|
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- İsraillilerin hikayesi yalan olduğu için mi üzüldü sizce?
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- İsrail'in hikayesinin yalan olması nedeniyle mi üzüldüğünü düşünüyorsunuz?
- I don't want you to be upset.
- Senin üzülmeni istemiyorum.
- Tom had good reason to be upset.
- Tom'un üzülmek için iyi bir nedeni vardı.
- I hope Tom doesn't get too upset.
- Umarım Tom çok üzülmez.
- Tom thought Mary would be upset if he did that.
- Tom bunu yaparsa Mary'nin üzüleceğini düşündü.
- I hope you're not too upset.
- Umarım çok üzülmemişsindir.
- Tom became upset and began to cry.
- Tom üzüldü ve ağlamaya başladı.
- I don't want him getting upset.
- Onun üzülmesini istemiyorum.
- If I did that, Tom would be upset.
- Bunu yapsaydım, Tom üzülürdü.
- Tom told me that he thought Mary would be upset.
- Tom bana Mary'nin üzüleceğini düşündüğünü söyledi.
- I don't know what you're so upset about.
- Neye bu kadar üzüldüğünü anlamıyorum.
- Tom will be very upset.
- Tom çok üzülecek.
- I hope Tom doesn't get too upset.
- Tom'un çok üzülmeyeceğini umuyorum.
- For God's sake, don't get upset!
- Tanrı aşkına, sakın üzülme!
- I'm not upset about Tom.
- Tom için üzülmüyorum.
- That's why people get so upset.
- Bu yüzden insanlar bu kadar üzülüyor.
- It's nothing to get upset about.
- Üzülecek bir şey yok.
- If you hadn't done that, Tom wouldn't have gotten upset.
- Eğer bunu yapmasaydın, Tom üzülmeyecekti.
- Tom got upset.
- Tom üzüldü.
- I don't want him to get upset.
- Onun üzülmesini istemiyorum.
- What are you getting so upset about?
- Ne hakkında bu kadar üzülüyorsun?
- Tom is getting upset.
- Tom üzülüyor.
- Tom had good reason to be upset.
- Tom'un üzülmek için iyi bir sebebi vardı.
- Tom didn't get upset.
- Tom üzülmedi.
- Tom will likely be upset.
- Tom muhtemelen üzülecek.
- Tom is going to be very upset.
- Tom çok üzülecek.
- Tom was very upset when Mary didn't come to his party.
- Mary partiye gelmeyince Tom çok üzüldü.
- I don't want them to get upset.
- Onların üzülmesini istemiyorum.
- Tom won't be upset if Mary does that.
- Mary bunu yaparsa Tom üzülmeyecek.
- Tom is going to be upset when he finds out that Mary forgot to pay the rent.
- Tom, Mary'nin kirayı ödemeyi unuttuğunu öğrendiğinde çok üzülecek.
- If I did that, Tom would be upset.
- Onu yapsam Tom üzülür.
- Tom gets upset very easily.
- Tom çok kolay üzülüyor.
- Tom will probably be upset.
- Tom muhtemelen üzülecek.
- Mary gets upset when Tom leaves his dirty clothes on the floor.
- Tom kirli kıyafetlerini yerde bıraktığında Mary üzülüyor.
- Tom became upset.
- Tom üzüldü.
- I was hurt and upset.
- Kırılmış ve üzülmüştüm.
- Tom began to get very upset.
- Tom çok üzülmeye başladı.
- Tom thought Mary would be upset if he did that.
- Tom, bunu yapsaydı Mary'nin üzüleceğini düşündü.
- If I were a shareholder, I'd be upset.
- Hissedar olsaydım, üzülürdüm.
- Tom wasn't upset by what Mary did.
- Tom Mary'nin yaptığına üzülmedi.
- Why are you getting so upset?
- Neden bu kadar üzülüyorsun?
- I don't want her to get upset.
