poor - Türkisch Englisch Wörterbuch
Verlauf

poor

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Bedeutungen von dem Begriff "poor" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 62 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
poor adj. kötü
poor adj. fakir
poor adj. zavallı
poor adj. yoksul
General
poor n. fakir kimse
poor n. yetersiz kimse
poor n. gariban kimse
poor n. zavallı kimse
poor n. biçare kimse
poor n. fakir insanlar
poor n. fakir halklar
poor n. fakirler
poor adj. abalı
poor adj. biçare
poor adj. kuvvetsiz
poor adj. garip
poor adj. çulsuz
poor adj. bayağı
poor adj. perişan
poor adj. miskin
poor adj. çorak
poor adj. düşkün
poor adj. muhtaç
poor adj. düşük kaliteli
poor adj. aç biilaç
poor adj. beklenen düzeyde olmayan
poor adj. dar gelirli
poor adj. beli bükük
poor adj. az
poor adj. sefil
poor adj. kuru
poor adj. varlıksız
poor adj. zayıf (az)
poor adj. kıt
poor adj. fukara
poor adj. beş parasız
poor adj. yoksul
poor adj. zavallı
poor adj. zayıf
poor adj. sağlıksız
poor adj. kalitesiz
poor adj. verimsiz
poor adj. kısır
poor adj. yetersiz
poor adj. düşük dozlu
poor adj. fakir
poor adj. berbat
poor adj. (kireç taşı) pürüzlü
poor adj. mütevazı
poor adj. gösterişsiz
poor adj. alçakgönüllü
poor adj. önemsiz
poor adj. değersiz
Trade/Economic
poor adj. fena
poor adj. fakir
poor adj. kısır
poor adj. zavallı
poor adj. verimsiz
poor adj. yoksul
Technical
poor adj. yetersiz
poor adj. (banknot) yıpranmış
Marine Biology
poor n. avrupa'ya özgü küçük bir morina balığı

Bedeutungen, die der Begriff "poor" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
poor nutrition n. yetersiz beslenme
of poor quality adj. kalitesiz
General
gap between rich and poor n. zengin ile fakir arasındaki uçurum
poor person n. fakir
poor person n. yoksul
the poor n. yoksullar
poor mixture n. fakir karışım
urban poor n. kentsel yoksulluk
poor health n. sağlıksız
the poor n. aceze
poor in health n. sağlığı bozuk
a poor shot n. nişancı olmayan kimse
poor boy n. zavallı çocuk
poor quarter n. fakir semt
poor man n. adamcağız
rural poor n. kırsal yoksulluk
poor sport n. mızıkçı
poor fellow n. zavallı adam
poor debtor's oath n. fakir borçlunun yemini
someone who helps poor people n. fukaraperver
this poor little thing n. buncağız
poor woman n. kadıncağız
the poor n. gureba
poor box n. sadaka kutusu
gift or money for poor guests in ottoman empire n. diş kirası
poor children n. yoksul çocuklar
poor child n. yoksul çocuk
the poor n. fakir fukara
a poor shot n. hedefi iyi vuramayan kimse
poor women n. yoksul kadınlar
poor law n. yoksulları koruma kanunu
poor attention span n. kısa dikkat süresi
got a poor response n. zayıf tepki aldı
poor line n. bozuk hat
poor country n. fakir ülke
poor line n. kötü hat
poor line n. uğultulu hat
poor relief n. yoksul yardımı
poor kid n. çocukcağız
legal assistance to the poor n. yoksullara hukuki yardım
poor family n. düşük gelirli aile
poor fabrication n. kötü fabrikasyon
poor design n. kötü tasarım
poor workmanship n. kötü işçilik
poor result n. başarısız sonuç
poor record n. bozuk kayıt
poor record n. kötü kayıt
poor-law infirmary n. yoksullar hastanesi
poor-box of the ottoman empire n. atiyye-i seniyye
poor-fellow n. gariban
poor person n. fukara
poor performer n. performansı düşük
poor performer n. performansı kötü
poor performer n. kötü performans gösteren
a poor chance n. zayıf ihtimal
poor imitation n. kötü taklit
poor imitation n. düşük kalite taklit
poor conditions n. kalitesiz koşullar
poor conditions n. kötü koşullar
urban poor n. kent fakiri
