|
- We know perfectly well that a plenary session reduced to four days does not allow us to work properly.
- Dört güne indirilmiş bir genel kurul oturumunun düzgün çalışmamıza izin vermediğini gayet iyi biliyoruz.
- They get tired of having soup for lunch every day as well!
- Onlar da her gün öğle yemeğinde çorba içmekten yoruldular!
- For example, we allow 5.500 children to die every day because of polluted air, polluted food and polluted water.
- Örneğin, kirli hava, kirli gıda ve kirli su nedeniyle her gün 5.500 çocuğun ölmesine izin veriyoruz.
- There are those who say that we should now call it a day.
- Artık buna bir gün dememiz gerektiğini söyleyenler var.
- The day before yesterday saw the commencement of this trial in Cairo of these 50 men accused of homosexuality.
- Önceki gün Kahire'de eşcinsellikle suçlanan 50 erkeğin yargılanmasına başlandı.
- More than half the population earns less than two dollars a day.
- Nüfusun yarısından fazlası günde iki dolardan az kazanıyor.
- That law has saved an average of 7 lives every day.
- Bu yasa her gün ortalama 7 hayat kurtarmıştır.
- This cannot be allowed to go on for another day.
- Bunun bir gün daha devam etmesine izin verilemez.
- But that is a detail for another day.
- Ama bu başka bir günün detayı.
- It was on the afternoon of that day that the raid was carried out.
- Baskın o gün öğleden sonra gerçekleştirildi.
- One of the most interesting is the simple idea of a national holiday on Europe Day.
- En ilginçlerinden biri de Avrupa Günü'nde ulusal bir tatil yapılması gibi basit bir fikirdir.
- Every day, mines are removed and every day new ones are laid.
- Her gün mayınlar kaldırılıyor ve her gün yenileri döşeniyor.
- Let me just look at the figures from the day that the agreement was signed.
- Anlaşmanın imzalandığı günkü rakamlara bakmama izin verin.
- Today, half the world lives on less than two dollars a day.
- Bugün dünyanın yarısı günde iki dolardan daha az bir gelirle yaşamaktadır.
- We cannot leave it for another day.
- Bu konuyu başka bir güne bırakamayız.
- Another 12 Christians died recently on the same day that the leader of Laskar Jihad, Thalib, launched his renewed jihad.
- Laskar Cihadı lideri Thalib'in yeni cihadını başlattığı gün 12 Hıristiyan daha hayatını kaybetti.
- Every day brings fresh evidence of the barbaric behaviour on the part of the state of Israel.
- Her geçen gün İsrail devletinin barbarca davranışlarına dair yeni kanıtlar ortaya çıkıyor.
- As was the case here in Strasbourg on 7 February, when public transport ground to a halt for the entire day.
- Tıpkı 7 Şubat'ta Strazburg'da toplu taşımanın gün boyu durduğu olayda olduğu gibi.
- We deal with them every day and significant progress has, of course, been made over the last few years.
- Bunlarla her gün uğraşıyoruz ve elbette son birkaç yılda önemli ilerlemeler kaydedildi.
- We shall be sending a proposal to Parliament and the Council within the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün içerisinde Parlamento ve Konseye bir teklif göndereceğiz.
- I really imagined myself to be back in the days of the notorious Nazi poisoner, Julius Streicher.
- Kendimi gerçekten de ünlü Nazi zehirleyicisi Julius Streicher'in günlerinde hayal ettim.
- The ultimate danger is that GALILEO will one day be buried.
- Nihai tehlike GALILEO'nun bir gün gömülecek olmasıdır.
- We will be in Skopje in the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün içinde Üsküp'te olacağız.
- I hope that 3 December will be a productive day in this area.
- 3 Aralık'ın bu alanda verimli bir gün olmasını umuyorum.
- He renamed the days of the week.
- Haftanın günlerinin isimlerini değiştirdi.
- The provisions should therefore apply from the first day.
- Bu nedenle hükümler ilk günden itibaren uygulanmalıdır.
- Rather than everything the Commission does being spectacular, every day is an effort.
- Komisyon'un yaptığı her şeyin muhteşem olmasından ziyade, her gün bir çabadır.
- So 900 people are dying of hunger every day in the world.
- Dünyada her gün 900 kişi açlıktan ölüyor.
- Indeed, our amendments to the common position mean that a board can get fast-track approval in 14 days.
- Esasen ortak tutumda yaptığımız değişiklikler, bir kurulun 14 gün içinde hızlı onay alabileceği anlamına gelmektedir.
- In the Netherlands, the Protestant churches held a prayer day yesterday.
- Hollanda'da Protestan kiliseleri dün bir dua günü düzenledi.
- This is the last day the Greek Presidency and I personally shall attend the European Parliament.
- Bugün Yunanistan Dönem Başkanlığı'nın ve benim şahsen Avrupa Parlamentosu'na katılacağımız son gün.
- One day, you will understand the history and the meaning of history.
- Bir gün, tarihi ve tarihin anlamını anlayacaksınız.
- The other day, he even said he would have no hesitation in using nuclear weapons.
- Geçen gün, nükleer silah kullanmaktan çekinmeyeceğini bile söyledi.
- At the end of the day, this issue will decisively affect some 20% of jobs in the European Union.
- Günün sonunda, bu konu Avrupa Birliği'ndeki işlerin yaklaşık %20'sini belirleyici bir şekilde etkileyecektir.
- People who are humiliated can one day deliver a vote of no confidence to the Commission.
- Aşağılanan insanlar bir gün Komisyon'a güvensizlik oyu verebilirler.
- The schools were only shut for two days and the number of new cases quickly petered out.
- Okullar sadece iki gün kapalı kaldı ve yeni vaka sayısı hızla azaldı.
- The day before yesterday the Council took a very clear position on the escalation of the Israeli/Palestinian conflict.
- Önceki gün Konsey, İsrail/Filistin çatışmasının tırmanması konusunda çok net bir pozisyon aldı.
- This is my observation, and maybe this may change one day, but not in the foreseeable future.
- Bu benim gözlemim ve belki bir gün bu durum değişebilir ama öngörülebilir bir gelecekte değil.
- It is one of the major news stories of the day.
- Günün en önemli haberlerinden biridir.
- Is there an agreement with the United Nations for 'the day after'?
- Birleşmiş Milletler ile "ertesi gün" için bir anlaşma var mı?
- Despite the calm of recent hours and days, the events of recent weeks have been truly horrific.
- Son saatlerdeki ve günlerdeki sakinliğe rağmen, son haftalarda yaşanan olaylar gerçekten dehşet vericiydi.
- They must not join as second-class members, but instead have equal rights from day one.
- İkinci sınıf üye olarak değil, ilk günden itibaren eşit haklara sahip olarak katılmalıdırlar.
- At the end of the day that is always critical.
- Günün sonunda bu her zaman kritik bir öneme sahiptir.
- Every day that passes thousands of men, women and children die of these diseases.
- Her geçen gün binlerce erkek, kadın ve çocuk bu hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor.
- It was not a good day for the European Monetary Union.
- Avrupa Para Birliği için iyi bir gün değildi.
- At the end of the day, it is a sort of favouritism.
- Günün sonunda bu bir tür kayırmacılıktır.
- Millions of human beings live in extreme poverty and every hour of the day many die of hunger.
- Milyonlarca insan aşırı yoksulluk içinde yaşamakta ve günün her saatinde birçoğu açlıktan ölmektedir.
- Others find it regrettable; I find it regrettable for them, because they will be old one day too.
- Başkaları bunu üzücü buluyor; ben onlar için üzülüyorum çünkü onlar da bir gün yaşlanacaklar.
- And just a day after the NATO/Russia Summit, our summit with Russia will take place, on 29 May.
- Ve NATO/Rusya Zirvesi'nden sadece bir gün sonra, 29 Mayıs'ta Rusya ile zirvemiz gerçekleşecek.
- Today's debate is the culmination of a long process which began in the days of the BSE epidemic.
- Bugünkü tartışma, BSE salgını günlerinde başlayan uzun bir sürecin doruk noktasıdır.
- It is about the right that, at the end of the day, no one here in this House would wish to be deprived of.
- Günün sonunda bu Meclisteki hiç kimsenin mahrum kalmak istemeyeceği bir hakla ilgilidir.
- On that day, however, the ECSC Treaty ceases to have effect, and we can hardly allow a lawless state of affairs.
- Ancak o gün, AKÇT Antlaşması yürürlükten kalkar ve kanunsuz bir duruma izin veremeyiz.
- I had my day in court, and I had my trial.
- Mahkemede günüm vardı ve duruşmam vardı.
- We have been saying this for ever and a day and yet progress is being made at a snail's pace.
- Bunu günlerdir söylüyoruz ama salyangoz hızıyla ilerleme kaydediliyor.
- Another document has been published in the last few days, contrastingly more interesting than this report.
- Son birkaç gün içerisinde bu rapordan daha ilginç bir başka belge daha yayınlandı.
- The Watson report uses the issues of the day to accelerate the communitisation of the EU.
- Watson raporu, AB'nin toplumsallaşmasını hızlandırmak için günün meselelerini kullanıyor.
- Remember the famous European Union declaration in Laeken, in the final days of December.
- Aralık ayının son günlerinde Laeken'de yapılan meşhur Avrupa Birliği deklarasyonunu hatırlayın.
- That, at the end of the day, is what counts.
- Günün sonunda önemli olan da budur.
- They work together every day.
- Her gün birlikte çalışıyorlar.
- The Commission came forward the day before yesterday with the three proposals, we have to correct that.
- Komisyon önceki gün üç öneriyle geldi, bunu düzeltmemiz gerekiyor.
- The laws passed by the TGNA are promulgated by the President within 15 days.
- TBMM'nin kabul ettiği yasalar, 15 gün içinde Cumhurbaşkanı tarafından yayımlanır.
- We have not, I think, gone over the top with one day, representing 0.05% of an employee's labour input.
- Bir çalışanın işgücü girdisinin %0.05'ini temsil eden bir gün ile aşırıya kaçmadığımızı düşünüyorum.
- The minimum premium payment period is increased from 5000 days to 7000 days.
- Asgari prim ödeme süresi, 5000 günden 7000 güne çıkarılmıştır.
- I am particularly pleased to welcome back to the House Olivier Dupuis, who was detained for 14 days in Laos.
- Laos'ta 14 gün boyunca gözaltında tutulan Olivier Dupuis'i tekrar Meclis'te ağırlamaktan özellikle memnuniyet duyuyorum.
- Landmines kill, every day and in many countries.
- Mayınlar her gün ve birçok ülkede öldürüyor.
- A growing number of atrocities committed by the army against the civilian population is also reported every day.
- Ordu tarafından sivil halka karşı işlenen ve her geçen gün artan sayıda zulüm de rapor edilmektedir.
- One would hope that the appointment would one day be made solely by Parliament.
- Bu atamanın bir gün yalnızca Parlamento tarafından yapılacağı umulabilir.
- Many days have passed, there are still many days left and we are going to do many things.
- Birçok gün geçti, hala birçok gün var ve birçok şey yapacağız.
- At the end of the day, they are the same idea.
- Günün sonunda bunlar aynı fikirdir.
- It is an historic day for Europe.
- Avrupa için tarihi bir gün.
- Poverty is spreading, and the gulf between rich and poor is growing every single day.
- Yoksulluk yayılıyor ve zengin ile yoksul arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor.
- This is what everything hinges on at the end of the day.
- Günün sonunda her şey buna bağlı.
- We ought to have realised this even in the days of BSE.
- BSE günlerinde bile bunun farkına varmış olmalıydık.
- One day, you will understand history and the meaning of history.
- Bir gün tarihi ve tarihin anlamını anlayacaksınız.
- I will have clarification of that situation later in the day.
- Günün ilerleyen saatlerinde bu duruma açıklık getireceğim.
- Our willingness to use the euro in the European Union must be confirmed and increased every day.
- Avrupa Birliği'nde Avro kullanma isteğimiz teyit edilmeli ve her geçen gün arttırılmalıdır.
- I believe that today is a great day for all of us.
- Bugünün hepimiz için büyük bir gün olduğuna inanıyorum.
- One day, I am convinced of it, they will return to our shores.
- Bir gün, bundan eminim, kıyılarımıza geri dönecekler.
- In five countries it will occur within one day.
- Beş ülkede bir gün içinde gerçekleşecektir.
- They will be the new neighbours of the enlarged Union, which will one day extend to the Balkans region too.
- Bunlar, bir gün Balkanlar bölgesini de kapsayacak şekilde genişleyecek olan Birliğin yeni komşuları olacaktır.
- It is an historic day too for the Group of the European Liberal, Democrat and Reform Party.
- Bugün Avrupa Liberal, Demokrat ve Reform Partisi Grubu için de tarihi bir gün.
- I celebrate this day, which is a great day for me.
- Benim için harika bir gün olan bu günü kutluyorum.
- In Africa, 10 000 people die every day from AIDS, malaria or tuberculosis.
- Afrika'da her gün 10.000 kişi AIDS, sıtma veya tüberküloz nedeniyle ölmektedir.
- On the other institutions, we have had useful discussions in the last day or two.
- Diğer kurumlarla da son bir iki gün içerisinde faydalı görüşmeler yaptık.
- On that unforgettable day of 11 September 2001, I was in Washington with a delegation from this Parliament.
- O unutulmaz 11 Eylül 2001 gününde, bu Parlamento'dan bir heyetle birlikte Washington'daydım.
- The abuse of power at the expense of the people is the order of the day in Africa.
- İktidarın halk aleyhine kötüye kullanılması Afrika'da günün konusu.
- This issue will be discussed on the first day of the European Council.
- Bu konu Avrupa Konseyi'nin ilk gününde ele alınacaktır.
- The other day he told me that he would not dare send his daughter and his son to school in the same bus.
- Geçen gün bana kızını ve oğlunu aynı otobüste okula göndermeye cesaret edemeyeceğini söyledi.
- Some 50 people, mainly women and children, are still affected every day.
- Çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün yaklaşık 50 kişi hala bu durumdan etkilenmektedir.
- Today is an historic day for the European Union and the European Parliament.
- Bugün Avrupa Birliği ve Avrupa Parlamentosu için tarihi bir gün.
- The Laeken Summit is now only a couple of days away.
- Laeken Zirvesine artık sadece birkaç gün kaldı.
- Within days of the attack on America, a series of concrete measures was tabled by the European Commission.
- Amerika'ya yapılan saldırıdan birkaç gün sonra Avrupa Komisyonu tarafından bir dizi somut tedbir sunuldu.
- This is an historic day for Europe.
- Bu Avrupa için tarihi bir gün.
- Which at the end of the day is the only effective solution.
- Günün sonunda tek etkili çözüm de budur.
- It is an historic day for Europe.
- Bu Avrupa için tarihi bir gün.
- Those few days leave little scope for counterfeiting.
- Bu birkaç gün sahtecilik için çok az alan bırakıyor.
- Today we are commemorating International Human Rights Day.
- Bugün Uluslararası İnsan Hakları Günü'nü anıyoruz.
- I say this in the light of my visit to the United States over the last two days.
- Bunu son iki gün içerisinde Amerika Birleşik Devletleri'ne yaptığım ziyaretin ışığında söylüyorum.
- Their vote will determine whether we meet in Brussels or in Strasbourg on that particular day.
- O gün Brüksel'de mi yoksa Strazburg'da mı toplanacağımızı onların oyları belirleyecek.
- These are longstanding problems, to which solutions will one day have to be found.
- Bunlar uzun süredir devam eden ve bir gün çözüm bulunması gereken sorunlardır.
- Their Odyssey to Europe had lasted ten days under inhumane conditions.
- Avrupa'ya yolculukları insanlık dışı koşullar altında on gün sürmüştür.
- It was a hard struggle, but at the end of the day we succeeded.
- Zorlu bir mücadeleydi ama günün sonunda başardık.
- Then, the day before yesterday, the paramilitaries assassinated Octavio Sarmiento, a Member of the National Congress.
- Ardından önceki gün paramiliterler Ulusal Kongre Üyesi Octavio Sarmiento'ya suikast düzenledi.
- I still learn something new every day using my computer.
- Hâlâ bilgisayarımı kullanarak her gün yeni bir şey öğreniyorum.
- Nevertheless, we continue to battle on together; we will get there one day.
- Yine de birlikte mücadele etmeye devam ediyoruz; bir gün oraya varacağız.
- Important institutional decisions have already been made in the last ten days.
- Son on gün içinde önemli kurumsal kararlar alınmıştır.
- What else the Commission plans to cook up the day after tomorrow, I do not know.
- Komisyon'un yarın öbür gün başka neler hazırlamayı planladığını bilmiyorum.
- We should be wearing them every day for the victims of these killer diseases.
- Bu katil hastalıkların kurbanları için onları her gün giymeliyiz.
- We cannot have a situation where enlargement cannot at the end of the day take place in practice.
- Genişlemenin günün sonunda pratikte gerçekleşemeyeceği bir duruma sahip olamayız.
- Remember what happened the day after he had got the Palestinian leaders to enter into a unilateral ceasefire.
- Filistinli liderleri tek taraflı ateşkese ikna ettikten bir gün sonra neler olduğunu hatırlayın.
- A day, a week, a month?
- Bir gün mü, bir hafta mı, bir ay mı?
- Please bear in mind that we are waiting anxiously for the day when we will genuinely be able to move freely.
- Lütfen gerçekten özgürce hareket edebileceğimiz günü sabırsızlıkla beklediğimizi aklınızdan çıkarmayın.
- As Deputy Mayor of the city of Lyon, I see this problem every day.
- Lyon Belediye Başkan Yardımcısı olarak bu sorunu her gün görüyorum.
- Peace is not something we can take for granted; we have to work on it every day.
- Barış hafife alabileceğimiz bir şey değildir; her gün üzerinde çalışmamız gerekir.
- In the course of the next few days, we shall no doubt become much clearer about what is possible.
- Önümüzdeki birkaç gün içinde neyin mümkün olduğu konusunda şüphesiz çok daha net olacağız.
- One day we will have to answer this question before history and the people of Europe.
- Bir gün tarih ve Avrupa halkları önünde bu soruya cevap vermek zorunda kalacağız.
- We have to keep in mind that last year polling day itself was relatively calm.
- Geçen yıl oy verme gününün nispeten sakin geçtiğini unutmamalıyız.
- I am talking about plasma donation, where you have to travel some distance to fixed machinery and it takes half a day.
- Sabit makinelere gitmek için belli bir mesafe kat etmeniz gereken ve yarım gün süren plazma bağışından bahsediyorum.
- It has destroyed an entire ecosystem in a matter of days.
- Birkaç gün içinde bütün bir ekosistemi yok etti.
- Today is an historic day for Cyprus, as well as for the European Union.
- Bugün Kıbrıs için olduğu kadar Avrupa Birliği için de tarihi bir gün.
- The stench of graft is all around us and is getting stronger by the day.
- Rüşvetin pis kokusu her tarafımızı sarmış durumda ve gün geçtikçe daha da artıyor.
- I still learn something new every day using my computer.
- Bilgisayarımı kullanarak her gün yeni bir şeyler öğrenmeye devam ediyorum.
- It is still open to the groups to look at the order of discussion on that day.
- Grupların o günkü tartışma sırasına bakmaları hala açıktır.
- Over the past few days, I have therefore taken up this duty.
- Bu nedenle geçtiğimiz birkaç gün boyunca bu görevi üstlendim.
- Many of us see this as having been an historic day.
- Birçoğumuz bunun tarihi bir gün olduğunu düşünüyoruz.
- They only had four days notice and asked for it to be postponed until a later date.
- Sadece dört gün önceden haber verdiler ve ileri bir tarihe ertelenmesini istediler.
- The House is sovereign at the end of the day.
- Günün sonunda Meclis egemendir.
- No one should be in any doubt that I shall celebrate on the day that Saddam Hussein's regime of terror comes to an end.
- Saddam Hüseyin'in terör rejiminin sona erdiği günü kutlayacağımdan kimsenin şüphesi olmasın.
- This is a dark day for Parliament.
- Bu Parlamento için kara bir gün.
- The fact is that we normally eat at least three times a day.
- Gerçek şu ki, normalde günde en az üç kez yemek yiyoruz.
- I believe that, one day, we might even decide to stop eating animal meat.
- İnanıyorum ki bir gün hayvan eti yemeyi bırakmaya bile karar verebiliriz.
- We are on day seven, and the dramatic events tell us that it will not be a blitzkrieg.
- Yedinci gündeyiz ve dramatik olaylar bize bunun bir yıldırım savaşı olmayacağını söylüyor.
- Immunity in these Berlusconi days is a difficult concept and we should not challenge our electorate.
- Bu Berlusconi günlerinde birlik zor bir kavramdır ve seçmenlerimize meydan okumamalıyız.
- The first measure concerns the increase of the level of stocks from 90 to 120 days.
- İlk tedbir, stok seviyesinin 90 günden 120 güne çıkarılmasıyla ilgilidir.
- We must remember that we are elected just once every five years, but the car industry holds an election every day.
- Bizim her beş yılda bir seçildiğimizi, ancak otomobil endüstrisinin her gün seçim yaptığını unutmamalıyız.
- Today's sitting winds up two very special days here in Strasbourg.
- Bugünkü oturumla birlikte Strazburg'da çok özel iki gün sona eriyor.
- What has been said over the last few days in the Russian Duma, which has accused Romania of interference, is worrying.
- Romanya'yı müdahaleyle suçlayan Rus Duma'sında son birkaç gündür söylenenler endişe vericidir.
- The pillar structure is, at the end of the day, a totally useless construction for establishing openness.
- Sütun yapısı, günün sonunda, açıklığı tesis etmek için tamamen yararsız bir yapıdır.
- Three days of negotiations have already taken place, but they are still in prison.
- Üç gün süren müzakereler yapıldı ancak hala hapisteler.
- As of next year, Finland, too, will have such a national day.
- Önümüzdeki yıldan itibaren, Finlandiya da böyle bir ulusal güne sahip olacak.
- Farmers have voiced a number of concerns over the past few days.
- Çiftçiler son birkaç gündür bir dizi endişelerini dile getirdiler.
- We can see this destruction taking place every day.
- Bu tahribatın her gün gerçekleştiğini görebiliyoruz.
- The international forces which were and still are in Afghanistan looked day after day for Chechen fighters.
- Afganistan'da bulunan ve halen bulunmakta olan uluslararası güçler her gün Çeçen savaşçıları aradılar.
- Millions of human beings have to suffer these affronts every single day.
- Milyonlarca insan her gün bu hakaretlere maruz kalmaktadır.
- In the last few days 70 African migrants have been drowned, this time off the coast of Sicily.
- Son birkaç gün içerisinde bu kez Sicilya açıklarında 70 Afrikalı göçmen boğuldu.
- The discussion on reproductive health and rights dominated the last days of the summit.
- Zirvenin son günlerine üreme sağlığı ve hakları tartışmaları damgasını vurdu.
- We have waited five years; we have waited 1,825 days since this measure should have been brought in.
- Beş yıl bekledik; bu tedbirin getirilmesi gerektiğinden bu yana 1.825 gün bekledik.
- Every day it shows us its real face.
- Her geçen gün bize gerçek yüzünü gösteriyor.
- They will be the new neighbours of the enlarged Union, which will one day extend to the Balkans region too.
- Bir gün Balkanlar bölgesine de uzanacak olan genişlemiş Birliğin yeni komşuları olacaklar.
- In Europe, over the past few days, large, so-called "gay pride" demonstrations have been held.
- Avrupa'da son birkaç gün içerisinde "eşcinsel onur günü gösterileri" olarak adlandırılan büyük gösteriler düzenlendi.
- In 500 days Russia was to do what China had been tackling for 25 years.
- 500 gün içinde Rusya, Çin'in 25 yıldır uğraştığı şeyi yapacaktı.
- Also for those aliens whose applications are refused, the time for appealing has been extended from 10 days to 15 days.
- Ayrıca, başvuruları reddedilen yabancılar için itiraz süresi 10 günden 15 güne çıkarılmıştır.
- At the end of the day, we are very satisfied with the draft as a whole, which should be adopted in this form.
- Günün sonunda, bu haliyle kabul edilmesi gereken taslaktan bir bütün olarak çok memnunuz.
- We cannot have a situation where enlargement cannot at the end of the day take place in practice.
- Günün sonunda genişlemenin pratikte gerçekleşemeyeceği bir duruma sahip olamayız.
- There are 800 million starving people in the world and 24.000 people die of hunger every day.
- Dünyada 800 milyon aç insan var ve her gün 24.000 kişi açlıktan ölüyor.
- We give two dollars a day to a cow.
- Bir ineğe günde iki dolar veriyoruz.
- It has been maintained that farmers would only be able to work for two hours a day.
- Çiftçilerin günde sadece iki saat çalışabilecekleri savunulmuştur.
- On average, 14 000 men, women and children die of this scourge every day.
- Her gün ortalama 14 000 erkek, kadın ve çocuk bu beladan ölmektedir.
- We are prepared to transfer the advances as early as 16 October, the first day on which the money is available.
- Avansları, paranın kullanılabilir olduğu ilk gün olan 16 Ekim gibi erken bir tarihte transfer etmeye hazırız.
- As a Pan-European it has been my privilege to work towards this great day since the 1970s.
- Bir Pan-Avrupalı olarak 1970'lerden bu yana bu büyük gün için çalışmak benim için bir ayrıcalık olmuştur.
- I think there have been five in the last ten days.
- Sanırım son on gün içinde beş tane oldu.
- Perhaps we are starting quite late in the day and we need to harmonise this therapy.
- Belki de güne oldukça geç başlıyoruz ve bu terapiyi uyumlu hale getirmemiz gerekiyor.
