaya gidiyor.
- Choose what you like most or visit these places once in one day.
- En çok neyi sevdiğinizi seçin veya bu yerleri bir günde bir defada ziyaret edin.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün oruç tutacak ve sadece bunu içeceksin.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, her gün tehlikeli ekipmanlarla iç içeyim.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O güne kadar ve o zamandan beri ikiniz bu konuyu hiç konuşmadınız.
- In fact, the world has never lived a single day of peace.
- Aslında dünya hiçbir zaman huzur dolu bir gün yaşamadı.
- The true warrior runs today and lives to fight another day.
- Savaşçı dediğin bugün kaçıp gider ve başka bir gün savaşmak için hayatta kalır.
- The police want to bring in all of the robbery suspects by the end of the day.
- Polis gün sonuna kadar tüm soygun şüphelilerini tutuklamak istiyor.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hastayı tedavi eden bir hastane işletiyorsunuz.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün kalkmak benim için çok güç.
- One day in the future, you shall cease to compete with one another to exist, and neither will you continue to need money.
- Gelecekte bir gün, var olmak için birbirinizle rekabet etmek zorunda kalmayacaksınız ve paraya da ihtiyacınız olmayacak.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün süreyle oruç tutacaksın ve sadece bunu içeceksin.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik bir şekilde, bizler farkına bile varmadan her gün oruç tutuyoruz.
- Use this treatment several times a day for maximum effect.
- Maksimum etki için bu tedaviyi günde birkaç kez kullanın.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün uyanmak benim için çok zor.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Böylece Moav o gün İsrail'in hakimiyetine geçti.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün, spora bakış açısını tamamen değiştirdi.
- The true warrior runs today and lives to fight another day.
- Gerçek savaşçı bugün kaçar ve başka bir gün savaşmak için hayatta kalır.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik olarak, her gün farkına bile varmadan oruç tutuyoruz.
- Some dream that one day he could become president.
- Bazıları onun bir gün başkan olabileceğini hayal ediyor.
- One day the truth won't be hiding as it is now.
- Bir gün gerçek şu anda olduğu gibi saklanmayacaktır.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış olarak buldu.
- I know it's only been two days.
- Biliyorum, sadece iki gün oldu.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve onları tam iki gündür görmüyorum.
- I need to do this three times a day for a month.
- Bir ay boyunca günde üç kez bunu yapmam gerekiyor.
- For its sake one must stay awake all day.
- Onun uğruna bütün gün uyanık kalmak gerekir.
- I came home one day, and she was banging two guys at once.
- Bir gün eve geldiğimde aynı anda iki erkekle düzüşüyordu.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi dedin.
- I felt that every day since and that's not right.
- Bunu o zamandan beri her gün hissettim ve bu doğru değil.
- Our truck broke down and it took a whole day to fix.
- Kamyonumuz bozuldu ve tamiri tam bir gün sürdü.
- Remember that tomorrow is another day when you can try again.
- Yarın tekrar deneyebileceğiniz başka bir gün olduğunu hatırlayın.
- And remember, folks, this is only the first day.
- Ve unutmayın arkadaşlar, bu sadece ilk gün.
- One day the truth won't be hiding as it is now.
- Bir gün gelecek, hakikat şu anki gibi saklanmayacak.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazlasını başarmak için gününü iki bölüme ayırdı.
- At least he's not a drug addict who hangs out with goats all day.
- En azından bütün gün keçilerle takılan bir uyuşturucu bağımlısı değil.
- Please give in your report by the end of the day.
- Lütfen raporunuzu gün sonuna kadar teslim edin.
- Some dream that one day he could become president.
- Bazıları onun bir gün cumhurbaşkanı olacağını düşlüyor.
- Drink the same amount of water as the first two days.
- İlk iki günle aynı miktarda su için.
- Everything we see now on this earth will one day be ashes.
- Şu anda bu dünyada gördüğümüz her şey bir gün kül olacak.
- This is not the work of a day, it takes years.
- Bu bir günün işi değil, yıllar sürer.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün yataktan kalkmak benim için çok zor.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- There was another reason I went to see her that day.
- O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni daha vardı.
- I need a relationship like "Tom and Jerry" battle every day, still can't survive without one another.
- Her gün "Tom & Jerry" dövüşü gibi bir ilişki istiyorum, her şeye rağmen birbirimiz olmadan yaşayamam.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, arabasını kanla kaplı halde bulur.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son verme kararı aldım.
- Mistress has been working very hard these last few days.
- Hanımefendi son birkaç gündür çok sıkı çalışıyor.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç kere kahvaltı yapmalısın.
- Monday will be a hot day.
- Pazartesi sıcak bir gün olacak.
- You're having a bad day.
- Kötü bir gün geçiriyorsun.
- I think about her every day.
- Her gün onunla ilgili düşünürüm.
- It's a perfect day for a hike.
- Yürüyüş için mükemmel bir gün.
- Tom arrived three days earlier than I expected.
- Tom beklediğimden üç gün önce geldi.
- I have to do that every day to keep living.
- Yaşamaya devam etmek için her gün bunu yapmak zorundayım.
- And he called the light Day, and the darkness Night; and there was evening and morning one day.
- Ve ışığa Gündüz, ve karanlığa Gece dedi; ve akşam ve sabah bir gün oldu.
- He plays baseball every day.
- Her gün beyzbol oynuyor.
- The teacher asked us to clean our classroom every day.
- Öğretmen bizden her gün sınıfımızı temizlememizi istedi.
- We should be able to complete the work in five days.
- İşi beş gün içinde tamamlayabilmeliyiz.
- Tomorrow is my first day of work.
- Yarın ilk iş günüm.
- Tom never missed a day of work.
- Tom hiçbir zaman bir iş gününü kaçırmadı.
- He turns 20 three days before New Year.
- Yeni yıldan üç gün önce 20 yaşına giriyor.
- It's been 10 days since my boyfriend went to jail.
- Erkek arkadaşım hapse gireli 10 gün oldu.
- I'd like to see the earth from space one day.
- Bir gün dünyayı uzaydan görmek istiyorum.
- We must sleep at least seven hours a day.
- Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
- When I look back upon those days, it all seems like a dream.
- Ben o günlere dönüp baktığımda, her şey rüya gibi görünüyor.
- March 15 will be my last day of school.
- 15 Mart, okuldaki son günüm olacak.
- I know that you lied to me the other day.
- Geçen gün bana yalan söylediğini biliyorum.
- I go for a run every day.
- Her gün koşmaya giderim.
- I try to do a little every day.
- Her gün biraz yapmaya çalışıyorum.
- There sure were a lot of unhappy people there on that day.
- O gün orada kesinlikle bir sürü mutsuz insan vardı.
- Hundreds of people eat here every day.
- Burada her gün yüzlerce insan yiyor.
- Tony runs every day.
- Tony her gün koşuyor.
- Tom and Mary spent the day at the beach.
- Tom ve Mary günü plajda geçirdiler.
- I lost a camera the day before that.
- Önceki gün bir kamera kaybettim.
- I wanted to stay in bed all day.
- Tüm gün yatakta durmak istedim.
- Tom has had a hard day.
- Tom zor bir gün geçirdi.
- Tom spent all day Monday with Mary.
- Tom pazartesi bütün günü Mary ile geçirdi.
- I make €100 a day.
- Günde 100€ kazanıyorum.
- I wanted to stay in bed all day.
- Bütün gün yatakta kalmayı istedim.
- Saturdays and Sundays are rest days.
- Cumartesi ve pazar günleri dinlenme günleridir.
- Every dog has his day.
- Herkesin şansı bir gün dönebilir.
- Please do that tomorrow or the day after.
- Lütfen bunu yarın ya da sonraki gün yapın.
- Sami took pictures every single day.
- Sami her gün fotoğraf çekiyordu.
- Tom earns about three hundred dollars a day.
- Tom günde yaklaşık 300 dolar kazanıyor.
- I haven't felt well for two days.
- Ben iki gündür kendimi iyi hissetmiyorum.
- I want to get into shape, so I've been working out every day.
- Ben forma girmek istiyorum, bu yüzden her gün vücut çalışıyorum.
- Sunday is the day when I am least busy.
- Pazar en az meşgul olduğum gündür.
- We'll finish it if it takes us all day.
- Bütün gün sürse bile bitireceğiz.
- Today is going to be a good day!
- Bugün güzel bir gün olacak!
- Talented people are born every day.
- Her gün yetenekli insanlar doğar.
- Tom runs every day.
- Tom her gün koşuyor.
- We had to stay in Boston for another three days.
- Boston'da üç gün daha kalmak zorunda kaldık.
- Tom stopped drinking two gallons of milk a day.
- Tom günde iki galon süt içmeyi kesti.
- We spent the day at the beach.
- Bütün günü plajda geçirdik.
- I wish there were more hours in a day.
- Keşke bir günde daha fazla saat olsaydı.
- Fadil and Layla stayed together in Cairo for a couple of days.
- Fadıl ve Layla Kahire'de birkaç gün birlikte kaldılar.
- We just had a bad day.
- Kötü bir gün geçirdik.
- I had quite a busy day today.
- Bugün oldukça yoğun bir gün geçirdim.
- That restaurant prepares two thousand meals every day.
- O restoran her gün iki bin öğün yemek hazırlıyor.
- They work five days a week in Italy.
- Onlar İtalya'da haftada beş gün çalışırlar.
- Ten days later, Fadil's body was found by a concerned neighbor.
- On gün sonra, Fadıl'ın cesedi endişeli bir komşu tarafından bulundu.
- I had received the letter three days before.
- Mektubu üç gün önce almıştım.
- She spent most of the day at the hospital.
- Günün çoğunu hastanede geçirdi.
- How long do you study French every day?
- Her gün ne kadar Fransızca çalışıyorsun?
- The Battle of Gettysburg lasted three days.
- Gettysburg Savaşı üç gün sürdü.
- Tom spends all day speaking French at school and only speaks English at home.
- Tom bütün gününü okulda Fransızca konuşarak geçiriyor ve evde sadece İngilizce konuşuyor.
- Tom just had a bad day.
- Tom sadece kötü bir gün geçirdi.
- They worked on the message for three days.
- Üç gün mesaj üzerinde çalıştı.
- You should eat breakfast every day.
- Her gün kahvaltı yapmalısın.
- Tom hid in our basement for three days.
- Tom üç gün boyunca bizim bodrumda saklandı.
- You told her that you had finished the work three days before.
- Ona üç gün önce işi bitirmiş olduğunu söyledin.
- Can you do that in a day?
- Onu bir günde yapabilir misin?
- I hold Mary in the basement and rape her every day.
- Mary'i bodrumda tutup her gün ona tecavüz ediyorum.
- They work all day.
- Bütün gün çalışıyorlar.
- What the day may bring is uncertain.
- Günün ne getireceği belli değil.
- He does nothing but watch TV all day long.
- Bütün gün televizyon izlemekten başka bir şey yapmaz.
- Tom spent the better part of the day writing an article for a local magazine.
- Tom günün çoğunu yerel bir dergi için bir makale yazarak geçirdi.
- We've already waited three days.
- Zaten üç gün bekledik.
- I'll stay in Tokyo for eight days.
- Tokyo'da sekiz gün kalacağım.
- I read my horoscope every day.
- Her gün burcumu okurum.
- Tom sits at a computer all day.
- Tom bütün gün bilgisayarın başında.
- We study French at school every day.
- Okulda her gün Fransızca çalışıyoruz.
- Tom spent the day with his three sons.
- Tom günü üç oğluyla birlikte geçirdi.
- For fifteen days I strove to prove that.
- On beş gün onu kanıtlamaya çalıştım.
- Tom talks to me every day.
- Tom benimle her gün konuşuyor.
- Tom was quiet all day.
- Tom bütün gün sessizdi.
- Sami's medications made him sleep ten hours a day.
- Sami'nin ilaçları günde on saat uyumasına neden oluyordu.
- He spends in one day the money he has been saving for ten years.
- On yıldır biriktirdiği parayı bir günde harcıyor.
- Your days are numbered.
- Senin günlerin sayılı.
- I leave in three days.
- Üç gün içinde gideceğim.
- She walks for more than an hour every day of the week.
- O, haftanın her günü bir saatten daha fazla yürüyor.
- I play soccer every day.
- Her gün futbol oynarım.
- Tom stayed in bed all day watching TV.
- Tom bütün gün TV seyrederek yattı.
- Tom knew that he should study French every day if he really wanted to learn it.
- Tom gerçekten öğrenmek istiyorsa her gün Fransızca çalışması gerektiğini biliyordu.
- Tom stayed there for several days.
- Tom orada birkaç gün kaldı.
- For fifteen days I strove to prove that.
- On beş gün boyunca bunu kanıtlamaya çalıştım.
- Tom said that Mary was having a bad day.
- Tom, Mary'nin kötü bir gün geçirdiğini söyledi.
- Tom leaves his TV on all day.
- Tom bütün gün televizyonu açık bırakıyor.
- If you want to lose weight, spend a day without meals.
- Kilo vermek istiyorsan, bir gününü yemek yemeden geçir.
- Tom is only here about three hours a day.
- Tom sadece yaklaşık günde üç saat burada.
- I haven't eaten all day.
- Bütün gün bir şey yemedim.
- It has been raining since the day before yesterday, but it may clear up this afternoon.
- Evvelsi günden beri yağmur yağıyor ama bu öğleden sonra açabilir.
- We've had a long day.
- Uzun bir gün geçirdik.
- I haven't felt well for two days.
- İki gündür kendimi iyi hissetmiyorum.
- The snow lasted four days.
- Kar dört gün sürdü.
- Tom waters the lawn every day.
- Tom her gün çimleri sular.
- I find it difficult to go to the gym at the end of a long day.
- Uzun bir günün sonunda spor salonuna gitmeyi zor buluyorum.
- Tom died three days after Mary died.
- Tom Mary öldükten üç gün sonra öldü.
- And you are going to raise it in three days?
- Peki üç gün içinde mi yükselteceksin?
- In Italy, they work five days a week.
- İtalya'da haftada beş gün çalışıyorlar.
- It all started the day I was born.
- Her şey benim doğduğum gün başladı.
- There are only 25 days left to the event!
- Etkinliğe sadece 25 gün kaldı!
- Happy Fathers' Day!
- Babalar Günün kutlu olsun!
- I think about it every day.
- Bunu her gün düşünüyorum.
- My goal is to get in this album one day.
- Amacım bir gün bu albüme girmek.
- Tom plays his guitar about three hours a day.
- Tom günde yaklaşık üç saat gitar çalıyor.
- They must work 8 hours a day.
- Günde 8 saat çalışmak zorundalar.
- I met her by chance on the train the day before yesterday.
- Evvelsi gün tesadüfen trende ona rastladım.
- Tom called Mary a couple of days later.
- Tom birkaç gün sonra Mary'yi aradı.
- Tom can afford to eat at expensive restaurants every day.
- Tom pahalı bir restoranda her gün yemek yiyebilir.
- Tom doesn't study French every day.
- Tom her gün Fransızca çalışmaz.
- We'll get in touch in another day or two.
- Bir ya da iki gün sonra iletişime geçeceğiz.
- Tom spent the day with his parents.
- Tom günü ebeveynleri ile geçirdi.
- Even the human race will come to an end one day.
- İnsan ırkı bile bir gün sona erecektir.
- I go to work every day.
- Her gün işe giderim.
- It happened two days after he got back to Tokyo.
- O Tokyo'ya döndükten iki gün sonra bu oldu.
- We had a slow day.
- Sakin bir gün geçirdik.
- I practiced every day.
- Her gün pratik yaptım.
- Tom hasn't been himself the last few days.
- Tom son birkaç gün kendinde değildi.
- Tom said he thought Mary probably wouldn't want to do that on a cold day like today.
- Tom, Mary'nin bugünkü gibi soğuk bir günde bunu yapmak istemeyeceğini düşündüğünü söyledi.
- I remember the day I met Tom.
- Tom'la tanıştığım günü hatırlıyorum.
- He visited her house the other day.
- Geçen gün onun evini ziyaret etti.
- We have a long day ahead of us.
- Önümüzde uzun bir günümüz var.
- Today is the last day of school.
- Bugün okulun son günü.
- It rained for three days in a row.
- Üç gün art arda yağmur yağdı.
- It was a cool day.
- Harika bir gündü.
- In one day she drinks a litre of coffee.
- Bir gün içinde bir litre kahve içiyor.
- Tom is going to be with me all day.
- Tom bütün gün benimle olacak.
- On a day like this, I don't feel like going outside.
- Böyle bir günde dışarı çıkmak istemiyorum.
- I think about that every single day.
- Bunu her gün düşünüyorum.
- Tom went on a water fast for three days.
- Tom üç gün boyunca su orucu tuttu.
- It took all day.
- Bütün gün sürdü.
- Fadil made numerous calls on the day he was murdered.
- Fadıl öldürüldüğü gün çok sayıda telefon görüşmesi yapmış.
- He works every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışıyor.
- I don't take a shower every day.
- Her gün duş almam.
- This has been quite a day for Tom.
- Bu Tom için oldukça zor bir gün oldu.
- My sister plays the piano every day.
- Kız kardeşim her gün piyano çalar.
- We stayed in Boston for just three days.
- Boston'da sadece üç gün kaldık.
- Sunday is the day when I am least busy.
- Pazar günleri en az meşgul olduğum gündür.
- This is where the concert took place the other day.
- Geçen gün konserin gerçekleştiği yer burası.
- Today was an awful day.
- Bugün korkunç bir gündü.
- I spent all day in his house.
