Tureng - be worried - English Turkish Sentences

History

	English	Turkish
1	be worried	endişelenmek	v.
	Parents are always worried about the future of their children. Anne babalar çocuklarının geleceği konusunda daima endişelenirler. He'll never show it, but I think that deep down, he's seriously worried. Asla belli etmez ama bence içten içe çok endişeleniyor. He must be extremely worried. Çok endişelenmiş olmalı. That's what's got me worried. Beni endişelendiren bu. We should be worried. Endişelenmeliyiz. I'm worried about everything. Her şey için endişeleniyorum. I don't know what you're so worried about. Neden bu kadar endişelendiğini bilmiyorum. Tom told me that he thought Mary was worried. Tom bana Mary'nin endişelendiğini düşündüğünü söyledi. I was really worried. Gerçekten endişelendim. Tom doesn't think Mary will be worried. Tom, Mary'nin endişeleneceğini düşünmüyor. We're all worried about Tom. Hepimiz Tom için endişeleniyoruz. I'd be worried if I were you. Yerinde olsam endişelenirim. I'm worried about Tom, too. Ben de Tom için endişeleniyorum. Tom doesn't think Mary is worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini düşünmüyor. He's worried about his receding hairline. Gerileyen saç çizgisi için endişeleniyor. This one's got me worried, Tom. Bu beni endişelendirdi, Tom. She's worried for his safety. Onun güvenliği için endişeleniyor. Tom said that he wasn't worried. Tom endişelenmediğini söyledi. We were so worried about you. Senin için çok endişelendik. Tom said he thought Mary would be worried. Tom, Mary'nin endişeleneceğini düşündüğünü söyledi. I'm not worried about anything. Hiçbir şey için endişelenmiyorum. There is no reason to be unnecessarily worried about the outbreak. Salgın hakkında gereksiz yere endişelenmek için bir neden yok. We're all worried about him. Hepimiz onun için endişeleniyoruz. Tom didn't seem to be worried about what might happen. Tom neler olabileceğinden endişelenmiş gibi görünmüyordu. Tom said he wasn't worried about Mary. Tom, Mary için endişelenmediğini söyledi. You're worried about Tom, aren't you? Tom için endişeleniyorsun, değil mi? I'm worried that I might lose my job. İşimi kaybedebileceğimden endişeleniyorum. Tom said that Mary wasn't worried. Tom, Mary'nin endişelenmediğini söyledi. The thought that Tom might be doing that worried Mary. Tom'un bunu yapabileceği düşüncesi Mary'yi endişelendirdi. We're worried about him. Onun için endişeleniyoruz. Is that all you're worried about? Endişelendiğin tek şey bu mu? Tom said that he was worried. Tom endişelendiğini söyledi. Tom and Mary aren't worried. Tom ve Mary endişelenmiyorlar. Are you worried about me? Benim için endişeleniyor musun? I'm worried that I might get fired. Kovulabilirim diye endişeleniyorum. I'm not worried at all. Hiç endişelenmiyorum. I'm worried about what'll happen if Tom doesn't come. Tom gelmezse olacaklardan endişeleniyorum. I was worried you wouldn't come. Gelmeyeceğinden endişelendim. Tom is worried we'll get lost. Tom kaybolacağımızdan endişeleniyor. I'm not worried about them. Onlar için endişelenmiyorum. Tom told me he wasn't worried. Tom bana endişelenmediğini söyledi. I am really worried about a friend. Bir arkadaşım için gerçekten endişeleniyorum. Tom thinks Mary will be worried. Tom, Mary'nin endişeleneceğini düşünüyor. I'm slightly worried about Tom. Tom için biraz endişeleniyorum. Tom worried about his life. Tom hayatı için endişeleniyordu. Tom is very worried about you. Tom senin için çok endişeleniyor. I'm really worried about them. Onlar için gerçekten endişeleniyorum. Tom got worried when he learned about the medicine's side effects. Tom ilacın yan etkilerini öğrenince endişelendi. Your parents must've been worried. Ailen endişelenmiş olmalı. I'm slightly worried about you. Senin için biraz endişeleniyorum. I'm not worried about that. Bunun için endişelenmiyorum. Tom is really worried about Mary. Tom Mary için gerçekten endişeleniyor. I was worried. Endişelendim. There's no need to be worried. Endişelenmeye gerek yok. It looked like Tom was worried. Tom endişeli görünüyordu. I worried, of course. Tabii ki endişelendim. The teacher was worried by his frequent absences from class. Sık sık derse gelmemesi öğretmenini endişelendiriyordu. Tom and Mary are worried. Tom ve Mary endişeli. I was getting worried. Endişelenmeye başlamıştım. Aren't you worried about that at all? O konuda hiç endişelenmiyor musun? I'm worried about the baby. Bebek için endişeleniyorum. I suspected Tom was worried. Tom'un endişelendiğinden şüphelendim. I'm worried about the kids. Çocuklar için endişeleniyorum. The teacher was worried by her frequent absence from class. Onun sık sık derse gelmemesi öğretmeni endişelendiriyordu. I'm not worried about it at all. Bu konuda hiç endişelenmiyorum. Are you worried about her? Onun için endişeleniyor musun? He's very worried about you. Senin için