|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
General |
|
1 |
General |
yemeklere tat vermek için kullanılan bitki |
herb n.
|
|
2 |
General |
uçurtmaya geriye doğru eğim vermek için kullanılan ip |
bowline n.
|
|
3 |
General |
ibret vermek için yapılan |
exemplary n.
|
|
4 |
General |
kilo vermek için yapılan egzersizler |
reducing exercises n.
|
|
5 |
General |
bir kişinin belirli bir sosyal hizmet için uygun olup olmadığına karar vermek için fiziksel veya sosyal koşullarının incelenmesi |
needs test n.
|
|
6 |
General |
işaret vermek için ayna kullanma |
heliography n.
|
|
7 |
General |
grup üyelerine samimi ve gayriresmi olarak tanışma fırsatı vermek için bir partide yapılan oyun, gösteri veya dans |
mixer n.
|
|
8 |
General |
para üstü tutup vermek için kullanılan bir alet |
money changer n.
|
|
9 |
General |
para üstü tutup vermek için kullanılan bir alet |
moneychanger n.
|
|
10 |
General |
(abd'de) baba adayını kutlayıp ona hediye vermek için düzenlenen parti |
dadchelor party [us] n.
|
|
11 |
General |
granüllü görünüm vermek için yapay olarak işlenmiş yüzey |
grain n.
|
|
12 |
General |
kandırmak ve zarar vermek için verilen hediye |
greek gift n.
|
|
13 |
General |
yakın mesafe efekti vermek için yükseltilmiş ses |
close-up n.
|
|
14 |
General |
saça şekil vermek için kullanılan jelatinimsi preparat |
gelatin n.
|
|
15 |
General |
saça şekil vermek için kullanılan jelatinimsi preparat |
gelatine n.
|
|
16 |
General |
pirinç gibi metallere altın görüntüsü vermek için uygulanan bir cila |
ormolu varnish n.
|
|
17 |
General |
son vermek için bir şeyin üstüne gitmek |
crack down on v.
|
|
18 |
General |
yakıp söndürmek (işaret vermek için ışıkları) |
flash v.
|
|
19 |
General |
bir yiyeceğe tat vermek için (bir şey) katmak |
flavor v.
|
|
|
20 |
General |
varını yoğunu vermek (bir başkası için) |
wait on someone hand and foot v.
|
|
21 |
General |
bir işin yapılması için çok az zaman vermek |
give short notice v.
|
|
22 |
General |
yapılması için emir vermek (toplantının) |
summon v.
|
|
23 |
General |
bir şey için her şeyini vermek |
give eyeteeth for v.
|
|
24 |
General |
para vermek (bir işi finanse etmek için) |
put up v.
|
|
25 |
General |
artırma ile satılan bir şey için önce bir miktar para vermek ya da önermek |
submit a bid v.
|
|
26 |
General |
unutmak için mücadele vermek |
strive to forget v.
|
|
27 |
General |
unutmak için mücadele vermek |
try hard to forget v.
|
|
28 |
General |
şans getirmesi için vermek |
give for good luck v.
|
|
29 |
General |
birisine doğru şeyi yapması için bir şans vermek |
give someone the chance to do the right thing v.
|
|
30 |
General |
birine bir şey yapması için yetki vermek |
empower someone to do something v.
|
|
31 |
General |
bir yiyeceğe tat vermek için (bir şey) katmak |
flavour v.
|
|
32 |
General |
takvim için poz vermek |
pose for calendar v.
|
|
33 |
General |
birisi için kayıp ilanı vermek |
put out an mpr on someone v.
|
|
34 |
General |
istenmeyen yan etkilerden kaçınmak için kesintili, çoğunlukla konsantre dozajlarda (ilaç) vermek |
pulse v.
|
|
35 |
General |
özel bir amaç için emanet vermek |
bail v.
|
|
36 |
General |
sınırlı bir süre için emanet vermek |
bail v.
|
|
37 |
General |
selamlamak için sinyal vermek |
hail v.
|
|
38 |
General |
geceyi geçirmek için yolculuğa ara vermek |
hang up v.
|
|
39 |
General |
(briçte) düşünmek için ara vermek |
huddle v.
|
|
|
40 |
General |
belirli bir açıda bir araya getirmek için uçlarına eğim vermek |
miter v.
|
|
41 |
General |
belirli bir açıda birleştirmek için uçlara eğim vermek |
mitre v.
|
|
42 |
General |
(birini) cinsel zevk vermek için okşamak |
grope v.
|
|
43 |
General |
(aynı anda haber vermek için) çok sayıda kapı zilini çalmak |
doorbell v.
|
|
44 |
General |
(çıkar için) ilkelerinden ödün vermek |
pimp v.
|
|
45 |
General |
(kabile, grup için) parti vermek |
potlatch v.
|
|
46 |
General |
hareket için güç vermek |
power v.
|
|
47 |
General |
gözenekli hafif malzeme oluşturmak için (maddeye) gaz kabarcıkları vermek |
foam v.
|
|
48 |
General |
kullanıma hazırlamak için önceden şekil vermek |
preshape v.
|
|
49 |
General |
taşımacılık için kiraya vermek |
freight v.
|
|
50 |
General |
(bir dava, yasal işlem için) yürürlük emri vermek |
stet v.
|
|
51 |
General |
(fotoğraf için) poz vermek |
pose v.
|
|
52 |
General |
yay şekli vermek için bükülmüş |
embowed adj.
|
|
53 |
General |
ders vermek için kullanılan |
penitentiary adj.
|
|
54 |
General |
ağaca dikkat! (çevredekilere yeni kesilen bir ağacın düşeceğini haber vermek için söylenir) |
timber! interj.
