|
- Let us not run before we can walk!
- Yürümeden koşmayalım!
- We walked on marked paths in areas where I counted 30 to 40 recent non-exploded cluster bombs.
- Yakın zamanda patlamamış 30 ila 40 misket bombası saydığım bölgelerde işaretli patikalarda yürüdük.
- Kyoto is a baby that has learned to walk at the age of four.
- Kyoto dört yaşında yürümeyi öğrenmiş bir bebektir.
- The path which the Commission is walking is, in fact, obvious.
- Komisyon'un yürüdüğü yol aslında açıktır.
- The European Union persuaded them by teaching the Kyoto baby to walk, but now it needs to learn to run.
- Avrupa Birliği, Kyoto bebeğine yürümeyi öğreterek onları ikna etti ancak şimdi koşmayı öğrenmesi gerekiyor.
- These are the next steps we must take, but it would be disastrous if we now tried to run before we could walk.
- Bunlar atmamız gereken sonraki adımlardır, ancak şimdi yürümeden koşmaya çalışırsak felaket olur.
- Well, if there is an opportunity to walk in green areas.
- Yani, tabii yeşil alanlarda yürüme imkanı varsa.
- And we will walk a better earth as a result.
- Ve sonuç olarak daha iyi bir zemin üzerinde yürüyeceğiz.
- Five minutes of walking was not enough; I wanted more.
- Beş dakikalık yürüyüş yeterli değildi; daha fazlasını istedim.
- Well, if there is an opportunity to walk in green areas.
- Yani, yeşil alanlarda yürüme imkanı varsa.
- And we will walk a better earth as a result.
- Ve sonuç olarak daha iyi bir zeminde yürüyeceğiz.
- Cause we got a long walk home now, kid.
- Çünkü artık eve kadar uzun bir yol yürümemiz gerek, evlat.
- We then walk more lightly on the earth.
- O zaman zeminde daha hafif yürürüz.
- Tom and Mary walked home together.
- Tom ve Mary eve birlikte yürürlerdi.
- I told you not to walk.
- Yürümemeni söylemiştim.
- They walked back toward Tom.
- Tom'a doğru geri yürüdüler.
- It was so hot that we couldn't walk for long.
- Hava o kadar sıcaktı ki uzun süre yürüyemedik.
- Tom walked along the sidewalk.
- Tom kaldırım boyunca yürüdü.
- He was walking toward the sea.
- Denize doğru yürüyordu.
- I started to walk faster when I heard footsteps behind me.
- Arkamda ayak sesleri duyunca daha hızlı yürümeye başladım.
- Shall we walk or take the bus?
- Yürüyelim mi yoksa otobüse mi binelim?
- Jesus Christ walked on the sea, and the book of Job says that only God can tread on the waves of the sea.
- İsa denizin üstünde yürümüştü. Eyüp Kitabı'nda da sadece Tanrı'nın denizin dalgaları üstünde yürüyebileceği yazıyor.
- Tom walked into the kitchen to get himself some coffee.
- Tom kendine biraz kahve almak için mutfağa yürüdü.
- Tom is already walking.
- Tom zaten yürüyor.
- I was too tired to walk.
- Yürümek için çok yorgundum.
- Tom thought it would be safe for Mary to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin tek başına evine yürümesinin güvenli olacağını düşündü.
- Tom walked over to where Mary was sitting.
- Tom, Mary'nin oturduğu yere doğru yürüdü.
- Otoyo enjoyed the beautiful spring day and walked along the beach.
- Otoyo güzel bahar gününün tadını çıkardı ve sahil boyunca yürüdü.
- How fast can you walk?
- Ne kadar hızlı yürüyebilirsiniz?
- Tom walked toward the parking lot.
- Tom otoparka doğru yürüdü.
- A woman is walking towards us.
- Bir kadın bize doğru yürüyor.
- Tom thought Mary might have to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümesi gerekebileceğini düşündü.
- Tom and Mary walked in silence through the park.
- Tom ve Mary parkta sessizce yürüdüler.
- Does anybody have a desire to take a walk to the sea?
- Denize doğru yürümek isteyen var mı?
- Layla and Sami were walking on the street, holding hands.
- Layla ve Sami sokakta el ele tutuşmuş yürüyorlardı.
- I don't walk like that.
- Öyle yürümem.
- I walk a lot because it's healthy.
- Çok yürüyorum çünkü sağlıklı.
- Tom walked all the way home.
- Tom bütün yolu eve kadar yürüdü.
- Do not show a torch to a blind man walking in the dark.
- Karanlıkta yürüyen kör bir adama el feneri tutma.
- The girl walking with Ken is May.
- Ken ile yürüyen kız May'dir.
- Tom and Mary were walking side by side.
- Tom ve Mary yan yana yürüyorlardı.
- We walked for about three hours.
- Yaklaşık üç saat yürüdük.
- I walked all the way to Boston.
- Boston'a kadar bütün yolu yürüdüm.
- You can't teach a crab how to walk straight.
- Bir yengece nasıl düz yürüyeceğini öğretemezsin.
- Why don't you walk to the bookstore?
- Kitapçıya neden yürümüyorsun?
- He walked to and fro in front of her house.
- Evinin önünde bir ileri bir geri yürüdü.
- Don't walk on the shards of the broken bottle.
- Kırık şişenin parçalarının üzerinde yürüme.
- I walked to the gate and opened it.
- Kapıya doğru yürüdüm ve açtım.
- The doctors said he would never again be able to walk without some support.
- Doktorlar, destek olmadan bir daha asla yürüyemeyeceğini söylediler.
- John is walking in the direction of the station.
- John, istasyon istikametinde yürüyor.
- Since there were no taxis, I had to walk.
- Taksi olmadığı için, yürümek zorunda kaldım.
- Tom got up from the couch and walked to the door.
- Tom kanepeden kalktı ve kapıya doğru yürüdü.
- Tom and Mary walked around the lake holding hands.
- Tom ve Mary gölün etrafında el ele tutuşarak yürüdüler.
- We walked across the ice.
- Buzun üzerinde yürüdük.
- Tom walked to the front door and knocked.
- Tom ön kapıya doğru yürüdü ve kapıyı çaldı.
- Tom told me he couldn't walk.
- Tom bana yürüyemediğini söyledi.
- Tom said that Mary really did walk home by herself.
- Tom, Mary'nin gerçekten tek başına evine yürüdüğünü söyledi.
- Tom is barely able to walk anymore.
- Tom artık zar zor yürüyebiliyor.
- Christine doesn't frequently walk.
- Christine sık sık yürümez.
- They began to walk again after a while.
- Bir süre sonra tekrar yürümeye başladılar.
- Tom walked down the street carrying a black gym bag.
- Tom siyah bir spor çantası taşıyarak sokaktan aşağıya doğru yürüyordu.
- On an average how many miles do you walk a day?
- Günde ortalama kaç mil yürüyorsunuz?
- Tom said Mary was planning to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümeyi planladığını söyledi.
- She ran across her old friend while walking in the park.
- O parkta yürürken eski arkadaşına rastladı.
- Did you walk from the station?
- İstasyondan yürüyerek mi geldin?
- Since he was able to walk so far, he must have strong legs.
- O kadar uzağa yürüyebildiğine göre güçlü bacakları olmalı.
- She remained behind because she was walking very slowly.
- Çok yavaş yürüdüğü için geride kaldı.
- Tom seldom walks anywhere.
- Tom nadiren bir yere yürür.
- Tom and Mary walk to school together almost every morning.
- Tom ve Mary neredeyse her sabah okula birlikte yürürlerdi.
- She walked towards us with a smile on her face.
- O, yüzünde bir gülümseme ile bize doğru yürüdü.
- My grandfather likes to walk.
- Büyükbabam yürümeyi sever.
- I liked walking alone on the deserted beach.
- Issız sahilde yalnız yürümek hoşuma gidiyordu.
- He will probably never walk again.
- O muhtemelen bir daha asla yürümeyecek.
- That was the first time that a man walked on the moon.
- Ay'da ilk kez bir insan yürüdü.
- Tom and Mary don't want to walk home by themselves.
- Tom ve Mary eve tek başlarına yürümek istemiyorlar.
- She said she was walking through the woods, looking for wild flowers.
- Ormanda yürüdüğünü ve kır çiçekleri aradığını söyledi.
- Please stop walking.
- Lütfen yürümeyi bırakın.
- Tom walked across the field.
- Tom tarlada yürüdü.
- She stood up and walked to the window.
- Ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- The girl walking over there is my daughter.
- Orada yürüyen kız, benim kızım.
- He must be a good walker to have walked such a long distance.
- O kadar yolu yürüdüğüne göre iyi bir yürüyüşçü olmalı.
- Let's walk on the beach after dinner.
- Yemekten sonra sahilde yürüyelim.
- Tom can hardly walk.
- Tom zor yürüyor.
- She stood and walked toward the window.
- Ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- They began to walk again after a while.
- Bir süre sonra yeniden yürümeye başladılar.
- Tom walked up the stairs to the front door.
- Tom merdivenlerden ön kapıya doğru yürüdü.
- I'll walk with you.
- Seninle yürüyeceğim.
- They got off the bus and walked two kilometers in the hot sun.
- Otobüsten indiler ve kızgın güneşin altında iki kilometre yürüdüler.
- Tom very seldom walks anywhere.
- Tom çok nadiren bir yere yürür.
- Tom tried to walk on water, but he sank to the bottom.
- Tom su üzerinde yürümeye çalıştı ama dibe battı.
- Tom didn't want to walk.
- Tom yürümek istemedi.
- I walk fast.
- Hızlı yürürüm.
- She has walked to the store.
- O, dükkana yürüdü.
- He was walking in front of the car.
- O, arabanın önünde yürüyordu.
- Don't walk on the carpet.
- Halının üzerinde yürüme.
- The boy likes to walk in the city.
- Oğlan kentte yürümeyi sever.
- There are no taxis, so I must walk.
- Taksi yok, bu yüzden yürümek zorundayım.
- I can't believe Tom walked all the way here from his house.
- Tom'un evden buraya kadar bütün yolu yürüdüğüne inanamıyorum.
- The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus.
- Adam o kadar yolu yürümek istemedi; bu yüzden otobüse bindi.
- Tom walked to the bus stop.
- Tom otobüs durağına kadar yürüdü.
- He will walk in the park this afternoon.
- Bu öğleden sonra parkta yürüyecek.
- Noah was a just and perfect man in his generations, he walked with God.
- Nuh'un öyküsü şuydu: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü.
- Tom almost never walks anywhere.
- Tom neredeyse hiçbir yere yürümüyor.
- She always walks to school.
- Okula her zaman yürür.
- Tom walked Mary to her apartment.
- Tom, Mary'nin dairesine kadar onunla yürüdü.
- I walked until my legs felt tired.
- Bacaklarım yorulana kadar yürüdüm.
- They walked around the corner.
- Onlar köşenin civarında yürüdüler.
- He was too tired to keep walking.
- Yürümeye devam edemeyecek kadar yorgundu.
- He kept walking back and forth.
- İleri geri yürümeye devam etti.
- You should be able to walk in a few days.
- Birkaç gün içinde yürüyebilecek duruma gelirsin.
- The dog was walking at his heels.
- Köpek onun peşinden yürüyordu.
- I walked home through the park.
- Parktan geçerek eve yürüdüm.
- Did Tom really walk home from school with Mary?
- Tom okuldan eve gerçekten Mary'yle mi yürüdü?
- How old was Tom when he started walking?
- Tom yürümeye başladığında kaç yaşındaydı?
- I'm not used to walking long distances.
- Uzun mesafeleri yürümeye alışkın değilim.
- Tom and Mary were walking side by side.
- Tom ve Mary yan yana yürüyordu.
- I'm tired because I walked too much.
- Çok yürüdüğüm için yorgunum.
- Walk three more blocks and you will find the museum on your left.
- Üç blok daha yürü, müzeyi solunda bulacaksın.
- She walked towards us with a smile on her face.
- Yüzünde bir gülümsemeyle bize doğru yürüdü.
- She walked twenty miles daily.
- Her gün 20 mil yürüyordu.
- I like walking.
- Yürümeyi seviyorum.
- That guy is walking pigeon-toed.
- O adam, ayakları içe dönük bir şekilde yürüyor.
- He walked along the street.
- Cadde boyunca yürüdü.
- Tom walked over to the filing cabinet.
- Tom dosya dolabına doğru yürüdü.
- He whistled as he walked.
- O yürürken ıslık çaldı.
- I used to like walking in the rain when I was a child.
- Çocukken yağmurda yürümeyi severdim.
- Tom walked through the town.
- Tom kasabaya doğru yürüdü.
- Amy walks to the station every morning.
- Amy her sabah istasyona yürür.
- We started to walk.
- Yürümeye başladık.
- We had to walk.
- Yürümek zorundaydık.
- He likes to walk about in the park.
- Parkta yürümeyi seviyor.
- After a while, I noticed that we didn't seem to be walking on the path anymore.
- Bir süre sonra, artık patikada yürümüyor gibi göründüğümüzü fark ettim.
- Dan walked back to his car.
- Dan tekrar arabasına doğru yürüdü.
- Tom told me he walked home.
- Tom bana eve yürüdüğünü söyledi.
- I found this bottle when I was walking on the beach this morning.
- Bu sabah plajda yürürken bu şişeyi buldum.
- Sami and Layla were walking together.
- Sami ve Layla birlikte yürüyorlardı.
- Tom intends to walk home.
- Tom eve yürümek istiyor.
- Tom and I both walked here.
- Tom ve ben ikimiz de buraya yürüdük.
- It's not safe to walk the streets after dark.
- Hava karardıktan sonra sokaklarda yürümek güvenli değil.
- He walked in front of me.
- O, benim önümde yürüdü.
- He walked down the street whistling cheerfully.
- Neşeyle ıslık çalarak caddede yürüdü.
- They walk arm in arm with each other.
- Onlar birbirleriyle kol kola yürür.
- How long does it take to walk to the city hall?
- Belediye binasına yürümek ne kadar sürer?
- The newly married couple walked hand in hand.
- Yeni evli çift el ele yürüdü.
- I walked on the path.
- Yol üzerinde yürüdüm.
- I prefer riding to walking.
- Yürümek yerine ata binmeyi tercih ederim.
- I walked along the river until I got to the iron bridge.
- Demir köprüye varana kadar nehir boyunca yürüdüm.
- Tom heard a knock and walked over to the door to open it.
- Tom kapının çalındığını duydu ve açmak için kapıya doğru yürüdü.
- After ten minutes' walk we came to the museum.
- On dakika yürüdükten sonra müzeye geldik.
- Tom walked toward Mary.
- Tom Mary'ye doğru yürüdü.
- My legs hurt because I walked a lot today.
- Bugün çok yürüdüğüm için bacaklarım ağrıyor.
- My hobbies are reading, writing, walking and entering sweepstakes.
- Benim hobilerim, okuma, yazma, yürüyüş ve çekilişlere girmedir.
- I walked into a wall.
- Duvara doğru yürüdüm.
- It only takes about fifteen minutes to walk to the station from here.
- Buradan istasyona yürümek sadece on beş dakika sürer.
- Don't walk on the grass.
- Çim üzerinde yürüme.
- How long does it take to walk to City Hall?
- Belediye binasına yürümek ne kadar sürer?
- I'm too tired to walk any longer.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar yorgunum.
- Walk every day.
- Her gün yürü.
- Walk calmly to the door.
- Sakince kapıya doğru yürü.
- Tom walked into the living room.
- Tom oturma odasına yürüdü.
- I was walking to the station then.
- O zaman istasyona yürüyordum.
- Tom slowly walked towards Mary.
- Tom yavaşça Mary'ye doğru yürüdü.
- Tom walked past me without saying anything.
- Tom bir şey söylemeden yürüyerek beni geçip gitti.
- He walked all the way home.
- Ta eve kadar yürüdü.
- The couple walked holding hands in the moonlight.
- Çift ay ışığında ele ele tutuşarak yürüdü.
- The baby can't walk, much less run.
- Koşmak şöyle dursun, bebek yürüyemez.
- Sami was walking towards his truck.
- Sami kamyonetine doğru yürüyordu.
- To go to the museum, walk toward the river, and when you get there, turn right.
- Müzeye gitmek için nehre doğru yürüyün ve oraya vardığınızda sağa dönün.
- Tom asked Mary if he could walk her home.
- Tom, Mary'ye onunla eve kadar yürüyüp yürüyemeyeceğini sordu.
- Tom walked toward the far wall.
- Tom uzak duvara doğru yürüdü.
- She was talking as she walked.
- Yürürken konuşuyordu.
- Tom and Mary held hands as they walked along the river.
- Tom ve Mary, nehir boyunca yürürken el ele tutuştu.
- Do you get short of breath easily when walking?
- Yürürken kolayca nefes darlığı çekiyor musunuz?
- We cannot walk on the hot sand with bare feet.
- Sıcak kumda çıplak ayakla yürüyemeyiz.
- I am walking to the ladies room.
- Bayanlar tuvaletine doğru yürüyorum.
- You've been walking in your sleep.
- Uykunda yürüyormuşsun.
- Neil Armstrong and Buzz Aldrin walked on the moon for the first time in July 1969.
- Neil Armstrong ve Buzz Aldrin Temmuz 1969'da ilk kez Ay'da yürüdüler.
- Tom slowly walked up the stairs.
- Tom yavaşça merdivenlerden yukarı yürüdü.
- After hours of walking, they stopped to pray in a church.
- Saatlerce yürüdükten sonra bir kilisede dua etmek için durdular.
- Tom walked down the hall alone.
- Tom koridorda tek başına yürüyordu.
- The wounded soldier could hardly walk.
- Yaralı asker güçlükle yürüyebiliyordu.
- Animals leave tracks when they walk in the snow.
- Hayvanlar karda yürürken iz bırakırlar.
- Tom usually walks to school with Mary.
- Tom genellikle okula Mary ile birlikte yürür.
- You can't walk.
- Yürüyemiyorsun.
- I wanted to walk.
- Yürümek istedim.
- He was walking in the park with nothing on his mind.
- Parkta boş boş yürüyordu.
- Walking in the park, I found a baby bird.
- Parkta yürürken yavru bir kuş buldum.
- To go to the museum, walk toward the river, and when you get there, turn right.
- Müzeye gitmek için nehre doğru yürü ve oraya geldiğinde sağa dön.
- Tom says I should walk home.
- Tom eve yürümem gerektiğini söylüyor.
- Don't go walking in the park at night!
- Geceleri parkta yürüyüşe gitmeyin!
- Since there are no buses on this road, we will have to walk.
- Bu yolda hiç otobüs olmadığı için yürümek zorunda kalacağız.
- Tom walked over to where Mary was sitting.
- Tom Mary'nin oturduğu yere doğru yürüdü.
- They got out of the bus and walked two kilometres in the hot sun.
- Otobüsten indiler ve kızgın güneşin altında iki kilometre yürüdüler.
- He was too tired to keep walking.
- O yürümeyi sürdüremeyecek kadar çok yorgundu.
- I can see some people walking across the street.
- Caddenin karşısında yürüyen bazı insanlar görüyorum.
- Since he was injured in an accident, he could no longer walk.
- Bir kazada yaralandığı için artık yürüyemiyordu.
- They walked home together.
- Eve birlikte yürüdüler.
- She is used to walking long distances.
- Uzun mesafeleri yürümeye alışkın.
- They walked for ten miles, rested for ten minutes, then walked again.
- On altı kilometre yürüyüp, on dakika dinlenip, tekrar yürüdüler.
- I almost always walk to work.
- İş için neredeyse her zaman yürürüm.
- You should walk in the shade.
- Gölgede yürümelisin.
- Tom can't walk around the pond, because he drives to work.
- Tom göletin etrafında yürüyemiyor, çünkü o arabayla işe gidiyor.
- Tom got to his feet and walked over to the window.
- Tom ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- It's too far to walk to the station, so let's take a bus.
- İstasyon yürümek için çok uzak, bu nedenle bir otobüse binelim.
- The dog walked across the street.
- Köpek, yürüyerek caddeyi geçti.
- You must walk before you can run.
- Koşmadan önce yürümelisin.
- Let's walk home together.
- Eve birlikte yürüyelim.
- Am I walking too fast?
- Çok mu hızlı yürüyorum?
- They happened to walk side by side.
- Yan yana yürüyorlardı.
- I don't think Tom will be able to walk for two or three days.
- Tom'un iki veya üç gün boyunca yürüyebileceğini sanmıyorum.
- He walked back and forth on the platform while waiting for the train.
- Treni beklerken platformda ileri geri yürüdü.
- You can walk, or alternatively, I'll drive you there in my car.
- Yürüyebilirsin ya da alternatif olarak seni arabamla götürebilirim.
