1 |
ancient |
eski |
adj. |
|
- We are concerned here with power, prejudices and ancient wrongs.
- Biz burada güç, ön yargılar ve eski yanlışlarla ilgileniyoruz.
- The Jukun and Tiv disputes are about land and ancient rivalries, not about religion.
- Jukun ve Tiv anlaşmazlıkları toprak ve eski rekabetlerle ilgili, dinle ilgili değil.
- The latest reports of women having been stoned to death according to ancient sharia laws are utterly hair-raising.
- Eski şeriat kanunlarına göre taşlanarak öldürülen kadınlarla ilgili son haberler tüyler ürpertici.
- The Bosphorus Bridge took me from the more ancient Istanbul to the more modern Üsküdar.
- Boğaziçi Köprüsü beni daha eski olan İstanbul'dan daha modern olan Üsküdar'a götürdü.
- This is an opportunity to blend tradition and the modern rediscovery of ancient skills.
- Bu, geleneği ve eski becerilerin modern yeniden keşfini harmanlamak için bir fırsattır.
- Yet we are demanding that an ancient tribal society should change overnight.
- Yine de eski bir kabile toplumunun bir gecede değişmesini talep ediyoruz.
- I speak to you today as a simple Buddhist monk, educated and trained in our ancient traditional way.
- Bugün size eski geleneksel yöntemlerimizle eğitilmiş ve yetiştirilmiş basit bir Budist rahip olarak sesleniyorum.
- This sort of mindless gobbledegook means as much to the ordinary citizen of Europe as a text in ancient Sanskrit.
- Bu tür akılsızca bir laf kalabalığı, sıradan bir Avrupa vatandaşı için eski Sanskritçe bir metin kadar anlam ifade eder.
- Ani, the ancient capital of Armenia, is located on the other side of the border.
- Ermenistan'ın eski başkenti Ani, sınırın diğer tarafında yer almaktadır.
- These are powerful creatures from ancient times.
- Bunlar, eski zamanlardan kudretli varlıklardır.
- These ruins are ancient.
- Bu harabeler eskidir.
- The Code of Hammurabi is one of the world's most ancient legal codes.
- Hammurabi Kanunları dünyanın en eski hukuk kanunlarından biridir.
- A wall surrounded the ancient part of the city.
- Şehrin eski kısmını bir duvar çevreliyordu.
- I bought an ancient lamp.
- Eski bir lamba aldım.
- She's interested in ancient Mayan prophecies.
- Eski Maya kehanetleriyle ilgileniyor.
- Archeologists have discovered that ancient Babylonian astronomers were able to predict the motion of Jupiter across the sky.
- Arkeologlar, eski Babilli astronomların Jüpiter'in gökyüzündeki hareketini tahmin edebildiklerini keşfettiler.
- Modern Hebrew is easier than Ancient Hebrew.
- Modern İbranice, Eski İbraniceden daha kolay.
- The ancient manuscript was damaged in a fire.
- Eski el yazması bir yangında zarar görmüş.
- There are many ancient customs in Japan.
- Japonya'da birçok eski gelenek vardır.
- These are evidences of an ancient missing culture.
- Bunlar eski bir kayıp kültürün kanıtları.
- This scholar studies ancient manuscripts.
- Bu akademisyen eski el yazmaları üzerinde çalışıyor.
- I like to learn ancient languages.
- Eski dilleri öğrenmekten hoşlanıyorum.
- Tom is ancient history.
- Tom eski bir tarih.
- Ancient manuscripts were copied by hand.
- Eski el yazmaları elle kopyalanmıştır.
- I like to learn ancient languages.
- Eski dilleri öğrenmeyi seviyorum.
- Chunkey is an ancient game of Native American origin.
- Chunkey, Kızılderili kökenli eski bir oyundur.
- Tom found an ancient gold coin.
- Tom eski bir altın sikke buldu.
- The Code of Hammurabi is one of the world's most ancient legal codes.
- Hammurabi kanunu dünyanın en eski yasal kanunlarından biridir.
- The Romans tried to civilize the ancient Britons.
- Romalılar, eski Britanyalıları medenileştirmeye çalıştı.
- I bought a beautiful large ancient red Iranian woolen carpet.
- Büyük, eski, güzel, kırmızı bir yün İran halısı satın aldım.
- This is an ancient Chinese custom.
- Bu eski bir Çin geleneği.
- The Hittites are one of the civilizations of the ancient era that lived in Anatolia.
- Hititler, Anadolu'da yaşamış eski çağ uygarlıklarından bir tanesidir.
