|
- I have seen children who will not survive beyond the age of 14.
- 14 yaşından sonra hayatta kalamayacak çocuklar gördüm.
- At the same time, workers are fighting to have the pensionable age reduced to 60 or 55.
- Aynı zamanda işçiler emeklilik yaşının 60 ya da 55'e düşürülmesi için mücadele ediyor.
- Our proposals are particularly concerned with the age of oil tankers.
- Önerilerimiz özellikle petrol tankerlerinin yaşı ile ilgilidir.
- In Belgium, 33% of young people between the ages of 15 and 24 are regular smokers and 51% have smoked.
- Belçika'da 15-24 yaş arası gençlerin %33'ü düzenli sigara içicisidir ve %51'i sigara içmiştir.
- What is more, the average age in the Praesidium was 53, the members concerned being men.
- Dahası, Praesidium'daki yaş ortalaması 53'tü ve ilgili üyeler erkekti.
- The system is also accompanied by an age category.
- Bu sisteme bir de yaş kategorisi eşlik ediyor.
- One of them relates to the age from which the identification of animals must be carried out.
- Bunlardan biri, hayvanların tanımlanmasının hangi yaştan itibaren yapılması gerektiğiyle ilgilidir.
- So they concern very young ages.
- Yani çok küçük yaşlarla ilgileniyorlar.
- Thirdly, the voting age needs to be reduced.
- Üçüncüsü, oy verme yaşının düşürülmesi gerekmektedir.
- The framework decision does not approximate the age of sexual consent.
- Çerçeve karar, cinselliğe rıza gösterme konusunda yaklaşık bir yaş sınırı belirlememektedir.
- In many cases, employers do not want to employ people over the age of 55.
- Birçok durumda işverenler 55 yaşın üzerindeki kişileri istihdam etmek istememektedir.
- It must also be a social right for everyone, irrespective of their age, sex or social background.
- Ayrıca yaşı, cinsiyeti veya sosyal geçmişi ne olursa olsun herkes için sosyal bir hak olmalıdır.
- Children want to belong 100%, the age aspect is no longer an issue.
- Çocuklar %100 ait olmak isterler, yaş faktörü artık bir sorun değildir.
- It states, for example, that a country has a minimum age for marriage, and that is incorrect.
- Örneğin bir ülkede evlilik için asgari bir yaş olduğunu ve bunun yanlış olduğunu belirtir.
- The system is also accompanied by an age category.
- Sisteme ayrıca bir yaş kategorisi de eşlik ediyor.
- The amount to be repaid depends on the age of the vessel.
- Geri ödenecek miktar geminin yaşına bağlıdır.
- The minimum age for joining a political party was reduced from 21 to 18 years.
- Siyasi partilere üye olmak için asgari yaş 21'den 18'e indirilmiştir
- The dangers children and young people are exposed to today are very different to those we were exposed to at that age.
- Bugün çocukların ve gençlerin maruz kaldığı tehlikeler, bizim o yaşlarda maruz kaldıklarımızdan çok farklıdır.
- The call to lower the age of animals to be tested from thirty months to twenty-four months is hardly relevant.
- Test edilecek hayvanların yaşının otuz aydan yirmi dört aya indirilmesi çağrısının konuyla pek ilgisi yok.
- It is really a pity that such a small proportion of the population between the ages of 55 and 65 are in work.
- 55-65 yaş arasındaki nüfusun bu kadar küçük bir kısmının çalışıyor olması gerçekten üzücü.
- The age at which regular alcohol consumption begins, however, is falling steadily.
- Ancak düzenli alkol tüketiminin başladığı yaş giderek düşüyor.
- I am sure he is aware of the declining age profile of European farmers.
- Eminim kendisi Avrupalı çiftçilerin azalan yaş profilinin farkındadır.
- Is there not already a risk when, for example, in the United Kingdom, dialysis is no longer funded after the age of 75?
- Örneğin Birleşik Krallık'ta 75 yaşından sonra diyalizin artık finanse edilmemesi zaten bir risk değil mi?
- The framework decision does not approximate the age of sexual consent.
- Çerçeve karar cinsel rıza yaşını yaklaşık olarak belirlememektedir.
- That includes banning all discrimination on grounds of age, gender, sexual orientation or religious conviction.
- Bu; yaş, cinsiyet, cinsel yönelim veya dini inanç temelinde her türlü ayrımcılığın yasaklanmasını da içerir.
- So they concern very young ages.
- Yani çok genç yaştakileri ilgilendiriyorlar.
- I am old enough to have children over the age of 25.
- Ben 25 yaşın üzerinde çocuk sahibi olacak kadar yaşlıyım.
- She is a woman, she is your age and she is in prison.
- O bir kadın, sizin yaşınızda ve hapishanede.
- What caused most discussion in the committee was the actual and/or statutory pensionable age.
- Komitede en çok tartışmaya neden olan konu gerçek ve/veya yasal emeklilik yaşı oldu.
- Otherwise, we would not grow old, but would leave this mortal coil at the age of 15.
- Aksi takdirde yaşlanmayacak, 15 yaşında bu fani dünyadan ayrılacaktık.
- Do we really have to allow this advertising, especially when it concerns young ages?
- Bu reklama gerçekten izin vermek zorunda mıyız, özellikle de genç yaşlar söz konusu olduğunda?
- Moreover, all the Member States stipulate a minimum age for the public consumption of alcohol.
- Ayrıca, tüm Üye Devletler kamuda alkol tüketimi için asgari bir yaş öngörmektedir.
- Implants in women under the age of 18 should be authorised only on medical grounds.
- On sekiz yaşın altındaki kadınlarda implant uygulamasına yalnızca tıbbi gerekçelerle izin verilmelidir.
- It is considered that training is completed by the age of 23.
- Eğitimin 23 yaşına kadar tamamlandığı kabul edilmektedir.
- However, we must agree on certain things, such as the age at which early detection programmes should begin.
- Ancak, erken teşhis programlarının başlaması gereken yaş gibi bazı konularda hemfikir olmalıyız.
- The recommendation to reduce the age of testing of bovines to 24 months is an example of this.
- Büyükbaş hayvanların test edilme yaşının 24 aya indirilmesi önerisi buna bir örnektir.
- Citizens over the age of 24, too, face restrictions if they marry someone who is not a citizen of a Nordic country.
- İskandinav ülkesi vatandaşı olmayan biriyle evlenen 24 yaş üstü vatandaşlar da kısıtlamalarla karşılaşıyor.
- Given these circumstances, it is more obvious to lower, rather than increase, the pensionable age.
- Bu koşullar göz önüne alındığında, emeklilik yaşını artırmak yerine düşürmenin daha doğru olacağı açıktır.
- Yet the draft decision enables the EU institutions to discriminate in their recruitment on the grounds of age.
- Ancak karar taslağı, AB kurumlarının işe alımlarında yaş temelinde ayrımcılık yapmalarına olanak tanımaktadır.
- In Belgium, 33% of young people between the ages of 15 and 24 are regular smokers and 51% have smoked.
- Belçika'da 15-24 yaş arası gençlerin %33'ü düzenli olarak sigara içmektedir ve %51'i sigara içmiştir.
- Lack of funding prevents people over the age of 45 from being treated.
- Finansman eksikliği 45 yaş üstü kişilerin tedavi edilmesini engellemektedir.
- Otherwise, we would not grow old, but would leave this mortal coil at the age of 15.
- Aksi takdirde yaşlanmaz, 15 yaşında bu fani dünyayı terk ederdik.
- These should not be carried out on young women under the age of 18.
- Bunlar 18 yaşın altındaki genç kadınlara yapılmamalıdır.
- It is essential for a minimum age to be set for cosmetic breast operations.
- Kozmetik meme operasyonları için asgari bir yaş belirlenmesi elzemdir.
- I have to say that even in his so-called "bleak Britain" anybody - whatever their age - can marry whoever they want.
- Sözde "kasvetli İngiltere"de her yaştaki herkesin istediği kişiyle evlenebildiği bir ülke olduğunu söylemeliyim.
- Moreover, all the Member States stipulate a minimum age for the public consumption of alcohol.
- Ayrıca, tüm Üye Devletler alkolün kamusal tüketimi için asgari bir yaş öngörmektedir.
- We are not interfering with the statutory pensionable age.
- Yasal emeklilik yaşına müdahale etmiyoruz.
- We know that age, quotas for women and quotas for countries are often used as recruitment criteria.
- Yaş, kadın kotaları ve ülke kotalarının işe alım kriteri olarak sıklıkla kullanıldığını biliyoruz.
- More serious is the fact that a quarter of women have tried their first cigarette before the age of 15.
- Daha da vahim olanı, kadınların dörtte birinin ilk sigaralarını 15 yaşından önce denemiş olmalarıdır.
- The remarks about administrative discrimination on the grounds of age or gender are particularly regrettable.
- Yaş veya cinsiyet temelinde idari ayrımcılığa ilişkin açıklamalar özellikle üzüntü vericidir.
- The base age has been raised by six years.
- Temel yaş altı yıl yükseltilmiştir.
- I see visitors in our gallery who are about the age of 25.
- Galerimizde yaklaşık 25 yaşlarında ziyaretçiler görüyorum.
- Lack of funding prevents people over the age of 45 being treated.
- Finansman eksikliği 45 yaş üstü insanların tedavi edilmesini engelliyor.
- Mordred, the cold wisp of a man, did not seem to have any age.
- Soğukkanlı bir adam olan Mordred, yaşını hiç göstermiyordu.
- The last two reports in this section display the user age and time since first session.
- Bu bölümdeki son iki rapor, kullanıcının yaşını ve ilk oturumdan bu yana geçen süreyi gösterir.
- The man's age and identity have not yet been confirmed.
- Adamın yaşı ve kimliği henüz doğrulanmadı.
- Most children start talking between the ages of one and two.
- Çoğu çocuk bir ila iki yaşları arasında konuşmaya başlar.
- I'd achieved my greatest first at too young an age.
- En harika ilkimi çok genç yaşta yaşamıştım.
- Most children start talking between the ages of one and two.
- Çocukların çoğu bir ve ikinci yaşları arasında konuşmaya başlarlar.
- Experiencing an injury at a younger age can make your cartilage break down much faster.
- Daha genç yaşta bir yaralanma yaşamak, kıkırdağınızın çok daha hızlı parçalanmasına neden olabilir.
- Most people die before age 120, so that period might not even occur before they pass away.
- Çoğu kişi 120 yaşına varmadan ölür; dolayısıyla bu dönemin onlar vefat edene kadar oluşmaması dahi mümkündür.
- I'd achieved my greatest first at too young an age.
- En büyük ilkimi çok genç yaşta elde etmiştim.
- Most people die before age 120, so that period might not even occur before they pass away.
- Çoğu insan 120 yaşından önce ölür, dolayısıyla bu süre vefat etmeden önce bile gerçekleşmeyebilir.
- Mordred, the cold wisp of a man, did not seem to have any age.
- Soğuk bir adam olan Mordred'in hiç yaşı yokmuş gibi görünüyordu.
- She came out of the closet at age 18 in New York City.
- New York'ta 18 yaşında eşcinsel olduğunu açıkladı.
- Mordred, the cold wisp of a man, did not seem to have any age.