|
|
55 |
General |
sıfatlara ve zarflara üstünlük derecesi vermek için kullanılan son ek |
-er suf.
|
|
56 |
General |
küçümseme anlamı vermek için kişi veya nesne isimlerinin sonuna gelen bir ek |
-o suf.
|
|
Phrasals |
|
57 |
Phrasals |
(biri ya da bir şey için birine) bir şey vermek |
contribute something (to someone) (for someone or something) v.
|
|
58 |
Phrasals |
bir işlemin uygulanması için izin vermek |
submit to v.
|
|
59 |
Phrasals |
bir işlemin uygulanması için izin vermek |
submit to something v.
|
|
60 |
Phrasals |
başka bir yere geçmek için ara vermek/yarıda kesmek |
adjourn to (some place) v.
|
|
61 |
Phrasals |
birine bir yere gitmesi için bilet vermek |
ticket someone for some place v.
|
|
62 |
Phrasals |
(bir şey için) bir şeye ara vermek |
break for something v.
|
|
63 |
Phrasals |
(bir şey için bir şey) vermek |
expend (something) for (something) v.
|
|
64 |
Phrasals |
(bir şeyin, kanunun, mevzuatın) geçmesi için savaş vermek |
fight (something) through v.
|
|
65 |
Phrasals |
(bir yer veya şey) için savaş vermek |
battle for v.
|
|
66 |
Phrasals |
(bir yeri veya şeyi) almak için mücadele vermek |
battle for v.
|
|
67 |
Phrasals |
(bir şeyi yapmak için) para vermek |
pay to (do something) v.
|
|
68 |
Phrasals |
(biri için) ortalığı velveleye vermek |
fawn upon (one) v.
|
|
69 |
Phrasals |
(biri için) ortalığı velveleye vermek |
fawn on (one) v.
|
|
70 |
Phrasals |
(birine birinin/bir şeyin) erişimi için izin vermek |
release (someone or something) to (one) v.
|
|
71 |
Phrasals |
birine bir şey alması için borç vermek |
stake someone to something v.
|
|
72 |
Phrasals |
birine bir şey alması için para vermek |
stake someone to something v.
|
|
73 |
Phrasals |
tefeciden kredi almak için bir şeyini emanet vermek |
pawn off v.
|
|
74 |
Phrasals |
(bir şeye/bir şey için bir fiyat) vermek |
put (something) at (some amount of money) v.
|
|
75 |
Phrasals |
için ara vermek |
adjourn to v.
|
|
76 |
Phrasals |
bir şey için bir şeyin ilanını vermek |
advertise something for something v.
|
|
77 |
Phrasals |
bir şey için satılık/kiralık ilanı vermek |
advertise something for something v.
|
|
78 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için ilan vermek |
advertise for (someone or something) v.
|
|
79 |
Phrasals |
(biri/bir şey) aranıyor ilanı vermek (bir iş, hizmet için) |
advertise for (someone or something) v.
|
|
|
80 |
Phrasals |
birine bir şeyi yapmaması için akıl vermek |
advise someone against doing something v.
|
|
81 |
Phrasals |
(birine bir şeyi) yapmaması için akıl vermek |
advise (one) against (something) v.
|
|
82 |
Phrasals |
(bir şeyi) yapmaması için akıl vermek |
advise against (something) v.
|
|
83 |
Phrasals |
yapmaması için akıl vermek |
advise against doing v.
|
|
84 |
Phrasals |
bir şey için bir şeyin ilanını vermek |
advertise something for something v.
|
|
85 |
Phrasals |
bir şey için satılık/kiralık ilanı vermek |
advertise something for something v.
|
|
86 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için ilan vermek |
advertise for (someone or something) v.
|
|
87 |
Phrasals |
(biri/bir şey) aranıyor ilanı vermek (bir iş, hizmet için) |
advertise for (someone or something) v.
|
|
88 |
Phrasals |
birine bir şeyi yapmaması için akıl vermek |
advise someone against doing something v.
|
|
89 |
Phrasals |
(birine bir şeyi) yapmaması için akıl vermek |
advise (one) against (something) v.
|
|
90 |
Phrasals |
(bir şeyi) yapmaması için akıl vermek |
advise against (something) v.
|
|
91 |
Phrasals |
yapmaması için akıl vermek |
advise against doing v.
|
|
92 |
Phrasals |
geceyi geçirmek için yolculuğa ara vermek |
hang up v.
|
|
93 |
Phrasals |
(birine/bir şeye) karşı (bir şey) için aynı şekilde karşılık vermek |
avenge (oneself) against (someone or something) for (something) v.
|
|
94 |
Phrasals |
(birine bir şey için) bir ödül vermek |
award something (to someone) (for something) v.
|
|
95 |
Phrasals |
(birine bir şey için) bir şey ödülü vermek |
award something (to someone) (for something) v.
|
|
96 |
Phrasals |
(birine bir şey için) bir ödül vermek |
award (someone) something (for something) v.
|
|
97 |
Phrasals |
(birine bir şey için) bir şey ödülü vermek |
award (someone) something (for something) v.
|
|
98 |
Phrasals |
(birine bir şey) için (bir şey) hediye etmek/vermek |
award (one) (something) for (something) v.
|
|
99 |
Phrasals |
(birine bir şey) için (bir şeyi) ödül/mükafat olarak vermek |
award (one) (something) for (something) v.
|
|
100 |
Phrasals |
(birine bir şey için) destek olmak/vermek |
back (someone) for (something) v.
|
|
101 |
Phrasals |
için destek vermek |
back for v.
|
|
102 |
Phrasals |
bir şey için savaşmak/savaş vermek |
battle for something v.