- The nurse recommended that he try walking.
- Hemşire onun yürümeyi denemesini tavsiye etti.
- He had to walk all of ten miles to his home.
- O, evine giden on milin tamamını yürümek zorunda kaldı.
- She walks at a slow pace.
- Yavaş adımlarla yürüyor.
- I was walking, not driving.
- Yürüyordum, araba kullanmıyordum.
- Tom doesn't walk anywhere.
- Tom hiçbir yere yürümez.
- He had to walk all of ten miles to his home.
- Evine kadar on mil yürümek zorunda kaldı.
- Tom was walking down the street.
- Tom caddede yürüyordu.
- I had to walk home last night.
- Dün gece eve yürümek zorunda kaldım.
- Tom sometimes walks home from work.
- Tom bazen işten eve yürüyerek geliyor.
- We can all walk home.
- Hepimiz eve yürüyebiliriz.
- I walked down the hall to Tom's office.
- Koridorda Tom'un ofisine doğru yürüdüm.
- We walked as far as the park.
- Parka kadar yürüdük.
- You need to walk more.
- Daha fazla yürümelisin.
- A fly can walk on the ceiling.
- Sinek tavanda yürüyebilir.
- I'd rather walk than wait for the next bus.
- Bir sonraki otobüsü beklemektense yürümeyi tercih ederim.
- I don't feel like walking that far.
- O kadar uzağa yürümek istemiyorum.
- How long will it take me to walk to the station?
- İstasyona kadar yürümem ne kadar sürecek?
- I spent hours walking up and down on this street.
- Bu sokakta bir aşağı bir yukarı yürüyerek saatler geçirdim.
- When I try to walk, I get an awful pain here.
- Yürümeye çalıştığımda, burada korkunç bir ağrı oluyor.
- Tom wasn't able to walk.
- Tom yürüyemiyordu.
- When was the last time you walked home?
- En son ne zaman eve yürüdün?
- I can't walk away from this.
- Buradan uzağa yürüyemem.
- What's more, he's started walking.
- Dahası, o yürümeye başladı.
- We walked to the river.
- Nehre doğru yürüdük.
- I told you not to walk.
- Sana yürümemeni söyledim.
- While walking down the street, I saw two white cats pissing near a car tire.
- Sokakta yürürken, bir araba lastiğinin yanına işeyen iki beyaz kedi gördüm.
- We walked up and down the streets of Kyoto.
- Biz Kyoto sokaklarında yukarı aşağı yürüdük.
- We have walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
- Are you going to walk home with Tom?
- Tom'la eve yürüyecek misin?
- My leg got hurt, so I could not walk.
- Bacağım incindi, bu yüzden yürüyemiyorum.
- As he walked along, his brain was busy planning hundreds of wonderful things, building hundreds of castles in the air.
- Yürürken beyni yüzlerce harika şey planlamakla, havada yüzlerce kale inşa etmekle meşguldü.
- I'm wearing a new pair of shoes today, so I don't want to walk too far.
- Bugün yeni bir çift ayakkabı giyiyorum, bu yüzden fazla yürümek istemiyorum.
- Tom should've walked home with Mary.
- Tom, Mary ile eve yürümeliydi.
- I like to walk aimlessly.
- Amaçsızca yürümekten hoşlanırım.
- She walked as fast as she could in order to catch up with him.
- Ona yetişebilmek için olabildiğince hızlı yürüdü.
- Tom walks too slow.
- Tom çok yavaş yürür.
- They were walking three abreast.
- Üçü yan yana yürüyorlardı.
- I'll walk with you as far as the supermarket.
- Süpermarkete kadar seninle yürüyeceğim.
- I really don't want to walk there if I don't have to.
- Mecbur kalmadıkça oraya yürümek istemiyorum.
- Tom and I enjoy taking walks together.
- Tom ve ben birlikte yürümekten hoşlanıyoruz.
- Tom walked fast.
- Tom hızlı yürüyordu.
- I prefer walking by myself.
- Yalnız başına yürümeyi tercih ederim.
- That baby knows how to walk.
- Bu bebek nasıl yürüneceğini biliyor.
- His grandmother can't walk, can she?
- Büyükannesi yürüyemiyor, değil mi?
- Tom walked home.
- Tom eve yürüdü.
- Tom walked slowly down the road using his cane.
- Tom bastonunu kullanarak yavaşça yoldan aşağıya doğru yürüdü.
- Tom walked back into the house.
- Tom eve doğru yürüdü.
- Do you really want to walk?
- Gerçekten yürümek istiyor musun?
- Could we walk?
- Yürüyebilir miyiz?
- The ice is thick enough to walk on.
- Buz, üzerinde yürümek için yeteri kadar kalın.
- I'd like to walk like a normal person.
- Normal bir insan gibi yürümek isterdim.
- A strange man was walking back and forth on the pavement.
- Garip bir adam kaldırımda ileri geri yürüyordu.
- Do you feel safe walking in Boston after dark?
- Karanlıktan sonra Boston'da yürürken güvende hissediyor musun?
- The boy likes to walk to town.
- Çocuk kasabaya yürümeyi seviyor.
- I'm used to walking long distances.
- Uzun mesafeleri yürümeye alışığım.
- The baby will be able to walk soon.
- Bebek yakında yürüyebilecek.
- The man walked round the corner.
- Adam, yürüyüp köşeyi döndü.
- Sami and Layla were walking together.
- Sami ve Leyla birlikte yürüyorlardı.
- One can walk to school in ten minutes.
- Biri okula on dakika içinde yürüyebilir.
- Tom goes to school by bus, but he usually walks home.
- Tom okula otobüsle gidiyor ama genellikle eve yürüyerek dönüyor.
- Tom is unlikely to walk to the supermarket.
- Tom muhtemelen süpermarkete yürümeyecektir.
- Tom walked around the block in his ugg boots.
- Tom ugg botlarıyla sokağın etrafında yürüdü.
- I walk a lot, because it's healthy.
- Çok yürürüm, çünkü sağlıklı.
- I was walking in the direction of the town.
- Kasabaya doğru yürüyordum.
- Tom is probably never going to walk again.
- Tom muhtemelen bir daha asla yürüyemeyecek.
- Will Tom be able to walk again?
- Tom bir daha yürüyebilecek mi?
- It's too far to walk to the station, so let's take a bus.
- İstasyona yürümek için çok uzak, o yüzden otobüse binelim.
- He can't walk any more.
- Artık yürüyemiyor.
- Tom is out walking the dog.
- Tom dışarıda köpekle yürüyor.
- I don't feel like walking so fast.
- Canım çok hızlı yürümek istemiyor.
- I can barely walk.
- Ben zar zor yürüyebiliyorum.
- I make a point of taking a walk before supper.
- Akşam yemeğinden önce yürümeye özen gösteririm.
- Tom left the building and walked down the street.
- Tom binadan ayrıldı ve caddede yürüdü.
- Tom walked to the gate and opened it.
- Tom kapıya yürüdü ve onu açtı.
- We walk among the lemon trees.
- Limon ağaçlarının arasında yürürüz.
- They were walking three abreast.
- Üçer üçer yürüyorlardı.
- She sang as she walked.
- Yürürken şarkı söyledi.
- He always walks with a rifle.
- O, her zaman bir tüfek ile yürür.
- Tom couldn't walk without a cane.
- Tom baston olmadan yürüyemiyordu.
- It's illegal to walk on the grass, but what about running?
- Çimlerde yürümek yasak ama ya koşmak?
- She walked on and on in the rain.
- O durmadan yağmurda yürüdü.
- They walked miles and miles.
- Kilometrelerce yürüdüler.
- Tom started walking.
- Tom yürümeye başladı.
- Tom will unlikely walk home in the rain.
- Tom yağmurda eve yürümek istemeyecek.
- Tom is already walking.
- Tom çoktan yürüyor.
- Tom walked over to the desk.
- Tom masaya doğru yürüdü.
- Would you like to walk to the station with me?
- Benimle istasyona kadar yürümek ister misin?
- I don't think Tom can walk without a cane.
- Tom'un bastonsuz yürüyebileceğini sanmıyorum.
- Yesterday I walked to the park.
- Dün parka yürüdüm.
- Tom never walks barefoot.
- Tom asla yalın ayak yürümez.
- I'm unable to walk.
- Yürüyemiyorum.
- Tom walked a few steps, and then collapsed.
- Tom birkaç adım yürüdü ve sonra yere yığıldı.
- I walked an entire ten miles.
- Tam 10 mil yürüdüm.
- I walked along the main street.
- Ana cadde boyunca yürüdüm.
- Babies crawl before they walk.
- Bebekler yürümeden önce emeklerler.
- I can't walk any more.
- Daha fazla yürüyemem.
- I am walking to the restroom.
- Tuvalete doğru yürüyorum.
- They happened to walk side by side.
- Tesadüfen yan yana yürüdüler.
- It's a fifteen minute walk from here to the campus.
- Buradan kampüse yürümek on beş dakika sürer.
- Tom walked through the town.
- Tom kasabanın içinden yürüdü.
- I'd prefer to take a taxi rather than walk.
- Yürümek yerine taksiye binmeyi tercih ederim.
- On an average how many miles do you walk a day?
- Ortalama olarak günde kaç mil yürüyorsunuz?
- It's illegal to walk on the grass, but what about running?
- Çimlerde yürümek yasak, peki ya koşmak?
- Tom and I walked home together.
- Tom ve ben birlikte eve yürüdük.
- Tom walked towards his car.
- Tom arabasına doğru yürüdü.
- Tom walked all day.
- Tom bütün gün yürüdü.
- Walking from the station to the house takes only five minutes.
- İstasyondan yürüyerek eve gitmek sadece beş dakika.
- Tom was too scared to walk home by himself.
- Tom tek başına eve yürümekten çok korktu.
- I walk at least three kilometers a day.
- Günde en az üç kilometre yürüyorum.
- I'm unable to walk.
- Ben yürüyemiyorum.
- If he had started walking early, he would have arrived by now.
- Eğer erken yürümeye başlasaydı şimdiye kadar gelirdi.
- Since there was no bus, I had to walk.
- Otobüs olmadığı için, yürümek zorunda kaldım.
- Tom walked towards Mary.
- Tom Mary'ye doğru yürüdü.
- We may as well walk as wait for the next bus.
- Bir sonraki otobüsü bekleyeceğimize yürüyebiliriz.
- Tom isn't accustomed to walking barefooted.
- Tom yalınayak yürümeye alışkın değildir.
- It takes 10 minutes to walk to the station.
- İstasyona yürümek on dakika alır.
- Tom was walking in front of me.
- Tom önümde yürüyordu.
- Walk with us.
- Bizimle yürü.
- Tom walked along the shore alone.
- Tom tek başına sahil boyunca yürüdü.
- He walked rapidly.
- Hızla yürüdü.
- The doctor says I'll probably never be able to walk again.
- Doktor muhtemelen bir daha asla yürüyemeyeceğimi söylüyor.
- The Russians didn't walk on the moon in 1969.
- Ruslar 1969 yılında ayda yürümediler.
- Tom is walking backwards.
- Tom geriye doğru yürüyor.
- He can hardly walk.
- O, zorlukla yürüyebiliyor.
- Don't walk alone after dark.
- Hava karardıktan sonra yalnız yürüme.
- Do you really want to walk to Tom's house?
- Gerçekten Tom'un evine yürümek istiyor musun?
- Tom walked to the parking lot.
- Tom otoparka yürüdü.
- Tom said he walked home by himself.
- Tom tek başına eve yürüdüğünü söyledi.
- Tom walked on.
- Tom yürüdü.
- I'm walking with her.
- Onunla yürüyorum.
- I love walking barefoot on the grass.
- Çimlerin üzerinde çıplak ayakla yürümeyi seviyorum.
- I missed the last bus and had to walk home in the rain.
- Son otobüsü kaçırdım ve yağmurda eve yürümek zorunda kaldım.
- We walked for about 6 kilometers.
- Yaklaşık 6 kilometre yürüdük.
- She was so tired that she couldn't walk.
- O kadar yorgundu ki yürüyemiyordu.
- He couldn't help but notice the beautiful woman walking down the beach.
- Sahilde yürüyen güzel kadını fark etmeden edemedi.
- That was the first time that a man walked on the moon.
- Bu, bir insanın Ay'da ilk kez yürüdüğü zamandı.
- I'm too tired to walk any more.
- Artık yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
- Tom will unlikely walk home in the rain.
- Tom muhtemelen yağmurda eve yürümeyecek.
- There weren't any trains, so we had to walk the whole time.
- Tren yoktu, o yüzden hep yürümek zorunda kaldık.
- He walked barefoot.
- Çıplak ayakla yürüyordu.
- I can't even walk, let alone run.
- Koşmayı bırak, yürüyemiyorum bile.
- A fat guy with moustache just walked in.
- Bıyıklı şişman adam sadece içeri yürüdü.
- They walked around.
- Onlar etrafta yürüdüler.
- Sami was walking around the house.
- Sami evin etrafında yürüyordu.
- Tom preferred to walk ten kilometres than pay money for a bus ticket.
- Tom bir otobüs bileti için para ödemektense on kilometre yürümeyi tercih etti.
- After dinner, I walk on the beach.
- Yemekten sonra sahilde yürüyeceğim.
- Animals leave footprints when they walk through snow.
- Hayvanlar karda yürürken ayak izleri bırakırlar.
- The dog is walking around the table.
- Köpek, masanın etrafında yürüyor.
- Tom walked up to the house.
- Tom eve doğru yürüdü.
- Tom often walks Mary home from school.
- Tom, Mary'yle sık sık okuldan eve yürür.
- He had been walking for hours.
- Saatlerdir yürüyordu.
- Tom still doesn't walk very well.
- Tom hala çok iyi yürüyemiyor.
- He was too tired to walk any further.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar yorgundu.
- The car broke down, so we had to walk.
- Araba bozuldu, bu yüzden yürümek zorunda kaldık.
- I want to walk.
- Ben yürümek istiyorum.
- We are going for a little walk.
- Biraz yürüyeceğiz.
- Tom walked as far as he could.
- Tom elinden geldiği kadarıyla yürüdü.
- Tom and Mary walk to school together.
- Tom ve Mary okula birlikte yürüyorlar.
- He must like taking walks.
- O yürümekten hoşlanıyor olmalı.
- He walked back and forth.
- Bir ileri bir geri yürüdü.
- Tom will probably never walk again.
- Tom muhtemelen bir daha hiç yürümeyecek.
- Tom preferred to walk ten kilometres rather than pay money for a bus ticket.
- Tom otobüs biletine para vermektense on kilometre yürümeyi tercih etti.
- How long have they been walking?
- Onlar ne kadar süredir yürüyor?
- I walked along the river until I got to the iron bridge.
- Demir köprüye varıncaya kadar nehir boyunca yürüdüm.
- He walked down the street whistling cheerfully.
- Neşeli şekilde ıslık çalarak caddede yürüdü.
- Do you walk hand in hand?
- El ele mi yürüyorsunuz?
- While walking down a street, he ran into an old friend of his.
- Yolda yürürken eski bir arkadaşına denk geldi.
- I'm too tired to walk any more.
- Artık yürüyemeyecek kadar yorgunum.
- I was walking down the street when suddenly someone tapped me on the shoulder.
- Biri omzuma aniden dokunduğunda sokakta aşağıya doğru yürüyordum.
- He can't walk now because he got injured in a traffic accident.
- O bir trafik kazasında yaralandığı için şimdi yürüyemiyor.
- They walked home together after school.
- Onlar okuldan sonra birlikte eve yürüdüler.
- Tom walks about fifteen miles a day.
- Tom günde yaklaşık on beş mil yürüyor.
- Tom wanted to walk.
- Tom yürümek istedi.
- They resumed walking.
- Yürümeye devam ettiler.
- Tom walked behind me.
- Tom arkamdan yürüdü.
- Tom walked back into his office.
- Tom ofisinin içine geri yürüdü.
- He was walking up the hill at a steady pace.
- O sabit bir hızda tepeye yürüyordu.
- She advised him to walk instead of taking a bus.
- Ona otobüse binmek yerine yürümesini tavsiye etti.
- I had to walk because there were no taxis.
- Yürümek zorundaydım çünkü taksi yoktu.
- They were walking along the street arm in arm.
- Cadde boyunca kol kola yürüyorlardı.
- Dan kept walking.
- Dan yürümeye devam etti.
- Can you imagine walking around on the moon?
- Ayın üzerinde yürüdüğünüzü hayal edebiliyor musunuz?
- Tom walked down the corridor and into Mary's office.
- Tom koridorda yürüdü ve Mary'nin ofisine girdi.
- You can walk there.
- Oraya yürüyebilirsin.
- After dinner, I walk on the beach.
- Akşam yemeğinden sonra, sahilde yürürüm.
- An old man walking with a cane asked Tom to help him across the street.
- Bastonuyla yürüyen yaşlı bir adam Tom'dan caddenin karşısına geçmesine yardım etmesini istedi.
- I can't keep up with you if you walk so fast.
- O kadar hızlı yürürsen sana yetişemem.
- I haven't walked that far in years.
- Yıllardır o kadar uzağa yürümedim.
- They walked with him to an old wooden building near the farmhouse.
- Onunla birlikte çiftlik evinin yakınındaki eski bir ahşap binaya doğru yürüdüler.
- Why don't we walk together?
- Neden birlikte yürümüyoruz?
- Walk when possible.
- Mümkün olduğunca yürüyün.
- Walk as fast as possible.
- Mümkün olduğunca hızlı yürüyün.
- Tom was walking down the street.
- Tom sokakta yürüyordu.
- Tom said he hoped that Mary would let him walk her home.
- Tom, Mary'nin onunla eve kadar yürümesine izin vereceğini umduğunu söyledi.
- We began to walk again as soon as she was recovered.
- İyileşir iyileşmez tekrar yürümeye başladık.
- He walked on and on.
- Yürüdü ve yürüdü.
- He was so tired that he couldn't walk.
- O kadar yorgundu ki yürüyemedi.
- We walked to the next beach to get away from the crowds.
- Kalabalıktan uzaklaşmak için bir sonraki plaja doğru yürüdük.
- She walked in the woods.
- O, ormanda yürüdü.
- I used to walk home from school.
- Eskiden okuldan eve yürüyerek gelirdim.
- Noah was a just and perfect man in his generations, he walked with God.
- Nuh kendi kuşağı içinde adil ve kusursuz bir adamdı, Tanrı'yla birlikte yürüdü.
- We walked along the street.
- Biz cadde boyunca yürüdük.
- I'd rather go for a walk than see the movie.
- Film izlemektense yürümeyi tercih ederim.
- A boy was walking with his hands in his pockets.
- Bir çocuk elleri cebinde yürüyordu.
- I walk to school in 30 minutes.
- Ben okula otuz dakikada yürüyorum.
- We walked to the river.
- Nehre kadar yürüdük.
- Tom walked quickly through the tunnel.
- Tom tünelde hızlıca yürüdü.
- He will walk.
- O yürüyecek.
- Yua and Yuma walked from morning until the last train.
- Yua ve Yuma sabahtan son trene kadar yürüdüler.
- I never walk barefoot.
- Ben asla çıplak ayakla yürümem.
- She struggled to walk again after the accident.
- Kazadan sonra tekrar yürümekte güçlük çekti.
- I'm too tired to walk any further.
- Daha ileri yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
- He was walking slowly with his head down.
- Başını öne eğmiş, ağır adımlarla yürüyordu.
- Tom likes to take walks alone.
- Tom yalnız yürümeyi sever.
- Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk.
- Burada biraz dinlenelim, ayaklarım çok ağrıyor, yürüyemiyorum.
- I'm walking home.
- Eve yürüyorum.
- I was walking down the street when suddenly someone tapped me on the shoulder.
- Caddede yürürken aniden biri omzuma dokundu.
- I like walking at night.
- Gece yürümeyi severim.
- Tom and Mary walked to school together.
- Tom ve Mary okula birlikte yürüdüler.
- I could walk from here.
- Ben buradan yürüyebilirim.
- Tom had to walk home since his car broke down.
- Tom arabası bozulduğu için eve yürümek zorunda kaldı.
- Tom walked fast.
- Tom hızlı yürüdü.
- We began walking toward them.
- Onlara doğru yürümeye başladık.
- Tom walked over to Mary and kissed her.
- Tom Mary'ye doğru yürüdü ve onu öptü.
- They began walking toward Tom.
- Tom'a doğru yürümeye başladılar.
- Tom saw Mary walking down the street.
- Tom, Mary'nin sokakta yürüdüğünü gördü.
- You have to walk a long way to get there.
- Oraya gitmek için uzun bir yol yürümen gerek.