- Soğuk bir adam olan Mordred'in herhangi bir yaşı yokmuş gibi görünüyordu.
- That is one fantastic dog, especially for his age.
- Bu harika bir köpek, özellikle de yaşına göre.
- Tom is tall for his age.
- Tom yaşına göre uzundur.
- Tom refuses to retire in spite of his age.
- Tom yaşına rağmen emekli olmayı reddediyor.
- She was weary with age.
- O, yaştan dolayı yorgun düşmüştü.
- You can't run away from age.
- Yaştan kaçamazsın.
- Tom is just my age.
- Tom benim yaşımda.
- Our teacher looks young for her age.
- Öğretmenimiz yaşına göre genç görünüyor.
- Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir endişe kaynağıdır.
- He died at the age of 70.
- Yetmiş yaşında öldü.
- He's exactly my age.
- O tam olarak benim yaşımda.
- We cannot ask anything about age or physical problems.
- Yaş ya da fiziksel sorunlarla ilgili bir şey soramayız.
- He started learning English at the age of eleven.
- İngilizce öğrenmeye on bir yaşında başladı.
- Tom is the same age as I am, isn't he?
- Tom benimle aynı yaşta, değil mi?
- Tom is about Mary's age, isn't he?
- Tom, Mary'nin yaşlarında, değil mi?
- Tom is about the same age as you are.
- Tom yaklaşık olarak seninle aynı yaşta.
- He looks young considering his age.
- Yaşına göre genç görünüyor.
- Tom and Mary are the same age as John.
- Tom ve Mary John'la aynı yaştalar.
- I know a boy about your age.
- Senin yaşlarında bir çocuk tanıyorum.
- It is important, in any age, to adore God and to respect one's parents.
- Her yaşta Tanrı'ya tapmak ve anne babaya saygı göstermek önemlidir.
- Sami hung out with people at least twice his age.
- Sami en az iki katı yaşındaki insanlarla takılıyordu.
- You are about my age.
- Sen de benim yaşımdasın.
- He's my age.
- Benim yaşımda.
- Tom is the same age as Mary is.
- Tom Mary ile aynı yaştadır.
- What is the average age of this class?
- Bu sınıfın yaş ortalaması nedir?
- Tom is quite active for his age.
- Tom yaşına göre oldukça aktif.
- All the boys are the same age.
- Bütün erkek çocukları aynı yaştalar.
- Children of age sixteen and under will not be admitted to the theatre.
- On altı yaş ve altındaki çocuklar tiyatroya alınmayacaktır.
- At your age, I would think so, too.
- Senin yaşında ben de öyle düşünürdüm.
- Please put your age on the form.
- Lütfen yaşınızı forma yazınız.
- I'm half your age.
- Ben senin yarı yaşındayım.
- He doesn't look his age.
- Yaşına benzemiyor.
- You look old for your age.
- Yaşına göre yaşlı görünüyorsun.
- I'm twice your age.
- Senin iki katın yaşındayım.
- We are about your age.
- Yaklaşık olarak senin yaşındayız.
- She got married at the age of 25.
- O, 25 yaşında evlendi.
- We are entitled to vote at the age of 20.
- Bizler 20 yaşında oy kullanma hakkına sahip oluyoruz.
- Sami hung out with people at least twice his age.
- Sami yaşının en az iki katı insanlarla takılıyordu.
- She is about your age.
- O yaklaşık olarak senin yaşında.
- Tom is exactly the same age as me.
- Tom tam olarak benimle aynı yaşta.
- His clothes didn't match his age.
- Onun giysileri yaşına uymadı.
- Tom died Monday at the age of 30.
- Tom Pazartesi günü 30 yaşında öldü.
- Tom is about my age.
- Tom yaklaşık olarak benim yaşımda.
- Tom is still under age.
- Tom hala yaşının altında.
- Tom's the same age as Mary.
- Tom, Mary ile aynı yaşta.
- What is your age?
- Senin yaşın kaç?
- In 1955, the cancer returned and she died in 1956 at the age of 42.
- 1955'te kanseri nüksetti ve 1956'da 42 yaşında öldü.
- My daughter's your age.
- Kızım senin yaşında.
- You remind me of myself at a young age.
- Bana genç yaştaki halimi hatırlatıyorsun.
- Your brother's awfully grown-up for his age.
- Kardeşin yaşına göre fena halde olgun.
- He looks young for his age.
- O, yaşına göre genç görünüyor.
- Tom has a son your age.
- Tom'un senin yaşında bir oğlu var.
- Osteoporosis is more common in advanced age, and is often a concern for post-menopausal women.
- Osteoporoz ileri yaşlarda daha yaygındır ve genellikle menopoz sonrası kadınlar için bir sorundur.
- I was about your age when I came to Boston.
- Boston'a geldiğimde senin yaşlarındaydım.
- You look half your age.
- Yarı yaşındaymışsın gibi görünüyorsun.
- I have an older brother who's the same age as you.
- Seninle aynı yaşta olan bir ağabeyim var.
- Tom is exactly the same age as Mary.
- Tom, Mary ile tamamen aynı yaşta.
- Tom is the same age as Mary, isn't he?
- Tom, Mary ile aynı yaşta, değil mi?
- Her age qualifies her for the job.
- Yaşı bu iş için yeterli.
- Tom died at the age of 97.
- Tom 97 yaşında öldü.
- At this age, the meaning of life began to interest me.
- Bu yaşta, hayatın anlamı ilgimi çekmeye başladı.
- The boys are all the same age.
- Çocukların hepsi aynı yaşta.
- Tom is the same age as Mary is.
- Tom, Mary ile aynı yaşta.
- I have a brother who's the same age as you.
- Seninle aynı yaşta olan bir erkek kardeşim var.
- One third of children who die before the age of 5 die from malnutrition.
- 5 yaşından önce ölen çocukların üçte biri yetersiz beslenmeden ölüyor.
- I read The Age of Spiritual Machines by Ray Kurzweil in Amsterdam on September 7, 2006.
- 7 Eylül 2006'da Amsterdam'da Ray Kurzweil tarafından yazılan Ruhsal Yaş Makineleri'ni okudum.
- People Tom's age don't make new friends easily.
- İnsanlar Tom'un yaşında kolayca yeni arkadaşlar edinmezler.
- He began to reign at the age of forty.
- Kırk yaşında hükümdarlığa başladı.
- Billy is very tall for his age.
- Billy, yaşına göre çok uzun boylu.
- She became a teacher at the age of twenty.
- O yirmi yaşında, bir öğretmen oldu.
- When I was your age, I had a job.
- Ben senin yaşındayken, bir işim vardı.
- Some people don't act their age.
- Bazı insanlar yaşına uygun davranmazlar.
- The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
- The keys of the piano are yellow due to age.
- Piyanonun tuşları yaşı nedeniyle sararmış.
- At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- Altı yaşındayken daktilo kullanmayı öğrenmiş ve öğretmenine elle yazmayı öğrenmesine gerek olmadığını söylemiştir.
- At what age did you have your first girlfriend?
- İlk kız arkadaşınızı kaç yaşında edindiniz?
- Your brother's awfully grown-up for his age.
- Kardeşin yaşına göre çok olgun.
- You're my age.
- Benim yaşımdasın.
- Tom isn't the same age as Mary.
- Tom Mary ile aynı yaşta değil.
- He died peacefully in bed at the age of 86.
- O seksen altı yaşında yatakta huzur içinde öldü.
- Age isn't important, unless you are cheese.
- Peynir olmadıkça yaş önemli değildir.
- At what age did you have your first girlfriend?
- İlk kız arkadaşın kaç yaşındayken oldu?
- Tom is approximately the same age as you.
- Tom yaklaşık olarak seninle aynı yaşta.
- I'm about your age.
- Ben yaklaşık olarak senin yaşındayım.
- He's good looking for his age.
- O, yaşına göre iyi görünüyor.
- Mr White is about my age.
- Bay White, benim yaşlarımda.
- What age was she when she first drove a car?
- İlk kez araba sürdüğünde, kaç yaşındaydı?
- I often lie about my age.
- Yaşım hakkında sıkça yalan söylerim.
- Mary is the same age as Tom.
- Maria, Tom'la aynı yaştadır.
- Tom is exactly the same age as you.
- Tom tam olarak seninle aynı yaştadır.
- We should not ask a woman her age.
- Bir kadına yaşını sormamalıyız.
- Tom is the same age as me.
- Tom benimle aynı yaşta.
- A lot of young people your age are already working and have a family.
- Senin yaşında birçok genç insan çoktan çalışıyorlar ve bir aileleri var.
- I used to worry about the difference in our ages.
- Eskiden aramızdaki yaş farkı için endişelenirdim.
- Mary's husband is my husband's age.
- Mary'nin kocası benim kocam yaşında.
- At present there are about 31 million Americans over the age of sixty-five.
- Şu anda altmış beş yaşını geçmiş yaklaşık 31 milyon Amerikalı vardır.
- She began lessons in piano at age 6.
- Piyano derslerine 6 yaşında başladı.
- She looks good for her age.
- Yaşına göre iyi görünüyor.
- My symptoms increase with age.
- Semptomlarım yaşla birlikte artıyor.
- Children learn to respond to rhythmical sounds from a very young age.
- Çocuklar çok genç yaştan itibaren ritmik seslere cevap vermeyi öğrenirler.
- You're the only person I know who's my age.
- Benim yaşımda olan tanıdığım tek kişisiniz.
- Tom is about the same age as you, I suppose.
- Tom sizinle hemen hemen aynı yaşta, herhalde.
- He looks good for his age.
- O, yaşına göre iyi görünüyor.
- I have a son about your age.
- Yaklaşık senin yaşında bir oğlum var.
- He died peacefully in bed at the age of 86.
- Yatağında 86 yaşında huzur içinde öldü.
- His mother looks young for her age.
- Annesi yaşına göre genç görünüyor.
- Until the age of 21, children love their parents; at 25 they judge them, afterwards they forgive them.
- Çocuklar 21 yaşına kadar ebeveynlerini severler; 25 yaşında onları yargılarlar, sonra affederler.
- She is in her thirties, but looks old for her age.
- O otuzlu yaşlarında, ama yaşına göre yaşlı görünüyor.
- Jane stopped collecting teddies at the age of 20.
- Jane 20 yaşındayken oyuncak ayı toplamayı durdurdu.
- His niece is attractive and mature for her age.
- Yeğeni çekici ve yaşına göre olgun.
- Education has nothing to do with age.
- Eğitimin yaşla hiçbir ilgisi yoktur.
- His grandfather is still very healthy for his age.
- Büyükbabası yaşına göre hala çok sağlıklı.
- Tom keeps his age a secret.
- Tom yaşını sır olarak saklıyor.
- That boy over there looks about your age.
- Oradaki şu çocuk yaklaşık olarak senin yaşında görünüyor.
- Children learn to respond to rhythmical sounds from a very young age.
- Çocuklar çok küçük yaşlardan itibaren ritmik seslere tepki vermeyi öğrenirler.
- The Turkish theater and cinema actress Yıldız Kenter has passed away today at the age of 91.
- Türk tiyatro ve sinema oyuncusu Yıldız Kenter bugün 91 yaşında vefat etti.
- He looks his age.
- Yaşına uygun görünüyor.
- Mary became pregnant at the age of 14.