|
|
103 |
Phrasals |
bir şeyi almak/elde etmek için savaş vermek |
battle for something v.
|
|
104 |
Phrasals |
bir şey için mücadele etmek/vermek |
battle for something v.
|
|
105 |
Phrasals |
bir şeyi elde etmek/kazanmak için kavga vermek |
battle for something v.
|
|
106 |
Phrasals |
bir şey için/uğruna kavga vermek |
battle for something v.
|
|
107 |
Phrasals |
bir sonuca ulaşmak için savaşmak/kavga vermek |
battle something out v.
|
|
108 |
Phrasals |
bir şey için (bir fiyat) teklifi vermek |
bid (something) for something v.
|
|
109 |
Phrasals |
açık artırmada bir şey için (bir fiyat) vermek |
bid (something) for something v.
|
|
110 |
Phrasals |
bir şey için (bir fiyat) teklifi vermek |
bid (something) on something v.
|
|
111 |
Phrasals |
açık artırmada bir şey için (bir fiyat) vermek |
bid (something) on something v.
|
|
112 |
Phrasals |
(bir şey) için (bir fiyat) teklifi vermek |
bid (some amount) for (something) v.
|
|
113 |
Phrasals |
açık artırmada (bir şey) için (bir fiyat) vermek |
bid (some amount) for (something) v.
|
|
114 |
Phrasals |
(bir şey) için (bir fiyat) teklifi vermek |
bid (some amount) on (something) v.
|
|
115 |
Phrasals |
açık artırmada (bir şey) için (bir fiyat) vermek |
bid (some amount) on (something) v.
|
|
116 |
Phrasals |
(birine bir şey yapması) için rüşvet vermek |
bribe (someone) into (doing something) v.
|
|
117 |
Phrasals |
yapması için rüşvet vermek |
bribe into doing v.
|
|
118 |
Phrasals |
(birine) zarar vermek için gelmek/peşine düşmek |
come for (someone) v.
|
|
119 |
Phrasals |
başlaması için işaret vermek |
cue in v.
|
|
120 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için canını vermek |
die for (someone or something) v.
|
|
121 |
Phrasals |
(birine bir şey) için iş vermek |
employ (someone) for (something) v.
|
|
122 |
Phrasals |
(birine bir şey) için iş vermek |
employ (someone) in (something) v.
|
|
123 |
Phrasals |
(bir şeyin, kanunun, mevzuatın) geçmesi için savaş vermek |
fight something through (something) v.
|
|
124 |
Phrasals |
geçmesi için savaş vermek |
fight through v.
|
|
125 |
Phrasals |
(bir şeyi almak için biriyle) mücadele etmek/vermek |
grapple (with someone) (for something) v.
|
|
126 |
Phrasals |
(bir şeyi almak için) mücadele etmek/vermek |
grapple for (something) v.
|
|
127 |
Phrasals |
(bir şeyi almak için biriyle/bir şeyle) mücadele etmek/vermek |
grapple with (someone or something) v.
|
|
128 |
Phrasals |
(kendine/birine bir şey) için izin vermek |
indulge (oneself or someone) with (something) v.
|
|
129 |
Phrasals |
için izin vermek |
indulge with v.
|
|
130 |
Phrasals |
(birine bir şey yapmak) için enerji/cesaret vermek |
jolly (someone) into (doing) (something) v.
|
|
131 |
Phrasals |
yanından/önüne geçmesi için yol vermek |
let by v.
|
|
132 |
Phrasals |
(bir şey) için (bir fiyat) vermek |
offer (something) for (something) v.
|
|
133 |
Phrasals |
(birine/bir şeye bir şey) için ceza vermek |
penalize (someone or something) for (something) v.
|
|
134 |
Phrasals |
için ceza vermek |
penalize for v.
|
|
135 |
Phrasals |
(bir şey) için dilekçe vermek |
petition for (something) v.
|
|
136 |
Phrasals |
(biri/bir şey) için poz vermek |
pose for (someone or something) v.
|
|
137 |
Phrasals |
(bir hastalık, sorun) için reçeteyle (bir ilaç) vermek |
prescribe (something) for (something) v.
|
|
138 |
Phrasals |
için söz vermek |
promise to v.
|
|
139 |
Phrasals |
(birine bir şey) için gaz vermek |
put (one) up to (something) v.
|
|
140 |
Phrasals |
(bir şey) için eleştirel yazı yazmak/eleştiri vermek |
review for (something) v.
|
|
141 |
Phrasals |
(bir şey) yapılması için vermek |
send in for (something) v.
|
|
142 |
Phrasals |
(bir şey) için durmak/mola vermek |
stop for (something) v.
|
|
143 |
Phrasals |
(bir şey yapmak, almak için durmak/mola vermek |
stop for (something) v.
|
|
144 |
Phrasals |
(bir şey) için mücadele vermek |
struggle for (something) v.
|
|
145 |
Phrasals |
(bir şey) için savaş vermek |
struggle for (something) v.
|
|
146 |
Phrasals |
(bir şeyin) arasından/içinden geçmek için mücadele vermek |
struggle through (something) v.
|
|
147 |
Phrasals |
için söz vermek |
swear to v.
|
|
148 |
Phrasals |
için zahmet vermek |
trouble for v.
|
|
149 |
Phrasals |
için rahatsızlık vermek |
trouble for v.
|
|
150 |
Phrasals |
(bir şey) için mahkemeye vermek |
try for (something) v.
|
|
Phrases |
|
151 |
Phrases |
terim olarak 'bellek' genellikle bir bilgisayarın dahili bellek alanlarına isim vermek için kullanılır |
the term 'memory' is usually used to refer to the internal storage locations of a computer expr.