- It took me ten minutes to walk to the metro station.
- Metro istasyonuna yürümem on dakika sürdü.
- They kept walking.
- Onlar yürümeye devam etti.
- Do you really walk to work every morning?
- Her sabah işe gerçekten yürüyerek mi gidiyorsun?
- He was walking about in the town.
- O kasabasında yürüyordu.
- It takes 10 minutes to walk to the station.
- İstasyona yürümek 10 dakika sürer.
- Tom walked back on the stage.
- Tom sahneye geri yürüdü.
- Tom walked right into Mary's trap.
- Tom doğruca Mary'nin tuzağına yürüdü.
- He was walking in front of the car.
- Arabanın önünde yürüyordu.
- Tom and his friends walked down the street, singing a song.
- Tom ve arkadaşları şarkı söyleyerek caddede yürüdüler.
- I walked the length of the street.
- Cadde boyunca yürüdüm.
- I know someone who can walk on water.
- Suda yürüyebilen birini tanıyorum.
- I walked as far as the school.
- Okula kadar yürüdüm.
- He will probably never walk again.
- Muhtemelen bir daha asla yürüyemeyecek.
- We walked ten miles that day.
- O gün on mil yürüdük.
- I think I'll walk back.
- Sanırım yürüyerek döneceğim.
- Tom walks too slow.
- Tom çok yavaş yürüyor.
- Chris noticed Kate walking through the neighborhood with a strange boy.
- Chris Kate'i tuhaf bir çocukla mahallede yürürken fark etti.
- Tom and Mary walked down the busy sidewalk.
- Tom ve Mary kalabalık kaldırımda yürüdüler.
- Tom walked alone.
- Tom yalnız başına yürüdü.
- Tom can barely walk.
- Tom zar zor yürüyebiliyor.
- Are we going to walk?
- Yürüyecek miyiz?
- He was walking ahead of the car.
- O, arabanın önünde yürüyordu.
- She walked twenty miles a day.
- Günde 20 mil yürürdü.
- Tom walked across the street.
- Tom caddenin karşısına yürüdü.
- She did not walk to the gym.
- O, spor salonuna yürümedi.
- I walk twenty miles a day.
- Günde 20 mil yürüyorum.
- It looks like we're going to have to walk.
- Görünüşe göre yürümemiz gerekecek.
- Tom walks home with Mary almost every day.
- Tom neredeyse her gün Mary ile eve yürür.
- Tom will probably never walk again.
- Tom muhtemelen bir daha yürüyemeyecek.
- They walked along the road three abreast.
- Yol boyunca üçer üçer yürüdüler.
- We found it difficult to walk in the deep snow.
- Derin karda yürümek bize zor geldi.
- We may as well walk as wait for the next bus.
- Bir sonraki otobüsü beklemek yerine yürüyebiliriz.
- These patients have trouble walking.
- Bu hastaların yürüme sorunu var.
- Tom has offered to walk Mary home.
- Tom, Mary ile eve kadar yürümeyi teklif etti.
- I didn't walk for a year.
- Bir yıl boyunca yürümedim.
- He walks aimlessly in the street as a madman.
- Sokakta deli gibi amaçsızca yürüyor.
- Chris noticed Kate walking through the neighborhood with a strange boy.
- Chris, Kate'in yabancı bir çocukla mahallede yürüdüğünü fark etti.
- We sang as we walked.
- Yürürken şarkı söyledik.
- I couldn't walk anymore.
- Artık yürüyemiyordum.
- He can hardly walk.
- Zorlukla yürüyebiliyordu.
- A fly can walk on the ceiling.
- Bir sinek tavanda yürüyebilir.
- Do you want to walk together?
- Birlikte yürümek ister misin?
- Tom walked up the stairs.
- Tom merdivenlerden yukarı yürüdü.
- My grandmother walks faster than me, and plays tennis better than I do.
- Büyükannem benden daha hızlı yürür, ve benim oynadığımdan daha iyi tenis oynar.
- Tom walked up to the beautiful girl and asked her what her name was.
- Tom güzel kıza doğru yürüdü ve ona adının ne olduğunu sordu.
- We had to walk home in the rain.
- Yağmurda eve yürümek zorunda kaldım.
- Tom walked home from school.
- Tom okuldan eve yürüdü.
- We'll walk.
- Biz yürüyeceğiz.
- It took only ten minutes to walk there.
- Oraya yürümek sadece on dakika sürdü.
- They resumed walking.
- Onlar yürümeye devam ettiler.
- He walks in the park every morning.
- O, her sabah parkta yürür.
- I can barely walk.
- Zar zor yürüyebiliyorum.
- I walked along the footpath.
- Ben patika boyunca yürüdüm.
- It's an hour's walk to the station.
- İstasyon yürüyerek bir saat uzaklıkta.
- She is walking.
- O yürüyor.
- We saw a stranger walking outside.
- Bir yabancının dışarıda yürüdüğünü gördük.
- Tom is walking down the hall.
- Tom koridorda yürüyor.
- I don't walk like that.
- Ben öyle yürümem.
- Can Tom walk?
- Tom yürüyebiliyor mu?
- I can't walk any further.
- Daha fazla yürüyemem.
- After his knee repair, he could walk without pain.
- Dizini tamir ettirdikten sonra acı çekmeden yürüyebiliyordu.
- Tom told me he'd walk home.
- Tom bana eve yürüyeceğini söyledi.
- Tom was walking towards the station when I saw him.
- Onu gördüğümde Tom istasyona doğru yürüyordu.
- Tom walked as fast as he could to catch up with Mary.
- Tom Mary'ye yetişmek için elinden geldiğince hızlı yürüdü.
- I can walk for a week under the rain.
- Yağmur altında bir hafta yürüyebilirim.
- Tom doesn't usually walk to the gym.
- Tom genellikle spor salonuna yürümez.
- I would rather go there by bike than walk.
- Yürümektense oraya bisikletle gitmeyi tercih ederim.
- Look, the boys are walking barefoot in the water.
- Bakın, çocuklar suyun içinde çıplak ayakla yürüyor.
- The elevator was out of order and we had to walk to the fifth floor.
- Asansör bozuktu ve beşinci kata kadar yürümek zorunda kaldık.
- I saw Tom and Mary walking in the park this morning.
- Bu sabah Tom ve Mary'yi parkta yürürken gördüm.
- Jack was tired from having walked fifty miles.
- Jack, elli mil yürümekten dolayı yorgundu.
- He walked along the shore.
- Kıyı boyunca yürüdü.
- My bicycle broke, so I had to walk.
- Bisikletim kırıldı, o yüzden yürümek zorunda kaldım.
- I walk quickly.
- Çabucak yürürüm.
- It takes an hour to walk to the station.
- İstasyona yürümek bir saat sürer.
- She sang as she walked.
- O yürürken şarkı söyledi.
- Tom walked over to where Mary was.
- Tom, Mary'nin olduğu yere doğru yürüdü.
- Neil Armstrong and Buzz Aldrin walked on the moon for the first time in July 1969.
- Neil Armstrong ve Buzz Aldrin Temmuz 1969 yılında ilk kez ayda yürüdüler.
- We walked a few minutes and reached the shore.
- Birkaç dakika yürüdük ve sahile ulaştık.
- How long does it take to walk to the station?
- İstasyona yürümek ne kadar sürer?
- It is good for your health to take a walk every morning.
- Her sabah yürümek sağlığın için iyidir.
- Tom and I often walk on the beach.
- Tom ve ben sık sık sahilde yürürüz.
- Yesterday, as I was walking along the street, I saw an accident.
- Dün caddede yürürken bir kaza gördüm.
- No matter how fast you walk, you won't be able to catch up with him.
- Ne kadar hızlı yürürsen yürü, ona yetişemezsin.
- My grandmother walks faster than me, and plays tennis better than I do.
- Büyükannem benden daha hızlı yürür ve benden daha iyi tenis oynar.
- I didn't walk for a year.
- Bir yıldır yürümedim.
- It was the first time I walked along the Mogami River.
- Mogami Nehri boyunca ilk kez yürüyordum.
- They walked together.
- Onlar birlikte yürüdüler.
- It's just like walking on the moon.
- Tıpkı ayda yürümek gibi.
- Tom will probably walk here.
- Tom muhtemelen buraya kadar yürüyecek.
- He walked back and forth.
- İleri geri yürüdü.
- Let's walk to the station together.
- İstasyona birlikte yürüyelim.
- Tom and Mary walked up the street together.
- Tom ve Mary cadde boyunca birlikte yürüdü.
- I walk in the rain like an idiot and you're not there.
- Yağmurda aptal gibi yürüyorum ve sen orada değilsin.
- I walk because I don't have a car.
- Yürüyorum çünkü arabam yok.
- I had to walk there because my car broke down.
- Arabam bozulduğu için oraya yürümek zorunda kaldım.
- I like to walk in the park.
- Parkta yürümeyi severim.
- I walked home through the park.
- Parkın içinden eve yürüdüm.
- I walked first, and he came behind.
- Önce ben yürüdüm, o arkadan geldi.
- Tom seems to be having trouble walking.
- Tom yürümede zorluk yaşıyor gibi görünüyor.
- Tom says he can't walk another step.
- Tom bir adım daha yürüyemeyeceğini söylüyor.
- I can walk to work from here.
- Buradan işe yürüyebilirim.
- His grandmother can't walk, can she?
- Onun büyükannesi yürüyemez, değil mi?
- Tom told me to keep walking.
- Tom bana yürümeye devam etmemi söyledi.
- We were walking on the deck.
- Biz güvertede yürüyorduk.
- They walked barefoot over the sand dunes.
- Kum tepelerinin üzerinde yalın ayak yürüdüler.
- I don't feel like walking so fast.
- Bu kadar hızlı yürümek istemiyorum.
- He walked on tiptoe so that nobody would hear him.
- O, kimse onu duymasın diye parmak uçlarına basarak yürüdü.
- Shall we walk or take the bus?
- Yürüyelim mi, otobüse mi binelim?
- Tom can't walk.
- Tom yürüyemiyor.
- You can't teach a crab how to walk straight.
- Bir akrebe nasıl düz yürüyeceğini öğretemezsin.
- Tom always walks to school if it isn't raining.
- Yağmur yağmıyorsa, Tom her zaman okula kadar yürür.
- Tom can walk to his office in thirty minutes or less.
- Tom otuz dakika ya da daha az sürede ofisine yürüyebilir.
- One day you'll be able to walk.
- Bir gün yürüyebileceksin.
- I'm going to walk to the library.
- Kütüphaneye doğru yürüyeceğim.
- You can walk, or alternatively, I'll drive you there in my car.
- Yürüyebilirsin veya ikinci bir seçenek olarak, seni oraya arabamla götürürüm.
- She likes to walk alone.
- O tek başına yürümeyi sever.
- Tom still can't walk very well.
- Tom hâlâ çok iyi yürüyemiyor.
- I walked down the hall to Tom's office.
- Öğrenci yurdundan Tom'un ofisine doğru yürüdüm.
- They walked to the mall, where they ate and watched a movie.
- Alışveriş merkezine yürüdüler, orada yemek yediler ve film izlediler.
- Let's take a walk along the river.
- Nehir boyunca yürüyelim.
- You may never be able to walk again.
- Bir daha asla yürüyemeyebilirsin.
- After he was injured in an accident, he could no longer walk.
- O bir kazada yaralandıktan sonra, artık yürüyemiyordu.
- I couldn't walk.
- Yürüyemedim.
- Let's walk on the beach after dinner.
- Akşam yemeğinden sonra kumsalda yürüyelim.
- The car broke down, so they had to walk.
- Araba bozuldu, bu yüzden yürümek zorunda kaldılar.
- Tom walks very slowly.
- Tom çok yavaş yürür.
- Do not show a torch to a blind man walking in the dark.
- Karanlıkta yürüyen kör bir adama el feneri göstermeyin.
- Tom walked toward his car.
- Tom arabasına doğru yürüdü.
- I can't keep up with you if you walk so fast.
- Bu kadar hızlı yürürsen sana yetişemem.
- I am walking to the bathroom.
- Ben de tuvalete yürüyorum.
- Let's park the car here and walk the rest of the way.
- Arabayı burada parkedelim ve yolun geriye kalanını yürüyelim.
- Tom saw Mary walking alone in the park.
- Tom, Mary'yi parkta tek başına yürürken görmüş.
- Before you criticize someone, you should walk a mile in their shoes.
- Birini eleştirmeden önce, onun ayakkabılarıyla bir mil yürümelisin.
- There are two strangers walking on the street.
- Caddede yürüyen iki yabancı var.
- The child can walk alone.
- Çocuk tek başına yürüyebilir.
- Please don't walk on the grass.
- Lütfen çimlerin üzerinde yürüme.
- I walk a lot.
- Çok yürürüm.
- The couple was walking arm in arm.
- Çift kol kola yürüyordu.
- Tom walked down the hall by himself.
- Tom koridorda tek başına yürüyordu.
- He walked in the park yesterday.
- O, dün parkta yürüdü.
- During a walk in the park she accidentally met her old friend.
- Parkta yürürken tesadüfen eski bir arkadaşıyla karşılaştı.
- Sami was walking over to his car.
- Sami arabasına doğru yürüyordu.
- I walked to the door and opened it.
- Kapıya doğru yürüdüm ve açtım.
- Let's walk on the beach after dinner.
- Akşam yemeğinden sonra sahilde yürüyelim.
- Sometimes I walk to work, and sometimes I ride my bike, because I live very close to work.
- İşe bazen yürüyerek bazen de bisikletle gidiyorum, çünkü işe çok yakın oturuyorum.
- I'm not used to walking long distances.
- Uzun mesafeleri yürümeye alışık değilim.
- He walked up and down the room.
- Odada ileri geri yürüdü.
- Five miles is a long distance to walk.
- Beş mil yürümek için uzun bir mesafe.
- Walking is an excellent exercise.
- Yürüyüş mükemmel bir egzersizdir.
- They walked.
- Onlar yürüdü.
- I can't walk any more.
- Artık yürüyemiyorum.
- He was robbed while walking late at night.
- Gece geç saatte yürürken soyuldu.
- As I was walking, it began to rain.
- Ben yürürken, yağmur yağmaya başladı.
- Tom always walks to school if it isn't raining.
- Tom yağmur yağmıyorsa okula her zaman yürüyerek gider.
- Why are we walking?
- Neden yürüyoruz?
- Do you walk hand in hand?
- El ele yürüyor musunuz?
- As soon as he finished eating, he began to walk again.
- O yemek yemeyi bitirir bitirmez tekrar yürümeye başladı.
- Am I walking too fast?
- Çok hızlı mı yürüyorum?
- Tom walks faster than Mary.
- Tom Mary'den daha hızlı yürür.
- I'd like to walk like a normal person.
- Normal bir insan gibi yürümek istiyorum.
- Tom likes taking walks with Mary.
- Tom Mary ile yürümekten hoşlanır.
- Sami was still walking.
- Sami hala yürüyordu.
- Tom is walking south.
- Tom güneye doğru yürüyor.
- It'll be quicker to walk than to take a taxi.
- Yürümek, taksiye binmekten daha hızlı olacaktır.
- Tom walked to the door and opened it.
- Tom kapıya doğru yürüdü ve onu açtı.
- I once saw a man walk barefoot over hot coals.
- Bir keresinde sıcak kömürlerin üzerinde yalınayak yürüyen bir adam görmüştüm.
- Tom walked down the hall by himself.
- Tom koridorda kendi başına yürüdü.
- This baby cannot yet walk.
- Bu bebek henüz yürüyemiyor.
- I was walking, not driving.
- Araba sürmüyordum, yürüyordum.
- After a while, I noticed that we weren't walking on the path anymore.
- Bir süre sonra, artık patikada yürümediğimizi fark ettim.
- The girl walking with Tom is Mary.
- Tom'la yürüyen kız Mary'dir.
- Tom walked cautiously down the dark alley.
- Tom karanlık sokakta temkinli bir şekilde yürüdü.
- Tom walked ahead.
- Tom önde yürüdü.
- Have you ever walked like a duck?
- Hiç ördek gibi yürüdün mü?
- We walked on the dune.
- Biz kumul üzerinde yürüdük.
- Tom kept walking until he was too tired to take even one more step.
- Tom bir adım daha atamayacak kadar yorulana kadar yürümeye devam etti.
- As I was walking, it began to rain.
- Yürürken yağmur yağmaya başladı.
- Animals leave footprints when they walk through snow.
- Hayvanlar kar üzerinde yürürken ayak izlerini bırakırlar.
- Tom said he walked home by himself.
- Tom eve tek başına yürüdüğünü söyledi.
- Tom struggled to walk again after the accident.
- Tom kazadan sonra tekrar yürümek için mücadele etti.
- I don't want to walk any more.
- Artık yürümek istemiyorum.
- I don't walk a lot.
- Çok fazla yürümem.
- Tom didn't want to walk the tightrope without a net.
- Tom ipte ağ olmadan yürümek istemedi.
- As there was no bus service, we had to walk all the way to the station.
- Otobüs servisi olmadığı için, biz, istasyona giden bütün yolu yürümek zorunda kaldık.
- Is it too far to walk?
- Yürümek için çok uzak mı?
- They walked three miles farther.
- Üç mil daha yürüdüler.
- Tom walked into the signpost.
- Tom tabelaya doğru yürüdü.
- No one in their right mind would walk in those woods at night.
- Aklı başında hiç kimse gece şu ormanda yürümez.
- He walked so fast that she couldn't keep up with him.
- O kadar hızlı yürüdü ki, kız ona yetişemedi.
- Tom could barely walk.
- Tom güçlükle yürüyebiliyordu.
- We had to walk.
- Yürümek zorunda kaldık.
- He's a year and five months old, but he can't walk yet.
- O bir yıl ve beş aylık ama henüz yürüyemiyor.
- We could make it on time if we walked a little faster.
- Biraz daha hızlı yürürsek zamanında yetişebiliriz.
- I walked to the gate and opened it.
- Kapıya yürüyüp onu açtım.
- They walked along the avenue.
- Cadde boyunca yürüdüler.
- Tom was walking towards the station when I saw him.
- Tom onu gördüğümde istasyona doğru yürüyordu.
- Tom said he had to walk home.
- Tom evine yürümek zorunda kaldığını söyledi.
- Do you want to walk together?
- Birlikte yürümek ister misiniz?
- It took me ten minutes to walk to the metro station.
- Metro istasyonuna yürümek benim on dakikamı aldı.
- I love walking along the river.
- Nehir boyunca yürümeyi seviyorum.
- I had to walk because there were no taxis.
- Taksi olmadığı için yürümek zorunda kaldım.
- Tom isn't accustomed to walking barefooted.
- Tom çıplak ayakla yürümeye alışkın değil.
- We walked along the road.
- Yol boyunca yürüdük.
- Tom was walking so fast that we couldn't catch up with him.
- Tom o kadar hızlı yürüyüyordu ki ona yetişemedik.
- Tom likes to observe the people walking by.
- Tom yürüyen insanları gözlemlemeyi sever.
- I walk very slowly.
- Çok yavaş yürüyorum.
- I can't walk alone.
- Yalnız yürüyemem.
- Even though I could take a bus to school, I usually walk.
- Okula otobüsle gidebilmeme rağmen genellikle yürürüm.
- Tom walked to the door and looked out.
- Tom kapıya doğru yürüdü ve dışarı baktı.
- I don't like to walk.
- Yürümeyi sevmiyorum.
- Girls walk sooner than boys.
- Kızlar erkeklerden daha erken yürür.
- Tom walked around the island.
- Tom adanın etrafında yürüdü.
- I walked into a door.
- Bir kapıya doğru yürüdüm.
- Tom walks to work.
- Tom işe yürüyerek gider.
- Walk faster, or you'll miss the train.
- Daha hızlı yürü, yoksa treni kaçıracaksın.
- Tom and Mary started walking.
- Tom ve Mary yürümeye başladılar.
- Why don't we take a walk along the river?
- Neden nehir boyunca yürümüyoruz?
- Tom wanted me to walk home with him.
- Tom onunla eve yürümemi istedi.
- You're not going to walk, are you?
- Yürümeyeceksin, değil mi?
- He was walking toward the sea.
- O, denize doğru yürüyordu.
- You need to walk more.
- Daha fazla yürümen gerek.
- If you hear the alarm, walk, don't run.
- Eğer alarm duyarsan, yürü, koşma.
- Tom asked Mary if she liked to walk.
- Tom, Mary'ye yürümeyi sevip sevmediğini sordu.
- I was walking to the station then.
- O zaman istasyona doğru yürüyordum.
- Look, the boys are walking barefoot in the water.
- Bak, çocuklar suyun içinde yalınayak yürüyorlar.
- Tom asked Mary to walk more quickly.
