do - Türkisch Englisch Wörterbuch

do

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "do" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 60 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
do v. etmek
My second point relates to subsidiarity, which does, indeed, loom large in the Convention's deliberations.
İkinci husus, gerçekten de Konferans müzakerelerinde büyük önem arz eden yetki devri ile ilgilidir.

More Sentences
do v. yapmak
There will soon be a joint brochure issued by the three institutions, which should help them to do just that.
Yakında üç kurum tarafından ortak bir broşür yayınlanacak ve bu broşür tam da bunu yapmalarına yardımcı olacak.

More Sentences
General
do v. yetmek
We do not have enough strength to follow our reason completely.
İddialarımızı tamamen mantığa oturtmaya yetecek gücümüz yok.

More Sentences
do v. başarmak
Hopefully if we can do that, then we will make some progress with the Council and it will be worth going.
Umarım bunu başarabilirsek, Konsey'de de ilerleme kaydedeceğiz ve bu ilerlemeye değecek.

More Sentences
do v. yetişmek
And, for heaven's sake, do not let us turn around and start blaming you for not actually getting to 2004 on time.
Ve Tanrı aşkına, dönüp de 2004'e zamanında yetişemediğiniz için sizi suçlamaya başlamamıza izin vermeyin.

More Sentences
do v. bitirmek
Yes, this is a big job and they did it fast.
Evet, bu büyük bir iş ve onlar hızlıca bitirdiler.

More Sentences
do v. yapmak
Citizens, not only in Ireland, are questioning what the EU is doing.
Vatandaşlar, sadece İrlanda'da değil, AB'nin ne yaptığını sorguluyor.

More Sentences
do v. yeterli olmak
I do not, moreover, think that a report is sufficient.
Ayrıca, bir raporun yeterli olduğunu da düşünmüyorum.

More Sentences
Colloquial
do v. işe yaramak
I do not believe, however, that this gradual approach is working any more.
Ancak ben bu aşamalı yaklaşımın artık işe yaradığına inanmıyorum.

More Sentences
do v. iş görmek
As long as it is cheap, any watch will do.
Ucuz olduğu sürece, herhangi bir saat iş görür.

More Sentences
General
do n. eğlenceli toplantı
do n. hile
do n. dalavere
do n. dolandırıcılık
do n. eğlenti
do n. parti
do v. rol üstlenmek
do v. temizlemek
do v. meydana getirmek
do v. davranmak
do v. eylemek
do v. çözmek
do v. kılmak
do v. dolandırmak
do v. kaldırmak
do v. başa çıkmak
do v. ilgilenmek
do v. uymak
do v. yıkamak (bulaşık)
do v. rolünü üstlenmek
do v. hazırlamak
do v. becermek
do v. katetmek (belirli bir mesafe)
do v. neden olmak
do v. tamamlamak
do v. düzenlemek
do v. icra etmek
do v. gezmek
do v. düzeltmek
do v. kandırmak
do v. hareket etmek
do v. aldatmak
Irregular Verb
do v. did - done
Colloquial
do n. parti
do n. yapılmış saç
do n. şekil verilmiş saç
do n. saç stili
do n. saç şekli
do v. gidip yapmak
do v. yapmak zorunda olmak
do v. hizmet etmek
Music
do n. do
Slang
do v. uyuşturucu kullanmak
do v. kaka yapmaya gitmek
do v. tuvalete gitmek
do v. (uygunsuz) ilişkiye girmek
do v. seks yapmak
do v. biriyle yatmak
British Slang
do v. satmak
do v. yakalamak

Bedeutungen von dem Begriff "do" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 3 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
General
do doh n.
Music
do do n.
do middle c n.

Bedeutungen, die der Begriff "do" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
do business v. iş yapmak
We are doing business with the Israelis and are simply the Palestinians' largest donor.
İsraillilerle iş yapıyoruz ve Filistinlilerin en büyük bağışçısı konumundayız.

More Sentences
General
things to do n. yapılması gerekenler
I think that is the easiest thing to do.
Bence yapılması gereken en kolay şey bu.

More Sentences
do justice to v. hakkını vermek
Secondly, if we want to do justice to Lisbon and Gothenburg, we must stop beating about the environmental bush.
İkinci olarak Lizbon ve Göteborg'un hakkını vermek istiyorsak, çevre konusuna değinmeyi bırakmalıyız.