- For example, you do not pay your rent every day, so there is no problem there.
- Mesela her gün kiranızı ödemiyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok.
- Your question has been scheduled for the end of the day, in the third part, which is certain to be answered in writing.
- Sorunuz gün sonuna, yazılı olarak cevaplandırılacağı kesin olan üçüncü bölüme bırakılmıştır.
- The position of the developing countries is worse than in the days of colonial rule.
- Gelişmekte olan ülkelerin durumu sömürge yönetimi günlerinden daha kötüdür.
- Every day, livestock breeders are being forced out of business in the most tragic way.
- Her geçen gün hayvan yetiştiricileri en trajik şekilde işlerinden olmaya zorlanıyor.
- Every day, 40 000 people die from infectious disease.
- Her gün 40.000 kişi bulaşıcı hastalıklardan ölüyor.
- In this way the capacity of the fleet at sea on a particular day is within the norms laid down.
- Bu şekilde belirli bir günde denizdeki filonun kapasitesi belirlenen normlar dahilinde olur.
- Later on, however, after 20 days, will there be a different strategy?
- Ancak daha sonra, 20 gün sonra, farklı bir strateji olacak mı?
- More than a billion people have to get by on less than one euro a day.
- Bir milyardan fazla insan günde bir avrodan daha az bir gelirle geçinmek zorunda.
- We have made this very clear to our Iranian colleagues over the last few days.
- Son birkaç gündür İranlı meslektaşlarımıza bunu çok açık bir şekilde ifade ettik.
- At the end of the day, failing to prevent murderers from committing their crimes makes us their accomplice.
- Günün sonunda, katillerin suç işlemesini engelleyememek bizi onların suç ortağı yapar.
- That will be for another day as far as I am concerned.
- Bana kalırsa bu başka bir günün konusu.
- On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir.
- You have requested a debate on this subject in the course of the next few days during this part-session.
- Önümüzdeki birkaç gün içerisinde bu kısmi oturum sırasında bu konuda bir tartışma talep etmiştiniz.
- We have waited five years; we have waited 1,825 days since this measure should have been brought in.
- Beş yıl bekledik; bu tedbirin getirilmesi gerektiğinden bu yana 1,825 gün bekledik.
- They get tired of having soup for lunch every day as well!
- Onlar da her gün öğle yemeğinde çorba içmekten bıkıyorlar!
- At the end of the day, I honestly do not believe that this fear is justified.
- Günün sonunda, dürüst olmak gerekirse bu korkunun haklı olduğuna inanmıyorum.
- At the end of the day, policy on money and currency is not neutral.
- Günün sonunda, para ve para birimi politikası tarafsız değildir.
- Today is Human Rights Day and yet there are 12 European citizens in prison in Greece without trial.
- Bugün İnsan Hakları Günü ve halen Yunanistan'da 12 Avrupa vatandaşı yargılanmadan hapiste tutuluyor.
- Practically nobody would like to return to those days, but the last vestiges have still not been fully stamped out.
- Pratikte kimse o günlere dönmek istemez ancak son kalıntılar hala tam olarak ortadan kaldırılmamıştır.
- In theory it would possible be to amend the appendices again only one day after the regulations were adopted.
- Teorik olarak, yönetmelikler kabul edildikten sadece bir gün sonra eklerin yeniden değiştirilmesi mümkün olabilirdi.
- The Presidency has, of course, been offering both sides its services since the very first day.
- Başkanlık elbette ilk günden bu yana her iki tarafa da hizmetlerini sunmaktadır.
- We have seen horrible events such as lynchings in the last few days.
- Son birkaç gün içinde linç gibi korkunç olaylara şahit olduk.
- The day before yesterday, an attack on an Indian army camp claimed 9 victims.
- Önceki gün Hindistan ordusuna ait bir kampa düzenlenen saldırıda 9 kişi hayatını kaybetti.
- This is where everyone will be looking on that World Day and we must come up with a European answer to that problem.
- Dünya Günü'nde herkesin bakacağı yer burası ve bu soruna Avrupalı bir yanıt bulmalıyız.
- For four days we discussed and debated them constantly until four in the morning.
- Dört gün boyunca sabahın dördüne kadar sürekli tartıştık ve tartıştık.
- I believe that, one day, we might even decide to stop eating animal meat.
- Bir gün hayvan eti yemeyi bırakmaya bile karar verebileceğimize inanıyorum.
- Consumers vote with their wallet every day, and people's awareness of safety matters should not be underrated.
- Tüketiciler her gün cüzdanlarıyla oy kullanmaktadır ve insanların güvenlik konularındaki farkındalığı küçümsenmemelidir.
- I just pray that one day I take part in a debate when things are getting better.
- Ben sadece bir gün her şeyin daha iyiye gittiği bir tartışmada yer almak için dua ediyorum.
- It is not only the construction industry that suffers from accidents every day of the week.
- Haftanın her günü kazalardan muzdarip olan sadece inşaat sektörü değildir.
- The mood in Belgrade is becoming less predictable by the day.
- Belgrad'daki ruh hali gün geçtikçe daha az tahmin edilebilir hale geliyor.
- Every day, innocent people die, and all we do is settle for declarations and meetings.
- Her gün masum insanlar ölüyor ve bizim tek yaptığımız açıklama ve toplantılarla yetinmek.
- Today this objective of our entire continent has been achieved, which makes this a momentous day.
- Bugün tüm kıtamızın bu hedefine ulaşmış olması, bugünü önemli bir gün haline getirmektedir.
- At the end of the day, this report is based on a model such as this.
- Günün sonunda bu rapor böyle bir modele dayanıyor.
- It is one of the major news stories of the day.
- Günün en önemli haberlerinden biri.
- We must remember that we are elected just once every five years, but the car industry holds an election every day.
- Unutmamalıyız ki biz her beş yılda bir seçiliyoruz ama otomobil endüstrisi her gün seçim yapıyor.
- These events are occurring every day, every hour and perhaps every minute.
- Bu olaylar her gün, her saat ve belki de her dakika meydana gelmektedir.
- We have Member States where commitment to schedules is the order of the day.
- Programlara bağlılığın günün emri olduğu Üye Devletlerimiz var.
- Every day, mines are removed, and every day new ones are laid.
- Her gün mayınlar çıkarılıyor ve her gün yenileri döşeniyor.
- We should like to point out that is it we who have to ratify at the end of the day.
- Günün sonunda onaylaması gerekenlerin bizler olduğunu belirtmek isteriz.
- Let us remember that 12 years ago Iraq was given 15 days to disarm.
- Bundan 12 yıl önce Irak'a silahsızlanması için 15 gün süre verildiğini hatırlayalım.
- Terror that day struck at the heart of the global financial system.
- Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurdu.
- Perhaps you will invite us into your group one day so that we can share in your joy.
- Belki bir gün bizi de grubunuza davet edersiniz, böylece sevincinizi paylaşabiliriz.
- In theory it would possible be to amend the appendices again only one day after the regulations were adopted.
- Teoride, yönetmelikler kabul edildikten sadece bir gün sonra eklerin yeniden değiştirilmesi mümkün olabilir.
- Events have speeded up over the last few days with the capture of Mazar-I-Sharif and Kabul.
- Son birkaç gündür Mezar-ı Şerif ve Kabil'in ele geçirilmesiyle birlikte olaylar hız kazandı.
- Terror that day struck at the heart of the global financial system.
- Terör o gün küresel finans sisteminin kalbini vurmuştur.
- I hope that Satellite Suzy, too, passes overhead one day.
- Umarım Uydu Suzy de bir gün başının üzerinden geçer.
- At the end of the day it does not matter what nationality we are.
- Günün sonunda hangi milletten olduğumuz önemli değildir.
- Organs are for another day.
- Organlar başka bir gün için.
- Surely we are not saying here that we should go back to the days of protectionism?
- Elbette burada korumacılık günlerine geri dönmemiz gerektiğini söylemiyoruz?
- Our new citizens must have this right from day one.
- Yeni vatandaşlarımız ilk günden itibaren bu hakka sahip olmalı.
- Every day, 24 000 people still die of hunger.
- Her gün 24.000 kişi hala açlıktan ölüyor.
- At the end of the day, everyone has to do this sort of initial check.
- Günün sonunda herkes bu tür bir ön kontrol yapmak zorundadır.
- We have just voted in favour of a monthly plenary session reduced to four days.
- Aylık genel kurul oturumlarının dört güne indirilmesi lehinde oy kullandık.
- There have been murders of Serbs over the last few days.
- Son birkaç gün içerisinde Sırplara yönelik cinayetler işlendi.
- Within days of the attack on America, a series of concrete measures was tabled by the European Commission.
- Amerika'ya yapılan saldırıdan birkaç gün sonra Avrupa Komisyonu tarafından bir dizi somut önlem masaya yatırıldı.
- A good example of this occurred during the last few days.
- Bunun iyi bir örneği son birkaç gün içinde yaşandı.
- Harassment and sweeping accusations of separatism continue to be the order of the day.
- Taciz ve kapsamlı bölücülük suçlamaları günün emri olmaya devam ediyor.
- Our willingness to use the euro in the European Union must be confirmed and increased every day.
- Avrupa Birliği'nde avro kullanma isteğimiz teyit edilmeli ve her geçen gün artırılmalıdır.
- This is the last day the Greek Presidency and I personally shall attend the European Parliament.
- Bugün Yunanistan Dönem Başkanlığı'nın ve benim şahsen Avrupa Parlamentosuna katılacağımız son gün.
- Many of us see this as having been a historic day.
- Birçoğumuz bunu tarihi bir gün olarak görüyoruz.
- These funds are one day to be invested for 25 or even more Member States, and that is not enough.
- Bu fonlar bir gün 25 ya da daha fazla Üye Devlet için kullanılacak ve bu yeterli değil.
- Is there an agreement with the United Nations for 'the day after'?
- Birleşmiş Milletler ile 'ertesi gün' için bir anlaşma var mı?
- After that intervention inspired by naked self-interest, may I come back to more important matters of the day?
- Düpedüz kişisel çıkarlardan kaynaklı bu müdahalenin ardından, günün daha önemli meselelerine geri dönebilir miyim?
- On that day the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç, tarihi bir yükümlülüğü yerine getirmiştir.
- There would have to be more than 100 bathers a day for at least 20 days a year.
- Yılda en az 20 gün boyunca günde 100'den fazla yüzücü olması gerekmektedir.
- No wonder The Wall Street Journal the other day carried an article with Adams and bin Laden linked together.
- Wall Street Journal'ın geçen gün Adams ve Bin Ladin'in birlikte anıldığı bir makale yayınlamasına şaşmamalı.
- However, it did so on that day some two-and-a-half years ago when Parliament rejected the takeover directive.
- Ancak yaklaşık iki buçuk yıl önce Parlamento'nun devralma direktifini reddettiği o gün bunu yaptı.
- No, never, give me voluntary work any day.
- Hayır, asla, bana her gün gönüllü iş verin.
- Temporary agency staff are to be paid as much as the permanent staff in the user company from day one.
- Geçici ajans personeline ilk günden itibaren kullanıcı şirketteki kadrolu personel kadar ödeme yapılacaktır.
- Their trauma is heightened every day that we fail to give them a satisfactory response.
- Onlara tatmin edici bir yanıt veremediğimiz her gün yaşadıkları travma daha da artıyor.
- It is quite astounding that the government of the day in the UK had no tried and tested contingency plan in place.
- Birleşik Krallık'ta o günkü hükümetin denenmiş ve test edilmiş bir acil durum planının olmaması oldukça şaşırtıcıdır.
- The auctions issue has provoked discussion and does so every day.
- İhaleler konusu tartışmalara yol açmıştır ve her gün de açmaktadır.
- What is absolutely vital here is that, day after day, the Commission says ‘no’ to research projects.
- Burada kesinlikle hayati olan şey, Komisyonun her gün araştırma projelerine "hayır" demesidir.
- That would be to put off the governments' lack of capacity and willingness for yet another day.
- Bu, hükümetlerin kapasite ve istek eksikliğini bir başka güne ertelemek olur.
- We are entering new territory here and that is why learning is also the order of the day.
- Burada yeni bir bölgeye giriyoruz ve bu yüzden öğrenmek de günün emri.
- The fact is that we normally eat at least three times a day.
- Gerçek şu ki normalde günde en az üç kez yemek yiyoruz.
- This is an historic day in Parliament.
- Bu Parlamento'da tarihi bir gün.
- The economic situation in the country has never been so bad and is worsening every day.
- Ülkedeki ekonomik durum hiç bu kadar kötü olmamıştı ve her geçen gün daha da kötüye gidiyor.
- Fourteen days after the gathering in Rome, what really new developments can one expect on the constitutional front?
- Roma'daki toplantıdan on dört gün sonra, anayasal cephede gerçekten ne gibi yeni gelişmeler beklenebilir?
- We know that in Chechnya people are being abducted, killed and abused every day.
- Çeçenistan'da her gün insanların kaçırıldığını, öldürüldüğünü ve istismara uğradığını biliyoruz.
- We cannot, and must not, look the other way, for one day people will look the other way when it happens to us.
- Görmezden gelemeyiz ve gelmemeliyiz, zira bir gün bizim de başımıza geldiğinde insanlar görmezden gelecektir.
- We shall endeavour to reach a solution right up to the last day.
- Son güne kadar bir çözüme ulaşmak için çaba göstereceğiz.
- Today is, for me, a much longed-for day.
- Bugün benim için çok özlenen bir gün.
- We ought to have realised this even in the days of BSE.
- Bunu BSE günlerinde bile fark etmiş olmamız gerekirdi.
- I look forward to the day when my own ancient nation can play a similar role.
- Kendi kadim ulusumun da benzer bir rol oynayacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum.
- It must be possible to mobilise 1 000 police within 30 days.
- Otuz gün içinde 1 000 polisin harekete geçirilmesi mümkün olmalıdır.
- What is this economic organisation which forces half of the world's population to live on less than two dollars a day?
- Dünya nüfusunun yarısını günde iki dolardan daha az bir parayla yaşamaya zorlayan bu ekonomik organizasyon nedir?
- I doubt that the US Congress would devote a day to discussions, as we are, after Johannesburg.
- ABD Kongresi'nin Johannesburg'dan sonra bizim gibi bir gününü tartışmalara ayıracağından şüpheliyim.
- It is an historic day too for the Group of the European Liberal, Democrat and Reform Party.
- Avrupa Liberal, Demokrat ve Reform Partisi Grubu için de tarihi bir gün.
- Two days later, I asked the European Commission for maximum openness and the application of the Seveso II Directive.
- İki gün sonra Avrupa Komisyonu'ndan azami açıklık ve Seveso II Direktifinin uygulanmasını istedim.
- Knowledge and information at your fingertips, 24 hours a day and in large quantities.
- Bilgi ve enformasyon parmaklarınızın ucunda günün 24 saati ve büyük miktarlarda.
- We should not only send out this message in Johannesburg, but also in Brussels and Strasbourg, and preferably every day.
- Bu mesajı sadece Johannesburg'da değil, Brüksel ve Strazburg'da da ve tercihen her gün vermeliyiz.
- Saturday 5 January was the key day for this issue.
- 5 Ocak Cumartesi günü bu konuda kilit gündü.
- They could not fly for four days after 11 September and now they want to have a monopoly for more than a year.
- Daha önce 11 Eylül'den sonra dört gün uçamadılar, şimdi bir yıldan fazla tekel olmak istiyorlar.
- This is an historic day, not only for Europe, but also for me personally.
- Bu sadece Avrupa için değil şahsen benim için de tarihi bir gün.
- That day is the point of reference for the worldwide fight against so-called international terrorism.
- O gün, sözde uluslararası terörizme karşı dünya çapında verilen mücadelenin referans noktasıdır.
- This will be especially true on the day we make headway with decisions on taxation.
- Bu durum özellikle vergilendirme ile ilgili kararlarda ilerleme kaydettiğimiz gün geçerli olacaktır.
- The biggest terrorist attack to date against the civilised world took place three days after the Durban Conference.
- Uygar dünyaya yönelik bugüne kadarki en büyük terör saldırısı Durban Konferansından üç gün sonra gerçekleşti.
- By saying yes to this directive, Europe has had its day as a patron of art.
- Bu direktife evet diyerek Avrupa sanatın hamisi olarak gününü doldurmuştur.
- As speakers have already said, this has been an historic day for the current process of enlargement.
- Konuşmacıların da daha önce ifade ettiği üzere, bugün mevcut genişleme süreci açısından tarihi bir gün olmuştur.
- But we have to defend this peace anew every day, a painful lesson each and every one of us now has to learn.
- Ancak bu barışı her gün yeniden savunmak zorundayız, bu da her birimizin öğrenmesi gereken acı bir ders.
- We funked it that day two-and-a-half years ago, and we have regularly funked it since.
- İki buçuk yıl önce o gün bunu başarmıştık ve o günden bu yana da düzenli olarak başarıyoruz.
- Until the fourth day, each cell is totipotent, and contains all the genetic information of a potential human being.
- Dördüncü güne kadar her bir hücre totipotenttir ve potansiyel bir insanın tüm genetik bilgisini içerir.
- This is now the 18th day of my hunger strike.
- Bugün açlık grevimin 18. günü.
- Who on earth would count the bathers every day out on the beaches of Europe.
- Avrupa sahillerinde her gün denize girenleri kim sayabilir ki?
- One of the most interesting is the simple idea of a national holiday on Europe Day.
- En ilginç fikirlerden biri de Avrupa Günü'nde ulusal bir tatil yapılmasıdır.
- Bodies are washed up on the coasts of Europe every day as a result of completely unscrupulous Mafia methods.
- Tamamen vicdansız mafya yöntemlerinin bir sonucu olarak her gün Avrupa kıyılarına cesetler vurmaktadır.
- Some 50 people, mainly women and children, are still affected every day.
- Çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere her gün yaklaşık 50 kişi bu hastalıktan etkilenmeye devam ediyor.
- We have to sit examinations every day and prove that we believe in it.
- Her gün sınavlara girmek ve buna inandığımızı kanıtlamak zorundayız.
- It will be a good day for Parliament if we can do this as well as for the animals under consideration.
- Bunu yapabilirsek Parlamento için olduğu kadar söz konusu hayvanlar için de güzel bir gün olacak.
- But that is how things stand at the end of the day.
- Ama günün sonunda durum bu.
- Enlargement symbolises for me the day ahead of us.
- Genişleme benim için önümüzdeki günü simgeliyor.
- Today is indeed a most decisive day as far as the role of Parliament is concerned.
- Bugün gerçekten de Parlamento'nun rolü açısından çok belirleyici bir gün.
- This is an historic day in Parliament.
- Bugün Parlamento için tarihi bir gün.
- Today is not a day, however, to argue our differences over the reasons for this.
- Ancak bugün bunun nedenleri üzerindeki farklılıklarımızı tartışacak bir gün değil.
- That was the day when the process of European integration began.
- O gün Avrupa entegrasyon sürecinin başladığı gündü.
- But, at the end of the day, this is a decision for the Irish Government.
- Ancak günün sonunda bu İrlanda Hükümeti'nin vereceği bir karardır.
- It was not a good day for European law.
- Avrupa hukuku için iyi bir gün değildi.
- The other day, I was at a seminar on the subject of cross-border crime.
- Geçen gün sınır ötesi suçlar konusunda bir seminerdeydim.
- I therefore believe we should either hold the debate now or leave it for another day this week.
- Bu nedenle tartışmayı ya şimdi yapmamız ya da bu hafta başka bir güne bırakmamız gerektiğine inanıyorum.
- Over there, 1.2 billion people live on less than one dollar a day.
- Orada 1.2 milyar insan günde bir dolardan daha az bir gelirle yaşıyor.
- It is our responsibility to liberate them from the need to spend every day in search of food.
- Onları her gün yiyecek aramak zorunda kalmaktan kurtarmak bizim sorumluluğumuzdur.
- Those who want to get rich by playing the sorcerer's apprentice will one day have to pay royalties to the Creator.
- Büyücünün çırağını oynayarak zengin olmak isteyenler bir gün Yaratıcı'ya telif hakkı ödemek zorunda kalacaklardır.
- Our new citizens must have this right from day one.
- Yeni vatandaşlarımız ilk günden itibaren bu hakka sahip olmalıdır.
- You do not buy a computer every day, so there is no problem there at all, because those prices have been lowered.
- Her gün bilgisayar almıyorsunuz, dolayısıyla orada bir sorun yok, çünkü o fiyatlar düşürüldü.
- All in all, that does not make for a good day for this form of parliamentarianism or for initiatives of this kind.
- Sonuç olarak, bu parlamentarizm biçimi ya da bu tür girişimler için iyi bir gün değil.
- We have been saying this for ever and a day and yet progress is being made at a snail's pace.
- Günlerdir bunu söylüyoruz ama salyangoz hızıyla ilerleme kaydediliyor.
- I would certainly not object to testing them in different Member States during the last days of the year.
- Yılın son günlerinde farklı Üye Devletlerde test edilmelerine kesinlikle itiraz etmem.
- On that day, the outcome at Copenhagen paid off an old debt.
- O gün Kopenhag'da elde edilen sonuç eski bir borcu ödemiştir.
- As I point out in my question, one to two days, and not one to two hours, need to be devoted to the subject.
- Sorumda da belirttiğim gibi, bu konuya bir iki saat değil, bir iki gün ayrılması gerekmektedir.
- At the end of the day, we can only label what is actually there.
- Günün sonunda, sadece gerçekte var olanı etiketleyebiliriz.
- The euro will come into circulation in 89 days, and it is already the second most important currency in the world.
- Euro 89 gün içinde tedavüle girecek ve şimdiden dünyanın en önemli ikinci para birimi haline geldi.
- Every day in Spain we see a horrendous tragedy involving people who come looking for a better life.
- İspanya'da her gün daha iyi bir yaşam arayışıyla gelen insanların karıştığı korkunç bir trajediye tanık oluyoruz.
- We are prepared to transfer the advances as early as 16 October, the first day on which the money is available.
- Avansları, paranın kullanılabilir olduğu ilk gün olan 16 Ekim gibi erken bir tarihte aktarmaya hazırız.
- I use herbal medicines every day of the year.
- Yılın her günü bitkisel ilaçlar kullanıyorum.
- Three days of negotiations have already taken place, but they are still in prison.
- Üç gün süren müzakereler yapıldı, ancak hala hapisteler.
- The USA uses most water, consuming around 296 litres per person per day.
- En çok su kullanan ülke olan ABD'de kişi başına günde yaklaşık 296 litre su tüketilmektedir.
- There is already a UNESCO day of reading in many countries.
- Halihazırda pek çok ülkede UNESCO'nun bir okuma günü vardır.
- We cannot start off the day running overtime.
- Güne fazla mesai yaparak başlayamayız.
- After two to ten days SARS patients may develop a cough that might progress to difficulties in breathing.
- İki ila on gün sonra SARS hastalarında nefes alma güçlüğüne kadar ilerleyebilen bir öksürük gelişebilir.
- As such, this day of rest is deeply ingrained in European culture.
- Bu nedenle, bu dinlenme günü Avrupa kültürüne derinlemesine yerleşmiştir.
- Those for whom every day is a struggle for survival are not readily going to be won over by lofty objectives.
- Her günü hayatta kalma mücadelesi olan kişiler, yüce hedefler tarafından kolayca kazanılmayacaktır.
- The other day, the Commission told the Committee on Budgets that, with the euro, inflation is dead.
- Geçen gün Komisyon, Bütçe Komitesi'ne Avro ile birlikte enflasyonun öldüğünü söyledi.
- I hope this does not shock you if you join us on that extraordinary day.
- Umarım o olağanüstü günde bize katılırsanız bu sizi şaşırtmaz.
- Unfortunately, every day we receive the most terrible, bleak news of the situation.
- Ne yazık ki, her gün durumla ilgili en korkunç, en kasvetli haberleri alıyoruz.
- This is true in particular of the goods we purchase every day.
- Bu durum özellikle her gün satın aldığımız ürünler için geçerlidir.
- Hawk dives but fails to find any earth the first day.
- Şahin dalar ancak ilk gün herhangi bir yeryüzü bulamaz.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün, spora bakışını tamamıyla değiştirdi.
- Online casino is a big industry and growing day by day.
- Online kumarhane büyük bir endüstri ve her geçen gün büyüyor.
- I'd call that a red-letter day for any canine unit.
- Ben buna herhangi bir köpek birimi için önemli bir gün derdim.
- Every day has the peace and serenity of a flu outbreak.
- Her gün, patlak veren bir grip salgınının huzur ve dinginliğine sahip.
- Hawk dives but fails to find any earth the first day.
- Şahin dalar ama ilk gün yeryüzünü bulamaz.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab o gün İsrail'i kurtardı.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Moav o gün İsraillilerin boyunduruğuna girdi.
- Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application.
- Aynı günün ilerleyen saatlerinde şarkının bir kısmı Dubsmash uygulaması aracılığıyla yayınlandı.
- For its sake one must stay awake all day.
- Onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerek.
- Our patient walked out of the hospital the next day.
- Hastamız bir gün sonra hastaneden yürüyerek çıktı.
- For the record, I too have had a hard day.
- Söylemeliyim ki ben de kötü bir gün geçirdim.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapıyordum.
- I know it's only been two days.
- Sadece iki gün olduğunu biliyorum.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç kez kahvaltı etmelisin.
- The truth is I presided over a failed mission that day.
- İşin aslı o gün başarısız olmuş bir göreve önderlik ettim.
- Take three of these pills a day for just a month.
- Sadece bir ay boyunca bu haplardan günde üç tane alın.
- Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application.
- O günün ilerleyen saatlerinde Dubsmash uygulaması üzerinden şarkının bir parçası yayınlandı.
