|
- How can a democratic and civilised country such as the United States continue to apply the death penalty?
- Amerika Birleşik Devletleri gibi demokratik ve medeni bir ülke ölüm cezasını uygulamaya nasıl devam edebilir?
- They know how the media report things, and not only in their own country.
- Medyanın olayları nasıl haberleştirdiğini biliyorlar ve bu sadece kendi ülkelerinde geçerli değil.
- It is a country simply made up of ethnic minorities.
- Bu sadece etnik azınlıklardan oluşan bir ülkedir.
- We are a country of many different faiths, and we have excellent doctors.
- Biz birçok farklı inanca sahip bir ülkeyiz ve mükemmel doktorlarımız var.
- They were able to form for themselves a conception of how mature this country and its politicians are.
- Bu ülkenin ve siyasetçilerinin ne kadar olgun olduğuna dair kendilerine bir fikir oluşturabildiler.
- This Directive is not intended to alter any training already provided by a country.
- Bu Yönerge, bir ülke tarafından halihazırda verilen herhangi bir eğitimi değiştirmeyi amaçlamamaktadır.
- There are many deficiencies in this area, including in my own country.
- Kendi ülkem de dahil olmak üzere bu alanda pek çok eksiklik bulunmaktadır.
- Mr Mayer may know that in his country, Germany, there was once a system of international exhaustion.
- Sayın Mayer, ülkesi Almanya'da bir zamanlar uluslararası yorgunluk sistemi olduğunu biliyor olabilir.
- President Mugabe has presided over the destruction of a once vibrant country.
- Başkan Mugabe bir zamanlar canlı olan ülkenin yıkımına başkanlık etmiştir.
- You have said, quite rightly, that the scale of the disaster makes funding by a single country impossible.
- Haklı olarak felaketin boyutunun tek bir ülke tarafından finanse edilmesini imkansız kıldığını söylediniz.
- This is why I take exception to the often unfair criticism levelled at Slovakia, including in my own country.
- Bu nedenle, kendi ülkem de dahil olmak üzere Slovakya'ya yöneltilen çoğu zaman haksız eleştirileri kabul etmiyorum.
- I have unfortunately experienced a little of this in my own country, but I will not labour that subject any more.
- Bunun bir kısmını maalesef kendi ülkemde de yaşadım, ancak bu konuyu daha fazla uzatmayacağım.
- Nevertheless, the country has no other option available to it if it wants to make full use of the funds available.
- Bununla birlikte, mevcut fonlardan tam olarak yararlanmak isteyen ülkenin önünde başka bir seçenek bulunmamaktadır.
- It is crucial for the advancement of a country.
- Bir ülkenin ilerlemesi için çok önemlidir.
- It is still only a question of a bill, and one submitted in a third country.
- Hâlâ sadece bir yasa tasarısı söz konusudur ve bu yasa tasarısı üçüncü dünya ülkelerinden birinde sunulmuştur.
- My own country struggled to meet the criteria 15 months before accession.
- Benim ülkem katılımdan 15 ay önce kriterleri karşılamak için mücadele etti.
- Consider, for example, a large farming country, France.
- Örneğin, büyük bir tarım ülkesi olan Fransa'yı düşünün.
- This is the only country with which the EU has a dedicated human rights dialogue.
- Bu ülke, AB'nin özel bir insan hakları diyaloğuna sahip olduğu tek ülkedir.
- Well, here we are in 2002, and no country has joined.
- İşte 2002 yılındayız ve henüz hiçbir ülke katılmadı.
- We made that point strongly in every country we went to.
- Gittiğimiz her ülkede bu konuyu güçlü bir şekilde dile getirdik.
- It would be inappropriate for the EU to interfere in the democratic process in a third country.
- AB'nin üçüncü bir ülkedeki demokratik sürece müdahale etmesi uygunsuz olacaktır.
- Vietnam is a multiethnic, multicultural and multi-religious country.
- Vietnam çok etnikli, çok kültürlü ve çok dinli bir ülkedir.
- He has brought economic growth to Russia at a time of very great danger in the economic system of that country.
- Rusya'nın ekonomik sisteminin çok büyük bir tehlike altında olduğu bir dönemde bu ülkeye ekonomik büyüme getirmiştir.
- The idea, of course, is that the court should only prosecute if the country concerned does not do so itself.
- Elbette ki mahkemenin sadece ilgili ülke bunu kendisi yapmadığı takdirde dava açması gerektiği düşüncesindeyiz.
- Physical, sexual or psychological violence exists in every country in the EU.
- Fiziksel, cinsel ya da psikolojik şiddet AB'deki her ülkede mevcuttur.
- In my country and in others, it is the regions that set support for employment programmes.
- Benim ülkemde ve diğer ülkelerde, istihdam programlarına destek verenler bölgelerdir.
- After all, that country has complied with the multi-annual guidance programme.
- Ne de olsa bu ülke çok yıllı rehberlik programına uymuştur.
- I know of no country in which it works.
- Bunun işe yaradığı bir ülke bilmiyorum.
- This industry has one of the longest traditions in my country's economic structure.
- Bu sektör ülkemin ekonomik yapısında en uzun geleneklerden birine sahiptir.
- Acts of violence have afflicted Bangladesh ever since that country was founded.
- Şiddet eylemleri Bangladeş'in kuruluşundan bu yana ülkenin başına bela olmuştur.
- Thirdly, we must re-establish the defence effort where it has been relaxed, as it has in my country over recent years.
- Üçüncü olarak son yıllarda ülkemde olduğu gibi gevşemiş olan savunma çabalarını yeniden tesis etmeliyiz.
- That particular item was inaccurate, unnecessary and an aggravation to a country which is seeking to join us.
- Bu madde yanlış, gereksiz ve bize katılmaya çalışan bir ülkeyi kızdıracak nitelikteydi.
- No country will remain immune to the economic impact of the horrendous terrorist attacks in America.
- Hiçbir ülke Amerika'da meydana gelen korkunç terör saldırılarının ekonomik etkilerinden muaf kalmayacaktır.
- Our group has never gone against the country or against Austria.
- Grubumuz hiçbir zaman ülkeye ya da Avusturya'ya karşı gelmedi.
- We were handed a country that has lost faith in its politicians.
- Politikacılarına olan inancını kaybetmiş bir ülke teslim edildi bize.
- The country's domestic air traffic, in particular, can be managed very flexibly alone.
- Özellikle ülkenin iç hava trafiği tek başına çok esnek bir şekilde yönetilebilir.
- The situation must be rectified before the country holds its general elections in July.
- Ülke Temmuz ayında genel seçimlere gitmeden önce bu durum düzeltilmelidir.
- My country has offered to hold the conference in Sicily.
- Ülkem konferansı Sicilya'da düzenlemeyi teklif etti.
- Since 11 September, the country has in fact been a caricature of a clear conscience.
- 11 Eylül'den bu yana ülke aslında temiz bir vicdanın karikatürü olmuştur.
- The delegation from New Zealand consists of five members of the country's House of Representatives.
- Yeni Zelanda heyeti, ülkenin Temsilciler Meclisi'nin beş üyesinden oluşuyor.
- Ireland is the most EU-friendly country there is.
- İrlanda AB'ye en dost ülke konumundadır.
- Afghanistan is a country with an average income per inhabitant of USD 800.
- Afganistan, kişi başına ortalama gelirin 800 ABD Doları olduğu bir ülkedir.
- No country can claim to have a better system than another.
- Hiçbir ülke bir diğerinden daha iyi bir sisteme sahip olduğunu iddia edemez.
- If politicians and a country's spiritual leaders work together on this issue, a great deal can be achieved.
- Eğer politikacılar ve ülkenin ruhani liderleri bu konuda birlikte çalışırlarsa çok şey başarılabilir.
- It is clear that the West must now think of what can be done post-Taliban to bring permanent stability to the country.
- Batı'nın artık Taliban sonrası ülkeye kalıcı istikrar getirmek için neler yapılabileceğini düşünmesi gerektiği açıktır.
- Yet we all recognise each country as an equal sovereign nation.
- Yine de hepimiz her ülkeyi eşit egemen bir ulus olarak tanıyoruz.
- I remember the effect in my country when lorries of strawberries were overturned by French farmers.
- Fransız çiftçiler tarafından çilek yüklü kamyonların devrilmesinin ülkemde yarattığı etkiyi hatırlıyorum.
- In Helsinki, intense pressure on the EU meant that that country officially became a candidate Member.
- Helsinki'de AB üzerindeki yoğun baskılar sonucunda bu ülke resmen aday üye oldu.
- In terms of best practices, I believe that a country such as Sweden can certainly be held up as an example.
- En iyi uygulamalar açısından İsveç gibi bir ülkenin kesinlikle örnek olarak gösterilebileceğine inanıyorum.
- Our joint fight has resulted in one applicant country after another abolishing the death penalty.
- Ortak mücadelemiz, başvuran ülkelerin birbiri ardına ölüm cezasını kaldırmasıyla sonuçlandı.
- I should like to mention something that has happened in my country, which has made me sit up and think.
- Ülkemde meydana gelen ve beni oturup düşünmeye sevk eden bir olaydan bahsetmek istiyorum.
- We might take an example from a country like Switzerland, where the people can indeed initiate the legislative process.
- İsviçre gibi, halkın yasama sürecini gerçekten başlatabildiği bir ülkeyi örnek alabiliriz.
- In many cases, it is as if animals rather than human beings were being brought into the country.
- Birçok durumda, sanki ülkeye insan değil de hayvan getiriliyormuş gibi bir durum söz konusudur.
- It is still only a question of a bill, and one submitted in a third country.
- Bu hala sadece bir yasa tasarısı meselesidir ve bu yasa tasarısı üçüncü bir ülkede sunulmuştur.
- Within 20 years it will in terms of population be the largest country in the world, overtaking China.
- Hindistan 20 yıl içerisinde nüfus bakımından Çin'i geride bırakarak dünyanın en büyük ülkesi haline gelecektir.
- I have one major concern, and that concerns my own country.
- Tek bir büyük endişem var ve o da kendi ülkemle ilgili.
- This is therefore true in the case of a country such as Bulgaria.
- Bu nedenle Bulgaristan gibi bir ülke söz konusu olduğunda bu durum geçerlidir.
- In my country fisherwomen represent all that is strongest and most courageous.
- Benim ülkemde balıkçı kadınlar en güçlü ve en cesur olan her şeyi temsil ederler.
- As matters stand, each product has to be re-tested in each country.
- Mevcut durumda, her ürünün her ülkede yeniden test edilmesi gerekmektedir.
- For a country to accede to it, there are clear criteria that must be fulfilled.
- Bir ülkenin bunu kabul edebilmesi için yerine getirilmesi gereken açık kriterler vardır.
- The country of asylum responsible can therefore be decided in terms of such factors.
- Dolayısıyla, sorumlu sığınma ülkesine bu tür faktörler açısından karar verilebilir.
- This is the case of my country, Catalonia.
- Bu benim ülkem Katalonya'nın durumudur.
- If a country’s human rights situation is poor, it is likely to be seen first among religious groups.
- Eğer bir ülkede insan hakları durumu kötüyse, bunun ilk olarak dini gruplar arasında görülmesi muhtemeldir.
- Moreover, it is worth asking what a developing country actually is.
- Dahası, gelişmekte olan bir ülkenin gerçekte ne olduğunu sormakta fayda var.
- This enlargement project is to the little country I hail from, Denmark, a matter of national pride.
- Bu genişleme projesi, mensubu olduğum küçük ülke Danimarka için ulusal bir gurur meselesidir.
- Nevertheless, the country has no other option available to it if it wants to make full use of the funds available.
- Bununla birlikte, mevcut fonlardan tam olarak yararlanmak istiyorsa ülkenin önünde başka bir seçenek yok.
- As each country needs its own balance, the directive must be relatively flexible.
- Her ülkenin kendi dengesini kurması gerektiğinden, direktifin nispeten esnek olması gerekmektedir.
- I know from my own country that this is a problem.
- Bunun bir sorun olduğunu kendi ülkemden biliyorum.
- We also have very special agreements with Morocco, another country which does not comply with human rights.
- İnsan haklarına uymayan bir başka ülke olan Fas ile de çok özel anlaşmalarımız var.
- Nigeria is not the only country in the world in which such cruelties take place.
- Dünyada bu tür zulümlerin yaşandığı tek ülke Nijerya değil.
- In this context, it does not matter whether the fishing fleets come from Ireland or Spain or some other country.
- Bu bağlamda balıkçı filolarının İrlanda, İspanya ya da başka bir ülkeden gelmesi önemli değildir.
- The legislation of the country of import must always be respected.
- İthal edilen ülkenin mevzuatına her zaman saygı gösterilmelidir.
- Indeed, we do not want people who have fled from a country to be treated differently.
- Gerçekten de bir ülkeden kaçan insanlara farklı muamele yapılmasını istemiyoruz.
- First it happens in one country and then in another.
- Önce bir ülkede olur, sonra başka bir ülkede.
- My country, Portugal, is no exception and suffers unacceptable delays within its judicial system.
- Ülkemiz Portekiz de bir istisna değildir ve yargı sisteminde kabul edilemez gecikmeler yaşanmaktadır.
- As far as I know, nevertheless, there is only one country which loses out and gets less than its natural share.
- Bildiğim kadarıyla, yine de kaybeden ve doğal payından daha azını alan tek bir ülke var.
- However, no non-member country has made use of this facility to date.
- Ancak bugüne kadar üye olmayan hiçbir ülke bu imkandan yararlanmamıştır.
- They stress that each country should decide separately on its involvement.
- Her ülkenin kendi katılımı konusunda ayrı ayrı karar vermesi gerektiğini vurguluyorlar.
- Bullying exists in every country of the European Union, in all sectors, and even in the EU institutions themselves.
- Zorbalık Avrupa Birliği'nin her ülkesinde, tüm sektörlerde ve hatta AB kurumlarının kendisinde bile mevcuttur.
- I would take the example of my own country, Belgium, and the sponsoring of major sports events in Belgium.
- Kendi ülkem olan Belçika'yı ve Belçika'daki büyük spor etkinliklerinin sponsorluğunu örnek alıyorum.
- I would ask you not to be too quick to condemn another country.
- Sizden başka bir ülkeyi kınamak için bu kadar aceleci olmamanızı rica ediyorum.
- In this way, each country develops its optimum recycling capacity.
- Bu şekilde her ülke kendi optimum geri dönüşüm kapasitesini geliştirir.
- On the other hand, the Chinese Government wants to make Hong Kong more like the rest of the country.
- Öte yandan Çin Hükümeti Hong Kong'u ülkenin geri kalanına daha çok benzetmek istiyor.
- Moldova is a country in search of its cultural and political identity.
- Moldova kültürel ve siyasi kimliğini arayan bir ülkedir.
- I am not sure that we have a problem concerning the fact that this is not an NGO in a developing country.
- Bunun gelişmekte olan bir ülkedeki bir STK olmadığı gerçeğiyle ilgili bir sorunumuz olduğundan emin değilim.
- The latter is not recognised by the European Union, or by any other country other than Turkey!
- İkincisi ne Avrupa Birliği ne de Türkiye dışında başka bir ülke tarafından tanınmıyor!
- The authorities in the exporting third country must give their express consent to the re-exportation.
- İhraç eden üçüncü dünya ülkelerindeki yetkililer yeniden ihracata açık rıza göstermelidir.
- This week, Ireland became the first country to suffer this fate.
- Bu hafta İrlanda bu kaderi paylaşan ilk ülke oldu.
- The Commonwealth has condemned the country.
- İngiliz Milletler Topluluğu ülkeyi kınamıştır.
- Some may argue that Hong Kong is not a safe country.
- Bazıları, Hong Kong'un güvenli bir ülke olmadığını iddia edebilir.
- The information report contains an analysis of the present situation in the country, focusing on the following areas.
- Bilgi raporu, ülkedeki mevcut durumun bir analizini içermekte ve şu alanlarda yoğunlaşmaktadır.
- Hungary was the first country to raise the Iron Curtain and to start intensive preparations for full membership.
- Macaristan, Demir Perde'yi kaldıran ve tam üyelik için yoğun hazırlıklara başlayan ilk ülke oldu.
- In my own country, Ireland, there has been an almost 20% drop in farm incomes this year when inflation is factored in.
- Kendi ülkem İrlanda'da enflasyon da hesaba katıldığında bu yıl çiftlik gelirlerinde neredeyse %20'lik bir düşüş yaşandı.
- We have seen this in my own country, for example, in the railway and nuclear industries.
- Bunu kendi ülkemde de gördük, örneğin demiryolu ve nükleer endüstrilerde.
- Unfortunately, there are many such examples in my own country, too.
- Maalesef benim ülkemde de bu tür pek çok örnek var.
- If we allow this to happen, it will be like what we did in my country 50 years ago when we closed down our railways.
- Eğer bunun olmasına izin verirsek 50 yıl önce ülkemde demiryollarımızı kapattığımızda yaptığımız gibi olacak.
- They are to be buried in their own country this afternoon.
- Bu öğleden sonra kendi ülkelerinde gömülecekler.
- The leaders from the opposition and from NGOs, who I have met with in the country, confirm this.
- Ülkede görüştüğüm muhalefet ve STK liderleri de bunu teyit ediyor.
- We affirm our support for the central role he is willing to play in the return to democracy of his country.
- Ülkesinin demokrasiye dönüşünde oynamak istediği merkezi rolü desteklediğimizi teyit ediyoruz.
- Iraq has violated various Security Council resolutions in respect of the country's disarmament obligations.
- Irak, ülkenin silahsızlanma yükümlülüklerine ilişkin olarak çeşitli Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal etmiştir.
- And I would add that my country, among others, does not score very well at all in this matter.
- Diğerlerinin yanı sıra benim ülkemin bu konuda hiç de iyi bir not almadığını da eklemek isterim.
- The framework decision on terrorism makes terrorism an offence in every country.
- Terörizmle ilgili çerçeve karar, terörizmi her ülkede suç haline getirmektedir.
- No such commitment has been given by any country.
- Hiçbir ülke tarafından böyle bir taahhüt verilmemiştir.
- My own country, the United Kingdom, consists of one large island plus the north of Ireland.
- Benim ülkem olan Birleşik Krallık, büyük bir ada ve İrlanda'nın kuzeyinden oluşmaktadır.
- Therefore people want to know which country their beef comes from.
- Bu nedenle insanlar etlerinin hangi ülkeden geldiğini bilmek istiyorlar.
- There are always elections going on in some country, and reforms become paralysed for the space of a year.
- Her zaman bir ülkede seçimler olur ve reformlar bir yıl boyunca felç olur.
- That country is not after all a candidate Member State with a concrete prospect of accession.