|
|
Proverb |
|
152 |
Proverb |
korkak damgası yememek adına kaybedilen bir savaşta boşuna ölmektense ilerde kazanabileceği bir savaş vermek için canını korumak |
he who fights and runs away may live to fight another day
|
|
Colloquial |
|
153 |
Colloquial |
yoğun bir program sırasında dinlenmek veya kendine çeki düzen vermek için duraklamak |
touchdown n.
|
|
154 |
Colloquial |
kederine son vermek için intihar etme |
the dutch cure n.
|
|
155 |
Colloquial |
kederine son vermek için intihar etme |
the dutch act n.
|
|
156 |
Colloquial |
selam vermek için uğramak |
drop in to say hello v.
|
|
157 |
Colloquial |
(bir şey) için her şeyi vermek |
give anything (for something) v.
|
|
158 |
Colloquial |
(birine) istediğini yapması için izin vermek |
let (one) have (one's) head v.
|
|
159 |
Colloquial |
(birine bir şey) için zahmet vermek |
trouble (one) for (something) v.
|
|
160 |
Colloquial |
(birine bir şey) için rahatsızlık vermek |
trouble (one) for (something) v.
|
|
161 |
Colloquial |
(birine) yanından/önüne geçmesi için yol vermek |
let (one) by v.
|
|
162 |
Colloquial |
(birine) yanından/önüne geçmesi için yol vermek |
let (one) past v.
|
|
163 |
Colloquial |
bir şey vermek/sağlamak için müsait olmak |
be good for something v.
|
|
164 |
Colloquial |
tutuklu için kefalet vermek |
go v.
|
|
165 |
Colloquial |
yapmak için para vermek |
pay to do v.
|
|
Idioms |
|
166 |
Idioms |
casusluk yapmak/ele vermek için kurulan arkadaşlık |
a judas kiss n.
|
|
167 |
Idioms |
saldırı için sinyal vermek |
sound the charge v.
|
|
168 |
Idioms |
bir suç için azami cezayı vermek |
throw the book at v.
|
|
169 |
Idioms |
terfi/inceleme için (birinin) adını vermek |
bring someone up for something v.
|
|
170 |
Idioms |
öne/yanından geçmesi için (birine) yol vermek |
let (one) go by v.
|
|
171 |
Idioms |
daha önemli bir işi için bir işe son vermek |
clear the decks v.
|
|
172 |
Idioms |
daha önemli bir işi için bir işe son vermek |
clear the deck v.
|
|
173 |
Idioms |
akşam olduğu için bir işe son vermek |
call it a night v.
|
|
174 |
Idioms |
birisi için her şeyini vermek |
give one's right arm for someone v.
|
|
175 |
Idioms |
birisi için bir parti vermek/düzenlemek |
throw a party for someone v.
|
|
176 |
Idioms |
birisi için her şeyini vermek |
give one's eyeteeth for someone v.
|
|
177 |
Idioms |
ülkesi için yapıyormuş izlenimi vermek |
wrap oneself in the flag v.
|
|
178 |
Idioms |
(bir şey için) her şeyini vermek |
give one's eye teeth for something v.
|
|
179 |
Idioms |
(başkaları için) kendi hayatını vermek |
lay down one's life v.
|
|
180 |
Idioms |
ülkesi için yapıyormuş izlenimi vermek |
drape oneself in the flag v.
|
|
181 |
Idioms |
(birinin gösterdiği emek/sergilediği çaba için) bahşiş/para vermek |
make it worth someone's while v.
|
|
182 |
Idioms |
(bir şey için) dünyaları vermek |
give one's eye teeth for something v.
|
|
183 |
Idioms |
(başkaları için) kendi hayatını vermek |
give one's life v.
|
|
184 |
Idioms |
(zarar vermek için) birinin peşine düşmek birini desteklemek |
be gunning for somebody v.
|
|
185 |
Idioms |
bir şeye daha inandırıcı ve mümkün kılmak için detaylandırmak, açmak ya da ek bilgi vermek |
lend support to (something) v.
|
|
186 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) önce (birine) şans vermek/tanımak |
give (someone) the first crack at (something) v.
|
|
187 |
Idioms |
birine yürümesi için emniyetli/güvenli tarafı vermek |
give the wall v.
|
|
188 |
Idioms |
birine yürümesi için duvardan tarafı vermek |
give the wall v.
|
|
189 |
Idioms |
birine yürümesi için duvar tarafını vermek |
give the wall v.
|
|
190 |
Idioms |
abd senatosu'nda, işi uzatmamak için çoğunluk partisinin gereken %60 nitelikli çoğunluk yerine salt çoğunluğu sağlayarak hareket etmesine izin vermek |
go nuclear v.
|
|
191 |
Idioms |
(boksör) belirli bir sıklet için kilo vermek |
make weight v.
|
|
192 |
Idioms |
birden fazla partinin adayına farklı pozisyonla için oy vermek |
split (one's) ticket v.
|
|
193 |
Idioms |
farklı pozisyonlar için farklı partilerin adaylarına oy vermek |
split (one's) ticket v.
|
|
194 |
Idioms |
uzun bir seyahatte dinlenmek, yemek yemek, tuvalet için mola vermek |
make a pit stop [us] v.
|
|
195 |
Idioms |
bir şeyin değerini, cazibesini, potansiyelini sahtekarlıkla artırmak için yanlış bilgi sunmak/vermek |
salt the mine v.
|
|
196 |
Idioms |
yaralamak/zarar vermek için ateş etmek |
fire in anger v.
