and so on - English Turkish Sentences
English Turkish
and so on ve benzerleri adv.
  • Strengthening of border controls, the position of Kaliningrad, attention to nuclear safety and so on and so forth.
  • Sınır kontrollerinin güçlendirilmesi, Kaliningrad'ın konumu, nükleer güvenliğe dikkat edilmesi ve benzeri konular.
  • We have to fulfil our obligations on a number of regulations, resolutions and so on concerning reporting.
  • Raporlamaya ilişkin bir dizi yönetmelik, karar ve benzeri konulardaki yükümlülüklerimizi yerine getirmemiz gerekiyor.
  • It only supports the provision of controlled information for patients, patient groups and so on.
  • Sadece hastalar, hasta grupları ve benzerleri için kontrollü bilgi sağlanmasını destekler.
Show More (7)
and so on vb adv.
  • Interoperability must be changed, safety must be improved, we must set up a Railways Agency, and so on.
  • Birlikte çalışabilirlik değiştirilmeli, güvenlik arttırılmalı, bir Demiryolları Ajansı kurulmalı vb.
  • Who is to pay for the wetlands, for biodiversity, and so on?
  • Sulak alanların, biyoçeşitliliğin vb. bedelini kim ödeyecek?
  • Thus, the Ministry of Peace was concerned with war, the Ministry of Truth was responsible for propaganda, and so on.
  • Böylece Barış Bakanlığı savaşla ilgilenirken, Hakikat Bakanlığı propagandadan sorumluydu vb.
Show More (6)
and so on ve benzeri şeyler adv.
  • They want not just to eat and drink, they also want to go on holiday, to travel, and so on and so forth.
  • Sadece yemek ve içmek değil, aynı zamanda tatile çıkmak, seyahat etmek ve benzeri şeyleri de istiyorlar.
  • They sell apples, oranges, eggs, and so on.
  • Elma, portakal, yumurta ve benzeri şeyler satıyorlarmış.
  • He bought pencils, notebooks, dictionaries and so on.
  • Kalemler, defterler, sözlükler ve benzeri şeyler aldı.
Show More (2)
and so on vs adv.
  • They can be inhaled, enter the water supply and so on.
  • Solunabilir, su kaynaklarına karışabilir vs.
  • They sell apples, mandarines, eggs and so on.
  • Elma, mandalina, yumurta vs. satıyorlar.
Show More (-1)
and so on vesaire adv.
  • He bought pencils, notebooks, dictionaries and so on.
  • Kalemler, defterler, sözlükler vesaire satın aldı.
  • She brought apples, oranges, and so on.
  • Elma, portakal vesaire getirmiş.
Show More (-1)