- Mary 14 yaşında hamile kaldı.
- Sami and Layla had six children all under the age of twelve.
- Sami ve Layla'nın on iki yaşın altında altı çocuğu vardı.
- You're the only person I know who's my age.
- Benim yaşımda olan tanıdığım tek kişi sensin.
- I lived in Boston when I was your age.
- Senin yaşındayken Boston'da yaşadım.
- By what age do you want to get married?
- Hangi yaşta evlenmek istiyorsun?
- You'll understand better when you get to be my age.
- Benim yaşıma geldiğinizde daha iyi anlayacaksınız.
- You should make allowances for her age.
- Yaşını göz önünde bulundurmalısınız.
- If you could go back and start your life again, from what age would you like to start?
- Geri dönüp hayatınıza yeniden başlayabilseydiniz, hangi yaştan başlamak isterdiniz?
- Tom met a girl about his age.
- Tom kendi yaşlarında bir kızla tanıştı.
- When I was your age, I had to walk to school.
- Senin yaşındayken, okula yürüyerek gitmek zorundaydım.
- Tom did well considering his age.
- Tom yaşına göre iyi iş çıkardı.
- The difference in our ages is not significant.
- Yaş farkımız önemli değil.
- Indeed he is young, but he is well experienced for his age.
- Gerçekten çok genç ama yaşına göre çok tecrübeli.
- You look good for your age.
- Yaşına göre iyi görünüyorsun.
- She looks young for her age.
- O, yaşına göre genç görünüyor.
- Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Yaşından dolayı, büyükbabam iyi duymaz.
- When I was your age, I had to walk to school.
- Ben senin yaşındayken okula yürümek zorundaydım.
- She has been on her own since the age of eighteen.
- On sekiz yaşından beri tek başına.
- She lived in five different countries by age 25.
- Yirmi beş yaşına kadar beş farklı ülkede yaşadı.
- I lived in Boston when I was your age.
- Senin yaşındayken Boston'da yaşıyordum.
- Tom is about my age.
- Tom takriben benim yaşımda.
- By the age of 25, she had lived in five different countries.
- 25 yaşına kadar beş farklı ülkede yaşadı.
- If you dress like that at your age, you'll make a fool of yourself.
- Bu yaşta böyle giyinirsen, kendini aptal durumuna düşürürsün.
- I've got a daughter Tom's age.
- Tom yaşında bir kızım var.
- I have a granddaughter about your age.
- Senin yaşlarında bir torunum var.
- People generally become less healthy as they age.
- İnsanlar genelde yaş aldıkça daha az sağlıklı olurlar.
- Mr White is about my age.
- Bay White, yaklaşık benim yaşımda.
- If you could go back to any age, what age would you choose?
- Eğer herhangi bir yaşa geri dönebilseydiniz, hangi yaşı seçerdiniz?
- His victory at this age in an international competition is a good indication of a bright future.
- Bu yaşta uluslararası bir yarışmada kazandığı zafer, parlak bir geleceği olduğunun iyi bir göstergesidir.
- Please don't mention my age.
- Lütfen yaşımdan söz etme.
- Tom is very active for his age.
- Tom yaşına göre çok aktif.
- I am about your age.
- Yaklaşık senin yaşındayım.
- Conchita have spoken a variety of languages from a young age.
- Conchita genç yaştan itibaren çeşitli dilleri konuştu.
- Tom is twice Mary's age, isn't he?
- Tom, Mary'nin iki katı yaşında, değil mi?
- What is your age and profession?
- Yaşınız ve mesleğiniz nedir?
- At your age you ought to support yourself.
- Bu yaşta kendi geçimini sağlamalısın.
- He has good judgement for his age.
- Yaşına göre iyi bir muhakeme yeteneği var.
- One third of children who die before the age of 5 die from malnutrition.
- Beş yaşından önce ölen çocukların üçte biri yetersiz beslenmeden ölüyor.
- Sean Connery started balding at the age of 21.
- Sean Connery 21 yaşında kelleşmeye başladı.
- He died at age 54.
- 54 yaşında öldü.
- Regardless of age, everybody can apply for it.
- Yaşı ne olursa olsun, herkes iş için başvuruda bulunabilir.
- What's your age?
- Yaşınız nedir?
- Your age doesn't concern me.
- Yaşınız beni ilgilendirmiyor.
- She's not the same age as Mary.
- O, Mary ile aynı yaşta değildir.
- I had a job when I was your age.
- Ben senin yaşındayken benim bir işim vardı.
- You must take his age into account when you judge his performance.
- Performansını değerlendirirken yaşını göz önünde bulundurmalısınız.
- She doesn't look her age.
- Yaşını göstermiyor.
- Tom is a bit small for his age.
- Tom yaşına göre biraz küçük.
- Tom died in 2013 at the age of thirty.
- Tom 2013'te 30 yaşında öldü.
- I learned to type at the age of nine.
- Daktilo kullanmayı dokuz yaşında öğrendim.
- Excitement is not good for a man of my age.
- Heyecan benim yaşımdaki bir adam için iyi değil.
- Every age has its wisdom.
- Her yaşın bilgeliği vardır.
- Tom was tall for his age.
- Tom yaşına göre uzundu.
- Why would Tom lie about his age?
- Tom neden yaşı hakkında yalan söylesin ki?
- Chimpanzees normally have their first child at age 13, humans at age 19.
- Şempanzeler normalde ilk çocuklarını 13 yaşında yaparlar, insanlar ise 19 yaşında.
- The ages of the two children put together was equivalent to that of their father.
- İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınkine eşit oluyordu.
- This movie is appropriate for all ages.
- Bu film her yaş için uygun.
- She was a young girl about your age.
- Yaklaşık senin yaşında genç bir kızdı.
- It is possible to determine the age of these rocks through scientific studies.
- Bilimsel çalışmalarla bu kayaların yaşını tespit etmek mümkün.
- At your age you ought to support yourself.
- Bu yaşta kendi başının çaresine bakmalısın.
- Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Yaşından dolayı dedem iyi duymuyor.
- We are about your age.
- Senin yaşlarındayız.
- I was your age once.
- Bir zamanlar senin yaşındaydım.
- He was groomed from a young age to take over the family business.
- Küçük yaştan itibaren aile şirketini devralmak için yetiştirildi.
- She looks young for her age.
- Yaşına göre genç gösterir.
- He is about my age.
- Benim yaşlarımda.
- Few people live to the age of a hundred.
- Az sayıda insan yüz yaşına kadar yaşıyor.
- What's the ideal age for a girl?
- Bir kız için ideal yaş kaçtır?
- He came to Tokyo at the age of three.
- Tokyo'ya üç yaşında geldi.
- My homeroom teacher is the same age as my mother.
- Sınıf öğretmenim annemle aynı yaşta.
- Tom told Mary his age.
- Tom, Mary'e yaşını söyledi.
- Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına asla yaşını sormamayı kural haline getirir.
- Age isn't important, unless you are cheese.
- Peynir değilsen yaşın bir önemi yoktur.
- At what age do children leave school?
- Çocuklar kaç yaşında okulu bırakır?
- He looks old for his age.
- O yaşına göre yaşlı görünüyor.
- Americans under the age of eighteen aren't allowed to vote in presidential elections.
- On sekiz yaşın altındaki Amerikalılara başkanlık seçimlerinde oy kullanma izni verilmez.
- I used to drink excessively when I was your age.
- Ben senin yaşındayken aşırı içki içerdim.
- She's about the same age as I am.
- O, takriben benimle aynı yaştadır.
- People of your age often have this problem.
- Sizin yaşınızdaki insanlar genellikle bu sorunu yaşarlar.
- At what age do children leave school?
- Hangi yaşta çocuklar okuldan ayrılıyor?
- At the age of six, I was taken to a circus for the first time.
- Altı yaşındayken ilk kez bir sirke götürüldüm.
- Can you guess her age?
- Yaşını tahmin edebilir misiniz?
- Tom is my age, or maybe a little younger.
- Tom benim yaşımda ya da belki biraz daha genç.
- Tom lied about his age.
- Tom yaşı hakkında yalan söyledi.
- He looks very vigorous, considering his age.
- Yaşını göz önünde bulundurursak, o çok güçlü görünüyor.
- You should know better at your age.
- Bu yaşta bundan daha iyisini yapabilmelisin.
- He looks young considering his age.
- Yaşı düşünülünce genç gözüküyor.
- She's more or less my age.
- O yaklaşık olarak benim yaşımda.
- Tom and Mary have three children under the age of thirteen.
- Tom ve Mary'nin on üç yaşından küçük üç çocuğu var.
- I do not look my age.
- Kendi yaşımı göstermiyorum.
- Tom is about the same age as me.
- Tom aşağı yukarı benimle aynı yaşta.
- I was already married at your age.
- Ben senin yaşındayken çoktan evlenmiştim.
- Is Tom lying about his age?
- Tom yaşı hakkında yalan mı söylüyor?
- Age is not important, unless you are either cheese or wine.
- Peynir ya da şarap değilseniz yaşın bir önemi yoktur.
- Tom is about the same age as you.
- Tom neredeyse seninle aynı yaşta.
- Grandfather is still very active for his age.
- Büyükbaba kendi yaşı için hâlâ çok aktif.
- She's more or less my age.
- O aşağı yukarı benim yaşımda.
- He lived until the age of 90.
- O, 90 yaşına kadar yaşadı.
- My symptoms increase with age.
- Semptomlarım yaşla birlikte artar.
- He left his wife and shacked up with a woman half her age.
- Karısını terk etti ve onun yarı yaşında bir kadınla birlikte oldu.
- You should never ask a woman her age.
- Bir kadına asla yaşını sormamalısınız.
- Tom often lies about his age.
- Tom yaşı hakkında sık sık yalan söyler.
- He emigrated at the age of twenty.
- O yirmi yaşındayken göç etti.
- I have a son about your age.
- Senin yaşlarında bir oğlum var.
- He's at least twice my age.
- Benim yaşımın en az iki katı.
- Tom died in 2013 at the age of 30.
- Tom 2013 yılında 30 yaşındayken öldü.
- He looks old for his age.
- Yaşına göre büyük görünüyor.
- Clyde Tombaugh died at the age of ninety on January 17, 1997.
- Clyde Tombaugh 17 Ocak 1997 tarihinde doksan yaşında öldü.
- Everything seemed age appropriate.
- Her şey yaşına uygun görünüyordu.
- Music has no age.
- Müziğin yaşı yok.
- Don't you know it's rude to ask a lady her age?
- Bir hanımefendiye yaşını sormanın kabalık olduğunu bilmiyor musun?
- The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- Avukat hakimden sanığın yaşını göz önünde bulundurmasını istedi.
- Can you guess my age?
- Benim yaşımı tahmin edebilir misiniz?
- What was Maryse like before the age of 20?
- Maryse 20 yaşından önce nasıldı?
- Tom is about the same age as Mary.
- Tom, Mary ile hemen hemen aynı yaşta.
- He's quite active for his age.
- O, yaşına göre oldukça aktiftir.
- He is about your age.
- Sizin yaşlarınızda.
- It's amazing that he won the championship at the age of nineteen.
- Onun on dokuz yaşındayken şampiyon olması şaşırtıcı.
- I often lie about my age.
- Yaşım hakkında sık sık yalan söylerim.