çok endişeleniyor. I'm not worried anymore. Artık endişelenmiyorum. What was she really worried about? Gerçekten ne için endişeleniyordu? Nobody should be worried. Kimse endişelenmemeli. Tom must be really worried. Tom gerçekten endişelenmiş olmalı. We were worried that you might've been injured. Yaralanmış olabileceğiniz hakkında endişelendik. Tom is worried, too. Tom da endişeli. Tom wasn't worried about Mary. Tom, Mary için endişelenmiyordu. Tom said he isn't worried about that. Tom bu konuda endişelenmediğini söyledi. You should be worried. Endişelenmen gerekir. I'm slightly worried about him. Onun için biraz endişeleniyorum. I received your letter and I was very worried. Mektubunuzu aldım ve çok endişelendim. She is worried for her future. Geleceği için endişeleniyor. Tom is worried for his safety. Tom güvenliği için endişeleniyor. I'm worried about them, too. Ben de onlar için endişeleniyorum. Why are you worried? Neden endişeleniyorsun? What are you worried about, anyway? Neden endişeleniyorsun ki? Tom should be worried. Tom endişelenmeli. He's worried about his receding hairline. Alnındaki saç çizgisinin gerilemesinden endişeleniyor. The doctor looks worried. Doktor endişelenmiş görünüyor. Don't tell me you were worried. Bana endişelendiğini söyleme. Is that all you're worried about? Tüm endişelendiğin şey bu mu? Tom never worried about where his next meal was going to come from. Tom bir sonraki yemeğinin nereden geleceği konusunda asla endişelenmezdi. I was a little worried. Biraz endişelendim. Tom must be worried. Tom endişelenmiş olmalı. He's worried that he might be late. Geç kalabileceğinden endişeleniyor. I'm so worried about you. Senin için çok endişelendim. I'd be worried if I were you. Yerinizde olsam endişelenirdim. As much as I hated to admit it, I was worried. İtiraf etmekten ne kadar nefret etsem de, endişelendim. I'm not too worried about Tom. Tom için çok endişelenmiyorum. I'm worried about Tom's health. Tom'un sağlığı için endişeleniyorum. Tom thought Mary wasn't worried. Tom, Mary'nin endişelenmediğini düşündü. The possibility that Tom might do that worried Mary. Tom'un bunu yapması ihtimali Mary'yi endişelendirdi. Tom and I were very worried. Tom ve ben çok endişelendik. Aren't you worried? Endişelenmiyor musun? I'm just worried. Endişeleniyorum sadece. That's why people are worried. İnsanlar bu yüzden endişeli. You bet I'm worried. Endişelendiğime emin olabilirsin. Layla's increasingly odd behavior worried her parents a lot. Layla'nın giderek tuhaflaşan davranışları ailesini çok endişelendiriyordu. Were you worried? Endişelendiniz mi? I'm starting to get a bit worried because Tom should have arrived by now. Biraz endişelenmeye başladım çünkü Tom şimdiye kadar gelmeliydi. We're worried about her. Onun için endişeleniyoruz. I'm not worried about it. Bunun için endişelenmiyorum. Tom is worried, too, isn't he? Tom da endişeli, değil mi? I'm really worried about him. Onun için gerçekten endişeleniyorum. I'm worried about him, too. Ben de onun için endişeleniyorum. I was so worried about Mary. Mary için çok endişelendim. That's what we're worried about. Endişelendiğimiz şey bu. We worried a lot about you. Senin için çok endişelendik. Aren't you worried that Tom might get injured? Tom'un yaralanmasından endişelenmiyor musun? My mom is worried. Annem endişeli. Tom isn't worried about his grades. Tom notları için endişelenmiyor. I'm still worried about Tom. Hâlâ Tom için endişeleniyorum. I'm worried that I might get sued. Dava edileceğimden endişeleniyorum. Tom is just worried about Mary. Tom sadece Mary için endişeleniyor. I don't know what Tom is so worried about. Tom'un neden bu kadar endişelendiğini bilmiyorum. Tom was worried that Mary might do something stupid. Tom, Mary'nin aptalca bir şey yapabileceğinden endişeleniyordu. Tom shouldn't be too worried. Tom çok endişelenmemeli. I never worried about him. Onun için hiç endişelenmedim. I was very worried. Çok endişelenmiştim. I was worried for her safety. Onun güvenliği için endişelendim. Tom was worried that he might get fired. Tom kovulabileceğinden endişeleniyordu. I was worried you wouldn't do it. Yapmayacağından endişelendim. We worried a lot about you. Senin için çok endişelendim. I was really worried about you yesterday. Dün senin için gerçekten endişelendim. How worried should we be about that? Bu konuda ne kadar endişelenmeliyiz? Sami was worried someone was trying to harm his family. Sami birinin ailesine zarar vermeye çalıştığından endişeleniyordu. I'm worried that Tom will get lost. Tom'un kaybolmasından endişeleniyorum. Tom said he thought Mary was worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini düşündüğünü söyledi. She's worried about your safety. Güvenliğiniz için endişeleniyor. I'm not worried about comparisons. Karşılaştırmalar için endişelenmiyorum. Tom thinks Mary won't be worried. Tom, Mary'nin