|
- It is dreadful to derive beauty from animal suffering.
- Hayvanların acı çekmesinden güzellik elde etmek korkunç bir şey.
- It is dreadful to derive beauty from animal suffering.
- Hayvanların çektiği acılardan güzellik elde etmek korkunç bir şeydir.
- A few days ago, I was on Lake Como, admiring the beauty of this wonderful Italian lake from a boat.
- Birkaç gün önce Como Gölü'ndeydim ve bir tekneden bu harika İtalyan gölünün güzelliğine hayranlıkla bakıyordum.
- Both the green nature and the beauty of untouched bays can fascinate you.
- Hem yemyeşil doğası hem de el değmemiş koylarının güzelliği sizi büyüleyebilir.
- Soon, this earth will be decimated of its beauty.
- Yakında bu dünyanın güzelliği yok olacak.
- The mortals who infest this world care nothing for its beauty.
- Bu dünyayı istila eden ölümlüler onun güzelliğini umursamıyor.
- Because with numbers, truth and beauty are the same thing.
- Çünkü sayılar söz konusuysa gerçeklik ve güzellik aynı şeydir.
- Because with numbers, truth and beauty are the same thing.
- Çünkü sayılar söz konusu olduğunda gerçeklik ve güzellik aynı şeydir.
- Because with numbers, truth and beauty are the same thing.
- Çünkü sayılarda hakikat ve güzellik aynı şeydir.
- But since you're such an exceptional beauty, I'm prepared to forgive you.
- Ama sen olağanüstü bir güzelliğe sahip olduğuna göre seni affetmeye hazırım.
- Cause and effect, that's the beauty of it.
- Sebep ve sonuç, işin güzelliği bu.
- The mortals who infest this world care nothing for its beauty.
- Bu dünyayı istila eden ölümlüler güzelliğine hiç önem vermiyorlar.
- Soon, this earth will be decimated of its beauty.
- Yakında bu dünya güzelliğini kaybedecek.
- Cause and effect, that's the beauty of it.
- Sebep ve sonuç, işin güzelliği de burada.
- But since you're such an exceptional beauty, I'm prepared to forgive you.
- Fakat madem böyle olağanüstü bir güzelliğin var, seni affetmeye hazırım.
- An exquisite location in which the beauty of the landscape shines almost as brightly as your love for one another.
- Manzaranın güzelliğinin neredeyse birbirinize olan sevginiz kadar parladığı enfes bir yer.
- Both the green nature and the beauty of untouched bays can fascinate you.
- Hem yemyeşil doğası hem de el değmemiş koylarının güzelliği sizi büyüleyebiliyor.
- The mortals who infest this world care nothing for its beauty.
- Bu dünyayı istila eden ölümlüler onun güzelliğini hiç umursamıyor.
- Cleopatra was famed for her beauty.
- Kleopatra güzelliğiyle ünlüydü.
- She's unaware of her beauty.
- Güzelliğinin farkında değil.
- If you want to know what beauty is, go out into the wild; there you will find beauty.
- Güzelliğin ne olduğunu bilmek istiyorsan, vahşi doğaya çık; orada güzelliği bulacaksın.
- The future belongs to those who believe in the beauty of their dreams.
- Gelecek, hayallerinin güzelliğine inananlara aittir.
- She is aware of her beauty.
- Güzelliğinin farkında.
- There are many different kinds of beauty.
- Güzelliğin birçok farklı türü vardır.
- He was stunned by her beauty.
- Onun güzelliği karşısında şaşkına döndü.
- She is endowed with beauty.
- Ona güzellik bahşedilmiş.
- Beauty is but skin deep.
- Güzellik sadece yüzeyseldir.
- Beauty can do strange things.
- Güzellik garip şeyler yapabilir.
- His sister is a real beauty.
- Onun kız kardeşi, gerçek bir güzelliktir.
- She has the advantage of beauty.
- Güzellik avantajı var.
- We love beauty.
- Güzelliği severiz.
- She has an eye for beauty.