poor conditions n. kötü şartlar
urban poor n. kent yoksulu
poor appetite n. iştah kaybı
poor appetite n. iştah azalması
poor morale n. düşük moral
poor morale n. zayıf moral
the deserving poor n. gerçekten muhtaç kişi
poor neighbourhood n. fukara mahallesi
poor neighbourhood n. fakir mahallesi
poor neighbourhood n. yoksul mahallesi
poor fellow n. zavallı adamcağız
poor degree n. zayıf derece
poor conditions n. kötü/zayıf/olumsuz koşullar
poor mans nappy sack n. çöp poşeti
poor assumptions n. zayıf varsayımlar
people with poor vision n. görme kusuru olan/kusurlu insanlar
poor memory n. zayıf hafıza
poor neighborhood n. yoksul/fakir mahalle
poor neighborhood n. yoksul/fakir semt
a poor relation n. zayıf bir ilişki
poor black people n. fakir siyah insanlar
poor concentration n. konsantrasyon eksikliği
poor communicator n. insanlar ile sağlıklı/iyi iletişim kuramayan kimse
poor communicator n. insanlar ile iletişimi iyi olmayan/zayıf olan kimse
poor child n. çocukcağız
water poor country n. su fakiri ülke
a poor swimmer n. kötü yüzücü
the poor n. yoksul kesim
poor selection n. zayıf seçim
poor light n. zayıf ışık
poor quality of life n. kalitesiz yaşam
poor quality of life n. düşük yaşam kalitesi
poor access n. zayıf erişim
poor reading n. yavaş okuma
poor reading n. ağır okuma
joke in poor taste n. tatsız şaka
poor education n. kötü eğitim
poor concentration n. konsantrasyon bozukluğu
poor [dialect] n. güç
poor [dialect] n. yetki
poor [dialect] n. kudret
poor devil n. acınılan kimse
poor devil n. gariban kimse
poor devil n. aciz kimse
poor devil n. zavallı kimse
poor farm n. kimsesizler evi
poor farm n. düşkünler evi
poor farm n. ihtiyaç sahiplerinin barındığı devlet destekli yapı
poor fish n. aptal kimse
poor fish n. ahmak kimse
poor fish n. mankafa
poor people n. fakir insanlar
poor people n. fakir halklar
poor people n. fakirler
poor rate n. yoksulluk vergisi
poor rate n. yoksullar için toplanan vergi
poor rates n. yoksulluk vergisi
poor rates n. yoksullar için toplanan vergi
poor relation n. düşük seviye kimse
poor relation n. yetersiz şey
poor relation n. yetersiz kimse
poor relation n. diğerlerinin gerisinde kalan üye
poor speller n. sözcükleri heceleyen kimse
poor speller n. kekeleyen kimse
poor speller n. kötü telaffuzlu kimse
poor richard n. zavallı richard (benjamin franklin'in almanaklarında kullandığı mahlas, richard saunders)
grow poor v. fakirleşmek
be a poor loser v. yenilince kızıp küsmek
become poor v. fakirleşmek
get a poor mark v. zayıf almak
be in poor health v. sağlığı iyi olmamak
be poor v. fakir olmak
become poor v. fakir düşmek
lead a poor life v. aç susuz kalmak
make poor v. fakirleştirmek
cut a poor figure v. beklenen ilgiyi çekememek
be poor v. açlık çekmek
put up a poor show v. başarılı olmamak
be poor v. aç kalmak
get poor v. fakirleşmek
become poor v. yoksullaşmak
put up a poor show v. yaptığı iyi olmamak
feed the poor v. aç doyurmak
help and nurture the poor v. aç doyurmak
be in a poor condition v. kötü durumda olmak
be in poor condition v. kötü durumda olmak
be extremely poor v. acından ölmek
help the poor v. aç doyurmak
get poor mark v. kırık not almak
get poor mark v. zayıf not almak
remain poor v. fakir/yoksul kalmak
struggle along under these poor conditions v. kötü şartlar altında mücadeleye devam etmek
take from the rich and gives to the poor v. zenginden alıp fakire vermek
poor-mouth v. fakirlik edebiyatı yapmak
poor-mouth v. yoksulluk edebiyatı yapmak
poor-mouth v. fakir edebiyatı yapmak
be poor at something v. ...i zayıf olmak