- Bütün günü onun evinde geçirdim.
- Do you remember the day when you and I first met?
- İkimizin ilk buluştuğu günü hatırlıyor musun?
- He exists on 3,000 yen a day.
- Günde 3,000 yen ile geçiniyor.
- Today must be your lucky day.
- Bugün şanslı günün olmalı.
- I want to stay in bed all day and just watch TV.
- Bütün gün yatakta kalıp sadece TV izlemek istiyorum.
- Tom thought the teacher had given him way too much homework to finish in one day.
- Tom öğretmeninin ona bir günde bitiremeyeceği kadar çok ödev verdiğini düşündü.
- He speaks with his mother every day.
- Annesiyle her gün konuşuyor.
- We met by chance the other day.
- Geçen gün tesadüfen karşılaştık.
- I think it would be difficult to finish this much work in one day.
- Bu kadar çok işi bir günde bitirmenin zor olacağını düşünüyorum.
- What really surprised me most was how many hours a day he slept.
- Beni aslında en çok şaşırtan günde kaç saat uyuduğuydu.
- Let's call each other in a day or two.
- Bir iki gün içinde birbirimizi arayalım.
- Tom believes the day will come when there will be no more wars.
- Tom savaşların hiç olmayacağı günün geleceğine inanıyor.
- How many times a day do you kiss Tom?
- Günde kaç kez Tom'u öpüyorsun?
- Tom likes to rest on the couch after a long day.
- Tom, uzun bir günün ardından kanepede dinlenmeyi seviyor.
- There was enough water for two days.
- İki gün için yeterli su vardı.
- The weather was getting worse and worse as the day went on.
- Gün geçerken, hava gittikçe kötüleşiyordu.
- A day on the road is good for you.
- Yolda geçen bir gün sana iyi gelir.
- I waited all day, but Tom never showed up.
- Bütün gün bekledim fakat Tom asla gelmedi.
- Layla's car was last spotted in the neighborhood a day before Sami's murder.
- Layla'nın arabası en son Sami'nin öldürülmesinden bir gün önce mahallede görülmüş.
- Dan didn't show up for work that day.
- Dan o gün işe gitmedi.
- One must practice every day in order to become a world-class athlete.
- Dünya çapında bir sporcu olmak için her gün pratik yapmak gerekir.
- Do you practice every day?
- Her gün uygulama yapıyor musun?
- Tom and Mary won't be back for a day or two.
- Tom ve Mary bir ya da iki gün geri dönmeyecek.
- Did they have to stay there all day?
- Tüm gün mecburen orada mı kaldılar?
- He spends the day watching kitten videos on the Internet.
- Gününü internette kedi videoları izleyerek geçiriyor.
- I remember the day Tom broke his leg.
- Tom'un bacağını kırdığı günü hatırlıyorum.
- Tom wanted to stick around for a few more days.
- Tom birkaç gün daha burada kalmak istiyordu.
- From that day on, he'll never say hello to me again.
- O günden sonra, o bana asla selam vermeyecek.
- This factory produces 500 automobiles a day.
- Bu fabrika günde 500 otomobil üretir.
- How many times a day do you kiss Tom?
- Tom'u günde kaç kez öpüyorsun?
- I'll remain in Rome for three days.
- Roma'da üç gün kalacağım.
- Your cynicism will destroy you one day.
- Kinizminiz sizi bir gün yok edecektir.
- I want your answer by the end of the day.
- Gün sonuna kadar cevabını istiyorum.
- I used to swim here every day.
- Eskiden her gün burada yüzerdim.
- It has been a long day for everyone.
- Herkes için uzun bir gün oldu.
- A sumo wrestler thinks nothing of consuming 20,000 calories a day.
- Bir sumo güreşçisi için günde 20.000 kalori tüketmek hiç mesele değildir.
- He's been sick in bed for four days.
- O, dört gündür yatakta hastadır.
- How much coffee do you think Tom drinks every day?
- Sence Tom her gün ne kadar kahve içiyor?
- One day he went to see the doctor.
- Bir gün doktoru görmeye gitti.
- What a wonderful day it was today!
- Bugün ne kadar da güzel bir gündü!
- The fighting there lasted several days.
- Oradaki çatışma birkaç gün sürdü.
- This day has been exceptionally tiring.
- Bu gün son derece yorucuydu.
- A piece of chocolate a day keeps the doctor away.
- Günde bir parça çikolata doktoru uzak tutar.
- He goes to the school every day to learn.
- O, her gün okula öğrenmeye gider.
- I spent the day sneezing.
- Bütün günü hapşırarak geçirdim.
- I spent the day Christmas shopping.
- Günü Noel alışverişi yaparak geçirdim.
- Why were you sick the other day?
- Geçen gün neden hastaydın?
- Tom looks thinner every day.
- Tom her gün daha ince görünüyor.
- Tom drove his family to the beach and they spent all day swimming.
- Tom ailesini plaja götürdü ve onlar bütün günü yüzerek geçirdi.
- She takes a multivitamin pill every day.
- Her gün multivitamin hapı alıyor.
- Today is a big day, son!
- Bugün büyük bir gün, evlat!
- Somehow it's been a rough day.
- Nedense zor bir gün oldu.
- Saturday is the day when he is free.
- Cumartesi onun boş olduğu gündür.
- Smoking one cigarette a day is a good habit.
- Günde bir sigara içmek iyi bir alışkanlıktır.
- I'm going to be famous one day.
- Bir gün ünlü olacağım.
- I fell in love with you the first day we met.
- Tanıştığımız ilk gün sana aşık oldum.
- Tom plays tennis after school three days a week.
- Tom haftada üç gün okuldan sonra tenis oynuyor.
- Tom hadn't eaten all day and was very hungry.
- Tom bütün gün bir şey yememişti ve çok açtı.
- I hope you're having a fabulous day and we need to celebrate our birthdays together soon!
- Harika bir gün yaşadığınızı umuyorum ve yakında birlikte doğum günlerimizi kutlamamız gerekiyor!
- I spent the day with her.
- Günü onunla geçirdim.
- I'd hoped I could stay in Boston for three more days.
- Üç gün daha Boston'da kalabilmeyi ummuştum.
- Tom's parents returned a day early from their vacation.
- Tom'un ebeveynleri tatillerinden bir gün erken döndü.
- That was the best day of my life.
- Hayatımın en güzel günüydü.
- I can't wait for that day to come.
- O günün gelmesini dört gözle bekliyorum.
- Jane has been quiet and moody for the past few days.
- Jane, son birkaç gündür sessiz ve karamsardı.
- I'll turn 13 the day after tomorrow.
- Öbür gün 13 yaşına gireceğim.
- It was a terrible day.
- Berbat bir gündü.
- Over three hundred people lost their lives that day.
- O gün üç yüzün üzerinde kişi hayatını kaybetti.
- My sister jogs every day.
- Kız kardeşim her gün koşu yapar.
- That's the first good news I've heard all day.
- Bütün gün duyduğum ilk iyi haber bu.
- My mole is getting bigger every day.
- Benim köstebeğim her geçen gün daha da büyüyor.
- She remained silent all day.
- O, bütün gün sessiz kaldı.
- What day was she born?
- Doğduğunda günlerden neydi?
- Tom did that in a couple of days.
- Tom bunu birkaç gün içinde yaptı.
- Tom doesn't walk to school every day.
- Tom her gün okula yürümüyor.
- I was starting to think Tom would sleep all day.
- Tom'un bütün gün uyuyacağını düşünmeye başlamıştım.
- He made a resolution to write in his diary every day.
- Her gün günlüğüne yazmaya karar verdi.
- I ride the subway every day.
- Her gün metroya biniyorum.
- It's a pleasant day for a picnic.
- Bu piknik için güzel bir gün.
- What happened that day?
- O gün ne oldu?
- Tom had been missing for three days.
- Tom üç gündür kayıptı.
- Tom looks like he's having a bad day.
- Tom kötü bir gün geçiriyor gibi görünüyor.
- At the end of the day, the right decision was made.
- Günün sonunda doğru karar verildi.
- Don't leave your dog inside all day.
- Köpeğinizi bütün gün içeride bırakmayın.
- Tom called Mary every day.
- Tom her gün Mary'yi aradı.
- I'll stay for three more days.
- Üç gün daha kalacağım.
- Tom wears a different tie every day.
- Tom her gün farklı bir kravat takar.
- Please come in three days.
- Lütfen üç gün sonra gelin.
- How was your first day at school?
- Okuldaki ilk günün nasıldı?
- One day, Pablo got lost in the jungle of Guatemala.
- Bir gün Pablo Guatemala'nın cangılında kayboldu.
- Let's try to get this done before the end of the day.
- Günün sonuna kadar bu işi halletmeye çalışalım.
- Why don't you stay here for a couple of days with us?
- Neden birkaç gün için burada bizimle kalmıyorsun?
- February 12 is Darwin Day.
- 12 Şubat Darwin Günü.
- Our great-great-grandmother died the day after my elder sister was born.
- Büyük büyük büyükannemiz, ablam doğduktan bir gün sonra öldü.
- I'll see you in a day or two.
- Bir iki gün içinde görüşürüz.
- I'll remain in Beijing for four days.
- Pekin'de dört gün kalacağım.
- We ask the teacher questions every day.
- Öğretmene her gün sorular sorarız.
- I haven't eaten anything all day, but I don't feel hungry.
- Bütün gün hiçbir şey yemedim ama aç hissetmiyorum.
- I try to walk at least a few kilometers every day.
- Her gün en az birkaç kilometre yürümeye çalışıyorum.
- Enough for one day.
- Bir gün için yeterli.
- Tom sits at his computer all day.
- Tom bütün gün bilgisayarının başında oturur.
- I learn English every day.
- Her gün İngilizce öğreniyorum.
- Sami had parties every day.
- Sami her gün partiler veriyordu.
- You just made my day.
- Günümü gün ettin!
- We've been trying to reach Tom for three days.
- Üç gündür Tom'a ulaşmaya çalışıyoruz.
- Tom never spoke to Mary again after that day.
- Tom o günden sonra Mary ile bir daha hiç konuşmadı.
- She speaks with her mother every day.
- Annesiyle her gün konuşuyor.
- I wish I could dance every day.
- Keşke her gün dans edebilsem.
- He earned no more than ten dollars a day.
- Günde on dolardan fazla kazanmıyordu.
- I can't imagine a day without you.
- Sensiz bir gün düşünemiyorum.
- Today is the hottest day this year.
- Bugün bu yılın en sıcak günü.
- She plays tennis after school every day.
- Her gün okuldan sonra tenis oynuyor.
- We take a bath every day.
- Her gün banyo yaparız.
- Tom is going to leave a day earlier than he'd planned to.
- Tom planladığından bir gün önce ayrılacak.
- I was with Tom all day.
- Bütün gün Tom'la birlikteydim.
- I had to stay in bed for two days.
- İki gün yatakta kalmak zorundaydım.
- Tom still comes to the hospital every day to visit Mary.
- Tom hala Mary'yi ziyaret etmek için her gün hastaneye geliyor.
- One day Tom will understand.
- Bir gün Tom anlayacak.
- Sorry about the other day.
- Geçen gün için üzgünüm.
- I used to eat three eggs a day.
- Eskiden günde üç yumurta yerdim.
- You must study English every day.
- Her gün İngilizce çalışmalısın.
- She was unconscious for three days.
- Üç gündür baygındı.
- I don't eat at the school cafeteria every day.
- Her gün okul kafeteryasında yemek yemiyorum.
- Five days later, President Taylor died.
- Beş gün sonra Başkan Taylor öldü.
- The athletes trained hard every day to be at their best for the Summer Olympics.
- Atletler Yaz Olimpiyatlarında en iyi durumda olmak için her gün sıkı antrenman yaptılar.
- And I will raise it again in three days.
- Ve üç gün içinde onu, tekrar gündeme getireceğim.
- He said he wanted to stick around for a couple of more days.
- Birkaç gün daha kalmak istediğini söyledi.
- Tom's birthday is in three days.
- Tom'un doğum günü üç gün sonra.
- One day, Pablo got lost in the jungle of Guatemala.
- Bir gün Pablo Guatemala ormanlarında kayboldu.
- I play tennis an hour a day.
- Günde bir saat tenis oynuyorum.
- On an average how many miles do you walk a day?
- Ortalama olarak günde kaç mil yürüyorsunuz?
- We spent the day in the open air.
- Günü açık havada geçirdik.
- I thought we could stay here all day.
- Bütün gün burada kalabileceğimizi düşündüm.
- He told me that he could come on any day but Friday.
- Cuma hariç herhangi bir gün gelebileceğini söyledi.
- That day left a deep impression on me.
- O gün bende derin bir etki bıraktı.
- Tom prays several times a day.
- Tom günde birkaç kez dua eder.
- I've been working on this all day.
- Bunun üzerinde bütün gün çalıştım.
- A meal without wine is like a day without sunshine.
- Şarapsız bir yemek güneşsiz bir gün gibidir.
- We stayed an extra three days in Boston.
- Boston'da fazladan üç gün kalmıştık.
- Well, Tom, today is your lucky day.
- Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
- Tom served 30 days in jail.
- Tom hapiste 30 gün yattı.
- Tomorrow is my first day at the new workplace.
- Yarın yeni iş yerimdeki ilk günüm.
- He came back after two days.
- İki gün sonra geri döndü.
- How many cups of tea do you drink a day?
- Bir günde kaç fincan çay içersin?
- This ticket is valid for two days after purchase.
- Bu bilet satın alındıktan sonra iki gün geçerlidir.
- I was there that day because I needed to see Tom.
- O gün oradaydım çünkü Tom'u görmem gerekiyordu.
- My mother made me practice the piano every day when I was a kid.
- Çocukken annem bana her gün piyano alıştırması yaptırırdı.
- I had a headache all day yesterday.
- Dün bütün gün başım ağrıyordu.
- Tom got mercury poisoning from eating canned tuna every day.
- Tom her gün ton balığı konservesi yediği için cıva zehirlenmesi geçirdi.
- It's been pouring here for the last few days.
- Son birkaç gündür şiddetli yağmur yağıyor.
- She kept silent all day.
- Bütün gün sessizliğini korudu.
- This is the same pencil that I lost the other day.
- Bu geçen gün kaybettiğim kalemin aynısı.
- Tickets are $30 in advance, or $35 on the day of the show.
- Biletler önceden 30$, gösteri günü 35$'dır.
- I had seen my husband for the first time, on that day.
- O gün kocamı ilk kez görmüştüm.
- For the past seven days, our entire computer network has been down.
- Son yedi gün boyunca, tüm bilgisayar ağımız çöktü.
- I'll be with Tom all day.
- Bütün gün Tom'la olacağım.
- I learn new things every day.
- Her gün yeni şeyler öğreniyorum.
- She wrote example sentences all day.
- Tüm gün örnek cümleler yazdı.
- I went to the park with Tom the day before yesterday.
- Önceki gün Tom'la parka gitmiştik.
- Does Tom still need to do that every day?
- Tom hala her gün bunu yapmak zorunda mı?
- He was watching television all day.
- Bütün gün televizyon izliyordu.
- Today isn't my day.
- Bugün benim günüm değil.
- It'll be finished in a day or two.
- Bir iki gün içinde biter.
- Tom said that he thought that Mary probably wouldn't want to do that on a cold day like today.
- Tom, Mary'nin muhtemelen bugünkü gibi soğuk bir günde bunu yapmak istemeyeceğini düşündüğünü söyledi.
- I now only work three days a week.
- Artık sadece haftada üç gün çalışıyorum.
- I'll be in and out all day, so it might be best if you call around after dinner.
- Bütün gün eve girip çıkacağım, o yüzden akşam yemekten sonra ararsanız iyi olur.
- He will be back in a day or two.
- O, bir ya da iki gün içinde dönecek.
- I have to do that every day to keep living.
- Yaşamayı sürdürmek için onu her gün yapmak zorundayım.
- You gave me 30 days to finish this.
- Bunu bitirmek için bana otuz gün verdin.
- We can't go outside on a day like this without wearing coats.
- Böyle bir günde palto giymeden dışarı çıkamayız.
- I slept the rest of the day.
- Günün geri kalanında uyudum.
- What's your plan for the day?
- Gün için planınız nedir?
- Tom might want this back one day.
- Tom bir gün bunu geri isteyebilirsiniz.
- I haven't slept in three days.
- Üç gündür uyumadım.
- It wasn't a bad day.
- O kötü bir gün değildi.
- Tom says he only drinks one beer a day.
- Tom günde sadece bir bira içtiğini söylüyor.
- Tom takes a tablet containing vitamins and minerals every day.
- Tom her gün vitamin ve mineral içeren bir tablet alıyor.
- He has been ill in bed for four days.
- Dört gündür yatakta hasta.
- He watches at least one movie a day.
- Günde en az bir film izliyor.
- Tom told me that he could come on any day but Tuesday.
- Tom bana Salı hariç herhangi bir gün gelebileceğini söyledi.
- The top eight players survived the ninth day of the tournament.
- En iyi ilk sekiz oyuncu turnuvanın dokuzuncu gününe dek dayanabildi.
- They discuss the matter every day.
- Her gün bu konuyu tartışırlar.
- Do you know what day it is?
- Hangi gün olduğunu biliyor musun?
- We had a pretty quiet day.
- Oldukça sakin bir gün geçirdik.
- I had a tumultuous day.
- Çalkantılı bir gün geçirdim.
- I lost my camera the other day.
- Geçen gün fotoğraf makinemi kaybettim.
- What do you think Tom was doing out in the woods that day?
- Tom'un o gün orada ormanda ne yaptığını düşünüyorsun?
