brief - English Turkish Sentences
English Turkish
brief kısa adj.
  • She delivered a brief speech at the opening.
  • Açılışta kısa bir konuşma yaptı.
  • She was wearing a brief skirt and a long trenchcoat.
  • Üzerinde kısa bir etek ve uzun bir trençkot vardı.
  • They had a brief honeymoon in Peru.
  • Peru'da kısa bir balayı geçirdiler.
Show More (187)
brief bilgilendirmek v.
  • I and members of my core team also briefed heads of mission in Islamabad on a weekly basis.
  • Ben ve çekirdek ekibimin üyeleri de İslamabad'daki misyon şeflerini haftalık olarak bilgilendirdik.
  • We would also like our representatives to be briefed before the conference.
  • Ayrıca temsilcilerimizin konferanstan önce bilgilendirilmesini de isterdik.
  • I and members of my core team also briefed heads of mission in Islamabad on a weekly basis.
  • Ben ve çekirdek ekibimin üyeleri ayrıca İslamabad'daki misyon şeflerini haftalık olarak bilgilendirdik.
Show More (4)
brief kısa ve öz adj.
  • I will make a few brief and concise observations.
  • Kısa ve öz birkaç gözlemde bulunacağım.
  • I'll be brief and concise.
  • Kısa ve öz olacağım.
  • What he said was brief and to the point.
  • Söyledikleri kısa ve özdü.
Show More (4)
brief özet n.
  • Tina put together a brief of the project outcome.
  • Tina proje sonucuna ilişkin bir özet hazırladı.
  • I shall make this brief.
  • Bu özeti yapacağım.
  • The convention's formal brief was extremely restrictive and it was not itself to decide but only propose.
  • Kongre'nin resmi özeti son derece kısıtlayıcıydı ve kendisi karar vermek yerine sadece önerilerde bulunmuştu.
Show More (0)
brief kısaca adj., adv.
  • In the future, we should take a brief look at how the Bank's funds are monitored.
  • Gelecekte, Banka'nın fonlarının nasıl izlendiğine kısaca bir göz atmalıyız.
  • In the future, we should take a brief look at how the Bank's funds are monitored.
  • Gelecekte, Banka fonlarının nasıl izlendiğine kısaca bir göz atmalıyız.
  • Let's take a brief look at this topic.
  • Bu konuya kısaca bir göz atalım.
Show More (0)
brief kısa süreli adj.
  • In this brief time I would like to make two points, both in relation to veterinary medicines.
  • Bu kısa süre içerisinde, her ikisi de veteriner ilaçlarıyla ilgili olmak üzere iki noktaya değinmek istiyorum.
  • In the brief time available to me, I would like to consider two aspects of it.
  • Bana tanınan kısa süre içerisinde bu konunun iki yönünü ele almak istiyorum.
  • Drops of water glistened on the leaves of the tree after the brief downpour.
  • Kısa süren sağanaktan sonra su damlaları ağacın yaprakları üzerinde parlıyordu.
Show More (0)
brief brifing n.
  • We gave you a brief in March 2000.
  • Mart 2000'de size bir brifing vermiştik.
  • We need to know what progress you have made with that brief.
  • Bu brifingle ilgili ne gibi ilerlemeler kaydettiğinizi bilmemiz gerekiyor.
Show More (-1)
brief görev n.
  • Our brief was to create a promotional video for the product.
  • Görevimiz ürün için bir tanıtım videosu hazırlamaktı.
Show More (-2)
brief dava özeti n.
  • We filed a brief opposing the lawsuit.
  • Davaya karşı bir dava özeti sunduk.
Show More (-2)
brief dava dosyası n.
  • The lawyers delivered their pre-trial briefs to counsel.
  • Avukatlar duruşma öncesindeki dava dosyalarını vekillere teslim ettiler.
Show More (-2)
brief bilgi vermek v.
  • The company's spokesperson briefed reporters on this year's turnover.
  • Şirket sözcüsü gazetecilere bu yılki ciro hakkında bilgi verdi.
Show More (-2)
brief yazılı belge n.
  • We expect you to stick to the brief or to come back and tell us something different.
  • Biz sizden yazılı belgeye sadık kalmanızı ya da geri gelip bize farklı bir şey söylemenizi bekliyoruz.
Show More (-2)