- Bu ülke her şeye rağmen somut bir katılım perspektifi olan aday bir Üye Devlet değildir.
- Maybe such policies are not the most pressing priorities of my country's local authorities.
- Belki de bu tür politikalar ülkemdeki yerel yönetimlerin en acil öncelikleri değildir.
- The delegation from New Zealand consists of five members of the country's House of Representatives.
- Yeni Zelanda delegasyonu, ülkenin Temsilciler Meclisi'nin beş üyesinden oluşmaktadır.
- My country, for example, only issues negative travel advice on Beijing, Hong Kong and the Guangdong province.
- Örneğin benim ülkem sadece Pekin, Hong Kong ve Guangdong eyaleti için olumsuz seyahat tavsiyeleri yayınlıyor.
- However, this dependence makes the country vulnerable to changes in 26 market confidence.
- Ancak, bu bağımlılık ülkeyi 26 piyasa güvenindeki değişikliklere karşı savunmasız hale getirmektedir.
- We complain that the United States is the only country that can do this.
- Bunu yapabilecek tek ülkenin Amerika Birleşik Devletleri olmasından şikayetçiyiz.
- We need to review the whole idea of having third country agreements.
- Üçüncü dünya ülkeleriyle anlaşmalar yapma fikrini gözden geçirmemiz gerekiyor.
- The consequences of the economic, social and political transformations faced by the country are unforeseeable.
- Ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik, sosyal ve siyasi dönüşümlerin sonuçları öngörülemez.
- In my country, in my region, workers have taken the managers of their company hostage.
- Benim ülkemde, benim bölgemde, işçiler şirket yöneticilerini rehin aldılar.
- We all know that the attacks on Iraq are already underway on a massive scale in the no-fly zones in the country.
- Hepimiz Irak'a yönelik saldırıların ülkedeki uçuşa yasak bölgelerde büyük çapta devam ettiğini biliyoruz.
- Citizens over the age of 24, too, face restrictions if they marry someone who is not a citizen of a Nordic country.
- İskandinav ülkesi vatandaşı olmayan biriyle evlenen 24 yaş üstü vatandaşlar da kısıtlamalarla karşılaşıyor.
- It must be taken relative to the cattle population in each country.
- Her ülkedeki sığır nüfusuna göre alınmalıdır.
- We are, of course, interested in having, as with every other country, a successful summit.
- Elbette her ülke gibi biz de başarılı bir zirve gerçekleştirmek istiyoruz.
- The Bank therefore should not attempt to operate in the same way in every country.
- Bu nedenle Banka her ülkede aynı şekilde faaliyet göstermeye çalışmamalıdır.
- Facial covering has become mandatory in many parts of the country; the movement of women is heavily restricted.
- Ülkenin birçok yerinde yüzün kapatılması zorunlu hale gelmiştir; kadınların hareketleri büyük ölçüde kısıtlanmıştır.
- A weak central authority is not capable of governing the huge country with its many natural resources.
- Zayıf bir merkezi otorite, çok sayıda doğal kaynağa sahip devasa bir ülkeyi yönetme kapasitesine sahip değildir.
- In my country the best thing about Info-Points Europe is that they are where the people are.
- Benim ülkemde Avrupa Bilgi Noktalarının en iyi yanı insanların olduğu yerde olmalarıdır.
- It inhibits the ability of some opposition movements to operate legally in the country.
- Bu durum bazı muhalif hareketlerin ülkede yasal olarak faaliyet gösterebilmelerini engellemektedir.
- To give this country a prospect of acceding to the European Union is, however, complete madness.
- Ancak bu ülkeye Avrupa Birliği'ne katılma perspektifi vermek tam bir çılgınlıktır.
- On the other hand, the Chinese Government wants to make Hong Kong more like the rest of the country.
- Öte yandan, Çin Hükümeti, Hong Kong'u ülkenin geri kalanına daha çok benzetmek istiyor.
- We must hope for a lasting peace process for this country and its people.
- Bu ülke ve halkı için kalıcı bir barış süreci umut etmeliyiz.
- In Africa, there is hardly any country where torture is not practised.
- Afrika'da işkencenin uygulanmadığı neredeyse hiçbir ülke yok.
- This country is certainly far from the European continent and European legislation!
- Bu ülke kesinlikle Avrupa kıtasından ve Avrupa mevzuatından uzaktır!
- Please allow me to conclude with a remark about my own country.
- Lütfen kendi ülkemle ilgili bir yorumla sözlerime son vermeme izin verin.
- In my view, such a country does not belong in ASEAN and in the ASEM group.
- Benim görüşüme göre böyle bir ülke ASEAN'a ve ASEM grubuna ait değildir.
- They were able to form for themselves a conception of how mature this country and its politicians are.
- Kendileri için bu ülkenin ve politikacılarının ne kadar olgun olduğuna dair bir fikir oluşturabildiler.
- I think of my own country in this context, with its poor road, rail and inland waterway infrastructure.
- Bu bağlamda zayıf karayolu, demiryolu ve iç suyolu altyapısıyla kendi ülkemi düşünüyorum.
- It would be naive to think that no country would use its veto if Cyprus were not re-united.
- Kıbrıs'ın yeniden birleşmemesi halinde hiçbir ülkenin vetosunu kullanmayacağını düşünmek saflık olur.
- And when our young people dare to protest, in my country they are more often than not dragged off to court.
- Ve gençlerimiz protesto etmeye cesaret ettiklerinde, benim ülkemde çoğu zaman mahkemeye sürükleniyorlar.
- The international staff of the different aid agencies and NGOs have all been withdrawn from the country.
- Farklı yardım kuruluşları ve STK'ların uluslararası personelinin tamamı ülkeden çekilmiştir.
- Understandably enough, the United States and Japan also regard the EU as a single country.
- Anlaşılacağı üzere ABD ve Japonya da AB'yi tek bir ülke olarak görmektedir.
- That is why I am pleased that each country is to be dealt with individually.
- Bu nedenle her bir ülkenin ayrı ayrı ele alınacak olmasından memnuniyet duyuyorum.
- However, it is the only country being targeted, and without any particular reason in comparison with its neighbours.
- Ancak, komşularına kıyasla özel bir nedeni olmaksızın hedef alınan tek ülkedir.
- Just look at what is happening in Italy, a country I hold in high regard.
- Çok saygı duyduğum bir ülke olan İtalya'da neler olduğuna bir bakın.
- A party has validity at European and international level when it is strong in its own country.
- Bir parti kendi ülkesinde güçlü olduğunda Avrupa ve uluslararası düzeyde geçerliliğe sahip olur.
- The French army, for example, has not needed to defend its country since 1945.
- Örneğin Fransız ordusu 1945'ten bu yana ülkesini savunmak zorunda kalmamıştır.
- The intelligentsia and the leaders of its society were driven out of the country.
- Aydınlar ve toplumun önde gelenleri ülke dışına sürüldü.
- If China were a small country, there would be a broad consensus for putting it under pressure.
- Eğer Çin küçük bir ülke olsaydı, onu baskı altına almak için geniş bir mutabakat olurdu.
- No woman or child in any country is immune from this violence.
- Hiçbir ülkede hiçbir kadın ya da çocuk bu şiddetten muaf değildir.
- Can you imagine what kind of an image this gave of our involvement in the country?
- Bunun ülkeye katılımımızla ilgili nasıl bir imaj yarattığını hayal edebiliyor musunuz?
- There are already one and a half million dead to mourn in the country.
- Ülkede halihazırda yası tutulacak bir buçuk milyon ölü var.
- Costa Rica is a country that is developing relatively well.
- Kosta Rika gelişimi nispeten başarılı olan bir ülkedir.
- The idea of candidate membership is that the country concerned develops into a Member State like the others.
- Aday üyelik fikri, ilgili ülkenin diğerleri gibi bir Üye Devlet haline gelmesidir.
- My group, however, rejects the concept of a safe third country.
- Ancak benim grubum güvenli bir üçüncü dünya ülkesi kavramını reddediyor.
- The fact that that country received most support from Europe was justified.
- Bu ülkenin Avrupa'dan en fazla destek alan ülke olması haklı bir gerekçedir.
- The same is true for any country or city which hosts the Olympic Games.
- Aynı şey Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapan herhangi bir ülke veya şehir için de geçerlidir.
- No country in the world is safe from the effects of terrorism now.
- Artık dünyada hiçbir ülke terörizmin etkilerinden uzak değildir.
- Neither is it justifiable to send people back before the problem in their country of origin has been solved.
- İnsanları kendi ülkelerindeki sorun çözülmeden geri göndermek de haklı değildir.
- It was par excellence a least-developed country.
- Mükemmel bir şekilde az gelişmiş bir ülkeydi.
- Why, in the same country, have we had the foot-and-mouth virus and the prion for mad cow disease?
- Neden aynı ülkede hem şap virüsü hem de deli dana hastalığı için prion var?
- I was impressed by what President Taya has done over the years in a country as poor as this.
- Bu kadar fakir bir ülkede Başkan Taya'nın yıllar boyunca yaptıklarından çok etkilendim.
- The proposal before us now can be traced back to when my country held the presidency in 1999.
- Şu anda önümüzde bulunan teklif, 1999 yılında ülkemin başkanlığını yaptığı döneme kadar uzanmaktadır.
- We are actually talking about an association agreement with that country.
- Aslında o ülkeyle bir ortaklık anlaşmasından bahsediyoruz.
- Any future debate here should follow the debate in our own country.
- Burada gelecekte yapılacak tartışmalar, kendi ülkemizdeki tartışmaları takip etmelidir.
- So trade with Latin America is long established between my country and this great continent.
- Latin Amerika ile ticaret, ülkem ve bu büyük kıta arasında uzun süredir devam etmektedir.
- However, there is plenty more scope for improvement in every country.
- Bununla birlikte, her ülkede iyileştirme için çok daha fazla alan bulunmaktadır.
- These people are being forced with humiliating examinations to abandon their country.
- Bu insanlar aşağılayıcı sınavlarla ülkelerini terk etmeye zorlanıyorlar.
- This, however, is of course a little, humble wish for the future on the part of my country.
- Ancak bu elbette ülkem adına geleceğe yönelik küçük ve mütevazı bir temennidir.
- A detailed study on the financing of long-term care for older people is being carried out in my own country, Ireland.
- Kendi ülkem olan İrlanda'da yaşlılar için uzun süreli bakımın finansmanı konusunda detaylı bir çalışma yürütülmektedir.
- The most expensive country is almost twice as expensive as the cheapest.
- En pahalı ülke en ucuza göre neredeyse iki kat daha pahalı.
- Specific reports must at once be drafted on each country, particularly Algeria and Tunisia.
- Başta Cezayir ve Tunus olmak üzere her ülke için bir an önce özel raporlar hazırlanmalıdır.
- What works in one country does not in another.
- Bir ülkede işe yarayan bir şey başka bir ülkede işe yaramıyor.
- That is why I am stressing this point so strongly, as I did at my various meetings in the country.
- Bu nedenle, ülkedeki çeşitli toplantılarımda da yaptığım gibi, bu konuyu bu kadar önemle vurguluyorum.
- Is there pan-European recognition for products tested in one country?
- Tek bir ülkede test edilen ürünler için Avrupa çapında bir tanınma söz konusu mu?
- This is a very serious issue, which is of great concern to the Portuguese citizens resident in that country.
- Bu, ülkede ikamet eden Portekiz vatandaşları için büyük endişe kaynağı olan çok ciddi bir konudur.
- This process is far from easy, and this is why it is important for that country to receive our support.
- Bu süreç hiç de kolay değildir ve bu nedenle bu ülkenin bizim desteğimizi alması önemlidir.
- This programme is the first initiative on border control management with a country in the region.
- Bu program, bölgedeki bir ülke ile sınır kontrol yönetimi konusunda yapılan ilk girişimdir.
- We can see advances being made in every country towards coordination.
- Her ülkede koordinasyon yönünde ilerlemeler kaydedildiğini görebiliyoruz.
- These interfering noises often come from people who are thinking only of their own situation, of their own country.
- Bu engelleyici sesler genellikle sadece kendi durumlarını, kendi ülkelerini düşünen insanlardan gelir.
- They are victims, because they have had the misfortune to be born in a beleaguered country.
- Onlar, kuşatılmış bir ülkede doğma talihsizliğine uğradıkları için mağdurlar.
- According to the media, my country would be one of the direct targets of this report.
- Medyaya göre, ülkem bu raporun doğrudan hedeflerinden biri olacaktır.
- I have tried to find out how much is invested in the future in a big country like the Federal Republic of Germany.
- Federal Almanya Cumhuriyeti gibi büyük bir ülkede geleceğe ne kadar yatırım yapıldığını bulmaya çalıştım.
- This does not rule out the possibility of similar action if it is agreed with the partner country.
- Bu durum, ortak ülke ile mutabık kalınması halinde benzer bir eylem olasılığını ortadan kaldırmamaktadır.
- I should like to mention something that has happened in my country, which has made me sit up and think.
- Ülkemde yaşanan ve beni oturup düşünmeye sevk eden bir olaydan bahsetmek istiyorum.
- Is there, however, a wish to see one's country occupied by foreign troops in the process?
- Ancak bu süreçte ülkesinin yabancı askerler tarafından işgal edildiğini görmek de istenir mi?
- Independent human rights organisations can scarcely operate in the country.
- Bağımsız insan hakları örgütleri ülkede neredeyse hiç faaliyet gösterememektedir.
- In future, compensation should be paid from the guarantee fund of the country in which the accident occurred.
- Gelecekte tazminat, kazanın meydana geldiği ülkenin garanti fonundan ödenmelidir.
- What kind of regime is it that is governing the country?
- Ülkeyi yöneten rejim nasıl bir rejimdir?
- This is not the case in every country, however.
- Ancak bu durum her ülkede geçerli değildir.
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı milletvekili arkadaşların dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapabilmesi için bir ruhsat mı?
- Tunisia is a country in which there are major infringements of human rights.
- Tunus, insan haklarının büyük ölçüde ihlal edildiği bir ülkedir.
- We must respect the pace of each applicant country.
- Her başvuru sahibi ülkenin hızına saygı göstermeliyiz.
- The South Africa of apartheid fell because racist oppression was being practised in the country.
- Apartheid Güney Afrikası, ülkede ırkçı baskı uygulandığı için yıkıldı.
- In my own country nine million people already have systems operating under other standards than MHP.
- Kendi ülkemde dokuz milyon kişi halihazırda MHP'den farklı standartlar altında çalışan sistemlere sahip.
- That is why I am stressing this point so strongly, as I did at my various meetings in the country.
- Ülkedeki çeşitli toplantılarımda yaptığım gibi bu noktayı bu kadar güçlü bir şekilde vurgulamamın nedeni de budur.
- During the Kosovo crisis the country has accepted several thousand Kosovo refugees.
- Kosova krizi sırasında ülke, birkaç bin Kosovalı mülteciyi kabul etmiştir.
- Without a lasting solution for the north-east, the country will suffer disruption and people will be uprooted.
- Kuzeydoğu için kalıcı bir çözüm bulunmadığı takdirde, ülke kesintiye uğrayacak ve insanlar yerlerinden olacaklardır.
- That country has a strong fundamentalist Muslim north and a Christian group in the south.
- Bu ülkenin kuzeyinde güçlü bir köktendinci Müslüman, güneyinde ise Hıristiyan bir grup var.
- I do not want to hide the fact that this issue is very sensitive in my country.
- Bu konunun ülkemde çok hassas olduğunu saklamak istemiyorum.
- These would be pertinent to the conditions of that country and they can act accordingly.
- Bunlar o ülkenin koşullarıyla ilgili olacaktır ve buna göre hareket edebilirler.
- The country's inhabitants showed by voting that they demanded democratic change.
- Ülke sakinleri demokratik değişim talep ettiklerini oylarıyla göstermişlerdir.
- China is a very important trading partner for the EU, not least for my own country, Finland.
- Çin, başta kendi ülkem Finlandiya olmak üzere AB için çok önemli bir ticaret ortağıdır.
- The situation is worst in Belarus, where the political situation has hindered EU cooperation with the country.
- Siyasi durumun AB'nin bu ülkeyle iş birliğini engellediği Belarus'ta durum daha da kötüdür.
- The Korean people lived in a unified country for over 1 300 years from the seventh century.
- Kore halkı yedinci yüzyıldan itibaren 1300 yılı aşkın bir süre boyunca birleşik bir ülkede yaşamıştır.
- I know that Albania has had a worse fate to endure than any other country in Europe.
- Arnavutluk'un Avrupa'daki diğer tüm ülkelerden daha kötü bir kaderi olduğunu biliyorum.
- NATO inevitably is changing, no longer is it a defensive organisation against a country which no longer exists.
- NATO kaçınılmaz olarak değişiyor, artık var olmayan bir ülkeye karşı savunma amaçlı bir örgüt durumunda değil.
- Consumers in every country will face the same problem.
- Her ülkedeki tüketiciler aynı sorunla karşılaşacaktır.
- Nobody would be mistaken for thinking that this is an agreement of the heart with this friendly country.
- Kimse bunun bu dost ülke ile bir gönül anlaşması olduğunu düşünerek hata yapmaz.
- The latter is not recognised by the European Union, or by any other country other than Turkey!
- Kıbrıs Rum Yönetimi ne Avrupa Birliği ne de Türkiye dışında başka bir ülke tarafından tanınmaktadır!
- Specific reports must at once be drafted on each country, particularly Algeria and Tunisia.
- Başta Cezayir ve Tunus olmak üzere her ülke için özel raporlar bir an önce hazırlanmalıdır.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yok, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol ediyor, hepsi bu.
- Most of the Kurdish population lives in the South-East of the country.
- Kürt nüfusun çoğunluğu, ülkenin güneydoğusunda yaşar.
- What is our message to a country like that?
- Böyle bir ülkeye vereceğimiz mesaj nedir?
- We all know what this country has been through.
- Hepimiz bu ülkenin neler yaşadığını biliyoruz.
- There must be a recognition of their work and their rights on the land and within the country.
- Çalışmaları ve toprak üzerindeki ve ülke içindeki hakları tanınmalıdır.
- An American attack on Iraq would not only be an attack on an individual country.
- Irak'a yönelik bir Amerikan saldırısı sadece tek bir ülkeye yönelik bir saldırı olmayacaktır.
- So it is important for each country to set up national mechanisms to monitor health and safety issues.
- Dolayısıyla her ülkenin sağlık ve güvenlik konularını izlemek üzere ulusal mekanizmalar kurması önemlidir.
- And as far as I know, for my country and region at least, these are swathing cuts.
- Ve bildiğim kadarıyla, en azından benim ülkem ve bölgem için, bunlar çok büyük kesintiler.