endişelenmeyeceğini düşünüyor. We're all very worried about you. Hepimiz senin için çok endişeleniyoruz. Tom was worried Mary wouldn't do that. Tom, Mary'nin bunu yapmayacağından endişeli. I never worried about you. Senin hakkında asla endişelenmedim. I wasn't too worried. Çok endişelenmedim. Aren't you worried about Tom? Tom için endişelenmiyor musun? You had me worried. Beni endişelendirdin. Tom says he's not worried. Tom endişelenmediğini söylüyor. I'm worried about all of you. Hepiniz için endişeleniyorum. The thought that Tom might be doing that worried Mary. Tom'un bunu yapıyor olabileceği düşüncesi Mary'yi endişelendirdi. The one I'm worried about is Tom. Endişelendiğim kişi Tom. Tom and I were worried. Tom ve ben endişelendik. Tom knew that Mary was worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini biliyordu. I am very worried about her. Onun için çok endişeleniyorum. Why is everybody so worried about Tom? Neden herkes Tom için bu kadar endişeleniyor? What are you worried about what exactly? Tam olarak ne için endişeleniyorsun? He seems to be worried about something. Bir şey için endişeleniyor gibi görünüyor. I'm worried about him. Onun için endişeleniyorum. I'm not worried about you. Senin için endişelenmiyorum. Tom has lost a lot of blood and the doctors are worried. Tom çok kan kaybetti ve doktorlar endişeli. Mary became worried after she read Tom's letter. Mary, Tom'un mektubunu okuduktan sonra endişelendi. I've got a good reason to be worried. Endişelenmek için iyi bir nedenim var. They said they were worried. Endişelenmiş olduklarını söylediler. We were worried something had happened. Bir şey oldu diye endişelendik. We were getting really worried. Gerçekten endişelenmeye başlamıştık. Tom said Mary isn't worried. Tom, Mary'nin endişelenmediğini söyledi. I suppose you're worried about Tom. Sanırım Tom için endişeleniyorsun. I've been a little worried. Biraz endişelendim. I never worried about her. Onun için hiç endişelenmedim. I'm really worried about you. Senin için gerçekten endişeleniyorum. The climate change around this world worried everyone. Bu dünyanın genelindeki iklim değişikliği herkesi endişelendirdi. I'm not worried about her. Onun için endişelenmiyorum. I wasn't worried about Tom. Tom için endişelenmiyordum. I'm not so worried. O kadar endişelenmiyorum. They said they were worried. Endişelendiklerini söylediler. I never worried about Tom. Tom için hiç endişelenmedim. I didn't think Tom would be so worried. Tom'un bu kadar endişeleneceğini düşünmemiştim. I've been very worried about you. Senin için çok endişelendim. Aren't you worried about global warming? Küresel ısınma konusunda endişelenmiyor musun? Tom is getting worried. Tom endişeleniyor. The teacher was worried by his frequent absence from class. Öğretmen onun sık sık derse gelmemesinden endişelendi. I'll admit I'm worried. Endişelendiğimi kabul ediyorum. We're worried about Tom. Tom için endişeleniyoruz. I'm just worried about you. Sadece senin için endişeleniyorum. I'm worried about her, too. Ben de onun için endişeleniyorum. We should be worried. Biz endişelenmeliyiz. I'm worried that I'll get lost. Kaybolacağım diye endişeleniyorum. I'm not worried. Endişelenmiyorum. Tom didn't know how worried I was. Tom ne kadar endişelendiğimi bilmiyordu. I wasn't worried. Endişelenmiyordum. I'm worried about her. Ben onun için endişeleniyorum. I'm not worried that much. O kadar endişelenmiyorum. We're not worried about that at all. Bu konuda hiç endişelenmiyoruz. That's what they're worried about. Endişelendikleri şey bu. Remember, today is the tomorrow you worried about yesterday. Unutma, dün için endişelendiğin yarın bugündür. I needn't have worried. Endişelenmeme gerek yoktu. The possibility that Tom might be doing that worried Mary. Tom'un bunu yapabilmesi olasılığı Mary'yi endişelendirdi. Tom wasn't worried, but Mary was. Tom endişelenmiyordu ama Mary endişeleniyordu. I'm still worried about her. Hala onun için endişeleniyorum. Tom was worried, but Mary wasn't. Tom endişelendi ama Mary endişelenmedi. I'm worried about everybody. Herkes için endişeleniyorum. I ain't worried about what he might say. Ne diyeceği konusunda endişelenmiyorum. I'm worried about Tom being alone. Tom'un tek başına olmasından endişeleniyorum. I was so worried about you. Sizin için çok endişelendim. I was starting to get worried. Endişelenmeye başlamıştım. I was worried, too. Ben de endişelendim. I'm worried about the future. Gelecek için endişeleniyorum. It's normal to be worried. Endişelenmek normal. Sami started to get worried. Sami endişelenmeye başladı. Sami got really worried. Sami gerçekten endişelendi. I'm getting worried. Endişeleniyorum. I'm sure Tom must be worried. Eminim Tom endişelenmiştir. I worried about it a little. Bu konuda biraz endişelendim. Tom never worried about Mary. Tom, Mary için hiç endişelenmedi. I'm worried about Tom's