- Laser rays are used in the restoration of ancient works.
- Lazer ışınları eski eserlerin restorasyonunda kullanılıyor.
- Ancient science must be preserved.
- Eski bilim korunmalıdır.
- I bought a beautiful large ancient red Iranian woolen carpet.
- Güzel, büyük, eski, kırmızı bir İran yün halısı aldım.
- This scholar studies ancient manuscripts.
- Bu bilim adamı eski el yazmalarını inceler.
- Ancient astronomers noticed constellations and gave them names.
- Eski astronomlar takımyıldızları fark etmiş ve onlara adlar vermişlerdir.
- New facts about ancient China have recently come to light.
- Son zamanlarda eski Çin hakkında yeni gerçekler gün ışığına çıktı.
- Tom found an ancient gold coin.
- Tom eski bir altın para buldu.
- Archeologists have found pots of perfectly preserved honey while excavating an ancient Egyptian tomb.
- Arkeologlar eski bir Mısır mezarını kazarken mükemmel korunmuş bal küpleri buldular.
- The Code of Hammurabi is one of the world's most ancient code of laws.
- Hammurabi Kanunları dünyanın en eski kanunlarından biridir.
- The Shitennouji is the most ancient temple in Japan.
- Shitennouji, Japonya'daki en eski tapınaktır.
- Osiris, Anubis, and Horus are some of the most famous ancient Egyptian deities.
- Osiris, Anubis ve Horus en ünlü eski Mısır tanrılarından bazılarıdır.
- I like studying languages from ancient times.
- Eski zamanların dillerini çalışmayı seviyorum.
- Humans have looked to the skies to find their way since ancient times.
- İnsanlar eski zamanlardan beri kendi yolunu bulmak için göklere baktı.
- I like to learn the ancient language.
- Eski dilleri öğrenmeyi seviyorum.
- She's interested in ancient Mayan prophecies.
- O eski Maya kehanetleri ile ilgileniyor.
- Ancient coins were found inside the mysterious tomb.
- Eski paralar gizemli mezar içinde bulundu.
- Mary dressed as an ancient Egyptian princess.
- Mary eski bir Mısır prensesi gibi giyinmişti.
- Mary dressed as an ancient Egyptian priestess.
- Mary eski bir Mısır rahibesi gibi giyinmişti.
- Ancient astronomers noticed constellations and gave them names.
- Eski astronomlar takımyıldızları fark ettiler ve onlara isimler verdiler.
- This building is ancient.
- Bu bina eski.
- Her hobby was to collect ancient coins.
- Onun hobisi eski paraları toplamaktı.
Show More (50)
|
2 |
ancient |
antik |
adj. |
|
- I believe that Lisbon, the ancient Olisipo, was founded by Ulysses.
- Antik Olisipo olan Lizbon'un Ulysses tarafından kurulduğuna inanıyorum.
- When earth discovered the ancient civilizations, they found mostly nothing but remains.
- Dünya antik medeniyetleri keşfettiğinde onlar çoğunlukla kalıntılar dışında hiçbir şey bulamamıştı.
- These archeologists study ancient ruins.
- Bu arkeologlar antik kalıntıları inceliyor.
- Rome is an ancient city.
- Roma antik bir şehirdir.
- He is studying the ancient civilizations of the Mediterranean.
- Antik Akdeniz uygarlıkları üzerine eğitim görüyor.
- Babylon was the capital of ancient Babylonia.
- Babylon antik Babil'in başkentiydi.
- Achilles was an ancient Greek hero.
- Achilles, antik bir Yunan kahramanıydı.
- Laser scans have revealed an ancient Mayan city hidden under the jungle.
- Lazer taramaları ormanın altında saklı antik bir Maya şehrini ortaya çıkardı.
- They found an ancient bowl from 2,000 years ago.
- İki bin yıl öncesine ait antik bir kase buldular.
- He wrote a novel based on ancient myths.
- Antik mitlere dayanan bir roman yazdı.
- Rome has a lot of ancient buildings.
- Roma'da çok sayıda antik bina var.
- Ancient science must be preserved.
- Antik bilim korunmalı.
- You can see the ancient ruins in the distance.
- Uzaktaki antik kalıntıları görebilirsiniz.
- For some dwellers of ancient China, antlers were probably among the most mysterious and beautiful things in the world.
- Antik Çin'in bazı sakinleri için boynuzlar muhtemelen dünyanın en gizemli ve güzel şeyleri arasındaydı.
- There's an exhibition of ancient weapons at the museum.
- Müzede antik silahlar sergisi var.