- Onun üzülmesini istemiyorum.
- Tom isn't going to be upset if Mary doesn't do that.
- Mary onu yapmazsa Tom üzülmez.
- Tom wasn't upset by what Mary said.
- Tom, Mary'nin söylediklerine üzülmedi.
- I hope Tom didn't get too upset.
- Umarım Tom çok üzülmemiştir.
- Tom is going to be upset when he finds out that Mary forgot to pay the rent.
- Tom Mary'nin kirayı ödemeyi unuttuğunu öğrendiğinde üzülecek.
- Did Tom seem upset about anything?
- Tom bir şeye üzülmüş gibi görünüyor muydu?
- Tom became quite upset.
- Tom çok üzüldü.
- I'm upset about her.
- Onun için üzülüyorum.
- Tom won't be upset if Mary does that.
- Mary bunu yaparsa Tom üzülmez.
- Tom is clearly upset about something.
- Tom belli ki bir şeye üzülmüş.
- Tom won't likely be upset.
- Tom muhtemelen üzülmeyecektir.
- Tom got upset and left.
- Tom üzüldü ve gitti.
- I got a little upset over it.
- Bunun için biraz üzüldüm.
- I don't want you to get upset.
- Senin üzülmeni istemiyorum.
- Tom will be upset.
- Tom üzülecek.
- Tom is going to be upset if Mary doesn't do that.
- Mary bunu yapmazsa Tom üzülecek.
- I became very upset.
- Çok üzüldüm.
- Tom gets upset when Mary doesn't do what he tells her to do.
- Tom, Mary onun yapmasını söylediği şeyi yapmadığında üzülür.
- Tom is likely to be upset.
- Tom muhtemelen üzülecek.
- I'm upset about him.
- Onun için üzülüyorum.
- Tom said that Mary wasn't upset.
- Tom, Mary'nin üzülmediğini söyledi.
- Tom was upset by the situation.
- Tom durumdan dolayı üzüldü.
- If Tom finds out I've been talking to you, he's going to be upset.
- Tom seninle konuştuğumu öğrenirse üzülecek.
- When Tom told Mary that he had done that, she got upset.
- Tom Mary'ye onu yaptığını söylediğinde Mary üzüldü.
- You had to know Tom might get upset.
- Tom'un üzülebileceğini bilmen gerekirdi.
- Tom doesn't think Mary will be upset.
- Tom, Mary'nin üzüleceğini düşünmüyor.
- Mary was upset when she saw a picture of Tom's ex-girlfriend in his wallet.
- Mary, Tom'un cüzdanında eski kız arkadaşının resmini görünce çok üzüldü.
- Tom never seems to get upset.
- Tom asla üzülmüş gibi görünmüyor.
- Tom wasn't upset by what Mary did.
- Tom, Mary'nin yaptığına üzülmedi.
- Tom got quite upset.
- Tom çok üzüldü.
- Tom won't be upset if Mary doesn't do that.
- Mary bunu yapmazsa Tom üzülmez.
- We knew you'd be upset.
- Üzüleceğini biliyorduk.
- There's no reason to get upset.
- Üzülmek için hiçbir neden yok.
- If Tom finds out I've been talking to you, he's going to be upset.
- Tom seninle konuştuğumu öğrenirse çok üzülür.
- I'm upset about Tom.
- Tom için üzülüyorum.
- Tom became even more upset.
- Tom daha da üzüldü.
- I don't want Tom to get upset.
- Tom'un üzülmesini istemiyorum.
- He tends to get upset over nothing.
- Hiç yoktan üzülmeye meyillidir.
- Tom thinks Mary will be upset.
- Tom, Mary'nin üzüleceğini düşünüyor.
- I don't want them getting upset.
- Onların üzülmesini istemiyorum.
- They were terribly upset.
- Çok üzüldüler.
- There's no reason to get upset.
- Üzülmek için bir sebep yok.