- I thought Tom would be doing that all day.
- Tom'un bütün gün bunu yapacağını sanıyordum.
- You should eat vegetables and fruit at least three times a day.
- Günde en az üç kez sebze ve meyve yemelisin.
- I remember the day I met her.
- Onunla tanıştığım günü hatırlıyorum.
- That day, my life changed.
- O gün, hayatım değişti.
- I'd like to go to Australia one day.
- Bir gün Avustralya'ya gitmek istiyorum.
- Tom stayed in this hotel for three days.
- Tom bu otelde üç gün kaldı.
- The day we arrived was a holiday.
- Geldiğimiz gün tatildi.
- I think I'll stay for a few more days.
- Sanırım birkaç gün daha kalacağım.
- Tom went to Boston the day after Thanksgiving.
- Tom, Şükran Günü'nden sonraki gün Boston'a gitti.
- It's extremely important to do sport every day.
- Her gün spor yapmak son derece önemlidir.
- I used to watch TV three or four hours a day.
- Eskiden günde üç ya da dört saat televizyon izlerdim.
- We have been here for two days.
- İki gündür burada bulunuyoruz.
- Tom weighs himself every day.
- Tom her gün tartılır.
- Yesterday, Tom studied all day.
- Dün Tom bütün gün çalıştı.
- I remember the day I met them.
- Onlarla tanıştığım günü hatırlıyorum.
- He reads novels every day.
- O her gün roman okur.
- I remember the day I met him.
- Onunla tanıştığım günü hatırlıyorum.
- I met my teacher on the street the other day.
- Geçen gün sokakta öğretmenimle karşılaştım.
- I've never spent a day in jail.
- Bir gün bile hapiste kalmadım.
- Tom goes there every day.
- Tom her gün oraya gider.
- It's obvious Tom has had a rough day.
- Tom'un zor bir gün geçirdiği belli.
- We spent the entire day on the beach.
- Bütün günü sahilde geçirdik.
- I'll be gone all day.
- Bütün gün burada olmayacağım.
- Tom sits at a computer all day.
- Tom bütün gün bilgisayar başında oturuyor.
- Ken plays soccer every day.
- Ken, her gün futbol oynar.
- Tom pays rent on the first day of every month.
- Tom her ayın ilk gününde kira öder.
- In this area, sandstorms can last up to four days.
- Bu bölgede kum fırtınaları dört güne kadar sürebilir.
- Tom told me that he hadn't seen Mary all day.
- Tom bana Mary'yi bütün gün görmediğini söyledi.
- Tom goes home and has lunch with his wife every day.
- Tom her gün eve gidip karısıyla öğle yemeği yiyor.
- We just take one day at a time.
- Her seferinde sadece bir gün alıyoruz.
- Christmas is just three days away.
- Noel'e yalnızca üç gün kaldı.
- It's a brand new day.
- Yepyeni bir gün.
- Tom was here with me all day yesterday.
- Tom dün bütün gün benimle birlikteydi.
- I think about him every day.
- Her gün onu düşünüyorum.
- We're going to be here for three days.
- Üç gün boyunca burada olacağız.
- I wanted to earn some money, so I worked part time three days a week.
- Biraz para kazanmak istiyordum, bu yüzden haftada üç gün yarı zamanlı çalıştım.
- The girl did nothing but read all day.
- Kız bütün gün okumaktan başka bir şey yapmadı.
- Do you want to stay here all day?
- Bütün gün burada kalmak istiyor musun?
- Tom couldn't eat for three days.
- Tom üç gün boyunca yemek yiyemedi.
- Saint Patrick's Day is celebrated on March 17th.
- Aziz Patrick Günü 17 Mart'ta kutlanır.
- The other day I discovered a book written by my father.
- Geçen gün babamın yazdığı bir kitap buldum.
- This has been a good day, right?
- Bugün iyi bir gündü, değil mi?
- It was a perfect day.
- Mükemmel bir gündü.
- If he had stayed at home that day, he would not have met with disaster.
- O gün evde kalsaydı, felaketle karşılaşmazdı.
- What time of day is it?
- O günün hangi zamanı?
- We see him every day.
- Onu her gün görüyoruz.
- I had a really bad day.
- Gerçekten kötü bir gün geçirdim.
- Walking to work every day is one way to stay fit.
- Her gün işe yürüyerek gitmek zinde kalmanın bir yoludur.
- I've waited for three days.
- Üç gündür bekliyorum.
- It's your lucky day.
- Senin şanslı günün.
- My last day will be Monday.
- Son günüm Pazartesi olacak.
- Tom stayed with us for three days.
- Tom üç gün boyunca bizimle kaldı.
- I saw your friend the other day.
- Geçen gün arkadaşını gördüm.
- This is the person I talked about the other day.
- Bu geçen gün hakkında konuştuğum kişi.
- Tom spent all day designing a website for a new client.
- Tom bütün gününü yeni bir müşteri için web sitesi tasarlayarak geçirdi.
- Many good people die every day.
- Her gün birçok iyi insan ölür.
- I'd rather stay home and sleep all day.
- Evde kalmayı ve bütün gün uyumayı tercih ederim.
- We study French at school every day.
- Okulda her gün Fransızca öğreniriz.
- One day, Jesus will return for us and we will be with him forever.
- Bir gün, İsa bizim için geri dönecek ve biz sonsuza dek onunla olacağız.
- It is impossible for Yumi to finish it in a day.
- Yumi'nin bunu bir günde bitirmesi imkansız.
- Where have you been all day?
- Bütün gün neredeydin?
- It was a good day.
- Güzel bir gündü.
- Don't you get tired of eating the same thing every day?
- Her gün aynı şeyi yemekten sıkılmıyor musun?
- Taking an aspirin a day can be bad for you.
- Günde bir aspirin almak sizin için kötü olabilir.
- They work eight hours a day.
- Onlar günde sekiz saat çalışırlar.
- They communicate with each other by telephone every day.
- Onlar her gün telefonla birbirleriyle iletişim kurar.
- The other day I ran out of gas in the middle of a busy Interstate.
- Geçen gün yoğun bir eyaletler arası yolun ortasında benzinim bitti.
- Tom never told anyone about what he had done that day.
- Tom o gün ne yaptığını hiç kimseye söylemedi.
- I didn't have a good day.
- İyi bir gün geçirmedim.
- It was a nice day to go to the beach.
- Plaja gitmek için güzel bir gündü.
- Tom eats lunch at home every day.
- Tom her gün öğle yemeğini evde yiyor.
- The violence lasted three days.
- Şiddet üç gün sürdü.
- Choose a job you love, and you will never have to work a day in your life.
- Sevdiğin işi meslek edinirsen bir gün bile çalışmış sayılmazsın.
- Tom is going to be out for the rest of the day.
- Tom günün geri kalanında dışarı çıkacak.
- You were wearing a blue coat the day I first met you.
- Seninle ilk tanıştığım gün mavi bir palto giyiyordun.
- Ten more days, then spring!
- On gün kaldı, sonra bahar gelecek!
- I see you going by in front of my house every day.
- Seni her gün evimin önünden geçerken görüyorum.
- We watch TV every day.
- Her gün televizyon izleriz.
- Tom stayed there for three days.
- Tom üç gün orada kaldı.
- I asked him if he had enjoyed himself the day before.
- Önceki gün ona eğlenip eğlenmediğini sordum.
- A technician will come to your house the day after tomorrow.
- Bir teknisyen öbür gün evinize gelecek.
- We've got a busy day ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir gün var.
- It rained five days in a row.
- Beş gün üst üste yağmur yağdı.
- He takes a pill with vitamins and minerals every day.
- Her gün vitamin ve mineral hapı içiyor.
- He wears a bow tie every day.
- Her gün papyon takıyor.
- This is just a usual day in Boston.
- Bu sadece Boston'da sıradan bir gün.
- How much time do you spend on the bus every day?
- Her gün otobüste ne kadar zaman harcıyorsunuz?
- Does Tom shower every day?
- Tom her gün duş alır mı?
- I didn't think my day could get any worse.
- Günümün daha da kötüleşebileceğini düşünmemiştim.
- It looks like a perfect day for a picnic.
- Piknik için mükemmel bir gün gibi görünüyor.
- She ignored him pretty much all day.
- Neredeyse bütün gün onu görmezden geldi.
- It was the best day of my life.
- O, hayatımın en iyi günüydü.
- Tom says he hasn't eaten in three days.
- Tom üç gündür yemek yemediğini söylüyor.
- They had gone there two days before.
- Onlar oraya iki gün önce gitmişti.
- My mother goes to the market every day to buy things.
- Annem bir şeyler satın almak için her gün markete gider.
- I met again the girl who I had met in the park the other day.
- Geçen gün parkta tanıştığım kızla tekrar karşılaştım.
- It has rained for three days on end.
- Üç gün boyunca yağmur yağdı.
- I lost half my family in one day.
- Bir günde ailemin yarısını kaybettim.
- Every day at school I eat with my friends.
- Her gün okulda arkadaşlarımla yemek yerim.
- I play the piano every day.
- Her gün piyano çalıyorum.
- We argue every day.
- Biz her gün tartışıyoruz.
- How many times a day does that bus run?
- O otobüs günde kaç kez çalışır?
- Tom is becoming more and more like his father every day.
- Tom her geçen gün babasına daha çok benziyor.
- Did you have a hard day?
- Zor bir gün mü geçirdin?
- We've got a long day tomorrow.
- Yarın uzun bir gün olacak.
- We kiss our child a hundred times a day.
- Biz çocuğumuzu günde yüz kere öperiz.
- I wonder if Tom has ever told Mary about what we did on that day.
- Acaba Tom o gün yaptıklarımızı Mary'ye anlattı mı?
- He was regarded as the greatest writer of the day.
- Günün en büyük yazarı olarak kabul ediliyordu.
- We'll finish the work even if it takes us all day.
- Bütün günümüzü alsa da işi bitireceğiz.
- I could be in my office all day.
- Bütün gün ofisimde olabilirim.
- We may stay in Boston for a few more days.
- Boston'da birkaç gün daha kalabiliriz.
- I spent all day yesterday with her.
- Dün bütün günü onunla birlikte geçirdim.
- They kiss their child a hundred times a day.
- Onlar çocuklarını her gün yüzlerce kez öperler.
- The Japanese eat rice at least once a day.
- Japonlar günde en az bir kez pirinç yerler.
- I wanted to give Tom an extra day to finish the report.
- Tom'a raporu bitirmesi için fazladan bir gün vermek istedim.
- We should have gone on a day that wasn't so hot.
- Çok sıcak olmayan bir günde gitmeliydik.
- Tom won't spend a day in jail.
- Tom hapishanede bir gün geçirmeyecek.
- Yesterday he stayed home all day.
- Dün bütün gün evde kaldı.
- Rather than live a hundred years as a rabbit, live one day as a tiger.
- Bir tavşan olarak yüz yıl yaşamaktansa, bir kaplan olarak bir gün yaşa.
- I want to stay home and sleep all day.
- Evde kalıp bütün gün uyumak istiyorum.
- The Berbers have lived for thousands of years where others could not survive even one day.
- Berberiler, başkalarının bir gün bile hayatta kalamadığı yerlerde binlerce yıl yaşadı.
- Do you shave every day?
- Her gün tıraş olur musun?
- Tom has been singing all day.
- Tom bütün gün şarkı söyledi.
- I don't do that every day.
- Bunu her gün yapmam.
- I've been feeling sick for the last three days.
- Son üç gündür kendimi hasta hissediyorum.
- It rained heavily all day.
- Bütün gün şiddetli yağmur yağdı.
- I've had a good day so far.
- Şimdiye kadar iyi bir gün geçirdim.
- The lecturer dwelt on some memories of his college days.
- Konuşmacı üniversite günlerinden bazı anılar üzerinde durdu.
- Sami planned to leave that day.
- Sami o gün yola çıkmayı planlıyordu.
- They moved in just the other day.
- Sadece birkaç gün içinde taşındılar.
- It is enough for one day.
- Bir gün için yeterli.
- You have a really big day ahead of you.
- Önünde gerçekten büyük bir gün var.
- I go home early every day.
- Her gün eve erken giderim.
- Fadil died later that day.
- Fadıl o günün ilerleyen saatlerinde öldü.
- Do you really want to stay for another three days?
- Gerçekten üç gün daha kalmak ister misin?
- I did that the day before yesterday.
- Onu önceki gün yaptım.
- You'll thank Tom one day.
- Bir gün Tom'a teşekkür edeceksin.
- I think that'll change one day.
- Sanırım o bir gün değişecek.
- I walk to work every day.
- Her gün işe yürüyerek gidiyorum.
- The day is not over yet.
- Gün daha bitmedi.
- The trial lasted for ten consecutive days.
- Mahkeme peş peşe on gün sürdü.
- I'll call you in a couple of days.
- Birkaç gün içinde seni arayacağım.
- It was really windy that day.
- O gün gerçekten rüzgarlıydı.
- It was the happiest day of my life.
- Bu benim hayatımın en mutlu günüydü.
- We see each other every day.
- Birbirimizi her gün görüyoruz.
- Yesterday was the first day of autumn.
- Dün sonbaharın ilk günüydü.
- People die every day.
- İnsanlar her gün ölür.
- Come back in two days.
- İki gün sonra gel.
- Tom takes the kids to the school every day.
- Tom her gün çocukları okula götürüyor.
- I work every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışıyorum.
- I waited all day for Tom to come back.
- Bütün gün Tom'un geri dönmesini bekledim.
- Tom thinks Mary will be busy all day.
- Tom, Mary'nin bütün gün meşgul olacağını düşünüyor.
- Today is a very hot day.
- Bugün çok sıcak bir gün.
- This clock gains one minute a day.
- Bu saat günde bir dakika ileri gider.
- I don't want to ruin your day.
- Gününü mahvetmek istemem.
- We do that every day.
- Bunu her gün yapıyoruz.
- I've spent 500 dollars in one day.
- Bir günde 500 dolar harcadım.
- Kate drinks lots of milk every day.
- Kate her gün çok süt içiyor.
- The library near my house is now open only three days a week due to budget cutbacks.
- Evimin yakınındaki kütüphane bütçe kesintileri nedeniyle artık haftada sadece üç gün açık.
- It is a nice day!
- Hoş bir gün!
- July 11 is World Population Day.
- 11 Temmuz Dünya Nüfus Günü.
- I wanted to stay in Boston a couple of extra days.
- Ekstra birkaç gün Boston'da kalmak istiyordum.
- My piano teacher told me I should practice at least thirty minutes a day.
- Piyano öğretmenim günde en az otuz dakika çalışmam gerektiğini söyledi.
- Tom was in here the other day.
- Tom geçen gün buradaydı.
- My last day was Monday.
- Son günüm pazartesi idi.
- We used to swim every day when we were children.
- Çocukken her gün yüzerdik.
- Just 3 days left before my trip.
- Yolculuğuma sadece 3 gün kaldı.
- Tom pays rent on the first day of every month.
- Tom kirayı her ayın ilk günü öder.
- I had a drink with Tom the other day.
- Geçen gün Tom'la bir içki içtim.
- Tom doesn't take a bath every day.
- Tom her gün banyo yapmaz.
- You can't just sit here all day.
- Bütün gün burada oturamazsın.
- December 3 is the International Day of Persons with Disabilities.
- 3 Aralık Uluslararası Engelliler Günü.
- You need to go for a walk every day.
- Her gün yürüyüşe çıkmanız gerekir.
- We miss you more every day.
- Seni her gün daha fazla özlüyoruz.
- It looks as if it's going to be a nice day.
- Sanki güzel bir gün olacakmış gibi görünüyor.
- How was your day?
- Gününüz nasıl geçti?
- My dog has been missing for three days.
- Köpeğim üç gündür kayıp.
- The doctor told me that I should eat breakfast every day.
- Doktor bana her gün kahvaltı yapmam gerektiğini söyledi.
- He's been working all day long.
- Bütün gün çalışıyormuş.
- How much time do you spend on the phone every day?
- Her gün telefonda ne kadar zaman geçiriyorsun?
- He works out every day except weekends.
- Hafta sonları hariç her gün antrenman yapar.
- Tom does thirty pushups every day.
- Tom her gün otuz şınav çeker.
- I hope you remember that tomorrow is the day we're supposed to do that.
- Umarım bunu yapmamız gereken günün yarın olduğunu hatırlarsın.
- Tokyo surrendered within days.
- Tokyo birkaç gün içinde teslim oldu.
- I used to watch TV three or four hours a day.
- Ben bir günde üç ya da dört saat TV izlerdim.
- Tom drinks beer every day.
- Tom her gün bira içer.
- He sent out the parcel the day before yesterday.
- Paketi dünden önceki gün gönderdi.
- All I need is three more days.
- Tek ihtiyacım olan üç gün daha.
- I watch TV all day.
- Bütün gün televizyon izliyorum.
- How many times do you wash your hands every day?
- Her gün kaç kez ellerini yıkarsın?
- One day, all children in Malaysia will have the opportunity to attain an excellent education.
- Bir gün, Malezya'nın tüm çocukları mükemmel bir eğitime ulaşma şansına sahip olacak.
- The other day I met my former neighbour in the city.
- Geçen gün kentte eski komşuma rastladım.
- Tom stayed at the Hilton Hotel for three days.
- Tom üç gün Hilton Oteli'nde kaldı.
- She bought a new house the other day.
- O, geçen gün yeni bir ev satın aldı.
- Tom has been at home with Mary all day.
- Tom bütün gün Mary ile birlikte evdeydi.
- We played poker the entire day.
