ancient - English Turkish Sentences
English Turkish
ancient eski adj.
  • We are concerned here with power, prejudices and ancient wrongs.
  • Biz burada güç, ön yargılar ve eski yanlışlarla ilgileniyoruz.
  • The Jukun and Tiv disputes are about land and ancient rivalries, not about religion.
  • Jukun ve Tiv anlaşmazlıkları toprak ve eski rekabetlerle ilgili, dinle ilgili değil.
  • The latest reports of women having been stoned to death according to ancient sharia laws are utterly hair-raising.
  • Eski şeriat kanunlarına göre taşlanarak öldürülen kadınlarla ilgili son haberler tüyler ürpertici.
Show More (50)
ancient antik adj.
  • I believe that Lisbon, the ancient Olisipo, was founded by Ulysses.
  • Antik Olisipo olan Lizbon'un Ulysses tarafından kurulduğuna inanıyorum.
  • When earth discovered the ancient civilizations, they found mostly nothing but remains.
  • Dünya antik medeniyetleri keşfettiğinde onlar çoğunlukla kalıntılar dışında hiçbir şey bulamamıştı.
  • These archeologists study ancient ruins.
  • Bu arkeologlar antik kalıntıları inceliyor.
Show More (26)
ancient çok eski adj.
  • This energy is known since ancient times and in different cultures.
  • Bu enerji çok eski zamanlardan beri ve farklı kültürlerde biliniyor.
  • These questions have puzzled life scientists since ancient times.
  • Bu sorular çok eski zamanlardan beri yaşam bilimcilerin kafasını kurcalıyor.
  • This building is ancient.
  • Bu bina çok eski.
Show More (5)
ancient kadim adj.
  • I look forward to the day when my own ancient nation can play a similar role.
  • Kendi kadim ulusumun da benzer bir rol oynayacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum.
  • Yet we are demanding that an ancient tribal society should change overnight.
  • Yine de kadim bir kabile toplumunun bir gecede değişmesini talep ediyoruz.
  • We have seen the total destruction of a unique, distinctively different and ancient tribal people.
  • Benzersiz, farklı ve kadim bir kabile halkının tamamen yok edildiğini gördük.
Show More (3)
ancient eski zamandan kalma adj.
  • These are powerful creatures from ancient times.
  • Bunlar eski zamanlardan kalma kudretli yaratıklar.
  • These are powerful creatures from ancient times.
  • Bunlar eski zamanlardan kalma güçlü yaratıklardır.
  • The archeologists found the bones of an ancient dragon.
  • Arkeologlar çok eski zamanlardan kalma bir ejderhanın kemiklerini buldu.
Show More (0)
ancient antika adj.
  • They found an ancient bowl from 2,000 years ago.
  • Onlar 2000 yıl öncesinden kalma antika bir kase buldular.
Show More (-2)