1 |
abide |
tahammül etmek |
v. |
|
- I cannot abide to see such cruelty.
- Böyle bir zalimliği görmeye tahammül edemiyorum.
- I can't abide his rudeness.
- Kabalığına tahammül edemiyorum.
- How you can abide him?
- Ona nasıl tahammül edebilirsin?
- Mary can't abide Tom leaving his dirty clothes on the floor.
- Mary, Tom'un kirli giysilerini yere bırakmasına tahammül edemiyor.
- I won't abide critiques.
- Eleştirilere tahammül edemem.
- Mary can't abide Tom leaving his dirty clothes on the floor.
- Mary, Tom'un kirli kıyafetlerini yerde bırakmasına tahammül edemiyor.
- How you can abide him?
- Ona nasıl tahammül edebiliyorsun?
Show More (4)
|
2 |
abide |
katlanmak |
v. |
|
- I won't abide critiques.
- Eleştirilere katlanmayacağım.
- You should abide by the consequences.
- Sonuçlara katlanmalısın.
- I can't abide hearing you cry so bitterly.
- Acı şekilde ağladığını duymaya katlanamam.
- I can't abide that noise.
- O kadar gürültüye katlanamam.
Show More (1)
|
3 |
abide |
dayanmak |
v. |
|
- I can't abide that noise.
- Bu gürültüye dayanamıyorum.
- I can't abide his rudeness.
- Onun kabalığına dayanamam.
Show More (-1)
|
4 |
abide |
kalmak |
v. |
|
- Men go and come, but earth abides.
- Erkekler gider ve gelir, ama toprak kalır.
Show More (-2)
|