- This would end the damaging rotation whereby first one country then another sees its numbers peak.
- Bu, önce bir ülkenin sonra diğerinin sayılarının zirveye ulaştığı zarar verici rotasyonu sona erdirecektir.
- So far, we have signed an agreement with South Korea which that country has not respected.
- Şu ana kadar Güney Kore ile bu ülkenin saygı göstermediği bir anlaşma imzaladık.
- Young people and children in my country currently do not know where they stand.
- Ülkemdeki gençler ve çocuklar şu anda nerede durduklarını bilmiyorlar.
- Unfortunately, no EU country would also give him a visa so that he himself could collect it.
- Ne yazık ki hiçbir AB ülkesi de kendisine vize vermedi ki kendisi vizeyi alabilsin.
- The problem is that the current political isolation of the country means that access to this area is restricted.
- Sorun, ülkenin mevcut siyasi izolasyonunun bu alana erişimin kısıtlı olduğu anlamına gelmesidir.
- But let us also remember the Somali diaspora, which brings back some EUR 400 million per annum to the country.
- Ancak ülkeye yılda yaklaşık 400 milyon Avro getiren Somali diasporasını da unutmayalım.
- The reform that is currently underway has extremely serious implications for my country and for the Algarve region.
- Halihazırda gerçekleştirilmekte olan reformun ülkem ve Algarve bölgesi için son derece ciddi sonuçları bulunmaktadır.
- The most difficult issues for the country's future are still to be addressed.
- Ülkenin geleceğine ilişkin en zor meseleler hala ele alınmayı bekliyor.
- In this connection, I would like to refer to the experience in my own country.
- Bu bağlamda kendi ülkemdeki deneyime atıfta bulunmak istiyorum.
- Mr Medina Ortega has made reference to certain scandals in the country which he knows best.
- Sayın Medina Ortega ülkede yaşanan ve en iyi kendisinin bildiği bazı skandallara atıfta bulunmuştur.
- Let us remember that the right to live as part of a family is a fundamental right which no country can deny.
- Bir ailenin parçası olarak yaşama hakkının hiçbir ülkenin reddedemeyeceği temel bir hak olduğunu unutmayalım.
- Next week the IOC will decide which country is to host the 2008 Olympic Games.
- Önümüzdeki hafta IOC 2008 Olimpiyat Oyunlarına hangi ülkenin ev sahipliği yapacağına karar verecek.
- This particularly applies to the country's internal power struggle which flared up recently.
- Bu özellikle son dönemde alevlenen ülke içi iktidar mücadelesi için geçerli.
- This country has experienced a huge refugee problem.
- Bu ülke büyük bir mülteci sorunu yaşamıştır.
- So much for our failure to prevent conflict in this country!
- Bu ülkede çatışmaları önlemedeki başarısızlığımız buraya kadarmış!
- The restrictions introduced by the EU are aimed at people whom we regard as responsible for the crisis in the country.
- AB tarafından getirilen kısıtlamalar, ülkedeki krizin sorumlusu olarak gördüğümüz kişilere yöneliktir.
- Some may argue that Hong Kong is not a safe country.
- Bazıları Hong Kong'un güvenli bir ülke olmadığını savunabilir.
- It is also a country that has great potential for a much more diversified economy.
- Aynı zamanda çok daha çeşitlendirilmiş bir ekonomi için büyük potansiyele sahip bir ülkedir.
- Vietnam is a Communist country in which religious freedom continues to be trampled underfoot.
- Vietnam, din özgürlüğünün ayaklar altına alınmaya devam ettiği Komünist bir ülkedir.
- It must be clear to us that Argentina is a country which really is flowing with milk and honey.
- Arjantin'in gerçekten süt ve bal akan bir ülke olduğu bizim için açık olmalıdır.
- We cannot interfere in the internal affairs of a sovereign country.
- Egemen bir ülkenin iç işlerine karışamayız.
- Selim is campaigning for normalisation of relations between his country and the neighbouring state of Israel.
- Selim, ülkesi ile komşu İsrail devleti arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için kampanya yürütüyor.
- That country has a long tradition of receiving foreign students, in the form, for example, of Fulbright scholarships.
- Bu ülke, örneğin Fulbright bursları şeklinde yabancı öğrenci kabul etme konusunda uzun bir geleneğe sahiptir.
- That is not the way, and it explains why sometimes people move to another country.
- Bu böyle değildir ve insanların neden bazen başka bir ülkeye taşındığını açıklar.
- There are now 16 third country agreements in place.
- Şu anda yürürlükte olan 16 üçüncü dünya ülkesi anlaşması var.
- Of course, this varies from one country to another.
- Tabii ki bu durum ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir.
- Indonesia is a massive country, both in terms of population and area.
- Endonezya hem nüfus hem de yüzölçümü açısından büyük bir ülkedir.
- Each country has its own rules and I am not going to tell the countries what they have to do on this issue.
- Her ülkenin kendi kuralları vardır ve ben ülkelere bu konuda ne yapmaları gerektiğini söyleyecek değilim.
- It must be clear to us that Argentina is a country which really is flowing with milk and honey.
- Arjantin'in gerçekten süt ve bal akan bir ülke olduğu açıkça görülmelidir.
- But the country also - and especially - needs external stability.
- Ancak ülkenin aynı zamanda - ve özellikle - dış istikrara da ihtiyacı var.
- Without that, the country cannot be considered by the European Parliament as a democratic State.
- Bu olmadan ülke Avrupa Parlamentosu tarafından demokratik bir devlet olarak kabul edilemez.
- We should finally accept this small country as a genuine European partner.
- Sonunda bu küçük ülkeyi gerçek bir Avrupalı ortak olarak kabul etmeliyiz.
- Therefore each country is free to include who it likes in the Convention.
- Dolayısıyla her ülke istediği kişileri Sözleşme'ye dahil etmekte serbesttir.
- It is also a country with which the West has had troubled relations over a number of years.
- Aynı zamanda Batı'nın uzun yıllardır sorunlu ilişkilere sahip olduğu bir ülkedir.
- In my country the best thing about Info-Points Europe is that they are where the people are.
- Benim ülkemde Avrupa Bilgi Merkezlerinin en iyi yanı insanların olduğu yerde bulunmalarıdır.
- No country and no business must be excluded from the directive and no exemptions must be granted.
- Hiçbir ülke ve hiçbir işletme direktifin dışında bırakılmamalı ve hiçbir muafiyet tanınmamalıdır.
- A country that tolerates freedom of expression is a stronger country with better hope for the future.
- İfade özgürlüğüne hoşgörü gösteren bir ülke, geleceğe daha umutla bakan daha güçlü bir ülkedir.
- Unfortunately, there are many such examples in my own country, too.
- Ne yazık ki benim ülkemde de böyle pek çok örnek var.
- It is a question and it does not apply to Greece, it applies to every country, not just Greece.
- Bu bir sorudur ve Yunanistan için geçerli değildir, sadece Yunanistan için değil, her ülke için geçerlidir.
- Firstly, no one person, namely President Lukashenko, can stand in the way of a whole country of ten million inhabitants.
- Öncelikle, tek bir kişi, yani Başkan Lukashenko, on milyon nüfuslu bütün bir ülkenin önünde duramaz.
- Well, here we are in 2002, and no country has joined.
- İşte 2002 yılındayız ve hiçbir ülke katılmadı.
- Poland must be the first candidate country to enter the European Union.
- Polonya, Avrupa Birliği'ne girecek ilk aday ülke olmalıdır.
- No country in the world is safe from the effects of terrorism now.
- Artık dünyadaki hiçbir ülke terörizmin etkilerinden muaf değildir.
- Her first concern, in this connection, are the citizens of that country.
- Bu bağlamda ilk kaygısı o ülkenin vatandaşlarıdır.
- Nor has my own country been spared.
- Ne de benim kendi ülkem kurtuldu.
- First of all, the proposal conflicts with legislation and practices in my own country, the Netherlands.
- Öncelikle teklif kendi ülkem olan Hollanda'daki mevzuat ve uygulamalarla çelişmektedir.
- So trade with Latin America is long established between my country and this great continent.
- Dolayısıyla Latin Amerika ile ticaret, ülkem ve bu büyük kıta arasında uzun süredir devam etmektedir.
- Is there pan-European recognition for products tested in one country?
- Bir ülkede test edilen ürünler için Avrupa çapında bir tanınma söz konusu mu?
- The largest company in the field in my country, Philips, was decidedly antagonistic.
- Ülkemde bu alandaki en büyük şirket olan Philips, kesinlikle düşmanca davrandı.
- In my own country, the United Kingdom, that cuts across national provisions.
- Kendi ülkem olan Birleşik Krallık'ta bu, ulusal hükümlerin ötesine geçmektedir.
- I would like to tell you about the difficulties that the people I meet in my country complain of every day.
- Size ülkemde karşılaştığım insanların her gün şikayet ettikleri zorluklardan bahsetmek istiyorum.
- She is one of the leading human rights activists in that country.
- Kendisi bu ülkenin önde gelen insan hakları aktivistlerinden biridir.
- We are engaged in a dialogue to anchor the process at country level.
- Süreci ülke düzeyinde sabitlemek üzere bir diyalog yürütüyoruz.
- Following the disaster, we are discovering serious safety lapses in the chemical industry in other parts of the country.
- Felaketin ardından ülkenin diğer bölgelerinde de kimya endüstrisinde ciddi güvenlik açıkları olduğunu keşfediyoruz.
- In my own country, the Netherlands, the turn-out in 1999 was only 30%.
- Benim ülkem Hollanda'da 1999'da katılım oranı sadece %30'du.
- The European Union already applies this principle to third country imports.
- Avrupa Birliği bu ilkeyi halihazırda üçüncü dünya ülkelerinden olan ithalatlarına uygulamaktadır.
- I know from the country I know best that they have worked for a very long time.
- En iyi bildiğim ülkeden biliyorum ki çok uzun zamandır çalışıyorlar.
- It is just that, in New Delhi, we will be in a country that generates well over 50% of its electricity from coal.
- Sadece Yeni Delhi'de, elektriğinin %50'sinden fazlasını kömürden üreten bir ülkede olacağız.
- In my own country, the United Kingdom, that cuts across national provisions.
- Kendi ülkem olan Birleşik Krallık'ta bu durum ulusal hükümlerin ötesine geçmektedir.
- In my country, nicotine replacement therapy is only available by medical prescription.
- Benim ülkemde nikotin replasman tedavisi sadece tıbbi reçete ile alınabiliyor.
- The main reasons for the country's poverty are of a political nature.
- Ülkedeki yoksulluğun başlıca nedenleri siyasi niteliktedir.
- There are large differences between one country and another, and flexibility is required.
- Bir ülke ile diğeri arasında büyük farklılıklar vardır ve esneklik gereklidir.
- That is why this country needs to be renewed from the roots upwards and young, democratic forces need to be supported.
- İşte bu yüzden bu ülkenin kökten yenilenmesi ve genç, demokratik güçlerin desteklenmesi gerekiyor.
- These are hard times and, like Belgium, we are a small country.
- Bunlar zor zamanlar ve Belçika gibi biz de küçük bir ülkeyiz.
- After all, it is not we who develop a country; it develops itself.
- Ne de olsa bir ülkeyi kalkındıran biz değiliz; o kendi kendini kalkındırır.
- Fear currently prevails in the country.
- Şu anda ülkede korku hakim.
- We are waiting for the country to complete the process of adopting our cultural values.
- Ülkenin bizim kültürel değerlerimizi benimseme sürecini tamamlamasını bekliyoruz.
- In my country - Austria - alone, 540 000 people are at present in need of help and care.
- Benim ülkemde - Avusturya'da - yalnızca 540.000 kişi şu anda yardıma ve bakıma ihtiyaç duymaktadır.
- The sooner Zimbabwe is rid of them the better for that wonderful country and the better for its people.
- Zimbabve onlardan ne kadar çabuk kurtulursa, bu harika ülke ve halkı için o kadar iyi olur.
- For certain people in certain sections of society, there is a danger in any country.
- Toplumun belli kesimlerindeki belli insanlar için her ülkede tehlike vardır.
- The wealth of the country is appealing to its greedy neighbours.
- Ülkenin zenginliği açgözlü komşularını cezbediyor.
- Lastly, let me reiterate the Union’s desire to see Cyprus accede as a unified country.
- Son olarak Birlik'in Kıbrıs'ın birleşik bir ülke olarak katılımını görme arzusunu yinelememe izin verin.
- There has been a whole decade of dictatorship in that country.
- O ülkede on yıl boyunca diktatörlük vardı.
- It would be very helpful to our work if the data were given for each country.
- Verilerin her ülke için verilmesi çalışmamıza çok yardımcı olacaktır.
- This, however, is of course a little, humble wish for the future on the part of my country.
- Ancak bu elbette ülkem adına geleceğe yönelik küçük ve mütevazı bir temenni.
- This is also why I am opposed to national exemptions, whereby a country can grant a company or a sector exemption.
- Bu nedenle, bir ülkenin bir şirkete veya bir sektöre muafiyet tanıyabileceği ulusal muafiyetlere de karşıyım.
- Through its actions, Australia supports and finances the source of the problems with which the country is confronted.
- Avustralya, eylemleriyle ülkenin karşı karşıya olduğu sorunların kaynağını desteklemekte ve finanse etmektedir.
- What Zimbabwe needs is much more inward investment from outside the country.
- Zimbabve'nin ihtiyacı olan şey ise ülke dışından çok daha fazla yatırım gelmesi.
- Secondly, Iran, the other key country for the stability of the region.
- İkinci olarak İran, bölgenin istikrarı için diğer kilit ülke.
- Where one country has a surplus of speed controls, the other only monitors serious offences.
- Bir ülkede hız kontrolü fazlalığı varken, diğerinde sadece ciddi suçlar denetlenmektedir.
- No country can impose its system on another.
- Hiçbir ülke kendi sistemini bir diğerine dayatamaz.
- What people in my country and the rest of Europe want is a referendum on the Constitution.
- Benim ülkemdeki ve Avrupa'nın geri kalanındaki insanların istediği şey Anayasa konusunda bir referandum yapılmasıdır.
- Otherwise the aid they have received in the first country must be repaid.
- Aksi takdirde ilk ülkede aldıkları yardımın geri ödenmesi gerekir.
- In my country, the Government has opportunities to develop legal provisions further.
- Ülkemde Hükûmet, yasal hükümleri daha da geliştirme fırsatına sahiptir.
- What kind of regime is it that is governing the country?
- Ülkeyi yöneten rejim ne tür bir rejimdir?
- As you know, I come from a transit country, where this issue plays a particularly important role.
- Bildiğiniz üzere bu konunun özellikle önemli bir rol oynadığı transit bir ülkeden geliyorum.
- In Italy, my country's national airline company has contemplated recapitalisation.
- İtalya'da ülkemin ulusal havayolu şirketi yeniden sermayelendirmeyi düşündü.
- The country has experienced a terrible civil war.
- Ülke korkunç bir iç savaş yaşadı.
- That would presumably be the easiest solution for my own country too.
- Bu muhtemelen kendi ülkem için de en kolay çözüm olurdu.
- The period of terror still casts a shadow over the country.
- Terör dönemi hala ülkenin üzerinde bir gölge oluşturmaktadır.
- Contrary to other situations, meanwhile, no country in debt has implemented unjustified expansionist fiscal policies.
- Bu arada, diğer durumların aksine, borçlu hiçbir ülke haksız genişlemeci mali politikalar uygulamamıştır.
- To my own shame my own country, Ireland, has the Atlantic Dawn, which is an exploitative vessel.
- Kendi ülkem İrlanda'nın, sömürücü bir gemi olan Atlantic Dawn'a sahip olması benim için utanç vericidir.
- It is the ethos in my own country, and I would like to encourage it.
- Bu benim ülkemdeki bir ahlak anlayışıdır ve ben de bunu teşvik etmek isterim.
- In my country at least, many people are asking these questions.
- En azından benim ülkemde pek çok insan bu soruları soruyor.
- We have considerable experience of it in the country where I come from.
- Benim geldiğim ülkede bu konuda önemli deneyimlerimiz var.
- The country is, and has long been, isolated.
- Ülke uzun zamandır izole edilmiş durumdadır.
- However, there are other questions that keep being asked in my country.
- Bununla birlikte, ülkemde sorulmaya devam eden başka sorular da var.
- We need all of you in order to build a great country.
- Büyük bir ülke inşa etmek için hepinize ihtiyacımız var.
- This is unacceptable, especially in a country which aspires to become a member of the EU.
- Özellikle AB üyesi olmayı hedefleyen bir ülkede bu kabul edilemez.
- It would be a wrong signal to reward that country with an agreement precisely at this time.
- Bu ülkeyi tam da bu zamanda bir anlaşma ile ödüllendirmek yanlış bir sinyal olacaktır.
- We need to review the whole idea of having third country agreements.
- Üçüncü dünya ülkeleriyle anlaşmalar yapma fikrini gözden geçirmeliyiz.
- The security of the country is, therefore, not guaranteed.
- Bu nedenle ülkenin güvenliği garanti altında değildir.
- Our demands of that country should be the government's own.
- Bizim o ülkeden taleplerimiz hükûmetin kendi talepleri olmalıdır.
- They are victims, because they have had the misfortune to be born in a beleaguered country.
- Onlar mağdurlar, çünkü kuşatılmış bir ülkede doğma talihsizliğine sahipler.
- It is, then, part of the legacy of the former Soviet Union, burdening a poor country like Lithuania.
- O halde bu, Litvanya gibi fakir bir ülkeye yük olan eski Sovyetler Birliği'nin mirasının bir parçasıdır.
- The largest company in the field in my country, Philips, was decidedly antagonistic.
- Ülkemde bu alanda faaliyet gösteren en büyük şirket olan Philips kesinlikle karşı çıktı.
- All things Tibetan were increasingly repressed and the country is being plundered.
- Tibet'e dair her şey giderek daha fazla baskı altına alındı ve ülke yağmalanıyor.
- Because this is a country that is poorer than Iraq and with considerably fewer development opportunities.
- Çünkü burası Irak'tan daha yoksul ve çok daha az kalkınma fırsatına sahip bir ülke.
- We remain willing to assist them in the search for permanent peace in their beautiful country.
- Güzel ülkelerinde kalıcı barış arayışlarında onlara yardımcı olmaya hazırız.
- In my country we choose to act in this way; we take the side of the weakest.
- Benim ülkemde biz bu şekilde davranmayı seçiyoruz; en zayıf olanın tarafını tutuyoruz.
- To those who have been there, who have stood on the mountains, who know the people, Afghanistan is a beautiful country.
- Orada bulunanlar, dağlarda duranlar ve insanları tanıyanlar için Afganistan güzel bir ülke.