- Tom Mary'den daha hızlı yürümesini istedi.
- Aren't you going to walk?
- Yürümeyecek misin?
- I can't believe Tom walked all the way here from his house.
- Tom'un evinden buraya kadar yürüdüğüne inanamıyorum.
- People walk naturally.
- İnsanlar doğal olarak yürür.
- The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın şiddeti yürümeyi zorlaştırdı.
- They walked three miles farther.
- Onlar üç mil öteye yürüdü.
- I like walking alone.
- Yalnız yürümeyi seviyorum.
- I walk a lot, because it's healthy.
- Çok yürüyorum, çünkü sağlıklı.
- We walked through thick bushes.
- Sık çalıların arasından yürüdük.
- Tom usually walks home.
- Tom genellikle eve yürür.
- He walks seven miles a day on an average.
- Günde ortalama yedi mil yürür.
- He was walking to the store, but stopped next to her house.
- Dükkana yürüyordu ama onun evinin yanında durdu.
- That baby knows how to walk.
- O bebek nasıl yürüneceğini bilir.
- The boy walked through the puddles.
- Çocuk çamurlu suda yürüdü.
- Do you want to walk to the station with me?
- Benimle istasyona kadar yürümek ister misin?
- Otoyo enjoyed the beautiful spring day and walked along the beach.
- Otoyo, güzel ilkbahar gününün tadını çıkardı ve sahil boyunca yürüdü.
- I can't walk any further.
- Ben daha ileri yürüyemem.
- Tom walked down the street toward the church.
- Tom sokaktan kiliseye doğru yürüdü.
- She walked with her head down like an old woman.
- O, yaşlı bir kadın gibi başını eğip yürüdü.
- I'm not able to walk.
- Ben yürüyemiyorum.
- Tom turned and walked to the door.
- Tom döndü ve kapıya doğru yürüdü.
- Jesus walked on water.
- İsa suyun üzerinde yürüdü.
- Don't walk alone after dark.
- Hava karardıktan sonra yalnız yürümeyin.
- Dan walked back to his car.
- Dan arabasına doğru yürüdü.
- He walked rapidly.
- O, hızla yürüdü.
- Tom is starting to walk.
- Tom yürümeye başlıyor.
- We walked here.
- Buraya yürüdük.
- You walk fast.
- Hızlı yürüyorsun.
- We walked together as far as the next station.
- Biz istasyona kadar birlikte yürüdük.
- Tom got up from his chair, walked to the door and opened it.
- Tom sandalyesinden kalktı, kapıya doğru yürüdü ve onu açtı.
- Walk fast so as to be in time.
- Zamanında ulaşmak için hızlı yürü.
- Are you going to walk to the station?
- İstasyona yürüyecek misin?
- He walked her to her car.
- Arabasına yürüdü.
- Did you walk to the station?
- İstasyona yürüdün mü?
- Tom was walking too fast for us catch up with him.
- Tom onu yakalayamayacağımız kadar hızlı yürüyordu.
- They walked down the beach, holding hands.
- El ele tutuşarak sahilde yürüdüler.
- Tom can walk only if he has his cane.
- Tom sadece bastonu varsa yürüyebilir.
- He walked the streets looking for his son.
- Oğlunu aramak için sokaklarda yürüdü.
- Shall we walk?
- Yürüyelim mi?
- How old were you when you started walking?
- Yürümeye başladığında kaç yaşındaydın?
- Tom walked toward the pool.
- Tom havuza doğru yürüdü.
- He was walking ahead of the car.
- Arabanın önünde yürüyordu.
- I used to walk home from school.
- Ben okuldan eve yürürdüm.
- Sometimes he runs, sometimes he walks.
- O bazen koşar, bazen yürür.
- Tom prefers walking for exercise.
- Tom egzersiz için yürümeyi tercih ediyor.
- We must learn to walk before we can run.
- Koşmadan önce yürümeyi öğrenmeliyiz.
- I saw him walking alone in the park.
- Onu parkta tek başına yürürken gördüm.
- Tom walked home from school.
- Tom okuldan eve yürüyerek geldi.
- He is walking towards the station.
- İstasyona doğru yürüyor.
- Walk slowly to the door.
- Yavaşça kapıya doğru yürü.
- In a few days, the baby will be able to walk.
- Birkaç gün içinde bebek yürüyebilecek.
- Tom walked over to where Mary was seated.
- Tom, Mary'nin oturduğu yere doğru yürüdü.
- My grandfather can't walk without his cane.
- Büyükbabam bastonu olmadan yürüyemiyor.
- Tom thought Mary might need to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümesi gerekebileceğini düşündü.
- Tom walked along the shore.
- Tom kıyı boyunca yürüdü.
- How fast can you walk?
- Ne kadar hızlı yürüyebilirsin?
- Tom was robbed while walking late at night.
- Tom gece geç saatte yürürken soyuldu.
- Shall we walk or drive?
- Yürüyelim mi yoksa arabayla mı gidelim?
- Can I walk down here?
- Buradan aşağıya yürüyebilir miyim?
- Tom walked down the street without looking either left or right.
- Tom sokakta yürürken ne sağa ne de sola baktı.
- Tom never walks anywhere.
- Tom hiçbir yere yürümez.
- He walked back and forth in the room.
- O odada ileri geri yürüdü.
- Just start walking.
- Yürümeye başla.
- Thousands of migrants decided to walk from Budapest in Hungary to Austria.
- Binlerce göçmen Macaristan'ın Budapeşte kentinden Avusturya'ya yürümeye karar verdi.
- Tom is likely to walk here.
- Tom muhtemelen burada yürüyecek.
- She walked as far as Shinjuku.
- Shinjuku'ya kadar yürüdü.
- The elevator was out of order and we had to walk to the fifth floor.
- Asansör bozuktu ve biz beşinci kata yürümek zorunda kaldık.
- We walked on the banks of the Thames.
- Thames'in kıyısında yürüdük.
- Tom and Mary both walked.
- Tom ve Mary yürüdüler.
- Tom walked up to the third floor.
- Tom üçüncü kata kadar yürüdü.
- Tom must like walking.
- Tom yürümeyi sevmeli.
- He was too tired to walk any more.
- Yorgunluktan artık yürümeye hâli kalmamıştı.
- I am too exhausted to walk any more.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar yorgunum.
- I have a lot of baggage, so I can't walk home.
- Çok fazla valizim var, bu yüzden eve yürüyemiyorum.
- Let's walk to the lake.
- Göle yürüyelim.
- Tom didn't expect to walk again.
- Tom tekrar yürümeyi beklemiyordu.
- I think I'd rather walk.
- Sanırım yürümeyi tercih ederim.
- Don't walk home by yourself.
- Eve tek başına yürüme.
- I like to walk in the rain.
- Yağmurda yürümek istiyorum.
- Tom walked quickly down the street.
- Tom sokakta hızlıca yürüdü.
- Tom began walking toward them.
- Tom onlara doğru yürümeye başladı.
- Did Tom really walk home from school with Mary?
- Tom gerçekten Mary ile okuldan eve yürüdü mü?
- Tom may have walked Mary home last night.
- Tom dün gece Mary'i yürüyerek eve bırakmış olabilir.
- Tom was walking.
- Tom yürüyordu.
- The lovers walked arm-in-arm.
- Aşıklar kol kola yürüdüler.
- Tom walked to the bus stop.
- Tom otobüs durağına yürüdü.
- Tom walked back out the door.
- Tom kapıdan dışarıya doğru geri yürüdü.
- Just keep walking.
- Sadece yürümeye devam.
- I kept walking.
- Yürümeye devam ettim.
- Don't walk under ladders.
- Merdivenlerin altında yürümeyin.
- She's walking back to the store where she forgot her money.
- Parasını unuttuğu dükkana doğru yürüyor.
- Don't walk under ladders.
- Merdivenlerin altında yürüme.
- Tom walked to the supermarket.
- Tom süpermarkete yürüdü.
- I usually walk home from school.
- Genelde okuldan eve yürüyerek dönerim.
- Tom began to believe that he'd never be able to walk again.
- Tom bir daha asla yürüyemeyeceğine inanmaya başladı.
- Tom hurt his leg and can barely walk.
- Tom bacağını incitti ve zar zor yürüyebiliyor.
- Our little girl can already walk!
- Küçük kızımız artık yürüyebiliyor!
- He is walking very slowly.
- Çok yavaş yürüyor.
- I make it a rule to take a walk every morning.
- Her sabah yürümeyi kural haline getirdim.
- Do you get short of breath easily when walking?
- Yürürken kısa sürede nefes darlığı hissediyor musunuz?
- When you walk around here, you have to look out for falling rocks.
- Buralarda yürürken düşen kayalara dikkat etmelisiniz.
- Tom walked to the door.
- Tom, kapıya yürüdü.
- People walk naturally.
- İnsanlar doğal yürüyor.
- Do you like walking?
- Yürümeyi sever misin?
- I don't feel like walking.
- Yürümek istemiyorum.
- He walked in the park yesterday.
- Dün parkta yürüdü.
- I saw Jim and Mary taking a walk hand in hand in the park.
- Jim ve Mary'yi parkta el ele yürürken gördüm.
- We walked along the river.
- Nehir boyunca yürüdük.
- Tom walked silently through the forest.
- Tom ormanın içinde sessizce yürüdü.
- She walked very carefully.
- O çok dikkatli bir şekilde yürüdü.
- Tom got up and walked over to the window.
- Tom kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- Tom didn't have time to walk there, so he drove.
- Tom'un oraya yürümek için zamanı yoktu, bu yüzden arabayla gitti.
- I don't walk by myself anymore.
- Artık yalnız başıma yürümem.
- I prefer walking to cycling.
- Yürümeyi bisiklete binmeye tercih ederim.
- Let me walk you to your car.
- Seninle arabana kadar yürüyeyim.
- He whistled as he walked.
- Yürürken ıslık çaldı.
- He walked two miles in half an hour.
- Yarım saatte iki mil yürüdü.
- I am not accustomed to walking long distances.
- Ben uzun mesafeler yürümeye alışkın değilim.
- She ran across her old friend while walking in the park.
- Parkta yürürken eski arkadaşına rastladı.
- I usually walk home from school.
- Genellikle okuldan eve yürürüm.
- She struggled to walk again after the accident.
- Kazadan sonra tekrar yürüyebilmek için uğraştı.
- She always walks to school.
- Okula hep yürüyerek gider.
- Girls walk sooner than boys.
- Kızlar erkeklerden daha çabuk yürürler.
- Tom walked down the street.
- Tom sokakta yürüdü.
- It isn't safe to walk alone at night.
- Gece yalnız yürümek güvenli değildir.
- Tom walked Mary to the bus station.
- Tom, Mary ile otobüs durağına kadar yürüdü.
- They walked toward the gate.
- Onlar kapıya doğru yürüdü.
- He was talking as he walked.
- Yürürken konuşuyordu.
- Tom walked silently through the forest.
- Tom ormanda sessizce yürüyordu.
- Why are you saying you want to walk in the park?
- Neden parkta yürümek istediğini söylüyorsun?
- I can walk faster if you want me to.
- İstersen daha hızlı yürüyebilirim.
- Let's walk on the beach.
- Sahilde yürüyelim.
- Tom and I walked to school together.
- Tom ve ben okula birlikte yürürdük.
- Tom intends to walk home.
- Tom eve yürümek niyetinde.
- Sometimes he runs, sometimes he walks.
- Bazen koşuyor, bazen yürüyor.
- As there was no bus service, we had to walk all the way to the station.
- Otobüs hizmeti olmadığı için, istasyona kadar yürümek zorunda kaldık.
- He was so tired that he couldn't walk.
- O kadar yorgundu ki yürüyemiyordu.
- Are you able to keep walking?
- Yürümeye devam edebilecek misin?
- It is difficult to walk 60 kilometers a day.
- Günde 60 kilometre yürümek zor.
- I walk like a penguin.
- Bir penguen gibi yürüyorum.
- I don't believe I can walk that far in three hours.
- O kadar uzağa üç saatte yürüyebileceğime inanmıyorum.
- Tom and Mary walked off in opposite directions.
- Tom ve Mary zıt yönlere yürüdüler.
- Are you going to walk?
- Yürüyecek misin?
- Take a few steps and tell me if it hurts when you walk.
- Birkaç adım at ve yürürken acıyıp acımadığını söyle.
- I would walk, except it's too hot.
- Çok sıcak olmasaydı yürürdüm.
- I would walk in the woods when I was a boy.
- Ben bir çocukken ormanda yürürdüm.
- It takes twenty minutes to walk from the station to school.
- İstasyondan okula yürümek yirmi dakika sürer.
- Tom often walks to school.
- Tom okula sık sık yürür.
- How much time, more or less, does it take to walk from here to the town hall?
- Buradan Belediye binasına yürümek aşağı yukarı ne kadar zaman alır?
- Since there were no taxis, I had to walk.
- Taksi olmadığı için yürümek zorunda kaldım.
- Tom claimed he walked from Boston to Chicago.
- Tom, Boston'dan Chicago'ya yürüdüğünü iddia etti.
- Tom and Mary walked down the street holding hands.
- Tom ve Mary el ele tutuşarak caddede yürüdüler.
- Sami walked downtown.
- Sami şehir merkezine yürüdü.
- They walked miles and miles.
- Onlar millerce yürüdü.
- He who reads often and walks often, sees much and knows much.
- Sık okuyan ve sık yürüyen, çok şey görür ve çok şey bilir.
- I can't walk any farther.
- Daha fazla yürüyemem.
- Tom is walking behind Mary.
- Tom Mary'nin arkasından yürüyor.
- Sami walked through the club's parking lot.
- Sami kulübün otoparkına doğru yürüdü.
- Don't you want to walk again?
- Tekrar yürümek istemiyor musun?
- Walk when possible.
- Mümkün olduğunda yürüyün.
- I started walking.
- Yürümeye başladım.
- I couldn't walk anymore.
- Daha fazla yürüyemedim.
- Do you regularly use any assistive devices for walking?
- Yürümek için düzenli olarak herhangi bir yardımcı cihaz kullanıyor musunuz?
- There was a deer walking through the meadow.
- Çayırda yürüyen bir geyik vardı.
- We can walk back.
- Biz yürüyerek geri gidebiliriz.
- After hours of walking, they stopped to pray in a church.
- Saatlerce yürüyüşten sonra, dua etmek için bir kilisede durakladılar.
- Tom and Mary walked along the shoreline, admiring the sunset.
- Tom ve Mary gün batımını hayranlıkla izleyerek kıyı şeridi boyunca yürüdüler.
- Walking along the street, I met Mr Smith.
- Cadde boyunca yürürken Bay Smith ile karşılaştım.
- We had to walk the last leg of the journey.
- Yolculuğun son ayağında yürümemiz gerekti.
- He was walking in the park with nothing on his mind.
- Aklında hiçbir şey olmadan parkta yürüyordu.
- Tom walks faster than Mary.
- Tom, Mary'den daha hızlı yürüyor.
- They walked along a narrow path.
- Dar bir patika boyunca yürüdüler.
- The way he walks reminds me very much of his father.
- Onun yürüme tarzı babasını bana çok hatırlatıyor.
- Tom says he wants to walk home.
- Tom eve yürümek istediğini söylüyor.
- Tom couldn't walk without crutches.
- Tom koltuk değnekleri olmadan yürüyemedi.
- I walked quietly so that they would not hear me.
- Beni duymasınlar diye sessizce yürüdüm.
- Even though I could take a bus to school, I usually walk.
- Okula otobüsle gidebilsem de genelde yürüyorum.
- I'll walk you to the gate.
- Seninle kapıya kadar yürüyeceğim.
- Tom can hardly walk.
- Tom zar zor yürüyor.
- Tom is walking down the corridor.
- Tom koridorda yürüyor.
- He walks seven miles a day on an average.
- O, günde ortalama yedi mil yürür.
- How long does it take to walk there?
- Oraya yürümek ne kadar sürer?
- Tom walked to the front of the room.
- Tom odanın önüne doğru yürüdü.
- The lion walked to and fro in its cage all day.
- Aslan bütün gün kafesinde bir ileri bir geri yürüdü.
- Tom and Mary both walked.
- Tom ve Mary her ikisi de yürüdü.
- Tom and Mary walked around the lake holding hands.
- Tom ve Mary el ele tutuşarak göl etrafında yürüdüler.
- They walked barefoot over the sand dunes.
- Onlar kum tepelerinin üzerinde çıplak ayakla yürüdüler.
- Tom walks three miles a day.
- Tom günde üç mil yürür.
- They walked toward the bridge.
- Köprüye doğru yürüdüler.
- I walked toward the park.
- Parka doğru yürüdüm.
- It's too early to tell if Tom will be able to walk again.
- Tom'un tekrar yürüyüp yürüyemeyeceğini söylemek için henüz çok erken.
- She worships him and the ground he walks on.
- Ona ve üzerinde yürüdüğü toprağa tapıyor.
- I can barely walk.
- Güçlükle yürüyebiliyorum.
- I found this bottle when I was walking on the beach this morning.
- Bu şişeyi bu sabah sahilde yürürken buldum.
- I walk twenty miles a day.
- Günde yirmi mil yürürüm.
- Tom didn't know Mary wanted to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümek istediğini bilmiyordu.
- They walked along the road together until they reached the village, but then their paths diverged.
- Köye varana kadar yol boyunca birlikte yürüdüler, ama sonra yolları ayrıldı.
- Tom walked into the kitchen to get himself some coffee.
- Tom kendine kahve almak için mutfağa doğru yürüdü.
- Tom hoped the rain would stop before he had to walk home.
- Tom eve yürümek zorunda kalmadan önce yağmurun durmasını umuyordu.
- Today I walked 10 kilometers.
- Bugün 10 kilometre yürüdüm.
- Tom's eyes lit up when Mary walked into the room.
- Mary odaya doğru yürüdüğünde Tom'un kaşı gözü oynadı.
- Tom is walking up the sidewalk.
- Tom kaldırımdan yukarı doğru yürüyor.
- He walks very slowly.
- Çok yavaş yürüyor.
- Tom walked right into Mary's trap.
- Tom, Mary'nin tuzağına doğru yürüdü.
- Sami walked back towards the store.
- Sami mağazaya doğru geri yürüdü.
- We walked through the forest.
- Biz ormanda yürüdük.
- How about walking to the top of the hill?
- Tepeye kadar yürümeye ne dersiniz?
- Tom walked up to the counter and ordered a drink.
- Tom kasaya doğru yürüdü ve bir içki sipariş etti.
- The ice was thick enough for me to walk on.
- Buz, üzerinde yürüyebileceğim kadar kalındı.
- Tom got off the elevator and walked down the hall to his office.
- Tom asansörden indi ve koridorda yürüyerek ofisine gitti.
- Sami never walked alone.
- Sami asla yalnız yürümedi.
- I'm too tired to walk any longer.
- Artık yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
- In the afternoon, I walked in the city.
- Öğleden sonra şehirde yürüdüm.
- Don't walk in the park at night!
- Geceleri parkta yürüme!
- He walked back and forth on the platform while waiting for the train.
- Treni beklerken peronda bir ileri bir geri yürüdü.
- Tom has offered to walk me home.
- Tom benimle eve kadar yürümeyi teklif etti.
- Layla was walking towards Sami.
- Layla, Sami'ye doğru yürüyordu.
- Tom told Mary that she shouldn't walk alone after dark.
- Tom, Mary'ye hava karardıktan sonra yalnız yürümemesi gerektiğini söyledi.
- I love walking on the beach.
- Sahilde yürümeyi seviyorum.
- Since I walked very fast, I was in time for the last train.
- Çok hızlı yürüdüğüm için son trene zamanında yetişebildim.
- The baby can't walk, much less run.
- Bebek bırakın koşmayı, yürüyemiyor bile.
- Tom wanted to get out of the car and walk.
- Tom arabadan inmek ve yürümek istedi.
- I like to walk along the river.
- Nehir boyunca yürümeyi severim.
- It's no walk in the park.
- Parkta yürümek gibi değil.
- They walked along the street side by side.
- Onlar cadde boyunca yan yana yürüdü.
- Why don't you walk to the bookstore?
- Neden kitapçıya kadar yürümüyorsun?
- I prefer to walk rather than stay here waiting for the bus.
- Burada otobüs beklemektense yürümeyi tercih ederim.
- I'll walk with you.
- Sizinle yürüyeceğim.
- I'll walk with you as far as the supermarket.
- Seninle süpermarkete kadar yürüyeceğim.
- The baby is not capable of walking yet.
- Bebek henüz yürüyemiyor.
- Tom walks home.
- Tom eve yürür.
- I walked about 1 mile.
- Yaklaşık bir mil yürüdüm.