- I noticed one day that I needed you for my research.
- Bir gün araştırmam için sana ihtiyacım olduğunu fark ettim.
- Remember that tomorrow is another day when you can try again.
- Yarın tekrar deneyebileceğiniz başka bir gün olduğunu unutmayın.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, ben her gün tehlikeli aletlere yakın çalışıyorum.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Senin annen, telefonun icat edildiği gün bıraktı seni aramayı.
- Then maybe that one day will become two.
- O zaman belki o bir gün iki gün olur.
- I noticed one day that I needed you for my research.
- Bir gün fark ettim ki araştırmam için sana ihtiyacım var.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün onun spora olan bakış açısını tamamen değiştirdi.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Annen telefonun icat edildiği gün seni aramayı bıraktı.
- You only require bottled water on the first and last day.
- Sadece ilk ve son gün şişe suya ihtiyacın var.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste geçen zor bir gün diye işte buna derim ben.
- I did a fast for seven days with six partners of mine.
- Altı ortağım ve ben birlikte yedi gün oruç tuttuk.
- He's gone back to look for her every day since.
- O zamandan beri her gün onu aramaya gidiyor.
- Not a cold forecast for the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün için hava soğuk olmayacak.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Beni bir gün boyunca üzücü bir yerden uzak tuttun.
- He had previously made his plans to return to Israel in the coming few days.
- Önümüzdeki birkaç gün içinde İsrail'e dönme planlarını daha önce yapmıştı.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce hastaneden ayrıldı.
- I felt that every day since and that's not right.
- O zamandan beri her gün bunu hissettim ve bu doğru değil.
- Every day has the peace and serenity of a flu outbreak.
- Her gün, bir grip salgının başlangıcı gibi huzurlu ve sakin.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiçbir şeyin canını yakmadığı her gün için minnettar ol.
- Utilizing the stairs every day could be an awesome first move.
- Her gün merdivenleri kullanmak çok iyi bir başlangıç olacaktır.
- Just three days after dying, the enzymes that help break down a person's food begin to eat that person's body.
- Öldükten sadece üç gün sonra, yiyecekleri parçalamaya yardımcı enzimler, ölen kişinin vücudunu yemeye başlar.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- We were blessed with three powder days during our week-long stay.
- Bir hafta boyunca kaldığımız süre boyunca kokain dolu üç günle kutsandık.
- Only, you've never done a hard day's work.
- Şu var ki, sen hiç bütün gün zor bir iş yapmadın.
- One day the truth won't be hiding as it is now.
- Bir gün hakikat şimdi olduğu gibi gizleniyor olmayacak.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son vermeye karar verdim.
- And for three whole days, we shoot the wounded horses.
- Ve üç koca gün boyunca yaralı atları vuruyoruz.
- He's gone back to look for her every day since.
- O günden beri her gün onu aramaya gidiyor.
- Choose what you like most or visit these places once in one day.
- En çok neyi sevdiğinizi seçin veya bu yerleri bir günde bir defada ziyaret edin.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün oruç tutacak ve sadece bunu içeceksin.
- Look, kid, I'm around dangerous equipment every day.
- Bak evlat, her gün tehlikeli ekipmanlarla iç içeyim.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O güne kadar ve o zamandan beri ikiniz bu konuyu hiç konuşmadınız.
- In fact, the world has never lived a single day of peace.
- Aslında dünya hiçbir zaman huzur dolu bir gün yaşamadı.
- The true warrior runs today and lives to fight another day.
- Savaşçı dediğin bugün kaçıp gider ve başka bir gün savaşmak için hayatta kalır.
- The police want to bring in all of the robbery suspects by the end of the day.
- Polis gün sonuna kadar tüm soygun şüphelilerini tutuklamak istiyor.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hastayı tedavi eden bir hastane işletiyorsunuz.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün kalkmak benim için çok güç.
- One day in the future, you shall cease to compete with one another to exist, and neither will you continue to need money.
- Gelecekte bir gün, var olmak için birbirinizle rekabet etmek zorunda kalmayacaksınız ve paraya da ihtiyacınız olmayacak.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün süreyle oruç tutacaksın ve sadece bunu içeceksin.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik bir şekilde, bizler farkına bile varmadan her gün oruç tutuyoruz.
- Use this treatment several times a day for maximum effect.
- Maksimum etki için bu tedaviyi günde birkaç kez kullanın.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün uyanmak benim için çok zor.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Böylece Moav o gün İsrail'in hakimiyetine geçti.
- That day changed her whole outlook on the sport.
- O gün, spora bakış açısını tamamen değiştirdi.
- The true warrior runs today and lives to fight another day.
- Gerçek savaşçı bugün kaçar ve başka bir gün savaşmak için hayatta kalır.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik olarak, her gün farkına bile varmadan oruç tutuyoruz.
- Some dream that one day he could become president.
- Bazıları onun bir gün başkan olabileceğini hayal ediyor.
- One day the truth won't be hiding as it is now.
- Bir gün gerçek şu anda olduğu gibi saklanmayacaktır.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış olarak buldu.
- I know it's only been two days.
- Biliyorum, sadece iki gün oldu.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve onları tam iki gündür görmüyorum.
- I need to do this three times a day for a month.
- Bir ay boyunca günde üç kez bunu yapmam gerekiyor.
- For its sake one must stay awake all day.
- Onun uğruna bütün gün uyanık kalmak gerekir.
- I came home one day, and she was banging two guys at once.
- Bir gün eve geldiğimde aynı anda iki erkekle düzüşüyordu.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi dedin.
- I felt that every day since and that's not right.
- Bunu o zamandan beri her gün hissettim ve bu doğru değil.
- Our truck broke down and it took a whole day to fix.
- Kamyonumuz bozuldu ve tamiri tam bir gün sürdü.
- Remember that tomorrow is another day when you can try again.
- Yarın tekrar deneyebileceğiniz başka bir gün olduğunu hatırlayın.
- And remember, folks, this is only the first day.
- Ve unutmayın arkadaşlar, bu sadece ilk gün.
- One day the truth won't be hiding as it is now.
- Bir gün gelecek, hakikat şu anki gibi saklanmayacak.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazlasını başarmak için gününü iki bölüme ayırdı.
- At least he's not a drug addict who hangs out with goats all day.
- En azından bütün gün keçilerle takılan bir uyuşturucu bağımlısı değil.
- Please give in your report by the end of the day.
- Lütfen raporunuzu gün sonuna kadar teslim edin.
- Some dream that one day he could become president.
- Bazıları onun bir gün cumhurbaşkanı olacağını düşlüyor.
- Drink the same amount of water as the first two days.
- İlk iki günle aynı miktarda su için.
- Everything we see now on this earth will one day be ashes.
- Şu anda bu dünyada gördüğümüz her şey bir gün kül olacak.
- This is not the work of a day, it takes years.
- Bu bir günün işi değil, yıllar sürer.
- Very hard for me to get up every day.
- Her gün yataktan kalkmak benim için çok zor.
- So the Lord saved Israel that day.
- Böylece Rab Tanrı o gün İsrail'i kurtardı.
- There was another reason I went to see her that day.
- O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni daha vardı.
- I need a relationship like "Tom and Jerry" battle every day, still can't survive without one another.
- Her gün "Tom & Jerry" dövüşü gibi bir ilişki istiyorum, her şeye rağmen birbirimiz olmadan yaşayamam.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, arabasını kanla kaplı halde bulur.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son verme kararı aldım.
- Mistress has been working very hard these last few days.
- Hanımefendi son birkaç gündür çok sıkı çalışıyor.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç kere kahvaltı yapmalısın.
- I did a fast for seven days with six partners of mine.
- Ben altı ortağımla yedi gün oruç tuttum.
- A whole long day was ahead to explore the city.
- Şehri keşfetmek için önünde uzun bir gün vardı.
- Mistress has been working very hard these last few days.
- Hanımım son birkaç gündür çok yoğun çalışıyor.
- And by last minute, I mean we decided like two days before.
- Yani son dakika derken, iki gün önce karar verdik.
- For the record, I too have had a hard day.
- Haberin olsun, ben de zor bir gün geçirdim.
- So many days have passed and nothing has been done.
- O kadar gün geçti ve hiçbir şey yapılmadı.
- You run a hospital that treats thousands of patients every day.
- Her gün binlerce hasta tedavi eden bir hastaneyi yönetiyorsun.
- I learned a very hard lesson that day.
- O gün çok acı bir ders aldım.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski başkan daha fazla iş yapabilmek için gününü iki kısma ayırdı.
- Police later on that day discovered his car covered in blood.
- O günün ilerleyen saatlerinde polis, onun arabasını kana bulanmış halde buldu.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söylediniz.
- Sadat says that he knew he would one day become president.
- Sedat bir gün cumhurbaşkanı olacağını bildiğini söylüyor.
- I learned a very hard lesson that day.
- O gün çok acı bir ders almıştım.
- You should eat breakfast at least three times a day.
- Günde en az üç defa kahvaltı yapmalısınız.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste kötü bir gün diye buna derim işte.
- We got a whole day for the last couple hundred miles.
- Son birkaç yüz kilometre için koca bir günümüz vardı.
- Obviously the experiment got out of control after two days.
- Açıkçası deney iki gün sonra kontrolden çıktı.
- In fact, the world has never lived a single day of peace.
- Aslında dünya hiçbir zaman huzurlu bir gün geçirmemiştir.
- We got a whole day for the last couple hundred miles.
- Son birkaç yüz mil boyunca tam bir günümüz oldu.
- This means you're admitted to the pharmacy program on day one.
- Bu, birinci günde eczane programına kabul edildiğiniz anlamına gelir.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu davayı üç gün içinde kapatın ve ilk takıma katılın.
- And I expect it will one day be a trillion dollar industry.
- Ve bir gün trilyon dolarlık bir sektör olacağını umuyorum.
- I made the decision to end my life that day.
- Ben o gün hayatıma son verme kararı vermiştim.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca, soğuk algınlığına yakalanma korkusuyla onunla çalışmayı reddetti.
- The truth is I presided over a failed mission that day.
- Gerçek şu ki, o gün başarısız bir göreve başkanlık ettim.
- A whole long day was ahead to explore the city.
- Şehri keşfetmek için koskoca bir gün vardı.
- The truth is I presided over a failed mission that day.
- Gerçek şu ki o gün başarısız bir göreve başkanlık ettim.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu dosyayı üç gün içinde kapat ve birinci ekibe katıl.
- Soon I was doing two or three thousand products a day.
- Kısa sürede günde iki ya da üç bin ürün yapmaya başladım.
- One day, I woke up and realized the truth.
- Bir gün birdenbire uyandım ve asıl gerçeğin farkına vardım.
- And remember, folks, this is only the first day.
- Ve unutmayın, millet, bu sadece ilk gün.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce hastaneden çıkmıştı.
- For three days, she refused to work with him for fear of catching his cold.
- Üç gün boyunca nezle kapmaktan korktuğu için onunla çalışmayı reddetti.
- One day, I woke up and realized the truth.
- Bir gün uyandım ve aslolanı fark ettim.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O güne kadar ve o günden bu yana siz ikiniz bu konuyu hiç tartışmadınız.
- Not a cold forecast for the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün için soğuk hava öngörülmüyor.
- Then maybe that one day will become two.
- O zaman belki o bir gün ikiye çıkacak.
- Hawk dives but fails to find any earth the first day.
- Hawk dalış yapar ancak ilk gün herhangi bir yeryüzü bulamaz.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve onları tam iki gündür görmedim.
- The president was subsequently notified that day.
- Müdür daha sonra o gün bilgilendirildi.
- And I haven't seen them for two whole days.
- Ve ben onları iki gündür görmedim.
- There was another reason I went to see her that day.
- O gün onu görmeye gitmemin başka bir nedeni vardı.
- In fact, the world has never lived a single day of peace.
- Aslında dünya tek bir gün bile huzur bulamamıştır.
- The president was subsequently notified that day.
- Daha sonra başkana o gün bilgi verildi.
- This mantra is very powerful and brings result in few days.
- Bu mantra çok etkilidir ve birkaç gün içinde sonuç verir.
- And I expect it will one day be a trillion dollar industry.
- Ve ben bir gün trilyon dolarlık bir endüstri olmasını bekliyorum.
- It did end up raining all day and I regret nothing.
- Bütün gün yağmur yağdı ve hiçbir şeyden pişman değilim.
- The former president split his day into two parts to get more done.
- Eski cumhurbaşkanı daha fazla iş yapmak için gününü ikiye bölmüş.
- A faint and fading hope that one day it will flower.
- Bir gün çiçek açacağına dair zayıf ve solmakta olan bir ümit.
- Obviously the experiment got out of control after two days.
- Belli ki deney iki gün sonra kontrolden çıkmış.
- Try spending from time to time a whole day without technology.
- Zaman zaman bir gün boyunca teknolojik olmadan zaman geçirmeyi dene.
- It did end up raining all day and I regret nothing.
- Bütün gün yağmur yağdı ve ben hiçbir şeyden pişman değilim.
- They would rather eat the same thing every day.
- Her gün aynı şeyi yemeyi tercih ederlerdi.
- He was dismissed from the hospital after nine days.
- Dokuz gün sonra hastaneden taburcu edildi.
- If there must be trouble, let it be in my day, that my child may have peace.
- Eğer bir sorun olacaksa, benim günümde olsun ki çocuğum huzur bulsun.
- Mistress has been working very hard these last few days.
- Son birkaç gündür hanımefendi çok fazla çalışıyor.
- This mantra is very powerful and brings result in few days.
- Bu mantra çok etkili ve birkaç gün içinde sonuç verir.
- I believe in my relationship because of the small things we do for one another every day.
- İlişkime, her gün birbirimiz için yaptığımız küçük şeyler sayesinde güveniyorum.
- I've been thinking about tonight every day since I left that jewelry store.
- Kuyumcudan ayrıldığımdan beri her gün bu geceyi düşünüyorum.
- I know it's only been two days.
- Biliyorum, sadece iki gün geçti.
- Remember that tomorrow is another day when you can try again.
- Yarının tekrar deneyebileceğiniz başka bir gün olduğunu unutmayın.
- Everything we see now on this earth will one day be ashes.
- Şu anda bu dünyada gördüğümüz her şey bir gün küle dönecek.
- For three days you will fast and drink only this.
- Üç gün boyunca oruç tutacaksın ve yalnızca bunu içeceksin.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiçbir şeyin canını acıtmadığı her güne şükret.
- They would rather eat the same thing every day.
- Her gün aynı şeyi yemeyi tercih ediyorlar.
- Drink the same amount of water as the first two days.
- İlk iki gün ne kadar su içtiyseniz aynı miktarda için.
- Be grateful for every day when you have nothing hurts.
- Hiç acı çekmediğin her gün için minnettar ol.
- Later that day, a snippet of the song was released via the Dubsmash application.
- Bir gün sonra Dubsmash adlı uygulamadan şarkının bir kısmı yayımlandı.
- Sadat says that he knew he would one day become president.
- Sedat bir gün başkan olacağını bildiğini söylüyor.
- It says we need to exhort one another every day.
- Her gün birbirimize öğüt vermemiz gerektiğini söylüyor.
- Close this case in three days, and join the first squad.
- Bu davayı üç gün içinde kapatın ve ilk ekibe katılın.
- Online casino is a big industry and growing day by day.
- Çevrimiçi kumarhane büyük bir endüstri ve her geçen gün büyüyor.
- You said the same thing every day for two whole weeks.
- İki hafta boyunca her gün aynı şeyi söyledin.
- Our truck broke down and it took a whole day to fix.
- Kamyonumuz bozuldu ve tamir edilmesi tam bir gün sürdü.
- Your mom stopped calling you the day the phone was invented.
- Telefon icat edildiği gün annen seni aramayı bıraktı.
- I've been thinking about tonight every day since I left that jewelry store.
- Kuyumcudan çıktığımdan beri her gün bu geceyi düşünüyorum.
- One day, I woke up and realized the truth.
- Bir gün uyandım ve gerçeğin farkına vardım.
- And then, one day I turn around and I see the whole real world.
- Sonra da bir gün döndüm ve gerçek dünyayı tamamıyla gördüm.
- Till that day and since, you two have never discussed it.
- O gün ve sonrasında ikiniz de bu konuyu hiç konuşmadınız.
- Anna left the hospital two days before the massacre.
- Anna katliamdan iki gün önce taburcu olmuş.
- Some individuals may become overwhelmed by the entire day's activities at once.
- Bazı bireyler tüm günün aktivitelerinden bir anda bunalabilir.
- Some dream that one day he could become president.
- Bazıları onun bir gün cumhurbaşkanı olabileceğini hayal ediyor.
- So Moab was subdued that day under the hand of Israel.
- Böylece Moab o gün İsrail'in eline geçti.
- For the record, I too have had a hard day.
- Bilgin olsun, ben de zor bir gün geçirdim.
- A whole long day was ahead to explore the city.
- Önümde şehri keşfetmek için koca bir gün vardı.
- It did end up raining all day and I regret nothing.
- Bütün gün yağmur yağdı ve ben hiçbir şeyden pişman olmadım.
- And for three whole days, we shoot the wounded horses.
- Ve üç koca gün boyunca biz yaralı atları vuruyoruz.
- Ironically, we fast every day without even realizing it.
- İronik bir şekilde, farkında bile olmadan her gün oruç tutuyoruz.
- Utilizing the stairs every day could be an awesome first move.
- Her gün merdivenleri kullanmak harika bir ilk adım olabilir.
- The president was subsequently notified that day.
- Müdür o gün daha sonra bilgilendirildi.
- Israel has maintained control of that area to this day.
- İsrail günümüze dek bu bölgeyi kontrol altında tutmuştur.
- And I expect it will one day be a trillion dollar industry.
- Ve bir gün trilyon dolarlık bir sanayi olacağını umuyorum.
- Online casino is a big industry and growing day by day.
- Online kumarhane sektörü büyük bir sektördür ve her geçen gün büyümektedir.
- Has he worked all day?
- Bütün gün çalıştı mı?
- Tom goes home and has lunch with his wife every day.
- Tom her gün eve gidiyor ve her karısıyla öğle yemeği yiyor.
- She didn't live a single day of her life without violence.
- Hayatının tek bir gününü bile şiddetsiz geçirmedi.
- I try to read something in French every day.
- Her gün Fransızca bir şeyler okumaya çalışıyorum.
- It's only three days until Christmas.
- Noel'e kadar sadece üç gün var.
- If I had to study, I would stay at home every day.
- Çalışmak zorunda olsaydım, her gün evde kalırdım.
- The Battle for Monterrey lasted three days.
- Monterrey Savaşı üç gün sürmüştü.
- Mary decreased her waist size by swimming every day.
- Mary her gün yüzerek bel ölçüsünü azalttı.
- I just spent three days in Boston.
- Boston'da üç gün geçirdim.
- He memorized ten English words a day.
- Günde on İngilizce kelime ezberliyordu.
- He watches at least one movie a day.
- O, günde en az bir film izler.
- Tom went fishing the day before yesterday.
- Tom önceki gün balık tutmaya gitmişti.
- I had all day to get that done.
- Bunu yapmak için bütün günüm vardı.
- I hope I can go to Australia one day.
- Bir gün Avustralya'ya gidebileceğimi umuyorum.
- We can't go outside on a day like this without wearing coats.
- Böyle bir günde ceket giymeden dışarı çıkamayız.
- My friends dropped by to see me the other day.
- Arkadaşlarım geçen gün beni görmeye geldiler.
- Do you eat bread every day?
- Her gün ekmek yiyor musun?
- Where's Tom been the last few days?
- Son birkaç gündür Tom neredeydi?
- Take one four times a day, after meals.
- Günde dört kez, yemeklerden sonra bir tane al.
- Tom uses French every day.
- Tom Fransızca'yı her gün kullanıyor.
- I would like to visit Egypt, one day.
- Bir gün Mısır'ı ziyaret etmek istiyorum.
- Layla suffered a stroke days after her forty fourth birthday.
- Layla kırk dördüncü yaş gününden birkaç gün sonra felç geçirdi.
- It was a very exciting day!
- Çok heyecanlı bir gündü!
- I had quite a busy day today.
- Bugün oldukça meşgul bir gün geçirdim.
- Tom comes here every day.
- Tom her gün buraya gelir.
- Choose a job you love, and you will never have to work a day in your life.
- Sevdiğiniz bir işi seçin ve hayatınızda bir gün bile çalışmak zorunda kalmayın.
- Tom continued to do that until the day he died.
- Tom, öldüğü güne kadar bunu yapmaya devam etti.
- I need your answer before the end of the day.
- Gün bitmeden cevabına ihtiyacım var.
- Let's go to the beach; it's a great day out.
- Hadi sahile gidelim; harika bir gün.
- I wanted to stay in Boston a couple of extra days.
- Boston'da birkaç gün daha kalmak istedim.
- That would take all day.
- O bütün gün sürerdi.
- I read the newspaper every day when I was in college.
- Üniversitedeyken her gün gazete okurdum.
- It's very unusual for Tom to be here this time of day.
- Tom'un günün bu vaktinde burada olması çok olağandışı.
- I know my day will come.
- Benim günümün geleceğini biliyorum.
- I'd like to go through just one day without being told I look like my brother.
- Kardeşime benzediğim söylenmeden bir gün geçirmek istiyorum.
- Tom takes a walk with Mary and her dog every day.
- Tom her gün Mary ve onun köpeğiyle birlikte yürüyüşe çıkar.
- Tatoeba Day is now over.
- Tatoeba Günü artık bitti.
- I have been eating pizza every day.
- Ben her gün pizza yiyorum.
- Can you go around the world in a day?
- Bir günde dünyanın çevresini dolaşabilir misin?
- I was going to do that the day before yesterday.
- Bunu dünden önceki gün yapacaktım.
- Tom earns about three hundred dollars a day.
- Tom günde yaklaşık üç yüz dolar kazanır.
- I'd do this every day.
- Bunu her gün yapardım.
- Tom writes me every day.
- Tom bana her gün yazar.
- Let me think it over for a couple of days.
- Bunu birkaç gün düşünmeme izin verin.
- Tom still comes to the hospital every day to visit Mary.
- Tom hâlâ her gün Mary'yi ziyaret etmek için hastaneye geliyor.
- This is a day Jim will never forget.
- Bu Jim'in asla unutamayacağı bir gün.
- Tom takes a walk with Mary and her dog every day.
- Tom her gün Mary ve köpeği ile yürüyüşe çıkıyor.
- Every day's the same.
- Her gün birbirinin aynısı.
- Kati drinks every day.
- Kati her gün içer.
- The door remained closed all day.
- Kapı bütün gün kapalı kaldı.
- I read the whole book in one day.
- Bir günde bütün kitabı okudum.
- Sami arrived for his visitation day.
- Sami ziyaret günü için geldi.
- They are open 24 hours a day.
- Günde 24 saat açıklar.
- Jane has been quiet and grouchy for the past few days.
- Jane son birkaç gündür sessiz ve suratsızdı.
- Tom got up on the wrong side of the bed and has been grouchy all day.
- Tom yatağın ters tarafından kalktı ve bütün gün suratsızdı.
- My younger sister plays piano every day.
- Benim küçük kız kardeşim her gün piyano çalar.
- This is a special day, isn't it?
- Bu özel bir gün değil mi?
- I don't intend to be here all day.
- Bütün gün burada olmak niyetinde değilim.
- That all happened in just three days.
- Hepsi sadece üç gün içinde oldu.
- It is a fine day and I feel like going fishing.
- Güzel bir gün ve balığa gitmek istiyorum.
- Monday was a windy day.
- Pazartesi rüzgarlı bir gündü.
- I study Chinese every day.
- Ben her gün Çince çalışırım.
- Whenever Tom hears that song, it brings back memories of his days in Boston.
- Tom ne zaman bu şarkıyı duysa, Boston'daki günlerini hatırlıyor.
- Why have you been late to school every day this week?
- Neden bu hafta her gün okula geç kaldın?
- Thank God that day's over.
- Tanrı'ya şükür o gün bitti.
- I talked to Tom the other day.
- Geçen gün Tom'la konuştum.
- I drink at least three cups of coffee a day.
- Günde en az üç fincan kahve içerim.
- That chef prepares different meals every day.
- O şef her gün farklı yemekler hazırlıyor.
- Can you finish this in three days?
- Üç gün içinde bunu bitirebilir misin?
- Kate drinks a lot of milk every day.
- Kate, her gün bir sürü süt içer.
- It's a pleasant day for a picnic.
- Piknik için güzel bir gün.
- The 7th day of the week is Saturday.
- Haftanın 7. günü Cumartesidir.
- Marilla wore her amethyst brooch to church that day as usual.
- Marilla o gün de kiliseye giderken her zamanki gibi ametist broşunu taktı.
- I plan to spend all day with Tom.
- Bütün günü Tom'la geçirmeyi planlıyorum.
- I am running every day.
- Ben her gün koşuyorum.
- Tom hasn't slept for three days.
- Tom üç gündür uyumuyor.
- Aren't you tired of eating the same thing every day?
- Her gün aynı şeyi yemekten bıkmadın mı?
- I haven't eaten in four days.
- Dört gündür yemek yemedim.
- I lunch in that restaurant every day.
- Her gün o restoranda öğle yemeği yiyorum.
- It's been a busy day.
- Yoğun bir gündü.
- He was unconscious for several days.
- Birkaç gündür kendinde değildi.
- It's getting colder every day.
- Her gün daha da soğuk oluyor.
- I haven't eaten for a couple of days.
- Birkaç gündür bir şey yemedim.
- In this area, sandstorms can last up to four days.
- Bu bölgede, kum fırtınaları dört güne kadar sürebilir.