- Mary gets upset when Tom leaves his dirty clothes on the floor.
- Tom kirli giysilerini yere bıraktığında Mary üzülür.
- Don't get upset!
- Sakın üzülme!
- Tom never seems to get upset no matter what Mary does.
- Tom, Mary ne yaparsa yapsın asla üzülmüyor gibi görünüyor.
- I was upset by the news of the traffic accident.
- Trafik kazası haberine üzüldüm.
- What are you getting so upset about?
- Sen neden bu kadar üzülüyorsun?
- Tom became quite upset.
- Tom oldukça üzüldü.
- Tom was upset when he saw Mary kissing John.
- Tom, Mary'nin John'u öptüğünü görünce üzüldü.
- I don't want Tom getting upset.
- Tom'un üzülmesini istemiyorum.
- How could I have known Tom would get so upset by my comments?
- Tom'un yorumlarımdan dolayı bu kadar üzüleceğini nasıl bilebilirdim?
- I hope Tom didn't get too upset.
- Umarım Tom çok üzülmedi.
- How could I have known Tom would get so upset by my comments?
- Tom'un yorumlarıma bu kadar üzüleceğini nereden bilebilirdim?
- The girl was not upset, even after being laughed at by her classmates.
- Kız, sınıf arkadaşları tarafından kendisine gülünmesine rağmen üzülmedi.
- I don't want you getting upset.
- Senin üzülmeni istemiyorum.
- Tom gets upset when Mary doesn't do what he tells her to do.
- Mary yapmasını söylediği şeyi yapmadığında Tom üzülür.
- It seems that Tom is upset about something.
- Görünüşe göre Tom bir şeye üzülmüş.
- For God's sake, don't get upset!
- Allah aşkına, üzülmeyin!
- Tom didn't look that upset to me.
- Tom bana bu kadar üzülmüş görünmüyordu.
- Tom will be upset if Mary does that.
- Mary bunu yaparsa Tom üzülür.
- Jim was upset for the number of immigrants coming from Mexico.
- Jim, Meksika'dan gelen göçmen sayısına üzüldü.
- Tom didn't seem to be upset.
- Tom üzülmüş gibi görünmüyordu.
- Jim was upset for the number of immigrants coming from Mexico.
- Jim Meksika'dan gelen göçmenlerin sayısına üzülüyordu.
- Bruce was terribly upset when his girlfriend left him, but he soon got over it.
- Kız arkadaşı onu terk ettiğinde, Bruce çok üzülmüştü ama kısa zamanda atlattı.
- Bruce was terribly upset when his girlfriend left him, but he soon got over it.
- Bruce, kız arkadaşı onu terk ettiğinde son derece üzülmüştü ama kısa sürede atlattı.
- I was quite upset at the sudden change in the plan.
- Ben plandaki ani değişikliğe oldukça üzülmüştüm.
- Tom isn't going to be upset if Mary doesn't do that.
- Mary bunu yapmazsa Tom üzülmeyecek.
- If you hadn't done that, Tom wouldn't have gotten upset.
- Bunu yapmasaydın Tom üzülmezdi.
- Layla was very upset.
- Leyla çok üzülmüştü.
- You had to know Tom might get upset.
- Sen Tom'un üzülebileceğini bilmek zorundaydın.
- When Tom told Mary that he had done that, she got upset.
- Tom Mary'ye bunu yaptığını söylediğinde Mary üzüldü.
- Tom will likely be upset.
- Tom muhtemelen üzülecektir.
- Tom became very upset.
- Tom çok üzüldü.
- Tom gets upset very easily.
- Tom en ufak şeye bile üzülür.
- Tom said Mary was likely to be upset.
- Tom, Mary'nin üzülebileceğini söyledi.
- It's nothing to get upset about.
- O üzülecek bir şey değildir.
- Why would Tom be upset?
- Tom neden üzülsün ki?
- Tom is going to be upset if he doesn't win.