|
|
197 |
Idioms |
birini/bir şeyi birinin kullanması için vermek |
make someone or something available to someone v.
|
|
198 |
Idioms |
batmamak/başarısız olmamak için mücadele vermek |
be fighting for one's life v.
|
|
199 |
Idioms |
batmamak/başarısız olmamak için mücadele vermek |
be fighting for your life v.
|
|
200 |
Idioms |
kiraya vermek için almak |
buy to let v.
|
|
201 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için her şeyini vermek |
give (one's) eyeteeth to (do something) v.
|
|
202 |
Idioms |
(bir şey yapmak) için dünyaları vermek |
give (one's) eyeteeth to (do something) v.
|
|
203 |
Idioms |
(biri/bir şey için) her şeyini vermek |
give one's right arm (for someone or something) v.
|
|
204 |
Idioms |
(biri/bir şey için) dünyaları vermek |
give one's right arm (for someone or something) v.
|
|
205 |
Idioms |
(biri/bir şey için) her şeyini vermek |
give one's eyeteeth (for someone or something) v.
|
|
206 |
Idioms |
(biri/bir şey için) dünyaları vermek |
give one's eyeteeth (for someone or something) v.
|
|
207 |
Idioms |
tv programcılığında dikkat çekmek/izleyiciyi tutmak için hileye, şaşırtıcı/akılalmaz bir şeye yer vermek |
jump the shark v.
|
|
208 |
Idioms |
bir şey için dişinle tırnağınla savaş vermek/uğraşmak |
get your teeth into something v.
|
|
209 |
Idioms |
bir şey için dişinle tırnağınla savaş vermek/uğraşmak |
sink your teeth into something v.
|
|
210 |
Idioms |
(birine bir şey yapması için) resmi olarak izin vermek |
give (one) (the) clearance to (do something) v.
|
|
211 |
Idioms |
(birine bir şeyi) kabul etmesi/(bir şeye) ev sahipliği yapması için resmi olarak izin vermek |
give (one) (the) clearance to have (something) v.
|
|
212 |
Idioms |
(birine birini) ikna etmesi, (birinin) ağzından bilgi alması için izin vermek |
give (one) a shot at (someone) v.
|
|
213 |
Idioms |
(birine) yapması için izin/fırsat vermek |
give (one) a turn v.
|
|
214 |
Idioms |
(birine bir şey yapması için) küçük bir şans vermek |
give somebody half a chance (to do something) v.
|
|
215 |
Idioms |
(bir şey) için her şeyini vermek |
give (one's) eyeteeth for (something) v.
|
|
216 |
Idioms |
(bir şey) için dünyaları vermek |
give (one's) eyeteeth for (something) v.
|
|
217 |
Idioms |
(bir şey) için varını yoğunu vermek |
give (one's) eyeteeth for (something) v.
|
|
218 |
Idioms |
(birini/bir şeyi tanımak için) ona bir şans vermek |
give (someone or something) a chance v.
|
|
219 |
Idioms |
birine (evini, odasını) istediği gibi kullanması için izin vermek |
give somebody the run of something v.
|
|
220 |
Idioms |
bir şey için dünyaları vermek |
give your eye teeth for v.
|
|
221 |
Idioms |
bir şey için varını yoğunu vermek |
give your eye teeth for v.
|
|
222 |
Idioms |
bir şey/bir şey yapmak için dünyaları vermek |
give your eye teeth for something/to do something v.
|
|
223 |
Idioms |
bir şey/bir şey yapmak için varını yoğunu vermek |
give your eye teeth for something/to do something v.
|
|
224 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) varını yoğunu vermek |
go to any lengths to (do something) v.
|
|
225 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) varını yoğunu vermek |
go to any length to (do something) v.
|
|
226 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) varını yoğunu vermek |
go to any greats to (do something) v.
|
|
227 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) varını yoğunu vermek |
go to any great to (do something) v.
|
|
228 |
Idioms |
(bir şey için) küçük bir umut vermek |
hold out little hope (of something/that...) v.
|
|
229 |
Idioms |
için her şeyini vermek |
kill for v.
|
|
230 |
Idioms |
bir şey için her şeyini vermek |
kill for something v.
|
|
231 |
Idioms |
yanından/önüne geçmesi için yol vermek |
let past v.
|
|
232 |
Idioms |
(birini/bir şeyi birinin) kullanması için vermek |
make (someone or something) available to (one) v.
|
|
233 |
Idioms |
(bir şey için) bir fiyat vermek |
name a price (for something) v.
|
|
234 |
Idioms |
(bir şey için) bir fiyat vermek |
name the price (for something) v.
|
|
235 |
Idioms |
(bir şey için) bir fiyat vermek |
name one's price (for something) v.
|
|
236 |
Idioms |
(bir şey) için her şeyini vermek |
put (one's) heart (and soul) into (something) v.
|
|
237 |
Idioms |
bir hayvanı acısını dindirmek/acısına son vermek için öldürmek |
put something out of its misery v.
|
|
238 |
Idioms |
(bir hayvanı) acısını dindirmek/ıstırabına son vermek için öldürmek |
put (something) to sleep v.
|
|
239 |
Idioms |
bir hayvanı acısına son vermek için öldürmek |
put some creature out of its misery v.
|
|
240 |
Idioms |
(söz almak, oy vermek için) elini kaldırmak |
put up (one's) hand v.
|
|
241 |
Idioms |
(söz almak, oy vermek için) el kaldırmak |
put up (one's) hand v.
|
|
242 |
Idioms |
(bir şey için) fiyat vermek |
quote a price (for something) v.
|
|
243 |
Idioms |
(bir şeyi başarmak için) elinde ne var ne yok her şeyi vermek |
throw the kitchen sink v.
