tame - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
tame evcilleştirmek v.
  • I had to learn to read the heavens, tame animals, and know signs.
  • Gökleri okumayı, hayvanları evcilleştirmeyi ve işaretleri anlamayı öğrenmeliyim.
  • Tom caught a wolf and tried to tame it.
  • Tom bir kurt yakaladı ve onu evcilleştirmeye çalıştı.
  • Gods created women to tame men.
  • Tanrılar kadınları erkekleri evcilleştirmek için yarattı.
Show More (4)
tame evcil adj.
  • It is popular to have a tame cheetah amongst the rich people in some of the middle eastern countries.
  • Bazı Orta Doğu ülkelerindeki zenginler arasında evcil bir çitaya sahip olmak popülerdir.
  • The bear is quite tame and doesn't bite.
  • Ayı oldukça evcil ve ısırmıyor.
  • Her dog is not so much faithful as tame.
  • Köpeği evcil olduğu kadar sadık değil.
Show More (2)
tame uysal adj.
  • It has to be said, though, that this is a fairly tame set of proposals.
  • Yine de bunun oldukça uysal bir öneriler dizisi olduğu söylenmelidir.
  • This lion is very tame.
  • Bu aslan çok uysal.
  • I have never seen an animal as tame as a turtle.
  • Hiç kaplumbağa kadar uysal bir hayvan görmedim.
Show More (2)
tame (bir merkezden) kumanda etmek v.
  • The new president successfully tamed the army.
  • Yeni başkan orduyu başarılı bir şekilde kumanda etti.
Show More (-2)
tame heyecan vermeyen adj.
  • The film was promising at first, but it had a dull tame ending.
  • Film başlangıçta umut vericiydi, ancak heyecan vermeyen bir sonu vardı.
Show More (-2)
tame munis adj.
  • If you can find a tame mechanic, you can use his workshop.
  • Eğer munis bir tamirci bulabilirseniz, onun atölyesini kullanabilirsiniz.
Show More (-2)
tame ehlileştirmek v.
  • It is possible to tame a wild horse.
  • Vahşi bir atı ehlileştirmek mümkündür.
Show More (-2)
tame yumuşatmak v.
  • Time tames the strongest grief.
  • Zaman en güçlü kederi yumuşatır.
Show More (-2)
tame uysallaştırmak v.
  • Gods created women to tame men.
  • Tanrılar kadınları erkekleri uysallaştırmaları için yarattı.
Show More (-2)
tame hafifletmek v.
  • Time tames the strongest grief.
  • Zaman en güçlü kederi bile hafifletir.
Show More (-2)
tame (öfkesini) dizginlemek v.
  • Sami realized it wasn't easy to tame his hidden desires.
  • Sami gizli arzularını dizginlemenin kolay olmadığını fark etti.
Show More (-2)