- The Hittites are one of the civilizations of the ancient era that lived in Anatolia.
- Etiler, Anadolu'da yaşamış antik dönem medeniyetlerinden biridir.
- Rome is famous for its ancient architecture.
- Roma, antik mimarisi ile ünlüdür.
- Rome is famous for its ancient architecture.
- Roma, antik mimarisiyle ünlüdür.
- New facts about ancient China have recently come to light.
- Antik Çin hakkında yeni gerçekler yakın zamanda gün ışığına çıktı.
- The museum has an exhibit of ancient weapons.
- Müzede antik silahların bir sergisi var.
- I like studying languages from ancient times.
- Antik dilleri öğrenmeyi severim.
- He is well acquainted with ancient history.
- O, antik tarihi iyi bilir.
- My father is interested in ancient history.
- Babam antik tarihle ilgileniyor.
- I've become very interested in ancient art.
- Antik sanatla çok ilgilenmeye başladım.
- Looters stole ancient artifacts from the tomb.
- Yağmacılar mezardan antik eserler çaldı.
- I have never seen anyone who knows so much about ancient history.
- Antik tarih hakkında bu kadar çok şey bilen birini daha önce hiç görmemiştim.
- Ancient archeological sites are under threat in Syria.
- Suriye'deki antik arkeolojik alanlar tehdit altında.
- Scuba divers have found many interesting things under water including gold coins, ancient ruins, and fossils of extinct animals.
- Tüplü dalgıçlar suyun altında altın paralar, antik kalıntılar ve soyu tükenmiş hayvan fosilleri gibi birçok ilginç şey buldular.
- Ancient Germanic tribes used medicinal herbs in their attempts to cure diseases.
- Antik Germen kabileleri hastalıkları tedavi etme girişimlerinde şifalı otlar kullanırdı.
Show More (26)
|
3 |
ancient |
çok eski |
adj. |
|
- This energy is known since ancient times and in different cultures.
- Bu enerji çok eski zamanlardan beri ve farklı kültürlerde biliniyor.
- These questions have puzzled life scientists since ancient times.
- Bu sorular çok eski zamanlardan beri yaşam bilimcilerin kafasını kurcalıyor.
- This building is ancient.
- Bu bina çok eski.
- This joke is ancient!
- Bu şaka çok eski!
- The pyramids were built in ancient times.
- Piramitler, çok eski zamanlarda inşa edildi.
- The practice of male circumcision is ancient and developed in parallel amongst different cultures.
- Erkek sünneti uygulaması çok eskidir ve farklı kültürler arasında paralel olarak gelişmiştir.
- Many ancient technologies were lost during the Middle Ages.
- Orta Çağ boyunca pek çok eski teknoloji kaybolmuştur.
- Petroleum has been important since ancient times.
- Petrol çok eski zamanlardan beri önemli olmuştur.
Show More (5)
|
4 |
ancient |
kadim |
adj. |
|
- I look forward to the day when my own ancient nation can play a similar role.
- Kendi kadim ulusumun da benzer bir rol oynayacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum.
- Yet we are demanding that an ancient tribal society should change overnight.
- Yine de kadim bir kabile toplumunun bir gecede değişmesini talep ediyoruz.
- We have seen the total destruction of a unique, distinctively different and ancient tribal people.
- Benzersiz, farklı ve kadim bir kabile halkının tamamen yok edildiğini gördük.
- I salute the huge achievement of one of the ancient small nations of Europe.
- Avrupa'nın kadim küçük uluslarından birinin bu büyük başarısını takdirle karşılıyorum.
- We have seen the total destruction of a unique, distinctively different and ancient tribal people.
- Eşsiz, kendine özgü farklı ve kadim bir kabile halkının tamamen yok edildiğini gördük.
- These questions have puzzled life scientists since ancient times.
- Bu sorular yaşam bilimcileri kadim zamanlardan beridir meşgul etmektedir.
Show More (3)
|
5 |
ancient |
eski zamandan kalma |
adj. |
|
- These are powerful creatures from ancient times.
- Bunlar eski zamanlardan kalma kudretli yaratıklar.
- These are powerful creatures from ancient times.
- Bunlar eski zamanlardan kalma güçlü yaratıklardır.
- The archeologists found the bones of an ancient dragon.
- Arkeologlar çok eski zamanlardan kalma bir ejderhanın kemiklerini buldu.
Show More (0)
|
6 |
ancient |
antika |
adj. |
|
- They found an ancient bowl from 2,000 years ago.
- Onlar 2000 yıl öncesinden kalma antika bir kase buldular.
Show More (-2)
|