- I want to stay here a couple more days.
- Birkaç gün daha burada kalmak istiyorum.
- Worst day ever!
- En kötü günümdü!
- Do you study every day?
- Her gün ders çalışıyor musun?
- He makes it a rule to read aloud every day.
- Her gün yüksek sesle okumayı bir kural haline getirdi.
- Mary baked a pie for Pi Day.
- Mary Pi Günü için bir turta pişirdi.
- We stayed at home all day.
- Biz bütün gün evde kaldık.
- I eat bread every day.
- Her gün ekmek yerim.
- Tom is looking more and more like his father every day.
- Tom her geçen gün babasına daha çok benziyor.
- That day it had looked like rain since morning.
- O gün sabahtan beri yağmur yağacak gibi görünüyordu.
- How long does Tony run every day?
- Tony her gün ne kadar koşuyor?
- Tom drives his car to work every day.
- Tom her gün işe arabasıyla gider.
- He said that he had been cleaning the house all day.
- Tüm gün evi temizlediğini söyledi.
- One can't visit Rome in one day.
- Roma'yı bir günde gezemezsin.
- Tom is going to be grumpy all day, since he didn't get much sleep last night.
- Tom dün gece çok uyumadığı için bütün gün huysuz olacak.
- Do you need to do that every day?
- Bunu her gün yapmak zorunda mısın?
- I'm looking forward to the day when Miss Cobb comes back, I can tell you.
- Bayan Cobb'un döneceği günü iple çektiğimi söyleyebilirim.
- I walk to work every day.
- Her gün işe yürüyerek giderim.
- Do you still eat oatmeal every day?
- Hala her gün yulaf ezmesi yiyor musun?
- This medicine must be taken three times a day.
- Bu ilaç günde üç defa alınmalı.
- This is certainly a glorious day.
- Gerçekten muhteşem bir gün.
- I was looking forward to the day when I could see him after five years' separation.
- Beş yıllık ayrılıktan sonra onu göreceğim günü dört gözle bekliyordum.
- Never give up something you have to think about every day!
- Her gün düşünmek zorunda olduğun bir şeyden asla vazgeçme!
- He arrived the day she left.
- Onun gittiği gün geldi.
- Any man wearing a toupee fears a windy day.
- Peruk takan her erkek rüzgarlı bir günden korkar.
- Your efforts will pay off one day.
- Çabalarınız bir gün karşılığını verecektir.
- Tom showed up unannounced the other day and now we have a houseguest.
- Tom geçen gün habersiz geldi ve şimdi bir misafirimiz var.
- Ten days passed by.
- On gün geçti.
- I rode fifty miles that day.
- O gün elli mil sürdüm.
- We had a bad day.
- Biz kötü bir gün geçirdik.
- We must sleep at least seven hours a day.
- Günde en az yedi saat uyumalıyız.
- I decided to write 20 sentences a day on Tatoeba.
- Tatoeba'da günde 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
- It was a snowy day.
- Karlı bir gündü.
- Tom was out all day.
- Tom, bütün gün dışardaydı.
- Why do you study English every day?
- Neden her gün İngilizce çalışıyorsun?
- One day in 1906, a newspaper cartoonist named Tad Dorgan went to a baseball game.
- 1906 yılında bir gün, Tad Dorgan adında bir gazete karikatüristi bir beyzbol maçına gitti.
- Have you had a persistent cough within the past few days?
- Son birkaç gün içinde inatçı bir öksürüğünüz oldu mu?
- The deliberations took three days.
- Müzakereler üç gün sürdü.
- We played poker the entire day.
- Bütün gün poker oynadık.
- These are the generations of the heaven and the earth, when they were created, in the day that the Lord God made the heaven and the Earth.
- Bunlar, Rab Tanrı'nın göğü ve yeri yarattığı gün, yaratıldıkları zaman göğün ve yerin kuşaklarıdır.
- Tom was just having a bad day.
- Tom sadece kötü bir gün geçiriyordu.
- I don't have all day.
- Tüm günümü harcayamam.
- I'm the one who helped Tom the other day.
- Geçen gün Tom'a yardım eden bendim.
- Tom does nothing but watch TV all day long.
- Tom gün boyunca televizyon izlemekten başka bir şey yapmaz.
- I had been in Tokyo only three days when I received news of my father's death.
- Babamın ölüm haberini aldığımda daha üç gündür Tokyo'daydım.
- Tom walks to work every day.
- Tom işe her gün yürüyerek gidiyor.
- It wasn't a bad day.
- Kötü bir gün değildi.
- That day really was very scary.
- O gün gerçekten çok korkutucuydu.
- Tom is only here about three hours a day.
- Tom günde sadece üç saat burada.
- Tom died three days before he was to receive the award.
- Tom ödülünü almadan üç gün önce öldü.
- Most people around here usually eat their biggest meal of the day in the evening.
- Buradaki çoğu insan günün en büyük yemeğini genellikle akşamları yer.
- Hundreds of people eat here every day.
- Her gün yüzlerce insan burada yemek yiyor.
- I slept all day yesterday.
- Dün bütün gün uyudum.
- I'm looking forward to the day that we eat breakfast together.
- Birlikte kahvaltı yapacağımız günü iple çekiyorum.
- Tom called me out of the blue one day.
- Tom beni bir gün aniden aradı.
- Tom practices the piano every day.
- Tom her gün piyano çalışır.
- Seize the day.
- Günü yakala.
- Tom told me that he drinks at least three cups of coffee a day.
- Tom bana günde en az üç fincan kahve içtiğini söyledi.
- She was the last person I expected to meet that day.
- O gün karşılaşmayı beklediğim son kişiydi.
- I ride a bicycle to school every day.
- Her gün okula bisikletle gidiyorum.
- Today is my lucky day.
- Bugün benim şanslı günüm.
- I've been working on this for just for a couple of days.
- Sadece birkaç gündür bunun üzerinde çalışıyorum.
- How many sit-ups should I do a day?
- Günde kaç tane mekik çekmeliyim?
- The nurse will check your arm within 2 days to see if there is a reaction.
- Hemşire reaksiyon olup olmadığını görmek için 2 gün içinde kolunuzu kontrol edecektir.
- To lose weight I swim every day, one hour in the swimming pool.
- Zayıflamak için her gün bir saat yüzme havuzunda yüzerim.
- What's your day off?
- Hangi gün izinlisin?
- I guess it must be our lucky day.
- Sanırım bizim şanslı günümüz olmalı.
- Researchers say that it's easier to lose weight if you eat three square meals a day.
- Araştırmacılar günde üç öğün yemek yerseniz kilo vermenin daha kolay olduğunu söylüyor.
- Tom stayed there a couple of days.
- Tom orada birkaç gün kaldı.
- It rained all day.
- Bütün gün yağmur yağdı.
- She smokes 20 cigarettes a day.
- Günde 20 sigara içiyor.
- We played together every day when we were kids.
- Çocukken her gün birlikte oynardık.
- You made my day!
- Günümü güzelleştirdiniz!
- It was fine all day.
- Bütün gün hava güzeldi.
- She asked after my parents' health when I met her the other day.
- Geçen gün onunla görüştüğümde ailemin sağlığını sordu.
- Are you going to stay in bed all day?
- Bütün gün yatakta mı kalacaksın?
- You gave me 30 days to finish this.
- Bunu bitirmem için bana 30 gün verdin.
- I tell Tom the same thing every day.
- Tom'a her gün aynı şeyi söylerim.
- Tom is having a good day, isn't he?
- Tom iyi bir gün geçiriyor değil mi?
- He continued to walk all day.
- Bütün gün yürüdü durdu.
- The snow melted away in a day.
- Kar bir günde eriyip gitti.
- I drink at least two liters of water a day.
- Günde en az iki litre su içerim.
- It's been cloudy all day.
- Bütün gün boyunca bulutluydu.
- Why don't you give us a couple of days to think it over?
- Neden bize düşünmemiz için birkaç gün vermiyorsun?
- Tom is excited because today's his first day of school.
- Tom heyecanlı çünkü bugün okuldaki ilk günü.
- Tomorrow will be a busy day for us both.
- Yarın ikimiz için de yoğun bir gün olacak.
- I mop the kitchen almost every day.
- Mutfağa hemen her gün paspas atarım.
- The day when I met you was rainy and cold.
- Seninle tanıştığım gün yağmurlu ve soğuktu.
- It was cloudy all day.
- Bütün gün boyunca bulutluydu.
- Traffic accidents happen every day.
- Trafik kazaları her gün oluyor.
- There's nothing better than a good cup of coffee to start off the day.
- Güne başlamak için iyi bir fincan kahveden iyisi yoktur.
- He talked to me every day.
- Benimle her gün konuşurdu.
- My mole is getting bigger every day.
- Benim her geçen gün büyüyor.
- Tom spent three days in jail.
- Tom hapiste üç gün geçirdi.
- I spent the day playing with my children.
- Günü çocuklarımla oynayarak geçirdim.
- Tom came to visit me that day.
- Tom o gün beni ziyaret etmeye geldi.
- I go to school five days a week.
- Haftada beş gün okula giderim.
- Tom might be here for a couple of days.
- Tom birkaç gün burada kalabilir.
- I did that the day before yesterday.
- Bunu dünden önceki gün yaptım.
- That happened three days after Tom got back to Boston.
- Bu olay Tom Boston'a döndükten üç gün sonra oldu.
- Tom has been out skiing all day.
- Tom bütün gün kayak yaptı.
- That day, the most important invention of humanity was born.
- O gün, insanlığın en önemli buluşu doğdu.
- I like music, and I listen to it every day.
- Müziği severim ve her gün dinlerim.
- There are 86,400 seconds in a day.
- Bir günde 86.400 saniye var.
- I was there for two days.
- İki gün oradaydım.
- I need an answer from you before the end of the day.
- Gün bitmeden senden bir cevap istiyorum.
- I leave in three days.
- Üç gün sonra gidiyorum.
- How many cups of coffee do you drink a day?
- Günde kaç fincan kahve içersin?
- Thanks to the nice weather, we were able to harvest all of the crops in a day.
- Güzel hava sayesinde, tüm ürünleri bir gün içinde hasat edebildik.
- I couldn't speak well that day.
- O gün iyi konuşamadım.
- While having breakfast, we made a plan for the day.
- Kahvaltı ederken, biz gün için bir plan yaptık.
- I'll finish the work five days from now.
- İşi beş gün sonra bitireceğim.
- You're more beautiful now than the day I first met you.
- Şimdi, seninle ilk tanıştığım günden daha güzelsin.
- Do you swim every day?
- Her gün yüzüyor musun?
- Tomorrow's going to be a big day.
- Yarın büyük bir gün olacak.
- One day he will be mine.
- Bir gün o benim olacak.
- I jog every day.
- Her gün koşuyorum.
- She studies English every day.
- Her gün İngilizce çalışıyor.
- Today is definitely your day.
- Bugün kesinlikle senin günün.
- That day, the most important invention of humanity was born.
- O gün, insanlığın en önemli icadı doğdu.
- It was very cold and it snowed for three days in a row.
- Çok soğuktu ve üst üste üç gün kar yağdı.
- They labored day after day.
- Onlar üst üste her gün çalıştılar.
- Tom leaves his TV on all day long.
- Tom bütün gün televizyonu açık bıraktı.
- Mary read the book from cover to cover in a single day.
- Mary tek bir günde kitabı baştan sona okudu.
- Give me five days.
- Bana beş gün ver.
- I know that one day you'll be gratefut to me.
- Bir gün bana müteşekkir olacağını biliyorum.
- This factory produces 500 automobiles a day.
- Bu fabrika günde 500 otomobil üretiyor.
- Don't disappoint me the way you did the other day.
- Beni geçen gün yaptığınız şekilde hayal kırıklığına uğratmayın.
- The day was largely uneventful.
- Gün büyük ölçüde olaysız geçti.
- Tom tries to write a new blog entry every day.
- Tom her gün yeni bir blog yazısı yazmaya çalışıyor.
- Tom compulsively writes sentences every day.
- Tom her gün takıntılı bir şekilde cümleler yazıyor.
- I want to be there the day that happens.
- Onun olduğu gün orada olmak istiyorum.
- I will take you to the zoo one of these days.
- Bir gün seni hayvanat bahçesine götüreceğim.
- Kate drinks a lot of milk every day.
- Kate her gün çok fazla süt içiyor.
- What have you been doing all day?
- Bütün gün ne yapıyordun?
- I wonder if Tom realizes how many hours a day I work.
- Tom'un günde kaç saat çalıştığımı farkedip farketmediğini merak ediyorum.
- I'll never forget what Tom told me that day.
- Tom'un o gün bana söylediklerini asla unutmayacağım.
- I stayed at home all day instead of going to work.
- İşe gitmek yerine bütün gün evde kaldım.
- I want to stay here a couple more days.
- Burada birkaç gün daha kalmak istiyorum.
- In January of that year, we saw snow for four days, from the fourteenth to the seventeenth.
- O yılın Ocak ayında, ayın on dördünden on yedisine kadar dört gün boyunca kar gördük.
- She paints every day no matter how busy she is.
- Ne kadar meşgul olursa olsun, her gün resim yapar.
- And the waters prevailed upon the earth a hundred and fifty days.
- Sular yüz elli gün yeryüzünü kapladı.
- I usually eat only one or two meals a day.
- Genellikle günde sadece bir ya da iki öğün yemek yiyorum.
- I wash my hair every day.
- Ben saçımı her gün yıkıyorum.
- We average 8 hour's work a day.
- Biz ortalama günde sekiz saat çalışıyoruz.
- He plays Dombra on his saz every day.
- Her gün sazıyla dombra çalıyor.
- Tom's a creature of habit, and does pretty much the same things every day.
- Tom alışkanlıkları olan biridir ve her gün hemen hemen aynı şeyleri yapar.
- Tom usually only eats two meals a day.
- Tom genellikle günde sadece iki öğün yemek yer.
- Every day has 1440 minutes.
- Her günün 1440 dakikası var.
- Tom brushes his teeth every day.
- Tom her gün dişlerini fırçalıyor.
- They are going to stay here for several days.
- Birkaç gün boyunca burada kalacaklar.
- Tom intends to play tennis every day during his summer vacation.
- Tom yaz tatili boyunca her gün tenis oynamayı planlıyor.
- Sami stayed home all day with his daughter, Layla.
- Sami bütün gün kızı Layla ile evde kaldı.
- I've been very busy the last few days.
- Son birkaç gün çok meşguldüm.
- Tom spent all day in his room.
- Tom tüm günü odasında geçirdi.
- I think I'm evolving day by day.
- Her geçen gün geliştiğimi düşünüyorum.
- I figure we have a day or two before Tom gets here.
- Tom buraya gelmeden önce bir ya da iki günümüz olduğunu düşünüyorum.
- The man lay asleep all day long.
- Adam, bütün gün uyudu.
- How many laps do you swim every day?
- Her gün kaç tur yüzüyorsun?
- The hosiery factory produces 600,000 pairs of socks a day.
- Çorap fabrikası günde 600.000 çift çorap üretir.
- Tom and Mary go to work every day on the same bus.
- Tom ve Mary her gün aynı otobüsle işe gidiyorlar.
- They communicate with each other by telephone every day.
- Birbirleriyle her gün telefonla iletişim kuruyorlar.
- Do you remember the day when we first met?
- İlk tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
- I'll be back in four or five days.
- Dört ya da beş gün içinde döneceğim.
- I hope to cure my social anxiety one day.
- Umarım bir gün sosyal kaygımı tedavi edebilirim.
- We played together every day when we were kids.
- Biz çocukken her gün birlikte oynadık.
- I need your answer before the day's over.
- Gün bitmeden önce cevabını istiyorum.
- I kiss my child a hundred times a day.
- Ben çocuğumu günde yüz kere öperim.
- It's a rainy day.
- Yağmurlu bir gün.
- They kiss their child a hundred times a day.
- Onlar çocuklarını günde yüz kere öperler.
- It's so hot outside that I want to spend all day in my air conditioned house.
- Dışarısı o kadar sıcak ki bütün günü klimalı evimde geçirmek istiyorum.
- I pass the bank every day on the way to work.
- Her gün işe giderken bankanın önünden geçiyorum.
- Hiromi goes to school five days a week.
- Hiromi haftada beş gün okula gidiyor.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
- Tom'un her gün eve geldiğinde yaptığı ilk şey televizyonu açmaktır.
- Your clumsiness will get you into big trouble one day.
- Bu sakarlığın bir gün başına büyük bir iş açacak.
- Is there practice every day?
- Her gün uygulama var mı?
- I haven't done a thing all day.
- Bütün gün hiçbir şey yapmadım.
- Take a short walk every day.
- Her gün kısa bir yürüyüş yap.
- Her dream will one day come true.
- Rüyası bir gün gerçek olacak.
- Sami has had a very hard day.
- Sami çok zor bir gün geçirdi.
- You can't help Tom tomorrow because you have to work all day.
- Yarın Tom'a yardım edemezsin çünkü bütün gün çalışmak zorundasın.
- We only have enough food and water for three days.
- Sadece üç gün yetecek kadar yiyecek ve suyumuz var.
- In America, my schedule is different and unique nearly every day.
- Amerika'da programım neredeyse her gün farklı ve benzersizdir.
- I'll wait a day or two.
- Bir iki gün bekleyeceğim.
- I'll be staying here for two days.
- İki gün burada kalacağım.
- Yesterday, Tom studied all day.
- Dün Tom bütün gün ders çalıştı.
- Tom figured it would take him a full day to finish painting the garage.
- Tom garajı boyamayı bitirmenin tam bir gününü alacağını düşündü.
- Tom has called in sick the last three days.
- Tom son üç gün işten hastalık izni aldı.
- The lunar month is the 29.53 days it takes to go from one new moon to the next.
- Kameri ay yeni bir aydan bir sonraki aya gitmek 29.53 gündür.
- The day after Sunday is Monday.
- Pazardan sonraki gün pazartesidir.
- Teacher Zhang teaches Chinese to his students at school every day.
- Öğretmen Zhang her gün okulda öğrencilerine Çince öğretiyor.
- He never misses reading the papers every day.
- O her gün gazete okumayı asla kaçırmaz.
- It is difficult to walk 60 kilometers a day.
- Bir günde 60 kilometre yürümek zordur.
- I eat bread every day.
- Ben her gün ekmek yerim.
- He attended the high school for three years without missing a single day or being late.
- Tek bir günü kaçırmadan ya da geç kalmadan üç sene liseye devam etti.
- On that day, Japanese flags were flying.
- O gün, Japon bayrakları dalgalanıyordu.
- Tom washes his hair every day.
- Tom her gün saçını yıkar.
- Tom was at home by himself all day.
- Tom bütün gün evde tek başınaydı.
- That day will go down in history.
- O gün tarihe geçecek.
- When he was young, he ate three eggs every day.
- Gençken her gün üç yumurta yerdi.
- We miss Tom every single day.
- Tom'u her gün özlüyoruz.
- After waiting all day, the workers were still looking for a break in the weather so they could resume the search.
- Bütün gün bekledikten sonra, işçiler hala aramaya devam edebilmek için havanın düzelmesini bekliyorlardı.
- We have a long day ahead of us.
- Önümüzde uzun bir gün var.
- Is it necessary to drink water every day?
- Her gün su içmek gerekli midir?
- I believe he is going to be rich one day.
- Onun bir gün zengin olacağına inanıyorum.
- I've had a slight headache all day.
- Bütün gün hafif bir baş ağrım vardı.
- You've made my day.
- Günümü güzelleştirdin.
- He was grateful in his last days because I helped him.
- Son günlerinde ona yardım ettiğim için minnettardı.
- I used to write in my diary every day when I was young.
- Gençken her gün günlüğüme yazardım.
- Is it necessary to drink water every day?
- Her gün su içmek gerekli mi?
- We're leaving the day after tomorrow.
- Yarın değil öbür gün yola çıkıyoruz.
- It was a special day for Tom.
- Tom için özel bir gündü.
- One day, Jesus will return for us and we will be with him forever.
- Bir gün İsa bizim için geri dönecek ve sonsuza dek onunla olacağız.
- A fire broke out the day before yesterday.
- Önceki gün bir yangın patlak verdi.
- Tom and Mary will probably get married one day.
- Tom ve Mary muhtemelen bir gün evlenecek.
- Tom will go back to Boston one day earlier than I will.
- Tom Boston'a benden bir gün önce dönecek.
- Today is a hot day.
- Bugün sıcak bir gün.
- Our offices get cleaned every day.
- Ofislerimiz her gün temizleniyor.
- I receive a million messages a day and I can't answer them all.
- Günde bir milyon mesaj alıyorum ve hepsine cevap veremiyorum.
- I've been thinking of you all day.
- Bütün gün seni düşünüyordum.
- Give me a day.
- Bana bir gün ver.
- Thank you for a nice day.
- Güzel bir gün için teşekkürler.
- Tom is used to sitting all day at his desk.
- Tom bütün gün masasında oturmaya alışkın.
- He was ill, so he lay in bed all day long.
- Hastaydı, bu yüzden bütün gün yatakta yattı.
- I did the job in three days.
- İşi üç gün içinde yaptım.
- I exercise every day.
- Ben her gün egzersiz yaparım.
- Do you remember that day?
- O günü hatırlıyor musun?
- It is a fine day and I feel like going fishing.
- Güzel bir gün ve canım balık tutmak istiyor.
- The farmer ploughed his field all day.
- Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.
- My mother hasn't slept in 3 days due to her illness.
- Annem hastalığı nedeniyle üç gündür uyumuyor.
- I drink beer every day.
- Ben her gün bira içiyorum.
- Does Tony run every day?
- Tony, her gün koşar mı?
- Every day is different.
- Her gün farklıdır.
- It was a fantastic day.
- O harika bir gündü.
- I've had a lousy day.
- Kötü bir gün geçirdim.
- What day of the week is it?
- Haftanın hangi günü?
- We'll meet again one day.
- Bir gün tekrar görüşeceğiz.
- You have a really big day ahead of you.
- Önünde gerçekten büyük bir günün var.
- He will not live more than one day.
- Bir günden fazla yaşamayacak.
- It was cloudy all day.
- Bütün gün hava bulutluydu.
- We work every day except Sunday.
- Biz pazar hariç her gün çalışırız.
- Tom will be back in a day or two.
- Tom bir iki güne döner.
- I'm going home in three days.
- Üç gün içinde eve gidiyorum.
- Let's get in touch in another day or two.
- Bir ya da iki gün içinde irtibat kuralım.
- Tom has had nothing to eat all day.
- Tom'un bütün gün yiyecek bir şeyi yoktu.
- I had a horrible day at work.
- İşte korkunç bir gün geçirdim.
- A long time ago when I was young, I used to write in my diary every day.
- Uzun zaman önce gençken her gün günlüğüme yazardım.
- Mike earns no less than three hundred dollars a day.
- Mike, günde en az üç yüz dolar kazanır.
- Tom will probably be here all day.
- Tom muhtemelen bütün gün burada olacak.
- One day it will happen.
- O bir gün olacak.
- I can't come and see you every day.
- Her gün gelip seni göremem.
- You have thirty days.
- Otuz günün var.
- Tom doesn't come here every day, but he comes quite often.
- Tom her gün buraya gelmiyor, ama oldukça sık geliyor.
- How long do you study English every day?
- Her gün ne kadar süre İngilizce çalışıyorsun?
- The instructor advised me to exercise every day.
- Eğitmen her gün egzersiz yapmamı tavsiye etti.
- He told me that he had seen her there the day before.
- Önceki gün o bana onu orada gördüğünü söyledi.
- We might stay in Boston for another three days.
- Boston'da üç gün daha kalabiliriz.
- Her day is about to be ruined.
- Günü mahvolmak üzere.
- It rained three days on end.
- Üç gün durmadan yağmur yağdı.
- I phone him every day.
- Ona her gün telefon ederim.
- It was a fine day, so we went swimming.
- Güzel bir gündü, bu yüzden yüzmeye gittik.
- Tom wasn't with me on that day.
- Tom o gün benimle değildi.
- March 14 is Pi Day.
- 14 Mart Pi Günü.
- We can make a day of it.
- Bütün günü buna harcayabiliriz.
- Sami needs his pills every day.
- Sami her gün haplarına ihtiyaç duyar.
- He says he can't go without wine even for a day.
- Bir gün bile şarapsız kalamayacağını söylüyor.
- The rainwater evaporates on a hot day.
- Sıcak bir günde yağmur suyu buharlaşır.
- I was there that day because I needed to see Tom.
- Tom'u görmem gerektiği için o gün oradaydım.
- We haven't had anything to eat for almost three days.
- Neredeyse üç gündür hiçbir şey yemedik.
- How much water do you drink a day?
- Günde ne kadar su içersin?
- My watch loses three minutes a day.
- Saatim bir günde üç dakika geri kalır.
- This medicine must be taken three times a day.
- Bu ilaç günde üç kez alınmalı.
- The trial lasted five days.
- Duruşma beş gün sürdü.
- Is it your first day at school?
- Okuldaki ilk günün mü?
- The day was hot.
- Gün sıcaktı.
- Tom was sick in bed for three days.
- Tom üç gün boyunca yatakta hasta yattı.
- Within one day, they were in France.
- Bir gün içinde Fransa'daydılar.
- This laboratory is where we study every day.
- Bu laboratuvar her gün çalıştığımız yerdir.
- We visit the tombs of our ancestors on this day.
- Biz bu gün atalarımızın mezarlarını ziyaret ediyoruz.
- Is eating fish every day bad for you?
- Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
- I buy newspapers every day.
- Her gün gazete alırım.
- Pi day is a great day to eat pie.
- Pi günü turta yemek için harika bir gün.