- We feel that the message Parliament and the European Union send to that country should be very different.
- Parlamento ve Avrupa Birliği'nin bu ülkeye gönderdiği mesajın çok farklı olması gerektiğini düşünüyoruz.
- Following the reunification of Germany, it is Cyprus which is the divided country in Europe.
- Almanya'nın yeniden birleşmesinin ardından Avrupa'da bölünmüş ülke Kıbrıs'tır.
- We must not spare efforts to help the central government extend its authority to the entire country.
- Merkezi hükümetin yetkilerini tüm ülkeye yaymasına yardımcı olmak için çaba sarf etmekten kaçınmamalıyız.
- After China, Indonesia is the region's largest country.
- Endonezya, Çin'den sonra bölgenin en büyük ülkesidir.
- We remain deeply concerned regarding the grave deterioration of the human rights situation in the country.
- Ülkedeki insan hakları durumunun ciddi şekilde kötüleşmesinden derin endişe duymaya devam ediyoruz.
- We can be pleased with the Bonn process and proud of the aid provided by the EU to that poverty-stricken country.
- Bonn sürecinden memnun olabilir ve AB'nin yoksulluk içindeki bu ülkeye sağladığı yardımlardan gurur duyabiliriz.
- My own country would find the whole situation even more disagreeable.
- Benim ülkem bu durumu daha da nahoş bulacaktır.
- Dr Supachai Panitchpakdi is the first Director-General from a developing country.
- Dr Supachai Panitchpakdi gelişmekte olan bir ülkeden gelen ilk Genel Direktördür.
- Last May we were in Uzbekistan, the beautiful and historic country of Tamburlaine.
- Geçtiğimiz Mayıs ayında Tamburlaine'in güzel ve tarihi ülkesi Özbekistan'daydık.
- That is the situation in my country.
- Benim ülkemde de durum böyle.
- Action taken must be in proportion to what is reasonable for each country.
- Atılacak adımlar her ülke için makul olanla orantılı olmalıdır.
- There has been no other country about which we have accepted so many resolutions with so little effect.
- Hakkında bu kadar çok kararı kabul edip de bu kadar az etkiye sahip olduğumuz başka bir ülke olmamıştır.
- Coming from a southern northern country, I appreciate this very much.
- Güney kuzey ülkesinden geldiğim için bunu çok takdir ediyorum.
- The major economic effect of the customs union was a redirection of Turkish third- country imports towards the EC.
- Gümrük birliğinin başlıca ekonomik etkisi, Türkiye’nin üçüncü ülke ithalatının AT’ye yönelmesi olmuştur.
- The basic aim is to prevent terrorist acts by detecting potential perpetrators before they enter the country.
- Temel amaç, potansiyel failleri ülkeye girmeden önce tespit ederek terör eylemlerini önlemektir.
- This is a further expression of the lack of faith in the political and popular legitimacy of the country's own regime.
- Bu, ülkenin kendi rejiminin siyasi ve popüler meşruiyetine olan inanç eksikliğinin bir başka ifadesidir.
- Freedom of movement is extremely restricted, both within the country and at international level.
- Seyahat özgürlüğü hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde son derece kısıtlıdır.
- In addition, they are denied the nationality of the country in which they and their fathers were born.
- Buna ek olarak, kendilerinin ve babalarının doğduğu ülkenin vatandaşlığından da mahrum bırakılıyorlar.
- Our attempts will eventually result in failure once that country has survived the present difficult time.
- Bu ülke mevcut zor dönemi atlattıktan sonra girişimlerimiz eninde sonunda başarısızlıkla sonuçlanacaktır.
- I come from a country in which racism and such matters are viewed differently.
- Ben ırkçılık ve benzeri konulara farklı bakılan bir ülkeden geliyorum.
- That is a problem, because it means the country is becoming more and more unstable.
- Bu bir sorun, çünkü ülkenin giderek daha istikrarsız hale geldiği anlamına geliyor.
- I was in what was then Rhodesia in the 1960s and there was a great deal of injustice in that country at that time.
- 1960'larda o zamanki Rodezya'daydım ve o dönemde ülkede büyük bir adaletsizlik vardı.
- Moldova is a small and poor country in the EU’s future border area.
- Moldova, AB'nin gelecekteki sınır bölgesinde yer alan küçük ve yoksul bir ülkedir.
- The forces there cannot responsibly administer day-to-day activities in the country.
- Buradaki güçler ülkedeki günlük faaliyetleri sorumlu bir şekilde yönetememektedir.
- The only criterion will be whether or not a country really has met the conditions for accession.
- Tek kriter, bir ülkenin katılım koşullarını gerçekten yerine getirip getirmediği olacaktır.
- I myself can see that there is poor compliance in my own country.
- Kendi ülkemde uyumun zayıf olduğunu bizzat görebiliyorum.
- The most expensive country is almost twice as expensive as the cheapest.
- En pahalı ülke en ucuza göre neredeyse iki kat daha pahalıdır.
- Because without the cooperation of the consumer, this Directive will not be complied with in any country.
- Çünkü tüketicinin işbirliği olmadan bu Direktif hiçbir ülkede uygulanamayacaktır.
- Russia is a country with a Christian tradition and culture.
- Rusya, Hıristiyan gelenek ve kültürüne sahip bir ülkedir.
- This is, in practice, an attack on every small country's right to prevent changes to the Treaty if it wishes to do so.
- Bu, pratikte, her küçük ülkenin, eğer isterse, Antlaşma'da değişiklik yapılmasını engelleme hakkına bir saldırıdır.
- The dividing up of the country is not an acceptable option.
- Ülkenin bölünmesi kabul edilebilir bir seçenek değildir.
- Turkey is a candidate country for membership of the European Union.
- Türkiye Avrupa Birliği üyeliğine aday bir ülke.
- Should there be an international language of command or should the country's native language be used?
- Uluslararası bir komuta dili olmalı mı yoksa ülkenin ana dili mi kullanılmalı?
- We have resigned ourselves to admitting a divided country to the European Union.
- Bölünmüş bir ülkeyi Avrupa Birliği'ne kabul etmekten vazgeçtik.
- No other country in the world has as many murders of active trade unionists as Colombia.
- Dünyada hiçbir ülkede Kolombiya'da olduğu kadar çok sayıda aktif sendikacı öldürülmemiştir.
- In Baluchistan and in the north-west of the country, religious fundamentalists were the victors in the election.
- Belucistan'da ve ülkenin kuzeybatısında köktendinciler seçimin galibi oldu.
- We were also aware of the simmering tension in the country, particularly in the north, with outbreaks of violence.
- Aynı zamanda ülkede, özellikle de kuzeyde şiddet olaylarının patlak vermesiyle tırmanan gerilimin de farkındaydık.
- The security situation has improved in many parts of the country.
- Ülkenin pek çok yerinde güvenlik durumu iyileşmiştir.
- As it would appear today, the country is breaking up into all kinds of groupings.
- Bugün de görüldüğü gibi, ülke her türlü gruplaşmaya ayrılıyor.
- To give this country a prospect of acceding to the European Union is, however, complete madness.
- Ancak bu ülkeye Avrupa Birliği'ne katılma umudu vermek tam bir çılgınlıktır.
- Does the country have a government, or is it ruled by mullahs?
- Ülkenin bir hükümeti var mı, yoksa mollalar tarafından mı yönetiliyor?
- This country has experienced a huge refugee problem.
- Bu ülke büyük bir mülteci sorunu yaşamaktadır.
- All the organisations fighting for democracy in this country, however, support the idea of this association agreement.
- Ancak bu ülkede demokrasi için mücadele eden tüm örgütler bu ortaklık anlaşması fikrini desteklemektedir.
- BST is not allowed in any other country apart from the US.
- BST'ye ABD dışında başka hiçbir ülkede izin verilmemektedir.
- Certainly, my own country sets a rather poor example in this respect.
- Kesinlikle kendi ülkem bu açıdan oldukça kötü bir örnek teşkil ediyor.
- The country is now becoming ever more marginalised in the world community.
- Ülke şimdi dünya toplumunda giderek daha da marjinalleşiyor.
- The leading group in America considers its own country to be the best in the world.
- Amerika'daki lider grup kendi ülkesini dünyanın en iyisi olarak görmektedir.
- Tibet today continues to be an occupied country, oppressed by force and scarred by suffering.
- Tibet bugün işgal edilmiş, zorla baskı altında tutulan ve acılarla yaralanmış bir ülke olmaya devam ediyor.
- In Finland we still remember all too well how important a conscripted army is for the country's independence.
- Finlandiya'da askere alınmış bir ordunun ülkenin bağımsızlığı için ne kadar önemli olduğunu hala çok iyi hatırlıyoruz.
- No country must be forced into taking particular decisions.
- Hiçbir ülke belirli kararlar almaya zorlanmamalıdır.
- They must also be applied consistently and that also applies to a country like France.
- Ayrıca tutarlı bir şekilde uygulanmalıdırlar ve bu Fransa gibi bir ülke için de geçerlidir.
- You see, I come from a country which would have no future without its farmers.
- Gördüğünüz gibi ben, çiftçileri olmadan geleceği olmayan bir ülkeden geliyorum.
- In a country in which women and children are kidnapped and enslaved?
- Kadınların ve çocukların kaçırıldığı ve köleleştirildiği bir ülkede mi?
- China is a huge country of growing importance in the world.
- Çin, dünyada önemi giderek artan büyük bir ülke.
- In my own country the victims of timeshare fraud have banded together to try and demand action.
- Kendi ülkemde devre mülk dolandırıcılığı mağdurları bir araya gelerek harekete geçilmesini talep ettiler.
- However, several challenges persist, which may threaten the stability of the country.
- Bununla birlikte, ülkenin istikrarını tehdit edebilecek bazı zorluklar devam etmektedir.
- It is also an important country economically.
- Ekonomik olarak da önemli bir ülkedir.
- They are also banned from monitoring developments and carrying out inspections in the country.
- Ayrıca ülkedeki gelişmeleri izlemeleri ve denetim yapmaları da yasaklanmıştır.
- The EBRD is the largest single foreign investor in Russia, and Russia is the largest country in its portfolio.
- AİKB, Rusya'daki en büyük tek yabancı yatırımcıdır ve Rusya onun portföyündeki en büyük ülkedir.
- Yet we all recognise each country as an equal sovereign nation.
- Oysa hepimiz her ülkeyi eşit egemen bir ulus olarak tanıyoruz.
- There are times, unfortunately, when you have to occupy a country if you want to overturn a dictatorship.
- Ne yazık ki, bir diktatörlüğü devirmek istiyorsanız bir ülkeyi işgal etmeniz gereken zamanlar vardır.
- My own country took all too long to do so, unfortunately.
- Ne yazık ki benim ülkemin bunu yapması çok uzun sürdü.
- We also need the country whose flag the ship flies to bear liability.
- Ayrıca geminin bayrağını taşıdığı ülkenin sorumluluk üstlenmesine de ihtiyacımız var.
- Each country must obviously be appraised on its own merits individually.
- Elbette her ülke kendi değerlerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
- Those who are familiar with the history of Poland know what corridors mean for that country.
- Polonya'nın tarihini bilenler koridorların bu ülke için ne anlama geldiğini bilirler.
- Surely that is very worrying for a country that would like to join the European Union.
- Avrupa Birliği'ne katılmak isteyen bir ülke için bu elbette çok endişe verici.
- Around 45% of that country's exports come to the European Union.
- Bu ülkenin ihracatının yaklaşık %45'i Avrupa Birliği'ne yapılmaktadır.
- The Iraqis must at last be able to benefit from their country's wealth, which is enormous.
- Iraklılar nihayet ülkelerinin muazzam zenginliklerinden faydalanabilmelidir.
- Is a company credible if it exports to a country that has not been able to respond to the request for permission?
- İzin talebine yanıt veremeyen bir ülkeye ihracat yapan bir şirket güvenilir midir?
- Democrats in this country now need our support more than ever.
- Bu ülkedeki Demokratların desteğimize her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.
- The brutal persecution of the Shiites in the south of the country is no secret either.
- Ülkenin güneyinde Şiilere yönelik acımasız zulüm de bir sır değil.
- The future of the country lies with the young people of Zimbabwe.
- Ülkenin geleceği Zimbabve'nin genç insanlarında yatmaktadır.
- The EU will then have to yield to the terms imposed by Poland, the last country to resist acceptance.
- Bu durumda AB, kabul etmemekte direnen son ülke olan Polonya'nın dayattığı şartlara boyun eğmek zorunda kalacaktır.
- Not one citizen will understand why the remittance of euros from one country to another involves such high costs.
- Hiçbir vatandaş, bir ülkeden diğerine avro havalesinin neden bu kadar yüksek maliyetler içerdiğini anlamayacaktır.
- I hail from a country abounding in water and I also have my home in Amsterdam near water.
- Suyun bol olduğu bir ülkeden geliyorum ve Amsterdam'da suya yakın bir evim var.
- It is better for the president of the country and the people of the country.
- Ülke başkanı ve ülke halkı için daha iyidir.
- In this way, we can prevent arms orders refused by one country from being accepted by another country.
- Bu şekilde bir ülke tarafından reddedilen silah siparişlerinin başka bir ülke tarafından kabul edilmesini önleyebiliriz.
- The Vietnamese people live in poverty, their society is in decline and the country is still under-developed.
- Vietnam halkı yoksulluk içinde yaşıyor, toplumları çöküşte ve ülke hala az gelişmiş durumda.
- The best method is to incorporate this into the country and regional strategies to secure ownership in the South.
- En iyi yöntem, Güney'de mülkiyeti güvence altına almak için bunu ülke ve bölge stratejilerine dahil etmektir.
- Water resources should not be seen as one country's private property, but as a shared global resource.
- Su kaynakları bir ülkenin özel mülkü olarak değil, paylaşılan küresel bir kaynak olarak görülmelidir.
- Côte d'Ivoire is a huge country with enormous potential and is one of the lynchpins in West Africa.
- Fildişi Sahili muazzam potansiyele sahip büyük bir ülkedir ve Batı Afrika'nın kilit noktalarından biridir.
- These human rights violations were really not necessary, not in a country like Tunisia.
- Bu insan hakları ihlalleri Tunus gibi bir ülkede gerçekten gerekli değildi.
- This country has unresolved problems relating to its very existence.
- Bu ülkenin kendi varlığıyla ilgili çözülmemiş sorunları vardır.
- It is absolutely essential to know what country the products are from.
- Ürünlerin hangi ülkeden geldiğini bilmek kesinlikle çok önemlidir.
- President Mugabe has presided over the destruction of a once vibrant country.
- Başkan Mugabe bir zamanların canlı ülkesinin yıkımına başkanlık etmiştir.
- Eritrea is desperate for support in rebuilding a country ravaged by war.
- Eritre, savaşın harap ettiği bir ülkeyi yeniden inşa etme konusunda desteğe muhtaç.
- Dr Supachai Panitchpakdi is the first Director-General from a developing country.
- Dr. Supachai Panitchpakdi gelişmekte olan bir ülkeden gelen ilk Genel Direktördür.
- Is that the way in which it will be possible to satisfy the country’s huge needs?
- Ülkenin büyük ihtiyaçlarının karşılanması bu şekilde mi mümkün olacak?
- It would have allowed specific types of cooperation to be developed to suit each country.
- Bu sayede her ülkeye uygun özel işbirliği türleri geliştirilebilirdi.
- In each country that budget easing amounted to more than 1.5% of GDP.
- Her bir ülkede bütçe gevşemesi GSYH'nin %1.5'inden fazlasına tekabül etmektedir.
- This is particularly noticeable in my own country, Germany.
- Bu durum özellikle kendi ülkem olan Almanya'da dikkat çekicidir.
- In more general terms, as soon as a country has accepted.
- Daha genel bir ifadeyle, bir ülke kabul eder etmez.
- These rights are not as obvious in every country in our world.
- Bu haklar dünyamızdaki her ülkede bu kadar açık değildir.
- But should it make any difference which country or which area or which hospital you are treated in?
- Ancak hangi ülkede, hangi bölgede ya da hangi hastanede tedavi gördüğünüzün bir önemi var mı?
- They are fighting a corrupt regime which owns 95% of the country's wealth.
- Ülke servetinin %95'ine sahip olan yozlaşmış bir rejimle mücadele ediyorlar.
- The Jewish people dreamt about their own country and they got it, and rightly so.
- Yahudi halkı kendi ülkelerinin hayalini kurdu ve bunu elde etti, haklı olarak.
- A country cannot unilaterally impose a ban on the import of spent fuel meant for reprocessing.
- Bir ülke tek taraflı olarak yeniden işlenmek üzere kullanılmış yakıt ithalatına yasak getiremez.
- Angola is a devastated country, which has experienced twenty-six long years of civil war without a break.
- Angola, yirmi altı yıl boyunca aralıksız iç savaş yaşamış, harap olmuş bir ülkedir.
- I shall take some examples from my own country, the United Kingdom.
- Kendi ülkemden, Birleşik Krallık'tan bazı örnekler vereceğim.
- We refuse to join forces with a country that still condones torture.
- İşkenceye hala göz yuman bir ülke ile güçlerimizi birleştirmeyi reddediyoruz.
- The European Union should not, however, be indifferent to what is happening in this the most populous country in Africa.
- Ancak Avrupa Birliği, Afrika'nın bu en kalabalık ülkesinde yaşananlara kayıtsız kalmamalıdır.
- You have quite openly said, regarding what is happening in my country, that the socialists are at fault.
- Ülkemde olup bitenlerle ilgili olarak sosyalistlerin hatalı olduğunu açıkça söylediniz.
- In my own country nine million people already have systems operating under other standards than MHP.
- Benim ülkemde dokuz milyon insan MHP'den farklı standartlarda çalışan sistemlere sahip.
- We made that point strongly in every country we went to.
- Gittiğimiz her ülkede bu noktayı güçlü bir şekilde dile getirdik.
- Such a country will never achieve the unity which it desires.
- Böyle bir ülke asla arzu ettiği birliğe ulaşamayacaktır.
- We have a cooperation agreement with that country.
- Bu ülke ile bir iş birliği anlaşmamız var.
- I am sure he has political friends in his country who can raise this matter in the national parliament of Greece.
- Eminim ülkesinde bu konuyu Yunanistan ulusal parlamentosunda gündeme getirebilecek siyasi dostları vardır.
- Those of you who have been to that country know that the children in Moldova are the worst off in Europe.
- Bu ülkeye gidenleriniz Moldova'daki çocukların Avrupa'daki en kötü durumda olan çocuklar olduğunu bilirler.
- For a country like Sweden, which has no constitutional court, the rule of law aspect is especially sensitive.