future. Tom'un geleceği için endişeleniyorum. Judging from the expression on her face, she is worried. Yüzündeki ifadeye bakılırsa endişeli. Tom said that it looked like I was worried. Tom endişeli göründüğümü söyledi. Tom was a little worried about you. Tom senin için biraz endişelendi. I'm not worried about what might happen. Neler olabileceği konusunda endişelenmiyorum. I know you're worried about Tom. Tom için endişelendiğini biliyorum. Tom told me that he thought Mary would be worried. Tom bana Mary'nin endişeleneceğini düşündüğünü söyledi. I'm worried that I'll get lost. Kaybolacağımdan endişeleniyorum. Are you worried about global warming? Küresel ısınmadan endişeleniyor musun? We're all worried about her. Hepimiz onun için endişeleniyoruz. I'm worried about Tom being alone. Tom'un yalnız kalmasından endişeleniyorum. I've been worried. Endişelendim. Aren't you worried that you'll miss your train? Treni kaçıracağın için endişelenmiyor musun? I'm really worried about her. Onun için gerçekten endişeleniyorum. I'm worried about what'll happen if Tom wins. Tom kazanırsa ne olacak diye endişeleniyorum. I'm just worried about my weight. Kilom için endişeleniyorum ya. The mother worried about her children. Anne çocukları için endişeleniyor. Tom is probably worried about Mary. Tom muhtemelen Mary için endişeleniyor. I'm worried about the exam results. Sınav sonuçları için endişeleniyorum. You don't understand how worried I was about you. Senin için ne kadar endişelendiğimi anlayamazsın. Aren't you worried about what might happen? Ne olabileceği konusunda endişelenmiyor musun? Tom shouldn't have worried about that. Tom bu konuda endişelenmemeliydi. Tom realized that Mary was worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini fark etti. Tom isn't worried that Mary won't do that. Tom, Mary'nin bunu yapmayacağından endişelenmiyor. I was worried it was a trap. Bunun bir tuzak olduğundan endişelendim. Tom is worried that he'll get lost. Tom kaybolacağından endişeleniyor. My mom was very worried. Annem çok endişelendi. The child's fear worried the parents. Çocuğun korkusu ebeveynlerini endişelendirdi. Tom got worried when he learned about the medicine's side effects. Tom, ilacın yan etkilerini öğrendiğinde endişelendi. Tom worried about Mary. Tom, Mary için endişeleniyor. Aren't you worried about your grades? Notların için endişelenmiyor musun? Tom said that worried him. Tom bunun kendisini endişelendirdiğini söyledi. We were so worried. Çok endişelendik. Tom wasn't worried Mary wouldn't do that. Tom, Mary'nin bunu yapmayacağından endişelenmiyordu. You must be worried. Endişelenmiş olmalısın. Do you think Tom is worried? Sence Tom endişelenmiş midir? I was worried you wouldn't like it here. Burayı sevmeyeceğinden endişeleniyordum. It worried me that she looked pale. Onun solgun görünmesi beni endişelendirdi. I was worried you were going to be late. Geç kalacağından endişelendim. Tom must be very worried. Tom çok endişelenmiş olmalı. I was worried you were going to be late. Geç kalacağın için endişelendim. She was very worried about her husband's health. Kocasının sağlığı için çok endişeleniyordu. Tom is worried that something bad might happen. Tom kötü bir şey olabileceğinden endişeleniyor. Both Tom and I were worried. Tom da ben de endişelendik. Tom is very worried about Mary. Tom Mary için çok endişeleniyor. Are you worried about your grades? Notların için endişeleniyor musun? Tom said that worried him. Tom bunun onu endişelendirdiğini söyledi. Tom said that he was really worried. Tom gerçekten endişelendiğini söyledi. I'm worried about Tom. Tom için endişeleniyorum. I've been worried all along. Başından beri endişelendim. I never worried about you. Senin için hiç endişelenmedim. I'm not really worried about that. Bu konuda endişelenmiyorum. Tom isn't worried about you. Tom senin için endişelenmiyor. Mary said she thought Tom would be worried. Mary, Tom'un endişeleneceğini düşündüğünü söyledi. We were getting really worried. Biz gerçekten endişeleniyorduk. It worried me that she looked pale. Solgun görünmesi beni endişelendirdi. Tom sensed danger and was suddenly worried. Tom tehlikeyi hissetti ve birdenbire endişelendi. I was getting worried. Ben endişeleniyordum. Are you worried about that? Bunun için mi endişeleniyorsun? I was worried you wouldn't get here on time. Zamanında gelemeyeceğinden endişelendim. Tom is worried. Tom endişeli. I never worried about them. Onlar için hiç endişelenmedim. You're not really worried, are you? Gerçekten endişelenmiyorsun, değil mi? Tom is worried, isn't he? Tom endişeli, değil mi? I'm starting to get a bit worried because Tom should've arrived by now. Biraz endişelenmeye başladım çünkü Tom şimdiye kadar gelmeliydi. I'm really starting to get worried. Gerçekten endişelenmeye başlıyorum. Why are you still worried about that? Neden hala bunun için endişeleniyorsun? What