- Tom doesn't like being cooped up in his small office every day.
- Tom her gün küçük ofisine tıkılmaktan hoşlanmaz.
- Tom runs three or four miles a day.
- Tom günde üç ya da dört mil koşuyor.
- This is my lucky day.
- Bugün şanslı günümdeyim.
- Tom stayed in bed all day watching TV.
- Tom bütün gün yatakta TV seyretti.
- He will be back in a day or two.
- Bir ya da iki gün içinde dönecek.
- Do you shower every day?
- Her gün duş alıyor musun?
- I eat a boiled egg for breakfast every day.
- Ben her gün kahvaltıda haşlanmış yumurta yerim.
- Your clumsiness will get you into big trouble one day.
- Sakarlığın bir gün başını büyük belaya sokacak.
- I don't wash my hair every day.
- Saçımı her gün yıkamıyorum.
- It's Sentence Day today.
- Bugün Cümle Günü.
- Monday is my busiest day.
- Pazartesi benim en yoğun günüm.
- I study French for three hours every day.
- Her gün üç saat Fransızca öğrenirim.
- Are you going to run every day?
- Her gün koşacak mısın?
- A damp, cold day affects a person's health.
- Nemli ve soğuk bir gün, insanın sağlığını etkiler.
- Tom never told me why he wasn't here the day before yesterday.
- Tom bana dünden önceki gün neden burada olmadığını hiç söylemedi.
- I'm training every day.
- Her gün antrenman yapıyorum.
- I'd like to introduce to you the gentleman I told you about the other day.
- Size geçen gün bahsettiğim beyefendiyi takdim etmek istiyorum.
- I shower every day.
- Her gün duş alırım.
- He cries every day, so he must have something going on that he's not telling anyone.
- Her gün ağlıyor, yani kimseye söylemediği bir şeyler olmalı.
- Jane has been quiet and grouchy for the past few days.
- Jane son birkaç gündür sessiz ve huysuzdu.
- Yesterday was the last day of school.
- Dün okulun son günüydü.
- Tom will be out for the rest of the day.
- Tom günün geri kalanında dışarıda olacak.
- It would be impossible for us to do that in one day.
- Bunu bir günde yapmamız imkansız olurdu.
- One day our children will take over our paddy planting.
- Bir gün çocuklarımız çeltik ekimini devralacak.
- He often sits in front of his computer all day.
- Çoğu zaman tüm gün bilgisayarının başında oturur.
- He is leaving in three days.
- Üç gün içinde ayrılıyor.
- I only missed one day of work because of a cold and my desk is piled high with papers.
- Soğuk algınlığı yüzünden sadece bir gün işe gitmedim ve masam kağıtlarla dolu.
- Tom was with me all day.
- Tom bütün gün benimleydi.
- Tom and Mary had an enjoyable day together at the zoo.
- Tom ve Mary hayvanat bahçesinde birlikte keyifli bir gün geçirdi.
- Yesterday Tom stayed home all day.
- Dün Tom bütün gün evdeydi.
- Mary dreamed that one day she would meet a prince and they would get married.
- Mary bir gün bir prensle tanışacağını ve evleneceklerini hayal ediyordu.
- It was a hot day.
- Sıcak bir gündü.
- I haven't eaten anything in three days.
- Üç gündür hiçbir şey yemedim.
- Tom practices playing the violin at least thirty minutes every day.
- Tom her gün en az otuz dakika keman çalmaya çalışır.
- He chops wood every day.
- O her gün odun kesiyor.
- Did you go to Boston that day?
- O gün Boston'a gitmiş miydiniz?
- The duck was still alive on the fifth day.
- Ördek, beşinci gününde hala hayatta idi.
- He started his day with a good breakfast.
- Güne iyi bir kahvaltıyla başladı.
- I bumped into an old friend for the first time in ten years on the Shinkansen the other day.
- Geçen gün Shinkansen'de eski bir arkadaşıma on yıl sonra ilk kez rastladım.
- He prays several times a day.
- Günde birkaç kez dua ediyor.
- Sami left early that day.
- Sami o gün erken ayrıldı.
- I phone him every day.
- Onu her gün arıyorum.
- Every day I feel better and better.
- Her geçen gün daha iyi hissediyorum.
- We talk to each other every day.
- Biz her gün birbirimizle konuşuruz.
- I remember the day I met you.
- Seninle tanıştığım günü hatırlıyorum.
- Will there one day be a separate periodic table for dark matter?
- Bir gün karanlık madde için ayrı bir periyodik tablo olur mu?
- Tom takes a tablet containing vitamins and minerals every day.
- Tom her gün vitaminler ve mineraller içeren bir tablet alır.
- I don't think it's possible to finish that amount of work in one day.
- Bu kadar işi bir günde bitirmenin mümkün olduğunu sanmıyorum.
- I had a really bad day at work.
- İşte gerçekten kötü bir gün geçirdim.
- I want to share this with my grandchildren one day.
- Bir gün bunu torunlarımla paylaşmak istiyorum.
- We should've stayed in Boston for a few more days.
- Birkaç gün daha Boston'da kalmalıydık.
- Weigh yourself every day.
- Her gün tartılın.
- I had to stay in bed all day.
- Ben bütün gün yatakta kalmak zorunda kaldım.
- What a perfect day!
- Ne mükemmel bir gün!
- We still haven't Known what is the flower's name we saw at that day.
- O gün gördüğümüz çiçeğin adının ne olduğunu hâlâ bilmiyoruz.
- Have patience for another day or two.
- Bir ya da iki gün daha sabredin.
- I haven't been busy for these past two days.
- Son iki gündür meşgul değilim.
- Tom will stay with us for three days.
- Tom üç gün bizimle kalacak.
- I don't think I'd mind eating Chinese food every day.
- Her gün Çin yemeği yemeyi sorun edeceğimi sanmıyorum.
- Nobody wants to work outdoors on a cold day.
- Soğuk bir günde kimse dışarıda çalışmak istemez.
- Considering all I've eaten all day is just one slice of bread, I'm not really all that hungry.
- Bütün gün yediğim şeyin sadece bir dilim ekmek olduğunu düşünürsek ben pek o kadar aç değilim.
- I slept all day yesterday, since it was Sunday.
- Pazar günü olduğu için dün bütün gün uyudum.
- It's a pleasant day, isn't it?
- Hoş bir gün, değil mi?
- He has been unconscious for three days.
- Üç gündür bilinci yerinde değil.
- Other than Sundays, I work every day.
- Pazar dışında her gün çalışırım.
- You'll regret it one day.
- Bir gün pişman olacaksın.
- Tom watches at least one movie a day.
- Tom günde en az bir film izler.
- He will be back in a couple of days.
- Birkaç gün içinde geri dönecek.
- Not eating or drinking anything for a couple of days may result in death.
- Birkaç gün bir şey yiyip içmemek ölümle sonuçlanabilir.
- Tom was attacked by a rabid squirrel on Halloween day.
- Tom, Cadılar Bayramı günü kuduz bir sincap tarafından saldırıya uğradı.
- He makes it a rule to read aloud every day.
- O her gün yüksek sesle okumayı bir prensip edinir.
- That glen was beautiful on a calm day.
- O vadi sakin bir günde güzeldi.
- How's your day going?
- Günün nasıl geçiyor?
- It took him ten days.
- On gününü aldı.
- Tom wants to live in a French-speaking country, so he can practice speaking French with native speakers every day.
- Tom Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istiyor, bu yüzden her gün anadilini konuşan insanlarla Fransızca konuşmayı pratik yapabilir.
- You'll regret it one day.
- Bir gün bundan pişman olacaksın.
- He memorized ten English words a day.
- O, bir günde on İngilizce kelime ezberledi.
- People lie every day.
- İnsanlar her gün yalan söyler.
- I used to go to the beach every day.
- Eskiden her gün sahile giderdim.
- The duck was still alive on the fifth day.
- Ördek beşinci günde hâlâ yaşıyordu.
- I can go a couple of days without eating if I have to.
- Gerekirse birkaç gün yemek yemeden durabilirim.
- Layla wouldn't survive a day in jail.
- Leyla hapiste bir gün bile yaşayamazdı.
- This job pays 10,000 yen a day.
- Bu iş günde 10,000 yen kazandırıyor.
- Tom drinks between three and six coffees a day.
- Tom günde üç ila altı kahve içer.
- How many hot dogs do you sell a day?
- Günde kaç tane sosisli sandviç satıyorsunuz?
- Tom eats the same food day in and day out.
- Tom her gün aynı yemeği yer.
- Tom hasn't said a word to me all day.
- Tom bütün gün bana tek kelime söylemedi.
- March 14th is Pi day.
- 14 Mart Pi günüdür.
- My doctor told me to put the eyedrops in my eyes three times a day.
- Doktorum gözlerime günde üç kez göz damlası koymamı söyledi.
- This day was exceptionally tiring.
- Bu gün son derece yorucuydu.
- He likes to spend some time in solitude every day.
- Her gün biraz yalnız vakit geçirmeyi seviyor.
- We spent a wonderful day at the beach!
- Plajda harika bir gün geçirdik!
- I miss the high school days we spent together.
- Birlikte geçirdiğimiz lise günlerini özlüyorum.
- There's only a day left.
- Sadece bir gün kaldı.
- There'll come a day when you'll regret it.
- Bundan pişman olacağın bir gün gelecek.
- She tidies her daughter's room every day.
- Her gün kızının odasını topluyor.
- I usually study about three hours a day.
- Genellikle günde yaklaşık üç saat ders çalışırım.
- I'm getting better each day.
- Her geçen gün daha iyiye gidiyorum.
- Tom has been working all day.
- Tom bütün gün çalışıyordu.
- I spent half a day with Tom.
- Tom'la yarım gün geçirdim.
- I've been writing letters all day long.
- Bütün gün mektup yazdım.
- Who knows how this day will end.
- Bu günün nasıl biteceğini kim bilebilir?
- We had a fabulous day on the mountain.
- Dağda muhteşem bir gün geçirdik.
- He did nothing but lie in bed all day.
- Bütün gün yatakta uzanmaktan başka bir şey yapmadı.
- Tom is going to stay with us for three days.
- Tom üç gün bizimle kalacak.
- Tom hasn't said a thing all day.
- Tom bütün gün hiçbir şey söylemedi.
- I'll stay for three more days.
- Ben üç gün daha kalacağım.
- I spent all day in the library.
- Bütün günümü kütüphanede geçirdim.
- Tom works from early in the morning until late at night every day.
- Tom her gün sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar çalışıyor.
- It looks like today will be a long day.
- Bugün uzun bir gün olacak gibi görünüyor.
- I see her every day.
- Ben onu her gün görüyorum.
- In two days, I'll turn 13.
- İki gün içinde, on üç yaşına gireceğim.
- You made my day!
- Günümü güzelleştirdin!
- Tom passed by Mary's house the day before yesterday.
- Tom önceki gün Mary'nin evinin önünden geçti.
- I'd like to go abroad one day.
- Bir gün yurtdışına gitmek istiyorum.
- Tom stayed here three days last month.
- Tom geçen ay üç gün burada kaldı.
- After the death of Caesar, a comet shone for seven days.
- Sezar'ın ölümünden sonra, bir kuyruklu yıldız yedi gün boyunca parladı.
- Not every day is Sunday.
- Her gün Pazar değildir.
- I try to read at least a few pages a day.
- Günde en az birkaç sayfa okumaya çalışıyorum.
- What Tom told us the other day wasn't true.
- Geçen gün Tom'un bize söylediği şey doğru değildi.
- Sitting down all day and looking at a computer screen is bad for you.
- Bütün gün oturmak ve bilgisayar ekranına bakmak sizin için kötüdür.
- This ticket is valid for two days after purchase.
- Bu bilet satın alındıktan sonra iki gün boyunca geçerlidir.
- One day, all this will become yours.
- Bir gün tüm bunlar sizin olacak.
- Tom used to eat out every day, but now he can't afford to.
- Tom eskiden her gün dışarıda yemek yerdi, ama artık buna parası yetmiyor.
- I need to do this three times a day for a month.
- Bunu bir ay boyunca günde üç kez yapmam gerekiyor.
- He departed for London the day before yesterday.
- O önceki gün Londra'ya gitmek için yola çıktı.
- That glen was beautiful on a calm day.
- O vadi sakin bir günde çok güzeldi.
- It just wasn't our day.
- Bu sadece bizim günümüz değildi.
- How could there be a storm on a day as nice as this?
- Bu kadar güzel bir günde nasıl fırtına olabilir?
- We have to do the work in a day.
- Biz işi bir gün içinde yapmak zorundayız.
- In China, the 11th of November is Singles Day.
- Çin'de 11 Kasım Bekarlar Günü'dür.
- This offer is available for five days.
- Bu teklif beş gün için geçerli.
- I play football every day.
- Her gün futbol oynarım.
- It was such a fine day that we had a very good time.
- Öyle güzel bir gündü ki çok iyi eğlendik.
- One day she and I visited an old friend.
- Bir gün o ve ben eski bir arkadaşımızı ziyaret ettik.
- I earn 100 euros a day.
- Günde 100 avro kazanıyorum.
- Please bring your intermediate examination certificate with you to the first day of class.
- Lütfen dersin ilk günü ara sınav sertifikanızı yanınızda getirin.
- He's been sick in bed for four days.
- Dört gündür hasta yatıyor.
- I gave them the day off.
- Onlara o gün izin verdim.
- You don't look like you're having a good day.
- İyi bir gün geçiriyor gibi görünmüyorsun.
- They have lived in Brazil for only five days.
- Brezilya'da sadece beş gün yaşadılar.
- They made us work all day long.
- Bizi bütün gün çalıştırdılar.
- Sami was visiting Layla every day.
- Sami her gün Layla'yı ziyaret ediyordu.
- Just 3 days left before my trip.
- Gezime sadece üç gün kaldı.
- Tom has been patiently waiting all day.
- Tom bütün gün sabırla bekledi.
- It looks like you've had a hard day.
- Zor bir gün geçirmiş gibi görünüyorsun.
- Tom walks to work every day.
- Tom her gün işe yürüyerek gider.
- Tom eats lunch every day at noon.
- Tom her gün öğlen yemek yiyor.
- Why has it been getting hotter and hotter these last two days?
- Bu son iki gündür neden gittikçe daha sıcak oluyor?
- We'll be at home all day today.
- Bugün bütün gün evde olacağız.
- It was a beautiful spring day.
- Bu güzel bir bahar günüydü.
- He meditated for two days before giving his answer.
- Cevabını vermeden önce iki gün boyunca düşündü.
- I study every day.
- Her gün çalışırım.
- We study English every day at school.
- Okulda her gün İngilizce çalışıyoruz.
- At last, the day has arrived for us to act.
- Sonunda harekete geçme günü geldi.
- Tom stayed there for three days.
- Tom orada üç gün kaldı.
- After days of warm weather, it became cold.
- Sıcak geçen günlerin ardından hava soğudu.
- It's a good day for a picnic.
- Bir piknik için güzel bir gün.
- This doesn't happen every day.
- Bu her gün olmaz.
- I had a really bad day at work.
- İş yerinde gerçekten kötü bir gün geçirdim.
- Tom used to eat out every day, but he can't afford to anymore.
- Tom eskiden her gün dışarıda yemek yerdi ama artık buna parası yetmiyor.
- If you want to lose weight, spend a day without meals.
- Eğer kilo vermek istiyorsanız, yemeksiz bir gün geçirin.
- Take one four times a day, after meals.
- Yemeklerden sonra günde dört kez alın.
- It was a warm day.
- Bu sıcak bir gündü.
- That was a good day.
- Güzel bir gündü.
- Sami spent the day with his daughter.
- Sami günü kızıyla geçirdi.
- Tom did his best to get the job done by the end of the day.
- Tom, günün sonuna kadar işi yaptırmak için elinden geleni yaptı.
- Tom spent the day in the park.
- Tom günü parkta geçirdi.
- Tom brushes his teeth at least three times a day.
- Tom günde en az üç kere dişlerini fırçalar.
- He used to eat out every day, but now he can't afford it.
- Eskiden her gün dışarıda yemek yerdi, ama şimdi buna parası yetmiyor.
- He rented the garment for the day.
- O, gün için giysi kiraladı.
- The picture reminds me of my happy old days.
- Fotoğraf bana eski mutlu günlerimi hatırlatıyor.
- I'll be back in four or five days.
- Dört ya da beş gün içinde geri geleceğim.
- You must study English every day.
- Her gün İngilizce çalışmalısınız.
- I ran across an ex-boyfriend of mine in town the other day.
- Geçen gün şehirde eski bir erkek arkadaşımla karşılaştım.
- Every day I get up at 6 o'clock.
- Her gün saat 6'da kalkarım.
- I was with them all day.
- Bütün gün onlarla birlikteydim.
- I met the girl in the park the other day, and I saw her again.
- Geçen gün parkta bir kızla karşılaştım ve onu bir daha gördüm.
- We talked and talked until the day broke.
- Gün doğana kadar sürekli konuştuk.
- I never see this album without thinking of my high school days.
- Bu albümü görüp de lise günlerimi düşünmeden edemiyorum.
- Is eating more than eight oranges a day bad for you?
- Günde sekizden fazla portakal yemek sizin için kötü mü?
- I don't want this day to end.
- Bu günün bitmesini istemiyorum.
- Can you complete the work in three days?
- Üç gün içinde işi tamamlayabilir misin?
- I'd like to buy menu of the day.
- Günün menüsünü almak istiyorum.
- Every day, it's getting hotter and hotter.
- Her gün hava gittikçe ısınıyor.
- An autopsy will be done in the next few days.
- Önümüzdeki birkaç gün içinde otopsi yapılacak.
- Does Tom swim every day?
- Tom her gün yüzüyor mu?
- I've been shopping all day.
- Bütün gün alışveriş yaptım.
- As a rule, we have three meals a day.
- Kural olarak günde üç öğün yemek yeriz.
- Tom did that all day long.
- Tom bunu bütün gün yaptı.
- Tom only goes to school four days a week.
- Tom sadece haftada dört gün okula gider.
- I shower every day.
- Ben her gün duş alırım.
- The boss doesn't come to the office every day.
- Patron her gün ofise gelmez.
- Do you watch the news on TV every day?
- Her gün televizyonda haberleri izliyor musun?
- What a lovely day it is today!
- Bugün ne güzel bir gün!
- I play football every day.
- Her gün futbol oynuyorum.
- It snowed for three more days.
- Üç gün daha kar yağdı.
- We spent the entire day in Yoyogi Park.
- Bütün günü Yoyogi Park'ta geçirdik.
- Tom will be executed in three days.
- Tom üç gün içinde idam edilecek.
- Tom has been gone for three days.
- Tom üç gündür kayıp.
- Even the human race will come to an end one day.
- İnsan ırkının bile bir gün sonu gelecek.
- Human beings can live up to 40 days without food, but no more than 7 without water.
- İnsanoğlu yemek yemeden 40 güne kadar yaşayabilir, ancak susuz en fazla 7 gün yaşayabilir.
- Here's your schedule for the day.
- İşte gün için programınız.
- Tom sat in a green vinyl armchair and drank beer all day.
- Tom yeşil bir vinil koltuğa oturdu ve bütün gün bira içti.
- Last year, my brother was late for school every day.
- Geçen yıl kardeşim her gün okula geç kaldı.
- My last day of work will be Monday.
- Son iş günüm pazartesi olacak.
- I tell Tom the same thing every day.
- Tom'a her gün aynı şeyi söylüyorum.
- She used to sit by the river every day, talking to ducks.
- Her gün nehrin kenarında oturup ördeklerle konuşurdu.
- Eat an almond every day.
- Her gün bir badem yiyin.
- The climb took three days.
- Tırmanış üç gün aldı.
- John stayed in bed all day instead of going to work.
- John işe gitmek yerine bütün gün yattı.
- It was a rainy day.
- Yağmurlu bir gündü.
- His condition got worse every day.
- Durumu her geçen gün kötüye gidiyordu.
- I'll love you until the day I die.
- Öleceğim güne kadar seni seveceğim.
- Do you remember the day when we first met Dick?
- Dick'le ilk tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
- Tom intends to play tennis every day during his summer vacation.
- Tom yaz tatili boyunca her gün tenis oynamaya niyet ediyor.
- It's been 10 days since my boyfriend went to jail.
- Erkek arkadaşım hapse girdiğinden beri 10 gün oldu.
- I decided to stay a couple extra days in Boston.
- Boston'da birkaç gün daha kalmaya karar verdim.
- It is wise to provide against a rainy day.
- Yağmurlu bir güne karşı önlem almak akıllıca olur.
- Tom is the boy I told you about the other day.
- Tom, geçen gün sana bahsettiğim çocuk.
- It's his first day at school.
- Onun okuldaki ilk günü.
- The north wind blew continuously all day.
- Kuzey rüzgarı bütün gün sürekli esti.
- Tom flosses his teeth every day.
- Tom her gün dişlerini diş ipiyle temizler.
- That's what I do all day.
- Bütün gün yaptığım bu.
- She played tennis all day yesterday.
- Dün bütün gün tenis oynadı.
- One day I will meet him.
- Bir gün onunla tanışacağım.
- Do you still do that every day?
- Onu hala her gün yapıyor musun?
- I haven't eaten in four days.
- Dört gündür bir şey yemedim.
- Do you study every day?
- Her gün çalışır mısın?
- When I hear that song, I remember my younger days.
- O şarkıyı duyduğumda, gençlik günlerimi hatırlarım.
- The day of the picnic has arrived.
- Piknik günü geldi.
- Sorry, but it looks like I'm booked up on that day.
- Üzgünüm ama görünüşe bakılırsa o gün doluyum.
- Tomorrow is a new day.
- Yarın yeni bir gün.
- My rule always was to do the business of the day in the day.
- Benim kuralım her zaman günün işini gün içinde yapmaktı.
- This is my lucky day.
- Bu benim şanslı günüm.
- He has been ill in bed for four days.
- Dört gündür hasta yatıyor.
- Ken calls me every day.
- Ken her gün beni arar.
- What day was she born?
- Hangi gün doğdu?
- Most Japanese take a bath every day.
- Çoğu Japon her gün banyo yapar.
- I'll give you another couple of days to think it over.
- Bunu düşünmek için sana birkaç gün daha vereceğim.
- Why have you been sneezing all day?
- Neden bütün gün hapşırıyorsun?
- My mother was sick for two days.
- Annem iki gün boyunca hastaydı.
- Looking back on our college days, it seems as if they were a century ago.
- Üniversite günlerine dönüp baktığımda,sanki bir asır önceymiş gibi görünüyorlar.
- I wash my hair every day.
- Saçımı her gün yıkarım.
- Give me a day or two.
- Bana bir veya iki gün verin.
- These three years have gone by like three days, just like a dream!
- Bu üç yıl üç gün gibi geçti, tıpkı bir rüya gibi!
- It's a perfect day for a hike.
- Yürüyüşe çıkmak için mükemmel bir gün.
- We don't have all day, Tom.
- Bütün gün bekleyemeyiz, Tom.
- How many cups of coffee a day are too many?
- Günde kaç fincan kahve çok fazladır?
- Tom got fired on his first day.
- Tom ilk gününde kovuldu.
- One day, he committed suicide.
- Bir gün intihar etti.
- Tom drives to work every day.
- Tom her gün işe arabayla gider.
- I practice many hours every day.
- Her gün saatlerce pratik yapıyorum.
- My day is arriving.
- Günüm geliyor.
- Tom spent all day studying.
- Tom bütün gününü ders çalışarak geçirdi.
- Not a day goes by that I don't think of him.
- Onu düşünmediğim bir günüm yok.
- A day without smiling is a day lost.
- Gülümsemenin olmadığı bir gün, kayıp bir gün demektir.
- As I didn't feel well I stayed at home all day.
- Kendimi iyi hissetmediğim için bütün gün evde kaldım.
- While having breakfast, we made a plan for the day.
- Kahvaltı yaparken günün planını yaptık.
- If it rains the day after tomorrow, I will stay at home.
- Öbür gün yağmur yağarsa evde kalacağım.
- Tom does nothing all day but read.
- Tom bütün gün okumaktan başka bir şey yapmıyor.
- What are some things you do every day?
- Her gün yaptığın bazı şeyler nelerdir?
- Make sure you finish this by the end of the day.
- Günün sonuna kadar bunu bitirdiğinden emin ol.
- I need your answer by the end of the day.
- Gün sonuna kadar cevabını bekliyorum.
- The meeting is ten days away.
- Toplantıya on gün var.
- The tunnel caved in because of the earthquake the other day.
- Geçen günkü deprem yüzünden tünel çöktü.
- It might be useful one day.
- Bir gün işe yarayabilir.
- Today is the fifth day of continual stock price decline.
- Bugün hisse senedi fiyatlarının sürekli düşüşünün beşinci günü.
- He wears a bow tie every day.
- O her gün papyon takıyor.
- I see Tom every day.
- Tom'u her gün görüyorum.
- Tom cleans his glasses every day.
- Tom gözlüklerini her gün temizler.
- This is where the concert took place the other day.
- Geçen günkü konserin olduğu yer burası.
- One day this caterpillar will turn into a beautiful butterfly.
- Bir gün bu tırtıl güzel bir kelebeğe dönüşecek.
- You don't have to come here every day.
- Her gün buraya gelmek zorunda değilsin.
- He kept at the job all day.
- Bütün gün işine devam etti.
- What are some things you do every day?
- Her gün yaptığınız bazı şeyler neler?
- Do you have to dress up every day for work?
- İş için her gün giyinmek zorunda mısın?
- The farmer plowed his field all day.
- Çiftçi bütün gün tarlasını sürdü.
- Monday will likely be a windy day.