- Güzellikten anlayan bir gözü var.
- Mary gets her beauty from her mother.
- Mary güzelliğini annesinden alır.
- The beauty of that country is beyond description.
- O ülkenin güzelliği, tarif edilemez.
- I was struck by her beauty.
- Güzelliğine vurulmuştum.
- Because of her goodness and beauty everyone loved her.
- Onun iyiliğinden ve güzelliğinden dolayı herkes onu seviyordu.
- He loves him for his beauty.
- Onu güzelliği için seviyor.
- Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
- Adayı her ziyaret ettiğimde, doğanın güzelliğinden çok etkilendim.
- The big ugly tree destroys the beauty of the house.
- Büyük, çirkin ağaç, evin güzelliğini yok ediyor.
- He is enchanted by the girl's beauty.
- Kızın güzelliğinden mest oldu.
- He was struck by her beauty.
- Onun güzelliğine vurulmuştu.
- We admired the beauty of the scenery.
- Manzaranın güzelliğine hayran kaldık.
- The young women of this district are well known for their beauty.
- Bu bölgenin genç kadınları güzellikleriyle bilinir.
- He always sees beauty in the little things.
- Güzelliği hep küçük şeylerde görür o.
- The greatest beauty of all is the beauty of the soul.
- En büyük güzellik, ruh güzelliğidir.
- Beauty on the inside is more important than beauty on the outside.
- İç güzellik, dış güzellikten daha önemlidir.
- Nothing is to be compared to its beauty.
- Hiçbir şey onun güzelliği ile karşılaştırılamaz.
- A person's beauty is their conduct in society.
- Bir insanın güzelliği toplum içindeki davranışlarıdır.
- Beauty is only skin deep.
- Fiziksel güzellik yüzeyseldir.
- The artistic beauty of the garden is truly amazing.
- Bahçenin sanatsal güzelliği gerçekten şaşırtıcı.
- Her warm personality adds charm to her beauty.
- Sıcak kişiliği güzelliğine çekicilik katıyor.
- She is blind to her own beauty.
- Kendi güzelliğine karşı kördür.
- The sun was shining in all its splendid beauty.
- Güneş tüm görkemli güzelliğiyle parlıyordu.
- She is blind to her own beauty.
- O, kendi güzelliğine kör.
- She has the advantage of beauty.
- Onun güzellik avantajı vardır.
- Jane couldn't explain the beauty of snow.
- Jane karların güzelliğini açıklayamazdı.
- She is not aware of her beauty.
- O, güzelliğinin farkında değil.
- She paid with her beauty for wisdom.
- Bilgeliğin bedelini güzelliğiyle ödedi.
- His new car is a real beauty.
- Onun yeni arabası gerçek bir güzelliktir.
- Japanese literature, in spite of its beauty and riches, is as yet inadequately known in the West.
- Japon edebiyatı, tüm güzelliğine ve zenginliğine rağmen, Batı'da henüz yeterince tanınmıyor.
- She has no sense of beauty.
- Onun güzellik duygusu yoktur.
- A developed perception of linguistic beauty is still lacking in her.
- Gelişmiş bir dilsel güzellik algısı onda hala eksik.
- The sun was shining in all its splendid beauty.
- Güneş tüm muhteşem güzelliğiyle parlıyordu.
- Beauty doesn't say anything about the character of a person.
- Güzellik bir kişinin karakteri hakkında bir şey söylemez.
- To appreciate her beauty, you have only to look at her.
- Güzelliğini takdir etmek için ona bakmanız yeterli.
- There are many examples of beauty.
- Güzelliğin birçok örneği vardır.
- That is your beauty.
- O senin güzelliğin.
- Languages belong to all their speakers, who have a common interest in utility and in beauty.
- Diller, faydaya ve güzelliğe karşı ortak bir ilgisi olan tüm konuşmacılarına aittir.
- The concept of beauty is subjective.
- Güzellik kavramı özneldir.
- He was fascinated with her beauty.
- Güzelliği onu büyülemişti.