|
|
244 |
Idioms |
(birinin) suçlu olup olmadığına karar vermek için jürilik yapmak |
sit in judgment of (someone) v.
|
|
245 |
Idioms |
birinden son bilgileri almak veya birine son bilgileri vermek için (biriyle) görüşmek |
touch base (with someone) v.
|
|
246 |
Idioms |
(bir şey) için her şeyini vermek |
would/could kill for (something) v.
|
|
247 |
Idioms |
(hüküm vermek için) henüz erken |
it's early days yet expr.
|
|
248 |
Idioms |
(hüküm vermek için) henüz erken |
it's early days expr.
|
|
249 |
Idioms |
(hüküm vermek için) henüz erken |
it's early days expr.
|
|
250 |
Idioms |
(hüküm vermek için) henüz erken |
it's early in the day [uk] expr.
|
|
Speaking |
|
251 |
Speaking |
karar vermek için üç saatin var |
you have three hours to decide expr.
|
|
252 |
Speaking |
(hüküm vermek için) henüz erken |
it's early days yet expr.
|
|
Trade/Economic |
|
253 |
Trade/Economic |
sipariş vermek için arayın |
call for placing order n.
|
|
254 |
Trade/Economic |
ticaret gemilerine zarar vermek için kullanılan bir çeşit süratli ve zırhsız muhrip |
commerce destroyer n.
|
|
255 |
Trade/Economic |
ticaret gemilerine zarar vermek için kullanılan bir çeşit süratli ve zırhsız muhrip |
commerce raider n.
|
|
256 |
Trade/Economic |
tek veremeyecekleri büyüklükteki bir krediyi vermek için bir araya gelmiş bir grup bankanın paylaştığı kredi |
loan participation n.
|
|
257 |
Trade/Economic |
bankanın kredi vermek için alıcıdan mevduatta tutmasını isteyebileceği minimum kredi bakiyesi |
offsetting balance n.
|
|
258 |
Trade/Economic |
hatır için borç vermek |
accommodate v.
|
|
259 |
Trade/Economic |
sermaye malı için yapılan harcamalara gider hesabı yerine sabit değerler hesabında yer vermek |
capitalize v.
|
|
260 |
Trade/Economic |
sermaye malı için yapılan harcamalara gider hesabı yerine sabit değerler hesabında yer vermek |
capitalise v.
|
|
261 |
Trade/Economic |
(yapılacak iş için) bağımsız yüklenicilere ücret vermek |
hire [uk] v.
|
|
262 |
Trade/Economic |
(borçlu) temerrüde karşı korunmak için teminat vermek |
countersecure v.
|
|
263 |
Trade/Economic |
(bir şeye veya bir şey için) ek teminat vermek |
countersecure v.
|
|
Law |
|
264 |
Law |
boğulma hissi vermek için kafaya geçirilmiş bir çuvalın üstüne su dökme yöntemi |
waterboard n.
|
|
265 |
Law |
karayoluna geçişi sağlamak için gayrimenkul sahibinin vermek zorunda olduğu geçit |
way of necessity n.
|
|
266 |
Law |
bir hakkı vermek veya savunmak için mahkemeye çağırılan kimse |
vouchee n.
|
|
267 |
Law |
(kiracının yapıda renovasyon gerçekleştirmesine izin vermek için düzenlenen) süresi uzatılmış kontrat |
improving lease [scotland] n.
|
|
268 |
Law |
suçlamaya karşılık vermek için mahkemeye çıkmamak |
bail v.
|
|
269 |
Law |
suçlamaya karşılık vermek için mahkemeye çıkmamak |
forfeit bail v.
|
|
270 |
Law |
(dava dilekçesine cevap vermek için) süre uzatmak |
emparl v.
|
|
271 |
Law |
(dava dilekçesine cevap vermek için) ek süresi olmak |
emparl v.
|
|
Politics |
|
272 |
Politics |
rüşvet vermek için toplanan para |
slush fund n.
|
|
273 |
Politics |
eskiden gizli oy vermek için kullanılan küçük bir top |
ballot n.
|
|
274 |
Politics |
oy vermek için rüşvet almadığına dair edilen yemin |
bribery oath n.
|
|
275 |
Politics |
(parlamentoyu feshetmek ve seçim düzenlemek için devlet başkanına) müzekkere vermek |
drop the writ [canada] v.
|
|
276 |
Politics |
(oy pusulasını) birden fazla adaya oy vermek için işaretlemek |
scratch v.
|
|
Industry |
|
277 |
Industry |
işçinin çalışma saatlerini kaydetmek, materyalleri tanımlamak ve kısa talimatlar vermek üzere atölyede kullanım için düzenlenmiş form |
work sheet n.
|
|
278 |
Industry |
işçinin çalışma saatlerini kaydetmek, materyalleri tanımlamak ve kısa talimatlar vermek üzere atölyede kullanım için düzenlenmiş form |
worksheet n.
|
|
279 |
Industry |
deri tabakçılarının deriye esneklik vermek için kullandıkları güvercin gübresi infüzyonu |
grainer n.
|
|
280 |
Industry |
hizmet vermek için şirket binasına veya tesise ihtiyaç duymayan |
detached adj.
|
|
Technical |
|
281 |
Technical |
keser, marangoz keseri gibi aletlere şekil vermek için kullanılan cihaz |
addice n.
|
|
282 |
Technical |
granit parçalara şekil vermek için kullanılan bir çekiç |
reel n.
|
|
283 |
Technical |
keser, marangoz keseri gibi aletlere şekil vermek için kullanılan cihaz |
adz n.