be poor at something v. ....i yeterli olmamak
get poor mark v. düşük not almak
be poor at something v. içeriği yeterli olamamak
poor [dialect] v. çalıştırmak
poor [dialect] v. güç sağlamak
as poor as adj. kadar zayıf
in poor spirits adj. mutsuz
of poor physique adj. cılız
poor quality adj. düşük kalite
poor soul adj. acınacak halde
poor quality adj. düşük nitelikte
poor quality adj. kalitesi bozuk
land-poor adj. toprağı verimsiz olup bunu geliştirmek için yeterince nakde sahip olmayan
land-poor adj. yeteri kadar araziye sahip olup nakit para sıkıntısı çeken kişi
poor-looking adj. gösterişsiz
poor-spirited adj. korkak
poor-spirited adj. keyifsiz
poor-quality adj. dandik
poor graded adj. düşük kaliteli
dirt poor adj. çok fakir
dirt poor adj. çok yoksul
poor performer adj. düşük performanslı
of poor quality adj. dandik
of poor taste adj. zevksiz
resource-poor adj. kaynak yönünden fakir
resource-poor adj. az kaynaklı
resource-poor adj. kaynak yönünden zayıf
of poor quality adj. çakaralmaz
time-poor adj. boş vakti olmayan
time-poor adj. işlerini hızla tamamlama baskısı altında olan
poor [dialect] adj. elektrikli
poor [dialect] adj. motorlu
poor little thing interj. yavrucak
poor fellow! interj. vah zavallı!
poor soul interj. zavallı
poor heart exclam. zavallım
poor heart exclam. ah canım
poor heart exclam. vah vah
Phrases
in my poor opinion n. acizane fikrimce
with such poor grades expr. bunun gibi düşük notlarla
Proverb
one law for the rich and another for the poor zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır
one law for the rich and another for the poor zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz
it is a poor heart that never rejoices üzgün olmayı alışkanlık edinenler bile her zaman üzgün olamaz
the rich man's wealth tires the poor man's jaw zenginin malı züğürdün çenesini yorar
a poor craftsman blames his tools oynamayı bilmeyen gelin yerim dar dermiş
a poor craftsman blames his tools alet işler, el övünür
a poor craftsman blames his tools beceriksiz usta aletlerini suçlarmış
a poor craftsman blames his tools oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş
it's a poor carpenter who blames his tools beceriksiz marangoz aletlerini suçlarmış/suçu aletlerde bulur
it's a poor carpenter who blames his tools oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş
it's a poor carpenter who blames his tools alet işler, el övünür
it's a poor workman who blames his tools beceriksiz işçi aletlerini suçlarmış/suçu aletlerde bulur
it's a poor workman who blames his tools oynamasını bilmeyen gelin yerim dar dermiş
it's a poor workman who blames his tools alet işler, el övünür
one law for the rich and another (law) for the poor zengin kağnısını dağdan aşırır fakirin eşeği düz yolda şaşırır
one law for the rich and another (law) for the poor zengine şekerden helva basarlar fakire pekmez bile bulunmaz
Colloquial
poor mouth n. fakir edebiyatı
a poor excuse n. kötü bir mazeret
poor mouth n. mağdur edebiyatı
poor helpless people n. zavallı çaresiz insanlar
poor man's orange [obsolete] [new zealand] n. greyfurt
poor mouth v. kötülemek
poor mouth v. ileri geri konuşmak
poor mouth v. küçümseyerek konuşmak
poor mouth v. bok atmak
poor in money adj. beş parasız
poor in money adj. maddi açıdan fakir
dirt-poor adj. çok yoksul
dirt-poor adj. çok fakir
house rich cash poor expr. evi barkı var harcayacak parası yok
you poor thing expr. yazık sana
poor thing expr. zavallı şey
hope is the poor man's bread expr. umut fakirin ekmeği
Idioms
a sad, poor, etc. reflection on something n. (mecazi) kötü vitrin