- Tom is the same age as I am.
- Tom benimle aynı yaşta.
- You look young for your age.
- Yaşına göre genç gösteriyorsun.
- Tom looks young for his age.
- Tom yaşına göre genç görünüyor.
- I remember when I was about your age.
- Senin yaşlarında olduğum zamanları hatırlıyorum.
- In 1700, the king died at age 80 of unspecified causes.
- Kral 1700 yılında, tanımlanmamış nedenlerle 80 yaşında öldü.
- What is your age?
- Yaşın kaç?
- The age of the universe is about 13.75 billion years.
- Evrenin yaşı yaklaşık 13.75 milyar yıldır.
- Age before beauty!
- Güzellikten önce yaş!
- She's about my age.
- Yaklaşık benim yaşımda.
- Some people think that the voting age should be lowered to 16.
- Bazı insanlar oy verme yaşının 16'ya indirilmesi gerektiğini düşünüyor.
- Education has nothing to do with age.
- Eğitimin yaşla bir ilgisi yok.
- People over the age of 18 can drive cars.
- 18 yaşından büyükler araba kullanabilir.
- If you were to remake your life , to what age would you like to go back?
- Hayatınızı yeniden kuracak olsaydınız, hangi yaşınıza geri dönmek isterdiniz?
- Tom isn't the same age as Mary.
- Tom, Mary ile aynı yaşta değil.
- I learned to type at the age of nine.
- Dokuz yaşında daktilo ile yazmayı öğrendim.
- Tom is about my age.
- Tom benim yaşlarımda.
- Tom hardly ever acts his age.
- Tom neredeyse hiç yaşına uygun davranmaz.
- Do you look your age?
- Yaşına uygun görünüyor musun?
- I'd love to be your age.
- Sizin yaşınızda olmak isterdim.
- I lied to my girlfriend about my age.
- Kız arkadaşıma yaşım hakkında yalan söyledim.
- People over the age of 18 are able to drive.
- 18 yaş üstü insanlar araba sürebilir.
- He's at least twice my age.
- O benim yaşımın en az iki katıdır.
- You should know better than to ask a lady her age.
- Bir hanımefendiye yaşının sorulmaması gerektiğini biliyor olmalısın.
- That boy over there looks about the same age as you.
- Şuradaki çocuk seninle aynı yaşta görünüyor.
- At the age of six he had learned to use the typewriter and told the teacher that he did not need to learn to write by hand.
- O, altı yaşında daktiloyu kullanmayı öğrendi ve öğretmenine el ile yazmayı öğrenmesine gerek kalmadığını söyledi.
- Tom died Monday at the age of 30.
- Tom, 30 yaşında pazartesi günü öldü.
- When I was your age, Pluto was a planet.
- Ben senin yaşındayken Plüton bir gezegendi.
- You ought to know better at your age.
- Bu yaşta daha iyisini yapabilmen gerekir.
- You can study, no matter your age.
- Yaşın ne olursa olsun okuyabilirsin.
- He's about the same age as you are.
- O, yaklaşık olarak seninle aynı yaştadır.
- At your age I already knew how to tie my shoes.
- Senin yaşındayken ayakkabılarımı nasıl bağlayacağımı biliyordum.
- Tom is about my age.
- Tom neredeyse benim yaşımda.
- At the age of 22, I fell in love with my boss.
- 22 yaşındayken patronuma aşık oldum.
- At what age do you want to get married?
- Hangi yaşta evlenmek istiyorsun?
- He's small for his age.
- O, yaşına göre küçüktür.
- I'm about Tom's age.
- Tom'un yaşındayım.
- Sami was circumcised at the age of 6.
- Sami 6 yaşında sünnet oldu.
- Tom is the same age as Mary, isn't he?
- Tom, Mary ile aynı yaştadır, değil mi?
- When she was your age she never left me alone.
- Senin yaşındayken beni hiç yalnız bırakmazdı.
- He died suddenly at the age of 65.
- Altmış beş yaşında aniden öldü.
- Tom met a girl about his age.
- Tom yaklaşık kendi yaşında bir kızla tanıştı.
- Tom and Mary are about your age.
- Tom ve Mary yaklaşık senin yaşında.
- Tom was orphaned at the age of thirteen.
- Tom on üç yaşında yetim kaldı.
- He retired at the age of 71.
- O 71 yaşında emekli oldu.
- Mary looks terrific for her age.
- Mary yaşına göre müthiş görünüyor.
- They are better educated, healthier and wealthier than their parents' generation was at their age.
- Kendi yaşlarındaki ebeveynlerinin kuşağından daha iyi eğitimli, daha sağlıklı ve daha varlıklılar.
- The salary is fixed according to age and experience.
- Maaş yaş ve deneyime göre tespit edilir.
- He died at the age of 54.
- 54 yaşında öldü.
- He arrived at the age of 40.
- O kırk yaşına geldi.
- His niece is attractive and mature for her age.
- Onun kız yeğeni çekici ve yaşına göre olgundur.
- He's about the same age as you are.
- O, takriben seninle aynı yaştadır.
- Canadian swimmer Penny Oleksiak won four medals at the Rio Olympics at the age of only 16.
- Kanadalı yüzücü Penny Oleksiak henüz 16 yaşındayken Rio Olimpiyatlarında dört madalya kazandı.
- Tom was tall for his age.
- Tom yaşına göre uzun boyluydu.
- Ten years have passed since I came to Tokyo at the age of eighteen.
- On sekiz yaşındayken Tokyo'ya geldiğimden beri on yıl geçti.
- You'll understand better when you get to be my age.
- Benim yaşıma geldiğinde daha iyi anlayacaksın.
- Canadian swimmer Penny Oleksiak won four medals at the Rio Olympics at the age of only 16.
- Kanadalı yüzücü Penny Oleksiak sadece 16 yaşındayken Rio Olimpiyatları'nda dört tane madalya kazandı.
- This is the same guitar that my father used to play when he was my age.
- Bu, babamın benim yaşımdayken çaldığı gitarın aynısı.
- The risk of dying increases greatly with age.
- Yaş ilerledikçe ölüm riski çok artıyor.
- You ought to know better at your age.
- Bu yaşta daha iyi bilmen gerekirdi.
- Dan dropped out of school at age thirteen.
- Dan on üç yaşında okulu bıraktı.
- He's about the same age as you are.
- Seninle aynı yaşlardadır.
- She's more or less my age.
- Aşağı yukarı benim yaşımda.
- Sami is an African-American man who converted to Islam at age 26.
- Sami 26 yaşında Müslüman olmuş bir siyahi Amerikalı.
- The girl is small for her age.
- Kız yaşına göre küçük.
- Tom is lying about his age.
- Tom yaşı hakkında yalan söylüyor.
- She got married at the age of seventeen.
- On yedi yaşında evlendi.
- Tom is a bit short for his age.
- Tom yaşına göre biraz kısadır.
- I never for a moment imagined that I would still be doing this kind of thing at my age.
- Bu yaşımda hala bu tür şeyler yapıyor olacağımı bir an bile hayal etmemiştim.
- Tom is very mature for his age.
- Tom yaşına göre çok olgun.
- I used to walk to school when I was your age.
- Ben senin yaşındayken okula yürüyerek giderdim.
- Omar Sharif, a real heart-throb in his day, died at the age of 83.
- Zamanında gönüllerde taht kuran Ömer Şerif 83 yaşında hayatını kaybetti.
- Tom looks younger than his age.
- Tom yaşından daha genç görünüyor.
- He's good looking for his age.
- O yaşına göre yakışıklı.
- Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Dedem yaşından dolayı pek iyi duyamıyor.
- Tom swims well for his age.
- Tom yaşına göre iyi yüzer.
- What's the age of the universe?
- Evrenin yaşı kaçtır?
- I lied to my girlfriend about my age.
- Yaşım hakkında kız arkadaşıma yalan söyledim.
- He is in good health in spite of his age.
- Yaşına rağmen sağlığı yerinde.
- What age are you?
- Kaç yaşındasın sen?
- Tom and Mary are the same age.
- Tom ve Mary aynı yaşta.
- He died at the age of seventy.
- O, yetmiş yaşında öldü.
- Can you guess my age?
- Yaşımı tahmin edebilir misiniz?
- She didn't want her daughter to be pregnant at the age of sixteen.
- Kızının on altı yaşında hamile kalmasını istemiyordu.
- The boy is the same age as my brother.
- Oğlan kardeşimle aynı yaşta.
- John is my age.
- John benim yaşımda.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- Tom has a sister about your age.
- Tom'un senin yaşlarında bir kız kardeşi var.
- Your age doesn't matter to us.
- Yaşının kaç olduğu bizim için fark etmez.
- If you dress like that at your age, you'll make a fool of yourself.
- Bu yaşta böyle giyinirsen, kendini aptal gibi gösterirsin.
- Leanne is at the same age as me.
- Leanne benimle aynı yaşta.
- Mary is a bit small for her age.
- Mary yaşına göre biraz küçük.
- At the age of 55, Tom suddenly decided that he wanted to become an artist.
- 55 yaşında, Tom aniden bir sanatçı olmak istediğine karar verdi.
- He came to Tokyo at the age of three.
- Üç yaşında Tokyo'ya geldi.
- We are entitled to vote at the age of 20.
- 20 yaşında bize oy kullanma hakkı verilir.
- At what age did you have your first period?
- İlk adetinizi kaç yaşında gördünüz?
- Death is common to every age.
- Ölüm her yaşta yaygındır.
- His clothes didn't match his age.
- Kıyafetleri yaşına uymuyordu.
- She is lying about her age.
- O, yaşı hakkında yalan söylüyor.
- May I ask your age?
- Ben senin yaşını sorabilir miyim?
- His memory is deteriorating with age.
- Belleği yaşla birlikte kötüleşiyor.
- What is your age?
- Yaşınız nedir?
- Indeed he is young, but he is well experienced for his age.
- Genç olduğu doğrudur ama yaşına göre oldukça deneyimlidir.
- I was your age when I came to Boston.
- Boston'a geldiğimde ben de senin yaşındaydım.
- He has good judgement for his age.
- Yaşına göre iyi bir sağduyusu var.
- She lost her father at the age of 3.
- 3 yaşında babasını kaybetti.
- We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen.
- 18 yaşın altındaki kişilere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.
- This tree is the same age as that one.
- Bu ağaç, o ağaçla aynı yaşta.
- I had a job when I was your age.
- Senin yaşındayken bir işim vardı.
- Tom looks young for his age.
- Tom yaşından küçük gösteriyor.
- I guessed at her age.
- Yaşını tahmin ettim.
- Sami is my age.
- Sami benim yaşımda.
- He asked me my age, my name, my address, and so forth.
- Yaşımı, adımı, adresimi falan sordu.
- I'm your age.
- Ben senin yaşındayım.
- She entered school at the age of five.
- Beş yaşında okula başladı.
- Tom looks older than his age.
- Tom yaşından büyük görünüyor.
- My French teacher is the same age as me.
- Fransızca öğretmenim benimle aynı yaşta.
- He died at the age of 70.
- O, yetmiş yaşında öldü.
- She looks half her age.
- Yarı yaşında görünüyor.
- Sami was raised Catholic and he converted to Islam at age 27.
- Katolik bir ailede yetişen Sami 27 yaşında Müslüman oldu.