- Pazartesi muhtemelen rüzgarlı bir gün olacak.
- We should be able to complete the work in five days.
- Biz, beş gün içinde işi tamamlayabilmeliyiz.
- We have to deal with that before the end of the day.
- Günün sonundan önce onunla uğraşmak zorundayız.
- I met Tom just the other day in front of the station.
- Geçen gün istasyonun önünde Tom'la karşılaştım.
- If you watch the sun setting on a warm, damp day, you can see the moisture changing the shape of the sun.
- Sıcak ve nemli bir günde güneşin batışını izlerseniz, nemin güneşin şeklini değiştirdiğini görebilirsiniz.
- I am leaving work, so let's talk another day.
- İşten ayrılıyorum, başka bir gün konuşalım.
- I didn't spend all day with Tom.
- Bütün günü Tom'la geçirmedim.
- Tragedies happen every day.
- Trajediler her gün yaşanmaktadır.
- I'm sick of doing the same thing every day.
- Her gün aynı şeyi yapmaktan bıktım.
- We have lunch at noon every day.
- Her gün öğlen yemek yiyoruz.
- The day turned out to be fine.
- Gün, bir şekilde güzel geçti.
- Tom and Mary both work eight hours a day.
- Hem Tom hem de Mary günde sekiz saat çalışırlar.
- How many more days do you plan to stay here?
- Kaç gün daha burada kalmayı planlıyorsun?
- Tom plays baseball every day.
- Tom her gün beyzbol oynuyor.
- Do you really want to stay for another three days?
- Gerçekten üç gün daha kalmak istiyor musun?
- I've had a really tough day.
- Ben gerçekten zor bir gün geçirdim.
- One day, Maria became the happiest person in the world.
- Bir gün Maria dünyanın en mutlu insanı oldu.
- My brother borrows a new book from the library every day.
- Erkek kardeşim her gün kütüphaneden yeni bir kitap ödünç alır.
- Two huge bull elephants duelled for several days to determine which one would father the next generation.
- İki iri boğa fili, hangisinin yeni nesil babası olacağını belirlemek için birkaç gün boyunca düello yaptı.
- One day it will happen.
- Bir gün olacak.
- That day, Tom bought as many cameras as he could afford.
- O gün Tom parasının yettiği kadar fotoğraf makinesi aldı.
- Tom stayed home all day yesterday.
- Tom dün bütün gün evde durdu.
- Tom has been in this room all day.
- Tom bütün gün bu odadaydı.
- Sunday is the day when I am busiest.
- Pazar, en yoğun olduğum gündür.
- You said so the other day, didn't you?
- Geçen gün öyle söyledin, değil mi?
- Tom told me you're only planning on staying here for three days.
- Tom bana sadece üç gün burada kalmayı planladığını söyledi.
- I'll stay in Athens for nine days.
- Atina'da dokuz gün kalacağım.
- My day ends at 5 o'clock.
- Günüm saat 5'te bitiyor.
- You just made my day.
- Günümü güzelleştirdin.
- I try to eat an apple a day.
- Günde bir tane elma yemeye çalışıyorum.
- I've been hungry all day.
- Bütün gün açtım.
- Tom found it difficult to finish all the work in just one day.
- Tom tüm işi sadece bir günde bitirmekte zorlandı.
- Will you be sticking around Boston for a few more days?
- Boston'da birkaç gün daha kalacak mısınız?
- Tom has been singing that same song all day.
- Tom bütün gün aynı şarkıyı söyleyip durdu.
- About 360 000 babies are born every day and about 152 000 people die every day.
- Her gün yaklaşık 360.000 bebek doğuyor ve her gün yaklaşık 152.000 kişi ölüyor.
- I haven't slept for the last three days.
- Son üç gündür uyumadım.
- The Tokyo Stock Exchange rallied at the end of the day.
- Tokyo Borsası günün sonunda toparlandı.
- My schedule is tight for the next three days.
- Önümüzdeki üç gün için programım sıkışık.
- The day when we first met was a rainy day.
- İlk karşılaştığımız gün yağmurlu bir gündü.
- Will Tom be doing that all day?
- Tom bütün gün onu yapacak mı?
- I hope you had a wonderful day.
- Harika bir gün geçirdiğini umuyorum.
- How can you stand that fierce heat all day?
- Bütün gün o şiddetli sıcağa nasıl dayanabiliyorsun?
- The jurors deliberated for three days.
- Jüri üyeleri üç gün boyunca müzakere ettiler.
- My watch loses five minutes a day.
- Saatim günde beş dakika geri kalıyor.
- Tom and Mary eat lunch together every day.
- Tom ve Mary her gün birlikte öğle yemeği yerler.
- Today wasn't a good day.
- Bugün güzel bir gün değildi.
- Considering all I've eaten all day is just one slice of bread, I'm not really all that hungry.
- Bütün gün sadece bir dilim ekmek yediğimi düşünürsek, o kadar da aç değilim.
- What really surprised me most was how many hours a day Tom slept.
- Beni en çok şaşırtan şey Tom'un günde kaç saat uyuduğuydu.
- She would love to go back to the days of her youth.
- Gençlik günlerine geri dönmeyi çok isterdi.
- Do not stay away from English, even for a day.
- Bir gün için bile, İngilizce'den uzak kalmayınız.
- I practiced every day.
- Her gün pratik yapıyorum.
- I could stay here all day.
- Bütün gün burada kalabilirim.
- Tom was planning to go to Boston the day after Christmas.
- Tom Noel'den sonraki gün Boston'a gitmeyi planlıyordu.
- I need 30 more days to pay.
- Ödemek için 30 güne daha ihtiyacım var.
- We have a lot of very fine days in October.
- Ekim ayında çok güzel günlerimiz var.
- Tom and Mary talked on the phone every day.
- Tom ve Mary her gün telefonda konuşurlardı.
- I wandered about the streets all day.
- Bütün gün sokakları başıboş dolaştım.
- I think about Tom every day.
- Her gün Tom'u düşünürüm.
- Yes, you need to practice every day.
- Evet, her gün pratik yapman gerekir.
- The Orion capsule may one day carry human beings to Mars.
- Orion kapsülü bir gün insanları Mars'a taşıyabilir.
- Tom likes to spend quiet time alone every day.
- Tom her gün yalnız başına sessiz zaman geçirmeyi sever.
- I bought a pound of meat the other day.
- Geçen gün yarım kilo et aldım.
- I miss my dad every day.
- Babamı her gün özlüyorum.
- Tom has been missing for thirty days.
- Tom 30 gündür kayıp.
- It was three days into the new year.
- Yeni yıla gireli üç gün olmuştu.
- My coach eats 8,000 calories a day and never gains weight.
- Koçum günde 8.000 kalori alıyor ve hiç kilo almıyor.
- I hid in the woods all day.
- Bütün gün ormanda saklandım.
- It was a beautiful sunny day.
- Güneşli güzel bir gündü.
- It's a lovely day.
- Bu güzel bir gün.
- Tom has been busy all day.
- Tom bütün gün meşguldü.
- A day without laughter is a day wasted.
- Kahkahasız bir gün, boşa geçmiş bir gündür.
- I've had a very busy day.
- Çok yoğun bir gün geçirdim.
- Breakfast is the most important meal of the day.
- Kahvaltı günün en önemli öğünüdür.
- Tom has been here for three days.
- Tom üç gündür burada.
- How many cups of coffee a day are too many?
- Günde kaç fincan kahve fazla kaçar?
- She is often late for school on a rainy day.
- Yağmurlu bir günde genellikle okula geç kalır.
- How much sugar do you eat every day?
- Her gün ne kadar şeker yiyorsun?
- Tom is going to be here all day.
- Tom bütün gün burada olacak.
- The scenery carried me back to my younger days.
- Manzara beni daha genç günlerime geri götürdü.
- Tom said he thought Mary might not want to do that on a cold day like today.
- Tom, Mary'nin bugünkü gibi soğuk bir günde bunu yapmak istemeyebileceğini düşündüğünü söyledi.
- She practices the piano every day.
- Her gün piyano çalışır.
- I teach almost every day of the week.
- Neredeyse haftanın her günü derse giriyorum.
- Today is International Day Against Homophobia.
- Bugün Uluslararası Homofobi Karşıtı Gün.
- I used to watch TV at least three hours every day.
- Her gün en az üç saat TV izlerdim.
- Mary drinks at least three liters of water a day.
- Mary günde en az üç litre su içer.
- The other day her mother passed away in the hospital.
- Geçen gün annesi hastanede vefat etti.
- Lovely day, isn't it?
- Güzel bir gün, değil mi?
- Today is the last day of registration.
- Bugün kaydın son günü.
- That pretty bird did nothing but sing day after day.
- O güzel kuş, her gün şarkı söylemekten başka bir şey yapmıyordu.
- We've been looking for Lucia for two days.
- İki gündür Lucia'yı arıyoruz.
- Did you have a good day?
- İyi bir gün geçirdin mİ?
- Tom has decided to swim every day.
- Tom her gün yüzmeye karar verdi.
- Do you think you can live on a dollar a day in America?
- Amerika'da günde bir dolarla yaşayabileceğini düşünüyor musun?
- He stayed at a hotel for a couple of days.
- O, birkaç gün bir otelde kaldı.
- He goes to work on foot every day except on rainy days.
- Yağışlı günler dışında o her gün yürüyerek işe gider.
- We had a fun day at the beach.
- Plajda eğlenceli bir gün geçirdik.
- I think it's going to be a nice day.
- Sanırım güzel bir gün olacak.
- We're open seven days a week.
- Haftada yedi gün açığız.
- It was an ideal day for walking.
- Yürümek için ideal bir gündü.
- I was here all day yesterday.
- Dün bütün gün buradaydım.
- Tom should be here by the end of the day.
- Tom günün sonuna kadar burada olmalı.
- I quit my job the day before yesterday.
- Dünden önceki gün işimden ayrıldım.
- Tom didn't have to stay inside all day.
- Tom bütün gün içeride kalmak zorunda değildi.
- It is his first day of school.
- Okuldaki ilk günü.
- Does Tom need to do that every day?
- Tom her gün bunu yapmalı mı?
- He had a bad day.
- Kötü bir gün geçirdi.
- Tomorrow is another day, but it won't be here until tomorrow!
- Yarın başka bir gün, ama yarına kadar burada olmayacak!
- What I don't understand is why the children aren't being allowed to play outside on such a nice day.
- Anlamadığım şey, böyle güzel bir günde çocukların dışarıda oynamasına neden izin verilmediği.
- School begins the day after tomorrow.
- Okul öbür gün başlıyor.
- The milk will keep for two days.
- Süt iki gün boyunca taze kalır.
- Exercise every day.
- Her gün egzersiz yap.
- My mother is home every day.
- Annem her gün evdedir.
- It's going to be a busy day.
- Yoğun bir gün olacak.
- I've heard that people who eat vegetables and fruit every day are less likely to have a heart attack.
- Her gün sebze ve meyve yiyen insanların kalp krizi geçirme olasılığının daha düşük olduğunu duydum.
- Take the medicine three times a day.
- İlacı günde üç kez alın.
- Well, Tom, today is your lucky day.
- Yani, Tom, bugün senin şanslı günün.
- It was a hard day.
- O zor bir gündü.
- Feast all night and sleep all day.
- Bütün gece ziyafet çek ve bütün gün uyu.
- The weather was beautiful and we stayed on the beach all day.
- Hava çok güzeldi ve bütün gün sahilde kaldık.
- After working all day, Tom was really tired.
- Bütün gün çalıştıktan sonra, Tom gerçekten yorgundu.
- Tom hated every day of summer camp.
- Tom yaz kampının her gününden nefret etti.
- You may leave the baby with me for two days.
- İki gün boyunca bebeği benimle bırakabilirsin.
- I take a walk every day.
- Her gün yürüyüşe çıkıyorum.
- Tom worked with the horses all day.
- Tom bütün gün atlarla çalıştı.
- I need peace and quiet after a busy day at work.
- Yoğun bir iş gününden sonra huzur ve sessizliğe ihtiyacım var.
- Will computers one day become smarter than humans?
- Bilgisayarlar bir gün insanlardan daha zeki olacak mı?
- I can stand all day without getting tired.
- Yorulmadan bütün gün ayakta durabilirim.
- Today is our last day of school.
- Bugün okulun son günü.
- I eat here every day.
- Her gün burada yerim.
- I read the Bible every day.
- Ben İncil'i her gün okurum.
- Tom had a pretty good day.
- Tom oldukça iyi bir gün geçirdi.
- Tom has been in his room all day.
- Tom bütün gün odasındaydı.
- Students have a holiday on Foundation Day.
- Öğrenciler Kuruluş Günü'nde tatildir.
- Tom was having a good day in his new home.
- Tom yeni evinde güzel bir gün geçiriyordu.
- Your story reminded me of my younger days.
- Senin hikâyen bana gençlik günlerimi hatırlattı.
- She kisses her child a hundred times a day.
- O, çocuğunu günde yüz kez öper.
- It's not every day you get an opportunity to meet him.
- Onunla her gün tanışma fırsatı bulamazsın.
- You looked terrible the other day.
- Geçen gün çok kötü görünüyordun.
- That day was a Sunday, so there was no school.
- O gün Pazar olduğu için okul yoktu.
- I lost half my family in one day.
- Bir gün içinde ailemin yarısını kaybettim.
- I never spend a day without thinking of you.
- Seni düşünmeden bir gün bile geçirmiyorum.
- I study about two hours every day.
- Her gün yaklaşık iki saat çalışırım.
- My older sister plays the piano every day.
- Ablam her gün piyano çalıyor.
- This is going to be a great day!
- Bu büyük bir gün olacak!
- Tom works every day except Sunday.
- Tom pazar hariç her gün çalışır.
- Yumi can't finish it in a day.
- Yumi bunu, bir günde bitiremez.
- Monday, Tuesday, Wednesday, Thursday, Friday, Saturday and Sunday are the days of the week.
- Pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi ve pazar haftanın günleridir.
- It was a full moon that was seen that day.
- O gün görülen bir dolunaydı.
- Tom drinks six cups of coffee a day.
- Tom günde altı fincan kahve içer.
- Don't you want to know the truth about what happened that day?
- O gün olanlar hakkında gerçeği bilmek istemiyor musun?
- I see it every day.
- Bunu her gün görüyorum.
- I know that one day you'll be gratefut to me.
- Bir gün senin bana minnettar olacağını biliyorum.
- He plays tennis every day.
- Her gün tenis oynuyor.
- This has been quite a day for Tom.
- Bu, Tom için tam bir gündü.
- I try to read something in French every day.
- Her gün Fransızca bir şey okumaya çalışıyorum.
- Tom and Mary both work eight hours a day.
- Tom ve Mary'nin ikisi de günde sekiz saat çalışırlar.
- I've been busy all day.
- Bütün gün meşguldüm.
- The happiness of a person prolongs his day.
- Bir insanın mutluluğu gününü uzatır.
- He can't do without cigarettes even for a day.
- O bir gün bile sigara olmadan yapamaz.
- We have six classes a day.
- Günde altı derse giriyoruz.
- I can not do without this dictionary even for a single day.
- Bir tek gün için bile bu sözlük olmadan yapamam.
- Mary read the book from cover to cover in a single day.
- Mary kitabı baştan sona bir günde okudu.
- Tom said Mary has been busy all day.
- Tom, Mary'nin bütün gün meşgul olduğunu söyledi.
- Are we losing a day on the way to America?
- Amerika yolunda bir gün mü kaybediyoruz?
- March 14 is Pi Day.
- 14 Mart Pi Günü'dür.
- Monday will probably be a cold day.
- Pazartesi günü muhtemelen soğuk bir gün olacak.
- Tom cooks for Mary every day.
- Tom her gün Mary için yemek yapıyor.
- Tom talked to Mary every day.
- Tom her gün Mary'yle konuştu.
- I tell her that every day.
- Ona her gün söylüyorum.
- What kinds of things do you do every day?
- Her gün ne tür şeyler yaparsın?
- We have to do the work in a day.
- İşi bir günde yapmalıyız.
- Somebody's having a good day.
- Birileri iyi bir gün geçiriyor.
- It's a wonderful day for a picnic.
- Piknik için harika bir gün.
- Did God really create the earth in a single day?
- Tanrı, dünyayı gerçekten tek bir günde mi yarattı?
- Tom resigned three days after Mary was fired.
- Mary kovulduktan üç gün sonra Tom istifa etti.
- He can't go without wine for even a day.
- Bir gün bile şarapsız yapamaz.
- It'll be a long day.
- Uzun bir gün olacak.
- The north wind blew all day.
- Poyraz bütün gün esti.
- What have you been doing all day?
- Bütün gün ne yaptın sen?
- Saturday is the last day of week.
- Cumartesi haftanın son günüdür.
- I don't wear a tie every day.
- Ben her gün kravat takmıyorum.
- This is a great day.
- Bu harika bir gün.
- I had to stay in bed all day.
- Bütün gün yatakta kalmak zorunda kaldım.
- Rome was not built in a day.
- Roma bir günde yapılmadı.
- I haven't eaten anything all day, but I don't feel hungry.
- Bütün gün hiçbir şey yemedim, ama aç hissetmiyorum.
- He does nothing but play all day.
- Bütün gün oyun oynamaktan başka hiçbir şey yapmaz.
- It's sort of a rainy day.
- Yağmurlu bir gün.
- I spent all day home with Tom.
- Bütün günü Tom'la birlikte evde geçirdim.
- The day came at last when he had to part from her.
- Ondan ayrılmak zorunda olduğu gün sonunda geldi.
- The very day I got married, my mom died.
- Evlendiğim gün annem öldü.
- He makes 300 liras a day working at a resort hotel.
- Bir resort otelde günde 300 lira kazanıyor.
- It was cold that day, and moreover it began to rain.
- O gün hava soğuktu ve dahası yağmur yağmaya başlamıştı.
- The office was closed for 10 days for the New Year's holiday.
- Ofis yeni yıl tatili için 10 gün kapalıydı.
- Tom is the man Mary met the other day.
- Tom, Mary'nin geçen gün tanıştığı adam.
- Tom stayed in bed all day watching TV.
- Tom bütün gün yataktan çıkmadı ve televizyon izledi.
- I am worn out from working all day.
- Bütün gün çalışmaktan yoruldum.
- It has snowed for two days.
- İki gündür kar yağıyor.
- I play tennis every day.
- Her gün tenis oynuyorum.
- The weather was cold that day, and besides, it was raining.
- O gün hava soğuktu ve ayrıca yağmur yağıyordu.
- We've been traveling for three days.
- Üç gündür seyahat ediyoruz.
- What day of the week is it?
- Bugün haftanın hangi günü?
- One day, the whole world will tremble.
- Bir gün tüm dünya titreyecek.
- Tom hadn't eaten all day and was very hungry.
- Tom bütün gün yemek yememişti ve çok açtı.
- My younger brother swims every day in the summer.
- Küçük kardeşim yazın her gün yüzer.
- I talk to young people all day long.
- Bütün gün gençlerle konuşuyorum.
- When I hear that song, I remember my younger days.
- Bu şarkıyı duyduğumda, gençlik günlerimi hatırlıyorum.
- I saw you in the strip club the day before yesterday.
- Önceki gün, seni bir striptiz kulübünde gördüm.
- Yesterday was what day of the week?
- Dün haftanın hangi günüydü?
- I spent all day wondering what I should do.
- Ne yapmam gerektiğini merak ederek bütün günü geçirdim.
- I met him the other day.
- Geçen gün onunla buluştum.
- We managed to cook more than a thousand chickens in one day.
- Biz bir günde binden fazla tavuk pişirmeyi başardık.
- Tom knew that salads were healthy, so he ate at least one salad a day.
- Tom salataların sağlıklı olduğunu biliyordu, bu yüzden günde en az bir tane salata yedi.
- If you forget to take your pills for one day, take two pills the following day.
- Eğer bir gün haplarınızı almayı unutursanız, ertesi gün iki tane alın.
- Tony jogs every day.
- Tony her gün koşuyor.
- I listen to music all day long.
- Bütün gün müzik dinliyorum.
- I go to school every day by bus.
- Okula her gün otobüsle gidiyorum.
- I'll be in Australia for three more days.
- Üç gün daha Avustralya'da olacağım.
- I thought that as well, in my younger days.
- Gençlik günlerimde, ben de onu düşündüm.
- I was with him all day.
- Bütün gün onunla birlikteydim.
- He spent most days begging for money in front of mosques.
- Günlerinin çoğunu cami önlerinde dilenerek geçirdi.
- Tell your wife every day that you love her.
- Karına her gün onu sevdiğini söyle.
- Aren't you tired from taking care of him all day?
- Bütün gün onunla ilgilenmekten bıkmıyor musun?
- I haven't eaten for two days.
- İki gündür bir şey yemedim.
- I don't eat meat every day.
- Her gün et yemiyorum.
- The situation's getting worse day by day.
- Durum her geçen gün kötüye gidiyor.
- You can't help Tom tomorrow because you have to work all day.
- Bütün gün çalışmak zorunda olduğun için yarın Tom'a yardım edemezsin.
- I had a bad day at work.
- İşte kötü bir gün geçirdim.
- Do you remember the day when we first met Tom?
- Tom'la ilk tanıştığımız günü hatırlıyor musun?
- My parents call me up every day.
- Annemler beni her gün arıyor.
- Eat all you can and drink all you can now because there won't be any food for the next 3 days!
- Şu anda yiyebildiğiniz kadar yiyin ve içebildiğiniz kadar için çünkü önümüzdeki 3 gün boyunca hiç yiyecek olmayacak!
- I wouldn't have lasted a day.
- Ben bir gün sürdürmezdim.
- I meet new people every day.
- Her gün yeni insanlarla tanışıyorum.
- Tom still goes to work every day.
- Tom hala her gün işe gidiyor.
- Things change every day.
- Her gün bir şeyler değişiyor.
- Tom eats lunch by himself every day.
- Tom her gün tek başına öğle yemeği yer.
- I make lunch every day.
- Ben her gün öğle yemeği yaparım.
- You need to go for a walk every day.
- Her gün yürüyüşe çıkmalısın.
- Tom had a hunch that Mary had spent the day reading comic books.
- Tom, Mary'nin bütün günü çizgi roman okuyarak geçirdiğine dair bir önseziye sahipti.
- It's been overcast for the past few days.
- Son birkaç gündür hava kapalı.
- The day is getting longer and longer.
- Gün gittikçe uzuyor.
- My younger sister plays piano every day.
- Küçük kız kardeşim her gün piyano çalıyor.
- Fadil's life turned upside down one fall day.
- Fadıl'ın hayatı bir sonbahar günü alt üst oldu.
- I'm not going to sit here and listen to you complaining all day.
- Burada oturup bütün gün şikayet etmeni dinlemeyeceğim.
- Today is a very exciting day.
- Bugün çok heyecanlı bir gün.
- Tom had a really bad day at work.
- Tom işte gerçekten kötü bir gün geçirdi.
- Don't you get tired of eating the same thing every day?
- Her gün aynı şeyi yemekten bıkmıyor musun?
- I've been thinking about that all day.
- Bütün gün bunu düşündüm.
- I had a bad day today.
- Bugün kötü bir gün geçirdim.
- March 14th is Pi day.
- 14 Mart Pi sayısı günüdür.
- He lived on crackers and water for three days.
- Üç gün boyunca kraker ve suyla yaşadı.
- I met him the other day.
- Onunla geçen gün tanıştım.
- One day I visited my aunt.
- Bir gün teyzemi ziyaret ettim.
- I don't think I should go out on a day like this.
- Böyle bir günde dışarı çıkmam gerektiğini düşünmüyorum.
- The camping trip lasted three days.
- Kamp gezisi üç gün sürdü.
- I take the train to work every day.
- Her gün işe trenle gidiyorum.
- Tom studies French every day.
- Tom her gün Fransızca çalışır.
- Tom spent the day with Mary.
- Tom bütün günü Mary ile geçirdi.
- He practiced every day at home.
- O, evde her gün uygulama yaptı.
- Why do you study English every day?
- Niçin her gün İngilizce çalışıyorsun?
- Every dog has his day.
- Herkesin şanslı bir günü vardır.
- Have you had a persistent cough within the past few days?
- Son birkaç gündür geçmeyen öksürüğünüz var mı?
- I've been waiting for this day forever.
- Bu günü sonsuza dek bekliyorum.
- I've had a runny nose for two days and I've been feeling an uncomfortable sensation in my throat.
- İki gündür burnum akıyor ve boğazımda rahatsız edici bir his var.
- I don't know what day he'll come.
- Hangi gün geleceğini bilmiyorum.
- Tom spent all day goofing off.
- Tom bütün günü boş boş oturarak geçirdi.
- Tom takes a power nap every day.
- Tom her gün şekerleme yapar.
- My watch loses ten minutes a day.
- Saatim günde on dakika kaybediyor.
- The manager will be out of the office all morning so call him back in the end of the day.
- Müdür bütün sabah ofis dışında olacak, bu yüzden onu gün sonunda tekrar arayın.
- Sitting down all day and looking at a computer screen is bad for you.
- Bütün gün oturmak ve bir bilgisayar ekranına bakmak sizin için kötü.
- Jane has been quiet and grumpy for the past few days.
- Jane son birkaç gündür sessiz ve huysuzdu.
- Sami assumed that one day, he would take over his father's company.
- Sami bir gün babasının şirketini devralacağını varsayıyordu.
- Heavy rains fell for more than a day.
- Şiddetli yağmurlar bir günden daha fazla yağdı.
- Tom ignored me all day.
- Tom bütün gün beni görmezden geldi.
- It's a nice day, isn't it?
- Hoş bir gün, değil mi?
- I've decided to stay for a few more days.