a poor reflection on something n. (mecazi) kötü vitrin
a sad, poor, etc. reflection on something n. kötü örnek/yansıma
a poor reflection on something n. kötü örnek/yansıma
a sad, poor, etc. reflection on something n. (mecazi) kötü gösteren
a poor reflection on something n. (mecazi) kötü gösteren şey
a poor reflection on something n. kötü temsil eden şey
poor little rich girl/boy/kid n. (bazen alay yollu) zavallı küçük zengin kız/oğlan/çocuk
poor little rich girl/boy/kid n. (bazen alay yollu) mutsuz/zavallı zengin kız/oğlan/çocuk/çocuğu
poor little rich girl n. (bazen alay yollu) zavallı küçük zengin kız
poor little rich girl n. (bazen alay yollu) mutsuz/zavallı zengin kız/çocuk/çocuğu
poor boy n. uzun sandviç
poor boy n. (bütün) bir ekmek/francala arasına yapılan sandviç
poor boy n. bütün bir francala içine et
poor boy n. peynir ve diğer malzemeler konularak yapılan sandviç
poor boy n. öksüz doyuran sandviç
a poor man's somebody n. birinin kötü bir kopyası
land so poor it wouldn't even raise a fuss n. çorak arazi
land too poor to raise a racket on n. çorak toprak/arazi
land so poor it wouldn't even raise a fuss n. çorak toprak/arazi
land too poor to raise a racket on n. çorak arazi
poor person n. fukara
poor person n. fakir
poor person n. fakir fukara
land so poor it wouldn't even raise a fuss n. verimsiz toprak
land too poor to raise a racket on n. verimsiz toprak
poor person n. yoksul
a sad, poor, reflection on something n. bir şeyin üzücü/kötü bir yansıması
a sad, poor, reflection on something n. bir şeyin üzücü/kötü bir temsili
a sad, poor, reflection on something n. bir şeyin itibarını zedeleyen bir görüntü
poor form n. uygunsuz davranış
poor form n. antipatik hareket
poor form n. kaba davranış
poor form n. sevimsiz hareket
poor form n. münasebetsizlik
a poor relation n. diğerlerine göre daha az önemli kimse/şey
a poor relation n. diğerlerine göre daha az saygın kimse/şey
a poor relation n. diğerlerine göre daha az güçlü kimse/şey
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] n. çorak arazi/toprak
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] n. aşırı verimsiz toprak
land so poor you couldn't raise a fuss on it [old-fashioned] [us] n. üzerinde bir şey yetiştirmeye elverişsiz arazi/toprak
the poor man's something n. bir şeyin ucuz bir kopyası
the poor man's something n. bir şeyin kötü bir kopyası
be a poor second [uk] v. açık ara ikinci olmak
be a poor second [uk] v. çok büyük bir farkla ikinci olmak
be a poor second [uk] v. birinciyle/kazananla arasında çok fark olmak
be a poor second [uk] v. yarışı kazananın epey gerisinde/arkasında bitirmek
be a poor third [uk] v. açık ara üçüncü olmak
be a poor third [uk] v. çok büyük bir farkla üçüncü olmak
be a poor third [uk] v. ilk ikiyle arasında çok fark olmak
be a poor third [uk] v. yarışı ilk ikinin epey gerisinde/arkasında bitirmek
come a poor second [uk] v. açık ara ikinci olmak
come a poor second [uk] v. çok büyük bir farkla ikinci olmak
come a poor second [uk] v. birinciyle/kazananla arasında çok fark olmak
come a poor second [uk] v. yarışı kazananın epey gerisinde/arkasında bitirmek
come a poor third [uk] v. açık ara üçüncü olmak
come a poor third [uk] v. çok büyük bir farkla üçüncü olmak
come a poor third [uk] v. ilk ikiyle arasında çok fark olmak
come a poor third [uk] v. yarışı ilk ikinin epey gerisinde/arkasında bitirmek
make a poor fist of (something) v. çok kötü bir iş çıkarmak
make a poor fist of (something) v. bir işi becerememek
make a poor fist of (something) v. kötü yapmak
make a poor fist of (something) v. iyi yapamamak