|
|
284 |
Technical |
keser, marangoz keseri gibi aletlere şekil vermek için kullanılan cihaz |
adze n.
|
|
285 |
Technical |
suni solunum vermek için kullanılan bir cihaz |
respirator n.
|
|
286 |
Technical |
şekil vermek veya damgalamak için kalıp takılmış bir pres |
punch press n.
|
|
287 |
Technical |
veri tabancasıyla ateşlenen ve işaret vermek için kullanılan işaret fişeği |
very signal n.
|
|
288 |
Technical |
kıvrımlara şekil vermek için kullanılan yastık |
ham n.
|
|
289 |
Technical |
şekil vermek için kaynatılarak yumuşatılmış deri |
quirboilly n.
|
|
290 |
Technical |
sinyal vermek veya bir şeyi aydınlatmak için kullanılan net, ani veya aralıklı ışık |
flashlight n.
|
|
291 |
Technical |
yay şekli vermek için bükmek |
embow v.
|
|
292 |
Technical |
gölgeleri önlemek için yüz tuğlasına hafifçe meyil vermek |
hack v.
|
|
293 |
Technical |
(antika görünüm vermek için) şeklini bozmak |
distress v.
|
|
Computer |
|
294 |
Computer |
html'de dökümana biçim vermek için kullanılan etiketler |
tag n.
|
|
Electric |
|
295 |
Electric |
arka renk vermek için yanıcı karbonların kullanıldığı bir ark lambası |
flame-arc light n.
|
|
296 |
Electric |
manyetik alan oluşturmak için elektrik vermek |
excite v.
|
|
Mechanic |
|
297 |
Mechanic |
perçin başlarına köşe şekli vermek için kullanılan alet |
cup-tool n.
|
|
Textile |
|
298 |
Textile |
örgüye fazladan dayanıklılık vermek için dikiş yerlerine uygulanan bükümlü iplik |
twist n.
|
|
299 |
Textile |
dikişi genişletip daraltarak şekil vermek için kullanılan iğne |
fashioning needle n.
|
|
300 |
Textile |
model vermek için ipi tığ ile çekmek |
hook v.
|
|
Construction |
|
301 |
Construction |
yapıya daha heybetli bir görünüm vermek için çatının sırtı ( ya da merkez hattı) boyunca yükselen duvar |
roof comb n.
|
|
302 |
Construction |
yapıya daha heybetli bir görünüm vermek için çatının sırtı ( ya da merkez hattı) boyunca yükselen duvar |
roof crest n.
|
|
303 |
Construction |
gemi kalafat ustalarının eklenti yerlerine son halini vermek için kullandıkları keskiye benzer oluklu bir alet |
making-iron n.
|
|
Dyeing |
|
304 |
Dyeing |
renk vermek için kullanılan kırmızımsı yumuşak bir kil türü |
bolus n.
|
|
305 |
Dyeing |
renk vermek için kullanılan kırmızımsı yumuşak bir kil türü |
bole n.
|
|
306 |
Dyeing |
(boyaya) gölge vermek için başka boyalar eklemek |
top v.
|
|
Aeronautic |
|
307 |
Aeronautic |
kuyruğun tamamının uçağa yön vermek için hareket ettirilebildiği kuyruk tipi |
all-flying tail n.
|
|
Marine |
|
308 |
Marine |
ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca |
windcatcher n.
|
|
309 |
Marine |
ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca |
wind catcher n.
|
|
310 |
Marine |
hem karada hem denizde hizmet vermek için eğitilmiş taburlara mensup askerler |
marines n.
|
|
Petrol |
|
311 |
Petrol |
su altı araştırmalarında kullanılan uzaktan kumandalı mini denizaltılara ve açık deniz platform ve su altı yapılara dalış yaparak tamir bakım işlerini yapan dalgıçlara hizmet vermek için açılan su altı deliği |
moonpool n.
|
|
Mining |
|
312 |
Mining |
sondaj yapan uzaktan kumandalı mini denizaltılara ve bakım işlerini yapan dalgıçlara hizmet vermek için açılan su altı deliği |
moon pool n.
|
|
Medical |
|
313 |
Medical |
vücuttan sıvı almak veya vücuda sıvı vermek için kullanılan tüp veya boru |
cannula n.
|
|
314 |
Medical |
vücuttan sıvı almak veya vücuda sıvı vermek için kullanılan tüp veya boru |
canula n.
|
|
315 |
Medical |
vücuttan sıvı almak veya vücuda sıvı vermek için kullanılan tüp veya boru |
canular n.
|
|
316 |
Medical |
sıvı vermek ya da çıkarmak için vücuda yerleştirilen boru |
canula n.
|
|
317 |
Medical |
oksijen vermek için burun ve yutaktan soluk borusu içine sokulan tüp |
nasotracheal tube n.
|
|
318 |
Medical |
ilacın iyonlarını dokulara vermek için bölgesel elektrik akımının kullanımı |
ionic medication n.
|
|
319 |
Medical |
ilacın iyonlarını dokulara vermek için bölgesel elektrik akımının kullanımı |
iontotherapy n.
|
|
320 |
Medical |
(hastalığın seyrine, şiddetine karar vermek için) hastayı değerlendirmek |
stage v.
|
|
Dentistry |
|
321 |
Dentistry |
diş etleriyle birleşme yerindeki taraklı görünümü vermek için takma diş tabanında yapılan tasarım |
festoon n.
|
|
Food Engineering |
|
322 |
Food Engineering |
biraya sarhoş etme özelliği vermek için cocculus indicus'tan elde edilen bir ilaç |
hard multum n.
|
|
Gastronomy |
|
323 |
Gastronomy |
içeceğe veya yemeğe tat vermek için eklenen az miktarda içki |
lacing n.