- The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle anlatılamaz.
- A developed perception of linguistic beauty is still lacking in her.
- Dilsel güzelliğin gelişmiş algısı hâlâ onda eksik.
- There is no one standard for beauty.
- Güzellik için tek bir ölçüt yoktur.
- Mary was a woman of subtle beauty.
- Mary ince bir güzelliği olan bir kadındı.
- Beauty isn't important.
- Güzellik önemli değildir.
- Age before beauty!
- Güzellikten önce yaş!
- You do not have to be an artist in order to see the beauty in everyday things.
- Gündelik şeylerdeki güzelliği görmek için sanatçı olmanıza gerek yok.
- Beauty is a matter of opinion but ugliness is universal.
- Güzellik bir görüş meselesidir ama çirkinlik evrenseldir.
- The beauty of nature is precious.
- Doğanın güzelliği değerlidir.
- Her beauty was beyond description.
- Güzelliği tarif edilemezdi.
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
- O, büyük sinema güzelliklerinden biri olan Ingrid Bergman'a şaşırtıcı bir benzerlik taşımaktadır,
- There are many different kinds of beauty.
- Pek çok farklı güzellik türü vardır.
- Mary prided herself on her beauty.
- Mary, güzelliği ile övündü.
- She still lacks an evolved perception for the beauty of language.
- Hâlâ dilin güzelliğine dair gelişmiş bir algıdan yoksun.
- Mary was unaware of her own beauty.
- Mary kendi güzelliğinden habersizdi.
- You do not have to be an artist in order to see the beauty in everyday things.
- Gündelik şeylerde güzelliği görmek için bir sanatçı olmak zorunda değilsiniz.
- She prides herself on her beauty.
- Güzelliğiyle gurur duyuyor.
- Beauty fades.
- Güzellik solup gider.
- The secret of her beauty is her naturalness.
- Güzelliğinin sırrı doğallığı.
- That car is a real beauty.
- O araba gerçek bir güzelliktir.
- Her warm personality adds charm to her beauty.
- Onun sıcak kişiliği güzelliğine çekicilik katıyor.
- Sometimes you can't see the beauty which lies in front of you.
- Bazen önünüzde uzanan güzelliği göremiyorsunuz.
- The secret of her beauty is her naturalness.
- Güzelliğinin sırrı doğallığıdır.
- Beauty of the surrounding world.
- Çevremizdeki dünyanın güzelliği.
- Beauty such as hers is rare.
- Onunki gibi güzellik nadirdir.
- The concept of beauty is subjective.
- Güzellik kavramı görecelidir.
- You don't need to be an artist in order to experience beauty every day.
- Her gün güzelliği deneyimlemek için sanatçı olmana gerek yok.
- Beauty is beautiful in itself.
- Güzellik kendinde güzeldir.
- Every thing has its beauty, but not everyone can see it.
- Her şeyin bir güzelliği vardır, ama herkes bunu göremez.
- Nature endowed her with wit and beauty.
- Doğa ona zeka ve güzellik vermiş.
- Mary gets her beauty from her mother.
- Mary güzelliğini annesinden alıyor.
- The concept of beauty isn't fixed.
- Güzellik kavramı sabit değildir.
- This place is famous for its scenic beauty.
- Bu yer manzarasının güzelliği ile ünlüdür.
- I was captivated by her beauty.
- Güzelliği beni büyüledi.
- The best part of beauty is that which no picture can express.
- Güzelliğin en iyi yanı, hiçbir resmin ifade edemediğidir.
- Beauty such as hers is rare.
- Onunki gibi bir güzellik nadir bulunur.
- Beauty is the reason of life.
- Güzellik hayatın sebebidir.
- The concept of beauty isn't fixed.
- Güzellik kavramı herkes için farklıdır.
- If you want to know what beauty is, go out into the wild; there you will find beauty.
- Eğer güzelliğin ne olduğunu öğrenmek istiyorsan vahşi doğaya çık; orada güzelliği bulacaksın.
- Mary is arrogant about her beauty.