- Biz bütün gün poker oynadık.
- He's celebrating his name day.
- O, adının gününü kutluyor.
- I bathe every day.
- Her gün yıkanırım.
- It's extremely important to exercise every day.
- Her gün egzersiz yapmak son derece önemlidir.
- Another day is just beginning.
- Yeni bir gün daha başlıyor.
- This is your lucky day.
- Bu senin şanslı günün.
- They're required to work eight hours every day.
- Onlar her gün sekiz saat çalışmak zorunda.
- I'm tired of eating the same food every day.
- Her gün aynı yemeği yemekten bıktım.
- How many hours a day do you watch TV?
- Günde kaç saat TV izlersin?
- When I was your age, I walked to school every day.
- Senin yaşındayken her gün okula yürüyordum.
- Do you exercise every day?
- Her gün egzersiz yapıyor musunuz?
- It's a bright, beautiful day outside.
- Dışarıda parlak, güzel bir gün var.
- Are you free the day after tomorrow?
- Öbür gün boş musun?
- In her elementary school days, Mary dreamed of becoming a teacher.
- İlkokul günlerinde Mary, öğretmen olmayı hayal ediyordu.
- I've got a big day tomorrow.
- Yarın büyük bir gün.
- What a day!
- Ne güzel bir gün!
- He comes here almost every day.
- O neredeyse buraya her gün gelir.
- I went to the park to play baseball the other day.
- Geçen gün beyzbol oynamak için parka gittim.
- She studies English every day.
- O, her gün İngilizce çalışır.
- My older sister takes a shower every day.
- Ablam her gün duş alır.
- I'm worn out, because I've been standing all day.
- Yoruldum, çünkü bütün gün ayaktaydım.
- Give him a day or two.
- Ona bir iki gün ver.
- I used to jog every day.
- Ben eskiden her gün koşardım.
- I'll be back by 6 o'clock every day.
- Her gün altıya kadar döneceğim.
- He's celebrating his name day.
- İsim gününü kutluyor.
- When I look back upon those days, it all seems like a dream.
- O günlere dönüp baktığımda, her şey bir rüya gibi geliyor.
- I don't intend to be here all day.
- Bütün gün burada kalmaya niyetim yok.
- In the summer, they used to play on the beach all day long.
- Yazın bütün gün sahilde oynarlardı.
- It kept snowing all day.
- Bütün gün kar yağmaya devam etti.
- He used to eat out every day, but now he can't afford it.
- O her gün, dışarıda yemek yerdi, ancak şimdi buna gücü yetmiyor.
- Every day my dad leaves for work at eight o'clock.
- Babam her gün saat sekizde işe gider.
- Today is not my lucky day!
- Bugün şanslı günüm değil!
- It's been a slow day.
- Yavaş bir gün oldu.
- I spent all day shoveling snow.
- Bütün günümü kar küremekle geçirdim.
- I don't remember that day.
- O günü hatırlamıyorum.
- The deliberations took three days.
- Görüşmeler üç gün sürdü.
- There's no need to wash your hair every day.
- Saçını her gün yıkamana gerek yok.
- I spent all day with Tom.
- Bütün günümü Tom'la geçirdim.
- He left Japan on the same day that we arrived.
- Japonya'dan bizim geldiğimiz gün ayrıldı.
- The temperature rose every day for a week.
- Sıcaklık bir hafta boyunca her gün yükseldi.
- He rests for two days.
- İki gün dinleniyor.
- It was a very hot day.
- Çok sıcak bir gündü.
- We have a stressful day ahead of us.
- Önümüzde stresli bir günümüz var.
- I still do that every day.
- Hâlâ onu her gün yapıyorum.
- Tom was with me on that day.
- Tom o gün benimle birlikteydi.
- He practices the piano every day, so he can become a pianist.
- Piyanist olabilmek için her gün piyano çalışıyor.
- I'm only working here another three days.
- Burada sadece üç gün daha çalışacağım.
- I was only in Boston for three days.
- Boston'da sadece üç gün kaldım.
- Other than Sundays, I work every day.
- Pazar günleri dışında her gün çalışıyorum.
- He made a point of reading ten pages every day.
- Her gün on sayfa okumayı kafasına koydu.
- My goal is to get in this album one day.
- Amacım bir gün bu albümü almaktır.
- It snowed for four days.
- Dört gün kar yağdı.
- Tom had to work hard all day.
- Tom bütün gün sıkı çalışmak zorunda kaldı.
- I wet my hair almost every day.
- Saçımı hemen hemen her gün ıslatırım.
- I think about you every day.
- Her gün seni düşünüyorum.
- I was in all day.
- Bütün gün buradaydım.
- Do you run every day?
- Her gün koşu yapıyor musunuz?
- Either day is OK.
- Her iki gün de uygun.
- Tom wakes up at the crack of dawn every day.
- Tom her gün sabahın köründe uyanır.
- It is impossible for him to do it in a day.
- Onun bunu bir günde yapması imkansız.
- I will get up before the day is breaking.
- Gün ağarmadan kalkacağım.
- Have you spoke to him in the past few days?
- Son birkaç gün içerisinde onunla konuştun mu?
- Does Tom still swim every day?
- Tom hala her gün yüzüyor mu?
- They have lived in Brazil for only five days.
- Onlar yalnızca beş gündür Brezilya'da yaşıyorlar.
- It's a clear day.
- Bu açık bir gün.
- We still haven't Known what is the flower's name we saw at that day.
- Biz hala o gün gördüğümüz çiçeğin adının ne olduğunu bilmiyoruz.
- He stayed there a couple of days.
- Orada birkaç gün kaldı.
- In the second month, the seven and twentieth day of the month, the earth was dried.
- İkinci ayın yirmi yedinci günü toprak tamamen kurumuştu.
- Ten more days, then spring!
- On gün daha, sonra bahar!
- I went to many places in a single day.
- Bir günde birçok yere gittim.
- He studied for an hour and a half every day.
- Her gün bir buçuk saat ders çalışırdı.
- It's a windy day.
- Rüzgarlı bir gün.
- This clock loses three minutes a day.
- Bu saat günde üç dakika geri kalıyor.
- Rachel was buried two days later.
- Rachel iki gün sonra gömüldü.
- He's been checking you out all day.
- Bütün gün seni kontrol etti.
- We watch TV every day.
- Her gün televizyon seyrederiz.
- The situation is getting worse day by day.
- Durum her geçen gün kötüleşiyor.
- The Tokyo Stock Exchange rallied at the end of the day.
- Tokyo Borsası gün sonunda yükselişe geçti.
- Tom told me that he hadn't seen Mary all day.
- Tom Mary'yi bütün gün görmediğini söyledi.
- It's his first day at school.
- Okuldaki ilk günü.
- How are you going to spend your last few days before classes start again?
- Dersler başlamadan önceki son birkaç gününü nasıl geçireceksin?
- I went there the other day, but it was gone.
- Geçen gün oraya gittim ama gitmişti.
- I think of you 24 hours a day.
- Günün 24 saati seni düşünüyorum.
- Stock prices declined for five consecutive days.
- Hisse senedi fiyatları beş gün üst üste geriledi.
- I saw Mary the other day.
- Ben geçen gün Mary'yi gördüm.
- The other day, I bought a camera.
- Geçen gün bir fotoğraf makinesi aldım.
- Tom was very busy all day.
- Tom bütün gün çok meşguldü.
- He stayed at home all day instead of going out.
- Dışarı çıkmak yerine bütün gün evde kaldı.
- I used to sing every day when I was a child.
- Çocukken her gün şarkı söylerdim.
- Eat a live frog every morning, and nothing worse will happen to you the rest of the day.
- Her sabah canlı bir kurbağa yerseniz, günün geri kalanında başınıza daha kötü bir şey gelmez.
- It was a cool day.
- Serin bir gündü.
- I am planning to call on Mary the day after tomorrow.
- Öbür gün Mary'yi aramayı planlıyorum.
- Tom can't account for his whereabouts on the day that Mary was murdered.
- Tom, Mary'nin öldürüldüğü gün nerede olduğunu açıklayamaz.
- Tom hasn't eaten all day.
- Tom bütün gün yemek yemedi.
- He kept his sense of humor until the day he died.
- Öldüğü güne kadar mizah anlayışını korudu.
- One day you'll be able to walk.
- Bir gün yürüyebileceksin.
- Tom is going to stay for another three days.
- Tom üç gün daha kalacak.
- I need your answer before the day's over.
- Gün bitmeden cevabına ihtiyacım var.
- I used to eat three eggs a day.
- Bir günde üç yumurta yerdim.
- The rain didn't stop, and went on for the entire day.
- Yağmur durmadı ve bütün gün devam etti.
- Tom walks about fifteen miles a day.
- Tom günde yaklaşık on beş mil yürüyor.
- Tom knew Mary was going to be in the office all day.
- Tom Mary'nin bütün gün ofiste olacağını biliyordu.
- The social problems of the day tend to be more and more complicated.
- Günümüzün sosyal sorunları giderek daha karmaşık hale gelme eğilimindedir.
- The happiness of a person prolongs his day.
- Bir insanın mutluluğu onun gününü uzatır.
- Tom plays table tennis just about every day.
- Tom hemen hemen her gün masa tenisi oynar.
- I have to shave every day.
- Her gün tıraş olmak zorundayım.
- You can't stay in here all day.
- Bütün gün burada kalamazsın.
- I haven't left my room in three days.
- Üç gündür odamdan çıkmadım.
- Tom plays tennis every day.
- Tom her gün tenis oynuyor.
- He is a Newton of our day.
- O günümüzün Newton'u.
- 8th August is International Cat Day.
- 8 Ağustos, Uluslararası Kedi Günüdür.
- We spent all day interviewing people for the job.
- Bütün günü iş için insanlarla görüşerek geçirdik.
- Tom Jackson is the man you met the other day.
- Tom Jackson geçen gün tanıştığınız adam.
- That day, it rained on and off all day.
- O gün, bütün gün aralıklarla yağmur yağdı.
- How many hours a day does Tom study French?
- Tom günde kaç saat Fransızca çalışır?
- I don't use a computer every day.
- Her gün bilgisayar kullanmıyorum.
- Tom sat at his desk all day crunching numbers.
- Tom bütün gün masasına oturup sayılar hesapladı.
- I don't do this every day.
- Bunu her gün yapmıyorum.
- Tom has been absent from school for three days.
- Tom üç gündür okula gelmiyor.
- You should sleep for eight hours a day.
- Günde sekiz saat uyumalısın.
- Tom was happy that his daughter drew him a picture and he thought about it all day.
- Tom kızının ona bir resim çizmesinden mutluydu ve bütün gün bunun hakkında düşündü.
- I speak English every day.
- Her gün İngilizce konuşurum.
- Tom is the one who helped us the other day.
- Geçen gün bize yardım eden Tom'du.
- We knew one day it would happen.
- Bir gün bunun olacağını biliyorduk.
- He'll have an accident one of these days if he keeps driving like that.
- Böyle sürmeye devam ederse bir gün kaza yapacak.
- Tom spent the entire day online.
- Tom bütün günü internette geçirdi.
- We should have gone on a day that wasn't so hot.
- Bu kadar sıcak olmayan bir günde gitmeliydik.
- He reads novels every day.
- Her gün roman okuyor.
- He promised to write every day.
- Her gün yazacağına söz verdi.
- It is impossible for Yumi to finish it in a day.
- Yumi'nin onu bir günde bitirmesi imkansız.
- Tom eats the same food day in and day out.
- Tom her gün aynı yemeği yiyor.
- The course will last fourteen days.
- Kurs on dört gün sürecek.
- We had a very busy day.
- Çok yoğun bir gün geçirdik.
- I'm going to cancel in a couple of days.
- Birkaç gün içinde iptal edeceğim.
- The reason Mary has to go to the bathroom so often is that she drinks ten cups of tea a day.
- Mary'nin bu kadar sık tuvalete gitmesinin nedeni günde on bardak çay içmesi.
- He continued working all day.
- O, bütün gün çalışmaya devam etti.
- What a hot day it is!
- Ne sıcak bir gün!
- I change my underwear every day.
- Her gün iç çamaşırımı değiştiririm.
- For a while, I was really addicted to cola and drank it every day.
- Bir süre kolaya gerçekten bağımlıydım ve her gün içiyordum.
- Tom practiced hard every day.
- Tom her gün çok pratik yaptı.
- This watch loses three minutes a day.
- Bu saat günde üç dakika geri kalıyor.
- Are you studying English every day?
- Her gün İngilizce mi çalışıyorsun?
- It was a perfect day for a wedding.
- Bir düğün için mükemmel bir gündü.
- I think I could get used to seeing you every day.
- Sanırım seni her gün görmeye alışabilirim.
- It's good for your health to walk every day.
- Her gün yürümek sağlığınız için iyidir.
- I do remember the day very well.
- O günü çok iyi hatırlıyorum.
- My day ends at 5 o'clock.
- Benim günüm saat 5'te sona erer.
- The dog eats a lot of meat every day.
- Köpek her gün çok fazla et yiyor.
- Tom shoots up about $150 of heroin a day.
- Tom günde yaklaşık 150 dolar eroin alıyordu.
- What do you do all day?
- Bütün gün ne yapıyorsun?
- I've been up for three days.
- Üç gündür ayaktayım.
- I got tickled the other day.
- Geçen gün gıdıklandım.
- I spent the day Christmas shopping.
- Ben günü Noel alışverişi yaparak geçirdim.
- Tom goes to work every day but Sunday.
- Tom pazar hariç her gün çalışmaya gider.
- He comes to see me nearly every day.
- Neredeyse her gün beni görmeye gelir.
- Does Tom still need to do that every day?
- Tom'un her gün bunu yapması gerekiyor mu?
- He watches TV every day.
- O her gün televizyon izler.
- I would rather stay at home than go out on such a cold day.
- Böyle soğuk bir günde dışarı çıkmaktansa evde kalmayı tercih ederim.
- We come here every day.
- Her gün buraya geliriz.
- I will stay at your place for some days.
- Birkaç gün senin evinde kalacağım.
- Tom makes about fifty phone calls a day.
- Tom günde yaklaşık elli telefon görüşmesi yapıyor.
- I practice the piano every day.
- Her gün piyano çalışıyorum.
- Let's just call it a day, shall we?
- Bir gün diyelim, olur mu?
- Give me another couple of days to think it over.
- Üzerinde düşünmem için bana birkaç gün daha ver.
- He made a resolution to write in his diary every day.
- O her gün günlüğünü yazmaya karar verdi.
- Tom will be out for the rest of the day.
- Tom günün geri kalan kısmında dışarıda olacak.
- He kept walking all the day.
- Bütün gün yürümeye devam etti.
- Tom is getting busier every day.
- Tom her geçen gün daha da meşgul oluyor.
- They'll put you up for a day or two.
- Seni bir iki gün misafir edecekler.
- It took Tom days to track down the problem.
- Sorunu bulmak Tom'un günlerini aldı.
- He seemed to be getting thinner every day.
- O her gün zayıflıyor gibi görünüyordu.
- We've already lost three days.
- Zaten üç gün kaybettik.
- Do you remember the day when you and I first met?
- Seninle ilk tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
- Does Tom do this every day?
- Tom onu her gün yapar mı?
- I gave her the day off.
- Ona o gün izin verdim.
- You'll get used to it one day.
- Ona bir günde alışacaksın.
- Tom might have to stay here for a couple of days.
- Tom'un birkaç gün burada kalması gerekebilir.
- Tom hasn't eaten anything all day.
- Tom bütün gün bir şey yemedi.
- Tom never spoke to Mary again after that day.
- Tom o günden sonra bir daha asla Mary'yle konuşmadı.
- It is better to live one day as a lion than 100 years as a sheep.
- Bir gün aslan olarak yaşamak, 100 yıl koyun olarak yaşamaktan iyidir.
- I see the crimes commited every day on the street.
- Ben sokakta her gün işlenen suçları görüyorum.
- I've had a lot on my mind these past few days.
- Geçen birkaç gündür aklımda çok şey var.
- I study English two hours a day on an average.
- Günde ortalama iki saat İngilizce çalışıyorum.
- Let me think it over for a couple of days.
- Onu birkaç gün düşünüp taşınayım.
- I work different hours every day.
- Her gün farklı saatlerde çalışıyorum.
- I've been working all day.
- Bütün gündür çalışıyorum.
- Tom was out all day.
- Tom bütün gün dışarıdaydı.
- Tom and Mary bicker all day long.
- Tom ve Mary bütün gün tartışırlar.
- He kept silent all day.
- O, bütün gün sessiz kaldı.
- It's fine day and I feel like going fishing.
- Güzel bir gün ve canım balığa gitmek istiyor.
- A white coin is for a black day.
- Beyaz para kara gün içindir.
- It's a perfect day.
- Mükemmel bir gün.
- That all happened in just three days.
- Onun hepsi sadece üç gün içinde oldu.
- Do you go to school on foot every day?
- Okula her gün yaya mı gidiyorsun?
- Tom drinks every day.
- Tom her gün içki içer.
- Never give up something you have to think about every day!
- Her gün düşünmek zorunda olduğun bir şeyden vazgeçme!
- They captured Fort Sumter after two days.
- İki gün sonra Sumter Kalesi'ni ele geçirdiler.
- We might stay in Boston for another three days.
- Üç gün daha Boston'da kalabiliriz.
- One day you'll understand.
- Bir gün anlayacaksın.
- Tom spent all day doing that.
- Tom bütün günü bunu yaparak geçirdi.
- Tomorrow's a new day.
- Yarın yeni bir gün.
- Did you have a fun day with Tom?