- Tom kazanamazsa üzülecek.
- Tom got very upset.
- Tom çok üzüldü.
- Tom forgot his wedding anniversary and Mary was upset.
- Tom evlilik yıl dönümünü unuttu ve Mary çok üzüldü.
- I hope that Tom didn't get too upset.
- Umarım Tom çok üzülmemiştir.
- Many people were upset when they saw Tom burning the flag.
- Tom'un bayrağı yaktığını gören birçok insan üzüldü.
- We're really upset with Tom.
- Tom'a gerçekten üzülüyoruz.
- Why are you getting upset?
- Neden üzülüyorsun?
- I don't want her getting upset.
- Onun üzülmesini istemiyorum.
- Tom would have been very upset.
- Tom çok üzülürdü.
Show More (128)
|
|
- I'm pretty sure Tom is upset.
- Tom'un üzgün olduğuna eminim.
- It's hard to tell when Tom is upset.
- Tom'un ne zaman üzgün olduğunu anlamak zor.
- Tom said that Mary was likely to be upset.
- Tom Mary'nin muhtemelen üzgün olacağını söyledi.
- Tom knew that Mary was upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu biliyordu.
- Tom could tell by the way Mary slammed the door that she was upset.
- Tom, Mary'nin kapıyı çarpmasından üzgün olduğunu anlamıştı.
- Tom doesn't know that Mary is upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu bilmiyor.
- Tom saw that Mary was upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu gördü.
- Tom knows why Mary is upset.
- Tom Mary'nin neden üzgün olduğunu biliyor.
- Tom doesn't think Mary will be upset.
- Tom Mary'nin üzgün olacağını düşünmüyor.
- I could sense that Tom was upset.
- Tom'un üzgün olduğunu hissedebildim.
- Tell me why you are upset.
- Bana neden üzgün olduğunu söyle.
- Tom said that he was upset.
- Tom üzgün olduğunu söyledi.
- Tom told Mary that he didn't think John was upset.
- Tom Mary'ye, John'un üzgün olduğunu düşünmediğini söyledi.
- Tom thought Mary was upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu düşündü.
- Tom will probably be upset.
- Tom muhtemelen üzgün olacak.
- Tom thinks Mary is upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu düşünüyor.
- Tom will be upset if Mary does that.
- Mary bunu yaparsa Tom üzgün olacaktır.
- Tom is going to be upset if he doesn't win.
- Tom eğer kazanmazsa üzgün olacak.
- I never can tell when Tom is upset.
- Tom'un ne zaman üzgün olduğunu asla anlayamam.
- Tom thinks Mary will be upset.
- Tom Mary'nin üzgün olacağını düşünüyor.
- Tom won't likely be upset.
- Tom muhtemelen üzgün olmayacak.
- Can't you see Tom is upset?
- Tom'un üzgün olduğunu görmüyor musun?
- I'm pretty sure Tom is upset.
- Tom'un üzgün olduğundan oldukça eminim.
- Tom will be upset.
- Tom üzgün olacak.
- Tom should be upset.
- Tom üzgün olmalıydı.
- I suspect Tom is upset.
- Tom'un üzgün olduğundan şüpheleniyorum.
- I didn't know Tom was upset.
- Tom'un üzgün olduğunu bilmiyordum.
- Tom could tell that Mary was upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu söyleyebilirdi.
- Tom told everybody that he was upset.
- Tom herkese üzgün olduğunu söyledi.
- Sami has reason to be upset.
- Sami'nin üzgün olmak için bir sebebi var.
- I knew you'd be upset.
- Üzgün olacağını biliyordum.
- I don't think Tom knows that Mary is upset.
- Tom'un Mary'nin üzgün olduğunu bildiğini sanmıyorum.
- Tom said he thought Mary was upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu düşündüğünü söyledi.
- Tom told me you were upset.
- Tom bana üzgün olduğunu söyledi.