- İsveç gibi anayasa mahkemesi olmayan bir ülke için hukukun üstünlüğü konusu özellikle hassas bir konudur.
- A small country is not in a position to do this.
- Küçük bir ülke bunu yapabilecek durumda değildir.
- What works in one country does not in another.
- Bir ülkede işe yarayan bir şey başka bir ülkede işe yaramayabilir.
- It aims to assist the country's political and economic reform programme.
- Ülkenin siyasi ve ekonomik reform programına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
- In my opinion, however, the solution cannot be to divide the country along ethnic lines.
- Ancak bana göre çözüm, ülkeyi etnik hatlara göre bölmek olamaz.
- That would be splendid for the country which, together with France and Germany, has traditionally combated openness.
- Bu, Fransa ve Almanya ile birlikte geleneksel olarak açıklıkla mücadele eden bir ülke için muhteşem olurdu.
- Your own country, like California, has recently suffered major power cuts following liberalisation.
- Kaliforniya gibi sizin ülkeniz de liberalleşmenin ardından yakın zamanda büyük elektrik kesintileri yaşadı.
- It is only necessary for one country to ratify the protocol for it to come into force.
- Protokolün yürürlüğe girmesi için sadece bir ülkenin onaylaması gerekmektedir.
- Any country which hosts the Olympic Games will have a problem if it does not enlist the support of its citizens.
- Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapan her ülke, vatandaşlarının desteğini alamazsa sorun yaşayacaktır.
- Therefore it is afraid, and when a country or a continent is afraid, it can make stupid mistakes.
- Bu nedenle korkuyor ve bir ülke ya da bir kıta korktuğu zaman aptalca hatalar yapabilir.
- It is a serious problem in a small country such as my own.
- Benimki gibi küçük bir ülkede bu ciddi bir sorun.
- Therefore we must make this distinction between third country and Community carriers or operators.
- Bu nedenle üçüncü dünya ülkeleri ve Topluluk taşıyıcıları ya da operatörleri arasında bu ayrımı yapmalıyız.
- However, when meat preparations are imported from a country outside the EU, the Swedish guarantee applies.
- Bununla birlikte, et müstahzarları AB dışındaki bir ülkeden ithal edildiğinde, İsveç garantisi geçerlidir.
- But in his country there are still regions a statuto speciale, which have different prerogatives.
- Ancak ülkesinde hala farklı ayrıcalıklara sahip özel statülü bölgeler bulunmaktadır.
- The legislation of the country of import must always be respected.
- İthalatın yapıldığı ülkenin mevzuatına her zaman saygı gösterilmelidir.
- We have reason to fear that there is a connection between these disappearances and the country's political problems.
- Bu kayıplar ile ülkenin siyasi sorunları arasında bir bağlantı olduğundan korkmak için nedenlerimiz var.
- That ranges from 0.3% for my own country and 0.7% of GNP, to finance this European policy.
- Bu Avrupa politikasını finanse etmek için kendi ülkem için %0.3 ve GSMH'nin %0.7'si arasında değişmektedir.
- He was going to remove his country from the poverty spiral with the aid of oil revenues.
- Petrol gelirlerinin yardımıyla ülkesini yoksulluk sarmalından çıkaracaktı.
- It states, for example, that a country has a minimum age for marriage, and that is incorrect.
- Örneğin bir ülkede evlilik için asgari bir yaş olduğunu ve bunun yanlış olduğunu belirtir.
- Turkey is a very complex country with many different cultures.
- Türkiye birçok farklı kültüre sahip çok karmaşık bir ülkedir.
- Let me mention one issue which is very important to my own country, namely mountains.
- Kendi ülkem için çok önemli olan bir konudan, yani dağlardan bahsetmeme izin verin.
- Mr Mayer may know that in his country, Germany, there was once a system of international exhaustion.
- Sayın Mayer, ülkesi Almanya'da bir zamanlar uluslararası bir tükenme sistemi olduğunu biliyor olabilir.
- The strength of Hong Kong lies in its success in retaining the principle of one country, two systems.
- Hong Kong'un gücü, tek ülke, iki sistem ilkesini korumadaki başarısında yatmaktadır.
- On the one hand we have a Head of Government in London who acts as though his country were the fifty-first US State.
- Bir yanda Londra'da ülkesi sanki ABD'nin elli birinci eyaletiymiş gibi davranan bir Hükümet Başkanımız var.
- The sovereignty of the Iraqi people and the territorial integrity of its country must be respected.
- Irak halkının egemenliğine ve ülkesinin toprak bütünlüğüne saygı gösterilmelidir.
- Let nobody plead the need to defend their country at national level and continental level!
- Kimse ülkesini ulusal düzeyde ve kıta düzeyinde savunma ihtiyacını dile getirmesin!
- Mr Maaten's report states that that country should also become a member of the ASEM group.
- Sayın Maaten'in raporunda bu ülkenin de ASEM grubuna üye olması gerektiği belirtilmektedir.
- Physical, sexual or psychological violence exists in every country in the EU.
- Fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddet AB'deki her ülkede mevcuttur.
- In my country there is a pop song about Satellite Suzy.
- Benim ülkemde Satellite Suzy hakkında bir pop şarkısı var.
- Mr President Russia is already now by far the most significant country the Union shares a border with.
- Sayın Başkan Rusya halihazırda Birlik'in sınır paylaştığı en önemli ülke konumundadır.
- The argument is that, instead of converging, taxation diverges from one country to another in the Union.
- Tartışma, vergilendirmenin yakınsamak yerine Birlik içinde bir ülkeden diğerine farklılaştığı yönündedir.
- Yet it is not just the violence and cruelty which concern me, it is the political decision to colonise a country.
- Ancak beni ilgilendiren sadece şiddet ve zulüm değil, bir ülkeyi sömürgeleştirmek için alınan siyasi karardır.
- He came to Strasbourg with already considerable experience in defending citizens' rights in his own country.
- Strazburg'a kendi ülkesinde vatandaş haklarını savunma konusunda zaten önemli bir deneyime sahip olarak geldi.
- To my own shame my own country, Ireland, has the Atlantic Dawn, which is an exploitative vessel.
- Kendi ülkem İrlanda'nın, sömürücü bir gemi olan Atlantic Dawn'a sahip olması benim için utanç verici.
- The EU has rightly defended the need for country resolutions alongside thematic resolutions.
- AB haklı olarak tematik kararların yanı sıra ülke kararlarına da ihtiyaç olduğunu savunmuştur.
- Iraq has the potential to be a rich country.
- Irak zengin bir ülke olma potansiyeline sahiptir.
- However, the evaluation identifies certain points which are common to every country.
- Ancak değerlendirmede her ülke için ortak olan bazı noktalar tespit edilmiştir.
- Extradition to a country that will condemn European citizens to death?
- Avrupa vatandaşlarını ölüme mahkum edecek bir ülkeye iade mi?
- These reservations are also shared by many in my country and in my parliamentary group.
- Bu çekinceler ülkemdeki ve parlamento grubumdaki pek çok kişi tarafından da paylaşılmaktadır.
- Small and medium-sized enterprises in town and country are being wiped out.
- Şehirdeki ve ülkedeki küçük ve orta ölçekli işletmeler yok ediliyor.
- In light of the situation in the country, this is really quite incredible.
- Ülkenin içinde bulunduğu durum göz önüne alındığında bu gerçekten inanılmaz.
- That is the only way to guarantee security and democracy in that country.
- Bu ülkede güvenlik ve demokrasiyi garanti altına almanın tek yolu budur.
- Individuals are not being treated as individuals, they are being treated as groups coming from the country concerned.
- Bireylere birey olarak değil, ilgili ülkeden gelen gruplar olarak muamele edilmektedir.
- For my country, Austria, this is an absolutely fundamental political issue.
- Ülkem Avusturya için bu kesinlikle temel bir siyasi meseledir.
- Third country nationals can already participate in many ways in local life within the European Union.
- Üçüncü dünya ülkelerinin vatandaşları Avrupa Birliği içindeki yerel yaşama zaten pek çok şekilde katılabilmektedir.
- I am grateful for his having mentioned my own country.
- Kendi ülkemden bahsettiği için minnettarım.
- There continues to be inadequate security in the country.
- Ülkede güvenlik yetersizliği devam etmektedir.
- My country has speed limits on 95% of all roads.
- Ülkemde yolların %95'inde hız sınırı vardır.
- Even in a country like Egypt, few tourists who visit the sphinx realise that 90% of the women are circumcised.
- Mısır gibi bir ülkede bile sfenksi ziyaret eden turistlerin çok azı kadınların %90'ının sünnetli olduğunun farkındadır.
- Instead, each country can make its own judgment on the matter.
- Bunun yerine, her ülke bu konuda kendi kararını verebilir.
- If ever a country deserved help from aid donors, it was Mozambique.
- Eğer bir ülke yardım donörlerinin yardımını hak ediyorsa, o da Mozambik'tir.
- Are we going to support a country that pursues barbaric practices?
- Barbarca uygulamalar yürüten bir ülkeyi destekleyecek miyiz?
- Almost all ordinary citizens of Israel wish to live in peace in their own country.
- İsrail'in sıradan vatandaşlarının neredeyse tamamı kendi ülkelerinde barış içinde yaşamak istemektedir.
- Do it in your own country, but not in the European Parliament!
- Bunu kendi ülkenizde yapın, ama Avrupa Parlamentosu'nda değil!
- They wish to have a country with secure borders and normal diplomatic relations with all its Arab neighbours.
- Güvenli sınırları ve tüm Arap komşularıyla normal diplomatik ilişkileri olan bir ülkeye sahip olmak istiyorlar.
- A company only has to register in one country of the Union.
- Bir şirket, Birliğin yalnızca bir ülkesinde kayıt yaptırmak zorundadır.
- No country, however, complies with its own laws in this field.
- Ancak hiçbir ülke bu alanda kendi yasalarına uymamaktadır.
- This new protocol with Mauritania is now the Union's most important protocol with a third country.
- Moritanya ile yapılan bu yeni protokol şu anda Birliğin üçüncü bir ülkeyle yaptığı en önemli protokoldür.
- Illegal immigrants must be sent back to their country of origin.
- Yasa dışı göçmenler geldikleri ülkelere geri gönderilmelidir.
- India is not the only country that is facing tension between religions.
- Dinler arasında gerilim yaşayan tek ülke Hindistan değil.
- Each country has its own history.
- Her ülkenin kendine özgü bir tarihi vardır.
- We very much appreciated the support we received from that country in eliminating violence on our own island.
- Kendi adamızdaki şiddeti ortadan kaldırmak için bu ülkeden aldığımız desteği çok takdir ettik.
- That is something I never expected to see in my country.
- Bu benim ülkemde görmeyi hiç beklemediğim bir şey.
- As Parliament will know, Russia is a core country under this programme.
- Parlamentonun da bileceği üzere, Rusya bu program kapsamında çekirdek ülke konumundadır.
- In my country, it was not so long ago that only one female minister was appointed.
- Benim ülkemde çok uzun zaman önce sadece bir kadın bakan atanmıştı.
- Each country, each institution, draws on its own assets and pools its own resources for the sake of the common cause.
- Her ülke, her kurum kendi varlıklarından yararlanır ve ortak amaç uğruna kendi kaynaklarını bir havuzda toplar.
- The only criterion will be whether or not a country really has met the conditions for accession.
- Tek kriter, bir ülkenin katılım için gerekli koşulları gerçekten yerine getirip getirmediği olacaktır.
- This programme is the first initiative on border control management with a country in the region.
- Bu program, bölgedeki bir ülke ile sınır kontrol yönetimine ilişkin ilk girişimdir.
- What we do not want is for Parliament to be used to debate a country's domestic problems.
- Parlamentonun bir ülkenin iç sorunlarını tartışmak için kullanılmasını istemiyoruz.
- I think this country deserves and, furthermore, needs the sort of first-rate care and assistance the EU has to offer.
- Bence bu ülke AB'nin sunabileceği birinci sınıf bakım ve yardımı hak ediyor ve dahası buna ihtiyacı var.
- We had elections in my country on Sunday, and election campaigns tend to polarise in order to emphasise differences.
- Pazar günü ülkemde seçimler vardı ve seçim kampanyaları farklılıkları vurgulamak için kutuplaştırma eğilimindedir.
- What is considered normal in one country is still not normal in another country.
- Bir ülkede normal kabul edilen bir şey başka bir ülkede hala normal değildir.
- I do not believe that auctions and burden sharing ceilings by country are appropriate in this connection.
- Bu bağlamda açık artırmaların ve ülkelere göre yük paylaşım tavanlarının uygun olduğuna inanmıyorum.
- I come from a country in which racism and such matters are viewed differently.
- Irkçılık ve benzeri konuların farklı değerlendirildiği bir ülkeden geliyorum.
- China is a huge country of growing importance in the world.
- Çin dünyada önemi giderek artan büyük bir ülkedir.
- There are those who say we have no right to occupy a country.
- Bir ülkeyi işgal etmeye hakkımız olmadığını söyleyenler de var.
- To speak of justice in that country is to speak the language of torture and of systematic brutality.
- Bu ülkede adaletten söz etmek, işkencenin ve sistematik vahşetin dilini konuşmaktır.
- Secondly, Iran, the other key country for the stability of the region.
- İkinci olarak, İran, bölgenin istikrarı için diğer kilit ülke.
- My country sees no problem in sending the Roma back to their countries of origin.
- Benim ülkem Romanların geldikleri ülkelere geri gönderilmesinde hiçbir sorun görmemektedir.
- I am pleased to bear glad tidings from my own country.
- Kendi ülkemden müjdeli haberler getirmekten memnuniyet duyuyorum.
- My own country struggled to meet the criteria 15 months before accession.
- Kendi ülkem katılımdan 15 ay önce kriterleri karşılamak için mücadele etti.
- We should not forget that violent crime can take place anywhere, in any country.
- Şiddet suçlarının her yerde, her ülkede işlenebileceğini unutmamalıyız.
- The country maintains important relations with the United States and Europe.
- Ülke, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ile önemli ilişkiler sürdürmektedir.
- This country is afraid it will be in a sense sidelined.
- Bu ülke bir anlamda kenara itilmekten korkmaktadır.
- The country also has a terrorism problem.
- Ülkenin bir de terör sorunu var.
- France, after all, is not a country that persecutes its citizens.
- Ne de olsa Fransa, vatandaşlarına zulmeden bir ülke değil.
- Why, when each individual country can opt to be absent with regard to these?
- Neden, her bir ülke bunlarla ilgili olarak yok olmayı tercih edebiliyorken?
- In my country, Italy, these data are kept for five years.
- Ülkem İtalya'da bu veriler beş yıl süreyle saklanmaktadır.
- Today we have a very different country which is struggling hard to overcome huge structural problems.
- Bugün karşımızda devasa yapısal sorunların üstesinden gelmek için büyük bir mücadele veren çok farklı bir ülke var.
- No country can claim to have a better system than another.
- Hiçbir ülke diğerinden daha iyi bir sisteme sahip olduğunu iddia edemez.
- There is a scarcity of donations in my own country and many others.
- Benim ülkemde ve birçok ülkede bağış kıtlığı var.
- My own country too is criticised in this report.
- Bu raporda kendi ülkem de eleştiriliyor.
- The country must not again become a seedbed of terrorism and of drugs production.
- Ülke yeniden terörizmin ve uyuşturucu üretiminin tohum yatağı haline gelmemelidir.
- Lastly, let me reiterate the Union’s desire to see Cyprus accede as a unified country.
- Son olarak, Birliğin Kıbrıs'ın birleşik bir ülke olarak katılımını görme arzusunu yinelememe izin verin.
- I am the Prime Minister of a country with a federal structure.
- Ben federal yapıya sahip bir ülkenin Başbakanıyım.
- Single-handedly he has caused his country's political isolation.
- Tek başına ülkesinin siyasi izolasyonuna neden oldu.
- As a result of these elections, the DSP and the centre-right party MHP became the two biggest parties of the country.
- Bu seçimlerin sonucunda, DSP ve merkez sağ parti MHP, ülkenin en büyük iki partisi haline gelmiştir.
- Nonetheless, we feel that the terrible poverty in this country is not conducive to political equilibrium or compromise.
- Bununla birlikte bu ülkedeki korkunç yoksulluğun siyasi dengeye veya uzlaşmaya elverişli olmadığını düşünüyoruz.
- Ultimately we are going to have to work towards each country finding and fulfilling its own optimum.
- Nihayetinde her ülkenin kendi optimumunu bulması ve gerçekleştirmesi için çalışmamız gerekecek.
- We must finally take action in response to the scandalous handling of the issue of the country's name.
- Ülkenin ismi konusunun skandal bir şekilde ele alınması karşısında nihayet harekete geçmeliyiz.
- In Turkey's case it is possible that this aid may have influenced its role as a strategic country in the Middle East.
- Türkiye'nin durumunda, bu yardımın Orta Doğu'da stratejik bir ülke olarak rolünü etkilemiş olması mümkündür.
- A war that turns mainly on the considerable natural wealth of the country.
- Büyük ölçüde ülkenin önemli doğal zenginliklerine dayanan bir savaş.
- Even in my own country I have come to be in a minority with such a view.
- Kendi ülkemde bile böyle bir görüşe sahip azınlıktayım.
- Thousands of refugees are still unable to return home and the de facto division of the country continues.
- Binlerce mülteci hala evlerine dönemiyor ve ülkenin fiili bölünmüşlüğü devam ediyor.
- Afghanistan is not the only country where these violations are committed.
- Afganistan bu ihlallerin yaşandığı tek ülke değildir.
- Zimbabwe really had all the qualifications for becoming a prosperous and successful country in southern Africa.
- Zimbabve gerçekten de Güney Afrika'da müreffeh ve başarılı bir ülke olmak için gereken tüm niteliklere sahipti.
- This results in the same tools being cheap in one country and expensive in another.
- Bu da aynı araçların bir ülkede ucuz, diğerinde pahalı olması sonucunu doğurmaktadır.
- It is just that, in New Delhi, we will be in a country that generates well over 50% of its electricity from coal.
- Yeni Delhi'de, elektriğinin %50'sinden fazlasını kömürden üreten bir ülkede olacağız.
- The UN estimates that seven and a half million people are at risk of famine in this devastated country.
- BM, bu harap olmuş ülkede yedi buçuk milyon insanın kıtlık riski altında olduğunu tahmin ediyor.
- We must not abandon this country, which has so many friends in Europe.
- Avrupa'da bu kadar çok dostu olan bu ülkeyi terk etmemeliyiz.
- In effect, this draft, in its current wording, seems to be flexible enough to respect the sovereignty of each country.
- Aslında bu taslak, mevcut ifadesiyle, her ülkenin egemenliğine saygı gösterecek kadar esnek görünmektedir.