More Sentences
do exercise v. egzersiz yapmak
You should do exercise.
Egzersiz yapmalısınız.

More Sentences
do an interview v. röportaj yapmak
Tom declined to do an interview.
Tom röportaj yapmayı reddetti.

More Sentences
make do with v. ile yetinmek
At the moment, they have to make do with American websites.
Şu anda Amerikan web siteleri ile yetinmek zorundalar.

More Sentences
do away with v. ortadan kaldırmak
Your comments have been noted and I can assure you that there is no intention of doing away with Question Time.
Yorumlarınız dikkate alındı ve sizi temin ederim ki Soru Sorma Süresini ortadan kaldırmak gibi bir niyetimiz yok.

More Sentences
do one's best v. elinden geleni yapmak
One should do one's best.
Bir insan elinden geleni yapmalı.

More Sentences
do without v. olmadan idare etmek
We had to do without a TV set.
Televizyonumuz olmadan idare etmek zorunda kaldık.

More Sentences
do the dishes v. bulaşık yıkamak
I usually do the dishes.
Genellikle bulaşıkları yıkarım.

More Sentences
do the washing v. çamaşır yıkamak
Did you do the washing?
Çamaşır yıkadın mı?

More Sentences
do the honours v. ev sahipliği yapmak
In fact, the Dutch Government could easily have done the honours.
Aslında Hollanda Hükûmeti kolayca ev sahipliği yapabilirdi.

More Sentences
do research v. araştırma yapmak
He is doing research in sociology.
Sosyoloji alanında araştırma yapıyor.

More Sentences
do the same v. aynısını yapmak
I would like to see anyone else do the same.
Başkalarının da aynısını yaptığını görmek isterim.

More Sentences
do the cleaning v. temizlik yapmak
Did you do the cleaning?
Temizlik yaptın mı?

More Sentences
do a biopsy v. biyopsi yapmak
You'll want to do a biopsy, see if it's malignant.
Habis mi görmek için biyopsi yapmak isteyebilirsin.

More Sentences
do away with v. kaldırmak
I think that we should do away with the register.
Bence kayıt defterini kaldırmalıyız.

More Sentences
do with v. yetinmek
For foreign and security policy, we could possibly do with fewer.
Dış politika ve güvenlik politikasında ise muhtemelen daha azıyla yetinebiliriz.

More Sentences
do a handstand v. amuda kalkmak
Tom did a handstand on the beach.
Tom sahilde amuda kalktı.

More Sentences
do away with v. feshetmek
We should do away with these old rules.
Bu eski kuralları feshetmeliyiz.

More Sentences
do to v. davranmak
What harm is being done to these people, and how unjustly they are being treated!
Bu insanlara ne kadar zarar veriliyor ve onlara ne kadar adaletsiz davranılıyor!

More Sentences
do for v. bakmak
I'm here to see if there's anything I can do for you.
Senin için yapabileceğim bir şey var mı diye bakmaya geldim.

More Sentences
do harm v. zarar vermek
We must stop this regime from doing harm and in particular from using weapons of mass destruction.
Bu rejimin zarar vermesini ve özellikle kitle imha silahları kullanmasını engellemeliyiz.

More Sentences
do by v. davranmak
Do to others as you would be done by.
Başkalarına, sana davranılmasını istediğin şekilde davran.

More Sentences
do a somersault v. takla atmak
Tom did a somersault.
Tom takla attı.

More Sentences
do for v. yaramak
Those shoes won't do for climbing.
O ayakkabılar tırmanışa yaramaz.

More Sentences
do a disservice v. zarar vermek
Dan is doing a disservice to the community.
Dan topluma zarar veriyor.

More Sentences
do away with v. yürürlükten kaldırmak
We should do away with the death penalty.
Ölüm cezasını yürürlükten kaldırmalıyız.

More Sentences
do the necessary v. gereğini yapmak
We have noted your comment and will do the necessary.
Yorumunuzu not ettik ve gereğini yapacağız.

More Sentences
do without v. onsuz yapabilmek
We cannot do without it, there is no alternative.
Onsuz yapamayız, başka bir alternatif yok.