are you really worried about? Gerçekten ne için endişeleniyorsun? Washington was worried. Washington endişeli idi. Tom is worried for his safety. Tom güvenliği için endişeli. I was never worried about you. Senin için hiç endişelenmedim. Tom was worried, too. Tom da endişelendi. There's nothing else to worried about. Endişelenecek başka bir şey yok. They say that they're worried. Endişelendiklerini söylüyorlar. No wonder you're worried. Endişelenmene şaşmamalı. I'm not worried about Tom. Tom için endişelenmiyorum. I'm worried about your health. Sağlığın için endişeleniyorum. Tom is worried we'll get lost. Tom kaybolacağımıza dair endişeli. Are you worried about anything in particular? Bilhassa endişelendiğiniz bir şey var mı? We're not worried. Endişelenmiyoruz. Tom said that he was really worried about his future. Tom geleceği hakkında gerçekten endişelendiğini söyledi. I'm not worried about getting lost. Kaybolmaktan endişelenmiyorum. I wasn't worried about it. Bu konuda endişelenmedim. I'm not at all worried. Hiç endişelenmiyorum. I was really worried about you. Senin için gerçekten endişelendim. Why would Tom be worried? Tom neden endişelensin ki? You had us worried. Bizi endişelendirdin. Tom is worried that Mary might do something stupid. Tom Mary'nin aptalca bir şey yapacağından endişeli. They must be worried. Endişelenmiş olmalılar. Tom says he isn't worried. Tom endişelenmediğini söylüyor. I worried, of course. Endişelendim tabii ki. Your parents must've been worried when you didn't come home last night. Dün gece eve gelmediğinde ailen endişelenmiş olmalı. Tom sensed danger and was suddenly worried. Tom tehlikeyi sezdi ve aniden endişelendi. I was so worried about you. Senin için çok endişelenmiştim. Sami worried about that. Sami bunun için endişeleniyordu. He's worried about the result. Sonuç için endişeleniyor. I'm worried about you. Senin için endişeleniyorum. Tom isn't worried, is he? Tom endişelenmiyor, değil mi? Tom is worried that he might get fired. Tom kovulabileceğinden endişeli. Mary tends to overeat when she's worried. Mary endişelendiğinde aşırı yemek yeme eğilimindedir. Tom will be worried. Tom endişelenecek. Are you worried about Tom? Tom için endişeleniyor musun? Tom said he wasn't worried. Tom endişelenmediğini söyledi. Don't be that worried. O kadar endişelenme. I'm worried about being sued. Dava edilmekten endişeleniyorum. Tom said he thought Mary wasn't worried. Tom, Mary'nin endişelenmediğini düşündüğünü söyledi. I can't imagine what Tom is so worried about. Tom'un neden bu kadar endişelendiğini hayal bile edemiyorum. I'm worried you'll get lost. Senin kaybolacağından endişeleniyorum. I was very worried about you. Senin için çok endişelendim. I'm really worried that my parents aren't going to like Tom. Annemle babamın Tom'dan hoşlanmayacağından gerçekten endişeleniyorum. I'm worried about you, too. Ben de senin için endişeleniyorum. I was worried for Tom's safety. Tom'un güvenliği için endişelendim. I wasn't worried about that. Bunun için endişelenmiyordum. What was she really worried about? Onun gerçekten endişelendiği neydi? You weren't worried, were you? Endişelenmedin, değil mi? I'm worried that Tom might get lost. Tom'un kaybolmasından endişeleniyorum. Tom realized Mary was worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini fark etti. Do you realize how worried I was? Ne kadar endişelendiğimin farkında mısın? Should Tom be worried? Tom endişelenmeli mi? Tom thought Mary would be worried. Tom, Mary'nin endişeleneceğini düşündü. You have no reason to be worried. Endişelenmen için hiç bir neden yok. We're worried about you. Senin için endişeleniyoruz. It looked like Tom was worried. Tom endişeli gibi görünüyordu. I'm slightly worried about her. Onun için biraz endişeleniyorum. That's what's got me worried. Beni endişelendiren de bu. Were you really that worried about me? Benim için gerçekten bu kadar endişelendin mi? I've been very worried about you. Senin hakkında çok endişelendim. The parents were worried that their child might be autistic. Aileler çocuklarının otistik olabileceğinden endişeleniyorlardı. I'm not the one who should be worried. Endişelenmesi gereken kişi ben değilim. What was she worried about in particular? Bilhassa ne için endişeleniyordu? Who's worried about Tom? Tom için kim endişeleniyor? We're worried about them. Onlar için endişeleniyoruz. The possibility that Tom might do that worried Mary. Tom'un bunu yapabileceği ihtimali Mary'yi endişelendiriyordu. The main thing I'm worried about is that I'm not worried. Asıl endişelendiğim şey, endişelenmemem. I'm still worried about her. Hâlâ onun için endişeleniyorum. Are you telling me you're worried? Bana endişelendiğini mi söylüyorsun? The thought that Tom might do that worried Mary. Tom'un bunu yapabileceği düşüncesi Mary'yi endişelendirdi. Tom wasn't worried, either. Tom da endişelenmedi. Are