be as poor as church mice v. çok fakir/yoksul olmak
be as poor as church mice v. çulsuz olmak
be as poor as church mice v. çok fakir olmak
put up a poor show v. kötü bir performans segilemek
be as poor as a church mouse v. kül fukara olmak
make a poor fist of (something) v. kalitesiz (bir iş) yapmak
make a poor fist of (something) v. (bir işi) kalitesiz yapmak
make a poor fist of (something) v. yetersiz bir iş çıkarmak
put on a good/poor show v. iyi, zayıf bir performans sergilemek
put on a good/poor show v. iyi, zayıf bir performans çıkarmak
put on a good/poor show v. iyi, zayıf bir performans sahneye koymak
put on a good/poor show v. iyi, zayıf bir performans sahnelemek
take a poor view of (someone or something) [uk] v. (birine/bir şeye) iyi gözle bakmamak
take a poor view of (someone or something) [uk] v. (birine/bir şeye) olumsuz bakmak
take a poor view of (someone or something) [uk] v. (birine/bir şeye) olumlu bakmamak
take a poor view of (someone or something) [uk] v. (birini/bir şeyi) onaylamamak
take a poor view of (someone or something) [uk] v. (birini/bir şeyi) tasvip etmemek
take a poor view of (someone or something) [uk] v. (birini/bir şeyi) hoş görmemek
take a poor view of (someone or something) [uk] v. (birini/bir şeyi) doğru bulmamak
take a poor view of something [uk] v. bir şeye iyi gözle bakmamak
take a poor view of something [uk] v. bir şeye olumsuz bakmak
take a poor view of something [uk] v. bir şeye olumlu bakmamak
take a poor view of something [uk] v. bir şeyi onaylamamak
take a poor view of something [uk] v. bir şeyi tasvip etmemek
take a poor view of something [uk] v. bir şeyi hoş görmemek
take a poor view of something [uk] v. bir şeyi doğru bulmamak
take a dim/poor view of somebody/something v. birinden/bir şeyden hoşlanmamak
take a dim/poor view of somebody/something v. birine/bir şeye katılmamak
take a dim/poor view of somebody/something v. biriyle/bir şeyle aynı fikirde olmamak
take a dim/poor view of somebody/something v. birini/bir şeyi doğru bulmamak
be a poor man's (someone or something) v. (birinin veya bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be a poor man's (someone or something) v. züğürdün/fakirin (mercedes'i vb.) olmak
be a poor man's (someone or something) v. (birinin veya bir şeyi) ucuz bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) v. (birinin veya bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) v. züğürdün/fakirin (mercedes'i vb.) olmak
be the poor man's (someone or something) v. (birinin veya bir şeyi) ucuz bir kopyası olmak
be a poor second [uk] v. (birinci ile arasında) açık ara ikinci olmak/gelmek
be a poor second [uk] v. (birinci ile arasında) çok büyük bir farkla ikinci gelmek
be a poor second [uk] v. önde bitirenle arasında çok fark olmak
be a poor second [uk] v. yarışı önde bitirenin epey gerisinde/arkasında bitirmek
come a poor second [uk] v. (birinci ile arasında) açık ara ikinci olmak/gelmek
come a poor second [uk] v. (birinci ile arasında) çok büyük bir farkla ikinci gelmek
come a poor second [uk] v. önde bitirenle arasında çok fark olmak
come a poor second [uk] v. yarışı önde bitirenin epey gerisinde/arkasında bitirmek
be in poor voice v. sesi kötü olmak
be in poor voice v. sesi kötü gelmek
be in poor voice v. sesi kötü olmak/gelmek
be in poor voice v. kötü (şarkı) söylemek
be in poor voice v. sesi cırtlak olmak
be a poor man's (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be a poor man's (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ucuz bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) kötü bir kopyası olmak