More Sentences
make do v. idare etmek
That is why the visitors have to make do with hotels which are not in Strasbourg but in the surrounding area.
Bu nedenle ziyaretçiler Strazburg'da değil, çevredeki otellerle idare etmek zorunda kalıyor.

More Sentences
do with v. yapmak
This is where we could have done with something more intelligent.
İşte bu noktada daha akıllıca bir şey yapabilirdik.

More Sentences
do no harm v. zararı olmamak
Speeding up processes of this kind can do no harm at all.
Bu tür süreçleri hızlandırmanın hiçbir zararı olmayacaktır.

More Sentences
consider it necessary (to do sth) v. gerekli görmek
He is happy to hear what our demands are and is quite prepared to be flexible if he considers it necessary.
Taleplerimizi dinlemekten mutluluk duyuyor ve gerekli gördüğü takdirde esnek davranmaya da oldukça hazır.

More Sentences
do better v. daha iyisini yapmak
Yet the Commission's communication and this Parliament's conviction is based on the principle that we can do better.
Yine de Komisyonun bildirisi ve bu Parlamentonun inancı, daha iyisini yapabileceğimiz ilkesine dayanmaktadır.

More Sentences
do homework v. ödev yapmak
If you're having trouble getting your kids to do homework, check out these cool study room ideas.
Çocuklarınıza ödev yaptırmakta zorlanıyorsanız, bu havalı çalışma odası fikirlerine göz atın.

More Sentences
do magic v. büyü yapmak
I can do magic.
Büyü yapabilirim.

