walk - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
walk yürümek v.
  • Doctors said he’d never walk again.
  • Doktorlar bir daha yürüyemeyeceğini söyledi.
  • Kyoto is a baby that has learned to walk at the age of four.
  • Kyoto dört yaşında yürümeyi öğrenmiş bir bebektir.
  • The path which the Commission is walking is, in fact, obvious.
  • Komisyon'un yürüdüğü yol aslında açıktır.
Show More (1504)
walk yürüyüş n.
  • The morning walk is an excellent exercise for the elderly.
  • Sabah yürüyüşü, yaşlılar için mükemmel bir egzersizdir.
  • We must therefore start off along this common path, this walk together, at Barcelona.
  • Dolayısıyla bu ortak yola, bu birlikte yürüyüşe Barselona'da başlamalıyız.
  • A prolonged walk for example will give greater opportunity to expend his energy.
  • Örneğin uzun bir yürüyüş, enerjisini harcaması için daha fazla imkan verecektir.
Show More (296)
walk yürüyerek gitmek v.
  • I walk to work every day.
  • Her gün işe yürüyerek giderim.
  • When I was your age, I walked to school every day.
  • Ben senin yaşındayken okula her gün yürüyerek giderdim.
  • Walking to work every day is one way to stay fit.
  • Her gün işe yürüyerek gitmek zinde kalmanın bir yoludur.
Show More (48)
walk yürüyüşe çıkarmak v.
  • Have you taken Cookie for a walk yet?
  • Cookie'yi yürüyüşe çıkardın mı?
  • Tom goes for a walk every day.
  • Tom her gün yürüyüşe çıkar.
  • His parents took him for a walk.
  • Ailesi onu yürüyüşe çıkardı.
Show More (31)
walk gezdirmek v.
  • Adeline goes to the park to walk the dog every morning.
  • Adeline, köpeğini gezdirmek için her sabah parka gider.
  • Archie, come down here and walk Pluto.
  • Archie aşağıya gel ve Pluto'yu gezdir.
  • Tom walks his dog twice a day.
  • Tom günde iki kez köpeğini gezdirir.
Show More (24)
walk gitmek v.
  • Of course, not every consumer will walk into the manufacturer's premises to ask about production methods.
  • Elbette her tüketici, üretim yöntemlerini sormak için üreticinin tesislerine gitmeyecektir.
  • Don't walk home alone.
  • Eve yalnız gitme.
  • Tom walked back into the living room.
  • Tom tekrar oturma odasına gitti.
Show More (18)
walk yürünecek mesafe n.
  • The hotel is just a 5-minute walk from French Tower.
  • Otel, Fransız Kulesi'ne sadece 5 dakikalık yürüme mesafesindedir.
  • The hotel is just a 5-minute walk from French Tower.
  • Otel, Fransız Kulesi'ne sadece 5 dakika yürüme mesafesindedir.
  • It's a six minutes' walk to the bus stop.
  • Otobüs durağına altı dakikalık yürüme mesafesinde.
Show More (14)
walk yürüyüşe çıkmak v.
  • No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
  • Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüphelenilecek bir şey yok.
  • No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
  • Hayır, hoş bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir durum yok.
  • No, we're out for a lovely walk, nothing suspicious about that.
  • Hayır, güzel bir yürüyüşe çıktık, bunda şüpheli bir şey yok.
Show More (7)
walk dolaşmak v.
  • The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
  • Terörizmin gerçek mahkumları kurbanlardır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
  • The victims are the real prisoners of terrorism; the perpetrators all too often walk free.
  • Kurbanlar terörizmin gerçek mahkumlarıdır; failler ise çoğu zaman serbestçe dolaşmaktadır.
  • Walking in the park, I found a baby bird.
  • Parkta dolaşırken, bir yavru kuş buldum.
Show More (6)
walk yürütmek v.
  • Her iPhone appears to have walked.
  • Biri onun iPhone'unu yürütmüş gibi görünüyor.
  • Sami was walking his dog.
  • Sami köpeğini yürütüyordu.
  • I walk my dog in the park every morning.
  • Ben her sabah parkta köpeğimi yürütürüm.
Show More (4)
walk gezmek v.
  • I found it pleasant walking in the country.
  • Kırsalda gezmeyi zevkli buldum.
  • Mary walked through the living room in her pink robe.
  • Mary pembe elbisesiyle oturma odasını gezdi.
  • We walked about in the park to kill time.
  • Biz vakit öldürmek için parkta gezdik.
Show More (1)
walk yürüme n.
  • Ten minutes of walking was enough for me.
  • On dakika yürüme bana yetti.
  • He was in the habit of taking a walk before breakfast.
  • Onun kahvaltıdan önce yürüme alışkanlığı vardı.
  • He was in the habit of taking a walk before breakfast every morning.
  • Onun her sabah kahvaltıdan önce yürüme alışkanlığı vardı.
Show More (0)
walk eşlik etmek v.
  • Let me walk you to your car.
  • Arabana kadar sana eşlik edeyim.
  • Shall I walk you home?
  • Eve kadar sana eşlik edeyim mi?
  • Tom and Mary walked me home.
  • Tom ve Mary eve kadar bana eşlik etti.
Show More (0)
walk ilerlemek v.
  • Tom walked ahead.
  • Tom ilerledi.
  • You walk on and I will catch up with you later.
  • Sen ilerle ve ben sana daha sonra yetişirim.
Show More (-1)
walk dolaşma v.
  • They took a walk across the downtown in the evening.
  • Akşam şehir merkezinde dolaşmaya çıktılar.
Show More (-2)
walk götürmek v.
  • She walked her mother to the nearest drug store.
  • Annesini en yakın eczaneye kadar götürdü.
Show More (-2)
walk gezinti n.
  • Everett enjoyed the walk along the river.
  • Everett nehir kenarındaki gezintiden keyif aldı.
Show More (-2)
walk birlikte hareket etmek v.
  • He walked and the earth moved with him.
  • Yürüdü ve yer de onunla birlikte hareket etti.
Show More (-2)
walk hareket etmek v.
  • He walked and the earth moved with him.
  • O yürüdü ve yer de onunla hareket etti.
Show More (-2)
walk uykuda yürümek v.
  • Tom sometimes walks in his sleep.
  • Tom bazen uykusunda yürür.
Show More (-2)