- Tom's son, John, died of an overdose at age seventeen.
- Tom'un oğlu John, on yedi yaşında aşırı dozdan öldü.
- At your age, you ought to know better.
- Senin yaşında, daha iyi bilmen gerekirdi.
- Tom ought to know better at his age.
- Tom'un bu yaşta daha iyi bilmesi gerekirdi.
- My mother looks young for her age.
- Annem yaşına göre genç görünüyor.
- He lied about his age.
- Yaşı hakkında yalan söyledi.
- Few reach the age of one hundred.
- Çok azı yüz yaşına ulaşır.
- The picture's age has not yet been determined.
- Resmin yaşı henüz belirlenmedi.
- Osamu Dazai killed himself at the age of thirty-nine.
- Osamu Dazai otuz dokuz yaşındayken kendini öldürdü.
- Tom came to the party with a girl half his age.
- Tom yarı yaşında bir kızla partiye geldi.
- I was your age when I came to Boston.
- Boston'a geldiğimde senin yaşındaydım.
- She is in her thirties, but looks old for her age.
- Otuzlu yaşlarında ama yaşına göre yaşlı görünüyor.
- When I was your age, things were very different.
- Ben senin yaşındayken her şey çok farklıydı.
- He emigrated at the age of twenty.
- Yirmi yaşındayken göç etmiştir.
- A car licence can be held from age 18.
- Araba ehliyeti 18 yaşından itibaren alınabilir.
- A child develops rapidly between the ages of 13 and 16.
- Bir çocuk 13-16 yaş arasında hızla gelişir.
- Tom is small for his age.
- Tom yaşına göre küçük.
- You should know better than to ask a lady her age.
- Bir bayana yaşını sormaktan daha iyisini bilmelisin.
- Tom looks good for his age.
- Tom yaşına göre iyi görünüyor.
- I don't care about your race or age or religion.
- Irkın, yaşın ya da dinin umurumda değil.
- She's more or less my age.
- O az çok benim yaşımda.
- I have a daughter the same age as your son.
- Oğlunuzla aynı yaşta bir kızım var.
- He looks his age.
- O, yaşını gösteriyor.
- Tom keeps his age a secret.
- Tom yaşını gizli tutar.
- He died suddenly at the age of 65.
- Aniden 65 yaşında öldü.
- The age of the universe is about 13.75 billion years.
- Evren yaklaşık 13.75 milyar yaşındadır.
- I tried to guess Tom's age.
- Tom'un yaşını tahmin etmeye çalıştım.
- What was Maryse like before the age of 20?
- Maryse 20 yaşından önce nasıl biriydi?
- Tom had decided at an early age that he wanted to become a botanist.
- Tom küçük yaşta botanikçi olmaya karar vermişti.
- We gain wisdom with age.
- Bilgeliği yaşla kazanırız.
- Tom is about the same age as I am.
- Tom benimle hemen hemen aynı yaşta.
- Tom started racing at the age of thirteen.
- Tom 13 yaşında yarışmaya başladı.
- I don't know Tom's age.
- Tom'un yaşını bilmiyorum.
- Might I ask your age?
- Yaşınızı sorabilir miyim?
- Might I ask your age?
- Yaşını sorabilir miyim?
- We are about your age.
- Biz senin yaşındayız.
- Tom is in pretty good shape for his age.
- Tom'un, yaşına göre fiziği oldukça düzgün.
- Tom asked Mary her age.
- Tom, Mary'ye yaşını sordu.
- My father died at the age of forty-nine.
- Babam kırk dokuz yaşında öldü.
- Dan started drinking at age 13.
- Dan on üç yaşında içmeye başladı.
- Tom told Mary his age.
- Tom Mary'ye yaşını söyledi.
- Yamanaka looks young for his age.
- Yamanaka yaşına göre genç görünüyor.
- She lived in five different countries by age 25.
- O 25 yaşına kadar beş farklı ülkede yaşadı.
- I have an older brother who's the same age as you.
- Seninle aynı yaşta bir ağabeyim var.
- She told him her age.
- Ona yaşını söyledi.
- He is just my age.
- O tam benim yaşımda.
- You are about my age.
- Yaklaşık benim yaşımdasın.
- She got married at the age of 17.
- O 17 yaşında evlendi.
- Tom didn't take Mary's age into consideration.
- Tom Mary'nin yaşını dikkate almadı.
- She is about my age.
- Benim yaşlarımdadır.
- Anyone at any age can learn Esperanto.
- Her yaştan herkes Esperanto öğrenebilir.
- Tom's the same age as Mary.
- Tom Mary ile aynı yaştadır.
- Wisdom comes with age.
- Bilgelik yaşla birlikte gelir.
- Her age qualifies her for the job.
- Yaşı onu bu iş için uygun kılıyor.
- He's about the same age as you.
- O yaklaşık seninle aynı yaştadır.
- Tom is small for his age.
- Tom yaşına göre kısa boyludur.
- I lied to my boyfriend about my age.
- Yaşım konusunda erkek arkadaşıma yalan söyledim.
- The Turkish theater and cinema actress Yıldız Kenter has passed away today at the age of 91.
- Türk tiyatro ve sinema sanatçısı Yıldız Kenter, bugün 91 yaşında hayata gözlerini yumdu.
- The difference in our ages is not significant.
- Yaşlarımız arasındaki fark önemli değil.
- Tom is half Mary's age.
- Tom Mary'nin yarı yaşındadır.
- John and Beth are of an age.
- John ve Beth aynı yaştalar.
- Tom has a daughter about your age.
- Tom'un yaklaşık senin yaşında bir kızı var.
- I don't know Tom's age.
- Ben Tom'un yaşını bilmiyorum.
- Tom is my age, isn't he?
- Tom benim yaşımda, değil mi?
- You look young for your age.
- Yaşına göre genç görünüyorsun.
- What is the ideal age to get married?
- Evlenmek için ideal yaş kaçtır?
- I have a son about your age.
- Benim de senin yaşlarında bir oğlum var.
- The key determinants in impact are not the number of authors or articles in the field but, rather the citation density and the age of the literature cited.
- Etkinin temel belirleyicileri yazar sayısı ya da alandaki makale sayısı değil, atıf yoğunluğu ve atıf yapılan literatürün yaşıdır.
- I'm about your age.
- Senin yaşlarındayım.
- Tom and Mary are about the same age.
- Tom ve Mary yaklaşık aynı yaştalar.
- What age was she when she got married?
- Evlendiğinde kaç yaşındaydı?
- She has been studying English since the age of ten.
- On yaşından beri İngilizce öğreniyor.
- Tom asked Mary her age.
- Tom Mary'ye yaşını sordu.
- You should know better than to ask a lady her age.
- Bir hanımefendiye yaşının sorulmaması gerektiğini bilmelisin.
- She has been on her own since the age of eighteen.
- On sekiz yaşından beri o tek başına.
- She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- Yirmi yaşına gelene kadar şarkıcı olmaya karar vermedi.
- He looks quite sophisticated for his age.
- Yaşına göre oldukça sofistike görünüyor.
- Tom has a son about your age.
- Tom'un senin yaşlarında bir oğlu var.
- Music has no age.
- Müziğin yaşı yoktur.
- She lost her father at the age of 3.
- Babasını 3 yaşında kaybetmiş.
- Tom is my age.
- Tom benim yaşımda.
- Billy is very tall for his age.
- Billy, yaşına göre çok uzun.
- Tom often lies about his age.
- Tom sık sık yaşı hakkında yalan söyler.
- Dan dropped out of school at age thirteen.
- Dan on üç yaşında okuldan ayrıldı.
- She's my age.
- Benim yaşımda.
- Some people don't act their age.
- Bazı insanlar yaşlarını göstermezler.
- Why did Tom lie about his age?
- Tom neden yaşı hakkında yalan söyledi?
- You can apply for a physical fitness test regardless of your age.
- Yaşınız ne olursa olsun fiziksel uygunluk testi için başvurabilirsiniz.
- Her gray hair makes her look older than her age.
- Gri saçları onu yaşından daha yaşlı gösteriyor.
- She was a girl of about our age.
- O, yaklaşık bizim yaşımızda bir kızdı.
- I have a daughter the same age as your son.
- Oğlunla aynı yaşta bir kızım var.
- Layla killed her grandparents at age fifteen.
- Leyla on beş yaşındayken büyükanne ve büyükbabasını öldürdü.
- My age is going to tell on me.
- Yaşım beni ele verecek.
- At your age you should know better.
- Senin yaşında bunun yapılmayacağını bilmelisin.
- He's good looking for his age.
- Yaşına göre yakışıklı.
- Tom and Mary are about the same age.
- Tom ve Mary hemen hemen aynı yaştalar.
- When you get to be my age, you'll understand what I mean.
- Benim yaşıma geldiğinde ne demek istediğimi anlayacaksın.
- He looks good for his age.
- Yaşına göre iyi görünüyor.
- Nowadays, if a boy doesn't lose his virginity by the age of 18, he'll most likely be traumatised.
- Günümüzde bir oğlan 18 yaşına kadar bekaretini kaybetmezse, o büyük olasılıkla travmalı olacaktır.
- He is about my age.
- O yaklaşık benim yaşımda.
- Her hair style makes her look younger than her age.
- Onun saç sitili onu yaşından daha genç gösteriyor.
- The risk of dying increases greatly with age.
- Ölüm riski, yaş yükseldikçe çok artıyor.
- People of your age often have this problem.
- Senin yaşındaki insanlar, sık sık bu problemle karşılaşır.
- I have a son about your age.
- Senin yaşında bir oğlum var.
- Ten years have passed since I came to Tokyo at the age of eighteen.
- On sekiz yaşında Tokyo'ya geldiğimden beri on yıl geçti.
- He retired at the age of sixty.
- O altmış yaşında emekli oldu.
- I used to be the same age as you.
- Ben de senin yaşındaydım.
- In Japan, children begin to play the violin at the age of three.
- Japonya'da çocuklar üç yaşında keman çalmaya başlar.
- Tom's wife is about my age.
- Tom'un karısı benim yaşımda.
- Tom is the same age as Mary.
- Tom, Mary ile aynı yaşta.
- I am not of age.
- Yaşım tutmuyor.
- He keeps his age a secret.
- O, yaşını gizli tutuyor.
- By the age of 25, she had lived in 5 different countries.
- 25 yaşına kadar, o beş farklı ülkede yaşamıştı..
- Stephen Hawking passed away today at the age of 76.
- Stephen Hawking bugün 76 yaşında vefat etti.
- She left home at age thirteen.
- On üç yaşında evi terk etti.
- When I was your age, I knew Virgil and all the others by heart.
- Ben senin yaşındayken Virgil'i ve diğerlerini ezbere bilirdim.
- When I was your age, I walked to school every day.
- Senin yaşındayken her gün okula yürüyordum.
- He wrote the book at the age of twenty.
- O yirmi yaşında kitap yazdı.
- By what age do you want to get married?
- Kaç yaşında evlenmek istiyorsun?
- Sami is an African-American man who converted to Islam at age 26.
- Sami 26 yaşında İslam'ı seçen Afro-Amerikalı bir adam.
- When I was your age, I had a girlfriend.
- Senin yaşındayken bir kız arkadaşım vardı.