- Tom doesn't think Mary is upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu düşünmüyor.
- They said they were upset.
- Üzgün olduklarını söylediler.
- Tom knew that I was upset.
- Tom üzgün olduğumu biliyordu.
- Tell me why you are upset.
- Neden üzgün olduğunu söyle.
- Tom wondered why Mary was upset.
- Tom, Mary'nin neden üzgün olduğunu merak etti.
- Tom said Mary was upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu söyledi.
- Tom told me that he thought Mary was upset.
- Tom bana Mary'nin üzgün olduğunu düşündüğünü söyledi.
- Tom saw that Mary was upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu gördü.
- Tom told me you were upset.
- Tom bana senin üzgün olduğunu söyledi.
- I could sense that Tom was upset.
- Tom'un üzgün olduğunu hissedebiliyordum.
- Tom is likely to be upset.
- Tom muhtemelen üzgün olacak.
- Tom should've been upset.
- Tom'un üzgün olması gerekirdi.
- We have reason to be upset.
- Üzgün olmak için nedenimiz var.
- We knew you'd be upset.
- Üzgün olacağını biliyorduk.
- Tom showed no signs of being upset.
- Tom üzgün olduğuna dair hiçbir belirti göstermedi.
- Tom said he thought Mary was upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu düşündüğünü söyledi.
- Tom didn't think Mary was upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu düşünmüyor.
- I can see why Tom is upset.
- Tom'un neden üzgün olduğunu anlayabiliyorum.
- Tom told Mary that he was upset.
- Tom Mary'ye üzgün olduğunu söyledi.
- Tom said Mary was likely to be upset.
- Tom Mary'nin muhtemelen üzgün olacağını söyledi.
- Tom told Mary that he didn't think John was upset.
- Tom Mary'ye John'un üzgün olduğunu düşünmediğini söyledi.
- Tom thinks Mary is upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu düşünüyor.
- Tom didn't think Mary was upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu düşünmedi.
- Tom should've been upset.
- Tom üzgün olmalıydı.
- I understand why Tom is upset.
- Tom'un neden üzgün olduğunu anlıyorum.
- Tom thought Mary was upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu düşündü.
- Tom knows why Mary is upset.
- Tom, Mary'nin neden üzgün olduğunu biliyor.
- I can never tell when Tom is upset.
- Tom'un ne zaman üzgün olduğunu asla anlayamam.
- Sami told Layla he was upset.
- Sami, Layla'ya üzgün olduğunu söyledi.
- Tom is probably going to be upset.
- Tom muhtemelen üzgün olacak.
- I don't think Tom knows that Mary is upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu bildiğini sanmıyorum.
- Tom could tell by the way Mary slammed the door that she was upset.
- Tom Mary'nin kapıyı çarparak kapatma şeklinden onun üzgün olduğunu söyleyebilir.
- Can't you tell that Tom is upset?
- Tom'un üzgün olduğunu anlayamıyor musun?
- Tom told Mary that he was upset.
- Tom, Mary'ye üzgün olduğunu söyledi.
- Tom acknowledged he was upset.
- Tom üzgün olduğunu kabul etti.
- Tom didn't know why Mary was upset.
- Tom, Mary'nin neden üzgün olduğunu bilmiyordu.
- Tom has to be upset.
- Tom üzgün olmalı.
- Do you really think Tom is upset?
- Gerçekten Tom'un üzgün olduğunu mu düşünüyorsun?
- Tom knew that Mary was upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu biliyordu.
- Tom said Mary is upset.
- Tom Mary'nin üzgün olduğunu söyledi.
- Tom said Mary was upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu söyledi.
- Tom told me he was upset.
- Tom bana üzgün olduğunu söyledi.
- Tom said Mary is upset.
- Tom, Mary'nin üzgün olduğunu söyledi.
- Tom should be upset.
- Tom üzgün olmalı.
Show More (75)
|