- Birkaç gün daha kalmaya karar verdim.
- Today is a day of mourning for the whole nation.
- Bugün tüm millet için bir matem günü.
- It is his first day of school.
- Onun okuldaki ilk günüdür.
- Accidents happen every day in this sport.
- Bu sporda sakatlıklar her gün olur.
- I was going to do that the day before yesterday.
- Evvelsi gün onu yapacaktım.
- Come on, Tom, we don't have all day.
- Haydi Tom, bütün gün seni bekleyemeyiz.
- I wish you a nice day!
- Sana güzel bir gün dilerim!
- It's a lovely day today.
- Bugün çok güzel bir gün.
- It snowed for ten days in a row.
- On gün üst üste kar yağdı.
- Tom had a good day at school.
- Tom okulda iyi bir gün geçirdi.
- Layla didn't drink water in two days.
- Leyla iki gün boyunca su içmedi.
- There is no returning to our younger days.
- Gençlik günlerimize geri dönüş yok.
- Come on any day you like.
- İstediğin herhangi bir günde gel.
- I should've done that the day before yesterday.
- Bunu dünden önceki gün yapmalıydım.
- It'll be a good day.
- Güzel bir gün olacak.
- You should go to the doctor; you've been coughing all day.
- Doktora gitmelisin; bütün gün öksürdün.
- This has been the most awful day in my eleven-year-old life.
- Bu, on bir yıllık hayatımın en berbat günü oldu.
- The situation is getting worse day by day.
- Durum gün be gün kötüleşiyor.
- It's necessary to wait just ten days.
- Sadece on gün beklemek gerekir.
- I'm in pain every day.
- Her gün acı çekiyorum.
- I kiss my child a hundred times a day.
- Çocuğumu günde yüz kere öperim.
- Tom writes me every day.
- Tom bana her gün yazıyor.
- I come here every day.
- Her gün buraya gelirim.
- I've tried calling Tom all day, but the line is busy.
- Bütün gün Tom'u aramaya çalıştım ama hat meşguldü.
- Riding your bicycle to work every day should help you get back into shape.
- Her gün işe bisiklet sürerek gitmek formunuzu geri kazanmanıza yardımcı olacaktır.
- I didn't want to ruin the day for you.
- Senin için günü mahvetmek istemedim.
- I tell Tom that every day.
- Bunu Tom'a her gün söylüyorum.
- Wait a few more days.
- Birkaç gün daha bekle.
- He stayed there for three days.
- Üç gün boyunca orada kaldı.
- Tom sees Mary every day.
- Tom her gün Mary'yi görmektedir.
- We put off our baseball game for two days.
- Beyzbol maçımızı iki gün erteledik.
- I study French at least an hour every day.
- Her gün en az bir saat Fransızca çalışırım.
- In our next class, we will study the days of the week, the months, and the seasons.
- Sonraki dersimizde, haftanın günlerini, ayları ve mevsimleri çalışacağız.
- We learn English every day.
- Her gün İngilizce öğreniyoruz.
- I decided to stay a couple extra days in Boston.
- Birkaç ekstra gün Bostonda kalmaya karar verdim.
- When I met her the other day, she asked about my parents.
- Geçen gün onunla karşılaştığımda ailemi sordu.
- Tom will call you every day.
- Tom sizi her gün arayacak.
- We had fine weather on that day.
- O gün hava güzeldi.
- I could watch Tom all day.
- Bütün gün Tom'u izleyebilirim.
- Tom might have to stay here for a couple of days.
- Tom birkaç gün daha burada kalmak zorunda olabilir.
- They've been late every day.
- Her gün geç kalıyorlar.
- Does Tom still do that every day?
- Tom hala bunu her gün yapıyor mu?
- I tell him that every day.
- Bunu ona her gün söylüyorum.
- It's a clear day.
- Açık bir gün.
- Tom and Mary quarrel almost every day.
- Tom ve Mary hemen hemen her gün kavga ederler.
- Tom was busy all day yesterday.
- Tom dün bütün gün meşguldü.
- It was chilly that day.
- O gün serindi.
- Tom never told anyone about what he had done that day.
- Tom o gün ne yaptığını hiç kimseye anlatmadı.
- She stayed at the hotel for several days.
- Birkaç gün otelde kaldı.
- My watch gains one minute a day.
- Saatim günde bir dakika ileri gidiyor.
- I see you going by my house every day.
- Seni her gün evimin önünden geçerken görüyorum.
- Tom runs every day.
- Tom her gün koşu yapar.
- Tom said that Mary has been busy all day.
- Tom, Mary'nin bütün gün meşgul olduğunu söyledi.
- Do you eat breakfast every day?
- Her gün kahvaltı eder misin?
- Tom plays the piano every day.
- Tom her gün piyano çalıyor.
- We met the other day.
- Geçen gün buluştuk.
- They've been late every day.
- Onlar her gün geç kalıyorlar.
- Tom wouldn't be at the bank this time of day.
- Tom günün bu vaktinde bankada olmazdı.
- I was told that I should sleep at least seven hours a day.
- Bana günde en az yedi saat uyumam gerektiği söylendi.
- That was the best day of my life.
- O, hayatımdaki en iyi gündü.
- Tom was as naked as the day he was born.
- Tom doğduğu günkü kadar çıplaktı.
- How much wine do you think Tom drinks every day?
- Tom'un her gün ne kadar şarap içtiğini düşünüyorsunuz?
- It was a very hot day.
- O çok sıcak bir gündü.
- We play tennis every day.
- Biz her gün tenis oynarız.
- I was at home almost all day yesterday.
- Dün neredeyse tüm gün evdeydim.
- Are you able to swim every day?
- Her gün yüzebiliyor musun?
- How many laps do you swim every day?
- Günde kaç tur yüzersin?
- It's obvious Tom has had a rough day.
- Belli ki Tom zor bir gün geçirmiş.
- This is what people do every day.
- İnsanlar her gün bunu yapıyor.
- Her baby lived for one day.
- Onun bebeği bir gün yaşadı.
- Tom was born on the same day that his grandfather died.
- Tom dedesinin öldüğü gün doğdu.
- We may stay in Boston for a few more days.
- Birkaç gün daha Boston'da kalabiliriz.
- Tom was here with me all day yesterday.
- Tom dün bütün gün benimleydi.
- You know, I came across him in the street the other day, we stopped to chat.
- Geçen gün sokakta karşılaştık, durup sohbet ettik.
- Do you go to school on foot every day?
- Okula her gün yürüyerek mi gidersin?
- He earned no more than ten dollars a day.
- Günde en fazla on dolar kazanıyor.
- Tom cleans his glasses every day.
- Tom her gün gözlüklerini temizler.
- I speak English every day.
- Her gün İngilizce konuşuyorum.
- We play tennis every day.
- Her gün tenis oynarız.
- I run five miles a day.
- Günde beş mil koşuyorum.
- This happens every day.
- Bu her gün oluyor.
- She dusts the furniture every day.
- Her gün mobilyaların tozunu alıyor.
- I watch television all day long.
- Bütün gün televizyon izliyorum.
- This supermarket is open 24 hours a day.
- Bu süpermarket günde 24 saat açık.
- I'll remain in Beijing for four days.
- Ben Pekin'de dört gün kalacağım.
- I chop wood every day.
- Her gün odun kırarım.
- I'm in pain every day.
- Ben her gün acı çekiyorum.
- They loved to spend all day playing together.
- Bütün günü birlikte oynayarak geçirmeyi seviyorlardı.
- I remember what you said the other day.
- Geçen gün ne dediğini hatırlıyorum.
- You both chop wood every day, don't you?
- İkiniz de her gün odun kırıyorsunuz, değil mi?
- The heron had to hunt for food every day.
- Balıkçıl her gün yiyecek aramak zorundaydı.
- I usually only eat one or two meals a day.
- Genelde günde sadece bir ya da iki öğün yerim.
- He can't do without cigarettes even for a day.
- Bir gün bile sigarasız yapamaz.
- What's your favorite day of the week?
- Haftanın en sevdiğin günü hangisi?
- Do you listen to the radio at home every day?
- Evde her gün radyo dinler misin?
- It was a nice day so we went fishing.
- Güzel bir gündü, bu nedenle balık tutmaya gittik.
- I worked all day yesterday.
- Dün bütün gün çalıştım.
- It rained for five days.
- Beş gün yağdı.
- One day this caterpillar will turn into a beautiful butterfly.
- Bir gün bu tırtıl güzel bir kelebeğe dönüşecek .
- My grandfather takes medicine every day.
- Dedem her gün ilaç alır.
- Tom eats at least three bowls of rice every day.
- Tom her gün en az üç kase pirinç pilavı yer.
- I am going to stay here till the day after tomorrow.
- Öbür güne kadar burada kalacağım.
- He's had a fever for the past few days.
- Son birkaç gündür ateşi var.
- Let's try to have a nice day.
- Güzel bir gün geçirmeye çalışalım.
- Does Tom swim every day?
- Tom her gün yüzer mi?
- Tom talks to me every day.
- Tom her gün benimle konuşur.
- Today is the first and the last day for me.
- Bugün benim için ilk ve son gün.
- The day when we first met was a rainy day.
- İlk tanıştığımız gün yağmurlu bir gündü.
- This is an unbelievable day.
- Bu, inanılmaz bir gündü.
- Tom leaves his TV on all day.
- Tom televizyonunu bütün gün açık bırakır.
- I've been here thirteen days, possibly more.
- On üç gündür buradayım, hatta muhtemelen daha fazla.
- It's market day.
- Bugün pazar günü.
- I speak Chinese almost every day.
- Hemen hemen her gün Çince konuşuyorum.
- Tom died three days after Mary.
- Tom, Mary'den üç gün sonra öldü.
- It looks like today is not my lucky day.
- Bugün benim şanslı günüm değil gibi görünüyor.
- Tom went to a concert just the other day.
- Tom geçen gün bir konsere gitti.
- He stayed in this hotel for two days.
- Bu otelde iki gün kaldı.
- I was chained to the desk all day.
- Bütün gün masaya zincirliydim.
- Tomorrow will be a busy day.
- Yarın yoğun bir gün olacak.
- The day turned out to be fine.
- Sonuçta gün güzel geçti.
- It never stopped raining the entire day.
- Yağmur bütün gün boyunca dinmedi.
- We gain more knowledge every day.
- Biz her gün daha çok bilgi elde ediyoruz.
- My last day of work was Monday.
- Son iş günüm pazartesiydi.
- I met an old friend of mine the other day.
- Geçen gün eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- Every day has eighty-six thousand four hundred seconds.
- Her günün seksen altı bin dört yüz saniyesi vardır.
- Tom said that he wants to spend another three days here in Boston.
- Tom, burası Boston'da üç gün daha geçirmek istediğini söyledi.
- I haven't seen Tom in three days.
- Üç gündür Tom'u görmedim.
- He gives an apple to the teacher every day.
- Öğretmene her gün bir elma veriyor.
- Today is World No Tobacco Day.
- Bugün Dünya Tütüne Hayır Günü.
- Tom has had a toothache for three days.
- Tom'un üç gündür dişi ağrıyor.
- He exists on 3,000 yen a day.
- O, günde 3000 yenle yaşar.
- I tidy my room almost every day.
- Ben hemen hemen her gün odamı toplarım.
- It's your lucky day.
- Şanslı günün.
- We average 8 hour's work a day.
- Günde ortalama 8 saat çalışıyoruz.
- I go swimming every day.
- Her gün yüzmeye gidiyorum.
- Tom and Mary's wedding is in three days.
- Tom ve Mary'nin düğünü birkaç gün içinde.
- That was an awful day.
- O, korkunç bir gündü.
- Today is Tom's first day back at work.
- Bugün Tom'un işe geri dönüşünün ilk günü.
- The first day of the year began with noise.
- Yılın ilk günü gürültü ile başladı.
- All I know is that Tom was at school that day.
- Tek bildiğim Tom'un o gün okulda olduğu.
- She stayed at home all day instead of going out.
- O, dışarı çıkma yerine bütün gün evde kaldı.
- Even the human race will disappear one day.
- İnsan ırkı bile bir gün yok olacak.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
- Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
- Tom stopped over in Boston for three days on his way to Australia.
- Tom Avustralya'ya giderken Boston'da üç gün mola verdi.
- She is often late for school on a rainy day.
- O yağmurlu bir günde okula sık sık geç kalır.
- Tom can't finish this job in a day.
- Tom bu işi bir günde bitiremez.
- It's been a busy two days.
- Yoğun bir iki gün oldu.
- We need another day to finish this job.
- Bu işi bitirmek için bir güne daha ihtiyacımız var.
- That man sleeps all day.
- O adam bütün gün uyur.
- Tom has only been there three days.
- Tom sadece üç gündür orada.
- I can have it ready in three days.
- Üç gün içinde hazırlayabilirim.
- It's her first day at school.
- Okuldaki ilk günü.
- One day passed, and then another.
- Bir gün geçti, sonra bir gün daha.
- I can wait four days at the longest.
- En fazla dört gün bekleyebilirim.
- We can not live without water, not even for one day.
- Susuz yaşayamayız, bir gün bile.
- Tom has been studying all day.
- Tom bütün gün ders çalıştı.
- My grandfather goes for a walk every day.
- Büyükbabam her gün yürüyüşe çıkar.
- The medical examiner determined that the woman's body had been there for at least three days.
- Adli tabip kadının cesedinin en az üç gündür orada olduğunu tespit etti.
- I'll have to do that one day.
- Bir gün bunu yapmak zorunda kalacağım.
- As everyone knows, today is a very significant day for us.
- Herkesin bildiği gibi bugün bizim için çok önemli bir gün.
- Tom hasn't eaten any food for the past three days.
- Tom son üç gündür hiç yemek yemedi.
- Tom is having a very bad day.
- Tom çok kötü bir gün geçiriyor.
- I haven't slept for two days.
- Ben iki gündür uyumadım.
- It was the worst day of my life.
- Hayatımın en kötü günüydü.
- Tom rides his bicycle to school every day.
- Tom her gün okula giderken bisikletine biner.
- What happened the other day?
- Geçen gün ne oldu?
- They left there the day before yesterday.
- Dünden önceki gün oradan ayrıldılar.
- I have all day to get that done.
- Bunu yapmak için bütün günüm var.
- She did nothing but read all day.
- Bütün gün okumaktan başka bir şey yapmadı.
- We had a great day at the zoo.
- Hayvanat bahçesinde harika bir gün geçirdik.
- She ignored him almost all day.
- Neredeyse bütün gün onu görmezden geldi.
- Tom works every day but Sunday.
- Tom pazar hariç her gün çalışıyor.
- I remained locked in all day.
- Bütün gün kilitli kaldım.
- I spent the day with Tom.
- Günü Tom'la geçirdim.
- He remained single till the end of his day.
- O gününün sonuna kadar yalnız kaldı.
- He has breakfast at the local coffee shop every day.
- Her gün kahvecide kahvaltı yapıyor.
- I go into the city every day.
- Her gün şehre iniyorum.
- The other day, I thought about you.
- Geçen gün seni düşündüm.
- Tom washes his hair every day.
- Tom her gün saçını yıkıyor.
- I go swimming every day.
- Her gün yüzmeye giderim.
- Tom just takes one day at a time.
- Tom bir seferde sadece bir gün alır.
- What are your plans for the day?
- Gün için planlarınız nedir?
- Tom called me out of the blue one day.
- Bir gün pattadak Tom aradı.
- Tom had a bad day at the office.
- Tom ofiste kötü bir gün geçirdi.
- I told you I need a few more days.
- Birkaç güne daha ihtiyacım olduğunu söyledim.
- I'll never forget the day I first met Tom.
- Tom'la ilk tanıştığım günü asla unutmayacağım.
- We're working on something that needs to be finished by the end of the day.
- Günün sonuna kadar tamamlanması gereken bir şeyler üzerinde çalışıyoruz.
- She is in the habit of writing in her diary every day.
- Her gün günlüğüne yazma alışkanlığı var.
- Taninna goes to the library and studies every day.
- Taninna her gün kütüphaneye gider ve ders çalışır.
- Tom has been on duty all day.
- Tom bütün gün görevdeydi.
- Alana and Nila went clubbing the other day.
- Alana ve Nila geçen gün diskoya gittiler.
- Tom flosses his teeth at least once a day.
- Tom günde en az bir kez dişlerini diş ipiyle temizler.
- All our blood passes through our kidneys about sixty times a day.
- Tüm kanımız günde yaklaşık altmış kez böbreklerimizden geçer.
- The patient's condition changes every day.
- Hastanın durumu her gün değişir.
- A day without laughter is a day wasted.
- Kahkaha olmayan bir gün, boşa harcanmış bir gündür.
- I cried three times that day.
- O gün üç kez ağladım.
- Tom has been driving around all day.
- Tom bütün gün arabayla dolaştı.
- Tom hasn't slept at all since the day before yesterday.
- Tom dünden önceki günden beri hiç uyumadı.
- Tom will stay for three days.
- Tom üç gün kalacak.
- I plan to stay at home all day Monday.
- Pazartesi günü bütün gün evde kalmayı planlıyorum.
- Please stay in Boston for a few more days.
- Lütfen Boston'da birkaç gün daha kal.
- He made a reservation for three days at the hotel.
- Otelde üç gün için rezervasyon yaptırdı.
- Monday is trash day.
- Pazartesi çöp günüdür.
- Their trip in 1903 lasted 63 days.
- 1903'teki yolculukları 63 gün sürdü.
- I see you going by my house every day.
- Her gün evimin yanından geçtiğini görüyorum.
- This factory can turn out 200 cars a day.
- Bu fabrika günde 200 otomobil üretebiliyor.
- This was the highlight of my day.
- Bu, günümün önemli olayıydı.
- I just wanted to explain why I couldn't help the other day.
- Sadece geçen gün neden yardım edemediğimi açıklamak istedim.
- Do you do at least 60 minutes of exercise a day?
- Günde en az 60 dakika egzersiz yapıyor musunuz?
- I used to sing every day when I was a child.
- Ben çocukken her gün şarkı söylerdim.
- She takes a multivitamin pill every day.
- O her gün bir multivitamin hapı alır.
- I thank the Lord every day.
- Tanrı'ya her gün şükrediyorum.
- I was home for a couple of days.
- Birkaç gündür evdeydim.
- I study every day.
- Her gün ders çalışıyorum.
- He went to see her the other day.
- Geçen gün onu görmeye gitti.
- He lived in Kyoto in his college days.
- Üniversite günlerinde Kyoto'da yaşadı.
- I've been here for three days.
- Üç gündür buradayım.
- I work as a slave 10 hours a day.
- Günde 10 saat köle olarak çalışıyorum.
- I jog every day.
- Ben her gün koşarım.
- He left for America the day before yesterday.
- Dünden önceki gün Amerika'ya gitti.
- Tom told me he could come on any day but Monday.
- Tom bana Pazartesi hariç herhangi bir gün gelebileceğini söyledi.
- He left for America the day before yesterday.
- Önceki gün Amerika'ya hareket etti.
- It's been a slow day.
- Sakin bir gündü.
- The robots never get sick or complain and they can work 24 hours a day.
- Robotlar asla hasta olmazlar ya da şikâyet etmezler ve günde 24 saat çalışabilirler.
- He doesn't come here every day.
- Buraya her gün gelmiyor.
- Tom drinks every day.
- Tom her gün içer.
- Not feeling well, I stayed home on that day.
- Kendimi iyi hissetmediğim için o gün evde kaldım.
- We'll get in touch in another day or two.
- Biz bir ya da iki gün içinde iletişim kuracağız.
- He finally said what day he would come.
- Sonunda hangi gün geleceğini söyledi.
- I use Google every day.
- Google'ı her gün kullanıyorum.
- I go there every day.
- Ben oraya her gün giderim.
- The other day he bought a wallet made of kangaroo leather for me.
- Geçen gün o benim için kanguru derisinden yapılmış bir cüzdan aldı.
- I talk to Tom on the phone every day.
- Tom ile her gün telefonda konuşuyorum.
- She will probably marry one day.
- Muhtemelen bir gün evlenecek.
- Give me a day or two.
- Bana bir ya da iki gün verin.
- Tom eats rice at least twice a day.
- Tom günde en az iki kez pirinç yiyor.
- Our offices are cleaned every day.
- Ofislerimiz her gün temizleniyor.
- She visited the old man in the hospital every day but Sunday.
- Pazar hariç her gün yaşlı adamı hastanede ziyaret etti.
- We walked ten miles that day.
- O gün on mil yürüdük.
- Now, there's something you don't see every day.
- İşte size her gün göremeyeceğiniz bir şey.
- The forest was in flames for three days.
- Orman üç gün boyunca alevler içindeydi.
- Does Tom do that every day?
- Tom onu her gün yapar mı?
- We come here every day.
- Buraya her gün geliyoruz.
- They are leaving in three days, that is to say June 10th.
- Onlar üç gün içinde gidiyorlar. Yani 10 Haziran'da.
- Mary chops wood every day.
- Mary her gün odun kırar.
- What a hot day it is!
- Ne kadar sıcak bir gün!
- My friends dropped by to see me the other day.
- Arkadaşlarım geçen gün beni görmek için uğradılar.
- That was an interesting day.
- İlginç bir gündü.
- Tom and Mary won't be back for a day or two.
- Tom ve Mary bir iki gün dönmezler.
- You should drink about two liters of water every day.
- Her gün yaklaşık iki litre su içmelisin.
- Tom asked Mary about what she did in school that day.
- Tom, Mary'ye o gün okulda ne yaptığını sordu.
- She plays tennis every day.
- Her gün tenis oynuyor.
- He's been staying at that hotel for the past five days.
- Son beş gündür o otelde kalıyor.
- If you eat three meals a day, your body will find the energy it needs.
- Günde üç öğün yemek yersen, vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlayacak.
- Tom practices the piano at least thirty minutes every day.
- Tom piyanoyu her gün en az otuz dakikalık bir süreyle uygular.
- The world changes every day.
- Dünya her gün değişiyor.
- She left for America the day before yesterday.
- Evvelki gün Amerika'ya yola çıktı.
- For the past few days Jane has been quiet and out of humor.
- Son birkaç gündür Jane sessiz ve neşesizdi.
- Tom might want this back one day.
- Tom bir gün bunu geri isteyebilir.
- What does Tom do all day?
- Tom bütün gün ne yapar?
- Tom comes home every day for lunch.
- Tom her gün öğle yemeği için eve gelir.
- I just want this day to be over.
- Sadece bu günün geçmesini istiyorum.
- Tom is having a good day.
- Tom iyi bir gün geçiriyor.
- She tried to put that awful day behind her.
- O korkunç günü arkasında bırakmaya çalıştı.
- Tom eats lunch by himself every day.
- Tom her gün öğle yemeğini kendi başına yiyor.
- Yesterday was, without a doubt, the worst day of my thirty years of life.
- Dün, şüphesiz, otuz yıllık hayatımın en kötü günüydü.
- Fadil left the country the day after Layla went missing.
- Fadıl, Leyla'nın kaybolmasından bir gün sonra ülkeyi terk etti.
- Sitting all day isn't good for you.
- Bütün gün oturmak senin için iyi değil.
- Monday will likely be a rainy day.
- Pazartesi muhtemelen yağmurlu bir gün olacak.
- We spent the day at the fair.
- Günü fuarda geçirdik.
- He works out every day except weekends.
- Hafta sonları hariç her gün idman yapar.
- I've been looking for my keys all day.
- Bütün gün anahtarlarımı aradım.
- Will you be sticking around Boston for a few more days?
- Boston'da birkaç gün daha takılacak mısın?
- One day, Maria became the happiest person in the world.
- Maria bir gün dünyanın en mutlu insanı oldu.
- Every day is a gift.
- Her gün bir hediye.
- We talk to each other every day.
- Birbirimizle her gün konuşuyoruz.
- I remember that day.
- O günü hatırlıyorum.
- One day, he committed suicide.
- Bir gün o intihar etti.
- We've been traveling for three days.
- Üç gündür yolculuk yapmaktayız.
- There was a strong wind on that day.
- O gün sert bir rüzgar vardı.
- There was a strong wind that day.
- O gün güçlü bir rüzgar vardı.
- On a day like this, I don't feel like going outside.
- Böyle bir günde canım dışarıya çıkmak istemiyor.
- I am worn out from working all day.
- Bütün gün çalışmaktan bitkin düştüm.
- The twenty-fifth of December is the first day of Christmas.
- Yirmi beş Aralık Noel'in ilk günüdür.
- How many glasses of wine do you drink every day?
- Her gün kaç bardak şarap içiyorsun?
- I have to use French every day.
- Her gün Fransızca kullanmak zorundayım.
- Do you read French every day?
- Her gün Fransızca okuyor musunuz?
- I believe one day I'll come back.
- Bir gün geri geleceğime inanıyorum.
- Recently we have had many mild days.
- Son zamanlarda birçok ılıman gün geçirdik.
- Tom and Mary spent the day at the beach.
- Tom ve Mary günü sahilde geçirdi.
- It was the perfect day for a picnic.
- Piknik için mükemmel bir gündü.
- Today is the last day of our vacation.
- Bugün tatilimizin son günü.
- He must be tired after working all day in the hot sun.
- Tüm gün kızgın güneşin altında çalışmaktan yorulmuş olmalı.
- It was too nice a day to stay inside.
- İçeride kalmak için fazla güzel bir gündü.
- He began the day with a hearty breakfast.
- Güne doyurucu bir kahvaltıyla başladı.
- You should stay in bed for three or four days.
- Üç ya da dört gün yatakta kalmalısın.
- You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
- Her gün güzelliği deneyimlemek için sanatçı olmana gerek yok.
- He built castles in the air all day.