- I can gauge its importance for my country's international reputation.
- Bunun ülkemin uluslararası itibarı açısından önemini ölçebiliyorum.
- The differences vary from country to country, but the outcome is the same.
- Farklılıklar ülkeden ülkeye değişir ancak sonuç aynıdır.
- Egypt is a big and important country with a rich history.
- Mısır, zengin bir tarihe sahip büyük ve önemli bir ülkedir.
- This also applies to the overview of the human rights situation for each country via an EU agency.
- Bu aynı zamanda bir AB ajansı aracılığıyla her ülke için insan hakları durumunun gözden geçirilmesi için de geçerlidir.
- You know that in my country the debate is becoming heated.
- Biliyorsunuz ki benim ülkemde tartışmalar giderek kızışıyor.
- Let us move on to Nepal, a small but very densely populated country.
- Küçük ama çok yoğun nüfuslu bir ülke olan Nepal'e geçelim.
- Finally, the country became the domicile of fundamentalist terrorists.
- Son olarak, ülke köktendinci teröristlerin ikametgahı haline gelmiştir.
- I am thinking of the coordination of social security for third country nationals.
- Üçüncü dünya ülkelerinin vatandaşları için sosyal güvenliğin koordinasyonunu düşünüyorum.
- One does not destroy a whole country because a terrorist is hiding there.
- Bir terörist orada saklanıyor diye bütün bir ülke yok edilmez.
- When the real country moves ahead of the legal country, the procedures must be adapted.
- Gerçek ülke yasal ülkenin önüne geçtiğinde prosedürler uyarlanmalıdır.
- I, for my part, believe that membership is not just Turkey's right, it is vital to the country.
- Ben kendi adıma, üyeliğin sadece Türkiye'nin hakkı değil, ülke için hayati önem taşıdığına inanıyorum.
- We are now overtaking North Korea, which is the only country in the world that prefers to legislate behind closed doors.
- Şu anda dünyada kapalı kapılar ardında yasama yapmayı tercih eden tek ülke olan Kuzey Kore'yi geride bırakıyoruz.
- We have an essential responsibility towards this country, its president and the people of Côte d'Ivoire.
- Bu ülkeye, cumhurbaşkanına ve Fildişi Sahili halkına karşı önemli bir sorumluluğumuz var.
- On this point, I would like to make a comment about the future of the country.
- Bu noktada ülkenin geleceği hakkında bir yorum yapmak istiyorum.
- This research will never be funded in a country where it is forbidden.
- Bu araştırma, yasak olduğu bir ülkede asla finanse edilmeyecektir.
- Neither is it only about this or that advantage for one country or another.
- Ne de sadece şu ya da bu ülke için şu ya da bu avantaj söz konusudur.
- The country is completely destabilised, literally strangled by the Russian Federation.
- Ülke tamamen istikrarsızlaştırılmış, Rusya Federasyonu tarafından kelimenin tam anlamıyla boğulmuştur.
- The much vaunted regime change can only be effective if there is support for it in the country itself.
- Çok övünülen rejim değişikliği ancak ülke içinde destek bulursa etkili olabilir.
- Angola, Zimbabwe and Zambia also participate without scruples in the violence in this country.
- Angola, Zimbabve ve Zambiya da bu ülkedeki şiddete hiç çekinmeden katılmaktadır.
- Many people do this by skirting around the law by watching via satellite broadcasters from their own country.
- Pek çok kişi kendi ülkelerinden uydu yayıncıları aracılığıyla izleyerek yasanın etrafından dolanmaktadır.
- It is a country where there is no hope for children.
- Çocuklar için hiçbir umudun olmadığı bir ülke.
- We have an essential responsibility towards this country, its president and the people of Côte d'Ivoire.
- Bu ülkeye, başkanına ve Fildişi Sahili halkına karşı önemli bir sorumluluğumuz var.
- In addition, none of these rules will apply to third country airlines.
- Ayrıca, bu kuralların hiçbiri üçüncü dünya ülkelerinin havayolları için geçerli olmayacaktır.
- Turning to Bosnia and Herzegovina, it has to be said that this country is struggling to square the circle.
- Bosna Hersek'e dönecek olursak, bu ülkenin çemberi daraltmak için mücadele ettiğini söylemek gerekir.
- It is important for us to remember Ukraine, which is a very important country in Europe.
- Avrupa'da çok önemli bir ülke olan Ukrayna'yı hatırlamak bizim için önemlidir.
- This unconstitutional situation issues directly from the nature of the country's political constellation.
- Bu anayasaya aykırı durum doğrudan ülkenin siyasi yapısının doğasından kaynaklanmaktadır.
- Let us not forget that we found a country ravaged by 23 years of war and years of drought.
- Unutmayalım ki 23 yıl süren savaş ve yıllarca süren kuraklık nedeniyle harap olmuş bir ülke bulduk.
- Yet today this country is preparing to host the World Conference Against Racism.
- Oysa bugün bu ülke Irkçılığa Karşı Dünya Konferansına ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor.
- In my own country, the Netherlands, potatoes are irradiated but I have never seen this displayed on the label.
- Kendi ülkem Hollanda'da patatesler ışınlanıyor ancak bunun etikette gösterildiğini hiç görmedim.
- Surely that country has sufficient capacity and expertise at its disposal to scrap these ships itself.
- Şüphesiz bu ülkenin bu gemileri kendi başına hurdaya çıkarabilecek yeterli kapasitesi ve uzmanlığı vardır.
- This Loya Jirga was apparently the most representative the country has ever had.
- Görünüşe göre bu Loya Jirga, ülkenin şimdiye kadar sahip olduğu en temsili Jirga'ydı.
- However, the individual country must decide for itself what arrangements it prefers.
- Ancak, her bir ülke hangi düzenlemeleri tercih edeceğine kendisi karar vermelidir.
- Nevertheless, every country has the right to choose freely how it is going to supply itself with food.
- Bununla birlikte her ülke kendi gıda ihtiyacını nasıl karşılayacağını özgürce seçme hakkına sahiptir.
- This is not a problem for the United States alone, but for every country in the world.
- Bu sadece ABD için değil, dünyadaki her ülke için bir sorundur.
- Average incomes in a country mirror very clearly the levels of access to education.
- Bir ülkedeki ortalama gelir, eğitime erişim düzeyini çok net bir şekilde yansıtmaktadır.
- But at least it is the first ombudsman system in a CIS country.
- Ancak en azından bir BDT ülkesindeki ilk ombudsmanlık sistemidir.
- Our approach is based entirely on differentiation, which means that each country is treated individually.
- Yaklaşımımız tamamen farklılaştırmaya dayanmaktadır; bu da her ülkenin ayrı ayrı ele alındığı anlamına gelmektedir.
- It is easier to replace a treaty than a country's people.
- Bir anlaşmayı değiştirmek bir ülkenin halkını değiştirmekten daha kolaydır.
- However, the accession of a country to the European Union affects its whole population.
- Bununla birlikte bir ülkenin Avrupa Birliği'ne katılımı tüm nüfusunu etkiler.
- Let me take an example from my own country.
- Kendi ülkemden bir örnek vereyim.
- Moldova is a country in search of its cultural and political identity.
- Moldova kültürel ve siyasi kimliğini arayan bir ülke.
- As far as slavery is concerned, it is actually banned in Islam and Mauritania is a Muslim country.
- Köleliğe bakarsak aslında İslam'da yasaklanmıştır ve Moritanya da Müslüman bir ülkedir.
- More than half of the revenues on which the country survives are now derived from foreign aid.
- Ülkenin geçimini sağlayan gelirlerin yarısından fazlası artık dış yardımlardan elde ediliyor.
- Secondly, this operation will help enhance the role and profile of the European Union in this country.
- İkinci olarak bu operasyon Avrupa Birliği'nin bu ülkedeki rolünü ve profilini geliştirmeye yardımcı olacaktır.
- The second point is the country's integrity.
- İkinci nokta ise ülke bütünlüğüdür.
- In my own country, projections are that more and more elderly people are moving to rural areas to retire.
- Kendi ülkemde giderek daha fazla sayıda yaşlı insanın emekli olmak için kırsal bölgelere taşınacağı tahmin ediliyor.
- But if these women were to return to their native country, they would be ostracized.
- Ancak bu kadınlar kendi ülkelerine dönecek olurlarsa dışlanacaklar.
- In all events, I think that they exist in every country.
- Her halükarda, her ülkede var olduklarını düşünüyorum.
- The court must only be involved if the country concerned is unwilling or unable to deal with the matter.
- Mahkeme sadece ilgili ülkenin konuyla ilgilenmek istememesi veya ilgilenememesi durumunda devreye girmelidir.
- The country has now, at least partly, restored peace, and another war situation is thus to be avoided.
- Ülke şu anda kısmen de olsa barışı sağlamış durumda ve dolayısıyla yeni bir savaş durumundan kaçınılması gerekiyor.
- It was the same country which now wants to take the lead in bringing him down, namely the United States.
- Şimdi onu alaşağı etmek için öncülük etmek isteyen aynı ülkeydi, yani Amerika Birleşik Devletleri.
- Their punishment - a number of years in a labour camp -is intended to silence all the critical voices in that country.
- Verdikleri ceza olan çalışma kampında birkaç yıllık süre, bu ülkedeki tüm eleştirel sesleri susturmayı amaçlamaktadır.
- Turkey is a very complex country with many different cultures.
- Türkiye birçok farklı kültüre sahip çok karmaşık bir ülke.
- We must all be prepared, if that report is negative on any particular country, to take the appropriate action.
- Raporun herhangi bir ülke hakkında olumsuz olması halinde, hepimiz gerekli adımları atmaya hazır olmalıyız.
- I do not agree, however, with eliminating the specific line for that young and much-benighted country.
- Bununla birlikte, bu genç ve çok ileri görüşlü ülke için belirli bir çizginin ortadan kaldırılmasına katılmıyorum.
- These are examples from one country of a universal European problem.
- Bunlar evrensel bir Avrupa sorununun tek bir ülkeden örnekleri.
- I am not suggesting that direct intervention in the country which defied the Red Army is either appropriate or feasible.
- Kızıl Ordu'ya meydan okuyan bir ülkeye doğrudan müdahalenin uygun ya da uygulanabilir olduğunu öne sürmüyorum.
- That is what my country has had and I believe we can keep it.
- Benim ülkemin sahip olduğu şey budur ve bunu koruyabileceğimize inanıyorum.
- Numerous private undertakings have also joined in helping themselves to the country's raw materials.
- Çok sayıda özel teşebbüs de ülkenin hammaddelerine el atmaya başlamıştır.
- Must Nicosia not become a united city and Cyprus a united country?
- Lefkoşa'nın birleşik bir şehir, Kıbrıs'ın da birleşik bir ülke olması gerekmez mi?
- In each country there are balance of payments difficulties, but quite encouraging growth figures in all three.
- Her üç ülkede de ödemeler dengesi güçlükleri var, ancak üçünde de büyüme rakamları oldukça cesaret verici.
- Mr PresidentRussia is already now by far the most significant country the Union shares a border with.
- Sayın Cumhurbaşkanı, Rusya halihazırda Birlik'in sınır paylaştığı en önemli ülke konumundadır.
- That does not mean that there is no other country concerned with this issue.
- Bu, bu konuyla ilgilenen başka bir ülke olmadığı anlamına gelmez.
- Moldova is a country in search of its cultural and political identity.
- Moldova, kültürel ve siyasi kimliğini arayan bir ülke.
- There are also Member States affected by salmonella panic of the kind that exists in my own country.
- Benim ülkemde yaşanan türden salmonella paniğinden etkilenen Üye Devletler de var.
- We should finally accept this small country as a genuine European partner.
- Bu küçük ülkeyi nihayet gerçek bir Avrupalı ortak olarak kabul etmeliyiz.
- China is a large country which has a right to democracy.
- Çin, demokrasiye hakkı olan büyük bir ülkedir.
- Under the new text, this new superpower will be able to intervene even if the crime only affects one country.
- Yeni metne göre bu yeni süper güç, suç sadece bir ülkeyi etkilese bile müdahale edebilecek.
- In my country, it was not so long ago that only one female minister was appointed.
- Ülkemde, çok uzun zaman önce sadece bir kadın bakan atanmıştı.
- Sweden is sometimes described as a well organised but not particularly exciting country.
- İsveç bazen iyi organize edilmiş ancak özellikle heyecan verici olmayan bir ülke olarak tanımlanır.
- In my own country, the Netherlands, the turn-out in 1999 was only 30%.
- Kendi ülkem Hollanda'da 1999'daki katılım oranı sadece %30'du.
- The suffering of this country has gone on long enough.
- Bu ülkenin çektiği acılar yeterince uzun sürdü.
- You will understand better if we imagine this in the context of your own country.
- Bunu kendi ülkeniz bağlamında hayal edersek daha iyi anlayacaksınız.
- An isolated country is vulnerable, but not so is a union of countries.
- İzole bir ülke savunmasızdır, ancak bir ülkeler birliği öyle değildir.
- This Loya Jirga was apparently the most representative the country has ever had.
- Bu Loya Jirga, görünüşe göre ülkenin şimdiye kadar sahip olduğu en temsili toplantı olmuştur.
- There will, however, always be a small number of people in any country who are prepared to abuse a system.
- Bununla birlikte, her ülkede sistemi kötüye kullanmaya hazır az sayıda insan her zaman olacaktır.
- That will not happen with every country simultaneously.
- Bu her ülkeyle aynı anda olmayacak.
- The European Union is the main donor helping to rebuild this shattered country.
- Avrupa Birliği, bu harap olmuş ülkenin yeniden inşasına yardım eden ana donördür.
- My own country, Sweden, is heavily committed to conflict prevention, peacekeeping and crisis management.
- Benim ülkem İsveç, çatışmaların önlenmesi, barışın korunması ve kriz yönetimine büyük önem vermektedir.
- In my country it has up to now been customary to insure biometric risks.
- Ülkemde biyometrik risklerin sigortalanması bugüne kadar alışılagelmiş bir durumdu.
- That is an internal issue; each country decides what it wants to do and who it wants to send.
- Bu bir iç meseledir; her ülke ne yapmak istediğine ve kimi göndermek istediğine kendisi karar verir.
- The Maoists have meanwhile occupied part of the country.
- Bu arada Maoistler ülkenin bir bölümünü işgal etmiş durumda.
- Malta is not a country in transition.
- Malta geçiş sürecinde olan bir ülke değildir.
- The Commission agrees that there is a risk that the country is drifting towards civil war.
- Komisyon, ülkenin iç savaşa doğru sürüklenme riski bulunduğu konusunda hemfikir.
- In my own country, the Netherlands, the number of people burdened by noise is as high as forty-three percent.
- Kendi ülkem Hollanda'da gürültüden muzdarip insanların sayısı yüzde kırk üç gibi yüksek bir orandadır.
- Henceforth, the geographical reference context will be the whole of Europe, not one specific country or another.
- Bundan böyle, coğrafi referans bağlamı belirli bir ülke veya diğeri değil, tüm Avrupa olacaktır.
- It is the only associated country which has to have a visa!
- Vize almak zorunda olan tek ilişkili ülkedir!
- We are talking here simply about my own country, Sweden, which has only 9 million inhabitants.
- Burada sadece 9 milyon nüfusa sahip olan kendi ülkem İsveç'ten bahsediyoruz.
- As many colleagues have pointed out, the pace of enlargement varies from country to country and month by month.
- Pek çok meslektaşımızın da belirttiği üzere, genişlemenin hızı ülkeden ülkeye ve aydan aya değişmektedir.
- President Mugabe and his cronies have wrecked a once prosperous and once stable country.
- Başkan Mugabe ve yandaşları ise bir zamanların müreffeh ve istikrarlı ülkesini harap etmişlerdir.
- But Scotland is not the only country affected by these draconian measures.
- Ancak bu acımasız tedbirlerden etkilenen tek ülke İskoçya değil.
- We all know that Greece is a relatively small country.
- Hepimiz Yunanistan'ın nispeten küçük bir ülke olduğunu biliyoruz.
- Indicative programmes must be drawn up for each country.
- Her ülke için açıklayıcı programlar hazırlanmalıdır.
- We have to remember that there is no such thing as a safe country for certain people.
- Bazı insanlar için güvenli ülke diye bir şey olmadığını unutmamalıyız.
- When we talk of Belarus, we are talking about more than just the situation in an albeit important country.
- Belarus'tan bahsederken önemli bir ülkedeki durumdan daha fazlasını konuşuyoruz.
- These underlying causes of conflict must remain the target of all EU cooperation assistance to the country.
- Çatışmanın altında yatan bu nedenler, ülkeye yönelik tüm AB işbirliği yardımlarının hedefi olmaya devam etmelidir.
- In parts of the country from which I come, transit traffic has come to constitute an intolerable nuisance.
- Benim geldiğim ülkenin bazı bölgelerinde transit trafik tahammül edilemez bir sıkıntı oluşturmaya başladı.
- The wealth of the country is appealing to its greedy neighbours.
- Ülkenin zenginliği açgözlü komşularına cazip gelmektedir.
- The idea, of course, is that the court should only prosecute if the country concerned does not do so itself.
- Buradaki fikir, mahkemenin ancak ilgili ülke bunu kendisi yapmadığı takdirde dava açması gerektiğidir.
- We must give Turkey the opportunity to carry out the reforms its country needs.
- Türkiye'ye, ülkesinin ihtiyaç duyduğu reformları gerçekleştirmesi için fırsat vermeliyiz.
- That would presumably be the easiest solution for my own country too.
- Muhtemelen benim ülkem için de en kolay çözüm bu olurdu.
- This is the case of my country, Catalonia.
- Bu benim ülkem Katalonya için de geçerli.
- We should not forget that violent crime can take place anywhere, in any country.
- Şiddet içeren suçların her yerde ve her ülkede işlenebileceğini unutmamalıyız.
- It is up to the population of the country to settle its accounts with Mugabe and his dictatorship.
- Mugabe ve diktatörlüğü ile hesaplaşmak ülke halkına kalmıştır.
- Hungary's integration into the European Union is a truly national ambition for that country.
- Macaristan'ın Avrupa Birliği ile bütünleşmesi bu ülke için gerçekten ulusal bir hedeftir.
- It is also a country which attaches a great deal of importance to transatlantic links.
- Ayrıca transatlantik bağlantılara büyük önem veren bir ülkedir.
- I share these concerns because my country has a long coastline, which is highly dependent on maritime resources.
- Bu endişeleri paylaşıyorum çünkü ülkem, deniz kaynaklarına büyük ölçüde bağımlı olan uzun bir kıyı şeridine sahiptir.
- Secondly, no country shall have to wait for others.
