air - English Turkish Sentences
English Turkish
air hava n., adj.
  • The Commission's proposals regarding air service agreements are therefore entirely appropriate.
  • Bu nedenle Komisyonun hava hizmeti anlaşmalarına ilişkin önerileri tamamen yerindedir.
  • These emissions contribute to ozone formation, which is one of the air pollution problems we have still not solved.
  • Bu emisyonlar, hala çözemediğimiz hava kirliliği sorunlarından biri olan ozon oluşumuna katkıda bulunmaktadır.
  • These delays are taking place on many flights because of the difficulties with air traffic systems in Europe.
  • Avrupa'daki hava trafik sistemlerinde yaşanan güçlükler nedeniyle birçok uçuşta bu gecikmeler yaşanmaktadır.
Show More (442)
air havalandırmak v.
  • I try to air my futon at least twice a week.
  • Şiltemi haftada en az iki kez havalandırmaya çalışıyorum.
  • Please air the room.
  • Lütfen odayı havalandır.
  • Please air the room.
  • Lütfen odayı havalandırın.
Show More (9)
air yayın n.
  • Last month, their channel was taken off the air by judicial order.
  • Geçtiğimiz ay, kanalları yargı kararıyla yayından kaldırıldı.
  • I was on the air for two hours yesterday.
  • Dün iki saat boyunca yayındaydım.
  • We'll be back on air shortly.
  • Kısa süre sonra tekrar yayında olacağız.
Show More (6)
air uçak n., adj.
  • We cannot deny that the issue of developing deep-vein thrombosis is not a serious concern for air passengers.
  • Derin ven trombozu geliştirme konusunun uçak yolcuları için ciddi bir endişe kaynağı olmadığını inkar edemeyiz.
  • He tries to avoid traveling by air.
  • Uçakla yolculuk etmekten kaçınır.
  • The cost of the air fare is higher than of the rail fare.
  • Uçak bileti ücretinin tutarı tren bileti ücretinden daha yüksek.
Show More (1)
air söylemek v.
  • No progress can further be noted in the field of air transport and in the railway sector.
  • Havayolu ve demiryolu sektörlerinde ilerleme olduğu söylenemez.
  • There is even a definite feeling in the air, it could be said, that failure is a real possibility.
  • Hatta ortada, başarısızlığın gerçek bir olasılık olduğuna dair kesin bir hissiyat olduğu söylenebilir.
  • He threw his hands up into the air and said that he gave up.
  • Havlu atıp pes ettiğini söyledi.
Show More (0)
air havalı adj.
  • Tom slept on the air mattress.
  • Tom havalı yatakta uyudu.
Show More (-2)
air soluk n.
  • Tom came up for a gasp of air.
  • Tom soluk almak için yukarı çıktı.
Show More (-2)
air hava ulaşımı n.
  • Volcanic ash disrupted air travel.
  • Volkanik kül, hava ulaşımını kesintiye uğrattı.
Show More (-2)
air nefes n.
  • I woke up gasping for air.
  • Nefes nefese uyandım.
Show More (-2)