you telling me you're actually worried? Bana gerçekten endişelendiğini mi söylüyorsun? I wonder if Tom is worried. Acaba Tom endişeli mi? What's Tom worried about? Tom neden endişeleniyor? I don't think I'm the only one who's worried. Endişelenen tek ben olduğumu sanmıyorum. I was so worried about you. Senin hakkında çok endişelendim. I'm worried about you. Ben de senin için endişeleniyorum. At first, I thought Tom was angry, but then I realized he was just worried. İlk başta Tom'un kızgın olduğunu düşünmüştüm ama sonra sadece endişelendiğini fark ettim. Are you worried about the competition? Rekabet konusunda endişeleniyor musunuz? Should I really be worried? Gerçekten endişelenmeli miyim? Am I the only one worried that Tom will be late? Tom geç kalacak diye endişelenen bir tek ben miyim? Your parents must've been worried when you didn't come home last night. Dün gece eve gelmeyince annenle baban endişelenmiş olmalı. I'm still worried about him. Hala onun için endişeleniyorum. I'm not really worried about it. Bu konuda gerçekten endişelenmiyorum. Tom isn't worried about Mary. Tom Mary için endişelenmiyor. Tom thought Mary was worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini düşündü. I'm more worried about Mary now. Artık Mary için daha çok endişeleniyorum. Sami began to become more worried about Layla. Sami, Layla için daha fazla endişelenmeye başladı. You had your parents really worried. Anneni babanı çok endişelendirdin. Tom was very worried about you. Tom senin için çok endişelendi. They were worried. Endişelendiler. I'm worried that I might be late. Geç kalacağım diye endişeleniyorum. How worried should we be? Ne kadar endişelenmeliyiz? Tom is really getting worried. Tom gerçekten endişelenmeye başlıyor. The teacher was worried by Tom's frequent absences from class. Tom'un derse sık devamsızlığı öğretmeni endişelendirdi. I'm worried for you. Senin için endişeleniyorum. Is that what you're worried about? Endişelendiğin şey bu mu? Why are you so worried about Tom? Tom için neden bu kadar endişeleniyorsun? Should we be worried? Endişelenmeli miyiz? I suddenly got very worried about Tom. Birden Tom için çok endişelendim. We're worried about Grandma and Grandpa. Büyükannem ve büyükbabam için endişeleniyoruz. I know you're worried. Endişelendiğini biliyorum. I was worried you wouldn't come. Ben senin gelmeyeceğinden endişelendim. Tom is worried that he might get fired. Tom kovulacağından endişeleniyor. We're worried about Grandpa and Grandma. Büyükbabam ve büyükannem için endişeleniyoruz. If you paid attention, you'd be worried too. Eğer dikkat etseydin, sen de endişelenirdin. I'm worried about them. Ben onlar için endişeleniyorum. I'm worried about Tom's behavior. Tom'un davranışı hakında endişeleniyorum. I don't think I'm the only one who's worried. Endişelenen tek kişinin ben olduğumu sanmıyorum. Am I the only one worried that Tom is going to be late? Tom'un geç kalacağından endişelenen bir tek ben miyim? I'm not worried about the meeting. Toplantı için endişelenmiyorum. Tom is worried that something might happen to him. Tom başına bir şey gelmesinden endişeleniyor. Helen is very worried about her daughter. Helen kızı için çok endişeleniyor. We've been so worried. Çok endişelendik. I'm worried about her. Onun için endişeleniyorum. My wife is worried. Karım endişeli. I'm worried about your safety. Güvenliğinden endişeleniyorum. That's what I'm really worried about. Gerçekten endişelendiğim şey bu. Tom knew Mary was worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini biliyordu. I've got a good reason to be worried. Endişelenmek için iyi bir sebebim var. Sami wasn't worried. Sami endişelenmiyordu. I'm worried that Tom will get hurt. Tom'un yaralanmasından endişeleniyorum. I'm very worried about you. Senin için çok endişeleniyorum. Tom said that he isn't worried about that. Tom bu konuda endişelenmediğini söyledi. I'm worried that something might happen to Tom. Tom'a bir şey olmasından endişeleniyorum. Sami became worried about Layla. Sami, Layla için endişelenmeye başladı. Tom is a little worried about Mary. Tom, Mary için biraz endişeleniyor. I'm worried about me getting killed. Öldürülmekten endişeleniyorum. I'm really worried about my child. Çocuğum için gerçekten endişeleniyorum. We worried a lot about you. Biz senin hakkında çok endişelendik. It's not you I'm worried about. Endişelendiğim sen değilsin. I'm worried about them. Onlar için endişeleniyorum. This worried Tom a lot. Bu, Tom'dan çok endişelendi. What is she worried about? Ne için endişeleniyor? You have no reason to be worried. Endişelenmen için bir sebep yok. I think Tom is worried. Bence Tom endişeli. Tom didn't think Mary would be worried. Tom, Mary'nin endişeleneceğini düşünmedi. Tom's parents are probably worried about him. Tom'un ailesi muhtemelen onun için endişeleniyordur. I'm getting a little worried about