- Mary güzelliği konusunda kibirli.
- The future belongs to those who believe in the beauty of their dreams.
- Gelecek, rüyalarının güzelliğine inananlara aittir.
- The greatest beauty of all is the beauty of the soul.
- En büyük güzellik ruh güzelliğidir.
- Do you mean you hide your beauty intentionally?
- Yani güzelliğini bilerek mi saklıyorsun?
- Beauty without grace is like a rose without a scent.
- Zarafeti olmayan güzellik kokusu olmayan bir gül gibidir.
- She has an eye for beauty.
- O, güzellikten anlar.
- That girl is arrogant because of her beauty.
- O kız güzelliği yüzünden kibirli.
- I thought that perhaps beauty wasn't so beautiful.
- Belki de güzelliğin o kadar da güzel olmadığını düşündüm.
- Mary was unaware of her own beauty.
- Mary kendi güzelliğinin farkında değildi.
- She is a real beauty.
- O gerçek bir güzellik.
- He was bedazzled by her beauty.
- Onun güzelliği gözlerini kamaştırdı.
- Beauty is a short-lived tyranny.
- Güzellik kısa süreli tiranlıktır.
- I was simply entranced by the beauty of her face.
- Yüzünün güzelliği resmen beni büyüledi.
- Her beauty attracted everyone in the room.
- Onun güzelliği odadaki herkesi cezbetti.
- Her beauty cast a spell over him.
- Güzelliği onu büyülüyordu.
- The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world.
- Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini incelemektir.
- She has the beauty of a Greek statue.
- O bir Yunan heykelinin güzelliğine sahiptir.
- Nefertiti was famed for her beauty.
- Nefertiti güzelliğiyle ünlüydü.
- We love beauty.
- Güzelliği seviyoruz.
- Beauty is a short-lived tyranny.
- Güzellik, kısa ömürlü zorbalıktır.
- The beauty of the music brought tears to her eyes.
- Müziğin güzelliği gözlerini yaşarttı.
- Beauty is subjective.
- Güzellik özneldir.
- She is aware of her beauty.
- O, güzelliğinin farkında.
- Words cannot express the beauty of the scene.
- Kelimeler manzaranın güzelliğini ifade edemez.
- The best part of beauty is that which no picture can express.
- Güzelliğin en mükemmel tarafı, hiçbir resimle tarif edilememesidir.
- Emily cares about her beauty.
- Emily güzelliğini önemsiyor.
- I am not so stupid as to deny its great beauty.
- Onun muhteşem güzelliğini inkar edecek kadar aptal biri değilim.
- Even the moon was jealous of her beauty.
- Ay bile onun güzelliğini kıskanıyordu.
- Words cannot describe the beauty.
- Bu güzelliği anlatmaya kelimeler yetmez.
- Her beauty is incomparable.
- Onun güzelliği eşsizdir.
- She is a woman of great beauty.
- O, mükemmel güzelliğe sahip bir kadındır.
- She has the beauty of a Greek statue.
- Bir Yunan heykelinin güzelliğine sahip.
- He is enchanted by the girl's beauty.
- Kızın güzelliği onu büyüledi.
- I am not so stupid as to deny its great beauty.
- Ben onun harika güzelliğini reddedecek kadar aptal değilim.
- That is your beauty.
- Bu senin güzelliğin.
- I was simply entranced by the beauty of her face.
- Yüzünün güzelliği beni büyüledi.
- Her beauty drew his attention.
- Onun güzelliği, dikkatini çekti.
- Japanese literature, in spite of its beauty and riches, is as yet inadequately known in the West.
- Japon edebiyatı güzelliği ve zenginliklerine rağmen, şimdiye kadar batıda yetersiz olarak bilinmektedir.
- He was struck by her beauty.
- Onun güzelliği tarafından vuruldu.
- Beauty is beautiful in itself.
- Güzellik kendi içinde güzeldir.
- True beauty comes from within.
- Gerçek güzellik içten gelir.
- Each season has its own beauty.