- İkincisi hiçbir ülke başkalarını beklemek zorunda değildir.
- I totally agree that the best solution for Angola is to take advantage of this country's enormous potential.
- Angola için en iyi çözümün bu ülkenin muazzam potansiyelinden faydalanmak olduğuna tamamen katılıyorum.
- I have a rough idea of what is happening in the country.
- Ülkede neler olduğuna dair kabaca bir fikrim var.
- At that time, this had been the biggest international agreement between the Community and any third country.
- O dönemde bu, Topluluk ile herhangi bir üçüncü dünya ülkesi arasındaki en büyük uluslararası anlaşmaydı.
- There is a scarcity of donations in my own country and many others.
- Benim ülkemde ve diğer pek çok ülkede bağış kıtlığı var.
- Since 11 September, the country has in fact been a caricature of a clear conscience.
- 11 Eylül'den bu yana ülke aslında temiz bir vicdanın karikatürü haline geldi.
- In my own country, the UK, the compulsory teaching of foreign languages is being cut back.
- Kendi ülkem olan Birleşik Krallık'ta yabancı dillerin zorunlu öğretimi azaltılıyor.
- You have quite openly said, regarding what is happening in my country, that the socialists are at fault.
- Ülkemde olup bitenlerle ilgili olarak açıkça sosyalistlerin hatalı olduğunu söylediniz.
- Moreover, the country has been subject to low intensity bombing for several years.
- Ayrıca ülke birkaç yıldır düşük yoğunluklu bombardımana maruz kalmaktadır.
- We must see to the re-building of that country.
- Bu ülkenin yeniden inşasını görmeliyiz.
- Firstly, no attempt is being made to change the system in Denmark or in any other country.
- İlk olarak, Danimarka'da veya başka bir ülkede sistemi değiştirmek için herhangi bir girişimde bulunulmamaktadır.
- The Maoist underground rebels have tried to grab this opportunity to destabilise the country still further.
- Maoist yeraltı isyancıları ülkeyi daha da istikrarsızlaştırmak için bu fırsatı değerlendirmeye çalıştı.
- Sweden is a small, sparsely populated and open country, which perhaps made it simpler for us to attend to the problems.
- İsveç'in küçük, seyrek nüfuslu ve açık bir ülke olması belki de sorunlarla ilgilenmemizi kolaylaştırdı.
- Indeed, which country would not protect itself from outside plotting?
- Gerçekten de hangi ülke kendisini dışarıdan gelecek komplolara karşı korumaz ki?
- How can we expect a country to have an identity when it is called by an acronym?
- Kısaltmayla anılan bir ülkenin kimliğinin olmasını nasıl bekleyebiliriz?
- This country is certainly far from the European continent and European legislation!
- Bu ülke kesinlikle Avrupa kıtasından ve Avrupa mevzuatından çok uzakta!
- As we say in my country, 'slow and steady wins the race'.
- Ülkemde dediğimiz gibi, 'yavaş ve istikrarlı olan yarışı kazanır'.
- And some of our Member States, including my own, Belgium, are sending weapons to this country.
- Ve benim ülkem Belçika da dahil olmak üzere bazı Üye Devletlerimiz bu ülkeye silah gönderiyor.
- There is only one precedent in my country, which dates from 1991.
- Benim ülkemde 1991 yılından kalma tek bir emsal var.
- Without a lasting solution for the north-east, the country will suffer disruption and people will be uprooted.
- Kuzeydoğu için kalıcı bir çözüm bulunmazsa, ülke kargaşa yaşayacak ve insanlar yerlerinden edilecektir.
- That is something which I also hope that organised opponents in my own country, Denmark, will take account of.
- Bu, kendi ülkem Danimarka'daki örgütlü muhaliflerin de dikkate alacağını umduğum bir şeydir.
- My country is one of the ten member states with a vehicle registration tax.
- Benim ülkem araç tescil vergisi uygulayan on üye ülkeden biridir.
- These are hard times and, like Belgium, we are a small country.
- Zor zamanlar geçiriyoruz ve Belçika gibi biz de küçük bir ülkeyiz.
- The short dry season has started and a blanket of heat has descended on the country.
- Kısa kurak mevsim başladı ve ülkenin üzerine sıcak bir örtü çöktü.
- The main reasons for the country's poverty are of a political nature.
- Ülkenin yoksulluğunun temel nedenleri siyasi niteliktedir.
- To wreak death and destruction in his own country and beyond.
- Kendi ülkesinde ve ötesinde ölüm ve yıkıma yol açmak için.
- But Israel, like any other country, must recognise its international frontiers.
- Ancak İsrail de diğer tüm ülkeler gibi uluslararası sınırlarını tanımak zorundadır.
- It is difficult to decree normality in a country by waving the barrel of a kalashnikov.
- Bir kalaşnikofun namlusunu sallayarak bir ülkede normalliği ilan etmek zordur.
- Estonia is a small country which belonged to a sort of union.
- Estonya, bir tür birliğe ait olan küçük bir ülkedir.
- France has maintained a military presence in that country since its independence.
- Fransa bağımsızlığından bu yana bu ülkede askeri varlığını sürdürmektedir.
- Portugal is a country which has clearly demonstrated its sensitivity to issues relating to the sea.
- Portekiz, denizle ilgili konulardaki hassasiyetini açıkça ortaya koymuş bir ülkedir.
- The European Union cannot give in to the whims of any country when the future of its farmers is a stake.
- Avrupa Birliği, çiftçilerinin geleceği söz konusu olduğunda herhangi bir ülkenin kaprislerine boyun eğemez.
- In Italy, my country's national airline company has contemplated recapitalisation.
- İtalya'da, ülkemin ulusal havayolu şirketi yeniden sermayelendirmeyi düşünmektedir.
- Algeria has been a troubled country for many years.
- Sayın Cumhurbaşkanı, Cezayir uzun yıllardır sorunlu bir ülke.
- We complain that the United States is the only country that can do this.
- Bunu yapabilecek tek ülkenin Amerika Birleşik Devletleri olduğundan şikâyet ediyoruz.
- It means that a country under foreign occupation will be allowed to join the European Union.
- Bu, yabancı işgali altındaki bir ülkenin Avrupa Birliği'ne katılmasına izin verileceği anlamına geliyor.
- To win a war against terrorism in one country, you need broad consensus of support in that country.
- Bir ülkede terörizme karşı savaşı kazanmak için o ülkede geniş bir destek konsensüsüne ihtiyacınız vardır.
- Turkey is not a country of final destination.
- Türkiye bir nihai varış ülkesi değildir.
- The much vaunted regime change can only be effective if there is support for it in the country itself.
- Çok övünülen rejim değişikliği, ancak ülkenin kendi içinde buna destek varsa etkili olabilir.
- I believe that Somalia is the only country in the region which is in this situation.
- Somali'nin bölgede bu durumda olan tek ülke olduğuna inanıyorum.
- But when it comes to immigration, no country is an island.
- Ancak söz konusu göç olduğunda hiçbir ülke bir ada değildir.
- The rules determining which country is responsible must be characterised by the rule of law and by predictability.
- Hangi ülkenin sorumlu olduğunu belirleyen kurallar, hukukun üstünlüğü ve öngörülebilirlik ile karakterize edilmelidir.
- We need intelligent sanctions, intelligent measures, because it is such a poor country.
- Akıllı yaptırımlara, akıllı tedbirlere ihtiyacımız var çünkü burası çok fakir bir ülke.
- Things are different in the north-eastern part controlled by the Northern Alliance and in the rest of the country.
- Kuzey İttifakı tarafından kontrol edilen kuzeydoğu bölgesi ile ülkenin geri kalanında durum farklıdır.
- Illegal immigrants must be sent back to their country of origin.
- Yasadışı göçmenler geldikleri ülkelere geri gönderilmelidir.
- If we want peace restored in the Congo, he must leave that country.
- Kongo'da barışın yeniden tesis edilmesini istiyorsak, o ülkeyi terk etmelidir.
- The country that is least ambitious where discrimination is concerned must not be allowed to determine the agenda.
- Ayrımcılık söz konusu olduğunda en az iddialı olan ülkenin gündemi belirlemesine izin verilmemelidir.
- Only through education can a country develop, only through an adequately educated population can a country progress.
- Bir ülke ancak eğitim yoluyla kalkınabilir, bir ülke ancak yeterli eğitim almış bir nüfusla ilerleyebilir.
- Secondly, why were the OAU and other international observers not allowed into the north of the country?
- İkinci olarak Afrika Birliği Örgütü ve diğer uluslararası gözlemcilerin ülkenin kuzeyine girmesine neden izin verilmedi?
- The political violence in Colombia is a crucial obstacle to peace and development in the country.
- Kolombiya'daki siyasi şiddet, ülkede barış ve kalkınmanın önünde önemli bir engel teşkil etmektedir.
- This initiative will contribute to the future abolition of the death penalty in every country in the world.
- Bu girişim, gelecekte dünyanın her ülkesinde ölüm cezasının kaldırılmasına katkıda bulunacaktır.
- We must not spare efforts to help the central government extend its authority to the entire country.
- Merkezi hükümetin yetkilerini tüm ülkeye yaymasına yardımcı olmak için çabalarımızı esirgememeliyiz.
- We need to be sure that if need be, the country whose flag the ship is flying will accept liability.
- Gerektiğinde, geminin bayrağını taşıdığı ülkenin sorumluluğu kabul edeceğinden emin olmalıyız.
- At the same time, the number of cod fishermen has fallen considerably in my country.
- Aynı zamanda, ülkemde morina balıkçılarının sayısı da önemli ölçüde azaldı.
- The EU will continue to do what is in its power to rebuild the country and to implement the Bonn Agreement fully.
- AB, ülkenin yeniden inşası ve Bonn Anlaşmasının tam olarak uygulanması için elinden geleni yapmaya devam edecektir.
- This applies in particular to a country with which we have not yet begun negotiations.
- Bu durum özellikle henüz müzakerelere başlamadığımız bir ülke için geçerlidir.
- Oil is not the only resource in that country.
- Bu ülkedeki tek kaynak petrol değildir.
- It is the ethos in my own country, and I would like to encourage it.
- Bu benim ülkemdeki ahlak anlayışıdır ve ben bunu teşvik etmek istiyorum.
- However, Israel is not the only country concerned with security.
- Bununla birlikte, güvenlikle ilgili tek ülke İsrail değildir.
- We work with other donors to agree on common, but country-specific indicators.
- Diğer donörlerle birlikte çalışarak ortak ama ülkeye özgü göstergeler üzerinde anlaşmaya varıyoruz.
- I think that it is also important to highlight this point, whichever country we might discuss.
- Hangi ülkeyi ele alırsak alalım şu noktanın altını çizmenin de önemli olduğunu düşünüyorum.
- We are a long way from being able to take up normal relations with this country.
- Bu ülke ile normal ilişkiler kurabilmekten çok uzağız.
- Zimbabwe was once a flourishing country and it could be again.
- Zimbabve bir zamanlar gelişen bir ülkeydi ve tekrar gelişebilir.
- In my country and in others, it is the regions that set support for employment programmes.
- Benim ülkemde ve diğerlerinde, istihdam programlarına destek veren bölgelerdir.
- In my country it has up to now been customary to insure biometric risks.
- Ülkemde bugüne kadar biyometrik risklerin sigortalanması alışılagelmiş bir uygulamaydı.
- We must all be prepared, if that report is negative on any particular country, to take the appropriate action.
- Bu raporun herhangi bir ülke hakkında olumsuz olması halinde hepimiz gerekli adımları atmaya hazır olmalıyız.
- We want Cyprus to join the European Union as a united country.
- Kıbrıs'ın Avrupa Birliği'ne birleşik bir ülke olarak katılmasını istiyoruz.
- Any future trade and cooperation agreement with this country must also include human rights clauses.
- Bu ülkeyle gelecekte yapılacak her türlü ticaret ve işbirliği anlaşması insan hakları maddelerini de içermelidir.
- Obviously it is difficult, but it would not be the first country to regret a dark episode in its history.
- Belli ki zor ancak tarihinde karanlık bir dönemden pişmanlık duyan ilk ülke olmayacaktır.
- Allow me to say a few words about Estonia, that fascinating little country on the Baltic.
- Baltık Denizi'ndeki o büyüleyici küçük ülke Estonya hakkında birkaç söz söylememe izin verin.
- This country is still a long way from being en route to the EU.
- Bu ülke AB yolunda ilerlemekten hala çok uzak.
- The country is, and has long been, isolated.
- Ülke izole edilmiş durumda ve uzun zamandır da öyle.
- It will be a visible sign of our commitment to safeguarding stability in this country.
- Bu ülkede istikrarın korunmasına yönelik kararlılığımızın görünür bir işareti olacaktır.
- It is probably the country with the greatest resources in the world.
- Muhtemelen dünyanın en büyük kaynaklarına sahip ülkesidir.
- The country must comply with these obligations immediately.
- Ülke bu yükümlülükleri derhal yerine getirmelidir.
- Ultimately, a currency is influenced by economic and financial strength rather than by a country's population.
- Nihayetinde bir para birimi, bir ülkenin nüfusundan ziyade ekonomik ve mali gücünden etkilenir.
- The EU Regulation makes the rules the same in every country.
- AB Yönetmeliği kuralları her ülkede aynı hale getirmektedir.
- Zimbabwe is a beautiful and once prosperous country with the potential to be the bread basket for the region.
- Zimbabve, bölgenin ekmek sepeti olma potansiyeline sahip güzel ve bir zamanlar müreffeh bir ülkedir.
- The need for bilateral cooperation in the task of rebuilding the country was emphasised.
- Ülkenin yeniden inşası için ikili işbirliğine duyulan ihtiyaç vurgulanmıştır.
- President Mugabe and his cronies have wrecked a once prosperous and once stable country.
- Başkan Mugabe ve yandaşları bir zamanlar müreffeh ve istikrarlı bir ülke olan Bangladeş'i harabeye çevirdi.
- In this country, so heavily dependent on tourism, the situation is becoming more tragic.
- Büyük ölçüde turizme bağımlı olan bu ülkede durum giderek daha trajik bir hal alıyor.
- Numerus clausi will then be agreed upon as if Germany were one country.
- Bu durumda sanki Almanya tek bir ülkeymiş gibi çok sayıda madde üzerinde anlaşmaya varılacaktır.
- In my country there is a lot of discussion about healthcare at the moment.
- Ülkemde şu anda sağlık hizmetleri hakkında çok fazla tartışma var.
- I would, for example, remind you of the difficulties the Christians are facing in that country.
- Örneğin size bu ülkede Hıristiyanların karşılaştıkları zorlukları hatırlatmak isterim.
- In this case there is no shared block, each country controls its territorial area and that is that.
- Bu durumda ortak bir blok yoktur, her ülke kendi bölgesel alanını kontrol eder ve hepsi bu kadar.
- That is very significant in a country like Denmark where we drink water directly from the tap.
- Danimarka gibi suyu doğrudan musluktan içtiğimiz bir ülkede bu çok önemli.
- Together with the other political prisoners in the country, Aung San Suu Kyi must be released immediately.
- Ülkedeki diğer siyasi mahkumlarla birlikte Aung San Suu Kyi de derhal serbest bırakılmalıdır.
- On the one hand we have a Head of Government in London who acts as though his country were the fifty-first US State.
- Bir yanda Londra'da ülkesi sanki ABD'nin elli birinci eyaletiymiş gibi davranan bir Hükümet Başkanı var.
- In Helsinki, intense pressure on the EU meant that that country officially became a candidate Member.
- Helsinki'de AB'ye yapılan yoğun baskılar sonucunda bu ülke resmen aday üye oldu.
- These are examples from one country of a universal European problem.
- Bunlar evrensel bir Avrupa sorununun tek bir ülkeden örnekleridir.
- Can we just ignore this issue in a candidate country, is this our response?
- Aday bir ülkede bu sorunu görmezden gelebilir miyiz, cevabımız bu mu?
- Indeed, we do not want people who have fled from a country to be treated differently.
- Gerçekten de, bir ülkeden kaçan insanlara farklı muamele yapılmasını istemiyoruz.
- It feels exactly the same to be tortured, whatever sort of country you are in.
- Hangi ülkede olursanız olun, işkence görmek tamamen aynı hissettirir.
- It was the same country which now wants to take the lead in bringing him down, namely the United States.
- Aynı ülke şimdi de onu alaşağı etmek için öncülük etmek istiyor, yani Amerika Birleşik Devletleri.
- Only in this way can consumers force the government in each country to change its ossified systems.
- Tüketiciler ancak bu şekilde her ülkedeki hükümeti kemikleşmiş sistemlerini değiştirmeye zorlayabilir.
- What this country needs now is enlightenment.
- Bu ülkenin şu anda ihtiyacı olan şey aydınlanmadır.
- In this country, so heavily dependent on tourism, the situation is becoming more tragic.
- Turizme son derece bağımlı olan bu ülkede durum daha da trajik hale geliyor.
- I believe we should support this country if we want to avoid the risk of a counter-revolution.
- Eğer bir karşı devrim riskinden kaçınmak istiyorsak bu ülkeyi desteklememiz gerektiğine inanıyorum.
- I think that it is also important to highlight this point, whichever country we might discuss.
- Hangi ülkeyi tartışırsak tartışalım bu noktanın altını çizmenin de önemli olduğunu düşünüyorum.
- However, it reflects a very different tradition of political thinking from that in my own country.
- Bununla birlikte, kendi ülkemdekinden çok farklı bir siyasi düşünce geleneğini yansıtmaktadır.
- In Baluchistan and in the north-west of the country, religious fundamentalists were the victors in the election.
- Belucistan'da ve ülkenin kuzey batısında köktendinciler seçimin galibi oldu.
- As you know, there are 22 guidelines on which each country is evaluated.
- Bildiğiniz üzere, her ülkenin değerlendirildiği 22 kılavuz ilke bulunmaktadır.
- We are a country of rapidly developing advanced technologies.
- Hızla gelişen ileri teknolojilere sahip bir ülkeyiz.
- I am therefore pleased to see that most resources go to uprooted people from that country.
- Bu nedenle kaynakların çoğunun bu ülkeden sürülen insanlara gittiğini görmekten memnuniyet duyuyorum.
- It is now politically important, as, in 2004, it will become a neighbouring country of the European Union.
- Bu konu, 2004 yılında Avrupa Birliği'ne komşu bir ülke olacağı için siyasi açıdan da büyük önem taşımaktadır.
- What the country does need, however, is emergency aid and development aid on a large scale.
- Ancak ülkenin ihtiyacı olan şey acil yardım ve büyük ölçekte kalkınma yardımıdır.
- This also means that not just one Baltic country but all three will be involved.