More Sentences
Common Usage
do well v. becermek
not know what to do v. ne yapacağını bilmemek
General
do gooder n. iyi niyetli
things to do n.
to do list n. yapılacakların listesi
agreement on what to do n. ağızbirliği
to do list n. yapılacaklar listesi
tae kwon do n. tekvando
nothing to do n. yapacak bir şey yok
the right way do (something) n. yol yordam
the right way do (something) n. yol yöntem
the right way to do (something) n. yol erkan
stag do n. düğünden önce erkeklerin kendi aralarında yaptığı eğlence
how-to-do-it book n. el kitabı
do-gooder n. iyi niyetli fakat başarısız toplumsal reformcu
do-gooder n. iyi niyetli
do-it-yourself n. birinin kendi başına monte edebileceği (şey)
do-gooder n. iyi niyetli ama gerçekçi olmayan sosyal reformcu
do-nothing n. aylak
do-nothing n. tembel
do-it-all inventor n. elinden her iş gelen mucit
do-little n. uyuşuk tip
do-it-all inventor n. herşeyi yapan mucit
derring-do n. gözüpeklik
do-little n. tembel
derring-do n. cüret
do-it-yourselfer n. tamir işlerini kendi yapan kimse
do-it-yourself n. birinin kendi başına yapabileceği şey (şey)
do-nothing n. boş gezenin boş kalfası
do-gooder n. velinimet
do-all n. uşak
do-nothing n. haylaz
to-do n. tantana
ne'er-do-well n. serseri
to-do n. curcuna
ne'er-do-well n. hiçbir işi beceremeyen (kimse)
to-do n. telaş
never-do-well n. beceriksiz
to-do n. şamata
to-do n. hayhuy
ne'er-do-well n. beceriksiz
never-do-well n. işe yaramaz kimse
ne'er-do-weel n. serseri
to-do n. patırtı
never-do-well n. serseri
to-do n. çıngar
to-do n. gürültü
well-to-do family n. varlıklı aile
getting ready to do business n. iş yapmaya hazır hale gelme
bridal hair-do n. gelin başı saç modelleri
well-to-do man n. zengin adam
to-do n. karmaşa
nothing to do n. yapılacak bir şey yok
do-it-yourself n. kendin yap
hen do n. düğünden önce kadınların kendi aralarında yaptığı eğlence
su do ku n. bir japon rakam oyunu
do-it-yourself project n. kendin yap projesi
do-nothing n. serseri
capability/ability to do work n. iş yapabilme gücü/yeteneği
derring do n. ölçüsüz cesaret
derring do n. cüret
derring do n. gözüpeklik
do-gooder n. gönüllü hayırsever
do-gooder n. kendini toplumun refahına ve sosyal reformlara adamış kimse
national do-not-call list n. ulusal telefon rehberinde yer almayanlar listesi
a can–do attitude n. bir işi yapmak için gösterilen gayret
a can–do attitude n. bir işi yapmak için gereken heves
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gerekenler
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılacaklar
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gereken şeyler
do-si-do n. bazı dans türlerinde temel dans adımı
to-do [dialect] n. resmi kutlama
to-do [dialect] n. şaşaalı parti
to-do [dialect] n. alışılmadık tarzda şov
up-do n. saçı tepeden toplama
up-do n. üstten bağlamalı saç modeli
make-do n. temin edilemeyen bir şeyin ikamesi
make-do n. geçici çare
whoop-de-do n. canlı ve gürültülü şenlikler
whoop-de-do n. cümbüş
whoop-de-do n. eğlence
whoop-de-do n. hararetli tartışma
whoop-de-do n. hararetli münazara
whoop-de-do n. abartılı tanıtım
whoop-de-do n. abartılı reklam
whoop-de-do n. abartılı propaganda
whoop-de-do n. tantana
whoop-de-do n. halka açık etkinlikler
whoop-de-do n. hareketli sosyal etkinlik
whoop-de-do n. eğlenceli parti
whoop-de-do n. siyasi çekişme
whoop-de-do n. coşkulu hitabet
whoop-de-do n. etkileyici manevra
whoop-de-do n. reklam kampanyası
whoop-de-do n. tanıtım kampanyası
whoop-de-do n. reklam çalışması
whoop-de-do n. tanıtım çalışması
whoop-de-do n. hararetli kamusal tartışma
whoop-de-do n. hararetli kamusal müzakere
derring-do n. cesur ve riskli hareketler
do-gooding n. iyilik yapma
do-gooding n. hayır işleme
do-gooding n. geliştirme
do-gooding n. faydalı olma
do-gooding n. fayda sağlama
do-goodism n. hayırseverlik faaliyetleri
do-goodism n. iyi niyetli reformcu davranışı
do-goodism n. iyilik hareketi
do-goodism n. hayır işleri
do-gooderism n. hayırseverlik faaliyetleri
do-gooderism n. iyi niyetli reformcu davranışı
do-gooderism n. iyilik hareketi
do-gooderism n. hayır işleri
do-in n. (çin usulü) kendi kendine masaj
do-naught n. tembel herif
do-naught n. işe yaramaz kimse
do-naught n. serseri herif
do-naught n. beş para etmez kimse
do-naught n. moloz
do-nothingism n. hiçbir şey yapmama
do-nothingism n. aksiyon almama
do-nothingism n. yerinde sayma
do-nothingism n. kasıtlı engelleme politikası
do-nothingism n. hiçbir şey yapmayalımcılık
do-nothingism n. değişikliğe karşı çıkma