- Tom walks 10,000 steps per day.
- Tom günde 10.000 adım yürüyor.
- Would you mind if I walk with you?
- Seninle yürümemin bir sakıncası var mı?
- I hardly ever walk to work.
- İşe neredeyse hiç yürümem.
- It takes twenty minutes to walk from the station to school.
- İstasyondan okula yürümek yirmi dakika sürüyor.
- They walked slowly towards her.
- Yavaşça ona doğru yürüdüler.
- You'll never walk alone.
- Asla yalnız yürümeyeceksin.
- My grandfather cannot walk without a stick.
- Büyükbabam bir baston olmadan yürüyemiyor.
- They walked side-by-side.
- Onlar yan yana yürüdü.
- Tom walked towards the door.
- Tom kapıya doğru yürüdü.
- They have climbed the highest mountains and walked on the floor of the seas.
- Onlar en yüksek dağlara tırmanıp denizlerin tabanında yürüdüler.
- If the car breaks down, we'll walk.
- Araba bozulursa, yürürüz.
- While he was walking down the street, he fell.
- O, caddede yürüyorken düştü.
- The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
- Tom and Mary always walk to school together.
- Tom ve Mary her zaman okula birlikte yürürler.
- Tom walked through the kitchen.
- Tom mutfağa doğru yürüdü.
- Our school is ten minutes' walk from here.
- Okulumuz buradan yürüyerek on dakika uzaklıkta.
- It is no more than ten minutes' walk from here.
- Buradan yürüyerek on dakikadan fazla değil.
- The car broke down, so that we had to walk.
- Araba bozuldu, bu nedenle yürümek zorunda kaldık.
- Tom walked over to the woman with a drink in her hand and asked her what her name was.
- Tom elinde içki olan kadına doğru yürüdü ve ona adının ne olduğunu sordu.
- They walk barefoot.
- Yalın ayak yürüyorlar.
- He walked ahead of me.
- O, önümde yürüdü.
- Tom asked me to walk a little slower.
- Tom benden biraz daha yavaş yürümemi istedi.
- Edward White II became the first American to walk in space.
- Edward White II uzayda yürüyen ilk Amerikalı oldu.
- I like to walk in the rain.
- Yağmurda yürümeyi severim.
- Walk around the park five times.
- Parkın etrafında beş kez yürü.
- Tom walked down to the corner.
- Tom köşeye doğru yürüdü.
- Do you feel safe walking in Boston after dark?
- Hava karardıktan sonra Boston'da yürürken kendini güvende hissediyor musun?
- Tom walked through the village.
- Tom köye doğru yürüdü.
- I know someone who can walk on water.
- Su üzerinde yürüyebilen birini tanıyorum.
- I'll walk you back to your hotel.
- Sizinle otelinize kadar yürüyeceğim.
- We walked along a narrow path.
- Dar bir patika boyunca yürüdük.
- I think it's dangerous to walk alone at night.
- Bence geceleri yalnız yürümek tehlikeli.
- Tom says he'd rather walk than take a bus.
- Tom otobüse binmektense yürümeyi tercih ettiğini söylüyor.
- He was too tired to walk any more.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar yorgundu.
- I shouldn't have walked home late at night by myself.
- Tek başıma gece geç saatlerde eve yürümemeliydim.
- He's a year and five months old, but he can't walk yet.
- Bir yıl beş aylık ama henüz yürüyemiyor.
- As far as I know, it's not all that far to walk.
- Bildiğim kadarıyla, yürümek için o kadar da uzak değil.
- Tom was too tired to walk any further.
- Tom daha fazla yürüyemeyecek kadar yorgundu.
- Tom isn't used to walking barefooted.
- Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir.
- Our son has just started walking.
- Oğlumuz yeni yürümeye başladı.
- I walk too slow.
- Ben çok yavaş yürürüm.
- I'm walking with a girl in the garden.
- Bahçede bir kızla birlikte yürüyorum.
- Tom doesn't mind walking in the rain.
- Tom yağmurda yürümeyi umursamıyor.
- A fast walker can walk six kilometers in an hour.
- Hızlı bir yürüyüşçü bir saatte altı kilometre yürüyebilir.
- They were walking two abreast.
- Onlar yan yana yürüyordu.
- It is no more than ten minutes' walk from here.
- Buradan yürüyerek on dakikadan fazla tutmaz.
- Mary walked through the living room in her pink robe.
- Mary pembe bornozuyla oturma odasında yürüyordu.
- He whistled a tune as he walked along the river.
- Nehir boyunca yürürken ıslıkla bir melodi çaldı.
- They walked side by side.
- Onlar yan yana yürüdüler.
- I was reading a book while walking.
- Yürürken kitap okuyordum.
- I was driving down Park Street when I saw Tom and Mary walking together.
- Park Caddesi'nde araba kullanırken Tom ve Mary'yi birlikte yürürken gördüm.
- They walked down the street singing a song.
- Sokakta şarkı söyleyerek yürüdüler.
- I always walk to school.
- Okula her zaman yürürüm.
- He walked her to her car.
- Onunla arabasına kadar yürüdü.
- Tom told me I walked like a penguin.
- Tom bana penguen gibi yürüdüğümü söyledi.
- Tom abandoned his car that had run out of gasoline and started walking.
- Tom benzini biten arabasını terk etti ve yürümeye başladı.
- We walked more quickly than usual.
- Her zamankinden daha hızlı yürüdük.
- He continued to walk for two hours.
- İki saat boyunca yürümeye devam etti.
- Tom walked home drunk in the fresh snow.
- Tom taze karda sarhoş bir şekilde eve yürüdü.
- The doctor says I'll probably never be able to walk again.
- Doktor muhtemelen bir daha yürüyemeyeceğimi söyledi.
- Tom told me I walked like a penguin.
- Tom bana tıpkı penguen gibi yürüdüğümü söyledi.
- My grandfather cannot walk without a stick.
- Dedem bastonsuz yürüyemez.
- I will walk.
- Yürüyeceğim.
- That guy is walking pigeon-toed.
- O adam yürürken içe doğru basıyor.
- Walk more slowly.
- Daha yavaş yürü.
- Tom thought it wouldn't be safe for Mary to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümesinin güvenli olmayacağını düşündü.
- Tom saw Mary walking down the street.
- Tom, Mary'yi caddede yürürken gördü.
- I can walk.
- Yürüyebilirim.
- Tom is walking normally.
- Tom normal yürüyor.
- Tom walked towards the kitchen.
- Tom mutfağa doğru yürüdü.
- I can't walk in the sun.
- Güneşte yürüyemem.
- My legs hurt because I walked a lot today.
- Bacaklarım acıyor çünkü bugün çok yürüdüm.
- Did you walk to the station?
- İstasyona kadar yürüdün mü?
- You've got to walk before you can run.
- Koşmadan önce yürümelisin.
- It's good for your health to walk every day.
- Her gün yürümek sağlığın için iyidir.
- My bicycle broke, so I had to walk.
- Bisikletim bozuldu, bu yüzden yürümek zorunda kaldım.
- He walked toward the door.
- O, kapıya doğru yürüdü.
- I walked quickly so that I might catch the first train.
- İlk treni yakalayabilmek için hızlıca yürüdüm.
- Tom offered Mary his arm and they walked off together.
- Tom, Mary'ye kolunu uzattı ve birlikte yürüdüler.
- It made her jealous to see him walking with another girl.
- Onu başka bir kızla yürürken görmek onu kıskandırdı.
- What scared Tom the most was the thought that he might not be able to walk again.
- Tom'u en çok korkutan şey tekrar yürüyemeyeceği düşüncesiydi.
- We were walking on the deck.
- Güvertede yürüyorduk.
- I've been walking all day.
- Bütün gün yürüdüm.
- Kate's father walks home from the station.
- Kate'in babası istasyondan eve yürür.
- He walks in the park every morning.
- Her sabah parkta yürür.
- Tom is walking already.
- Tom zaten yürüyor.
- Sami walked downtown.
- Sami şehir merkezinde yürüdü.
- Don't walk so fast.
- Çok hızlı yürüme.
- He kept walking back and forth.
- O ileri geri yürümeye devam etti.
- Tom walked towards the stairs.
- Tom merdivenlere doğru yürüdü.
- Tom still doesn't walk very well.
- Tom hâlâ çok iyi yürümüyor.
- Sami just kept walking.
- Sami yürümeye devam etti.
- She can hardly walk, let alone run.
- Koşmak şöyle dursun, neredeyse yürüyemiyor.
- I thought I'd walk you to school.
- Seninle okula kadar yürürüm sanmıştım.
- Tom could hardly walk.
- Tom zorlukla yürüyebiliyordu.
- Tom can't walk around the pond, because he drives to work.
- Tom göletin etrafında yürüyemiyor, çünkü işe arabayla gidiyor.
- The lake has frozen over but I'm not sure the ice is strong enough to walk on.
- Göl dondu ama buzun üzerinde yürünecek kadar sağlam olduğundan emin değilim.
- Having walked for some time, we came to the lake.
- Bir süre yürüdükten sonra göle geldik.
- Don't walk on other people's land.
- Yabancıların arazisinde yürüme.
- Tom got out of bed, walked over to the window and looked out at the sunrise.
- Tom yataktan kalktı, pencereye doğru yürüdü ve güneşin doğuşuna baktı.
- Tom walked into the courtroom.
- Tom mahkeme salonuna yürüdü.
- Dan and Linda were walking home.
- Dan ve Linda eve yürüyorlardı.
- We went walking on the shore of the lake.
- Biz gölün kıyısında yürüyüşe gittik.
- We walked as far as 6 kilometers.
- Altı kilometre kadar yürüdük.
- She walked on and on in the rain.
- Yağmurda aralıksız yürüdü.
- Tom is lucky he can still walk.
- Tom hala yürüyebildiği için şanslı.
- Tom walked around the block in his ugg boots.
- Tom ugg botlarıyla blok etrafında yürüdü.
- Tom walked behind me.
- Tom arkamda yürüdü.
- She always walks to school.
- Okula daima yürüyerek gider.
- He went on walking in the rain without an umbrella.
- O, yağmurda şemsiyesiz yürümeye devam etti.
- Tom and Mary were walking through the park, holding hands.
- Tom ve Mary parkta el ele tutuşmuş halde yürüyorlardı.
- I don't want to walk.
- Yürümek istemiyorum.
- Tom kept walking.
- Tom yürümeye devam etti.
- The disease left Mike unable to walk.
- Hastalık Mike'ı yürüyemez durumda bıraktı.
- The baby can stand but can't walk.
- Bebek ayakta durabiliyor ama yürüyemiyor.
- He walked about the streets.
- Sokaklarda yürüyordu.
- They walked along the street side by side.
- Cadde boyunca yan yana yürüdüler.
- The children were walking along, singing a song.
- Çocuklar şarkı söyleyerek yürüyorlardı.
- Tom is lucky he can still walk.
- Tom hâlâ yürüyebildiği için şanslı.
- Tom walks in a strange way.
- Tom garip bir biçimde yürüyor.
- We walked for two hours.
- İki saat yürüdük.
- Tom walks to work every day.
- Tom her gün işe yürüyerek gider.
- Tom stood up and walked to the window.
- Tom ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- Tom doesn't feel like taking a walk with his dog this morning.
- Tom'un bu sabah köpeği ile yürümeyi canı istemiyor.
- We can easily walk there.
- Oraya kolayca yürüyebiliriz.
- Tom started walking down the hall.
- Tom koridorda yürümeye başladı.
- Tom was walking in the park with nothing on his mind.
- Tom aklında hiçbir şey olmadan parkta yürüyordu.
- They were walking two abreast.
- İkisi de arka arkaya yürüyorlardı.
- Walk three blocks and then turn right.
- Üç blok yürü ve sonra sağa dön.
- He walked past the house.
- O yürüyerek evin yanından geçti.
- Tom walked up to the house and knocked on the door.
- Tom eve doğru yürüdü ve kapıyı çaldı.
- Walk more slowly.
- Daha yavaş yürüyün.
- Aren't you going to walk home?
- Eve yürümeyecek misin?
- If the alarm rings, walk, don't run.
- Alarm çalarsa yürü, koşma.
- The lake was frozen, so we walked across the ice.
- Göl donmuştu, bu yüzden biz buz üzerinde yürüdük.
- You walk on and I will catch up with you later.
- Siz yürüyün, ben size sonra yetişirim.
- We walked about in the park to kill time.
- Zaman öldürmek için parkta yürüdük.
- Tom started walking across the room.
- Tom odanın içinde yürümeye başladı.
- Do you enjoy walking barefoot on the sand?
- Kumda çıplak ayakla yürümek hoşuna gidiyor mu?
- The boy likes walking along the street.
- Çocuk cadde boyunca yürümeyi seviyor.
- Tom told Mary not to walk on the grass.
- Tom, Mary'ye çimlerin üzerinde yürümemesini söyledi.
- Tom took Mary's arm and they started walking.
- Tom, Mary'nin koluna girdi ve yürümeye başladılar.
- Tom told me to keep walking.
- Tom yürümeye devam etmemi söyledi.
- He walked along the shore.
- Sahil boyunca yürüdü.
- She walked with her head down like an old woman.
- Yaşlı bir kadın gibi başı eğik yürüdü.
- Tom had fun walking in the park with Mary.
- Tom, Mary ile parkta yürürken çok eğlendi.
- Tom and I walk to school together.
- Tom ve ben okula birlikte yürüyoruz.
- I prefer walking.
- Yürümeyi tercih ederim.
- Let's walk home together.
- Birlikte eve yürüyelim.
- Tom and Mary walked home together.
- Tom ve Mary birlikte eve yürüdüler.
- It was romantic to walk in the moonlight.
- Ay ışığında yürümek romantikti.
- Tom always walks to school when it isn't raining.
- Tom yağmur yağmadığı zamanlarda okula hep yürüyerek gider.
- While I sing, I'm walking.
- Şarkı söylerken yürüyorum.
- Tom isn't able to walk.
- Tom yürüyemiyor.
- The nurse recommended that he try walking.
- Hemşire yürümeyi denemesini tavsiye etti.
- Tom walked down the corridor.
- Tom koridorda yürüdü.
- He had difficulty in hearing and could not walk.
- İşitme güçlüğü vardı ve yürüyemiyordu.
- He walked barefoot over the fire.
- Ateşin üzerinde yalınayak yürüdü.
- You can drink water, but you can also let it walk.
- Su içebilirsin, ama yürümesine de izin verebilirsin.
- Everybody except Tom stopped walking.
- Tom hariç herkes yürümeyi bıraktı.
- I can't walk in the sun.
- Ben güneşte yürüyemem.
- Tom walks in a strange way.
- Tom garip bir şekilde yürüyor.
- He was too tired to walk any farther.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar yorgundu.
- Tom can no longer walk without a cane.
- Tom artık bastonsuz yürüyemiyor.
- Tom can walk only if he has his cane.
- Tom sadece bastonu olursa yürüyebilir.
- Tom walked back to his car.
- Tom arabasına doğru yürüdü.
- He walked so fast this I couldn't keep up with him.
- O kadar hızlı yürüdü ki ona yetişemedim.
- The detectives walked through charred ruins of the factory.
- Dedektifler fabrikanın yanmış kalıntıları arasında yürüdüler.
- I like walking at night.
- Geceleri yürümeyi severim.
- Don't walk under ladders.
- Merdivenlerin altından yürüyerek geçmeyiniz.
- We walked here.
- Buraya kadar yürüdük.
- My feet hurt because I walked too much.
- Çok fazla yürüdüğüm için ayaklarım ağrıyor.
- We walked about five miles.
- Beş mil kadar yürüdük.
- Walking in the park, I met a friend of mine.
- Parkta yürürken bir arkadaşımla karşılaştım.
- Tom and Mary walked from early morning until it started to get dark.
- Tom ve Mary sabahın erken saatlerinden hava kararmaya başlayana kadar yürüdüler.
- Walking along the street, I met an old friend.
- Cadde boyunca yürürken eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- I like a solitary walk.
- Yalnız yürümeyi severim.
- I don't feel like taking a walk now.
- Canım şimdi yürümek istemiyor.
- I was too tired to walk.
- Yürüyemeyecek kadar yorgundum.
- Tom couldn't walk without crutches.
- Tom koltuk değnekleri olmadan yürüyemiyordu.
- Tom just kept walking.
- Tom yürümeye devam etti.
- It'll be quicker to walk than to take a taxi.
- Yürümek, taksiye binmekten daha hızlı olur.
- Then she began to walk again.
- Sonra tekrar yürümeye başladı.
- How long have they been walking?
- Ne zamandır yürüyorlar?
- He is walking now.
- Şimdi yürüyor.
- I didn't walk.
- Yürümedim.
- Tom walks quickly.
- Tom hızla yürür.
- Tom left the building and walked down the street.
- Tom binadan çıktı ve caddede yürüdü.
- Don't try to walk before you can crawl.
- Emeklemeden önce yürümeye çalışma.
- It's just like walking on the moon.
- Bu, tıpkı ayda yürümek gibi.
- Tom asked Mary if she'd like to walk to the beach with him.
- Tom, Mary'ye onunla plaja yürümek isteyip istemediğini sordu.
- I walk a lot, since it's healthy.
- Sağlıklı olduğu için çok yürüyorum.
- Some people walk to work.
- Bazı insanlar işe yürüyerek gider.
- The city has wonderful places to walk with children.
- Şehirde çocuklarla yürümek için harika yerler var.
- Tom started to walk faster.
- Tom daha hızlı yürümeye başladı.
- I could walk from here.
- Buradan yürüyebilirim.
- Don't walk home by yourself.
- Eve yalnız başına yürüme.
- He and I walked together.
- O ve ben birlikte yürüdük.
- We walked along the busy street, singing old songs.
- İşlek cadde boyunca eski şarkılar söyleyerek yürüdük.
- Tom is afraid to walk through the woods alone.
- Tom ormanda tek başına yürümekten korkuyor.
- I'm so tired that I can't walk any longer.
- O kadar yorgunum ki daha fazla yürüyemeyeceğim.
- I walked an entire ten miles.
- Ben tam on mil yürüdüm.
- He walked at a quick pace.
- O büyük bir hızla yürüdü.
- He is used to walking long distances.
- O uzun mesafe yürümeye alışkın.
- Will Tom be able to walk again?
- Tom tekrar yürüyebilecek mi?
- I'd rather walk than wait for a bus.
- Bir otobüs beklemektense yürümeyi tercih ederim.
- Tom walked down the sidewalk.
- Tom kaldırımdan aşağı yürüdü.
- Walking along the street, I met an old friend of mine.
- Cadde boyunca yürürken eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- I walked softly for fear of waking the baby.
- Bebeği uyandırmaktan korktuğum için yavaşça yürüdüm.
- He walked toward the door.
- Kapıya doğru yürüdü.
- Tom is able to walk on his hands.
- Tom ellerinin üzerinde yürüyebiliyor.
- I don't walk by myself anymore.
- Artık tek başıma yürümüyorum.
- He walked as fast as he could to catch up with her.
- Ona yetişmek için olabildiğince hızlı yürüdü.
- Do you think it's safe to walk home after dark?
- Hava karardıktan sonra eve yürümenin güvenli olduğunu düşünüyor musunuz?
- She likes to walk alone.
- Yalnız yürümeyi seviyor.
- Tom doesn't like walking.
- Tom yürümeyi sevmez.
- I walk a lot, since it's healthy.
- Sağlıklı olduğu için çok yürürüm.
- Tom has to walk a fine line.
- Tom ince bir çizgide yürümek zorunda.
- Tom is walking south.
- Tom güneye yürüyor.
- Tom walked back to the podium.
- Tom kürsüye geri yürüdü.
- He walked barefoot over the fire.
- Çıplak ayakla ateşin üzerinde yürüdü.
- Let's walk there together.
- Oraya birlikte yürüyelim.
- The lake was frozen, so we walked across the ice.
- Göl donmuştu, biz de buzun üzerinden yürüdük.
- I walked three kilometers today.
- Bugün üç kilometre yürüdüm.
- She likes walking alone.
- Yalnız yürümeyi seviyor.
- I want to walk a little slower.
- Biraz daha yavaş yürümek istiyorum.
- Jack was tired from having walked fifty miles.
- Jack, elli mil yürüdüğü için yorgundu.
- Tom is walking across the parking lot.
- Tom parkta yürüyor.
- I walked all the way to Boston.
- Ta Boston'a kadar yürüdüm.
- They walked toward the bridge.
- Onlar köprüye doğru yürüdü.
- We walked about five miles.
- Biz yaklaşık beş mil yürüdük.
- Tom and Mary walked off in opposite directions.
- Tom ve Mary zıt yönlere doğru yürüdüler.