- Tom ile eğlenceli bir gün geçirdin mi?
- He made up his mind to keep a diary every day.
- Her gün günlük tutmaya karar verdi.
- I swim in the sea every day.
- Her gün denizde yüzüyorum.
- We communicate with each other by telephone every day.
- Biz her gün telefonla birbirimizle iletişim kurarız.
- He seemed to be getting thinner every day.
- Her geçen gün daha da zayıflıyor gibiydi.
- That happens every day.
- O her gün olur.
- We went to the beach and swam all day.
- Sahile gittik ve bütün gün yüzdük.
- She chops wood every day.
- O her gün odun keser.
- I remember that day clearly.
- O günü çok net hatırlıyorum.
- I want to be there the day that happens.
- Bunun olduğu gün orada olmak istiyorum.
- He shall pay for this one day.
- O bir gün bunu ödeyecek.
- It's as plain as day.
- Gün gibi ortada.
- In the summer, they used to play on the beach all day long.
- Yaz mevsiminde onlar bütün gün plajda oynardı.
- He decided to feed his dog the rabbit that he had shot earlier that day.
- O gün erken saatlerde vurduğu tavşanı köpeğine yedirmeye karar verdi.
- They were driving the entire day.
- Bütün gün araba kullandılar.
- I usually do that every day.
- Genelde bunu her gün yaparım.
- The puppy grew larger and larger every day.
- Yavru köpek her geçen gün daha da büyüdü.
- There's only one day left.
- Sadece bir gün kaldı.
- Do you eat vegetables every day?
- Her gün sebze yiyor musun?
- I plan to stay here for three days.
- Burada üç gün kalmayı planlıyorum.
- She practices the piano every day.
- Her gün piyano çalışıyor.
- Tom went without eating for several days.
- Tom birkaç gün yemek yemedi.
- I think it was a good day.
- Sanırım iyi bir gündü.
- We have three meals a day.
- Günde üç öğün yemek yiyoruz.
- He thought the matter over for three days.
- Meseleyi üç gün boyunca düşünüp taşındı.
- Tom's mother packs him a lunch every day.
- Tom'un annesi ona her gün paket öğle yemeği hazırlıyor.
- I found it difficult to keep a diary every day.
- Her gün günlük tutmakta zorlandım.
- I've been wanting to do that all day.
- Bütün gün bunu yapmak istiyordum.
- Tom passed by Mary's house the day before yesterday.
- Tom önceki gün Mary'nin evinin yanından geçti.
- Tom uses French every day.
- Tom her gün Fransızca kullanıyor.
- My stomach has been hurting all day.
- Karnım bütün gün ağrıyor.
- It was a great day.
- Harika bir gündü.
- On Children's Day, more than 50 bicycles were donated.
- Çocuklar Günü'nde 50'den fazla bisiklet bağışlandı.
- Tom will try to convince you to stay for a few more days.
- Tom sizi birkaç gün daha kalmaya ikna etmeye çalışacaktır.
- Don't you want to know the truth about what happened that day?
- O gün olanlarla ilgili gerçeği bilmek istemez misin?
- Today wasn't a good day.
- Bugün iyi bir gün değildi.
- I have not eaten anything for the last three days.
- Son üç gündür hiçbir şey yememiştim.
- I study French at least an hour every day.
- Her gün en az bir saat Fransızca çalışıyorum.
- There are three days left till Christmas.
- Noel'e üç gün kaldı.
- I've decided to write 20 sentences a day on Tatoeba.
- Tatoeba'da günde 20 cümle yazmaya karar verdim.
- How many times does the bus run each day?
- Otobüs günde kaç sefer yapıyor?
- He has his trousers pressed every day.
- Pantolonunu her gün ütülüyor.
- In Russia and Germany, people work eight hours a day.
- Rusya ve Almanya'da insanlar günde sekiz saat çalışıyor.
- I'll be able to finish it in a day or two.
- Bir ya da iki gün içinde onu bitirebileceğim.
- At least it's not every day.
- En azından her gün değil.
- You would have to practice the violin every day.
- Her gün keman çalışman gerekecek.
- It rained for the first time in ten days.
- On gün içinde ilk kez yağmur yağdı.
- Tom drinks at least two litres of water a day.
- Tom günde en az iki litre su içer.
- Tom smokes three packs a day.
- Tom günde üç paket içer.
- Sea Day is one of the Japanese national holidays celebrated on the third Monday in July.
- Deniz Günü, Temmuz ayının üçüncü Pazartesi günü kutlanan Japon ulusal bayramlarından biridir.
- Yesterday Mary stayed home all day.
- Dün Mary bütün gün evde kaldı.
- Tom hasn't been busy for three days.
- Tom üç gündür hiç meşgul olmadı.
- Sami read a chapter of the Quran every day.
- Sami her gün Kur'an'dan bir bölüm okuyordu.
- Tom said that he had been cleaning the house all day.
- Tom, bütün gün evi temizlediğini söyledi.
- I haven't showered in three days.
- Üç gündür duş almadım.
- I met him on the day I arrived here.
- Buraya geldiğim gün onunla tanıştım.
- Her feet were tired after a long day at work.
- Uzun bir iş gününden sonra ayakları yorulmuştu.
- Do you go to school on foot every day?
- Okula her gün yürüyerek mi gidiyorsunuz?
- My mother died on the same day I got married.
- Annem evlendiğim gün öldü.
- I make 100 euros a day.
- Günde 100 avro kazanıyorum.
- Tom hoped to live in Boston one day.
- Tom bir gün Boston'da yaşamayı hayal ediyordu.
- Marilla wore her amethyst brooch to church that day as usual.
- Marilla o gün her zamanki gibi kilise için ametist broşunu taktı.
- Aren't you tired from taking care of him all day?
- Bütün gün onunla ilgilenmekten yorulmaz mısın sen?
- My older sister plays the piano every day.
- Ablam her gün piyano çalar.
- If you eat three meals a day, your body will find the energy it needs.
- Günde üç öğün yerseniz, vücudunuz ihtiyacı olan enerjiyi bulacaktır.
- Tom is probably going to be grouchy all day.
- Tom muhtemelen bütün gün mızmız olacak.
- I usually eat only one or two meals a day.
- Genellikle günde bir veya iki öğün yemek yerim.
- The line's been busy all day.
- Hatlar bütün gün yoğundu.
- Tom will be here every day.
- Tom her gün burada olacak.
- We learn something new about ourselves every day.
- Her gün kendimiz hakkında yeni bir şey öğreniyoruz.
- We watched a TV program the other day about your people.
- Geçen gün senin halkın hakkında bir TV programı izledik.
- Don't you watch the news every day?
- Her gün haber izlemiyor musun?
- He walks seven miles a day on an average.
- Günde ortalama yedi mil yürür.
- He said he would run 200 kilometers in a day and he did.
- O günde 200 kilometre koşabilirim dedi ve yaptı.
- Tom should be here by the end of the day.
- Tom gün sonuna kadar burada olur.
- Sami has been missing for five days.
- Sami beş gündür kayıp.
- Several times this year, the stock market has dipped more than 1% in a single day.
- Borsa bu yıl birkaç kez, tek bir gün içinde % 1'den fazla düştü.
- I ask myself that every day.
- Onu her gün kendime soruyorum.
- Mother stays at home every day.
- Annem her gün evde kalıyor.
- Tom can't read all these books in one day.
- Tom bu kitapların hepsini bir günde okuyamaz.
- Tom went on a water fast for three days.
- Tom üç gün su orucu tuttu.
- Paris wasn't built in a day.
- Paris bir günde inşa edilmedi.
- I can't stay here all day.
- Bütün gün burada kalamam.
- Will there one day be a separate periodic table for dark matter?
- Bir gün karanlık madde için ayrı periyodik bir tablo olacak mı?
- We cannot do without salt even for a single day.
- Bir tek gün için bile tuzsuz yapamayız.
- Any day would be alright with me.
- Benim için herhangi bir gün sorun olmaz.
- Tom aches all over after working all day.
- Bütün gün çalıştıktan sonra, Tom'un her yeri ağrıyor.
- Good people die every day.
- İyi insanlar her gün ölür.
- The weather was getting worse and worse as the day went on.
- Hava gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu.
- I don't like to go out without a coat on such a cold day.
- Böyle soğuk bir günde montsuz dışarı çıkmayı sevmiyorum.
- Tom arrived a day earlier than we expected.
- Tom beklediğimizden bir gün önce geldi.
- Did you find the umbrella you said you'd lost the other day?
- Geçen gün kaybettiğini söylediğin şemsiyeyi buldun mu?
- He talked to me every day.
- O, her gün benimle konuştu.
- We'll have it done by the end of the day.
- Gün sonuna kadar bitirmiş oluruz.
- They found a secluded beach where they spent the day.
- Günü geçirecekleri tenha bir plaj buldular.
- Tom has been in his office all day.
- Tom bütün gün ofisindeydi.
- My baby brother sleeps ten hours a day.
- Bebek erkek kardeşim günde on saat uyur.
- Is this what you do every day?
- Bu her gün yaptığın şey mi?
- We arrived in Osaka the day before yesterday.
- Osaka'ya dünden önceki gün vardık.
- Why have you been late to school every day this week?
- Bu hafta neden her gün okula geç kaldın?
- He carries his umbrella about with him every day.
- O her gün şemsiyesini yanında taşır.
- I can't wait for that day to come.
- O günün gelmesi için sabırsızlanıyorum.
- I worked hard all day long yesterday.
- Dün bütün gün çok çalıştım.
- I spent all day cleaning my room.
- Bütün günümü odamı temizleyerek geçirdim.
- I never told Tom or anyone else about what happened that day.
- O gün olanları ne Tom'a ne de başkasına anlattım.
- The last few days have been very busy for both of us.
- Son birkaç gün ikimiz için de çok yoğundu.
- When I met Hanako last Sunday, she said she had returned three days before.
- Geçen Pazar Hanako ile karşılaştığımda, üç gün önce döndüğünü söyledi.
- You haven't aged a day.
- Bir gün bile yaşlanmamışsın.
- It rained continuously for three days.
- Yağmur üç gün boyunca aralıksız yağdı.
- I hope you remember that tomorrow is the day we're supposed to do that.
- Umarım yarının bunu yapmamız gereken gün olduğunu hatırlarsın.
- My sister plays piano every day.
- Kız kardeşim her gün piyano çalar.
- It's a pleasant day, isn't it?
- Güzel bir gün, değil mi?
- She practices the violin every day.
- O her gün keman çalışır.
- May 8 is World Red Cross Red Crescent Day.
- 8 Mayıs Dünya Kızılhaç Kızılay Günü.
- We watched a TV program the other day about your people.
- Geçen gün halkınız hakkında bir TV programı izledik.
- Tom has been ignoring Mary all day.
- Tom bütün gün Mary'yi görmezden geliyordu.
- Tom stays home all day.
- Tom bütün gün evde kalıyor.
- She stayed in the house all day.
- O bütün gün evde kaldı.
- You will be absent for three days.
- Sen üç gün devamsız olacaksın.
- They must work 8 hours a day.
- Onlar bir günde 8 saat çalışmalılar.
- Tom texts Mary several times a day.
- Tom, Mary'ye günde birkaç kez mesaj atıyor.
- He works from early in the morning until late at night every day.
- Her gün sabahın köründen gece yarılarına kadar çalışıyor.
- I wrote her a letter every day.
- Her gün ona bir mektup yazdım.
- I'd like to stay here for three more days.
- Üç gün daha burada kalmak istiyorum.
- I hope to be ready in three days.
- Üç gün içinde hazır olmayı umuyorum.
- Sami assumed that one day, he would take over his father's company.
- Sami bir gün babasının şirketini devralacağını düşünüyordu.
- Tom intends to stay in Boston for three days.
- Tom Boston'da üç gün kalmayı planlıyor.
- She smokes 20 cigarettes a day.
- O, günde 20 sigara içiyor.
- I'll be staying here for another three days.
- Üç gün daha burada kalacağım.
- What a lovely day!
- Ne güzel bir gün!
- One should brush one's teeth every day.
- İnsan her gün dişlerini fırçalamalı.
- Since Tom is a bartender, he uses an ice pick every day at work.
- Tom bir barmen olduğu için iş yerinde her gün bir buz kıracağı kullanıyor.
- Every day I go to the café and have coffee.
- Her gün kafeye gidip kahve içerim.
- You weren't your normal self that day.
- O gün her zamanki hâlinde değildin.
- It was raining all day long without intermission.
- Bütün gün aralıksız yağmur yağdı.
- We can't live without water for even one day.
- Susuz bir gün bile yaşayamayız.
- We decided to stay for a few more days.
- Biz birkaç gün daha kalmaya karar verdik.
- The Japanese eat three times a day.
- Japonlar günde üç öğün yemek yerler.
- No more than two days have passed.
- En fazla iki gün geçti.
- It rained for several days on end.
- Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.
- Monday definitely isn't my favourite day of the week.
- Pazartesi kesinlikle haftanın en sevdiğim günü değil.
- They climbed all the day to find the source of the river.
- Nehrin kaynağını bulmak için bütün gün tırmandılar.
- I study about two hours every day.
- Her gün yaklaşık iki saat çalışıyorum.
- The scenery carried me back to my younger days.
- Manzara beni gençlik günlerime götürdü.
- I carry on reading every day.
- Ben her gün okumayı sürdürüyorum.
- Today was a very tough day.
- Bugün çok zor bir gündü.
- We argue every day.
- Her gün tartışıyoruz.
- On that day I forgot my wallet at home.
- O gün cüzdanımı evde unuttum.
- Monday is trash day.
- Pazartesi çöp günü.
- Tom goes to work every day but Sunday.
- Tom pazar hariç her gün işe gidiyor.
- I have to stay in bed all day.
- Bütün gün yatakta kalmak zorundayım.
- For several days I've felt the need to write you.
- Birkaç gündür sana yazma ihtiyacı hissediyorum.
- Friday is the day when she is very busy.
- Onun çok meşgul olduğu gün cumadır.
- I eat lunch every day at noon.
- Öğle yemeğini her gün öğlen yerim.
- I was there that day.
- O gün oradaydım.
- You're not really planning to stay here all day, are you?
- Bütün gün burada kalmayı planlamıyorsun, değil mi?
- How many times a day should I take medicines?
- İlaçlarımı günde kaç kere almalıyım?
- Layla has been missing for two days.
- Leyla iki gündür kayıp.
- Children all leave the nest one day.
- Bütün çocuklar bir gün yuvadan ayrılır.
- How much do you drink every day?
- Her gün ne kadar içiyorsun?
- Tom practices the piano at least thirty minutes every day.
- Tom her gün en az otuz dakika piyano çalışır.
- It was a warm day.
- Sıcak bir gündü.
- Tom speaks with Mary every day.
- Tom her gün Mary ile konuşur.
- I've been really tired all day.
- Bütün gün çok yoruldum.
- Tom speaks with his mother every day.
- Tom her gün annesiyle konuşuyor.
- I've had a real bad day.
- Ben gerçekten kötü bir gün geçirdim.
- It was a day in which I have nothing much to say.
- Söyleyecek çok şeyimin olmadığı bir gündü.
- It was as clear as day that Shinji would die from hunger.
- Shinji'nin açlıktan öleceği gün gibi ortadaydı.
- The other day he bought a wallet made of kangaroo leather for me.
- Geçen gün benim için kanguru derisinden bir cüzdan aldı.
- I speak to Tom every day.
- Her gün Tom'la konuşurum.
- I do this every day.
- Bunu her gün yaparım.
- Jim acted very strangely all day.
- Jim bütün gün çok garip davrandı.
- My dad keeps a journal every day.
- Babam her gün günlük tutar.
- The expenses average ten dollars a day.
- Masraflar günde ortalama on dolar.
- She spends three dollars a day for lunch and dinner.
- O, öğle ve akşam yemeği için günde üç dolar harcar.
- I spent all day in his house.
- Bütün günümü onun evinde geçirdim.
- Tom and Mary played tennis all day.
- Tom ve Mary bütün gün tenis oynadılar.
- Many health specialists say that you should eat three meals a day.
- Birçok sağlık uzmanı günde üç öğün yemek yemeniz gerektiğini söylüyor.
- After the death of Caesar, a comet shone for seven days.
- Sezar'ın ölümünden sonra bir kuyruklu yıldız yedi gün boyunca parladı.
- It rained all day long yesterday, so I stayed home.
- Dün bütün gün yağmur yağdı, bu yüzden evde kaldım.
- Tom goes swimming every day.
- Tom her gün yüzmeye gider.
- Is Sunday the first day of the week?
- Pazar haftanın ilk günü mü?
- Tom has been here all day.
- Tom bütün gün buradaydı.
- He didn't say a word to me all day.
- Bütün gün benimle tek kelime etmedi.
- What day was she born on?
- Doğduğunda günlerden neydi?
- Monday is a difficult day.
- Pazartesi günü zor bir gündür.
- Tom hopes to compete one day in the Olympics.
- Tom bir gün Olimpiyatlarda yarışmayı umuyor.
- I wanted to swim every day.
- Her gün yüzmek istedim.
- My father writes in his diary every day.
- Babam her gün günlüğüne yazıyor.
- The day was largely uneventful.
- Gün büyük oranda olaysızdı.
- I think I'll stay in Boston for a few more days.
- Sanırım birkaç gün daha Boston'da kalacağım.
- Monday is my busiest day.
- Pazartesi benim en yoğun günümdür.
- I've heard that people who eat vegetables and fruit every day are less likely to have a heart attack.