- Her mevsimin kendine has bir güzelliği vardır.
- The beauty of the scenery is beyond description.
- Manzaranın güzelliği tarif edilemez.
- Her beauty exposed her to many dangers.
- Onun güzelliği onu birçok tehlikeye maruz bıraktı.
- Words cannot describe the beauty.
- Bu güzellik kelimelerle tarif edilemez.
- The beauty of that lady was admired by everyone.
- O kadının güzelliğine herkes hayran oldu.
- Japan is famous for her scenic beauty.
- Japonya, manzaralarının güzelliğiyle meşhurdur.
- Her beauty cast a spell over him.
- Onun güzelliği onu büyüledi.
- Mary is arrogant about her beauty.
- Mary, güzelliği konusunda kendini beğenmiştir.
- Her beauty drew his attention.
- Güzelliği onun dikkatini çekti.
- Our perception of beauty has changed over time.
- Güzellik algımız zaman içinde değişti.
- Her beauty is indescribable.
- Onun güzelliği tarif edilemez.
- He loves her for her beauty.
- Onu güzelliği için seviyor.
- Her beauty is incomparable.
- Onun güzelliği kıyaslanamaz.
- The beauty of the sight is beyond description.
- Manzaranın güzelliği kelimelerle tarif edilemez.
- I admired the beauty of all the colorful flowers.
- Rengarenk çiçeklerin güzelliğine hayran kaldım.
- The beauty of the sight is beyond description.
- Manzaranın güzelliği tarifsiz.
- The beauty of that lady was admired by everyone.
- O hanımefendinin güzelliğine herkes hayran kaldı.
- Beauty can do strange things.
- Güzellik tuhaf şeyler yapabilir.
- The charm of Kyoto consists of the beauty of its old temples.
- Kyoto'nun çekiciliği eski tapınaklarının güzelliğinden geliyor.
- That girl is arrogant because of her beauty.
- Kız, güzelliği nedeniyle kibirli.
- Beauty without grace is like a rose without a scent.
- Zarafeti olmayan güzellik, kokusu olmayan güle benzer.
- She is a regular beauty.
- Sıradan bir güzelliği var.
- Beauty is a short-lived tyranny.
- Güzellik kısa ömürlü bir zorbalıktır.
- Lake Towada is famous for its beauty.
- Towada Gölü güzelliği ile ünlüdür.
- Nothing is to be compared to its beauty.
- Hiçbir şey onun güzelliğiyle kıyaslanamaz.
- He always sees beauty in the little things.
- O her zaman küçük şeylerin güzelliğini görür.
- She is not aware of her beauty.
- Güzelliğinin farkında değil.
- Truth is more important than beauty.
- Gerçek güzellikten daha önemlidir.
- There is no one standard for beauty.
- Güzellik için tek bir standart yoktur.
- She's a natural beauty.
- O doğal bir güzellik.
- Her beauty exposed her to many dangers.
- Güzelliği onu birçok tehlikeye maruz bıraktı.
- Mary gets her beauty from her mother.
- Mary güzelliğini annesinden almış.
- Beauty without goodness is worth nothing.
- İyilik olmadan güzelliğin hiçbir değeri yoktur.
- She's a natural beauty.
- Onun doğal bir güzelliği var.
- She's unaware of her beauty.
- O güzelliğinin farkında değil.
- The beauty is beyond description.
- Güzelliği anlatılamaz.
- Her beauty attracted everyone in the room.
- Güzelliği odadaki herkesi kendine çekiyordu.
- The beauty is beyond description.
- Tarif edilemez bir güzellik.
- I admired the beauty of all the colorful flowers.
- Bütün rengarenk çiçeklerin güzelliklerine hayran kaldım.
- Beauty is the reason of life.
- Güzellik, yaşamın nedenidir.
- The real definition of science is that it's the study of the beauty of the world.
- Bilimin gerçek tanımı, dünyanın güzelliğini araştırmaktır.
- Beauty doesn't say anything about the character of a person.
