| 1 |
button |
düğme |
n. |
|
- If you find a good deal for a flight on an unfamiliar booking website, don't press the "check out" button just yet.
- Bilmediğiniz bir rezervasyon sitesinde bir uçuş için iyi bir fırsat bulursanız, henüz "çıkış" düğmesine basmayın.
- A button on your shirt is falling off.
- Gömleğindeki bir düğme düşüyor.
- Are you sure you pressed the last button?
- Son düğmeye bastığından emin misin?
- To cross the street, press this button.
- Caddeyi geçmek için bu düğmeye basın.
- Don't touch the button.
- Düğmeye dokunma.
- Don't press the wrong button.
- Yanlış düğmeye basma.
- Press the small button to eject the CD from the computer.
- CD'yi bilgisayardan çıkarmak için küçük düğmeye basın.
- Tom is wearing a Red Cross button.
- Tom bir Kızıl Haç düğmesi takıyor.
- What exactly does this button do?
- Bu düğme tam olarak ne işe yarıyor?
- She pressed a button.
- Bir düğmeye bastı.
- All you have to do is press this button.
- Tek yapmanız gereken bu düğmeye basmak.
- Try pushing the other button.
- Diğer düğmeye basmayı deneyin.
- Click on the button below to confirm your order.
- Siparişinizi onaylamak için aşağıdaki düğmeye basınız.
- Tom pushed the elevator call button.
- Tom asansör çağrı düğmesine bastı.
- There's a loose button on your shirt.
- Gömleğinin düğmesi gevşemiş.
- Tom pushed the elevator call button.
- Tom asansör çağırma düğmesine bastı.
- Can you tell me which button to press?
- Hangi düğmeye basacağımı söyleyebilir misin?
- Has he pressed the blue button?
- O, mavi düğmeye bastı mı?
- Click on the button.
- Düğmeye tıkla.
- There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir düğme var.
- Don't let him press this button.
- Bu düğmeye basmasına izin vermeyin.
- It looks like Tom has lost a button off his shirt.
- Görünüşe göre Tom gömleğinin bir düğmesini kaybetmiş.
- A button has come off my coat.
- Ceketimden bir düğme koptu.
- Button it!
- Düğmelerini ilikle!
- Tom sewed the button back on his shirt.
- Tom düğmeyi gömleğine geri dikti.
- A button has come off my raincoat.
- Yağmurluğumun bir düğmesi koptu.
- Have you ever sewed on a button?
- Hiç düğme diktin mi?
- This button is loose.
- Bu düğme gevşek.
- A button has come off my coat.
- Ceketimin bir düğmesi koptu.
- Tom didn't know which button to push.
- Tom hangi düğmeye basacağını bilmiyordu.
- Sami pressed the call button.
- Sami çağrı düğmesine bastı.
- Are you sure you pressed the last button?
- Son düğmeye bastığına emin misin?
- A button from his overcoat fell off.
- Paltosunun bir düğmesi düştü.
- A button has come off the coat.
- Paltonun bir düğmesi koptu.
- All you have to do is press this button.
- Tek yapman gereken bu düğmeye basmak.
- Sami pressed the call button.
- Sami arama düğmesine bastı.
- Press this button to start the machine.
- Makineyi çalıştırmak için bu düğmeye basın.
- Click on the button below to confirm your order.
- Siparişinizi onaylamak için aşağıdaki düğmeye tıklayın.
- Are you sure you pressed the right button?
- Doğru düğmeye bastığına emin misin?
- Please put a cassette in the VCR and press the record button.
- Lütfen VCR'a bir kaset koyun ve kayıt düğmesine basın.
- Click on the button.
- Düğmeye tıklayın.
- A button came off my coat.
- Ceketimden bir düğme çıktı.
- Your top button is undone.
- Üst düğmen açılmış.
- Tom pressed the intercom button.
- Tom interkom düğmesine bastı.
- Don't touch that button!
- O düğmeye dokunma!
- The button came off.
- Düğme yerinden çıktı.
- Could you press this button?
- Bu düğmeye basabilir misin?
- When you're ready to order, please call using this button.
- Sipariş için hazır olduğunuzda, lütfen bu düğmeyi kullanarak çağırın.
- Could you press this button?
- Bu düğmeye basar mısınız?
- She pressed a button.
- O bir düğmeye bastı.
- Tom pushed the emergency button.
- Tom acil durum düğmesine bastı.
- A button has come off the coat.
- Ceketten bir düğme düştü.
- You don't even know which button to push, do you?
- Hangi düğmeye basacağını bile bilmiyorsun, değil mi?
- A button has come off my raincoat.
- Yağmurluğumdan bir düğme düştü.
- All you have to do is touch the button.
- Tüm yapman gereken düğmeye dokunmak.
- Never press this button.
- Bu düğmeye asla basma.
- The button is attached to the dress.
- Düğme elbiseye iliştirilmiş.
- This button contains a camera and microphone.