- I was about your age when I came to Boston.
- Boston'a geldiğimde yaklaşık olarak senin yaşındaydım.
- You're about my age, I think.
- Sanırım benim yaşımdasın.
- He doesn't look his age.
- Yaşını göstermiyor.
- Men and women between the ages of 25 and 54 have the most stressful lives.
- 25 ve 54 yaşları arasındaki erkekler ve kadınlar en stresli yaşamlara sahiptir.
- Mary reminds me of myself at that age.
- Mary bana o yaşlardaki halimi hatırlatıyor.
- You're a lot like I was when I was your age.
- Senin yaşındaykenki halime çok benziyorsun.
- She's not the same age as Mary.
- Mary ile aynı yaşta değil.
- Don't lie about your age.
- Yaşın hakkında yalan söyleme.
- My parents wouldn't allow me to do that when I was your age.
- Senin yaşındayken ailem bunu yapmama izin vermezdi.
- The students range in age from 18 to 25.
- Öğrencilerin yaşları 18 ile 25 arasında değişiyor.
- You had better take account of his age.
- Yaşını dikkate alsan iyi olur.
- By the age of 25, she had lived in five different countries.
- O, 25 yaşına kadar beş farklı ülkede yaşadı.
- At the age of 55, Tom suddenly decided that he wanted to become an artist.
- Tom 55 yaşındayken aniden sanatçı olmak istediğine karar verdi.
- The child will be circumcised when he reaches the age of eight.
- Çocuk sekiz yaşına geldiğinde sünnet olacak.
- I'm your age.
- Senin yaşındayım.
- When I was your age, I walked to school every day.
- Ben senin yaşındayken okula her gün yürüyerek giderdim.
- Try to act your age.
- Yaşınıza uygun davranmaya çalışın.
- A child should honor and respect his parents at every age.
- Bir çocuk her yaşta anne ve babasına saygı göstermeli.
- Tom might be more comfortable discussing this with someone his own age.
- Tom bunu kendi yaşında biriyle konuşurken daha rahat olabilir.
- You're very mature for your age.
- Sen yaşına göre çok olgunsun.
- My father retired at the age of 65.
- Babam 65 yaşında emekli oldu.
- Few people manage to live to the age of one hundred.
- Az sayıda insan yüz yaşına kadar yaşayabilir.
- You look good for your age.
- Sen yaşına göre iyi görünüyorsun.
- Tom is about the same age as Mary.
- Tom Mary ile yaklaşık aynı yaşta.
- No matter the age, a child is a child.
- Yaşı ne olursa olsun, çocuk çocuktur.
- People over the age of 18 are able to drive.
- 18 yaşından büyük insanlar araba kullanabilir.
- If you could go back and start your life again, from what age would you like to start?
- Geri gidebilsen ve hayatına tekrar başlayabilsen, hangi yaştan başlamak istersin?
- She is lying about her age.
- Yaşı hakkında yalan söylüyor.
- She looks half her age.
- O, yarı yaşında görünüyor.
- My parents wouldn't allow me to do that when I was your age.
- Ebeveynlerim senin yaşındayken onu yapmama izin vermezdi.
- He's small for his age.
- Yaşına göre küçük.
- I used to be your age.
- Ben senin yaşındaydım.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom, hayat arkadaşı Mary ile yirmi altı yaşında tanıştı.
- Age is immaterial, unless you're a bottle of wine.
- Bir şişe şarap olmadıkça, yaşın önemi yoktur.
- I'd love to be your age.
- Senin yaşında olmak istiyorum.
- They are the same age.
- Onlar aynı yaşta.
- Tom is about the same age as us.
- Tom bizimle aynı yaşta.
- He's quite active for his age.
- Yaşına göre oldukça aktif.
- People over the age of 18 can drive cars.
- 18 yaşın üzerindeki insanlar araba sürebilir.
- Tom is approximately the same age as Mary.
- Tom yaklaşık olarak Mary ile aynı yaştadır.
- He died at age 54.
- O, 54 yaşında öldü.
- Tom is half Mary's age.
- Tom, Mary'nin yarı yaşında.
- Your mental age is too low.
- Zihin yaşınız çok düşük.
- At what age did you have your first period?
- İlk adetinizi hangi yaşta yaşadınız?
- She keeps her age a secret.
- Yaşını gizli tutuyor.
- My professor of French is my own age.
- Fransızca profesörüm benim yaşımda.
- I have a son Tom's age.
- Tom'un yaşında bir oğlum var.
- She arrived from Japan at the age of 10.
- Japonya'dan 10 yaşında geldi.
- People of your age often have this problem.
- Senin yaşındaki insanlar genellikle bu sorunu yaşarlar.
- Men and women between the ages of 25 and 54 have the most stressful lives.
- 25-54 yaş arasındaki kadın ve erkekler en stresli hayatlara sahipler.
- What age was she when she first drove a car?
- İlk araba kullandığında kaç yaşındaydı?
- Nowadays, if a boy doesn't lose his virginity by the age of 18, he'll most likely be traumatised.
- Günümüzde, bir erkek 18 yaşına kadar bekaretini kaybetmezse, büyük olasılıkla travma geçirecektir.
- He is about your age.
- O yaklaşık senin yaşında.
- Tom was born in China and sent to the US for adoption at the age of three.
- Tom, Çin'de doğdu ve üç yaşındayken evlat edinilmek için ABD'ye gönderildi.
- Tom is short for his age.
- Tom yaşına göre kısadır.
- Tom is approximately the same age as you.
- Tom neredeyse seninle aynı yaşta.
- Tom is roughly the same age as Mary.
- Tom aşağı yukarı Mary ile aynı yaşta.
- You remind me of myself when I was your age.
- Bana senin yaşında olduğum zamanı hatırlatıyorsun.
- Your age doesn't matter to us.
- Yaşın bizim için önemli değil.
- You remind me of myself when I was your age.
- Bana senin yaşındaykenki halimi hatırlatıyorsun.
- It is important, in any age, to adore God and to respect one's parents.
- Allah'a tapmak ve ebeveynlere saygılı olmak her yaşta önemlidir.
- He's about the same age as you are.
- Seninle aynı yaşlarda.
- Mary looks terrific for her age.
- Mary yaşına göre harika görünüyor.
- The keys of the piano are yellow due to age.
- Piyanonun tuşları yaştan dolayı sararmış.
- My niece is attractive and mature for her age.
- Kız yeğenim yaşına göre çekici ve olgundur.
- From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunluluğu vardır.
- My French teacher is the same age as I am.
- Fransızca öğretmenim benimle aynı yaşta.
- You're very mature for your age.
- Yaşına göre çok olgunsun.
- I had the same problem when I was your age.
- Senin yaşındayken ben de aynı sorunu yaşadım.
- I have a son your age.
- Benim de senin yaşında bir oğlum var.
- He wrote the book at the age of twenty.
- Kitabı yirmi yaşında yazdı.
- By what age do you want to get married?
- Kaç yaşında evlenmek istiyorsunuz?
- Every age has its wisdom.
- Her yaşın bir bilgeliği vardır.
- Tom hardly ever acts his age.
- Tom neredeyse hiç yaşına göre davranmıyor.
- After battling cancer for several years, he finally passed away at the age of 87.
- Birkaç yıl kanserle mücadele ettikten sonra, sonunda 87 yaşında vefat etti.
- She began lessons in piano at age 6.
- O, 6 yaşında piyano derslerine başladı.
- She arrived from Japan at the age of 10.
- On yaşındayken Japonya'dan geldi.
- Americans under the age of eighteen aren't allowed to vote in presidential elections.
- On sekiz yaşın altındaki Amerikalıların başkanlık seçimlerinde oy kullanmasına izin verilmez.
- I was your age.
- Senin yaşındaydım.
- Is Tom lying about his age?
- Tom yaşı hakkında yalan söylüyor mu?
- Tom is about your age.
- Tom senin yaşlarındadır.
- When I was your age, I had a boyfriend.
- Senin yaşındayken bir erkek arkadaşım vardı.
- Tom is roughly the same age as I am.
- Tom aşağı yukarı benimle aynı yaşta.
- Few people manage to live to the age of one hundred.
- Çok az insan yüz yaşına kadar yaşamayı başarır.
- He has a son of your age.
- Senin yaşında bir oğlu var.
- They're the same age.
- Onlar aynı yaştalar.
- Children under the age of twelve will be admitted free.
- On iki yaşın altındaki çocuklar ücretsiz kabul edilecek.
- She left home at age thirteen.
- O on üç yaşında evi terk etti.
- Tom is in pretty good shape for his age.
- Tom yaşına göre oldukça iyi durumda.
- My mother appears young for her age.
- Annem yaşına göre genç görünüyor.
- By the age of 25, she had lived in 5 different countries.
- 25 yaşına kadar 5 farklı ülkede yaşadı.
- Twenty is a beautiful age.
- Yirmi güzel bir yaş.
- Dan started drinking at age 13.
- Dan 13 yaşında içmeye başladı.
- What is his age?
- Yaşı kaç?
- It's amazing that he won the championship at the age of nineteen.
- On dokuz yaşında şampiyonluğu kazanması şaşırtıcı.
- When I was your age, I bicycled to and from school every day.
- Ben senin yaşındayken, okula her gün bisikletle gider gelirdim.
- I lied to my boyfriend about my age.
- Erkek arkadaşıma yaşım hakkında yalan söyledim.
- He's about the same age as you.
- Seninle aynı yaşlarda.
- They're the same age.
- Aynı yaştalar.
- You look a lot like your father when he was your age.
- Babanın senin yaşındaykenki haline çok benziyorsun.
- My son is small for his age.
- Oğlum yaşına göre küçük.
- My father is 48, but he looks young for his age.
- Babam 48 yaşında ama yaşına göre genç gösteriyor.
- Despite his young age, he did a very good job.
- Genç yaşına rağmen çok iyi bir iş çıkardı.
- He wrote this book at the age of twenty.
- Bu kitabı yirmi yaşında yazdı.
- I used to drink excessively when I was your age.
- Senin yaşındayken aşırı içerdim.
- Tom swims well for his age.
- Tom yaşına göre iyi yüzüyor.
- Age is not important, unless you are either cheese or wine.
- Peynir ya da şarap değilseniz, yaş önemli değildir.
- The boy is the same age as my brother.
- Çocuk, erkek kardeşimle aynı yaşta.
- In 1700, the king died at age 80 of unspecified causes.
- 1700'de kral 80 yaşında bilinmeyen bir sebepten öldü.
- In Japan, people legally become adults at the age of twenty.
- Japonya'da insanlar yirmi yaşında yasal olarak yetişkin olurlar.
- I was your age once.
- Bir zamanlar ben de senin yaşındaydım.
- She died in her bed at the age of 96.
- O 96 yaşında yatağında öldü.
- You have to allow for the boy's age.
- Çocuğun yaşını hesaba katmalısın.
- Jane stopped collecting teddies at the age of 20.
- Jane 20 yaşında oyuncak toplamayı bıraktı.
- Tom looks half his age.
- Tom yarı yaşında gösteriyor.
- He is in good health in spite of his age.
- O yaşına rağmen sağlıklı.
- When I was your age, I had a girlfriend.
- Senin yaşındayken benim bir kız arkadaşım vardı.
- She's about my age.