do-over n. genel bakım
do-over n. tepeden tırnağa bakım
do-all [obsolete] n. kahya
do-all [obsolete] n. genel müdür
do-dad n. biblo
dog do n. köpek dışkısı
doggy do n. köpek dışkısı
presume to do something v. kalkışmak
do business v. alışveriş etmek
do honor to v. şereflendirmek
do violence to v. zorlamak
not to fail to do something v. geri kalmamak
have nothing to do with v. ilişkisini kesmek
not to fail to do v. geri kalmamak
do some serious drinking v. kafayı çekmek
do a lot of entertaining v. misafiri eksik olmamak
make do with v. ile idare etmek
do something stupid v. nane yemek
do more harm than good v. ettiği hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek
do in v. yormak
do in v. gebertmek
be tempted (by somebody and do something stupid) v. aklına uymak
find time to do something v. eli değmek
do one's shopping v. alışverişini yapmak
do draw v. fora etmek
do for v. yıkmak
do a job haphazardly v. aceleye getirmek
do cleaning v. temizlik yapmak
do over v. tekrar yapmak
do away with somebody v. canına kıymak
make somebody do a tiresome job v. pösteki saydırmak
do out v. düzenlemek
do something in a hurry v. aceleye getirmek
be unable to do something v. acze düşmek
do something in secret v. bir şeyi gizlice yapmak
do a somersault v. perende atmak
do one's utmost v. elinden geleni yapmak
disdain to do something v. bir şey yapmaya tenezzül etmemek
do with v. baş etmek
do without v. vazgeçmek
do one's share of a task v. görevini yerine getirmek
do successfully v. kıvırmak
do one's worst v. elinden geleni ardına koymamak
do up v. restore etmek
do something behind one's back v. birinden gizli yapmak
do one's homework v. dersini yapmak
do gymnastic exercises v. jimnastik yapmak
be hard put to do something v. akla karayı seçmek
do well and easily v. döktürmek
do somebody a favour v. iyilik etmek
do good v. hayır işlemek
do what one feel likes doing v. kendi havasında olmak
do somebody a great favour v. kıyak yapmak
do the donkeywork v. hamallığını yapmak
be unable to do something v. aciz olmak
do someone an injustice v. birine haksızlık etmek
do as much harm as possible v. etmediğini komamak
do completely v. eksiksiz yapmak
do out v. temizlemek
have the face to do something v. yüzü tutmak
do the favour v. lütfetmek
do away with v. öldürmek
do something the hard way v. daha kolay bir çözüm varken bir şeyi zor bir şekilde yapmak
do piecework v. götürü çalışmak
do one's military service v. askerlik yapmak
do a deal v. anlaşma sağlamak
do a job v. görev yapmak
do out v. toparlamak
do stupid things v. hıyarlık etmek
prevail on somebody to do something v. razı etmek
do a job hastily and carelessly v. aceleye gelmek
do up v. sarmak
be unwilling to do v. isteksiz olmak
do violence to v. bozmak
do someone justice v. birinin hakkını vermek
do disservice to v. ülkeye vb'ne zarar vermek
do justice v. adalet dağıtmak
do business v. ticaret yapmak
do military service v. askerlik yapmak
be obliged to do v. zorunda kalmak
be able to do v. yapabilmek için
do with v. katlanmak
do to death v. katletmek
give (someone) a chance (to do something) v. meydan vermek
start out to do something v. belirli bir amaç güderek yola çıkmak
do away with v. durdurmak
have sudden wish to do something v. aklına esmek
do battle v. çarpışmak
presume to do something v. cüret etmek
do one's bit v. üzerine düşeni yapmak
do with less v. azla yetinmek
have nothing to do with v. ile hiçbir ilişkisi olmamak
do yeoman service v. çok yardım etmek
do down v. dolandırmak
have no business to do something v. hakkı olmamak
do something devilish v. şeytanlık etmek
be disposed to do something v. hevesli olmak
do up v. iliklemek
find a way to do something v. bir şeye çare bulmak
stop having anything to do with somebody v. alışverişi kesmek
do a dance v. dans etmek
egg somebody on to do something v. dolduruşa getirmek
force somebody to do something v. gırtlağına basmak
do one's hair v. saçını yapmak
do a favour v. inayet etmek
do in v. öldürmek
find a way to (do something) v. çare aramak
attempt to do the impossible v. iğne ile kuyu kazmak
do away with v. yok etmek
make a vow to do something v. bir şey yapmaya ant içmek
have nothing to do with v. ile hiçbir ilgisi olmamak
do something mad v. delişmenlik etmek
be loath to do something v. bir şeyi yapmayı hiç istememek
do for v. mahvetmek
do something wrong v. kabahat işlemek
do one's duty v. görevini yerine getirmek
do one's hair v. saçlarını düzeltmek