- Bu düğme bir kamera ve mikrofon içeriyor.
- Tom sewed the button back on.
- Tom düğmeyi geri dikti.
- To cross the street, press this button.
- Karşıya geçmek için bu düğmeye basın.
- Tom sewed the button back on his shirt.
- Tom gömleğinin düğmesini yerine dikti.
- Don't press the wrong button.
- Yanlış düğmeye basmayın.
- Tom pressed the correct button.
- Tom doğru düğmeye bastı.
- Enter the laboratory and press the emergency button.
- Laboratuvara girin ve acil durum düğmesine basın.
- Tom pressed a button, but nothing happened, so he pressed another button.
- Tom bir düğmeye bastı ama hiçbir şey olmadı, o da başka bir düğmeye bastı.
- Have you ever sewed on a button?
- Hiç düğme diktiniz mi?
- Don't touch that blue button.
- O mavi düğmeye dokunma.
- If you pressed that button, the engine would stop.
- O düğmeye basarsan motor durur.
- What does this button do?
- Bu düğme ne işe yarıyor?
- Your top button is undone.
- Üst düğmen açık.
- Tom pressed the green button and waited for something to happen.
- Tom yeşil düğmeye bastı ve bir şey olmasını bekledi.
- This button contains a camera and microphone.
- Bu düğme bir kamera ve mikrofon içerir.
- What would happen if I pushed this button?
- Bu düğmeye basarsam ne olur?
- To take a photo, all you need to do is to press this button.
- Fotoğraf çekmek için tek yapman gereken bu düğmeye basmaktır.
- In case of fire, press this button.
- Yangın durumunda, bu düğmeye basın.
- This is the zoom button.
- Bu yakınlaştırma düğmesi.
- Try pushing the other button.
- Öbür düğmeye basmayı dene.
- I almost pushed the wrong button.
- Neredeyse yanlış düğmeye basıyordum.
- Tom doesn't know which button to push.
- Tom hangi düğmeye basacağını bilmiyor.
- What's this button for?
- Bu düğme ne işe yarıyor?
- What happens if I press this button?
- Bu düğmeye basarsam ne olur?
- I don't know which button to push.
- Hangi düğmeye basacağımı bilmiyorum.
- Tom pushed the play button.
- Tom oynatma düğmesine bastı.
- Don't let anyone press this button.
- Kimsenin bu düğmeye basmasına izin verme.
- A button came off my coat.
- Ceketimden bir düğme düştü.
- To take a photo, all you need to do is to press this button.
- Fotoğraf çekmek için tek yapman gereken bu düğmeye basmak.
- A button from his overcoat fell off.
- Onun paltosundan bir düğme düştü.
- If you press this button the window opens automatically.
- Bu düğmeye basarsanız pencere otomatik olarak açılır.
- If you pressed that button, the engine would stop.
- Şu düğmeye basarsan motor durur.
- I pushed the wrong button.
- Yanlış düğmeye bastım.
- I wonder what happens if I press this button.
- Bu düğmeye basarsam ne olacağını merak ediyorum.
- Whatever you do, don't ever press this button.
- Ne yaparsan yap, sakın bu düğmeye basma.
- A button fell off my coat.
- Ceketimden bir düğme düştü.
- Tom must have pushed the wrong button.
- Tom yanlış düğmeye basmış olmalı.
- Has he pressed the blue button?
- Mavi düğmeye bastı mı?
- Don't let him press this button.
- Bu düğmeye basmasına izin verme.
- Never press this button.
- Bu düğmeye asla basmayın.
- What's this button for?
- Bu düğme ne için?
- When you're ready to order, please call using this button.
- Sipariş vermeye hazır olduğunuzda, lütfen bu düğmeyi kullanarak arayın.
- Tom almost pushed the wrong button.
- Tom neredeyse yanlış düğmeye basıyordu.
- Your shirt has a button missing.
- Gömleğinin bir düğmesi eksik.
- The button came off.
- Düğme koptu.
- Don't touch this blue button.
- Bu mavi düğmeye dokunma.
- A button fell off my coat.
- Ceketimin bir düğmesi düştü.
- A button on your shirt is falling off.
- Gömleğinin bir düğmesi düşüyor.
- Your second button is coming off.
- İkinci düğmen kopuyor.
- He pushed the emergency button.
- Acil durum düğmesine bastı.
Show More (104)
|
| 2 |
button |
buton |
n. |
|
- Although, I would prefer that climate controls be physical buttons.
- Yine de klima kontrollerinin fiziksel butonlar şeklinde olmasını tercih ederim.
- Click the order button below and complete your checkout process.
- Aşağıdaki sipariş butonuna tıklayın ve ödeme işleminizi tamamlayın.
- Click on the button.
- Butona tıklayın.
- What'll happen if I push this button?
- Bu buton'a basarsam ne olur?
- I pushed the wrong button.
- Yanlış butona bastım.
- Press this button to start the machine.
- Makineyi çalıştırmak için bu butona basın.