- Bütün gün havada kaleler inşa etti.
- What day is the fair?
- Fuar hangi gün?
- We know nothing except that he did not come home that day.
- O gün eve gelmemesinin dışında bir şey bilmiyoruz.
- He did nothing but watch TV all day.
- Bütün gün TV izlemekten başka bir şey yapmadı.
- A few people mentioned they would like to attend some sessions later in the day on the Technical Session Agenda.
- Birkaç kişi günün ilerleyen saatlerinde Teknik Oturum Gündemi'ndeki bazı oturumlara katılmak istediklerini söyledi.
- I know you'll enjoy spending the day with Tom.
- Günü Tom'la geçirmekten hoşlanacağını biliyorum.
- We spent the entire day on the beach.
- Bütün günü plajda geçirdik.
- I don't have to do that every day.
- Bunu her gün yapmak zorunda değilim.
- The trip will only take a day if all goes well.
- Eğer her şey iyi giderse yolculuk sadece bir gün sürer.
- Do you go running every day?
- Her gün koşmaya gider misin?
- He departed for London the day before yesterday.
- Dünden önceki gün Londra'ya gitti.
- I haven't seen Tom all day.
- Bütün gün Tom'u görmedim.
- Tom really didn't want to work all day.
- Tom bütün gün çalışmayı hiç istemedi.
- I drink three or four cups of coffee a day.
- Günde üç ya da dört fincan kahve içerim.
- The day was hot.
- Sıcak bir gündü.
- I got tired of lying in bed all day.
- Bütün gün yatakta yatmaktan usandım.
- Tom will stay with us for three days.
- Tom üç gün boyunca bizimle birlikte kalacak.
- He plays Minecraft day in, day out.
- Her gün Minecraft oynuyor.
- What would Tom do here all day?
- Tom bütün gün burada ne yapar?
- Several times this year, the stock market has dipped more than 1% in a single day.
- Bu yıl birkaç kez, borsa bir günde %1'den fazla düştü.
- The policeman was on duty on that day.
- Polis, o gün nöbetçiydi.
- I don't like to go out without a coat on such a cold day.
- Böyle soğuk bir günde ceket olmadan dışarı çıkmaktan hoşlanmıyorum.
- It's a perfect day for a picnic.
- Piknik için mükemmel bir gün.
- There were a lot of empty seats the day I went.
- Gittiğim gün bir sürü boş koltuk vardı.
- It must be our lucky day.
- Şanslı günümüzde olmalıyız.
- She practiced the piano every day.
- Her gün piyano çalışıyor.
- I don't know when Tom called, but it was either yesterday or the day before.
- Tom ne zaman aradı bilmiyorum ama ya dün ya da önceki gündü.
- I was thinking about our first day in Boston.
- Boston'daki ilk günümüz hakkında düşünüyordum.
- I got your fax the other day.
- Geçen gün faksınızı aldım.
- I spend a few hours a day maintaining my website.
- Web sitem için günde birkaç saatimi harcıyorum.
- I've had a busy day.
- Yoğun bir gün geçirdim.
- Tom was hospitalized for 13 days.
- Tom 13 gün hastanede yattı.
- I've been up and about all day, now I'm worn out.
- Bütün gün yürüdüm ve şimdi bitkinim.
- Tom walks to school every day.
- Tom her gün okula yürüyerek gider.
- We should do this every day.
- Biz her gün bunu yapmalıyız.
- Tom never missed a day of work.
- Tom hiçbir iş gününü kaçırmazdı.
- Whenever I hear that song, I think of my younger days.
- Ben o şarkıyı ne zaman duysam daha genç günlerimi hatırlarım.
- Tom stays home all day.
- Tom bütün gün evde duruyor.
- What Tom and I did that day was unforgivable.
- O gün Tom'la benim yaptığım şey affedilmezdi.
- They say that Firefox is downloaded more than 8 million times a day.
- Firefox'un günde 8 milyondan fazla indirildiğini söylüyorlar.
- It has been a full day of excitement and magic for me.
- Benim için heyecan ve büyü dolu bir gündü.
- We learn English every day.
- Biz her gün İngilizce öğreniyoruz.
- Do you practice every day?
- Her gün pratik yapıyor musun?
- Alana and Nila went clubbing the other day.
- Alana ve Nila geçen gün kulübe gittiler.
- We eat lunch together every day at school.
- Her gün okulda birlikte öğle yemeği yeriz.
- The boy has been absent from school for eight days.
- Çocuk sekiz gündür okulda yok.
- How many hours a day do you watch TV?
- Günde kaç saat televizyon izliyorsun?
- My piano teacher told me that I should practice at least thirty minutes a day.
- Piyano öğretmenim bana günde en az otuz dakika çalışmam gerektiğini söyledi.
- Has anyone ever told you what really happened that day?
- O gün gerçekten ne olduğunu söyleyen oldu mu?
- Tom stayed in his room all day.
- Tom bütün gün odasında kaldı.
- We have to deal with that before the end of the day.
- Gün bitmeden bunu halletmeliyiz.
- Every new day could be your last.
- Her yeni gün son günün olabilir.
- How did your day go?
- Günün nasıl geçti?
- This offer is valid for five days.
- Bu teklif beş gün için geçerlidir.
- Our dog has been lying in the sun all day.
- Köpeğimiz bütün gün güneşin altında yatıyor.
- I ate pizza every day last week.
- Geçen hafta her gün pizza yedim.
- I'll stay in Boston for another three days.
- Ben üç gün daha Boston'da kalacağım.
- Today is a holy day for us.
- Bugün bizim için kutsal bir gün.
- People lie every day.
- İnsanlar her gün yalan söylerler.
- Your efforts will one day bear fruit.
- Çabaların bir gün meyvesini verecek.
- Tom knew that he'd be very hungry by the end of the day.
- Tom günün sonunda çok acıkacağını biliyordu.
- If I had to study, I would stay at home every day.
- Okumak zorunda kalsam, her gün evde kalırım.
- He had three-day measles the other day.
- Geçen gün üç günlük kızamık geçirdi.
- She came to visit me that day.
- O gün beni ziyarete geldi.
- This clock gains two minutes a day.
- Bu saat günde iki dakika ileri gidiyor.
- The middle of the night is already the beginning of a new day.
- Gece yarısı zaten yeni bir günün başlangıcıdır.
- There are only 24 hours in a day.
- Bir günde sadece 24 saat var.
- Tom spent all day goofing off.
- Tom bütün günü aylaklık ederek geçirdi.
- Are you having a hard day?
- Zor bir gün mü geçiriyorsun?
- His family really loves watching television every day.
- Ailesi gerçekten her gün televizyon izlemeyi seviyor.
- Sitting all day is bad for you.
- Bütün gün oturmak sizin için kötü.
- Saturday is a great day.
- Cumartesi harika bir gündür.
- Tom spent the first half of the day chopping wood.
- Tom günün ilk yarısını odun kırarak geçirdi.
- You must've had a nice day.
- Güzel bir gün geçirmiş olmalısın.
- We had a fun day at the beach.
- Biz plajda eğlenceli bir gün geçirdik.
- I used to swim every day when I was a child.
- Çocukken her gün yüzerdim.
- You should eat fruits and vegetables at least three times a day.
- Günde en az üç kez meyve ve sebze yemelisiniz.
- Tom practices playing the bassoon every day.
- Tom her gün fagot çalma pratiği yapıyor.
- Tom may one day be the boss.
- Tom bir gün patron olabilir.
- We had a good day.
- Güzel bir gün geçirdik.
- If it's a nice day tomorrow, we'll go on a picnic.
- Eğer yarın güzel bir gün olursa, pikniğe gideceğiz.
- I make €100 a day.
- Günde 100 avro kazanırım.
- I'm likely to be busy all day.
- Muhtemelen bütün gün meşgul olurum.
- Tom and Mary speak French every day.
- Tom ve Mary her gün Fransızca konuşur.
- Tom believes it's absolutely necessary to drink at least a liter of water every day.
- Tom her gün en az bir litre su içmenin kesinlikle gerekli olduğuna inanıyor.
- You're having a bad day.
- Kötü bir gün geçiriyorsunuz.
- It was the worst day of my life.
- Yaşamımın en kötü günüydü.
- Exercise every day for good health.
- Sağlığınız için her gün egzersiz yapın.
- His dream will one day come true.
- Hayalleri bir gün gerçek olacak.
- Sami was supposed to die that day.
- Sami'nin o gün ölmesi gerekiyordu.
- The day is ours.
- Gün bizimdir.
- Tom smokes two or three cigarettes a day.
- Tom günde iki ya da üç sigara içiyor.
- Do you study English every day?
- Her gün İngilizce çalışıyor musunuz?
- The lifetime of a butterfly is three days.
- Bir kelebeğin ömrü üç gündür.
- One day, I'm going to have to do that.
- Bir gün bunu yapmak zorunda kalacağım.
- We've had all kinds of weather over the past few days.
- Geçtiğimiz birkaç gün boyunca her türlü hava koşulunu yaşadık.
- He died on the day his son arrived.
- O, oğlunun geldiği gün öldü.
- And the ark rested in the seventh month, on the seventeenth day of the month, upon the mountains of Ararat.
- Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat Dağları'na oturdu.
- Tom came to visit me that day.
- Tom o gün beni ziyarete geldi.
- I work on the computer all day.
- Bütün gün bilgisayarda çalışıyorum.
- Tom had an alibi for the day of Mary's murder.
- Mary'nin öldürüldüğü gün Tom'un bir mazereti vardı.
- Tom never worked a day in his life.
- Tom hayatında bir gün bile çalışmadı.
- I go for a walk every day, except when it rains.
- Yağmur yağdığı zamanlar dışında her gün yürüyüşe çıkıyorum.
- Tom has been absent from work for three days.
- Tom üç gündür işe gelmiyor.
- This was the highlight of my day.
- Bu günümün en önemli anıydı.
- I exercise for two hours every day.
- Ben her gün iki saat egzersiz yaparım.
- He really loves beer and gets drunk every day.
- O gerçekten birayı ve her gün sarhoş olmayı seviyor.
- You must be working all the hours of the day.
- Günün her saati çalışıyor olmalısın.
- Laika orbited Earth for seven days.
- Laika yedi gün boyunca Dünya'nın yörüngesinde döndü.
- I can stand all day without getting tired.
- Bütün gün yorulmadan ayakta durabilirim.
- Tom has been restless all day.
- Tom bütün gün huzursuzdu.
- The day when I met you was rainy and cold.
- Seninle karşılaştığım gün, yağmurlu ve soğuktu.
- She read the book in one day.
- Kitabı bir günde okudu.
- By the way, did you find the umbrella you said you'd lost the other day?
- Bu arada, geçen gün kaybettiğini söylediğin şemsiyeyi buldun mu?
- I may be away for a couple of days.
- Birkaç gün için uzakta olabilirim.
- Today was a tough day.
- Bugün zor bir gündü.
- I can't forget the day I met him.
- Onunla tanıştığım günü unutamam.
- Today, we celebrate Africa day.
- Bugün Afrika gününü kutluyoruz.
- Monday was a hot day.
- Pazartesi sıcak bir gündü.
- About how many times a day do you wash your hands?
- Ellerini günde yaklaşık kaç kez yıkıyorsun?
- When I was a student, I studied three hours every day.
- Öğrenciyken her gün üç saat ders çalışırdım.
- Prices are going up every day.
- Fiyatlar her geçen gün artıyor.
- Tom has been unconscious for three days.
- Tom'un üç gündür bilinci yerinde değil.
- How many flights to Boston do you offer a day?
- Boston'a günde kaç uçuş düzenliyorsunuz?
- The accident took place the day before yesterday.
- Kaza, önceki gün gerçekleşti.
- It was the best day of my life.
- Hayatımın en güzel günüydü.
- He was unconscious for several days.
- Birkaç gündür bilinci yerinde değildi.
- One day, the truth will come out.
- Bir gün, gerçek ortaya çıkacak.
- It has not stopped raining for several days.
- Birkaç gündür yağmur durmadı.
- Tom felt tired after working all day planting corn.
- Tom bütün gün mısır ekerek çalıştıktan sonra yorgun hissetti.
- It's been a terrible day.
- Berbat bir gündü.
- Tom runs 10 kilometers every day.
- Tom her gün 10 kilometre koşar.
- Sitting all day is not good for you.
- Bütün gün oturmak sizin için iyi değil.
- I'm going to stay for another day or two.
- Bir iki gün daha kalacağım.
- He does nothing but play all day.
- Bütün gün oynamaktan başka bir şey yapmıyor.
- We speak French every day.
- Her gün Fransızca konuşuyoruz.
- Who wants to be cooped up indoors on a nice day like this?
- Böyle güzel bir günde kim eve kapanmak ister ki?
- Tom will be famous one day.
- Tom bir gün meşhur olacak.
- Tom still comes here every day.
- Tom hâlâ her gün buraya gelir.
- Did you get the flowers I sent the other day?
- Geçen gün gönderdiğim çiçekleri aldın mı?
- If all goes smoothly, I can make two or three pieces a day.
- Her şey yolunda giderse, günde iki ya da üç parça yapabilirim.
- Mid-Autumn Day is a traditional holiday in China.
- Sonbahar Ortası Günü Çin'de geleneksel bir bayramdır.
- Don't let me down like you did the other day.
- Geçen gün yaptığın gibi beni hayal kırıklığına uğratma.
- One day I found a box there.
- Bir gün orada bir kutu buldum.
- This offer is available for five days.
- Bu teklif beş gün için geçerlidir.
- It rained that day.
- O gün yağmur yağdı.
- I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün dolaşmaktan yorgunluktan ölüyordum.
- This is certainly a glorious day.
- Bugün kesinlikle görkemli bir gün.
- Every day is a battle at this worksite.
- Bu iş yerinde her gün bir savaş.
- The policeman was on duty on that day.
- Polis memuru o gün görevinin başındaydı.
- The day after tomorrow is Tom's birthday.
- Öbür gün Tom'un doğum günü.
- I wish there were more hours in the day.
- Keşke gün içinde daha fazla saat olsaydı.
- This is a very important day for us.
- Bugün bizim için çok önemli bir gün.
- And the evening and morning were the fourth day.
- Akşam ve sabahla dördüncü gün oldu.
- What Tom told us the other day wasn't true.
- Tom'un geçen gün bize söylediği şey doğru değildi.
- And you are going to raise it in three days?
- Ve siz onu üç gün içinde mi toplayacaksınız?
- The rain lasted four days.
- Yağmur dört gün sürdü.
- We enjoyed ourselves at the seaside all day.
- Bütün gün deniz kenarında eğlendik.
- Tons of waste are produced every day in the country.
- Ülkede her gün tonlarca atık üretiliyor.
- If you want to lose weight, spend a day without meals.
- Eğer zayıflamak istiyorsan bir günü yemeksiz geçir.
- It was snowing that day.
- O gün kar yağıyordu.
- I need your answer before the end of the day.
- Gün bitmeden yanıtını almam gerekiyor.
- Tom is sitting all day in his room accomplishing nothing.
- Tom bütün gün odasında hiçbir şey yapmadan oturuyor.
- Sami had parties every day.
- Sami her gün parti veriyordu.
- Tom will unlikely want to do that on a day like this.
- Tom böyle bir günde muhtemelen bunu yapmak istemeyecektir.
- She does nothing but watch TV all day long.
- Bütün gün televizyon izlemekten başka bir şey yapmıyor.
- My father cannot go without coffee even for a day.
- Babam bir gün bile kahve olmadan gidemez.
- He called me day after day.
- Beni her gün aradı.
- Tom wakes up at the crack of dawn every day.
- Tom her gün tan ağarırken kalkar.
- I work every day save Sundays.
- Pazar günleri hariç her gün çalışırım.
- Tom said he had a difficult day.
- Tom zor bir gün geçirdiğini söyledi.
- Tom spent three days in Boston.
- Tom Boston'da üç gün geçirdi.
- I can not do without this dictionary even for a single day.
- Bu sözlük olmadan bir gün bile yapamam.
- I spent all day studying French.
- Bütün günümü Fransızca çalışarak geçirdim.
- This summer's day will be over all too soon!
- Bu yaz günü çok çabuk bitecek!
- I don't want to be late for class on the first day.
- İlk günde derse geç kalmak istemiyorum.
- Tom is going to be back in a day or two.
- Tom bir iki gün içinde dönecek.
- The reply came after three days.
- Cevap, üç gün sonra geldi.
- I tell them that every day.
- Bunu onlara her gün söylüyorum.
- You've only been here three days.
- Sadece üç gündür buradasın.
- Tom studies hard every day.
- Tom her gün sıkı çalışır.
- The watch I lost the other day was new.
- Geçen gün kaybettiğim saat yeniydi.
- I remember the day when we first met.
- İlk karşılaştığımız günü hatırlıyorum.
- Tom will be here several days.
- Tom birkaç gün burada olacak.
- I can do this all day.
- Ben bunu tüm gün yapabilirim.
- Layla wouldn't survive a day in jail.
- Layla hapishanede bir gün bile yaşayamazdı.
- She dusts the furniture every day.
- Her gün mobilyanın tozunu alır.
- What would you do if this was your last day?
- Bu son günün olsaydı ne yapardın?
- How many times a day should I feed my dog?
- Köpeğimi günde kaç kez beslemeliyim?
- No matter how hard you try, you won't be able to finish that in one day.
- Ne kadar çok çalışırsan çalış, onu bir günde bitiremezsin.
- Tom wears a hat every day.
- Tom her gün şapka takar.
- Dan and Linda got married eight days later.
- Dan ve Linda sekiz gün sonra evlendiler.
- I don't want to do it every single day.
- Bunu her gün yapmak istemiyorum.
- Tom practiced every day at home.
- Tom her gün evde pratik yaptı.
- Tom was having a good day in his new home.
- Tom yeni evinde iyi bir gün geçiriyordu.
- I don't meet someone like you every day.
- Her gün senin gibi biriyle karşılaşmıyorum.
- It was such a nice day that we decided to have a picnic.
- Öyle güzel bir gündü ki, piknik yapmaya karar verdik.
- Since we had no school today, I stayed home and watched TV all day.
- Bugün okul olmadığı için evde kaldım ve bütün gün televizyon izledim.
- The boy whose dog was hit by a car has not been to school for 3 days.
- Köpeğine araba çarpan çocuk 3 gündür okula gelmedi.
- Tom died three days after he arrived in Boston.
- Tom Boston'a vardıktan üç gün sonra öldü.
- Tom found it difficult to finish all the work in just one day.
- Tom sadece bir gün içinde bütün işi bitirmeyi zor buldu.
- I don't cook every day.
- Her gün yemek yapmam.
- Tom saw some interesting swords at the museum the day before yesterday.
- Tom önceki gün müzede bazı ilginç kılıçlar gördü.
- It is impossible to finish this in two days.
- İki gün içinde bunu bitirmek imkansız.
- She tried to put that awful day behind her.
- O korkunç günü geride bırakmaya çalıştı.
- I walk at least three kilometers a day.
- Günde en az üç kilometre yürürüm.
- He reads a novel every day.
- Her gün bir roman okuyor.
- The trip will only take a day if all goes well.
- Her şey yolunda giderse yolculuk sadece bir gün sürecek.
- It's going to be cloudy all day.
- Bütün gün bulutlu olacak.
- In one week there are seven days.
- Bir haftada yedi gün vardır.
- They will tear down the old building in two days.
- İki gün içinde eski binayı yıkacaklar.
- We watch TV every day.
- Biz her gün TV izleriz.
- The best day of my life was the day I met Mary.
- Hayatımın en iyi günü Mary ile tanıştığım gündü.
- Tom resigned three days after Mary was fired.
- Tom Mary kovulduktan üç gün sonra istifa etti.
- I don't see Tom every day.
- Tom'u her gün görmüyorum.
- Tom does nothing but play all day.
- Tom bütün gün oynamaktan başka bir şey yapmaz.
- Eat an almond every day.
- Her gün bir badem ye.
- You can't sleep more than 24 hours a day.
- Bir günde 24 saatten fazla uyuyamazsın.
- What's your favorite part of the day?
- Günün en sevdiğiniz bölümü nedir?
- Christine stayed in the shade all day, because she didn't want to get a sunburn.
- Christine bütün gün gölgede durdu çünkü güneş yanığı olmak istemiyordu.
- Tom has been in his office all day.
- Tom tüm gün ofisindeydi.
- Do you think you can live on a dollar a day in America?
- Sence Amerika'da günde bir dolarla yaşayabilir misin?
- He didn't speak to me for several days.
- O birkaç gün boyunca benimle konuşmadı.
- You chop wood every day, don't you?
- Her gün odun kırarsın, değil mi?
- Sami emptied his safety deposit box the day Layla was killed.
- Sami, Layla'nın öldürüldüğü gün kasasını boşalttı.
- On this hot summer day, Mary wore a midriff-baring T-shirt.
- Bu sıcak yaz gününde Mary göbeği açık tişört giydi.
- Children play in this park every day.
- Çocuklar her gün bu parkta oynarlar.
- The other day I met Meg in Kyoto.
- Geçen gün Kyoto'da Meg ile tanıştım.
- Tom will remain for three days.
- Tom üç gün kalacak.
- The tunnel caved in because of the earthquake the other day.
- Tünel, geçen gün depremden dolayı çöktü.
- Sami was missing a sixth day of school.
- Sami'nin okuldaki devamsızlığının altıncı günüydü.
- It was a beautiful spring day.
- Güzel bir bahar günüydü.
- It rained five days in a row.
- Beş gün art arda yağmur yağdı.
- Tom spent all day yesterday goofing off.
- Tom dün bütün günü aylaklık ederek geçirdi.
- Tom told us about his day.
- Tom bize gününü anlattı.
- Monday wasn't a good day for Tom.
- Pazartesi Tom için iyi bir gün değildi.
- Monday will probably be a cold day.
- Pazartesi muhtemelen soğuk bir gün olacak.
- Monday will be a rainy day.
- Pazartesi yağmurlu bir gün olacak.
- He came back two days later.
- İki gün sonra geri geldi.
- How many times a day do you eat?
- Günde kaç kez yemek yiyorsun?
- This is a great day.
- Bugün harika bir gün.
- I deal with those kinds of problems every day.
- Bu tür sorunlarla her gün uğraşıyorum.
- I remember the day we met.
- Tanıştığımız günü hatırlıyorum.
- It gets worse every day.
- Her geçen gün kötüleşiyor.
- He walks about ten kilometers a day.
- Günde yaklaşık on kilometre yürür.
- It looks like today is not my lucky day.
- Görünüşe göre bugün şanslı günüm değil.
- Thank you for a nice day.
- Güzel bir gün için teşekkür ederim.
- We see him every day.
- Onu her gün görürüz.
- This is a very special day.
- Bu çok özel bir gün.
- He does one good deed every day.
- Her gün bir iyilik yapıyor.
- The day came at last when he had to part from her.
- Sonunda ondan ayrılmak zorunda olduğu gün geldi.
- Today must be your lucky day.
- Bugün senin şanslı günün olmalı.
- He does nothing but complain all day long.
- Bütün gün şikayet etmekten başka bir şey yapmıyor.
- This day started like any other ordinary day.
- Bu gün sıradan bir gün gibi başladı.
- Tom's parents returned a day early from their vacation.
- Tom'un anne babası tatilden bir gün erken döndü.
- Tom said yesterday was the happiest day of his life.
- Tom dün hayatının en mutlu günü olduğunu söyledi.
- Are you going to be home all day?
- Bütün gün evde olacak mısın?
- It was a cold day.
- Soğuk bir gündü.
- How many sit-ups should I do a day?
- Günde kaç mekik çekmeliyim?
- Have you been here all day?
- Bütün gün burada mıydın?
- I'll be staying here for two days.
- İki gün burada kalıyor olacağım.
- I'm going to have a heavy day.
- Zor bir gün geçireceğim.
- I draw pictures every day.
- Her gün resim çiziyorum.
- It rained every day.
- Her gün yağmur yağdı.
- What a lousy day!
- Ne berbat bir gün!
- We use it every day.
- Biz onu her gün kullanırız.
- Today is a historic day.
- Bugün tarihi bir gün.
- She eats chocolate every day.
- O her gün çikolata yer.
- How many hours a day do you spend in the kitchen?
- Günde kaç saatini mutfakta geçirirsin?
- Google Translate still has a lot to learn, but it's getting better every day.
- Google Translate'in öğrenecek çok şeyi var ama her gün daha iyi oluyor.
- We don't know what the next day will bring.
- Bir sonraki günün ne getireceğini bilmiyoruz.
- The manager will be out of the office all morning so call him back in the end of the day.
- Yönetici bütün sabah ofis dışında olacak bu yüzden onu günün sonunda tekrar ara.
- I contacted them the other day, but I was not able to get an answer.
- Geçen gün onlarla iletişime geçtim ama bir cevap alamadım.
- Do you listen to the radio at home every day?
- Her gün evde radyo dinliyor musunuz?
- It's impossible to see all the sights in Rome in one day.
- Roma'daki tüm turistik yerleri bir günde görmek imkansız.
- One day Tom just up and left.
- Bir gün Tom kalktı ve gitti.
- My coach eats 6,000 calories a day.
- Koçum günde 6,000 kalori alıyor.
- I've had a lot on my mind these past few days.
- Son birkaç gündür aklımda çok şey vardı.
- I can't finish painting this house in one day.
- Bir günde bu evi boyamayı bitiremem.
- Tom had only planned to stay in Boston for just a day or two.
- Tom Boston'da sadece bir ya da iki gün kalmayı planlamıştı.
- I'm free all day today.
- Bugün bütün gün boşum.
- Tom goes to school five days a week.
- Tom haftada beş gün okula gider.
Show More (1988)
|