|
|
Chemistry |
|
324 |
Chemistry |
alıcı madde ile kombinasyon için (elektron, atom) vermek |
donate v.
|
|
Biochemistry |
|
325 |
Biochemistry |
hayvan yemlerine renk vermek için ve antioksidan besin takviyesi olarak kullanılan kırmızı karotenoid pigment |
canthaxanthin n.
|
|
326 |
Biochemistry |
istenen etkiyi meydana getirmek veya istenen nitelikleri vermek için proses sırasında eklenen madde |
modifier n.
|
|
Botanic |
|
327 |
Botanic |
kahveye tat vermek için kullanılan kurutulmuş hindiba kökü |
chicory n.
|
|
Agriculture |
|
328 |
Agriculture |
ağaçlara ve çalılara koni şekli vermek için uygulanan bir yöntem |
quenouille training n.
|
|
329 |
Agriculture |
çimlenmeye yardım etmek için tohumun dış tabakalarına zarar vermek |
chit [dialect] v.
|
|
Fishery |
|
330 |
Fishery |
ince uskumru etine dekoratif bir görünüm vermek için iki yanında katlar oluşturmaya yarayan bir alet |
mackerel plow n.
|
|
Education |
|
331 |
Education |
çocuklara tuvalet eğitimi vermek için klozet üstüne yerleştirilen küçük oturak |
training seat n.
|
|
332 |
Education |
daimi kilise ayrıcalıkları olmayan çocuklara dini eğitim vermek için kurulmuş okul |
mission school n.
|
|
333 |
Education |
(birleşik krallık'ta) gençlere macera eğitimi vermek için tasarlanmış bir programın markası |
outward bound® n.
|
|
334 |
Education |
(diploma için) denklik tanımak/vermek |
nostrificate v.
|
|
Literature |
|
335 |
Literature |
eğlendirmek, güldürmek veya keyif vermek için yazılan şiir |
light verse n.
|
|
Religious |
|
336 |
Religious |
vaaz vermek için gezen metodist vaiz |
rounder n.
|
|
Military |
|
337 |
Military |
bina veya gemileri ateşe vermek için kızdırılmış gülle |
hot shot n.
|
|
338 |
Military |
pruvasında düşman gemilerine zarar vermek için çıkıntı bulunan savaş gemisi |
beak n.
|
|
339 |
Military |
geceleri işaret vermek için kullanılan uzun saplı meşale |
flying torch n.
|
|
Hunting |
|
340 |
Hunting |
aerodinamik biçimini vermek için merminin baş kısmına yerleştirilen hafif metal kapak |
windshield n.
|
|
341 |
Hunting |
av köpeklerine işaret vermek ya da onları geri çağırmak için düdük çalmak |
recheat v.
|
|
Sport |
|
342 |
Sport |
(kayak yaparken) dönüş için ağırlığını diğer yöne vermek |
unweight v.
|
|
343 |
Sport |
(yalnızca tek ucunun karla temas etmesi için) kayak ağırlığını öne veya arkaya vermek |
butter v.
|
|
Baseball |
|
344 |
Baseball |
koşucu üçüncü kaledeyken vurucunun koşucunun kaleye ulaşmasına izin vermek için yavaş bir vuruş yaparak uyguladığı taktik |
squeeze play n.
|
|
Card |
|
345 |
Card |
(kağıt çekme veya koz kararı vermek için) kartları iki veya daha fazla bölüme ayırmak |
cut v.
|
|
Music |
|
346 |
Music |
boru (askerlere işaret vermek için kullanılan çalgı) |
bugle n.
|
|
Cinema |
|
347 |
Cinema |
ilgili dönemin havasını vermek için film veya belgeselde kullanılan arşiv filmi |
compilation film n.
|
|
348 |
Cinema |
fotoğraf etkisi vermek için tekrarlanan film karesi |
freeze-frame n.
|
|
Photography |
|
349 |
Photography |
vinyet efekti vermek veya hassas yüzeyi kısmen örtmek için kullanılan bir tür tasarım |
mask n.
|
|
350 |
Photography |
doğal renklerde bir fotoğraf etkisi vermek için çok hafif bir baskının vernikle yarı saydam hale getirilip arkası renklendirilmiş daha koyu renkli bir baskı üzerine koyulmasıyla elde edilen bir resim |
hellenotype n.
|
|
Archaic |
|
351 |
Archaic |
(parça veya özelliği) bütüne zarar vermek için ortadan kaldırmak |
derogate v.
|
|
352 |
Archaic |
(ceza için) önceden hüküm vermek |
predoom v.
|
|
Slang |
|
353 |
Slang |
eşcinsel bir erkeğe onun öyle olmadığı izlenimini vermek için eşlik eden kadın |
beard n.
|
|
354 |
Slang |
kederine son vermek için intihar etme |
dutch act n.
|
|
355 |
Slang |
kederine son vermek için intihar etme |
the dutch cure n.
|
|
356 |
Slang |
kişisel çıkar için ele vermek |
sell out v.
|
|
357 |
Slang |
para için prensiplerinden taviz vermek |
whore out v.
|
|
358 |
Slang |
para için kendinden taviz vermek |
whore out v.
|
|
359 |
Slang |
çıkarı için ilkelerinden taviz vermek |
whore v.
|
|
360 |
Slang |
(bir şeyi yapmak) için her şeyini vermek |
give (one's) left nut to (do something) v.
|
|
361 |
Slang |
kural ihlali için ihtar vermek |
gig v.
|
|
362 |
Slang |
kural ihlali için hafif ceza vermek |
gig v.
|
|