- Tom pressed the green button and waited for something to happen.
- Tom yeşil butona bastı ve bir şey olmasını bekledi.
- There's a button on the inner side of the door.
- Kapının iç tarafında bir buton var.
- Tom doesn't know which button to push.
- Tom hangi butona basacağını bilmiyor.
- What exactly does this button do?
- Bu buton tam olarak ne işe yarar?
- Tom pressed the intercom button.
- Tom dahili haberleşme butonuna bastı.
- Tom pushed the emergency button.
- Tom acil butonuna bastı.
- Tom must have pushed the wrong button.
- Tom yanlış butona basmış olmalı.
- I wonder what happens if I press this button.
- Bu butona basarsam ne olur merak ediyorum.
- If you push this button, the door will open.
- Bu butona basarsan, kapı açılır.
- What would happen if I pushed this button?
- Bu butona basarsam ne olur?
- What does this button do?
- Bu buton ne işe yarar?
- All you have to do is touch the button.
- Tek yapmanız gereken butona dokunmak.
- Please put a cassette in the VCR and press the record button.
- Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.
- I don't know which button to push.
- Hangi butona basacağımı bilmiyorum.
- Tom pressed one of the buttons on the remote control.
- Tom uzaktan kumandadaki butonlardan birine bastı.
- Tom pressed the rewind button on the VCR.
- Tom videoda geri sarma butonuna bastı.
- Whatever you do, don't ever press this button.
- Ne yaparsan yap, bu butona asla basma.
- Please press the left mouse button to continue.
- Devam etmek için farenizdeki sol butona tıklayın, lütfen.
- Don't hit the wrong button.
- Yanlış butona basma.
- Tom pushed the play button.
- Tom çalma butonuna bastı.
- All you have to do is to push this button.
- Yapmanız gereken tek şey bu butona basmaktır.
- All you have to do is push this red button.
- Bütün yapman gereken kırmızı butona basmaktır.
- No matter what you do, don't push this button.
- Ne yaparsan yap, bu butona basma.
- Don't touch that blue button.
- O mavi butona dokunma.
- Push the green button and the light will go on.
- Yeşil butona bas ve ışık yanacaktır.
- Whatever you do, don't push that button.
- Ne yaparsan yap, o butona basma.
- Don't let him press this button.
- Bu butona basmasına izin verme.
- Tom pushed one of the buttons.
- Tom butonlardan birine bastı.
- Tom didn't know which button to push.
- Tom hangi butona basacağını bilmiyordu.
- Can you tell me which button to press?
- Hangi butona basacağımı bana söyler misin?
Show More (33)
|
| 3 |
button |
tuş |
n. |
|
- Those buttons, that keyboard looks so cold to me.
- O tuşlar, o klavye bana çok soğuk görünüyor.
- Those buttons, that keyboard looks so cold to me.
- O tuşlar, o klavye bana çok soğuk geliyor.
- There are three buttons.
- Üç tuş var.
- Don't touch that button!
- O tuşa dokunma!
- Please don't push any of these buttons.
- Lütfen bu tuşlardan herhangi birine basmayın.
- This is the zoom button.
- Bu yakınlaştırma tuşu.
- Sorry, I hit the send button by accident.
- Pardon, yanlışlıkla gönder tuşuna bastım.
- Don't touch the button.
- Tuşa dokunma.
- Mary hit the snooze button.
- Mary erteleme tuşuna tıkladı.
- I need to press the button.
- Tuşa basmam gerek.
- You need to press the button.
- Tuşa basman gerek.
- Please press the left mouse button to continue.
- Devam etmek için lütfen farenin sol tuşuna basın.
- Press the button and see what happens.
- Tuşa bas ve ne olduğunu gör.
- Press the Shift button.
- Shift tuşuna basın.
- Tom pressed the correct button.
- Tom doğru tuşa bastı.
- Click on the button.
- Tuşa tıklayın.
- Sorry, I hit the send button by accident.
- Üzgünüm, kazara gönder tuşuna bastım.
- Tom pressed one of the buttons.
- Tom tuşlardan birine bastı.
- Press the Shift button.
- Shift tuşuna bas.
Show More (16)
|
| 4 |
button |
düğmelemek |
v. |
|
- Tom buttoned his coat.
- Tom ceketini düğmeledi.
- I don't button their shirts.
- Onların gömleklerini düğmelemem.
- Tom buttoned his shirt.
- Tom gömleğini düğmeledi.
- This blouse buttons at the back.
- Bu bluz arkadan düğmelenir.
Show More (1)
|
| 5 |
button |
iliklemek |
v. |
|
- I have to button my jacket.
- Ceketimi iliklemek zorundayım.
- I don't button their shirts.
- Gömleklerini iliklemiyorum.
- It's cold today so button your coat.
- Bugün hava soğuk, onun için ceketini ilikle.
- I have to button my jacket.
- Ceketimi iliklemem lazım.
Show More (1)
|