- We walked along side by side.
- Yan yana yürüdük.
- Why did you walk at a late time?
- Neden geç saatte yürüdün?
- Don't walk alone at night.
- Geceleri yalnız yürüme.
- Tom must like walking.
- Tom yürümeyi seviyor olmalı.
- We walked a lot.
- Çok yürüdük.
- Tom walked up to the house and knocked on the door.
- Tom evine kadar yürüdü ve kapıyı çaldı.
- I like to walk alone.
- Yalnız yürümeyi severim.
- If you hear the alarm, walk, don't run.
- Alarmı duyarsanız, yürüyün, koşmayın.
- Tom walked up to the counter and ordered a drink.
- Tom tezgaha kadar yürüdü ve bir içki ısmarladı.
- Does Tom really walk to work every morning?
- Tom gerçekten her sabah işe yürüyerek mi gidiyor?
- It isn't safe to walk alone at night.
- Geceleri yalnız yürümek güvenli değil.
- They walked toward the gate.
- Kapıya doğru yürüdüler.
- I found it pleasant walking in the country.
- Kırsalda yürümeyi keyifli buldum.
- You walk quickly!
- Sen hızlı bir şekilde yürüyorsun!
- Tom and Mary like walking together in the woods.
- Tom ve Mary ormanda birlikte yürümeyi severler.
- Tom walked all the way home.
- Tom eve kadar yürüdü.
- Tom usually walks home.
- Tom genellikle eve yürüyerek gider.
- Tom walked down the dark hallway.
- Tom karanlık koridorda yürüdü.
- Kate's father walks home from the station.
- Kate'in babası istasyondan eve yürüyerek geliyor.
- Tom walked on the treadmill for an hour.
- Tom bir saat koşu bandında yürüdü.
- I don't think I can walk any faster.
- Daha hızlı yürüyebileceğimi sanmıyorum.
- I walk a lot.
- Çok yürüyorum.
- Tom walked down a secluded path.
- Tom tenha bir yolda yürüdü.
- He walks fast.
- O, hızlı yürür.
- Tom rarely walks anywhere.
- Tom herhangi bir yere nadiren yürür.
- Tom is used to walking long distances.
- Tom uzun mesafeleri yürümeye alışkın.
- I want to walk.
- Yürümek istiyorum.
- We braved the elements to walk to the station.
- İstasyona kadar yürümek için her şeye göğüs gerdik.
- Tom usually walks home from school.
- Tom genellikle okuldan eve yürür.
- Tom is walking down the sidewalk.
- Tom kaldırımdan aşağıya yürüyor.
- They were walking along the street arm in arm.
- Kolkola yolda yürüyorlardı.
- I am too tired to walk any more.
- Artık yürüyemeyecek kadar çok yorgunum.
- Tom slowly walked backwards.
- Tom yavaşça geriye doğru yürüdü.
- Tom preferred to walk ten kilometres than pay money for a bus ticket.
- Tom otobüs biletine para vermektense on kilometre yürümeyi tercih etti.
- He went on walking for two hours.
- İki saat boyunca yürümeye devam etti.
- I was too tired to walk any more.
- Daha fazla yürüyemeyecek kadar yorgundum.
- I would rather walk than go by taxi.
- Taksiyle gitmektense yürümeyi tercih ederim.
- She likes walking in the rain.
- O yağmurda yürümeyi seviyor.
- Tom walked towards the elevator.
- Tom asansöre doğru yürüdü.
- It happened that I saw my friend walking in the distance.
- Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
- Tom and I don't walk as much as we used to.
- Tom ve ben eskisi kadar çok yürümüyoruz.
- Tom can probably walk without crutches now.
- Tom şimdi koltuk değneği olmadan muhtemelen yürüyebilir.
- Tom tried to walk on water, but he sank to the bottom.
- Tom suyun üzerinde yürümeye çalıştı ama dibe battı.
- Tom walked up to the house.
- Tom evine kadar yürüdü.
- Tom and I won't walk home together.
- Tom ve ben eve birlikte yürümeyeceğiz.
- Then she began to walk again.
- Sonra o tekrar yürümeye başladı.
- Tom and Mary walked side by side.
- Tom ve Mary yan yana yürüdüler.
- There was no taxi, so I had to walk home.
- Taksi yoktu, bu yüzden eve yürümek zorunda kaldım.
- I read a book as I walked.
- Ben yürürken bir kitap okudum.
- We walked down a narrow and winding path.
- Dar ve dolambaçlı bir yolda yürüdük.
- Are you going to walk home?
- Eve yürüyecek misin?
- Yesterday, as I was walking along the street, I saw an accident.
- Dün, sokakta yürürken bir kaza gördüm.
- He got lost while he was walking in the woods.
- Ormanda yürürken kayboldu.
- Walking along the street, I met an old friend of mine.
- Sokakta yürürken, eski bir arkadaşımla karşılaştım.
- They walked for ten miles, rested for ten minutes, then walked again.
- On mil yürüdüler, on dakika dinlendiler, sonra tekrar yürüdüler.
- Tom walked over to where Mary was.
- Tom Mary'nin olduğu yere yürüdü.
- I walked till my legs got stiff.
- Bacaklarım sertleşinceye kadar yürüdüm.
- Let's walk together.
- Birlikte yürüyelim.
- Tom probably walked home by himself.
- Tom muhtemelen tek başına evine yürüdü.
- It's too far to walk.
- Yürümek için çok uzak.
- After he was injured in an accident, he could no longer walk.
- Bir kazada yaralandıktan sonra artık yürüyemiyordu.
- She was tired but decided on walking.
- Yorgundu ama yürümeye karar verdi.
- Nobody walks in LA.
- Los Angeles'ta hiç kimse yürümez.
- He doesn't walk.
- O yürümez.
- We started to walk.
- Biz yürümeye başladık.
- She prefers to sew, and wishes neither to walk nor to sit in the garden.
- Dikiş dikmeyi tercih ediyor ve ne yürümek ne de bahçede oturmak istiyor.
- Why don't you walk to the station with us?
- Neden bizimle istasyona yürümüyorsun?
- Tom almost always walks to work.
- Tom neredeyse her zaman işe yürüyerek gider.
- We walked a few minutes and reached the shore.
- Biz birkaç dakika yürüdük ve kıyıya ulaştık.
- I walked home in the rain without an umbrella.
- Ben bir şemsiye olmadan yağmurda eve yürüdüm.
- Tom and his friends walked down the street, singing a song.
- Tom ve arkadaşları bir şarkı söyleyerek caddede yürüdüler.
- Tom walks home.
- Tom eve yürüyor.
- We walked up and down the streets of Kyoto.
- Kyoto sokaklarında bir aşağı bir yukarı yürüdük.
- If the weather is bad, we won't go out for a walk.
- Eğer hava kötüyse yürümek için dışarı çıkmayacağız.
- Tom walked to the gate.
- Tom, kapıya yürüdü.
- The baby doesn't walk yet.
- Bebek henüz yürümüyor.
- Tom might need to walk home today.
- Tom'un bugün eve yürümesi gerekebilir.
- They walk on the street.
- Onlar caddede yürüyorlar.
- He walked with a limp.
- O aksayarak yürüdü.
- A boy was walking with his hands in his pockets.
- Bir çocuk elleri ceplerinde yürüyordu.
- He will walk.
- Yürüyecektir.
- Tom walks very slowly.
- Tom çok yavaş yürüyor.
- I prefer riding to walking.
- Bisiklete binmeyi yürümeye tercih ederim.
- Keep walking straight ahead.
- Dümdüz yürümeye devam edin.
- He continued to walk in the rain without putting up his umbrella.
- Yağmurda şemsiyesini açmadan yürümeye devam etti.
- It'll take some time, but eventually Tom will be able to walk again.
- Biraz zaman alacak, ama sonunda Tom tekrar yürüyebilecek.
- Let's walk together.
- Beraber yürüyelim.
- Tom doesn't mind walking.
- Tom yürümeyi dert etmez.
- Have you ever walked through a graveyard at midnight?
- Sen hiç gece yarısı bir mezarlıkta yürüdün mü?
- She walked arm in arm with her father.
- Babasıyla kol kola yürüdü.
- I was able to catch the last train because I walked very quickly.
- Çok hızlı yürüdüğüm için son trene yetişebildim.
- Tom and his uncle walked together in silence.
- Tom ve amcası sessizce birlikte yürüdü.
- Tom very rarely walks anywhere.
- Tom çok nadiren bir yere yürür.
- I usually walk.
- Genelde yürürüm.
- Alice didn't walk to the market.
- Alice pazara yürümedi.
- Layla was walking towards Sami.
- Leyla, Sami'ye doğru yürüyordu.
- We have another ten miles to walk before sunset.
- Gün batımından önce yürümemiz gereken 10 mil daha var.
- The kids walk from school.
- Çocuklar okuldan yürüyerek geliyor.
- Tom saw Mary walking in the park with someone he didn't know.
- Tom, Mary'yi parkta tanımadığı biriyle yürürken görmüş.
- He walked on and on.
- Sürekli yürüdü.
- Tom suggested we walk home.
- Tom eve yürümemizi önerdi.
- Tom saw Mary walking alone in the park.
- Tom Mary'yi parkta yalnız yürürken gördü.
- They walked all the way to Boston.
- Boston'a kadar yürüdüler.
- Tom won't need to walk home this afternoon.
- Tom'un bu öğleden sonra eve yürümesi gerekli olmayacak.
- I'd prefer to take a taxi rather than walk.
- Yürümektense bir taksi tutmayı tercih ederim.
- I may never walk again.
- Bir daha asla yürüyemeyebilirim.
- The students walked in a single file.
- Öğrenciler tek sıra halinde yürüdüler.
- Tom walked to the window and looked out.
- Tom pencereye yürüdü ve dışarıya baktı.
- We walked around the pond.
- Göletin etrafında yürüdük.
- I'm walking home.
- Eve yürüyeceğim.
- Tom asked me to walk a little slower.
- Tom biraz daha yavaş yürümemi istedi.
- The boy likes to walk in the city.
- Çocuk şehirde yürümeyi seviyor.
- I walked till my legs got stiff.
- Bacaklarım sertleşene kadar yürüdüm.
- Twelve people have walked on the moon.
- Ay'da 12 kişi yürüdü.
- He walked on for some time.
- Bir süre yürüdü.
- How many kilometers did she walk?
- Kaç kilometre yürüdü?
- I'm walking in the park.
- Ben parkta yürüyorum.
- Let's walk to the bookstore.
- Hadi kitapçıya yürüyelim.
- They walked together.
- Birlikte yürüdüler.
- Tom rose to his feet and walked to the window.
- Tom ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- Tom saw Mary walking in the park with someone he didn't know.
- Tom, Mary'yi tanımadığı biriyle parkta yürürken gördü.
- He said that he takes a walk every morning.
- O her sabah yürüdüğünü söyledi.
- We could walk.
- Yürüyebiliriz.
- Tom won't need to walk home this afternoon.
- Tom'un bu öğleden sonra eve yürümesine gerek kalmayacak.
- He likes walking in the park.
- O, parkta yürümeyi sever.
- Layla stopped walking.
- Leyla yürümeyi bıraktı.
- Since I walked very fast, I was in time for the last train.
- Çok hızlı yürüdüğüm için son trene yetiştim.
- Sami kept walking.
- Sami yürümeye devam etti.
- I'm wearing new shoes, so I don't want to walk too far today.
- Yeni ayakkabılar giyiyorum, bu yüzden bugün fazla yürümek istemiyorum.
- Tom walked quietly.
- Tom sessizce yürüdü.
- Autumn leaves crunched under Tom's feet as he walked up the path to Mary's front door.
- Mary'nin ön kapısına giden yolda yürürken Tom'un ayaklarının altında sonbahar yaprakları çıtırdıyordu.
- Tom will have to walk home today.
- Tom bugün eve yürümek zorunda kalacak.
- I cannot walk without a stick.
- Ben bir baston olmadan yürüyemem.
- Before you criticize a man, you should always walk a mile in his shoes.
- Bir adamı eleştirmeden önce, her zaman onun ayakkabılarıyla bir mil yürümelisin.
- Tom thought it would be safe for Mary to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin eve tek başına yürümesinin güvenli olacağını düşündü.
- We kept walking in the same direction, hoping to find water.
- Su bulma umuduyla aynı yönde yürümeye devam ettik.
- Tom and Mary walked to their car.
- Tom ve Mary arabalarına doğru yürüdüler.
- Tom stopped walking.
- Tom yürümeyi bıraktı.
- The frog jumps, because it doesn't know how to walk.
- Kurbağa zıplıyor, çünkü nasıl yürüyeceğini bilmiyor.
- He can't walk now because he got injured in a traffic accident.
- Bir trafik kazasında yaralandığı için şu anda yürüyemiyor.
- I can't walk because of my broken leg.
- Kırık bacağım yüzünden yürüyemiyorum.
- Please walk more slowly.
- Lütfen daha yavaş yürüyün.
- Do you really walk to work every morning?
- Gerçekten her sabah işe yürüyerek mi gidiyorsun?
- They walked along the road three abreast.
- Onlar yol boyunca üçü yan yana yürüdü.
- Tom will probably walk here.
- Tom muhtemelen buraya yürüyecek.
- Tom and Mary walked up the street together.
- Tom ve Mary caddede birlikte yürüdüler.
- My grandfather cannot walk without a walking stick.
- Büyükbabam baston olmadan yürüyemez.
- I walked as slowly as I could.
- Elimden geldiğince yavaş yürüdüm.
- Are you able to keep walking?
- Yürümeye devam edebilir misin?
- I try to walk at least a few kilometers every day.
- Her gün en azından beş kilometre yürümeye çalışıyorum.
- Tom and I walked together.
- Tom ve ben birlikte yürürdük.
- I can walk alone.
- Yalnız yürüyebilirim.
- We walked in the park.
- Biz parkta yürüdük.
- Tom wanted to walk.
- Tom yürümek istiyordu.
- Let's walk on the beach.
- Hadi sahilde yürüyelim.
- It's better to walk back than to get lost.
- Kaybolmaktansa yürüyerek dönmek daha iyi.
- We walked slowly towards them.
- Yavaşça onlara doğru yürüdük.
- I have been walking for over four hours.
- Dört saatten fazladır yürüyorum.
- Tom will need to walk home today.
- Tom'un bugün eve yürümesi gerekecek.
- Please don't walk so fast.
- Lütfen bu kadar hızlı yürüme.
- I want to be able to walk down this street without worrying about getting shot.
- Vurulma endişesi olmadan bu caddede yürüyebilmek istiyorum.
- I'd rather walk than take a bus.
- Otobüse binmektense yürümeyi tercih ederim.
- Walk or ride your bike instead of taking a car everywhere.
- Her yere arabayla gitmek yerine yürüyün ya da bisiklete binin.
- I was walking in the park with a friend of mine when it started raining.
- Yağmur yağmaya başladığında bir arkadaşımla parkta yürüyordum.
- Mike walked up to the boy.
- Mike çocuğa doğru yürüdü.
- I'm wearing new shoes, so I don't want to walk too far today.
- Yeni ayakkabılar giyiyorum, bu yüzden bugün fazla uzağa yürümek istemiyorum.
- Do you walk every other day?
- Günaşırı yürür müsün?
- I saw Tom walking towards the beach.
- Tom'u sahile doğru yürürken gördüm.
- Tom was walking too fast for us catch up with him.
- Tom ona yetişemeyeceğimiz kadar hızlı yürüyordu.
- I can walk to school in half an hour.
- Okula yarım saatte yürüyebilirim.
- There is a little boy walking with his dog.
- Köpeğiyle yürüyen küçük bir çocuk var.
- There are two strangers walking on the street.
- Sokakta yürüyen iki yabancı var.
- Tom and Mary walked to school together.
- Tom ve Mary okula birlikte yürüyorlardı.
- Let's walk a little faster.
- Biraz daha hızlı yürüyelim.
- I always like walking in the rain, so no one can see me crying.
- Her zaman yağmurda yürümeyi severim, böylece kimse beni ağlarken göremez.
- Tom told Mary not to walk on the grass.
- Tom Mary'ye çimlerin üzerinde yürümemesini söyledi.
- I could walk.
- Yürüyebilirdim.
- Stand up and walk.
- Ayağa kalk ve yürü.
- I don't mind walking.
- Yürümek benim için sorun değil.
- Don't go walking in the park at night!
- Gece parkta yürüme!
- Can I walk there?
- Oraya yürüyebilir miyim?
- They walked along the avenue.
- Onlar cadde boyunca yürüdü.
- I walk in the rain like an idiot and you're not there.
- Bir aptal gibi yağmurda yürürüm ve sen orada değilsin.
- It's not too far to walk.
- Yürümek için çok uzak değil.
- We cannot walk on the hot sand with bare feet.
- Çıplak ayakla sıcak kumda yürüyemeyiz.
- I like to walk.
- Yürümeyi severim.
- Tom usually walks home from school.
- Tom genellikle okuldan eve yürüyerek gelir.
- My grandfather cannot walk without a walking stick.
- Büyükbabam bastonsuz yürüyemez.
- If you want to hide your face, walk naked.
- Yüzünü gizlemek istiyorsan, çıplak yürü.
- It was an ideal day for walking.
- Yürümek için ideal bir gündü.
- We had to walk the last leg of the journey.
- Yolculuğun son etabında yürümek zorunda kaldık.
- We walked another hundred yards.
- Biz yüz yarda daha yürüdük.
- Tom is so fat he can hardly walk.
- Tom o kadar şişman ki zor yürüyor.
- It's not safe to walk the streets after dark.
- Hava karardıktan sonra sokaklarda yürümek güvenli değildir.
- I could walk.
- Yürüyebiliyordum.
- He continued to walk in the rain without putting up his umbrella.
- O, şemsiyesini açmadan yağmurda yürümeye devam etti.
- I walked three-fourths of a mile.
- Bir milin dörtte üçünü yürüdüm.
- Is the baby able to walk?
- Bebek yürüyebiliyor mu?
- The girl walking over there is my daughter.
- Orada yürüyen kız benim kızım.
- I always walk home.
- Ben her zaman eve yürürüm.
- He walked back and forth in the room.
- Odada bir ileri bir geri yürüdü.
- Layla walked toward the car.
- Layla arabaya doğru yürüdü.
- I read a book as I walked.
- Yürürken bir kitap okudum.
- Tom offered to walk me home.
- Tom benimle eve kadar yürümeyi teklif etti.
- We walked down a narrow and winding path.
- Dar ve dolambaçlı bir yoldan aşağıya doğru yürüdük.
- Tom is likely to walk here.
- Tom muhtemelen buraya yürüyecek.
- Tom asked Mary if she'd like to walk to the beach with him.
- Tom, Mary'ye onunla sahile yürümek isteyip istemediğini sordu.
- Tom and Mary always walk to school together.
- Tom ve Mary okula hep birlikte yürürler.
- I always walk.
- Ben her zaman yürürüm.
- I had to walk all the way here.
- Buraya kadar yürümek zorunda kaldım.
- It looks like we're going to have to walk.
- Yürümek zorunda kalacağız gibi görünüyor.
- She walks at a slow pace.
- O yavaş yürüyor.
- The city has a wonderful place to walk with children.
- Kentin, çocuklarla yürümek için harika bir yeri vardır.
- When Tom was walking down the street at night, a man he didn't know threatened him with a knife and robbed him of his cash.
- Tom gece sokakta yürürken tanımadığı bir adam onu bıçakla tehdit etti ve parasını gasp etti.
- In the end, because of the disease, he became unable to walk and had to use a motorized wheelchair to get around.
- Sonunda, hastalıktan dolayı yürüyemez hale geldi ve gezinmek için motorlu tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kaldı.
- Tom shouldn't have walked home by himself.
- Tom eve tek başına yürümemeliydi.
- Dan warned Linda about walking alone at night.
- Dan gece yalnız yürüme hakkında Linda'yı uyardı.
- No matter how fast you may walk, you can't catch up with him.
- Ne kadar hızlı yürürsen yürü, ona yetişemezsin.
- She stood and walked toward the window.
- O kalktı ve pencereye doğru yürüdü.
- It's become very hard for me to walk very far.
- Çok uzaklara yürümek benim için çok zorlaştı.
- Let's take a little walk.
- Biraz yürüyelim.
- Tom walked to the other side of the room.
- Tom odanın diğer tarafına doğru yürüdü.
- I walked along the beach when the tide ebbed.
- Sular çekilince sahilde yürüdüm.
- Sami was walking towards us.
- Sami bize doğru yürüyordu.
- Tom doesn't mind walking in the rain.
- Tom yağmurda yürümeye aldırmaz.
- Tom and Mary were walking through the park, holding hands.