- Benim yaşlarımda.
- Tom is about the same age as me.
- Tom benimle aynı yaşta.
- Tom looks old for his age.
- Tom yaşından büyük gösteriyor.
- Tom looks older than his age.
- Tom yaşından büyük gösteriyor.
- She married him at the age of 20.
- Yirmi yaşında onunla evlendi.
- In Japan, people legally become adults at the age of twenty.
- Japonya'da insanlar yasal olarak yirmi yaşında yetişkin olurlar.
- At present there are about 31 million Americans over the age of sixty-five.
- Şu anda altmış beş yaşının üstünde 31 milyon civarında Amerikalı var.
- My symptoms increase with age.
- Belirtilerim yaşla birlikte artıyor.
- After battling cancer for several years, he finally passed away at the age of 87.
- Birkaç yıl kanserle savaştıktan sonra sonunda seksen yedi yaşında yaşamını yitirdi.
- She's about the same age as I am.
- Benimle aynı yaşlarda.
- Why did she lie about her age?
- Neden yaşı hakkında yalan söyledi?
- He retired from the company at the age of 60.
- 60 yaşında şirketten emekli oldu.
- Tom is a bit short for his age.
- Tom yaşına göre biraz kısa.
- Tom looks old for his age.
- Tom yaşına göre yaşlı görünüyor.
- I thought you two were the same age.
- İkinizin aynı yaşta olduğunuzu sanıyordum.
- The twins were finally reunited at the age of 35.
- İkizler nihayet 35 yaşındayken yeniden bir araya geldiler.
- Some people think that the voting age should be lowered to 16.
- Bazı insanlar oy verme yaşının 16'ya düşürülmesi gerektiğini düşünüyor.
- She's about the same age as my older sister.
- Ablamla aynı yaşta.
- Tom is tall for his age.
- Tom yaşına göre uzun boylu.
- Do you know my age?
- Yaşımı biliyor musun?
- He's getting more and more stubborn with age.
- Yaşı ilerledikçe daha da inatçı oluyor.
- She came to Tokyo at the age of eighteen.
- On sekiz yaşında Tokyo'ya geldi.
- Our professor looks young for his age.
- Profesörümüz yaşına göre genç görünüyor.
- He lost his parents at the age of seven.
- Yedi yaşında ebeveynlerini kaybetti.
- She looks good for her age.
- O, yaşına göre iyi görünüyor.
- He was groomed from a young age to take over the family business.
- Genç yaşta aile işini devralmak için yetiştirildi.
- Tom is approximately the same age as Mary.
- Tom yaklaşık olarak Mary ile aynı yaşta.
- Tom was orphaned at the age of thirteen.
- Tom on üç yaşında öksüz kaldı.
- My son is small for his age.
- Benim oğlum yaşına göre küçük.
- Try to act your age.
- Yaşına göre hareket etmeye çalış.
- Tom looks younger than his age.
- Tom yaşından küçük gösteriyor.
- Some children about your age are over there playing.
- Senin yaşlarında bazı çocuklar orada oynuyor.
- Tom died of heart failure on October twentieth at the age of 93.
- Tom, yirmi Ekim'de 93 yaşında kalp yetmezliğinden öldü.
- He looks old for his age.
- O, yaşına göre yaşlı görünüyor.
- She's about the same age as me.
- Benimle aynı yaşta.
- Tom is quite active for his age.
- Tom yaşına göre çok aktif.
- Tom began living by himself at the age of sixteen.
- Tom on altı yaşında tek başına yaşamaya başladı.
- We're about the same age as you.
- Seninle aynı yaşlardayız.
- His son died from cancer at a young age.
- Oğlu genç yaşta kanserden öldü.
- If you consider his age, then you can't blame him for his actions.
- Yaşını göz önünde bulundurursanız, davranışları için onu suçlayamazsınız.
- She died in her bed at the age of 96.
- Yatağında 96 yaşında öldü.
- What age are you?
- Kaç yaşındasın?
- She's about the same age as my sister.
- O da ablamla aynı yaşta.
- When I was your age, I was already married.
- Ben senin yaşındayken çoktan evlenmiştim.
- May I ask your age?
- Yaşınızı sorabilir miyim?
- He looks young for his age.
- Yaşına göre genç görünüyor.
- You can learn, no matter your age.
- Yaşınız ne olursa olsun öğrenebilirsiniz.
- Her hair style makes her look younger than her age.
- Saç stili onu yaşından daha genç gösteriyor.
- Tom is short for his age.
- Tom yaşına göre kısa.
- Tom has a sister about your age.
- Tom'un yaklaşık olarak senin yaşında bir kız kardeşi var.
- He looks old for his age.
- Yaşına göre yaşlı görünüyor.
- Excitement is not good for a man of my age.
- Benim yaşımdaki bir erkek için heyecan iyi değil.
- She lived in five different countries by age 25.
- 25 yaşına gelinceye kadar beş farklı ülkede yaşadı.
- She's about the same age as I am.
- Benimle aynı yaşlardadır.
- Children of age sixteen and under will not be admitted to the theatre.
- 16 yaş ve altındaki çocuklar tiyatroya kabul edilmeyecek.
- At what age do most people start to develop wrinkles?
- Çoğu insan kaç yaşında kırışıklıklar geliştirmeye başlar?
- His new wife is about my age.
- Onun yeni karısı yaklaşık benim yaşlarımda.
- When your sister was your age, she was already married.
- Kız kardeşin senin yaşındayken çoktan evlenmişti.
- The twins were finally reunited at the age of 35.
- İkizler nihayet 35 yaşında yeniden bir araya geldi.
- My father is 48, but he looks young for his age.
- Babam 48 yaşında ama yaşına göre genç görünüyor.
- A child develops rapidly between the ages of 13 and 16.
- Bir çocuk 13 ve 16 yaşları arasında hızla gelişir.
- When I was your age, things were very different.
- Ben senin yaşındayken işler çok farklıydı.
- Why did Tom lie about his age?
- Neden Tom yaşı hakkında yalan söyledi?
- She's about the same age as me.
- O, yaklaşık benimle aynı yaştadır.
- You can study, no matter your age.
- Yaşınız ne olursa olsun okuyabilirsiniz.
- At what age did you get your first period?
- İlk adetinizi hangi yaşta gördünüz?
- Tom lied about his age, so Mary thought he was much older than he really was.
- Tom yaşı hakkında yalan söyledi, bu yüzden Mary onun gerçekte olduğundan çok daha yaşlı olduğunu düşündü.
- Tom is half your age.
- Tom senin yarı yaşında.
- She's more or less my age.
- O neredeyse benim yaşımda.
- I don't see why age should limit you.
- Yaşın neden seni sınırlandırması gerektiğini anlamıyorum.
- Tom has a son about your age.
- Tom'un yaklaşık senin yaşında bir oğlu var.
- Age is just a number.
- Yaş sadece bir sayıdır.
- He has two children who are the same age as me.
- Benimle aynı yaşta iki çocuğu var.
- Because of his age, my grandfather doesn't hear well.
- Dedem yaşından dolayı pek iyi duymaz.
- We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen.
- On sekiz yaşından küçüklere alkollü içki veya sigara satmıyoruz.
- All the boys are the same age.
- Bütün oğlanlar aynı yaşta.
- He retired at the age of sixty.
- Altmış yaşında emekli oldu.
- In 1955, the cancer returned and she died in 1956 at the age of 42.
- 1955 yılında kanseri nüksetti ve 1956 yılında 42 yaşındayken öldü.
- Mary lied about her age.
- Mary yaşı hakkında yalan söyledi.
- At what age did you get your first period?
- Sen ilk adetini kaç yaşında gördün?
- Tom is approximately the same age as the rest of us.
- Tom yaklaşık olarak hepimizle aynı yaşta.
- Some children about your age are over there playing.
- Yaklaşık senin yaşında bazı çocuklar orada oynuyorlar.
- I am about your age.
- Ben senin yaşlarındayım.
- You're a lot like I was when I was your age.
- Senin yaşındaki hâlime çok benziyorsun.
- Tom and Mary are the same age as John.
- Tom ve Mary, John ile aynı yaştalar.
- He arrived at the age of 40.
- Kırk yaşına geldi.
- Tom looks half his age.
- Tom yarı yaşında görünüyor.
- Cecily Debrujn was killed in the year 1956 in the age of 16.
- Cecily Debrujn 1956 yılında 16 yaşındayken öldürüldü.
- I'm half your age.
- Senin yarı yaşındayım.
- He's exactly my age.
- Tam benim yaşımda.
- Tom has a daughter about your age.
- Tom'un senin yaşlarında bir kızı var.
- He graduated from college at the age of 22.
- 22 yaşında üniversiteden mezun oldu.
- Regardless of age, everybody can apply for it.
- Yaşı ne olursa olsun herkes başvurabilir.
- Grow up and act your age!
- Büyüyün ve yaşınıza uygun davranın!
- Clyde Tombaugh died at the age of ninety on January 17, 1997.
- Clyde Tombaugh 17 Ocak 1997'de doksan yaşında öldü.
- Tom died last year at the age of 30.
- Tom geçen sene 30 yaşında öldü.
- He looks very vigorous, considering his age.
- Yaşına göre çok dinç görünüyor.
- Tom is about my age, isn't he?
- Tom yaklaşık olarak benim yaşımda, değil mi?
- Please don't mention my age.
- Lütfen yaşımdan bahsetme.
- Tom always makes it a rule never to ask a woman her age.
- Tom her zaman bir kadına yaşını asla sormamayı bir kural olarak benimser.
- Few people live to the age of a hundred.
- Çok az insan yüz yaşına kadar yaşar.
- Until the age of 21, children love their parents; at 25 they judge them, afterwards they forgive them.
- 21 yaşına kadar, çocuklar ebeveynlerini severler; 25 yaşında onları yargılarlar, daha sonra onları bağışlarlar.
- My niece is attractive and mature for her age.
- Yeğenim çekici ve yaşına göre olgun.
- Chimpanzees normally have their first child at age 13, humans at age 19.
- Normalde şempanzelerin ilk çocuk doğurma yaşı 13, insanlarınsa 19.
- Sami was raised Catholic and he converted to Islam at age 27.
- Sami Katolik olarak yetiştirildi ve 27 yaşında İslam'ı seçti.
- Tom retired at the age of 67.
- Tom 67 yaşında emekli oldu.
- He ought to have made allowances for his age.
- Yaşını göz önünde bulundurması gerekirdi.
- She was a young girl about your age.
- Sizin yaşlarınızda genç bir kızdı.
- She died at the age of 54.
- O 54 yaşında öldü.
- Tom died last year at the age of 30.
- Tom geçen yıl 30 yaşında öldü.
- When I was your age, I had a job.
- Ben senin yaşındayken bir işim vardı.
- I've heard that it's impossible to sound like a native speaker unless one starts speaking the language before the age of twelve.
- Bir dili on iki yaşından önce konuşmaya başlamadıkça o dili anadili gibi konuşmanın imkansız olduğunu duydum.
- Mary is very mature for her age.
- Mary yaşına göre çok olgun.
- Wisdom does not automatically come with age.
- Bilgelik otomatik olarak yaşla birlikte gelmez.
- Tom isn't tall for his age.
- Tom yaşına göre uzun değildir.
- What is your age and profession?