- Her gün sebze ve meyve yiyen insanların kalp krizi geçirme olasılıklarının daha düşük olduğunu duydum.
- I'll stay in Rome for three days.
- Üç gün Roma'da kalacağım.
- I felt bad about it all day.
- Bütün gün kendimi kötü hissettim.
- Tom reads the Bible every day.
- Tom her gün İncil okur.
- We just had a bad day.
- Biz sadece kötü bir gün geçirdik.
- It's a nice day, isn't it?
- Güzel bir gün, değil mi?
- I want to extend my stay here for a few more days.
- Burada kalışımı birkaç gün daha uzatmak istiyorum.
- That day was a Sunday, so there was no school.
- O gün pazardı, bu yüzden okul yoktu.
- I knew this day would come.
- Bu günün geleceğini biliyordum.
- It took Rei 20 days to get over her injury.
- Yarasının iyileşmesi Rei'nin 20 gününü aldı.
- I eat bread every day.
- Her gün ekmek yiyorum.
- Eat all you can and drink all you can now because there won't be any food for the next 3 days!
- Şimdi yiyebileceğiniz her şeyi yiyin ve içebileceğiniz her şeyi için çünkü önümüzdeki 3 gün hiç yemek olmayacak!
- You weren't your normal self that day.
- O gün pek kendinde değildin.
- He will be back in a couple of days.
- Birkaç gün içinde dönecek.
- Tom practices piano every day.
- Tom her gün piyano çalıyor.
- It'll be a nice day.
- Güzel bir gün olacak.
- This is one of the jobs I have to do every day.
- Bu, her gün yapmam gereken işlerden biri.
- Tom plays baseball every day.
- Tom her gün beyzbol oynar.
- Mary spent the entire day in souvenir shops.
- Mary bütün günü hediyelik eşya dükkanlarında geçirir.
- Did you go to London that day?
- O gün Londra'ya gittin mi?
- Tatoeba Day starts now!
- Tatoeba Günü şimdi başlıyor!
- I'll be home all day today.
- Bugün bütün gün evde olacağım.
- I wrote her a letter every day.
- Ona her gün mektup yazdım.
- The Princess and the Irishman recognised each other, and were married, and had a great wedding that lasted for a year and a day.
- Prenses ve İrlandalı birbirlerini tanıdılar, evlendiler ve bir yıl bir gün süren harika bir düğün yaptılar.
- His family really loves watching television every day.
- Ailesi her gün televizyon izlemeyi çok seviyor.
- I'll let you know in a day or so.
- Bir iki gün içinde size haber veririm.
- Tom talks with Mary every day.
- Tom her gün Mary ile konuşuyor.
- I think our best days are ahead of us.
- Bence en iyi günlerimiz önümüzde.
- He takes a pill with vitamins and minerals every day.
- Her gün vitamin ve mineral içeren bir hap alıyor.
- She wouldn't give him the time of day.
- Ona gün içinde zaman ayırmazdı.
- Can you finish this in three days?
- Bunu üç gün içinde bitirebilir misin?
- We had a fun day.
- Eğlenceli bir gün geçirdik.
- Most people around here usually eat their biggest meal of the day in the evening.
- Buralarda çoğu insan genellikle günün en büyük yemeğini akşamleyin yer.
- This offer is good for five days.
- Bu teklif beş gün için geçerli.
- We should study English every day.
- Her gün İngilizce çalışmalıyız.
- People die every day.
- İnsanlar her gün ölürler.
- Tomorrow's another day.
- Yarın başka bir gündür.
- I spent the day with them.
- Günü onlarla geçirdim.
- I want to stay here in Boston for a few more days.
- Birkaç gün daha Boston'da burada kalmak istiyorum.
- I have been busy for two days.
- İki gündür meşguldüm.
- I stayed inside all day because of the rain.
- Yağmur yüzünden bütün gün içeride kaldım.
- Maybe we'll have a talk one of these days.
- Belki bir gün konuşuruz.
- Tom spent the day shopping for the trip.
- Tom bütün gününü yolculuk için alışveriş yaparak geçirdi.
- Why don't you come to my house one of these days?
- Neden bir gün evime gelmiyorsun?
- Just seven more days — then I'll see my sweetie again.
- Sadece yedi gün daha ve sonra tatlımı tekrar göreceğim.
- I take vitamins every day.
- Her gün vitamin alıyorum.
- Tom has been avoiding Mary all day.
- Tom bütün gün Mary'den kaçtı.
- I can't imagine a day without you.
- Sensiz bir gün hayal edemiyorum.
- In the holidays, I spent days doing nothing.
- Tatillerde hiçbir şey yapmadan günlerimi geçirdim.
- How's your day so far?
- Günün nasıl geçti?
- Where were you that day?
- O gün neredeydiniz?
- It is important to brush ones teeth every day.
- Her gün diş fırçalamak çok önemli.
- It was a warm day, so we went swimming.
- Sıcak bir gündü, bu yüzden yüzmeye gittik.
- It's an average day at work.
- İşte sıradan bir gün.
- Tom drinks coffee every day.
- Tom her gün kahve içer.
- We work every day except Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışıyoruz.
- I stayed inside all day because of the rain.
- Yağmur nedeniyle bütün gün içeride kaldım.
- The other day I went fishing for the first time in my life.
- Geçen gün hayatımda ilk kez balık tutmaya gittim.
- The rocks on this beach remind me of those summer days when Laura and I played in the sand until nightfall.
- Bu sahildeki kayalar bana Laura'yla akşama kadar kumda oynadığımız yaz günlerini hatırlatıyor.
- Mary noticed that Tom had not shaved in several days.
- Mary, Tom'un birkaç gündür tıraş olmadığını fark etti.
- How much coffee do you drink every day?
- Her gün ne kadar kahve içiyorsun?
- Tom spent the day shopping for the trip.
- Tom günü gezi için alışveriş yaparak geçirdi.
- The last day of school is tomorrow.
- Yarın okulun son günü.
- I practice many hours every day.
- Her gün saatlerce alıştırma yaparım.
- He called me day after day.
- O günde güne beni aradı.
- You will thank Tom one day.
- Bir gün Tom'a teşekkür edeceksiniz.
- That’s enough for three days.
- Bu üç gün için yeterli.
- My mother is home every day.
- Annem her gün evde.
- We grew closer every day.
- Her gün daha da yakınlaştık.
- Isn't it a lovely day!
- Güzel bir gün değil mi!
- How much medicine do you take every day?
- Her gün ne kadar ilaç alıyorsun?
- Tom worked all day and was completely worn out.
- Tom bütün gün çalıştı ve tamamen bitkin düştü.
- I eat fruit every day, but Tom doesn't.
- Ben her gün meyve yerim ama Tom yemez.
- Do you need to do that every day?
- Bunu her gün yapman gerekiyor mu?
- The best bet on a rainy day is to remain indoors.
- Yağmurlu bir günde en iyisi evde kalmaktır.
- Please take this medicine after meals three times a day.
- Lütfen bu ilacı yemeklerden sonra günde üç kez alın.
- He drinks a lot of milk every day.
- O, her gün çok süt içer.
- I was thinking about our first day in Boston.
- Boston'daki ilk günümüzü düşünüyordum.
- You've had really a rough day, haven't you?
- Gerçekten zor bir gün geçirdiniz, değil mi?
- I've had a rough day.
- Zor bir gün geçirdim.
- Tom wakes up at the crack of dawn every day.
- Tom her gün şafak sökerken uyanır.
- There sure were a lot of unhappy people there on that day.
- O gün orada kesinlikle çok fazla mutsuz insan vardı.
- A meal without wine is like a day without sunshine.
- Şarapsız bir yemek, güneşsiz bir gün gibidir.
- Today is the first day of spring.
- Bugün ilkbaharın ilk günü.
- The jury deliberated for three days.
- Jüri üç gün boyunca düşündü.
- Rachel was buried two days later.
- Rachel iki gün sonra toprağa verildi.
- My father writes in his diary every day.
- Babam her gün günlüğünde yazar.
- He came back three days after.
- Üç gün sonra geri geldi.
- The other day I stopped at a secondhand bookstore on my way home from school and happened to find a book I had been looking for for a long time.
- Geçen gün okuldan eve giderken bir sahafta durdum ve uzun süredir aradığım bir kitabı tesadüfen buldum.
- Have you finished reading the book I lent you the other day?
- Geçen gün sana ödünç verdiğim kitabı okumayı bitirdin mi?
- Did you have a rough day?
- Zor bir gün mü geçirdin?
- Do you see the day?
- Günü görüyor musun?
- The day's still young.
- Gün henüz erken.
- My dad works all day.
- Babam bütün gün çalışır.
- I find it difficult to do all this work in a day.
- Tüm bu işi bir günde yapmayı zor buluyorum.
- It was so cold that I stayed at home all day.
- O kadar soğuktu ki bütün gün evde kaldım.
- Tom hid in our basement for three days.
- Tom bizim bodrumumuzda üç gün saklandı.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da, benim programım hemen hemen her gün farklı ve benzersizdir.
- He makes it a rule to work in the garden for two hours every day.
- O, her gün bahçede iki saat çalışmayı bir kural haline getiriyor.
- When I met Hanako last Sunday, she said she had returned three days before.
- Ben geçen Pazar Hanako ile karşılaştığımda, üç gün önce döndüğünü söyledi.
- Taro stayed in Tokyo for three days.
- Taro Tokyo'da üç gün kaldı.
- Kate listened to the radio all day.
- Kate bütün gün radyo dinledi.
- The day before yesterday, I sent Tom an e-mail, but I haven't received any answer from him yet.
- Önceki gün Tom'a bir e-posta gönderdim ama henüz bir cevap alamadım.
- I wasn't at home most of the day.
- Günün çoğunda evde değildim.
- He had to empty his apartment in two days.
- Dairesini iki gün içinde boşaltmak zorunda.
- It was a very calm day in the stock market.
- Borsada çok sakin bir gündü.
- This garment is exchangeable within three days.
- Bu giysi üç gün içinde değiştirilebilir.
- Tom cooks for Mary every day.
- Tom her gün Mary için yemek pişirir.
- I saw Mary the other day.
- Geçen gün Mary'yi gördüm.
- Ken calls me every day.
- Ken beni her gün arıyor.
- Tom and Mary said they take a walk together every day.
- Tom ve Mary her gün birlikte yürüyüşe çıktıklarını söylediler.
- Tom talks to Mary every day.
- Tom her gün Mary ile konuşur.
- Tom feeds his dog at the same time every day.
- Tom her gün aynı zamanda köpeğini besler.
- As a rule, we have three meals a day.
- Kural olarak, günde üç öğün yemeğimiz var.
- How did you spend your day?
- Gününü nasıl geçirdin?
- Today is her first day of school.
- Bugün onun okulunun ilk günü.
- We'll get out of here one day.
- Bir gün buradan çıkacağız.
- He died on the day his son arrived.
- Oğlunun geldiği gün ölmüş.
- I exercise every day.
- Her gün egzersiz yapıyorum.
- But where are the snows of olden days?
- Ama eski günlerin karları nerede?
- Do you eat rice every day?
- Her gün pilav yiyor musun?
- Look, I've had a long day and I want to go to bed right now.
- Bak, uzun bir gün geçirdim ve şimdi yatmak istiyorum.
- February 21st is the International Day of one's Native Language.
- 21 Şubat Uluslararası Anadil Günü.
- We celebrate November 28 as Tatoeba day because it is the day when Turkish, Esperanto and Greek were added.
- Türkçe, Esperanto ve Yunanca'nın eklendiği gün olduğu için 28 Kasım'ı Tatoeba günü olarak kutluyoruz.
- How many cups of tea do you drink a day?
- Günde kaç fincan çay içersin?
- You're gonna be famous one day.
- Bir gün ünlü olacaksın.
- The day is almost over.
- Gün neredeyse bitmek üzere.
- Do you go to school on foot every day?
- Okula her gün yürüyerek mi gidiyorsun?
- Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışır mısın?
- Tom cooks for us every day.
- Tom bize her gün yemek yapıyor.
- It's a fine day.
- Güzel bir gün.
- The rainwater evaporates on a hot day.
- Yağmur suyu sıcak bir günde buharlaşır.
- I've never been sick a day in my life.
- Hayatımda bir gün bile hasta olmadım.
- I am going to have a great day today.
- Bugün harika bir gün geçireceğim.
- On this hot summer day, Mary wore a midriff-baring T-shirt.
- Bu sıcak yaz gününde Mary göbeğini açıkta bırakan bir tişört giymişti.
- Tom spent all day looking for a job.
- Tom bütün günü iş arayarak geçirdi.
- I didn't tell Tom about it because I didn't want to ruin his day.
- Tom'a onu söylemedim çünkü gününü mahvetmek istemedim.
- She will stay for 5 days.
- Beş gün kalacaktır.
- I spent all day cleaning my room.
- Odamı temizleyerek bütün günü geçirdim.
- The shelling continued all day.
- Bombardıman bütün gün devam etti.
- Tom's trial lasted three days.
- Tom'un duruşması üç gün sürdü.
- Has he worked all day?
- O bütün gün çalıştı mı?
- I thought doing this would be easy, but we've been working all day and we're still not finished.
- Bunu yapmanın kolay olacağını düşünmüştüm, ama bütün gün çalıştık ve hala bitiremedik.
- Tom hadn't eaten in three days.
- Tom üç gündür yemek yememişti.
- I don't know what happened that day.
- O gün neler olduğunu bilmiyorum.
- Monday was a busy day.
- Pazartesi yoğun bir gündü.
- Did you have a fun day with Tom?
- Tom'la eğlenceli bir gün geçirdin mı?
- My grandfather takes medicine every day.
- Büyükbabam her gün ilaç alıyor.
- It was a fun day yesterday.
- Dün eğlenceli bir gündü.
- Tom really didn't want to work all day.
- Tom gerçekten bütün gün çalışmak istemedi.
- Tom stayed in the house all day.
- Tom bütün gün evde kaldı.
- Have you left the state within the last 14 days?
- Son 14 gün içinde eyalet dışına çıktınız mı?
- Tom will be with us for three days.
- Tom üç gün bizimle olacak.
- He plays tennis every day.
- O her gün tenis oynar.
- What's Tom been doing all day?
- Tom bütün gün ne yapıyor?
- I've had nothing to eat all day.
- Bütün gün yiyecek bir şeyim yoktu.
- One day, Tom will understand.
- Bir gün, Tom anlayacaktır.
- I was out all day yesterday.
- Dün bütün gün dışarıdaydım.
- Tom will call you every day.
- Tom seni her gün arayacak.
- I've never been sick a day in my life.
- Hayatımda asla bir gün hasta olmadım.
- The sun gives us heat and light every day.
- Güneş bize her gün ısı ve ışık verir.
- Béla takes his son to school every day, because he is a mindful father.
- Béla oğlunu her gün okula götürüyor, çünkü o dikkatli bir baba.
- If Tom shows up, it's going to ruin Mary's day.
- Eğer Tom gelirse, Mary'nin günü mahvolur.
- They were pretty tired after having worked all day.
- Onlar bütün gün çalıştıktan sonra oldukça yorgundu.
- She's been absent from school for five days.
- Beş gündür okula gitmiyor.
- Do you drink alcohol every day?
- Her gün içki içiyor musunuz?
- How many cups of tea do you drink a day?
- Günde kaç bardak çay içiyorsun?
- I speak French every day.
- Her gün Fransızca konuşurum.
- I'll never forget the day when we first met.
- İlk tanıştığımız günü asla unutmayacağım.
- I thought about you all day.
- Bütün gün seninle ilgili düşündüm.
- Tom cooks for us every day.
- Tom her gün bizim için yemek pişirir.
- It has been raining nonstop for three days.
- Üç gündür durmadan yağmur yağıyor.
- Whenever I hear that song, I think of my younger days.
- Ne zaman bu şarkıyı duysam, gençlik günlerimi düşünürüm.
- I met someone the other day that I think I could fall in love with.
- Geçen gün aşık olabileceğimi düşündüğüm biriyle tanıştım.
- I study French every day.
- Her gün Fransızca çalışırım.
- The rainy weather lasted for ten days straight.
- Yağışlı hava, on gün boyunca sürdü.
- Saturday is my favorite day of the week.
- Cumartesi haftanın en sevdiğim günüdür.
- Tom walks three miles a day.
- Tom günde üç mil yürür.
- He came back two days late.
- İki gün geç geldi.
- Call me again in two days.
- Beni iki gün sonra tekrar ara.
- How much time do you spend on the bus every day?
- Her gün otobüste ne kadar zaman geçiriyorsun?
- I don't take a bath every day.
- Her gün banyo yapmıyorum.
- A year consists of 365 days or 366 days.
- Bir yıl 365 gün ya da 366 günden oluşur.
- Tom sat on the beach all day, writing postcards.
- Tom bütün gün sahilde oturdu, kartpostallar yazdı.
- Tom works eight hours a day.
- Tom günde sekiz saat çalışıyor.
- You've brightened my day.
- Günümü aydınlattın.
- Today is the hottest day this year.
- Bugün, bu yılın en sıcak günüdür.
- I'd like to go to France one day.
- Bir gün Fransa'ya gitmek istiyorum.
- I don't know when Tom called, but it was either yesterday or the day before.
- Tom'un ne zaman aradığını bilmiyorum ama ya dündü ya da önceki gündü.
- Learning a language requires practice every day.
- Bir dil öğrenmek her gün pratik gerektirir.
- It was such a nice day.
- Çok güzel bir gündü.
- Please hand in your papers by the last day of this month.
- Lütfen, bu ayın son gününe kadar evraklarını teslim et.
- He does nothing but watch TV all day long.