be the poor man's (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) ucuz bir kopyası olmak
be in poor voice v. sesi kötü olmak
be in poor voice v. sesi çirkin gelmek
be/come a poor second, third v. açık ara ikinci, üçüncü olmak/gelmek
be/come a poor second, third v. çok büyük bir farkla ikinci, üçüncü olmak/gelmek
be/come a poor second, third v. birinciyle, ikinciyle arasında çok fark olmak
be/come a poor second, third v. birincinin, ikincinin epey gerisinde olmak/gelmek
cut a fine, poor, sorry figure v. iyi, zayıf, kötü görünmek
cut a fine, poor, sorry figure v. iyi, zayıf, kötü bir görüntü çizmek
cut a fine, poor, sorry figure v. iyi, zayıf, olumsuz bir izlenim bırakmak
poor as a job's turkey adj. meteliksiz
house poor adj. parasının çoğu eve giden
house poor adj. parasının çoğunu eve yatıran
house poor adj. parasının çoğunu evi yiyen
house poor adj. gelirinin çoğu eve giden
house poor adj. ev harcamaları/kira yüzünden fakirleşen
house poor adj. elindekini avucundakini eve yatıran
house poor adj. elindekini avucundakini kiraya/ev harcamalarına yatıran
house poor adj. evi barkı olup harcayacak parası olmayan
house poor adj. kira/ev masrafları yüzünden beli bükülen
house poor adj. kira/ev harcamaları belini büken
poor as a church mouse adj. çok/aşırı fakir
poor as a church mouse adj. cebi delik
poor as a church mouse adj. çok yoksul
poor as a church mouse adj. beş parasız
poor as a church mouse adj. fukara
poor as a church mouse adj. meteliksiz
poor as church mice adj. çok/aşırı fakir
poor as church mice adj. cebi delik
poor as church mice adj. çok yoksul
poor as church mice adj. beş parasız
poor as church mice adj. fukara
poor as church mice adj. meteliksiz
a poor relation (of) adj. benzer fakat o kadar iyi değil
a poor relation (of) adj. benzer fakat daha az popüler/iyi
a poor relation (of) adj. daha az talep/rağbet gören bir benzeri
a poor relation (of) adj. kötü bir benzeri/taklidi
a poor relation (of) adj. kötü bir versiyonu
poor as a churchmouse adj. çok/aşırı fakir
poor as a churchmouse adj. cebi delik
poor as a churchmouse adj. çok yoksul
poor as a churchmouse adj. beş parasız
poor as a churchmouse adj. fukara
poor as a churchmouse adj. meteliksiz
poor man's adj. kötü bir kopyası
poor man's adj. taklidi
poor man's adj. ucuz bir kopyası
a poor thing but mine own expr. azıcık aşım ağrısız başım
a poor thing but mine own expr. tuzsuz aşım dertsiz başım
a poor thing but mine own expr. az olsun, benim olsun
a poor thing but mine own expr. üç kuruşluk ama/pek iyi olmasa da hiç değilse benim
as poor as a job's turkey expr. aşırı fakir
poor as a job's turkey expr. aşırı fakir
as poor as a church mouse expr. beş parasız
as poor as lazarus expr. beş parasız
as poor as a church mouse expr. çok fakir
as poor as a church mouse expr. cebi delik
as poor as lazarus expr. çok yoksul
poor as a job's turkey expr. çok yoksul
poor as a job's turkey expr. çulsuz
as poor as a job's turkey expr. çok yoksul
as poor as church mice expr. çok fakir
as poor as lazarus expr. cebi delik
as poor as church mice expr. çulsuz
as poor as a job's turkey expr. çulsuz
as poor as a church mouse expr. çok yoksul
as poor as lazarus expr. çok fakir
poor but clean expr. fakir ama temiz/dürüst
as poor as a church mouse expr. meteliksiz
as poor as a church mouse expr. odsuz ocaksız
in poor taste expr. kaba
as poor as church mice expr. meteliksiz
as poor as lazarus expr. meteliksiz
as poor as a job's turkey expr. meteliksiz
as poor as a job's turkey expr. sefalet içinde
