| 1 |
bend |
bükmek |
v. |
|
- He tried to bend the pole but failed.
- Direği bükmeye çalışsa da başaramadı.
- Tom claims he can bend spoons with his mind.
- Tom zihniyle kaşıkları bükebildiğini iddia ediyor.
- I can't bend my right arm.
- Sağ kolumu bükemiyorum.
- Bend your knees.
- Dizlerini bük.
- He can bend an iron rod with his hands.
- Demir bir çubuğu elleriyle bükebilir.
- Tom claims he can bend spoons with his mind.
- Tom zihin gücüyle kaşık bükebildiğini iddia ediyor.
- He admits being able to bend a metal spoon.
- O metal bir kaşığı bükebileceğini kabul ediyor.
- I can't bend my right arm.
- Ben sağ kolumu bükemiyorum.
- My knee hurts when I bend it.
- Büktüğümde dizim ağrıyor.
- Einstein predicted that the Sun's gravity would bend light.
- Einstein, Güneş'in yerçekiminin ışığı bükeceğini öngörmüştü.
- He admits being able to bend a metal spoon.
- Metal bir kaşığı bükebildiğini itiraf ediyor.
- Bend your knees and look in front of you.
- Dizlerinizi bükün ve önünüze bakın.
- I can barely bend my left arm.
- Sol kolumu zar zor bükebiliyorum.
- He admits being able to bend a metal spoon.
- Metal bir kaşığı bükebildiğini kabul ediyor.
- Don't bend your elbow.
- Dirseğini bükme.
- Lead bends easily.
- Kurşun kolayca bükülür.
- Masuo can bend spoons.
- Masuo kaşık bükebiliyor.
Show More (15)
|
| 2 |
bend |
eğmek |
v. |
|
- Einstein predicted that the Sun's gravity would bend light.
- Einstein Güneş'in yerçekiminin ışığı eğeceğini önceden haber verdi.
- He bent his back.
- O, sırtını eğdi.
- He bent his head low.
- Başını öne eğdi.
- The snow bends the trees.
- Kar ağaçları eğiyor.
- He can bend an iron rod with his hands.
- Elleriyle bir demir çubuğu eğebilir.
- Masuo can bend spoons.
- Masuo kaşıkları eğebilir.
- He bent his back.
- Sırtını eğdi.
Show More (4)
|
| 3 |
bend |
eğilmek |
v. |
|
- The palm trees bent before the strong wind.
- Palmiye ağaçları kuvvetli rüzgar karşısında eğildi.
- She bent and picked up the flower pot.
- Eğilerek saksıyı eline aldı.
- The branch loaded with fruit inevitably bends.
- Meyvelerle dolu dal kaçınılmaz olarak eğilir.
- The branch loaded with fruit inevitably bends.
- Meyve yüklü dal kaçınılmaz olarak eğilir.
- The arc of the moral universe is long, but it bends toward justice.
- Ahlaki evrenin yayı uzundur, ama adalete doğru eğilir.
Show More (2)
|
| 4 |
bend |
kıvrılmak |
v. |
|
- The mountain road bends sharply.
- Dağ yolu keskin bir şekilde kıvrılıyor.
- The road bends sharply to the right at this point.
- Yol bu noktada keskin bir şekilde sağa kıvrılıyor.
Show More (-1)
|
| 5 |
bend |
baş eğmek |
v. |
|
- She bent her head in shame.
- O utanç içinde başını eğdi.
- She bent her head in shame.
- Utanç içinde başını eğdi.
Show More (-1)
|
| 6 |
bend |
boyun eğmek |
v. |
|
- We will not bend to the will of a tyrant.
- Biz zalimin isteğine boyun eğmeyeceğiz.
- We will not bend to the will of a tyrant.
- Bir zorbanın isteğine boyun eğmeyeceğiz.
Show More (-1)
|
| 7 |
bend |
viraj |
n. |
|
- The bus went straight past me and disappeared round the bend.
- Otobüs yanımdan geçip gitti ve virajda kayboldu.
Show More (-2)
|
| 8 |
bend |
bükme |
n. |
|
- They started the workout with 20 knee bends.
- Antrenmana 20 kere diz bükme hareketiyle başladılar.
Show More (-2)
|
| 9 |
bend |
boyun eğdirmek |
v. |
|
- Moreover, you are increasingly bending Europe’s will to US and Soviet .
- Dahası, Avrupa'nın iradesini giderek artan bir şekilde ABD ve Sovyetler Birliği'ne boyun eğdiriyorsunuz.
Show More (-2)
|
| 10 |
bend |
esnetmek |
v. |
|
- I shall be bending the rules as far as I possibly can without actually breaking them.
- Kuralları gerçekten çiğnemeden mümkün olduğunca esneteceğim.
Show More (-2)
|