- Bütün gün televizyon izlemekten başka bir şey yapmıyor.
- Even though it hadn't rained for several days, the ground was still quite wet underfoot.
- Birkaç gündür yağmur yağmamasına rağmen ayaklarımızı bastığımız yerler hâlâ çok ıslaktı.
- We work every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışıyoruz.
- I get more than two hundred emails a day.
- Bir günde iki yüz e-postadan daha fazlasını alıyorum.
- And I will raise it again in three days.
- Ve onu üç gün içinde tekrar kaldıracağım.
- Don't disappoint me the way you did the other day.
- Geçen gün yaptığın gibi beni hayal kırıklığına uğratma.
- Tom spent three days in the hospital.
- Tom hastanede üç gün geçirdi.
- Tom has had nothing to eat all day.
- Tom bütün gün hiçbir şey yemedi.
- Tom was in a bad mood all day yesterday.
- Tom dün bütün gün kötü bir ruh halindeydi.
- I stayed there for three days.
- Orada üç gün kaldım.
- I get phone calls every day.
- Her gün telefonlar alıyorum.
- My cat sleeps all day.
- Kedim bütün gün uyuyor.
- My father used to drink 4 bottles of beer and smoke 4 packets of cigarettes every day without fail.
- Babam her gün hiç aksatmadan 4 şişe bira ve 4 paket sigara içerdi.
- The last few days have been very busy for both of us.
- Son birkaç gün ikimiz için de çok yoğun geçti.
- Tom can't do that every day.
- Tom bunu her gün yapamaz.
- Is it true that Europeans don't shower every day?
- Avrupalıların her gün duş almadıkları doğru mu?
- We stayed in Boston for three days.
- Boston'da üç gün kaldık.
- I've had nothing to eat all day.
- Bütün gün bir şey yemedim.
- Sami made only one call to Layla that day.
- Sami o gün Layla'yı sadece bir kez aradı.
- He works every day except Sunday.
- Pazar hariç her gün çalışır.
- He stayed at home all day.
- O bütün gün evde kaldı.
- Saturday is my favorite day of the week.
- Haftanın en sevdiğim günü cumartesi.
- I eat three times a day.
- Ben günde üç kez yemek yerim.
- She remained my best friend till her dying day.
- Öldüğü güne kadar en iyi arkadaşım olarak kaldı.
- I chop wood every day.
- Her gün odun kesiyorum.
- The weather was cold that day, and besides, it was raining.
- Hava o gün soğuktu, ve bunun yanı sıra, yağmur yağıyordu.
- What happened on that memorable day?
- O unutulmaz günde ne oldu?
- One day, she told me that she wanted a pet cat.
- Bir gün bana evcil bir kedi istediğini söyledi.
- I didn't get much sleep last night so I was nodding off all day at work.
- Dün gece fazla uyuyamadım, bu yüzden bütün gün işte uyukladım.
- Tom spent most days begging for money in front of tourist attractions.
- Tom çoğu gününü turistik yerlerin önünde para dilenerek geçirdi.
- Every day he did the same thing for eight hours and then he went home.
- Her gün sekiz saat boyunca aynı şeyi yaptı ve sonra eve gitti.
- The ground was waterlogged after several days of rain.
- Birkaç gün yağan yağmurdan sonra zemin suyla dolmuştu.
- I will never forget this day.
- Bu günü asla unutmayacağım.
- I hope I can go to Australia one day.
- Umarım bir gün Avustralya'ya gidebilirim.
- Tom rides his bicycle every day.
- Tom her gün bisiklete biniyor.
- It'll take us more than a day to do that.
- Bunu yapmamız bir günden fazla sürer.
- It was a beautiful summer day.
- Güzel bir yaz günüydü.
- I wonder if the food is the same every day.
- Her gün aynı yemek mi çıkıyor, merak ediyorum.
- I spent all day yesterday with him.
- Dün bütün günü onunla birlikte geçirdim.
- That job will take at least ten days.
- O iş en az on gün sürecek.
- By establishing Takeshima Day, it is hoped that more Japanese people will learn about the Takeshima islands.
- Takeshima Günü'nün oluşturulmasıyla daha fazla Japon'un Takeshima adaları hakkında bilgi edinmesi umulmaktadır.
- The baby was sleeping all day long.
- Bebek bütün gündür uyuyordu.
- He goes to work on foot every day except on rainy days.
- Yağmurlu günler hariç her gün işe yürüyerek gidiyor.
- It looks as if it's going to be a nice day.
- Güzel bir gün olacak gibi görünüyor.
- I've loved you since the day I first saw you.
- Seni ilk gördüğüm günden beri seviyorum.
- My roommate is prodigal when it comes to spending money on movies; he buys them the day they're released, regardless of price.
- Oda arkadaşım filmlere para harcama konusunda müsriftir; vizyona girdikleri gün, fiyatına bakmaksızın satın alır.
- I've been really sleepy all day.
- Bütün gün gerçekten uykuluydum.
- It'll take him two days to finish this work.
- Bu işi bitirmesi iki gününü alacak.
- Father takes a walk every day.
- Babam her gün yürüyüşe çıkar.
- Today is Teacher's Conference Day.
- Bugün Öğretmenler Konferans Günü.
- I'll have it in a couple days.
- Birkaç gün içinde elimde olacak.
- How many e-mails do you write every day?
- Her gün kaç tane e-posta yazıyorsun?
- Tom wears a different tie every day.
- Tom her gün farklı bir kravat takıyor.
- I heard you'd be staying for a couple of days.
- Birkaç gün kalacağını duydum.
- I have studied all day.
- Bütün gün ders çalıştım.
- About how many pictures does Tom take every day?
- Tom her gün yaklaşık olarak kaç tane resim çekiyor?
- My stomach has been hurting all day.
- Midem bütün gün ağrıyor.
- I was in Boston last summer for three days.
- Geçen yaz üç gün boyunca Boston'daydım.
- Tom spent all day on the beach.
- Tom bütün günü plajda geçirdi.
- The coach made the players run five miles a day.
- Antrenör oyuncuları günde beş mil koşturdu.
- Today is a warm day.
- Bugün sıcak bir gün.
- Tom only spent three days in jail.
- Tom hapiste sadece üç gün geçirdi.
- I just wanted to explain why I couldn't help the other day.
- Geçen gün neden yardım edemediğimi açıklamak istedim.
- I spent most of the day in bed.
- Günün çoğunu yatakta geçirdim.
- Layla's trial lasted sixty-five days.
- Leyla'nın davası altmış beş gün sürdü.
- On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
- The forest was in flames for three days.
- Orman, üç gündür alevler içindeydi.
- What would you do if this was your last day?
- Bugün son gününüz olsaydı ne yapardınız?
- How many hours a day does Tom watch TV?
- Tom günde kaç saat televizyon izliyor?
- Sami planned to leave that day.
- Sami o gün gitmeyi planladı.
- I have a bath every day.
- Her gün banyo yaparım.
- He plays Dombra on his saz every day.
- Sazıyla her gün Dombra çalar.
- Tom told me in French that Alice saw Mary the day before yesterday.
- Tom bana Fransızca olarak Alice'in önceki gün Mary'yi gördüğünü söyledi.
- Tom drinks at least three liters of water every day.
- Tom günde en az üç litre su içer.
- In one day she drinks a litre of coffee.
- Günde bir litre kahve içer.
- We snorkeled almost every day of our honeymoon.
- Balayımızın hemen hemen her günü şnorkelle yüzdük.
- This supermarket is open 24 hours a day.
- Bu süpermarket günün 24 saati açık.
- Monday is a difficult day.
- Pazartesi zor bir gün.
- It rained so hard that we decided to visit him on another day.
- O kadar çok yağmur yağdı ki onu başka bir gün ziyaret etmeye karar verdik.
- My coach eats 6,000 calories a day.
- Benim koç günde 6000 kalori yer.
- I would like to visit England one day.
- Bir gün İngiltere'ye gitmek isterim.
- It's been snowing for three straight days.
- Üç gündür kar yağıyor.
- Children should drink milk every day.
- Çocuklar her gün süt içmeliler.
- We may be here several days.
- Birkaç gün burada kalabiliriz.
- The last few days have been very cold.
- Son birkaç gün çok soğuk geçti.
- This alarm clock gains one minute a day.
- Bu çalar saat, günde bir dakika ileri gidiyor.
- It's a very gloomy day.
- Çok kasvetli bir gün.
- That would take all day.
- Bu bütün gün sürer.
- Tom is probably going to be grouchy all day.
- Tom muhtemelen bütün gün huysuz olacak.
- I wanted to speak French every day.
- Her gün Fransızca konuşmak istiyordum.
- Do you know what day it is today?
- Bugün günlerden ne olduğunu biliyor musun?
- The day isn't over yet.
- Gün henüz bitmedi.
- I've been waiting all day for you.
- Bütün gün seni bekledim.
- I've been in court all day.
- Bütün gün mahkemede bulundum.
- I've been looking for you all day.
- Bütün gün seni arıyordum.
- Tom had no food or water for three days.
- Tom üç gün boyunca aç ve susuz kaldı.
- God created the earth and took a rest one day later; though ever since he created women, he has had no peace and quiet.
- Tanrı dünyayı yarattı ve bir gün sonra dinlendi; ancak kadınları yarattığından beri hiç huzur ve sessizlik olmadı.
- I walk twenty miles a day.
- Günde 20 mil yürüyorum.
- I've been listening to classical music all day.
- Bütün gün klasik müzik dinledim.
- I have practiced piano every day for fifteen years.
- On beş yıldır her gün piyano çalışıyorum.
- You must be worn out after working all day.
- Bütün gün çalıştıktan sonra bitkin olmalısın.
- I've been really tired all day.
- Bütün gün gerçekten yoruldum.
- Monday will be a cold day.
- Pazartesi soğuk bir gün olacak.
- She's been working all day long.
- Bütün gün çalışıyordu.
- My dad works all day.
- Babam bütün gün çalışıyor.
- What would Tom do here all day?
- Tom bütün gün burada ne yapardı?
- It is a very pleasant day today.
- Bugün çok güzel bir gün.
- He was watching television all day.
- Bütün gün televizyon izledi.
- She will stay for 5 days.
- O, 5 gün kalacak.
- I stopped by your place the other day.
- Geçen gün senin evine uğradım.
- It was a fantastic day.
- Harika bir gündü.
- I hope Tom stays in Boston for at least another three days.
- Umarım Tom en az üç gün daha Boston'da kalır.
- My father smokes a pack of cigarettes a day.
- Babam günde bir paket sigara içiyor.
- Don't leave your dog in all day.
- Köpeğinizi bütün gün içeride bırakmayın.
- I'm not having a good day.
- İyi bir gün geçirmiyorum.
- Tom has been talking about you all day.
- Tom bütün gün senin hakkında konuştu.
- Tom said that he thought that Mary probably wouldn't want to do that on a cold day like today.
- Tom, Mary'nin muhtemelen böyle soğuk bir günde bunu yapmak istemeyeceğini düşündüğünü söyledi.
- I hope I can go to Sweden one day.
- Umarım bir gün İsveç'e gidebilirim.
- I wish we didn't have to wait three more days.
- Keşke üç gün daha beklemek zorunda olmasaydık.
- Tom jogs in the park every day.
- Tom her gün parkta koşuyor.
- She left home after three days.
- O, üç gün sonra evden ayrıldı.
- I've been working on this all day.
- Bütün gün bunun üzerinde çalışıyorum.
- A day has 86,400 seconds.
- Bir günde 86.400 saniye vardır.
- I spent all day with him.
- Bütün günü onunla geçirdim.
- I could use a couple of days alone.
- Birkaç gün yalnız kalabilirim.
- He comes to see his sick friend day after day.
- Her gün hasta arkadaşını görmeye geliyor.
- I like music, and I listen to it every day.
- Müzikten hoşlanırım ve her gün dinlerim.
- I understand you had an interesting day.
- İlginç bir gün geçirdiğini anlıyorum.
- How much time do you spend on homework every day?
- Her gün ödev için ne kadar zaman harcıyorsunuz?
- It is not good for your health to shut yourself in all day.
- Bütün gün kendinizi eve kapatmanız sağlığınız için iyi değil.
- She did nothing but cry all day.
- Bütün gün ağlamaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- Tomorrow is a big day.
- Yarın büyük bir gündür.
- I know my day will come.
- Günümün geleceğini biliyorum.
- We use it every day.
- Her gün kullanıyoruz.
- I'm going to stay in bed all day.
- Bütün gün yataktan çıkmayacağım.
- Tomorrow is another day.
- Yarın başka bir gün.
- She happened to have the day off.
- O gün izinliydi.
- I thought you were going to sleep all day.
- Bütün gün uyuyacağını sanıyordum.
- It's a nice day today.
- Bugün güzel bir gün.
- The applicant will be coming to see you the day after tomorrow.
- Başvuru sahibi öbür gün seni görmeye gelecek.
- I told Tom to swim a little every day for exercise.
- Tom'a egzersiz için her gün biraz yüzmesini söyledim.
- Tom drives his children to school every day.
- Tom, çocuklarını her gün okula götürüyor.
- I still come here every day.
- Hala her gün buraya geliyorum.
- We may even want to stay for another day or two.
- Bir iki gün daha kalmayı bile isteyebiliriz.
- I called Tom every day last week.
- Geçen hafta her gün Tom'a telefon ettim.
- Tom watches TV about three hours a day.
- Tom günde yaklaşık üç saat televizyon izler.
- My friends dropped by to see me the day before yesterday.
- Arkadaşlarım önceki gün beni görmeye geldiler.
- It's as clear as day.
- Gün gibi açık.
- I would like to go to the United States one day.
- Bir gün Amerika'ya gitmek istiyorum.
- I usually only eat one or two meals a day.
- Genellikle günde bir veya iki öğün yerim.
- You learn something new every day.
- Sen her gün yeni bir şey öğreniyorsun.
- I plan to stay in Boston for another three days.
- Boston'da üç gün daha kalmayı planlıyorum.
- Tom is leaving in three days.
- Tom üç gün içinde ayrılıyor.
- I'm going to be famous one day.
- Ben bir gün ünlü olacağım.
- It'll be finished in a day or two.
- Bu bir veya iki gün içinde bitmiş olacak.
- Tom's father made him practice the piano every day for at least thirty minutes.
- Tom'un babası ona her gün en az otuz dakika piyano alıştırması yaptırırdı.
- Tom weighs himself every day.
- Tom her gün tartılıyor.
- Tom works every day except Sunday.
- Tom pazar hariç her gün çalışıyor.
- It was a perfect day for the beach.
- Plaj için mükemmel bir gündü.
- It can't be good sitting in the sun all day.
- Bütün gün güneşin altında oturmak iyi olamaz.
- Tom had to empty his apartment in two days.
- Tom dairesini iki gün içinde boşaltmak zorunda kaldı.
- I felt great all day.
- Tüm gün kendimi harika hissettim.
- I have to practice the piano every day.
- Her gün piyano çalışmam gerekiyor.
- Watermelon tastes delicious on a hot day.
- Sıcak bir günde karpuzun tadı çok güzeldir.
- Have patience for another day or two.
- Bir ya da iki gün daha sabret.
- Tom smokes three packs a day.
- Tom günde üç paket sigara içiyor.
- I'm going to stay in bed all day.
- Bütün gün yatakta kalacağım.
- Her mother and her sister came to visit the young worker, and sometimes they spent a day with her.
- Annesi ve kız kardeşi genç işçiyi ziyarete geliyor ve bazen onunla bir gün geçiriyorlardı.
- Tom watches TV every day.
- Tom her gün televizyon izliyor.
- For dinner, we ate the fish we caught that day.
- Akşam yemeğinde, o gün tuttuğumuz balıkları yedik.
- We know nothing except that he did not come home that day.
- O gün eve dönmediğinden başka bir şey bilmiyoruz.
- It was a really beautiful day.
- O, gerçekten güzel bir gündü.
- If everyone watched at least one cat video a day, the world would be a better place.
- Herkes günde en az bir kedi videosu izlese dünya daha güzel bir yer olur.
- How many hours a day do you swim?
- Günde kaç saat yüzüyorsun?
- I've had a real bad day.
- Gerçekten kötü bir gün geçirdim.
- Today is Teacher's Conference Day.
- Bugün Öğretmenlerin Konferans Günü.
- Today is your lucky day.
- Bugün senin şanslı günün.
- It's been warm the last few days.
- Son birkaç gündür hava sıcak.
- We go to school every day except Sunday.
- Pazar hariç her gün okula gidiyoruz.
- I was off that day.
- O gün izinliydim.
- I spent the day with him.
- Günü onunla geçirdim.
- It's good for us to eat vegetables every day.
- Her gün sebze yememiz faydalıdır.
- Would you mind sparing me thirty minutes of the day?
- Bana günün otuz dakikasını ayırır mısın?
- Please take this medicine after meals three times a day.
- Lütfen bu ilacı günde üç kez yemeklerden sonra alın.
- Tom said he wants to stay at home all day.
- Tom bütün gün evde kalmak istediğini söyledi.
- Tom comes here nearly every day.
- Tom neredeyse her gün buraya gelir.
- I usually study about three hours a day.
- Genelde günde yaklaşık üç saat çalışırım.
- It's a cold day in Cairo.
- Kahire'de soğuk bir gün.
- I could watch Tom all day.
- Tom'u bütün gün izleyebilirim.
- I played golf every day during my vacation.
- Tatilim boyunca her gün golf oynadım.
- We have six lessons a day.
- Bir günde altı dersimiz var.
- Tom runs three miles a day.