- Tom ve Mary el ele tutuşarak parkta yürüyorlardı.
- We walked more quickly than usual.
- Normalden daha hızlı yürüdük.
- It is a five-minute walk to the library.
- Kütüphaneye yürüyerek beş dakikada ulaşabilirsiniz.
- Why don't you walk to the bookstore?
- Neden kitapçıya yürümüyorsun?
- I advise you not to walk home after dark.
- Hava karardıktan sonra eve yürümemenizi tavsiye ederim.
- Tom walked into the courthouse.
- Tom yürüyerek adliyeye gitti.
- You walk fast.
- Sen hızlı yürüyorsun!
- Tom walked back to the cabin.
- Tom kulübeye geri yürüdü.
- I summoned up my courage, and walked inside.
- Cesaretimi topladım ve içeriye yürüdüm.
- She prefers to sew, and wishes neither to walk nor to sit in the garden.
- O, dikiş dikmeyi tercih eder ve ne yürümek ne de bahçede oturmak ister.
- He walked up to her.
- Ona doğru yürüdü.
- Tom said he couldn't walk.
- Tom yürüyemediğini söyledi.
- No one in their right mind would walk in those woods at night.
- Aklı başında hiç kimse gece vakti o ormanda yürümez.
- It doesn't bother me to walk in the rain.
- Yağmurda yürümek beni rahatsız etmiyor.
- It doesn't bother me to walk in the rain.
- Yağmurda yürümek beni rahatsız etmez.
- We use our feet to walk.
- Ayaklarımızı yürümek için kullanırız.
- We walked on the banks of the Thames.
- Thames Nehri'nin kıyısında yürüdük.
- Tom said he won't walk home today.
- Tom bugün eve yürümeyeceğini söyledi.
- We walked ten miles that day.
- Biz o gün on mil yürüdük.
- I walk in the forest every day.
- Her gün ormanda yürürüm.
- Tom walked toward his office.
- Tom ofisine doğru yürüdü.
- Why are you walking with a limp?
- Neden aksayarak yürüyorsun?
- Tom couldn't walk.
- Tom yürüyemedi.
- I'd rather walk home by myself.
- Kendi başıma eve yürümeyi tercih ederim.
- Tom walked home with Mary.
- Tom, Mary ile eve yürüdü.
- They walked slowly towards him.
- Yavaşça ona doğru yürüdüler.
- He likes to take a solitary walk.
- Tek başına yürümeyi seviyor.
- They began walking toward him.
- Ona doğru yürümeye başladılar.
- They began walking toward her.
- Ona doğru yürümeye başladılar.
- Tom walked along the street.
- Tom cadde boyunca yürüdü.
- I try to walk three miles a day.
- Günde üç mil yürümeye çalışıyorum.
- We walked as far as the park.
- Biz parka kadar yürüdük.
- Don't you want to walk?
- Yürümek istemiyor musun?
- It's ten minutes' walk to the station.
- İstasyon yürüyerek on dakika uzaklıkta.
- They're walking without shoes.
- Onlar ayakkabı olmadan yürüyorlar.
- She likes to walk alone.
- O yalnız yürümeyi sever.
- Tom walked home with Mary.
- Tom Mary ile eve yürüdü.
- I like to walk aimlessly.
- Amaçsızca yürümeyi severim.
- I prefer walking by myself.
- Tek başıma yürümeyi tercih ederim.
- He likes to take a solitary walk.
- O yalnız yürümekten hoşlanır.
- My father walks.
- Babam yürüyor.
- The mayor walked at the head of the procession.
- Belediye başkanı kortejin başında yürüdü.
- She likes to go walking by herself.
- Tek başına yürümeyi seviyor.
- Tom walked toward the open gate.
- Tom açık kapıya doğru yürüdü.
- Walk or ride your bike instead of taking a car everywhere.
- Her yerde bir arabaya binmek yerine yürü ya da bisikletine bin.
- Mary used walking poles to assist her with the uphill and downhill sections of the journey.
- Mary, yolculuğun yokuş yukarı ve yokuş aşağı bölümlerinde ona yardımcı olması için yürüyüş sopaları kullandı.
- I liked walking alone on the deserted beach in the evening.
- Akşamleyin ıssız bir plajda tek başıma yürümeyi sevdim.
- The city has wonderful places to walk with children.
- Şehrin çocuklarla yürümek için harika yerleri var.
- He was walking in the water.
- Suda yürüyordu.
- I can walk at least two miles.
- En az üç kilometre yürüyebilirim.
- I walked along the footpath.
- Patika boyunca yürüdüm.
- Tom thought it wouldn't be safe for Mary to walk home by herself.
- Tom, Mary'nin tek başına evine yürümesinin güvenli olmayacağını düşünüyordu.
- I shouldn't have walked home late at night by myself.
- Gece geç saatte eve tek başıma yürümemeliydim.
- Do not read while walking.
- Yürürken kitap okuma.
- Walking along this street, I often see a friend of mine.
- Bu caddede yürürken sık sık bir arkadaşımı görüyorum.
- I'm walking with a girl in the garden.
- Bahçede bir kızla yürüyorum.
- Tom walked around the lake.
- Tom gölün etrafında yürüdü.
- He was too old to walk.
- Yürüyemeyecek kadar yaşlıydı.
- Tom started walking across the room.
- Tom odada yürümeye başladı.
- I watched John and Mary walking hand in hand.
- John ve Mary'yi el ele yürürken izledim.
- Tom won't have to walk home tomorrow.
- Tom yarın eve yürümek zorunda kalmayacak.
- Tom pushed open the door and walked into the room.
- Tom kapıyı itti ve odaya doğru yürüdü.
- Tom can walk.
- Tom yürüyebilir.
- He would never walk again.
- Bir daha asla yürüyemeyecekti.
- We walked through the forest.
- Ormanda yürüdük.
- She likes walking in the rain.
- Yağmurda yürümeyi seviyor.
- Tom was robbed while walking late at night.
- Tom gece geç saatlerde yürürken soyuldu.
- I love walking in the rain.
- Yağmurda yürümeyi seviyorum.
- Tom and Mary walked down the hall, side by side.
- Tom ve Mary koridorda yan yana yürüdüler.
- I had to walk home.
- Eve yürümek zorunda kaldım.
- He can't walk any more.
- O artık yürüyemiyor.
- I walk because I don't have a car.
- Arabam olmadığı için yürüyorum.
- He was so tired that he could hardly walk.
- O kadar yorgundu ki güçlükle yürüyebiliyordu.
- I can walk home.
- Eve yürüyebilirim.
- Tom walked down the hall.
- Tom koridorda yürüdü.
- Tom loves to walk by the river in Whatstandwell.
- Tom Whatstandwell'de nehir kenarında yürümeyi seviyor.
- Tom walked into the cell.
- Tom hücreye yürüdü.
- Tom said he had to walk home.
- Tom eve yürümek zorunda olduğunu söyledi.
- Tom walks with a cane.
- Tom bir sopayla yürür.
- He was walking up the hill at a steady pace.
- Tepeye doğru sabit bir tempoda yürüyordu.
- He walked to and fro in front of her house.
- Onun evinin önünde bir ileri bir geri yürüdü.
- Tom and Mary walked back home together.
- Tom ve Mary birlikte yürüyerek eve geri döndüler.
- Are you walking home?
- Eve mi yürüyorsun?
- Walk faster, or you'll miss the train.
- Hızlı yürü, yoksa treni kaçırırsın.
- Tom is walking across the parking lot.
- Tom park yerinde yürüyor.
- I reached the museum after a few minutes' walk.
- Birkaç dakika yürüdükten sonra müzeye ulaştım.
- Twelve people have walked on the moon.
- Ay üzerinde on iki kişi yürüdü.
- The ice is thick enough to walk on.
- Buz, üzerinde yürünecek kadar kalın.
- Tom was walking down the street with Mary at his side.
- Tom, yanında Mary ile caddede yürüyordu.
- He continued to walk all day.
- O, bütün gün yürüdü durdu.
- They'll walk there in half an hour.
- Yürüyerek yarım saate varırlar.
- The ice was thick enough to walk on.
- Buz üzerinde yürüyecek kadar kalındı.
- Tom and Mary walked in silence through the park.
- Tom ve Mary parkta sessizce yürüyorlardı.
- The dog walked across the street.
- Köpek, caddenin karşısına yürüdü.
- Tom walks a lot.
- Tom çok yürür.
- Tom doesn't usually walk anywhere.
- Tom genellikle hiçbir yere yürümez.
- We walked along side by side.
- Biz yan yana yürüdük.
- Tom got up from the couch and walked to the door.
- Tom koltuktan kalktı ve kapıya yürüdü.
- I would walk, except it's too hot.
- Yürürdüm ama hava çok sıcak.
- I'm afraid to walk down that street.
- O caddede yürümekten korkuyorum.
- Walk two blocks, and turn left.
- İki blok yürüyün ve sola dönün.
- Can Tom walk?
- Tom yürüyebilir mi?
- He walked home.
- Eve kadar yürüdü.
- I walked for two hours in the afternoon heat.
- Öğleden sonra sıcağında iki saat yürüdüm.
- Sami never walked alone.
- Sami asla yalnız yürümezdi.
- Tom is walking up the sidewalk.
- Tom kaldırımda yürüyor.
- Tom and Mary said they would be walking home.
- Tom ve Mary eve yürüyerek döneceklerini söylediler.
- I don't walk anywhere.
- Ben hiçbir yere yürümem.
- The ice was thick enough to walk on.
- Buz üzerinde yürünecek kadar kalındı.
- He walked about the streets.
- O sokaklarda yürüdü.
- I'm walking beside her.
- Ben onun yanında yürüyorum.
- Being injured in an accident, he could not walk.
- Kazada yaralandığı için yürüyemiyordu.
- Tom saw Mary walking on the beach.
- Tom, Mary'yi sahilde yürürken görmüş.
- Tom and Mary walked down the street, holding hands.
- Tom ve Mary el ele tutuşarak caddede yürüdüler.
- You're not going to walk, are you?
- Sen yürümeyeceksin, değil mi?
- Five minutes' walk brought us to the park.
- Yürüyerek beş dakikada parka vardık.
- Fadil saw Dania walking alone.
- Fadıl, Dania'yı yalnız yürürken gördü.
- Tom saw someone walking up the stairs.
- Tom, birinin merdivenlerden yürüdüğünü gördü.
- Tom walked down into the basement.
- Tom bodruma doğru yürüdü.
- I can't walk any further.
- Ben daha fazla yürüyemem.
- I spent hours walking up and down on this street.
- Bu caddede aşağı yukarı yürüyerek saatler harcadım.
- I saw him walking with a book under his arm.
- Onu kolunun altında bir kitapla yürürken gördüm.
- I don't think Tom can walk without a cane.
- Tom'un baston olmadan yürüyebileceğini sanmıyorum.
- He walked along the river.
- O, nehir boyunca yürüdü.
- Sami is walking towards us.
- Sami bize doğru yürüyor.
- Tom said he can't walk without a cane.
- Tom bir baston olmadan yürüyemeyeceğini söyledi.
- I never walk barefoot.
- Asla yalınayak yürümem.
- I walked the whole way to the station.
- İstasyona kadar bütün yolu yürüdüm.
- I was driving down Park Street when I saw Tom and Mary walking together.
- Tom ve Mary'yi birlikte yürürken gördüğümde Park caddesinde araba kullanıyordum.
- They walked slowly towards Tom.
- Yavaşça Tom'a doğru yürüdüler.
- Would you like to walk to the station with me?
- Benimle istasyona yürümek ister misin?
- Tom walked to the parking lot.
- Tom otoparka doğru yürüdü.
- I like walking by myself.
- Tek başıma yürümeyi seviyorum.
- Tom walked down a secluded path.
- Tom tenha bir yolda yürüyordu.
- The Russians didn't walk on the moon in 1969.
- Ruslar 1969'da Ay'da yürümedi.
- It was so hot that we couldn't walk for long.
- O kadar sıcaktı ki uzun süre yürüyemedik.
- Tom walked back into the house.
- Tom eve geri yürüdü.
- Tom seldom walks anywhere.
- Tom nadiren her yere yürür.
- I can't walk fast, but I can walk for a long time.
- Hızlı yürüyemem, ama uzun süre yürüyebilirim.
- We've walked all around the lake.
- Biz gölün etrafında yürüdük.
- We saw a stranger walking outside.
- Dışarıda yürüyen bir yabancı gördük.
Show More (1506)
|
|
- We must therefore start off along this common path, this walk together, at Barcelona.
- Dolayısıyla bu ortak yola, bu birlikte yürüyüşe Barselona'da başlamalıyız.
- A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
- Örneğin uzun bir yürüyüş, enerjisini harcaması için daha fazla imkan verecektir.
- A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
- Örneğin uzun süreli bir yürüyüş, enerjisini harcamasına daha iyi imkan sağlayacaktır.
- A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
- Örneğin uzun bir yürüyüş, ona enerjisini harcamak için daha fazla olanak verecektir.
- Well, if there is an opportunity to walk in green areas.
- Hmm, yeşil alanlarda yürüyüş yapma imkanı da varsa.
- Cause we got a long walk home now, kid.
- Çünkü, eve kadar uzun bir yürüyüş yapacağız evlat.
- Don't go for a walk naked!
- Çıplak yürüyüşe çıkma!
- May I go out for a short walk?
- Kısa bir yürüyüşe çıkabilir miyim?
- You need to go for a walk every day.
- Her gün yürüyüşe çıkmalısın.
- Tom has been taking walks at night.
- Tom gece yürüyüşler yapıyor.
- Life is a short walk before eternal sleep.
- Yaşam sonsuz uykudan önceki kısa bir yürüyüştür.
- He made a refreshing walk.
- O, ferahlatıcı bir yürüyüş yaptı.
- We went out for a walk after dinner.
- Akşam yemeğinden sonra yürüyüş için dışarı çıktık.
- It was a walk in the park.
- Parkta bir yürüyüştü.
- Is it okay if I go for a walk?
- Bir yürüyüşe çıkmamın sakıncası var mı?
- Going for a walk with you would make me happy.
- Seninle yürüyüşe çıkmak beni mutlu ederdi.
- I like the way you walk.
- Ben senin yürüyüşünü seviyorum.
- Tom likes to take walks by himself.
- Tom tek başına yürüyüşe çıkmayı sever.
- We're going out for a walk.
- Yürüyüşe çıkıyoruz.
- Tom went out for a walk.
- Tom bir yürüyüş için dışarı çıktı.
- After he had finished his homework, he went out for a walk.
- O, ev ödevini bitirdikten sonra yürüyüş için dışarı çıktı.
- I think it is fun to go for a walk.
- Bence yürüyüşe çıkmak eğlenceli.
- When the rain stopped, he went out for a walk.
- Yağmur durduğunda, yürüyüşe çıktı.
- I think Tom has gone out for a walk.
- Bence Tom yürüyüşe çıktı.
- Tom went out for a walk with his dog.
- Tom köpeği ile yürüyüşe çıktı.
- Shall I go for a walk?
- Yürüyüşe gideyim mi?
- She was in the mood for a walk.
- Yürüyüş havasındaydı.
- This is a walk in the park for me.
- Bu benim için parkta bir yürüyüş.
- May I accompany you on your walk?
- Yürüyüşünüzde size eşlik edebilir miyim?
- Tom wondered whether Mary liked taking walks.
- Tom, Mary'nin yürüyüş yapmaktan hoşlanıp hoşlanmadığını merak etti.
- Let's go for a walk after it stops raining.
- Yağmur dindikten sonra yürüyüşe çıkalım.
- Let's go out for a walk.
- Yürüyüşe gidelim.
- I prefer going for a walk to seeing the movie.
- Yürüyüşe gitmeyi film izlemeye tercih ederim.
- It's a ten minute walk to the station.
- İstasyon on dakikalık yürüyüş mesafesinde.
- May I go out for a walk?
- Yürüyüşe çıkabilir miyim?
- I'll take my dog out for a walk.
- Yürüyüş için köpeğimi dışarı çıkaracağım.
- Estella and I are going for a walk.
- Estella ve ben bir yürüyüşe gidiyoruz.
- After breakfast, we went out for a walk.
- Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktık.
- The school is located within five minutes' walk of the station.
- Okul istasyona beş dakikalık yürüyüş mesafesinde yer almaktadır.
- Here we enjoy mountain walks and fresh air.
- Burada dağ yürüyüşleri ve temiz havanın tadını çıkarıyoruz.
- Is it okay if I go for a walk?
- Yürüyüşe çıksam sorun olur mu?
- Jane took her dog for a walk.
- Jane, köpeğini yürüyüşe götürdü.
- How about you and I go for a walk?
- Sen ve ben bir yürüyüşe çıkmaya ne dersin?
- We're going for a walk in the park.
- Biz parkta yürüyüşe gidiyoruz.
- He walks with an awkward gait because of an injury.
- Bir sakatlık yüzünden garip bir yürüyüşle yürüyordu.
- What we're going to do today is go for a walk.
- Bugün yapacağımız şey yürüyüşe çıkmak.
- Tom has probably gone for a walk.
- Tom muhtemelen yürüyüşe çıkmıştır.
- His parents took him for a walk.
- Ailesi onu yürüyüşe götürdü.
- We took a long walk.
- Uzun bir yürüyüş yaptık.
- He went for a walk.
- O, yürüyüşe çıktı.
- Do you want to go for a walk?
- Yürüyüşe çıkmak ister misin?
- Let's go for a walk in the park.
- Parkta bir yürüyüşe çıkalım.
- For the lack of something better to do, Tom decided to take a long walk.
- Yapacak daha iyi bir şey olmadığı için Tom uzun bir yürüyüşe çıkmaya karar verdi.
- I asked her if she wanted to go for a walk.
- Ona yürüyüşe çıkmak isteyip istemediğini sordum.
- A walk before breakfast is refreshing.
- Kahvaltıdan önce bir yürüyüş canlandırıcıdır.
- She wouldn't go for a walk with him.
- Onunla yürüyüşe çıkmazdı.
- When it stops raining, let's go for a walk.
- Yağmur durduğunda yürüyüşe çıkalım.
- Another ten minutes' walk brought us to the shore.
- On dakikalık bir yürüyüş daha bizi sahile ulaştırdı.
- May we accompany you on your walk?
- Yürüyüşünüzde size eşlik edebilir miyiz?
- I'll go for a walk.
- Yürüyüşe gideceğim.
- We're going for a walk in the park.
- Parkta yürüyüşe çıkacağız.
- Let's go for a walk.
- Yürüyüşe çıkalım.
- You can go for walks on the hills.
- Tepelerde yürüyüşe çıkabilirsin.
- After breakfast, we went out for a walk.
- Kahvaltıdan sonra yürüyüş için dışarı çıktık.
- Tom took an exhilarating walk round the lake.
- Tom gölün etrafında heyecan verici bir yürüyüş yaptı.
- We won't go for a walk if the weather's bad.
- Hava kötüyse yürüyüşe çıkmayacağız.
- Every morning he leaves to take a walk.
- Her sabah yürüyüşe gitmek için evden ayrılır.
- I went for a walk to try to sober up.
- Ayılmak için yürüyüşe çıktım.
- There's nothing better than taking a nice walk.
- Güzel bir yürüyüş yapmaktan daha iyi bir şey yok.
- Our walk was spoiled by the wind and the rain.
- Yürüyüşümüz yağmur ve rüzgar tarafından bozuldu.
- My father is so busy that he cannot even take a walk.
- Babam o kadar meşgul ki yürüyüşe bile çıkamıyor.
- Tom went for a walk in the park.
- Tom parkta yürüyüşe çıktı.
- I went out for a walk.
- Yürüyüşe çıktım.
- My house is only five minutes' walk from the station.
- Benim evim istasyondan sadece beş dakikalık yürüyüş mesafesinde.
- We're going out for a walk after lunch.
- Öğle yemeğinden sonra yürüyüşe çıkacağız.
- He took a refreshing walk along the riverside.
- Nehir kenarında canlandırıcı bir yürüyüş yaptı.
- We're going for a walk.
- Yürüyüşe çıkıyoruz.
- One sunny day in April, I went out for a walk.
- Nisan ayında güneşli bir günde yürüyüşe çıktım.
- Since it stopped raining, he went out for a walk.
- Yağmur durunca yürüyüşe çıktı.
- We will go for a walk even if it rains.
- Yağmur yağsa bile yürüyüşe çıkacağız.
- Having finished the work, I went out for a walk.
- İşimi bitirdikten sonra yürüyüşe çıktım.
- Do you want to go for a walk later?
- Sonra yürüyüşe çıkmak ister misin?
- He has a walk every morning.
- Onun her sabah bir yürüyüşü vardır.
- We went for a walk.