- Güzellik bir insanın karakteri hakkında bir şey söylemez.
- Sami was struck by Layla's beauty.
- Sami, Layla'nın güzelliğinden etkilendi.
- Lake Towada is famous for its beauty.
- Towada Gölü güzelliğiyle ünlüdür.
- Beauty fades.
- Güzellik kaybolur.
- Because of her goodness and beauty everyone loved her.
- İyiliği ve güzelliği yüzünden herkes onu severdi.
- Jane couldn't explain the beauty of snow.
- Jane, karın güzelliğini açıklayacak söz bulamadı.
- Nature endowed her with wit and beauty.
- Doğa ona zekâ ve güzellik bahşetmiş.
- Whenever I visited the island, I was impressed with the beauty of nature.
- Adayı her ziyaret edişimde, doğanın güzelliğinden etkilendim.
- She runs a beauty shop.
- Bir güzellik dükkanı işletiyor.
- He always sees beauty in the little things.
- Küçük şeylerdeki güzelliği her zaman fark eder.
- That is your beauty.
- O sizin güzelliğiniz.
Show More (199)
|
|
- But since you're such an exceptional beauty, I'm prepared to forgive you.
- Ama sen olağanüstü bir güzel olduğun için seni affetmeye hazırım.
- The beauty is, tonight I win, no matter what.
- Güzel olan şu ki, bu gece ben kazanacağım, ne olursa olsun.
- She is no beauty.
- O güzel biri değil.
- Mary was an exotic Middleastern beauty.
- Mary egzotik bir orta doğu güzeliydi.
- What a beauty!
- Ne kadar güzel!
- She will be a beauty when she grows up.
- Büyüdüğünde çok güzel biri olacak.
- She is a beauty.
- O güzel bir kadındır.
- She's a beauty from a distance.
- Uzaktan bakıldığında çok güzel görünüyor.
- Mary is not just cute, she's a real beauty.
- Mary sadece sevimli değil, gerçek bir güzel.
- She will be a beauty when she grows up.
- O büyüdüğünde güzel bir kız olacak.
- She's a beauty.
- O güzel bir kadındır.
- What a beauty she is!
- O ne güzel!
- What a beauty she is!
- Ne kadar güzel bir kız!
- She is a beauty.
- Çok güzel biri.
- She's a beauty.
- O çok güzel.
- She bears a striking resemblance to Ingrid Bergman, one of the great cinema beauties.
- Büyük sinema güzellerinden Ingrid Bergman'a çarpıcı bir benzerlik taşıyor.
- She's also a beauty.
- O da güzel bir kadındır.
- You're a beauty.
- Sen bir güzelsin.
- Seen from a distance, she's a beauty.
- Uzaktan bakınca çok güzel görünüyor.
- She is a woman of great beauty.
- Çok güzel bir kadın.
- Vasilissa was the greatest beauty in the whole village.
- Vasilissa bütün köyün en güzeliydi.
- She was a beauty in her day.
- O, zamanında güzel bir kadındı.
- Seen from a distance, she's a beauty.
- Uzaktan bakıldığında o güzel bir kadındır.
- This peach is a beauty.
- Bu şeftali çok güzel.
- Mary is a real beauty.
- Mary gerçek bir güzel.
- His sister is a real beauty.
- Kız kardeşi gerçekten çok güzel.
- The beauty of the sight is beyond description.
- Manzara, inanılmaz derecede güzel.
- You're a beauty.
- Güzelsin.
- She was a beauty in her day.
- Zamanının güzellerindendi.
- She is a beauty, admittedly, but she has her faults.
- Kuşkusuz güzel bir kadın ama kusurları da var.
- She's a beauty from a distance.
- Uzaktan güzel görünüyor.
- His new car is a real beauty.
- Onun yeni arabası gerçekten çok güzel.
- That car is a real beauty.
- O araba gerçekten çok güzel.
- She's also a beauty.
- O da güzel biri.
- Madonna is a beauty.
- Madonna çok güzel.
Show More (32)
|