- Yaş ve mesleğin nedir?
- She was a girl of about our age.
- Bizim yaşlarımızda bir kızdı.
- He graduated from college at the age of 22.
- Üniversiteden 22 yaşında mezun oldu.
- Tom is approximately the same age as me.
- Tom yaklaşık olarak benimle aynı yaşta.
- Tom isn't tall for his age.
- Tom yaşına göre uzun değil.
- I do not look my age.
- Yaşımı göstermiyorum.
- Twenty is a beautiful age.
- Yirmi, güzel bir yaştır.
- Tom is the same age as Mary.
- Tom Mary ile aynı yaştadır.
- Most people retire at the age of sixty.
- Çoğu insan, altmış yaşında emekli olur.
- What is the ideal age to get married?
- Evlenmek için ideal yaş nedir?
- John and Beth are the same age.
- John ve Beth aynı yaştalar.
- He is just my age.
- Tam benim yaşımda.
- The legal age for marriage in Australia is 18.
- Avustralya'da yasal evlilik yaşı 18'dir.
- He's my age.
- O benim yaşımda.
- When I was your age, I was already married.
- Ben senin yaşındayken zaten evliydim.
- At his young age, he has already accomplished a lot.
- Genç yaşında, şimdiden çok başarılıdır.
- Tom died in 2013 at the age of 30.
- Tom 2013'te 30 yaşında öldü.
- Tom is about Mary's age.
- Tom, Mary'nin yaşlarında.
- Osamu Dazai killed himself at the age of thirty-nine.
- Osamu Dazai otuz dokuz yaşında canına kıydı.
- He retired from the company at the age of 60.
- Şirketten 60 yaşında emekli oldu.
- I've got a daughter Tom's age.
- Tom'un yaşında bir kızım var.
- He began to reign at the age of forty.
- O kırk yaşında saltanat sürmeye başladı.
- Tom lied about his age to get into the club.
- Tom kulübe girebilmek için yaşı hakkında yalan söyledi.
- We cannot ask anything about age or physical problems.
- Biz yaş ya da fiziksel sorunlar hakkında bir şey soramayız.
- Tom is twice Mary's age.
- Tom, Mary'nin iki katı yaşında.
- Tom is about the same age as you are.
- Tom seninle hemen hemen aynı yaşta.
- I have a brother who's the same age as you.
- Seninle aynı yaşta bir ağabeyim var.
- You're about my age, aren't you?
- Sen benim yaşımdasın, değil mi?
- Few reach the age of one hundred.
- Az sayıda insan yüz yaşına ulaşır.
- He lost his parents at the age of seven.
- Yedi yaşında ailesini kaybetti.
- Grandfather is still very active for his age.
- Dedem yaşına göre hala çok aktif.
- At the age of six, I was taken to a circus for the first time.
- Altı yaşında, ilk kez bir sirke götürüldüm.
- Every person will be admitted regardless of his or her age.
- Yaşına bakılmaksızın herkes alınacaktır.
- I'm about Tom's age.
- Ben yaklaşık Tom'un yaşındayım.
- She's my age.
- O benim yaşımda.
- Tom and Mary are the same age.
- Tom ve Mary aynı yaştalar.
- You look half your age.
- Yarı yaşında gösteriyorsun.
- Tom came to the party with a girl half his age.
- Tom partiye yarı yaşında bir kızla geldi.
- She died at the age of 54.
- 54 yaşında öldü.
- When I was your age, I thought the same way as you about this issue.
- Senin yaşındayken ben de bu konuda senin gibi düşünüyordum.
- His grandfather is still very healthy for his age.
- Büyükbabası yaşına göre hâlâ oldukça sağlıklı.
- I don't see why age should limit you.
- Yaşın seni neden kısıtlaması gerektiğini anlamıyorum.
- You should never ask a woman her age.
- Bir kadına asla yaşını sormamalısın.
- Tom doesn't look his age.
- Tom yaşına uygun görünmüyor.
- The students range in age from 18 to 25.
- Öğrencilerin yaşı 18 ile 25 aralığındadır.
- Every person will be admitted regardless of his or her age.
- Her insan yaşına bakılmaksızın kabul edilecek.
- Tom is exactly the same age as Mary.
- Tom tam olarak Mary ile aynı yaştadır.
- Mary is the same age as Tom.
- Mary, Tom'la aynı yaşta.
- The ages of the two children put together was equivalent to that of their father.
- İki çocuğun yaşları toplandığında babalarınınkine eşitti.
- My father will retire at the age of sixty.
- Babam altmış yaşında emekli olacak.
- His good health enabled him to work till the age of seventy-five.
- Sağlığının iyi olması, yetmiş beş yaşına kadar çalışmasını sağladı.
- A car licence can be held from age 18.
- Bir araba ehliyeti 18 yaşından itibaren alınabilir.
- He lived until the age of 90.
- O 90 yaşına kadar yaşadı.
- This site contains content not suitable for persons under the age of 18.
- Bu site 18 yaşından küçükler için uygun olmayan içerikler barındırmaktadır.
- I have a son your age.
- Senin yaşında bir oğlum var.
- Tom and Mary are approximately the same age.
- Tom ve Mary yaklaşık olarak aynı yaştalar.
- At what age do you want to get married?
- Kaç yaşında evlenmek istiyorsun?
- I tried to guess her age.
- Yaşını tahmin etmeye çalıştım.
- A lot of young people your age are already working and have a family.
- Senin yaşındaki birçok genç zaten çalışıyor ve bir ailesi var.
- At the age of sixty, he retired.
- Altmış yaşında emekli oldu.
- Why would Tom lie about his age?
- Tom yaşı hakkında niye yalan söylesin ki?
- Most people retire at the age of sixty.
- Çoğu insan altmış yaşında emekli olur.
- Tom started racing at the age of thirteen.
- Tom on üç yaşında yarışmaya başladı.
- Tom is just my age.
- Tom benimle aynı yaşta.
- You should know better at your age.
- Bu yaşta daha iyi bilmen gerekirdi.
- I'm the same age as you.
- Yaşım seninle aynı.
- She is about my age.
- O yaklaşık benim yaşımda.
- Tom was born in China and sent to the US for adoption at the age of three.
- Tom Çin'de doğdu ve üç yaşındayken evlatlık olarak ABD'ye gönderildi.
- What's the ideal age for a girl?
- Bir kız için ideal yaş nedir?
- You had better take account of his age.
- Yaşını göz önünde bulundursanız iyi olur.
- What's the age of the universe?
- Evrenin yaşı nedir?
- She became a teacher at the age of twenty.
- Yirmi yaşında öğretmen olmuştu.
- At your age, you ought to know better.
- Bu yaşta bundan daha iyisini yapabilmelisin.
- My mother got married at the age of twenty.
- Annem yirmi yaşında evlendi.
- People Tom's age don't make new friends easily.
- Tom'un yaşındakiler kolay kolay yeni arkadaşlar edinmez.
- When I was your age, I bicycled to and from school every day.
- Ben senin yaşındayken, her gün okula bisikletle gidip gelirdim.
- When your sister was your age, she was already married.
- Kız kardeşin senin yaşındayken çoktan evliydi.
- Tom is about the same age as you, I suppose.
- Tom seninle yaklaşık olarak aynı yaşta sanırım.
- Tom is about half Mary's age.
- Tom, Mary'nin yaklaşık yarısı yaşında.
- Tom's son, John, died of an overdose at age seventeen.
- Tom'un oğlu John, 17 yaşında aşırı dozdan öldü.
- Please put your age on the form.
- Lütfen forma yaşınızı yazın.
- I don't care about your race or age or religion.
- Irkınız, yaşınız ya da dininiz umurumda değil.
- She came to Tokyo at the age of eighteen.
- Tokyo'ya 18 yaşında geldi.
- You ought to know better at your age.
- Bu yaşta daha iyisini bilmen gerekir.
- At his young age, he has already accomplished a lot.
- Genç yaşına rağmen şimdiden çok şey başardı.
- Tom is exactly the same age as you.
- Tom tam olarak seninle aynı yaşta.
- From the age of 14 one is obliged to carry ID in Holland.
- 14 yaşından itibaren Hollanda'da kimlik taşımak zorunludur.
- You're about my age, aren't you?
- Benim yaşımdasın, değil mi?
- Your age doesn't matter to us.
- Yaşının bizim için bir önemi yok.
- Tom and Mary are both the same age.
- Tom ve Mary aynı yaştalar.
- We do not sell alcoholic drinks or cigarettes to people under the age of eighteen.
- 18 yaşından küçüklere alkollü içki ve sigara satışı yapmıyoruz.
- She's about the same age as I am.
- O, yaklaşık olarak benimle aynı yaştadır.
- I used to be your age.
- Eskiden ben de senin yaşındaydım.
- Tom is about the same age as you.
- Tom seninle hemen hemen aynı yaşta.
- My professor of French is my own age.
- Fransızca öğretmenim benim yaşımdadır.
- Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Seksen yaşında doğup yavaş yavaş on sekiz yaşına yaklaşabilseydik, hayat sonsuz derecede daha mutlu olurdu.
- That boy over there looks about the same age as you.
- Oradaki şu çocuk yaklaşık seninle aynı yaşta görünüyor.
- Tom is about my age, isn't he?
- Tom benim yaşımda, değil mi?
- The boy is tall for his age.
- Çocuk yaşına göre uzun.
- Tom came out of the closet to his parents at the age of 24.
- Tom 24 yaşında ebeveynlerine eşcinsel olduğunu itiraf etti.
- John began learning English at the age of seventy-five.
- John yetmiş beş yaşında İngilizce öğrenmeye başladı.
- My homeroom teacher is the same age as my mother.
- Benim dersane öğretmenim annemle aynı yaşta.
- It seems that my son is now at a rebellious age and recklessly opposes us.
- Görünüşe göre oğlum artık asi bir yaşta ve pervasızca bize karşı çıkıyor.
- Conchita have spoken a variety of languages from a young age.
- Conchita küçük yaştan beri çeşitli diller konuşmuştur.
- She's about my age.
- Aşağı yukarı benimle aynı yaşta.
- That boy over there looks about your age.
- Şuradaki çocuk senin yaşlarında görünüyor.
- Tom is about Mary's age, isn't he?
- Tom neredeyse Mary'nin yaşında, değil mi?
- She got married at the age of 25.
- Yirmi beş yaşında evlendi.
- Tom is your age.
- Tom senin yaşında.
- They are all of an age.
- Hepsi aynı yaşta.
- Tom might be more comfortable discussing this with someone his own age.
- Tom bunu kendi yaşında biriyle tartışırken daha rahat olabilir.
- Your age doesn't concern me.
- Yaşın beni ilgilendirmiyor.
- He died at the age of seventy.
- Yetmiş yaşında öldü.
- I used to walk to school when I was your age.
- Senin yaşındayken okula yürürdüm.
- Tom and Mary are about your age.
- Tom ve Mary senin yaşlarında.
- Tom is about your age.
- Tom senin yaşlarında.
- His new wife is about my age.
- Yeni karısı benim yaşlarımda.
- They are the same age.
- Aynı yaştalar.
- Tom came out of the closet to his parents at the age of 24.
- Tom 24 yaşında ailesine eşcinsel olduğunu açıkladı.
Show More (888)
|