poor as a job's turkey expr. sefalet içinde
the poor have empty pockets but full hearts expr. zenginin cebi fakirin gönlü zengin olur
in poor taste expr. uygunsuz
the rich man's wealth tires the poor man's jaw expr. zenginin kesesi fakirin çenesini yorar
in poor taste expr. yakışıksız
in poor nick [uk] expr. kötü durumda
in poor nick [uk] expr. durumu kötü
in poor repair [uk] expr. kötü durumda
in poor repair [uk] expr. durumu kötü
a poor thing, but mine own [cliché] expr. azıcık aşım, ağrısız başım
a poor thing, but mine own [cliché] expr. tuzsuz aşım, dertsiz başım
a poor thing, but mine own [cliché] expr. az olsun, benim olsun
in poor nick expr. kötü durumda
in poor nick expr. zayıf durumda
in poor nick expr. sağlıksız durumda
in poor repair expr. kötü durumda
in poor repair expr. sağlıksız durumda
in poor state of repair expr. kötü durumda
in poor state of repair expr. zayıf durumda
in poor state of repair expr. sağlıksız durumda
Speaking
my (poor) house n. fakirhane
my english is poor expr. ingilizcem zayıf
poor you expr. kıyamam
got a poor response expr. rağbet görmedi
you poor thing expr. seni zavallı şey
poor you expr. zavallıcık (birine hitaben)
poor me expr. zavallı ben
Trade/Economic
pro-poor growth n. yoksullara yönelik büyüme
heavily indebted poor countries n. aşırı borçlu fakir ülkeler
working poor n. çalışan yoksul
working poor n. çalışan yoksullar
poor yield n. düşük verim
poor urban professionals (puppies) n. düşük gelirli şehirli profesyoneller
poor credit history n. kötü kredi geçmişi
poor management n. kötü yönetim
faults due to poor workmanship n. özensiz işçilik kusurları
poor liquidity n. zayıf likidite
poor background n. zayıf geçmiş
poor-quality adj. düşük kaliteli
poor countries yoksul ülkeler
poor laws yoksul yasaları
poor laws yoksulları koruma kanunu
Law
poor law n. fakirleri koruma kanunu
poor debtor's oath n. yeminli mal beyanı
Politics
highly indebted poor countries n. ağır borç yükleri altındaki fakir ülkeler
heavily indebted poor country n. ağır borç yükü altındaki yoksul ülke
heavily indebted poor countries n. ağır borç yükü altındaki yoksul ülkeler
heavily indebted poor countries (hipc) n. ağır borçlu yoksul ülkeler
poor relief n. fakirlere yardım
pro-poor spending n. fakirler için olan harcamalar
poor relief n. muhtaçlara yardım
poor image n. olumsuz imaj
the poor orphan(s) n. tüyü bitmemiş yetim
guardians of the poor n. kasaba veya ilçelerindeki yoksullara yardım etmeyi amaçlayan kurula atanan veya seçilen kimseler
committees of the village poor n. köy yoksulları komiteleri
exploit the poor orphan(s) v. tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemek
poor relief yoksullara yardım
poor countries yoksul ülkeler
consultative group to assist the poor (cgap) yoksullara yardım için danışma grubu
Industry
poor gas n. fakir gaz
Tourism
pro-poor tourism yoksul yanlısı turizm
Technical
poor quality oil n. düşük kaliteli yağ
poor combustion n. eksik yanma
poor conductor n. güçsüz iletken
poor connection n. gevşek bağlantı
poor distribution n. kötü cam kalınlığı dağılımı
poor mixing n. kötü karıştırma
poor subsoil n. kötü zemin
poor conductor n. kötü iletken
poor annealing n. kötü tavlama
poor subsoil n. kötü temel zemini
poor lime n. yağsız kireç
poor performance n. yetersiz performans
poor predictor n. yetersiz tahmin/belirleme/öngörü
poor practice n. zayıf deneyim
poor connection n. zayıf bağlantı
poor combustion n. yetersiz yanma
poor maintenance n. yetersiz bakım
poor practice n. yetersiz deneyim
poor traction n. zayıf çekiş gücü