- Tom günde üç mil koşuyor.
- Tom will do that every day next week.
- Tom bunu gelecek hafta her gün yapacak.
- Tom goes jogging every day after work.
- Tom her gün işten sonra koşuya çıkar.
- On my days off I do things like go to the movies, lounge around in cafes, and cook.
- Tatil günlerimde filmlere gitmek, kafelerde dolaşmak ve yemek yapmak gibi şeyler yapıyorum.
- Tom stayed at the Hilton Hotel for three days.
- Tom üç gün boyunca Hilton Otel'de kaldı.
- Instead of eating real food, we just ate junk food all day.
- Gerçek yemek yerine bütün gün abur cubur yedik.
- Tom is going to be back in a day or two.
- Tom bir ya da iki gün içinde dönecek.
- He meditated for two days before giving his answer.
- Cevabını vermeden önce iki gün meditasyon yaptı.
- The other day I met an old friend on the street.
- Geçen gün caddede eski bir arkadaşla karşılaştım.
- This is where I spend most of the day.
- Günümün çoğunu burada geçiriyorum.
- They chop wood every day.
- Onlar her gün odun keserler.
- What's your favorite thing to do on a rainy day?
- Yağmurlu bir günde yapmayı en çok sevdiğin şey nedir?
- Tom practices the piano three hours a day.
- Tom günde üç saat piyano çalışır.
- Many people around the world eat three meals a day.
- Dünyadaki birçok insan günde üç öğün yer.
- I spoke to Tom just the other day.
- Geçen gün Tom'la konuştum.
- My piano teacher told me that I should practice at least thirty minutes a day.
- Piyano öğretmenim günde en az otuz dakika çalışmam gerektiğini söyledi.
- Do you do this every day?
- Bunu her gün yapar mısın?
- Tom wasn't having a good day.
- Tom iyi bir gün geçirmiyordu.
- I've had a tough day.
- Zor bir gün geçirdim.
- Tom has been sneezing all day.
- Tom bütün gün hapşırdı.
- He finally said what day he would come.
- O sonunda hangi gün geleceğini söyledi.
- I haven't slept in two days.
- İki gündür uyumadım.
- We're struggling every day.
- Her gün mücadele ediyoruz.
- Tom said he didn't want to stay home all day.
- Tom bütün gün evde kalmak istemediğini söyledi.
- Yesterday was, without a doubt, the worst day of my thirty years of life.
- Dün, hiç şüphesiz, otuz yıllık hayatımın en kötü günüydü.
- The day will soon come when we can take a trip to Mars.
- Mars'a bir yolculuk edeceğimiz gün yakında gelecek.
- Even though computer programmers may use semicolons every day, nowadays most people only use semicolons for emoticons.
- Bilgisayar programcıları her gün noktalı virgül kullansa da, günümüzde çoğu insan noktalı virgülü yalnızca ifadeler için kullanıyor.
- I haven't practiced French all day.
- Bütün gün Fransızca çalışmadım.
- This is just a usual day in Boston.
- Boston'da sıradan bir gün.
- After two days our food gave out.
- İki gün sonra yemeğimiz tükendi.
- Tom sprained his ankle two days before the trip.
- Tom yolculuktan iki gün önce bileğini burktu.
- You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Biliyorsun, geçen gün sokakta onunla karşılaştık, biz konuşmak için durduk.
- Were you drinking that day?
- O gün sen de içiyor muydun?
- We have a busy day ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir gün var.
- Do you still do that every day?
- Bunu hâlâ her gün yapıyor musun?
- What Tom told us the other day was wrong.
- Geçen gün Tom'un bize söylediği şey yanlıştı.
- That should give us another few days.
- Bu bize birkaç gün daha kazandırır.
- I thought about you all day.
- Senin hakkında bütün gün düşündüm.
- You'll get used to it one day.
- Bir gün alışacaksın.
- He won't survive more than a day.
- O bir günden fazla hayatta kalmayacak.
- That day changed my life.
- O gün benim hayatımı değiştirdi.
- I spent all day with my friend.
- Bütün günü arkadaşımla geçirdim.
- Tom kept silent all day long.
- Tom bütün gün sessiz kaldı.
- I ran into Tom the other day.
- Geçen gün Tom'a rastladım.
- He hadn't eaten all day long and was very hungry.
- Bütün gün bir şey yememişti ve çok açtı.
- What's your favorite part of the day?
- Günün en sevdiğin kısmı nedir?
- Tom kept silent all day.
- Tom bütün gün sessiz kaldı.
- He is one of the best singers of the day.
- O, günün en iyi şarkıcılarından biridir.
- I study Chinese every day.
- Her gün Çince çalışıyorum.
- Tom is probably going to be here all day.
- Tom muhtemelen bütün gün burada olacak.
- I used to go running every day after work.
- Her gün işten sonra koşmaya giderdim.
- Looks like its gonna be a long old day.
- Görünüşe göre uzun bir gün olacak.
- This is going to be a long day.
- Uzun bir gün olacak.
- They work very hard every day.
- Her gün çok çalışırlar.
- I don't swim every day.
- Ben her gün yüzmem.
- It was a beneficial day.
- Yararlı bir gündü.
- The last day to apply is next Friday.
- Başvuru için son gün önümüzdeki Cuma.
- She did nothing all day but read.
- Bütün gün okumaktan başka hiçbir şey yapmadı.
- I used to go to the beach every day.
- Her gün sahile giderdim.
- Tom walks to school every day.
- Tom her gün okula yürüyor.
- We usually eat our biggest meal of the day at noon.
- Günün en büyük yemeğini genellikle öğlen yeriz.
- I have to practice the piano every day.
- Ben her gün piyano çalışmak zorundayım.
- Her dream will one day come true.
- Onun hayali bir gün gerçekleşecek.
- Does Tom study French every day?
- Tom her gün Fransızca çalışır mı?
- Today is her first day of school.
- Bugün okulda ilk günü.
- I see them every day.
- Onları her gün görüyorum.
- I don't wear a hat every day.
- Her gün şapka takmıyorum.
- It was stormy the day before yesterday.
- Önceki gün fırtınalıydı.
- Tom has been in jail for 300 days.
- Tom 300 gündür hapiste.
- It was a fine day and there were no clouds in the sky.
- Güzel bir gündü ve gökyüzünde hiç bulut yoktu.
- I plan to stay in Boston for three more days.
- Üç gün daha Boston'da kalmayı planlıyorum.
- I met Tom the other day.
- Tom'la geçen gün tanıştım.
- Tom will be famous one day.
- Tom bir gün ünlü olacak.
- I'll stay in Tokyo for eight days.
- Sekiz gün Tokyo'da kalacağım.
- The boy has been absent from school for eight days.
- Çocuk sekiz gündür okula gelmiyor.
- I didn't want to ruin the day for you.
- Günü senin için mahvetmek istemedim.
- I'll be back by 6 o'clock every day.
- Her gün en geç saat 6'da döneceğim.
- I stayed inside all day today.
- Bugün bütün gün içeride kaldım.
- She had a bad day at the office.
- Ofiste kötü bir gün geçirdi.
- Tom said that he planned to stick around school all day.
- Tom bütün gün okulun çevresinde takılmayı planladığını söyledi.
- Tom is used to sitting all day at his desk.
- Tom, bütün gün masasında oturmaya alışkın.
- I'm only working here another three days.
- Ben burada sadece üç gün daha çalışıyorum.
- It poured for three days.
- Üç gün şiddetli yağmur yağdı.
- I am tired of doing the same things every day.
- Her gün aynı şeyleri yapmaktan bıktım.
- Tom was here the other day.
- Tom geçen gün buradaydı.
- Where the hell have you been all day?
- Bütün gün hangi cehennemdeydin?
- He worked all day yesterday.
- Dün bütün gün çalıştı.
- We spent the entire day on the beach.
- Tüm günü plajda geçirdik.
- I lost my camera the other day.
- Geçen gün kameramı kaybettim.
- I spoke to Tom about that just the other day.
- Geçen gün Tom'la bu konuyu konuştum.
- Elephants usually only sleep two or three hours a day.
- Filler genellikle günde sadece iki ya da üç saat uyurlar.
- Tom wasn't at school the day we had our class picture taken.
- Sınıfımızın resmini çektirdiğimiz gün Tom okulda değildi.
- Tom checked into a small hotel and stayed for a couple of days.
- Tom küçük bir otele yerleşti ve birkaç gün kaldı.
- It could take a couple of days.
- Birkaç gün sürebilir.
- Google Translate still has a lot to learn, but it's getting better every day.
- Google Translate'in hala öğrenmesi gereken çok şey var ama her geçen gün daha iyiye gidiyor.
- Are you still practicing the guitar every day?
- Hâlâ her gün gitar çalışıyor musun?
- Enjoy your day.
- Gününüzün tadını çıkarın.
- Do you remember what happened on this day last year?
- Geçen yıl bu gün ne olduğunu hatırlıyor musun?
- He had to empty his apartment in two days.
- Dairesini iki gün içinde boşaltmak zorunda kaldı.
- I plan to stay here for three days.
- Üç gün burada kalmayı planlıyorum.
- Shinji goes for a walk after dark every day.
- Shinji her gün hava karardıktan sonra yürüyüşe çıkar.
- One day in October, when Sadako awoke, she found her mother crying.
- Ekim ayında bir gün Sadako uyandığında annesini ağlarken buldu.
- They will tear down the old building in two days.
- Onlar eski binayı iki gün içinde yıkacaklar.
- Tomorrow's a new day.
- Yarın yeni bir gündür.
- Sami drinks coffee every day.
- Sami her gün kahve içer.
- The morning forecast predicted thunder showers later in the day.
- Sabahki hava durumu günün ilerleyen saatlerinde gök gürültülü sağanak yağış tahmin ediyor.
- Tom hasn't left his room all day.
- Tom bütün gün odasından çıkmadı.
- I update my blog every day.
- Ben her gün bloğumu güncelleştiririm.
- My parents made me practice the piano every day.
- Ailem bana her gün piyano alıştırması yaptırırdı.
- They need to eat and drink every day, don't they?
- Her gün yiyip içmeleri gerekiyor, değil mi?
- Heavy rains fell for more than a day.
- Bir günden fazla şiddetli yağmur yağdı.
- This is our last day here.
- Bu burada son günümüz.
- Tom has been there all day.
- Tom bütün gün oradaydı.
- You chop wood every day, don't you?
- Her gün odun kesiyorsun, değil mi?
- I didn't know that I was supposed to do that the day before yesterday.
- Bunu evvelsi gün yapmam gerektiğini bilmiyordum.
- I hope I can go to Sweden one day.
- Bir gün İsveç'e gidebileceğimi umuyorum.
- Tom has a big day tomorrow.
- Tom'un yarın büyük bir günü var.
- We decided to stay for a few more days.
- Birkaç gün daha kalmaya karar verdik.
- He's going to be very weak and peaky for the next couple of days.
- Önümüzdeki birkaç gün çok zayıf ve bitkin olacak.
- I bought a dictionary the other day.
- Geçen gün bir sözlük aldım.
- Tom tries to write a new blog entry every day.
- Tom her gün yeni bir blog yazısı yazmaya çalışır.
- The rain has lasted for the past two days.
- Yağmur son iki gündür sürüyor.
- People die every day.
- İnsanlar her gün ölüyor.
- I have cookies for breakfast every day.
- Her gün kahvaltı için kurabiyelerim var.
- If you want me to, I'll make you lunch every day.
- Eğer istersen her gün öğle yemeğini yapacağım.
- I run five miles a day.
- Günde beş mil koşarım.
- Are you just going to stand there all day?
- Bütün gün orada öylece duracak mısın?
- If Tom shows up, it's going to ruin Mary's day.
- Eğer Tom ortaya çıkarsa, bu, Mary'nin gününü mahvedecek.
- I waited all day for Tom to come back.
- Bütün gün Tom'un dönmesini bekledim.
- You may evaluate the software before the trial period expires in 30 days.
- Deneme süresi 30 gün içinde dolmadan önce yazılımı değerlendirebilirsiniz.
- I don't wear a hat every day.
- Her gün şapka takmam.
- Do you remember the day when we met each other for the first time?
- Birbirimizle ilk kez tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
- Tom calls Mary every day.
- Tom her gün Mary'yi arıyor.
- I've been listening to classical music all day.
- Bütün gündür klasik müzik dinliyorum.
- It has been raining since the day before yesterday, but it may clear up this afternoon.
- Önceki günden beri yağmur yağıyor ama öğleden sonra hava açabilir.
- It is getting warmer every day.
- Hava her gün ısınıyor.
- I've been wondering about that all day.
- Bütün gün bunu merak ettim.
- What really surprised me most was how many hours a day Tom slept.
- Gerçekten beni en çok şaşırtan Tom'un bir günde kaç saat uyuduğuydu.
- The violence lasted three days.
- Şiddet, üç gün sürdü.
- I want him to call every day.
- Onun her gün aramasını istiyorum.
- I was talking to Tom the other day.
- Geçen gün Tom'la konuşuyordum.
- Tom hasn't eaten for three days.
- Tom üç gündür bir şey yemedi.
- The other day, I got a call from her.
- Geçen gün ondan bir telefon aldım.
- It looks like you've had a hard day.
- Zor bir gün geçirmişsin gibi görünüyor.
- I won't forget that day.
- O günü unutmayacağım.
- Tom had to work hard all day.
- Tom bütün gün çok çalışmak zorundaydı.
- Tom talks with Mary every day.
- Tom her gün Mary ile sohbet eder.
- Tom said he was going to do that every day after he retired.
- Tom emekli olduktan sonra her gün bunu yapacağını söyledi.
- It was raining in Boston on the day Tom was shot.
- Tom'un vurulduğu gün Boston'da yağmur yağıyordu.
- I work different hours every day.
- Her gün farklı saatler çalışırım.
- It is a very pleasant day today.
- Bugün çok hoş bir gün.
- You must provide for a rainy day.
- Kötü bir gün için tedarikli olmalısın.
- Fadil stayed out all day.
- Fadıl bütün gün dışarıda kaldı.
- This is a rainy day.
- Bu yağmurlu bir gün.
- In one day she drinks a litre of coffee.
- Bir günde bir litre kahve içiyor.
- It's been warm the last few days.
- Son birkaç gün sıcaktı.
- I could do this all day.
- Bunu bütün gün yapabilirim.
- He looks thinner every day.
- Her geçen gün daha zayıf görünüyor.
- How long do you play tennis every day?
- Her gün ne kadar süre tenis oynarsın?
- One day she and I visited an old friend.
- Bir gün, o ve ben eski bir arkadaşı ziyaret ettik.
- Tom eats chocolate every day.
- Tom her gün çikolata yiyor.
- There is always heavy traffic here at this time of the day.
- Günün bu saatinde burada her zaman yoğun trafik vardır.
- He has been unconscious for three days.
- Onun üç gün boyunca bilinci kapalı.
- I've been waiting for you all day.
- Bütün gün seni bekledim.
- I take a walk every day.
- Ben her gün yürüyüşe çıkarım.
- Tom takes a shower every day.
- Tom her gün duş alıyor.
- Tom's hardly said a word all day.
- Tom bütün gün neredeyse tek kelime söylemedi.
- It was a perfect day.
- Harika bir gündü.
- It rained for the first time in ten days.
- On gün sonra ilk kez yağmur yağdı.
- I felt bad about it all day.
- O konuda kendimi bütün gün kötü hissettim.
- He said that he gets up at 6 o'clock every day.
- Her gün saat 6'da kalktığını söyledi.
- I waited all day, but Tom never came.
- Bütün gün bekledim ama Tom asla gelmedi.
- We study French every day at school.
- Okulda her gün Fransızca çalışıyoruz.
- I'm in the pool every day in the summer.
- Ben yazın her gün havuzdayım.
- It rained heavily all day, during which time I stayed indoors.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı, bu zaman zarfında evde kaldım.
- It rained heavily all day.
- Tüm gün şiddetli yağmur yağdı.
- It rained hard all day.
- Bütün gün çok yağmur yağdı.
- This ticket is valid for three days.
- Bu bilet üç gün boyunca geçerlidir.
- Yes, you need to practice every day.
- Evet, her gün alıştırma yapmalısın.
- If it rains tomorrow, I will stay at home all day.
- Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım.
- All the best wishes on this wonderful day.
- Bu harika günde bütün en iyi dileklerimle.
- The hosiery factory produces 600,000 pairs of socks a day.
- Çorap fabrikası günde 600.000 çift çorap üretiyor.
- Tom seems to do that almost every day.
- Tom neredeyse bunu her gün yapıyor gibi görünüyor.
- Tom bumped into Mary the other day at the supermarket.
- Tom geçen gün süpermarkette Mary ile karşılaştı.
- Tom said that he had been cleaning the house all day.
- Tom, bütün gün boyunca evi temizlediğini söyledi.
- The past three days have been cold.
- Son üç gün soğuktu.
- Tom practices the piano three hours a day.
- Tom günde üç saat piyano çalışıyor.
- He smokes 3 packs a day.
- O bir günde üç paket sigara içer.
- Today is her first day of school.
- Bugün okuldaki ilk günü.
- There are only two days left.
- Sadece iki gün kaldı.
- He said that he takes a walk every day.
- Her gün yürüyüşe çıktığını söyledi.
- There was enough water for two days.
- İki gün yetecek kadar su vardı.
- Tom drove by Mary's house every day on the way to work.
- Tom işe giderken her gün Mary'nin evinin yanından geçti.
- Finally, What did you buy the last day?
- Son olarak, geçen gün ne satın aldınız?
Show More (1987)
|