- Yürüyüşe çıktık.
- It's a short walk.
- Kısa bir yürüyüş.
- Nothing is as pleasant as a walk in the morning.
- Sabah yürüyüşü kadar keyifli bir şey yok.
- He took a refreshing walk along the riverside.
- Nehir kenarı boyunca ferahlatıcı bir yürüyüş yaptı.
- I'm going to go for a walk.
- Ben yürüyüşe çıkacağım.
- I go out for walks after dinner.
- Akşam yemeğinden sonra yürüyüşe çıkıyorum.
- Why don't you go for a walk?
- Neden yürüyüşe çıkmıyorsun?
- Tom and Mary often take walks together.
- Tom ve Mary birlikte sık sık yürüyüş yaparlar.
- We arrived at the museum after a ten-minute walk.
- On dakikalık bir yürüyüşten sonra müzeye vardık.
- I don't have time for a walk.
- Yürüyüş için vaktim yok.
- She likes to go for solitary walks.
- Yalnız yürüyüşlere çıkmayı sever.
- Let's go for a walk in the park.
- Parkta yürüyüşe çıkalım.
- Mr Smith made it a rule to take a walk every morning.
- Bay Smith, her sabah yürüyüşü bir kural haline getirdi.
- We took a long walk.
- Biz uzun bir yürüyüş yaptık.
- I want to go for a walk in the countryside.
- Kırsalda yürüyüşe çıkmak istiyorum.
- We're going for a walk.
- Biz yürüyüşe gidiyoruz.
- He likes taking walks.
- Yürüyüşe çıkmayı seviyor.
- He took an exhilarating walk.
- O canlandırıcı bir yürüyüş yaptı.
- He took an exhilarating walk.
- Heyecan verici bir yürüyüş yaptı.
- For the lack of something better to do, Tom decided to take a long walk.
- Tom yapacak daha iyi bir şey olmadığı için, uzun bir yürüyüşe çıkmaya karar verdi.
- I like the way you walk.
- Yürüyüşünüz hoşuma gidiyor.
- I don't want to go for a walk.
- Yürüyüşe çıkmak istemiyorum.
- It was such a pleasant day that we went for a walk.
- O kadar güzel bir gündü ki, yürüyüşe çıktık.
- I'm going for a walk.
- Yürüyüşe çıkıyorum.
- It's only ten minutes' walk from here.
- O, buradan sadece 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde.
- Tom and I are going for a walk.
- Tom ve ben yürüyüşe çıkacağız.
- On the eve of the festival, people go out for a walk by the river.
- Festival arefesinde insanlar nehrin yanında bir yürüyüş için dışarı çıkarlar.
- Are we going for a walk?
- Yürüyüşe mi çıkıyoruz?
- She must be tired after a long walk.
- Uzun bir yürüyüşten sonra yorulmuş olmalı.
- We have a long walk ahead of us.
- Önümüzde uzun bir yürüyüş var.
- Do you want to go for a walk later?
- Daha sonra bir yürüyüşe çıkmak ister misin?
- Tom likes going for walks.
- Tom yürüyüş yapmayı sever.
- I go for a walk every other day.
- İki günde bir yürüyüşe giderim.
- I want to go for a walk.
- Yürüyüşe gitmek istiyorum.
- Tom takes his dog for a walk every morning.
- Tom her sabah köpeğini yürüyüşe götürür.
- I feel hungry after a long walk.
- Uzun bir yürüyüşten sonra aç hissederim.
- He's out taking a walk.
- Yürüyüş için dışarı çıktı.
- Tom likes taking walks with Mary.
- Tom, Mary ile yürüyüşe çıkmayı seviyor.
- Tom likes taking walks at night.
- Tom geceleri yürüyüşe çıkmayı seviyor.
- She went out for a walk.
- Yürüyüşe çıktı.
- It is a five-minute walk to the library.
- Kütüphane beş dakikalık yürüyüş mesafesinde.
- We are going for a walk.
- Yürüyüşe çıkıyoruz.
- This is just a ten minute walk.
- Bu sadece on dakikalık bir yürüyüş.
- We are going for a little walk.
- Küçük bir yürüyüşe çıkıyoruz.
- A walk before breakfast is refreshing.
- Kahvaltıdan önce yürüyüş yapmak canlandırıcıdır.
- When it stops raining, we will go for a walk.
- Yağmur durduğunda, yürüyüşe çıkacağız.
- I'm taking him for a walk.
- Onu yürüyüşe götürüyorum.
- Tom enjoyed going for walks with Mary.
- Tom, Mary ile yürüyüşe çıkmaktan keyif aldı.
- Let's go for a walk after it stops raining.
- Yağmur dinince yürüyüş yapalım.
- The whole family is out for a walk.
- Bütün aile yürüyüşe çıktı.
- Tom takes a long walk along the coast every afternoon.
- Tom her öğleden sonra sahil boyunca uzun bir yürüyüş yapar.
- We went for a walk in the forest.
- Ormanda yürüyüşe çıktık.
- How about going for a walk?
- Yürüyüşe çıkmaya ne dersin?
- I want to go for a walk in the countryside.
- Kırsalda yürüyüşe gitmek istiyorum.
- Tom is going for a walk.
- Tom yürüyüşe çıkıyor.
- I went for a walk early in the morning.
- Sabah erkenden yürüyüşe çıktım.
- Nothing is as pleasant as a walk in the morning.
- Hiçbir şey sabah yapılan bir yürüyüş kadar hoş değil.
- He took a vitalizing walk along the riverside.
- Nehir kenarında canlandırıcı bir yürüyüş yaptı.
- Tom and Mary went for a walk in the park together.
- Tom ve Mary birlikte parkta yürüyüşe çıktılar.
- I'll go for a walk if the weather improves.
- Hava düzelirse yürüyüşe çıkacağım.
- He will walk in the park this afternoon.
- Bu öğleden sonra parkta yürüyüş yapacak.
- We went for a walk in the park.
- Parkta yürüyüşe çıktık.
- Can I go for a walk?
- Yürüyüşe gidebilir miyim?
- You should go out for a walk with the children.
- Çocuklarla yürüyüşe çıkmalısın.
- I went for a walk with my son.
- Oğlumla birlikte bir yürüyüşe gittim.
- Tom likes taking walks by himself.
- Tom tek başına yürüyüş yapmayı sever.
- Why don't you go for a walk?
- Neden yürüyüşe çıkmıyorsunuz?
- I'm not in the mood to go for a walk.
- Yürüyüşe çıkacak havada değilim.
- I feel hungry after a long walk.
- Uzun bir yürüyüşten sonra acıktığımı hissediyorum.
- The way he walks reminds me very much of his father.
- Yürüyüşü bana babasını hatırlatıyor.
- We went for a walk in the square.
- Meydanda bir yürüyüşe çıktık.
- I used to think that taking walks was a waste of time.
- Eskiden yürüyüş yapmanın zaman kaybı olduğunu düşünürdüm.
- Because it quit raining, he went out for a walk.
- Yağmur durduğu için yürüyüşe çıktı.
- The little boy goes for a walk with his mother.
- Küçük çocuk annesiyle yürüyüşe çıkıyor.
- After it stopped raining, she went out for a walk.
- Yağmur durduktan sonra yürüyüşe çıktı.
- After breakfast, we went for a walk.
- Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktık.
- I go for a walk with my dog.
- Köpeğimle bir yürüyüşe çıkıyorum.
- You need to go for a walk every day.
- Her gün yürüyüşe çıkmanız gerekir.
- I like the way you walk.
- Senin yürüyüşünü seviyorum.
- I went for a walk to get some air.
- Biraz hava almak için yürüyüşe çıktım.
- Tom and Mary went for a walk even though it was raining.
- Tom ve Mary yağmur yağmasına rağmen yürüyüşe çıktılar.
- He went out for a walk with his dog.
- Köpeği ile yürüyüşe çıktı.
- What do you say to going for a walk?
- Yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz?
- Would you like to go for a walk with me along the shore?
- Benimle sahil boyunca yürüyüşe çıkmak ister misin?
- I used to think that taking walks was a waste of time.
- Yürüyüş yapmanın bir zaman kaybı olduğunu düşünürdüm.
- Tom asked Mary if she wanted to go for a walk.
- Tom Mary'ye yürüyüşe gitmek isteyip istemediğini sordu.
- He went for a walk.
- Yürüyüşe çıktı.
- Do you feel like going out for a walk?
- Yürüyüşe çıkmak ister misin?
- Tom went out for a walk.
- Tom yürüyüşe çıktı.
- Tom went out for a walk with his dog.
- Tom köpeğiyle yürüyüşe çıktı.
- Going for a walk with you would make me happy.
- Seninle bir yürüyüşe gitmek beni mutlu ederdi.
- Tom likes taking walks at night.
- Tom gece yürüyüşler yapmayı sevmez.
- Tom wanted to go out for a walk.
- Tom yürüyüşe çıkmak istedi.
- It is only a short walk from the station.
- İstasyondan sadece kısa bir yürüyüş mesafesinde.
- I'd like to go for a walk.
- Yürüyüşe çıkmak istiyorum.
- Tom and Mary took turns taking the dog for a walk.
- Tom ve Mary köpeği sırayla yürüyüşe götürdüler.
- The refugees endured the 18-hour walk across the desert.
- Mülteciler çölde 18 saatlik yürüyüşe dayandılar.
- Would you join me for a walk?
- Bir yürüyüş için bana katılır mısın?
- I thought a walk in the park might take our minds off our troubles.
- Parkta bir yürüyüşün dertlerimizi unutturabileceğini düşündüm.
- He said that he goes for a long walk every morning.
- Her sabah uzun bir yürüyüşe çıktığını söyledi.
- She must be tired after a long walk.
- Uzun bir yürüyüşten sonra yorgun olmalı.
- We won't go for a walk if the weather's bad.
- Hava kötüyse yürüyüşe çıkmayız.
- I go for a walk with my dog.
- Köpeğimle yürüyüşe çıkıyorum.
- Tom and I enjoy taking walks together.
- Tom ve ben birlikte yürüyüşe çıkmaktan keyif alırız.
- If the weather clears up, we'll go for a walk in the forest.
- Eğer hava açarsa, ormanda yürüyüşe gideceğiz.
- I went for a walk after breakfast.
- Kahvaltıdan sonra yürüyüşe çıktım.
- A walk before breakfast is exhilarating.
- Kahvaltıdan önce bir yürüyüş canlandırıcıdır.
- How about going for a walk?
- Yürüyüş yapmaya ne dersin?
- Tom has been taking walks at night.
- Tom geceleri yürüyüşe çıkıyor.
- Come on, let's go for a walk.
- Haydi yürüyüşe çıkalım.
- We went for a walk after lunch.
- Öğle yemeğinden sonra yürüyüşe çıktık.
- My grandfather goes for walks on days when the weather is good.
- Büyük babam havanın iyi olduğu günlerde yürüyüşe gider.
- I went for a long walk.
- Uzun bir yürüyüşe çıktım.
- I want to go for a walk.
- Yürüyüşe çıkmak istiyorum.
- I ate an apple before I went for a walk.
- Yürüyüşe gitmeden önce bir elma yedim.
- We're going out for a walk.
- Yürüyüşe çıkacağız.
- Tom wanted to go for a walk.
- Tom yürüyüşe çıkmak istedi.
- I sometimes go out for a walk.
- Bazen yürüyüşe çıkıyorum.
- Would you mind if I tag along with you next time you go for a walk?
- Bir dahaki sefere yürüyüşe çıktığında peşine takılmamın sakıncası var mı?
- My dog needs a walk.
- Köpeğimin yürüyüşe ihtiyacı var.
- I went for a walk to try to sober up.
- Ayılmaya çalışmak için yürüyüşe gittim.
- I feel like going out for a walk.
- Yürüyüşe çıkmak istiyorum.
- Are you going for a walk?
- Yürüyüşe gidiyor musun?
- Tom didn't want to go for a walk.
- Tom yürüyüşe çıkmak istemedi.
- He took an exhilarating walk along the riverside.
- Nehir kenarında heyecan verici bir yürüyüş yaptı.
- Cookie needs a walk.
- Cookie'nin yürüyüşe ihtiyacı var.
- Since it stopped raining, he went out for a walk.
- Yağmur durduğundan dolayı, yürüyüş için dışarı çıktı.
- I ate an apple before I went for a walk.
- Yürüyüşe çıkmadan önce bir elma yedim.
- A walk before breakfast is exhilarating.
- Kahvaltıdan önce yapılan bir yürüyüş heyecan vericidir.
- Tom is out for a walk.
- Tom yürüyüşe çıktı.
- Tom and Mary went for a walk along the beach.
- Tom ve Mary sahil boyunca yürüyüşe çıktılar.
- It's only a ten-minute walk.
- Sadece on dakikalık bir yürüyüş.
- There's nothing better than taking a nice walk.
- Güzel bir yürüyüş yapmaktan daha iyi bir şey yoktur.
- She got the children ready for a walk.
- Bir yürüyüş için çocukları hazırladı.
- I'm going for a walk.
- Ben de yürüyüşe çıkıyorum.
- He said that he goes for a long walk every morning.
- O, her sabah uzun bir yürüyüşe gittiğini söyledi.
- Tom has gone out for a walk.
- Tom yürüyüşe çıktı.
- Tom goes out for a walk every morning.
- Tom her sabah yürüyüşe çıkıyor.
- We're going out for a walk after lunch.
- Öğlen yemekten sonra yürüyüşe çıkacağız.
- The weather is beautiful, so we can go for a walk, can't we?
- Hava güzel, yani yürüyüşe gidebiliriz, değil mi?
- When I feel fine, I go for a walk.
- İyi hissettiğimde yürüyüşe giderim.
- When I feel fine, I go for a walk.
- Kendimi iyi hissettiğimde yürüyüşe çıkıyorum.
- During a walk in the park she accidentally met her old friend.
- Parkta yapılan yürüyüş sırasında o, kazara eski arkadaşıyla karşılaştı.
- Tom asked Mary if she wanted to go for a walk.
- Tom, Mary'ye yürüyüşe çıkmak isteyip istemediğini sordu.
- We arrived at the museum after a ten-minute walk.
- Biz on dakikalık bir yürüyüşten sonra müzeye vardık.
- How about a walk?
- Bir yürüyüşe ne dersiniz?
- The weather is beautiful, so we can go for a walk, can't we?
- Hava çok güzel, o yüzden yürüyüşe çıkabiliriz, değil mi?
- We went for a walk.
- Biz bir yürüyüşe çıktık.
- Come on, let's go for a walk.
- Hadi, yürüyüşe çıkalım.
- Are you going for a walk?
- Yürüyüşe mi çıkıyorsun?
- I don't feel like going out for a walk.
- Canım dışarı yürüyüşe çıkmak istemiyor.
- Life is not always a walk in the park.
- Hayat her zaman parktaki bir yürüyüş değildir.
- I'm taking them for a walk.
- Onları yürüyüşe götürüyorum.
- Tom goes for a walk every morning.
- Tom her sabah yürüyüşe gider.
- What do you say to going out for a short walk?
- Kısa bir yürüyüşe çıkmaya ne dersin?
- Our school is within ten minutes' walk of my house.
- Bizim okul eve on dakikalık yürüyüş mesafesindedir.
- His parents took him for a walk.
- Onun ebeveynleri onu yürüyüşe götürdü.
- How about a walk on the beach?
- Sahilde yürüyüşe ne dersiniz?
- Tom and I are going out for a walk.
- Tom ve ben yürüyüşe çıkıyoruz.
- We went for a walk on the beach.
- Sahilde yürüyüşe gittik.
- What time of day do you go out for your daily walk?
- Günlük yürüyüşünüzü günün hangi saatinde yaparsınız?
- The bus stop is five minutes' walk from here.
- Otobüs durağı, buradan beş dakikalık yürüyüş mesafesinde.
- Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsaldaki yürüyüşünden sonra yorgun hissettiği için şekerleme yaptı.
- Let's go out for a walk.
- Yürüyüşe çıkalım.
- Our walk was spoiled by the wind and the rain.
- Yürüyüşümüz rüzgâr ve yağmur yüzünden bozuldu.
- A few minutes' walk brought me to the park.
- Birkaç dakikalık yürüyüş beni parka getirdi.
- It's a nice day for a walk.
- Yürüyüş için güzel bir gün.
- Tom took the dog out for a walk.
- Tom köpeği yürüyüş için dışarı çıkardı.
- I feel like going for a walk this morning.
- Bu sabah canım yürüyüşe gitmek istiyor.
- After he had finished his homework, he went out for a walk.
- Ödevini bitirdikten sonra yürüyüşe çıktı.
- Tom goes for a walk every day.
- Tom her gün yürüyüşe gider.
- I'd rather go for a walk.
- Yürüyüşe çıkmayı tercih ederim.
- Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France.
- Tom ve Mary, Fransa'daki hacılar yolu boyunca yürüyüşün tadını çıkarıyorlar.
- When it stops raining, let's go for a walk.
- Yağmur durduğunda, yürüyüşe çıkalım.
- I'll just go for a walk to clear my head.
- Kafamı boşaltmak için yürüyüşe çıkacağım.
- He went out for a walk, with his dog following behind.
- O, arkasında izleyen köpeği ile yürüyüşe çıktı.
- Tom enjoyed going for walks with Mary.
- Tom Mary ile yürüyüşe çıkmaktan keyif alırdı.
- We are going for a little walk.
- Biraz yürüyüş yapacağız.
- I think Tom has gone out for a walk.
- Sanırım Tom yürüyüşe çıktı.
- We went to the park for a walk.
- Yürüyüş için parka gittik.
- I suggested going for a walk.
- Yürüyüşe gitmeyi önerdim.
- He was just going to the walk across the street.
- Caddenin karşısındaki yürüyüşe gidiyordu.
- When the rain stops, we'll go for a walk.
- Yağmur durduğunda yürüyüşe çıkarız.
- It's only a ten-minute walk.
- Sadece bir on dakikalık yürüyüş mesafesindedir.
- I was out for a walk.
- Yürüyüşe çıkmıştım.
- A little walk will give you a good appetite for breakfast.
- Küçük bir yürüyüş kahvaltı için iştahınızı açacaktır.
- I'm going to go for a walk.
- Yürüyüşe çıkacağım.
- She went for a walk.
- Yürüyüşe çıktı.
- He went out for a walk, with his dog following behind.
- Yürüyüşe çıktı, köpeği de arkasından geliyordu.
- He made a refreshing walk.
- Ferahlatıcı bir yürüyüş yaptı.
- May I go out for a walk?
- Yürüyüş için dışarı çıkabilir miyim?
- She went for a walk with him this morning.
- Bu sabah onunla yürüyüşe çıktı.
- It's fun to go for a walk in the woods.
- Ormanda yürüyüşe gitmek eğlencelidir.
- Feeling tired after his walk in the country, he took a nap.
- Kırsalda yaptığı yürüyüşten sonra yorgun hissederek biraz kestirdi.
- Tom and I are going out for a walk.
- Tom ve ben bir yürüyüşe çıkacağız.
- I suggested going for a walk.
- Yürüyüşe çıkmayı önerdim.
- What do you say to going for a walk?
- Yürüyüşe gitmeye ne dersiniz?
- I don't feel like going for a walk.
- Yürüyüşe çıkmak istemiyorum.
- We're going out for a little walk.
- Küçük bir yürüyüş için dışarı çıkıyoruz.
- I went for a walk with my son.
- Oğlumla yürüyüşe çıktık.
- It's an hour's walk to the station.
- İstasyon bir saatlik yürüyüş mesafesinde.
- The refugees endured the 18-hour walk across the desert.
- Mülteciler çölde 18 saatlik yürüyüşe katlandılar.
- I sometimes go out for a walk.
- Bazen yürüyüş için dışarı çıkarım.
- It's my custom to go for a walk before breakfast.
- Kahvaltıdan önce bir yürüyüşe gitmek benim alışkanlığımdır.
- Let's go for a walk to the mountains.
- Dağlara yürüyüşe gidelim.
- For the first time this week, I went out for a walk.
- Bu hafta ilk defa yürüyüşe çıktım.
- Would you like to go for a walk?
- Yürüyüşe çıkmak ister misin?
- A short walk will bring you to the station.
- Kısa bir yürüyüş seni istasyona getirir.
- I go for a walk every day, except when it rains.
- Yağmur yağdığı zamanlar dışında her gün yürüyüşe çıkıyorum.
- I went for a short walk.
- Kısa bir yürüyüşe çıktım.
- Let's go for a walk after it stops raining.
- Yağmur durduktan sonra yürüyüşe çıkalım.
- He took a vitalizing walk along the riverside.
- O nehir kıyısı boyunca canlandırıcı bir yürüyüş yaptı.
Show More (292)
|