1 |
blend |
karışmak |
v. |
|
- His black coat blended into the darkness.
- Siyah paltosu karanlığa karıştı.
- Tom tried to blend in with the crowd.
- Tom kalabalığın arasına karışmaya çalıştı.
- Oil and water don't blend.
- Yağ ve su karışmaz.
- I tried to blend in.
- Aralarına karışmaya çalıştım.
- His black coat blended into the darkness.
- Siyah ceketi karanlığa karıştı.
- The colors of the sea and the sky blend into each other.
- Denizin ve gökyüzünün renkleri birbirine karışıyor.
- Oil and water don't blend.
- Su ve yağ birbirine karışmaz.
- The sky seemed to blend with the sea.
- Gökyüzü,deniz ile karışmış gibi göründü.
Show More (5)
|
2 |
blend |
karışım |
n. |
|
- It's a special blend.
- Bu özel bir karışım.
- It's a special blend.
- O özel bir karışım.
- I like this blend of coffee.
- Bu kahve karışımını seviyorum.
- This coffee is a blend of Java and Brazil.
- Bu kahve Java ve Brezilya'nın bir karışımıdır.
- This coffee is a blend of Java and Brazil.
- Bu kahve Java ve Brezilya karışımı.
Show More (2)
|
3 |
blend |
karıştırmak |
v. |
|
- Blend the blue paint with the yellow paint.
- Mavi boyayı sarı boyayla karıştır.
- Blend the red paint with the blue paint.
- Kırmızı boyayı mavi boyayla karıştır.
- Blend milk and eggs together.
- Süt ve yumurtayı birlikte karıştır.
- Blend the blue paint with the yellow paint.
- Mavi boyayı sarı boyayla karıştırın.
- Blend the red paint with the blue paint.
- Mavi boya ile kırmızı boyayı karıştırın.
Show More (2)
|
4 |
blend |
harman |
n. |
|
- The rising sun bathed the sky in a brilliant blend of colours.
- Yükselen güneş gökyüzünü parlak bir renk harmanıyla yıkadı.
- I like this blend of coffee.
- Bu kahve harmanını severim.
Show More (-1)
|
5 |
blend |
harmanlamak |
v. |
|
- This is an opportunity to blend tradition and the modern rediscovery of ancient skills.
- Bu, geleneği ve eski becerilerin modern yeniden keşfini harmanlamak için bir fırsattır.
Show More (-2)
|