Tom. Tom için biraz endişelenmeye başladım. Tom said Mary wasn't worried. Tom, Mary'nin endişelenmediğini söyledi. The patients all worried. Hastaların hepsi endişelendi. We weren't worried about it. Bu konuda endişelenmedik. The climate change around this world worried everyone. Dünyadaki iklim değişikliği herkesi endişelendirmiştir. I'm still worried about them. Hâlâ onlar için endişeleniyorum. I was starting to get worried. Endişelenmeye başlıyordum. Are you worried that that might happen? Bunun olabileceğinden endişeleniyor musun? Tom is very worried about the kids. Tom çocuklar için çok endişeleniyor. This one's got me worried, Tom. Bu beni endişelendiriyor, Tom. Were you worried about me? Benim için endişelendin mi? Are you worried about them? Onlar için endişeleniyor musun? I was worried sick about them. Ben de onlar için endişeleniyordum. At first, Tom seemed angry, but then I realized he was just worried. İlk başta Tom kızgın görünüyordu, ama sonra sadece endişelendiğini fark ettim. Are you worried about him? Onun için endişeleniyor musun? Tom and I were really worried about you. Tom ve ben senin için çok endişelendik. We've been worried. Endişelendik. Tom doesn't know how worried I am. Tom ne kadar endişelendiğimi bilmiyor. She was worried that she might be late for the train. Trene geç kalacağından endişeleniyordu. We were worried that you might've been injured. Yaralanmış olabileceğinden endişelendik. Tom must've been worried. Tom endişelenmiş olmalı. I know how worried you are about Tom. Tom için ne kadar endişelendiğini biliyorum. I'm really worried about Tom. Tom için gerçekten endişeleniyorum. Tom is worried that Mary might do something stupid. Tom, Mary'nin aptalca bir şey yapabileceğinden endişeleniyor. Tom and Mary said they were worried. Tom ve Mary endişelendiklerini söylediler. The child's fear worried the parents. Çocuğun korkusu ebeveynleri endişelendirdi. I can't tell you how worried I've been. Ne kadar endişelendiğimi anlatamam. Tom isn't the one I'm worried about. Endişelendiğim kişi Tom değil. Tom said Mary is worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini söyledi. I'm not worried about the price. Fiyat konusunda endişelenmiyorum. I'm very worried about Tom. Tom için çok endişeleniyorum. Tom was getting worried. Tom endişeleniyordu. Not everyone is worried. Herkes endişeli değil. Tom knew that I was worried. Tom endişelendiğimi biliyordu. Tom has lost a lot of blood and the doctors are worried. Tom çok kan kaybetti ve doktorlar endişelendi. Tom is getting a little worried. Tom biraz endişeleniyor. I'm not worried about you. Sizin için endişelenmiyorum. You had your parents really worried. Aileni gerçekten endişelendirdin. We're very worried about you. Senin için çok endişeleniyoruz. I can't help being worried. Endişelenmeden edemiyorum. Tom is really getting worried. Tom gerçekten endişeleniyor. Tom wasn't worried about you. Tom senin için endişelenmiyordu. I don't know why you're so worried. Neden bu kadar endişelendiğini bilmiyorum. It's normal to be worried. Endişelenmeleri normal. I'm slightly worried about them. Onlar için biraz endişeleniyorum. Why aren't they worried? Neden endişelenmiyorlar? The possibility that Tom might be doing that worried Mary. Tom'un bunu yapıyor olma ihtimali Mary'yi endişelendiriyordu. Today is the tomorrow we worried about yesterday. Bugün, dün endişelendiğimiz yarın. Aren't you worried about what might happen? Neler olabileceği konusunda endişelenmiyor musun? You're not worried about the test, are you? Sınav için endişelenmiyorsun, değil mi? Tom was getting worried. Tom endişelenmeye başlamıştı. I've been worried, too. Ben de endişelendim. Tom was worried that something bad might happen. Tom kötü bir şey olabileceğinden endişeleniyordu. Should I be worried? Endişelenmeli miyim? Don't be worried. Endişelenme. Sami was worried that something was wrong. Sami bir şeylerin ters gittiğinden endişeleniyordu. Tom was immediately worried. Tom hemen endişelendi. I'm not worried about him. Onun için endişelenmiyorum. Tom isn't the one I'm worried about. Tom, endişelendiğim kişi değil. Tom wasn't worried about you. Tom senin için endişelenmemişti. I wouldn't have worried about that. Bunun için endişelenmezdim. We're all worried about them. Hepimiz onlar için endişeleniyoruz. Don't be that worried. Bu kadar endişelenme. Tom didn't think Mary was worried. Tom, Mary'nin endişelendiğini düşünmüyordu. At first, I thought Tom was angry, but then I realized that he was just worried. İlk başta Tom'un kızgın olduğunu düşündüm ama sonra sadece endişelendiğini fark ettim. She's very worried about you. Senin için çok endişeleniyor. I'm still worried about you. Hala senin için endişeleniyorum. Am I the only one worried that the plan won't work? Planın işe yaramayacağından endişelenen tek kişi ben miyim? Show More (481)
2	be worried	endişeli olmak	v.