get ready to do business v. iş yapmaya hazır hale gelmek
be unable to bring oneself (to do something) v. nefsine yedirememek
do a kindness v. iyilik yapmak
do better v. düzelmek
do well v. iyi etmek
do someone justice v. birine hakça davranmak
do something behind someone's back v. arkasından iş çevirmek
do something treacherous v. çıyanlık etmek
do something unbeknown to someone v. birinin haberi olmadan bir şey yapmak
have somebody do a boring job v. pösteki saydırmak
make do v. yetinmek
do sums v. hesap yapmak
do hastily v. şişirmek
have to do with v. ile ilgisi olmak
make do v. yetiştirmek
do the necessary v. gerekeni yapmak
do up v. paketlemek
do obeisance to v. saygı göstermek
do something hastily v. aceleye boğmak
position oneself to do something v. zemin hazırlamak (bir şey yapabilmek için)
do one's full share of work v. üzerine düşeni yapmak
do overtime v. fazla mesai yapmak
do something behind someone's back v. arkadan iş çevirmek
be obliged to do v. zorunda olmak
do again v. tekrar yapmak
do the honors v. ev sahipliği yapmak
do up v. ip bağlamak
do a bunk v. arazi olmak
do over again v. yeni baştan yapmak
do honor to v. şeref kazandırmak
have something to do with v. ilişkisi olmak
do one's national service v. vatani hizmetini yapmak
do something secretly v. saman altından su yürütmek
do a deal v. anlaşmaya bağlamak
be obliged to do something v. bir şeyi yapmaya mecbur olmak
be obliged to do something v. mahkum olmak
make it do v. idare etmek
do one's job for one v. öldürmek
do number one v. çiş yapmak
do something in a haphazard way v. ezbere hareket etmek
do something with feeling v. bir şeyi duyarak yapmak
be unqualified to do something v. bir şeyi yapmak için gereken niteliklere sahip olmamak
have nothing to do with v. ilgisi olmamak
do belly dance v. raksetmek
do up v. bağlamak
do wrong v. haksızlık etmek
do something mischievous v. hınzırlık etmek
take the trouble to do something v. zahmet edip bir şey yapmak
do without food v. aç durmak
do shopping v. alışveriş etmek
do justice v. adil bir şekilde davranmak
look for a way to do something v. bir şeyin çaresine bakmak
do a food justice v. bir yemeğin hakkından gelmek
do away with v. icabına bakmak
do obeisance to v. hürmet etmek
agree to do the same thing v. sözbirliği etmek
do a favor v. iyilik etmek
have no work do v. boş oturmak
do for v. uymak
do somebody a favour v. kıyak yapmak
do well v. durumu iyi olmak
take the liberty to do v. cüret etmek
do with v. arzu edilen bir şeyi belirtir
do oneself justice v. her zamanki performansı göstermek
do yeoman service v. çok yardımı dokunmak
do a deal v. anlaşma gerçekleştirmek
have something to do with v. ilgisi olmak
do wrong v. hata yapmak
do down v. kötülemek
do good v. yaramak
set oneself to do something v. koyulmak
do good v. iyi gelmek
do better v. iyileşmek
have nothing to do with v. alakası olmamak
be pleased to do something v. bir şeyi memnuniyetle yapmak
do something the right way v. bir şeyi usulüne göre yapmak
do to death v. bıktırmak
do up v. yormak
do one's job for one v. benzetmek
do up v. tamir etmek
find the right person to do a job v. adamını bulmak
do exercises v. jimnastik yapmak
do one's part v. üzerine düşeni yapmak
get ready do v. kollarını sıvamak
do something forbidden v. kaçamak yapmak
be disposed to do something v. istekli olmak
do away with v. defterini dürmek
do wrong v. kötülük yapmak
do somebody harm v. kötülük etmek
do a bunk v. sıvışmak
do somebody in v. öldürmek
do up v. iyi biçimde yapmak
do a feasibility study v. fizibilite çalışması yapmak
do the favor v. lütfetmek
do miracles v. harikalar yaratmak
do penance v. bir günahı bağışlatmak için papazın önerdiği kefareti yerine getirmek
feel compelled to do v. zorunluluk hissetmek
do down v. aldatmak
be loath to do something v. bir şeyi yapmaktan çekinmek
do as much harm as possible v. etmediğini bırakmamak
do in v. dolandırmak
do business with v. alışveriş etmek
do one's stuff v. kendini göstermek
do up v. kravat bağlamak
do up v. güzelleştirmek
do business abroad v. yurtdışına açılmak
do more harm than good v. faydadan çok zararı olmak
do test v. test çözmek
do badly v. durumu kötü olmak
do one's damnedest v. elinden geleni yapmak
do something sloppily and hastily v. aceleye getirmek
do badly v. becerememek
be anxious for someone to do something v. birinin bir şeyi yapmasını çok istemek
strain every nerve (to do something) v. şartlarını zorlamak