	I wonder if Tom is worried. Tom'un endişeli olup olmadığını merak ediyorum. Tom thinks Mary won't be worried. Tom Mary'nin endişeli olmayacağını düşünüyor. Tom thinks Mary is worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu düşünüyor. Tom knew that Mary was worried. Tom, Mary'nin endişeli olduğunu biliyordu. Tom thought Mary was worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu düşündü. They said they were worried. Endişeli olduklarını söylediler. Tom said Mary is worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu söyledi. Tom said that he was worried about his future. Tom geleceği hakkında endişeli olduğunu söyledi. Tom must be worried. Tom endişeli olmalı. You should be worried. Endişeli olmalısın. Tom must be worried about Mary. Tom Mary hakkında endişeli olmalı. Tom doesn't think Mary is worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu düşünmüyor. You must be worried. Sen endişeli olmalısın. Tom knew Mary was worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu biliyordu. Tom said he was worried about Mary. Tom, Mary hakkında endişeli olduğunu söyledi. Don't tell me you were worried. Bana endişeli olduğunu söyledi mi? Tom knew that I was worried. Tom endişeli olduğumu biliyordu. Tom doesn't think Mary will be worried. Tom Mary'nin endişeli olacağını düşünmüyor. I think Tom is worried. Tom'un endişeli olduğunu düşünüyorum. Tom didn't think Mary would be worried. Tom Mary'nin endişeli olacağını düşünmüyordu. Tom said that Mary was worried about John. Tom Mary'nin John hakkında endişeli olduğunu söyledi. Tom said Mary was worried. Tom, Mary'nin endişeli olduğunu söyledi. Tom thought Mary would be worried. Tom Mary'nin endişeli olacağını düşündü. You should be worried, too. Sen de endişeli olmalısın. I thought Tom was worried. Tom'un endişeli olduğunu düşündüm. You're the one who should be worried. Endişeli olması gereken sensin. Mary said she thought Tom would be worried. Mary, Tom'un endişeli olacağını düşündüğünü söyledi. Tom said that he was worried. Tom endişeli olduğunu söyledi. Tom and Mary must be worried. Tom ve Mary endişeli olmalı. Tom said that Mary was worried. Tom, Mary'nin endişeli olduğunu söyledi. Tom said Mary is worried about John. Tom Mary'nin John hakkında endişeli olduğunu söyledi. I suspected Tom was worried. Tom'un endişeli olduğundan şüphelendim. Tom realized that Mary was worried. Tom, Mary'nin endişeli olduğunu fark etti. Tom told me that he thought Mary would be worried. Tom bana Mary'nin endişeli olacağını düşündüğünü söyledi. Tom must really be worried. Tom gerçekten endişeli olmalı. Tom said Mary was worried about John. Tom Mary'nin John hakkında endişeli olduğunu söyledi. Tom said that Mary was worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu söyledi. Tom realized Mary was worried. Tom, Mary'nin endişeli olduğunu anladı. That's why people are worried. İnsanların endişeli olma nedeni bu. Tom didn't think Mary was worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu düşünmedi. Tom thinks Mary will be worried. Tom Mary'nin endişeli olacağını düşünüyor. Tom thinks Mary is worried. Tom, Mary'nin endişeli olduğunu sanıyor. If I could only speak English half as well as you can, I wouldn't be worried about traveling around the world. Senin konuşabildiğinin yarısı kadar iyi İngilizce konuşabilsem, tüm dünyayı seyahat etme hakkında endişeli olmam. Tom said Mary was worried. Tom Mary'nin endişeli olduğunu söyledi. Tom said Mary was worried about you. Tom, Mary'nin senin hakkında endişeli olduğunu söyledi. Tom is going to be worried. Tom endişeli olacak. Tom said he was worried about his daughter. Tom kızı hakkında endişeli olduğunu söyledi. Tom told me that he thought Mary was worried. Tom bana Mary'nin endişeli olduğunu düşündüğünü söyledi. I know Tom is worried. Tom'un endişeli olduğunu biliyorum. You're the one who should be worried. Sen endişeli olması gereken kişisin. Show More (47)