do somebody in v. yorgunluktan öldürmek
vow not to do it again v. tövbe etmek
not to be able to do anything v. elinden bir şey gelmemek
do someone good v. birine iyi gelmek
have something to do with v. alakası olmak
do number one v. işemek
do away with v. işini bitirmek
show someone the way to do something v. birine bir şeyin nasıl yapıldığını göstermek
make do with something v. ile idare etmek
do one's fair share of the work v. üzerine düşeni yapmak
look for a way to do v. çaresine bakmak
do with v. ilişkisi olmak
do wrong v. yanlış bir şey yapmak
do somebody an injustice v. haksızlık etmek
do an impression of somebody v. taklit etmek
do somebody proud v. el üstünde tutmak
do somebody dirt v. kazık atmak
do harm v. zararı olmak
do groundwork for v. zemin hazırlamak
do number two v. büyük abdest yapmak
do something in a haphazard way v. ezbere iş görmek
not feel the need (to do something) v. gerek görmemek
not feel the need (to do something) v. gerek duymamak
do something all over again v. baştan almak (işi/konuyu)
do without caring v. aceleye getirmek
do a job hastily and carelessly v. aceleye getirmek
do one's level best v. elinden geleni yapmak
do all one can do v. elinden geleni yapmak
give (someone) no chance do anything else v. göz açtırmamak
find the time do (something) v. eli ermek
find the time do (something) v. eli erişmek
find the time do (something) v. eli değmek
do the best one can do v. elinden geleni yapmak
do something tricky v. dolap çevirmek
get ready to do something v. kolları sıvamak
give (someone) a chance (do something) v. meydan vermek
give (someone) a chance do something v. meydana bırakmak
find an opportunity do something v. meydanı boş bulmak
do everything in the book v. yapmadığını bırakmamak
not give (someone) a chance (do something) v. meydan vermemek
leave someone no choice but do something v. zorunda bırakmak
determine (to do something) v. azmetmek
do crazy things v. çılgınlık yapmak
do a quick sketch of v. çiziktirmek
do a mad thing v. çılgınlık yapmak
do a work or a study v. çalışma yürütmek
not to be reluctant to do v. çekinmemek
do a work or a study v. çalışmada bulunmak
do as one says v. denileni yapmak
find the right thing to do v. doğruyu bulmak
do one's doctorate in v. doktora yapmak
do filling v. dolum yapmak
not mean to do so v. böyle yapmak istememek
not mean to do so v. böyle olsun istememek
not mean to do so v. böyle olmasını istememek
do nudity (for a movie) v. (film için) soyunmak
learn how to do something v. bir şeyin nasıl yapılacağını öğrenmek
do damage v. hasar yaratmak
do well in the exam v. sınavda başarılı olmak
do master degree v. lisansüstü yapmak
do one's hair v. saçlarını yapmak
do harm v. zararı dokunmak
do damage v. hasar oluşturmak
do hair v. saç yapmak
do master degree v. yüksek lisans yapmak
do master degree v. lisans üstü yapmak
do training v. eğitim almak
do a duty v. görev görmek
do a duty v. görev yapmak
do training v. eğitim görmek
fall over oneself to do something v. birşeyi yapmakta çok istekli olmak
do an analysis v. analiz yapmak
do away with v. izale etmek
get hard (to do) v. güce sarmak
do a hair implant v. saç ektirmek
do article translation v. makale çevirisi yapmak
do translation v. çeviri yapmak
do translation v. tercüme yapmak
do activities v. etkinliklerde bulunmak
do an experiment v. deney yapmak
do well in the exam v. sınavda iyi yapmak
do activity v. faaliyet yürütmek
do for fun v. zevk için yapmak
force (someone) to (do something) v. mecbur bırakmak
do planning v. planlama yapmak
do marketing v. pazarlama yapmak
oblige (someone) to (do something) v. mecbur bırakmak
do a thesis v. tez hazırlamak
do a thesis v. tez yazmak
do a thesis v. tez yapmak
make it possible (for somebody) to do something v. zemin sunmak
have to do (with) v. dahili olmak
do up the buckle v. toka takmak
not mean to do so v. öyle olsun istememek
not mean to do so v. öyle yapmak istememek
not mean to do so v. öyle olmasını istememek
find the way to do (something) v. yolunu bulmak
make (someone) straighten up and do as he is supposed to do v. yola getirmek
straighten up and do as one is supposed to do v. yola gelmek
do wrongdoing v. yamuk yapmak
do wrong v. yamuk yapmak
do (something) wrong (to someone) v. yamuk yapmak
do imitation v. taklit yapmak
do one's imitation v. birisinin taklidini yapmak
do one's imitation v. birinin taklidini yapmak
do someone's imitation v. taklidini yapmak
have (someone) do (something) v. yaptırmak