- Bu aynı zamanda sadece bir Baltık ülkesinin değil, üçünün de dahil olacağı anlamına gelmektedir.
- Firstly, we cannot tolerate the existence of a nuclear weapons programme in that country.
- Öncelikle, bu ülkede bir nükleer silah programının varlığına tahammül edemeyiz.
- No government or country must be allowed to suppress it.
- Hiçbir hükümetin ya da ülkenin bunu bastırmasına izin verilmemelidir.
- In my own country, the UK, the compulsory teaching of foreign languages is being cut back.
- Benim ülkemde, Birleşik Krallık'ta, yabancı dillerin zorunlu öğretimi azaltılıyor.
- I would take the example of my own country, Belgium, and the sponsoring of major sports events in Belgium.
- Kendi ülkem olan Belçika'yı ve Belçika'daki büyük spor etkinliklerinin sponsorluğunu örnek verebilirim.
- No constitutionally elected president can negotiate with armed rebels that occupy 40% of his country.
- Anayasal olarak seçilmiş hiçbir başkan, ülkesinin %40'ını işgal eden silahlı isyancılarla müzakere edemez.
- We were also looking at human rights in that country.
- Ayrıca o ülkedeki insan haklarına da bakıyorduk.
- We say that the State of Israel is a democratic country.
- İsrail Devleti'nin demokratik bir ülke olduğunu söylüyoruz.
- The Union has no right to interfere in the internal affairs of a sovereign country such as the Russian Federation.
- Birliğin, Rusya Federasyonu gibi egemen bir ülkenin içişlerine karışma hakkı yoktur.
- Secondly, this operation will help enhance the role and profile of the European Union in this country.
- İkinci olarak, bu operasyon Avrupa Birliği'nin bu ülkedeki rolünü ve profilini geliştirmeye yardımcı olacaktır.
- I represent a country which has a unique and close historical relationship with the United States.
- ABD ile eşsiz ve yakın bir tarihi ilişkisi olan bir ülkeyi temsil ediyorum.
- Afghanistan is a very difficult country to help.
- Afganistan yardım etmesi çok zor bir ülke.
- I think that would be appropriate in view of that country's significance and that of the continent.
- Bu ülkenin ve kıtanın önemi göz önüne alındığında bunun uygun olacağını düşünüyorum.
- No government or country must be allowed to suppress it.
- Hiçbir hükümet ya da ülkenin bunu bastırmasına izin verilmemelidir.
- It will be essential to address these issues in order to ensure sustainable peace in the country.
- Ülkede sürdürülebilir barışın sağlanması için bu meselelerin ele alınması elzem olacaktır.
- A contagious effect can occur between one country and others and it is possible that capital flows will fluctuate.
- Bir ülke ile diğerleri arasında bulaşıcı bir etki meydana gelebilir ve sermaye akışlarının dalgalanması mümkündür.
- We can see advances being made in every country towards coordination.
- Her ülkede koordinasyon yönünde ilerlemeler kaydedildiğini görebiliriz.
- It is not true that Great Britain has more temporary workers than any other country.
- Büyük Britanya'nın diğer tüm ülkelerden daha fazla geçici işçiye sahip olduğu doğru değildir.
- In my country, for example, there has for twenty years been a shortage of organ donors.
- Örneğin benim ülkemde yirmi yıldır organ bağışçısı sıkıntısı yaşanıyor.
- First, we should not be mild-mannered psychotherapists in one country and unrelenting public prosecutors in another.
- Birincisi, bir ülkede yumuşak huylu psikoterapistler, diğerinde ise acımasız savcılar olmamalıyız.
- It is a real problem to legislate here for what is going on in another country.
- Başka bir ülkede olup bitenler için burada yasa çıkarmak gerçek bir sorundur.
- We Europeans have a duty to help this country.
- Biz Avrupalıların bu ülkeye yardım etme görevi var.
- Also, further reforms have to be sustainable, measured against the country's debt profile.
- Ayrıca, ülkenin borç profiline göre ölçüldüğünde, daha fazla reformun sürdürülebilir olması gerekmektedir.
- I must say that, sadly, my country is no example when it comes to reducing emissions, but rather the opposite.
- Üzülerek söylemeliyim ki, emisyonların azaltılması konusunda benim ülkem örnek değil, tam tersi.
- North Korea is now the only country ever to have left the non-proliferation treaty.
- Kuzey Kore şu ana kadar nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasından ayrılan tek ülke olmuştur.
- It is one of the most important agreements we have ever concluded with any country.
- Bu, bugüne kadar herhangi bir ülkeyle imzaladığımız en önemli anlaşmalardan biridir.
- Without a clear yes to this, it is very difficult to help the country from the outside.
- Buna net bir evet demeden ülkeye dışarıdan yardım etmek çok zor.
- We are not going to mention every illness we have ever suffered in another country.
- Başka bir ülkede yaşadığımız her hastalıktan bahsedecek değiliz.
- I underline the fact that it was the KLA that brought conflict into the country; there is no doubt about that.
- Ülkeye çatışmayı getirenin KLA olduğunun altını çiziyorum; bu konuda hiçbir şüphe yok.
- The Netherlands has always been a pro-European country.
- Hollanda her zaman Avrupa yanlısı bir ülke olmuştur.
- However, several challenges persist which may threaten the stability of the country.
- Ancak ülkenin istikrarını tehdit edebilecek bir takım güçlükler devam etmektedir.
- It is high time that new, honest elections were held in this country.
- Bu ülkede yeni ve dürüst seçimlerin yapılmasının tam zamanıdır.
- Has any country shown a readiness in the Council to make such a statement?
- Herhangi bir ülke Konsey'de böyle bir açıklama yapmaya hazır olduğunu gösterdi mi?
- And the pig farmers in my country are delighted at the fact.
- Ve ülkemdeki domuz çiftçileri bu durumdan çok memnun.
- It really does seem as if the country has plague on all sides at once.
- Gerçekten de sanki ülkenin her tarafı aynı anda veba salgınına yakalanmış gibi görünüyor.
- That country now invests less in innovation than any other country.
- Bu ülke şu anda inovasyona diğer tüm ülkelerden daha az yatırım yapıyor.
- The desertification of the least profitable areas of the country is inevitable.
- Ülkenin en az karlı bölgelerinin çölleşmesi kaçınılmazdır.
- France has maintained a military presence in that country since independence.
- Fransa bağımsızlığından bu yana bu ülkede askeri varlığını sürdürmektedir.
- In my country, there is a pop song about Satellite Suzy.
- Benim ülkemde Satellite Suzy hakkında bir pop şarkısı var.
- And every country, every nation, must feel equal and secure within this development.
- Ve her ülke, her ulus, bu gelişme içinde kendini eşit ve güvende hissetmelidir.
- You see, I come from a country where vitamins are still available in pharmacies only.
- Gördüğünüz gibi ben vitaminlerin hala sadece eczanelerde satıldığı bir ülkeden geliyorum.
- In my own country the victims of timeshare fraud have banded together to try and demand action.
- Benim ülkemde devre mülk dolandırıcılığı mağdurları bir araya gelerek harekete geçilmesini talep ettiler.
- In my country, in my region, workers have taken the managers of their company hostage.
- Benim ülkemde, benim bölgemde işçiler şirket yöneticilerini rehin aldılar.
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı AP üyesi arkadaşlarımızın dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapmasına izin veren bir ruhsat mı?
- This ready-made mould for meetings could be used for our relations with any other country.
- Bu hazır görüşme kalıbı başka herhangi bir ülkeyle ilişkilerimiz için de kullanılabilir.
- Iraq is no more dictatorial a country than its Arab neighbours.
- Irak, Arap komşularından daha diktatör bir ülke değildir.
- I think that would be appropriate in view of that country's significance and that of the continent.
- Ülkenin ve kıtanın önemi göz önüne alındığında bunun uygun olacağını düşünüyorum.
- There are many deficiencies in this area, including in my own country.
- Kendi ülkem de dahil olmak üzere bu alanda pek çok eksiklik var.
- I am a research scientist in my country and I cannot hear the expression 'knowledge-based society' without flinching.
- Ben ülkemde araştırmacı bir bilim adamıyım ve 'bilgi temelli toplum' ifadesini duyduğumda irkilmeden edemiyorum.
- In just over two months' time presidential elections will be taking place in his country, White Russia.
- İki aydan biraz daha uzun bir süre içinde ülkesi Beyaz Rusya'da başkanlık seçimleri yapılacak.
- I know that from having been Minister responsible for drug addiction in my own country.
- Kendi ülkemde uyuşturucu bağımlılığından sorumlu Bakan olduğum için bunu biliyorum.
- Financial aid to that country is to be doubled and it has been granted pre-accession status.
- Bu ülkeye yapılan mali yardım iki katına çıkarılacak ve katılım öncesi statü verilecektir.
- Since then, the country has been put under pressure to allow more and larger lorries through.
- O zamandan bu yana ülke, daha fazla ve daha büyük kamyonların geçişine izin vermesi için baskı altında tutulmaktadır.
- The way in which he is now tackling it beggars all belief and is bringing his country to the brink of collapse.
- Şu anda bu meseleyi ele alış biçimi tüm inançları alt üst etmekte ve ülkesini çöküşün eşiğine getirmektedir.
- My own country, the United Kingdom, consists of one large island plus the north of Ireland.
- Benim ülkem, Birleşik Krallık, büyük bir ada ve İrlanda'nın kuzeyinden oluşuyor.
- The regulation proposes that both systems be available in each country.
- Yönetmelik her iki sistemin de her ülkede mevcut olmasını önermektedir.
- As a democratic country, Taiwan should be able to take part in such organisations.
- Demokratik bir ülke olarak Tayvan bu tür organizasyonlarda yer alabilmelidir.
- A country as wealthy as Argentina has no right to leave the majority of its population in poverty.
- Arjantin kadar zengin bir ülkenin, nüfusunun çoğunluğunu yoksulluk içinde bırakmaya hakkı yoktur.
- Coming from a southern, northern country, I appreciate this very much.
- Güneydeki bir kuzey ülkesinden geldiğim için bunu çok takdir ediyorum.
- The only country to have made use of this exception is the United Kingdom.
- Bu istisnadan yararlanan tek ülke Birleşik Krallık'tır.
- Such things must not be organised separately for each and each country.
- Bu tür şeyler her ülke için ayrı ayrı düzenlenmemelidir.
- Some of you have talked about grotesque governments that do not respond to the reality of the country.
- Bazılarınız ülke gerçeklerine cevap vermeyen grotesk hükümetlerden bahsetti.
- This is a bad advertisement for that country.
- Bu, o ülke için kötü bir reklamdır.
- On the contrary, they cause problems and impasses to accumulate in their country.
- Aksine ülkelerinde sorunların ve çıkmazların birikmesine neden oluyorlar.
- Regrettably, this includes my own country, which pushed for the launch of the Pact in the first place.
- Ne yazık ki bu eksiklikler arasında Pakt'ın ilk olarak hayata geçirilmesini sağlayan kendi ülkem de yer alıyor.
- The forces there cannot responsibly administer day-to-day activities in the country.
- Oradaki güçler ülkedeki günlük faaliyetleri sorumlu bir şekilde yönetemiyor.
- Economic and monetary dependency might lead to the 'Argentinisation' of the country.
- Ekonomik ve parasal bağımlılık ülkenin 'Arjantinleşmesine' yol açabilir.
- Can you imagine our financial and economic future being discussed in public houses up and down the country?
- Mali ve ekonomik geleceğimizin ülkenin dört bir yanındaki halk evlerinde tartışıldığını hayal edebiliyor musunuz?
- What criteria are applied in order to verify that a country to which a national is being returned is safe?
- Bir vatandaşın geri gönderildiği ülkenin güvenli olduğunu doğrulamak için hangi kriterler uygulanır?
- We can use the structure in the country to some extent.
- Ülkedeki yapıyı bir dereceye kadar kullanabiliriz.
- Not just one part of the country, but across the whole thing.
- Ülkenin sadece bir kısmı değil, tamamı boyunca.
- Putin is the best president the country has ever had.
- Putin ülkenin sahip olduğu en iyi başkandır.
- Visit the country and check out potential locations.
- Ülkeyi ziyaret edin ve potansiyel yerlere göz atın.
- They're told that he's made their country the most powerful and economically developed on the planet.
- Onlara adamın ülkelerini yeryüzündeki en güçlü ve ekonomik olarak en gelişmiş ülke haline getirdiği söyleniyor.
- There aren't any good peaks in this whole country.
- Koskoca ülkede iyi bir zirve yok.
- The country of Venezuela is ready for a new president.
- Venezuela ülkesi yeni bir lider için hazır.
- There is nothing left for an honest man in this country.
- Bu ülkede dürüst bir adam için hiçbir şey kalmadı.
- The country of Venezuela is ready for a new president.
- Venezuela ülkesi yeni bir başkan için hazır.
- This attack hit the country's tourism sector hard.
- Bu durum ülkenin turizm sektörüne ağır darbeler vurdu.
- There is nothing left for an honest man in this country.
- Bu ülkede dürüst bir adama göre hiçbir şey kalmadı.
- You know, there's a whole middle of the country.
- Biliyorsunuz, ülkenin tam ortasındaki koskoca yer var.
- There is nothing left for an honest man in this country.
- Bu ülkede namuslu bir adam için hiçbir şey kalmadı.
- It's not hard to meet people, even in a new country.
- Yeni bir ülkede bile insanlarla tanışmak zor değil.
- This attack hit the country's tourism sector hard.
- Bu saldırı ülkenin turizm sektörüne ağır bir darbe vurdu.
- Therefore, it is suitable for every season to visit the country.
- Bundan dolayı ülkeyi ziyaret etmek için her mevsim uygundur.
- But why cannot we do things properly in this country.
- Peki neden bu ülkede işleri düzgün yapamıyoruz?
- A democratic country isn't ruled by a president.
- Demokratik bir ülke bir başkan tarafından yönetilmez.
- And more than half of the country wants a new president.
- Ve ülkenin yarısından fazlası yeni bir başkan istiyor.
- Macroeconomics focuses on the country or the world economy.
- Makroekonomi ülke veya dünya ekonomisine odaklanır.
- Hence, the victory of socialism is possible first in several or even in one capitalist country alone.
- Dolayısıyla, sosyalizmin zaferi önce birkaç kapitalist ülkede, hatta sadece bir kapitalist ülkede mümkündür.
- The country is abundant in natural resources.
- Bu ülke doğal kaynak açısından zengindir.
- Hence, the victory of socialism is possible first in several or even in one capitalist country alone.
- Bu nedenle sosyalizmin zaferi, ilkin az sayıda hatta bir tek kapitalist ülkede mümkündür.
- A country that depends on slavery to exist should disappear.
- Var olmak için köleliğe bel bağlayan bir ülke yok olmalı.
- A small part of the French railroad passes through the country.
- Fransız demiryolunun ufak bir kısmı ülkenin içinden geçiyor.
- A small part of the French railroad passes through the country.
- Ülkeden Fransa demiryolunun küçük bir parçası geçmektedir.
- Putin is the best president the country has ever had.
- Putin ülkenin şimdiye kadar sahip olduğu en iyi başkan.
- Belize enjoys a lengthy history of peace as a stable, democratic, independent country.
- Belize istikrarlı, demokratik ve bağımsız bir ülke olarak uzun ve barışçıl bir geçmişe sahiptir.
- Belize enjoys a lengthy history of peace as a stable, democratic, independent country.
- Belize istikrarlı, demokratik ve bağımsız bir ülke olarak uzun bir barış geçmişine sahiptir.
- And more than half of the country wants a new president.
- Ve ülkenin yarısından fazlası yeni bir cumhurbaşkanı istiyor.
- You know, there's a whole middle of the country.
- Biliyorsunuz, ülkenin tam ortasındaki koca bir yer var.
- But why cannot we do things properly in this country.
- Ama neden bu ülkede işleri düzgün yapamıyoruz.
- There aren't any good peaks in this whole country.
- Bu koca ülkede hiç güzel bir tepe yok.
- A democratic country isn't ruled by a president.
- Demokratik bir ülke bir lider tarafından yönetilmez.
- Anytime I've gone to coal country, everyone was all polite.
- Ne zaman kömür ülkesine gitsem, herkes kibardı.
- Belize enjoys a lengthy history of peace as a stable, democratic, independent country.
- Belize'nin istikrarlı, demokratik, bağımsız bir ülke olarak uzun ve barışçıl bir geçmişi vardır.
- Therefore, it is suitable for every season to visit the country.
- Bu nedenle ülkeyi ziyaret etmek her mevsim için uygun.
- Not just one part of the country, but across the whole thing.
- Ülkenin sadece bir bölümünde değil, tamamında.
- It's about every single thing that makes this country great.
- Bu ülkeyi harika yapan her şeyle ilgili.
- There aren't any good peaks in this whole country.
- Bu koca ülkede hiç güzel tepe yok.
- Putin is the best president the country has ever had.
- Putin, bu ülkenin bugüne kadar sahip olduğu en iyi lider.
- The country is abundant in natural resources.
- Ülke doğal kaynaklar bakımından zengindir.
- A small part of the French railroad passes through the country.
- Fransa demiryollarının küçük bir kısmı ülkenin içinden geçmektedir.
- High import cost also eliminates the black market and the existence of cartels in the country.
- Yüksek ithalat maliyeti de karaborsayı ve ülkedeki kartellerin varlığını ortadan kaldırıyor.
- He was travelling all over the country for this cause.
- Bu dava için tüm ülkeyi dolaşıyordu.
- They're told that he's made their country the most powerful and economically developed on the planet.
- Onlara, ülkelerini dünyadaki en güçlü ve ekonomik açıdan en gelişmiş ülke haline getirdiği söylendi.
- Therefore, it is suitable for every season to visit the country.
- Bu nedenle ülkeyi ziyaret etmek her sezon uygundur.
- He was travelling all over the country for this cause.
- Bu uğurda ülkenin dört bir yanını dolaşıyordu.
- A country that depends on slavery to exist should disappear.
- Varlığını sürdürmek için köleliğe bel bağlayan bir ülke yok olmalıdır.
- The country of Venezuela is ready for a new president.
- Venezuela ülkesi yeni bir lidere hazır.
- And more than half of the country wants a new president.
- Ülkenin yarısından çoğu da yeni bir başkan istiyor.
- One day I'll want to fly outside the country.
- Bir gün ülke dışına uçmak isteyeceğim.
- Almost every person in this country is bilingual.
- Bu ülkedeki neredeyse herkes iki dil biliyor.
- There can be only one president in this country.
- Bu ülkede sadece bir başkan var olabilir.
- The country's main products are cocoa and gold.
- Ülkenin ana ürünleri kakao ve altındır.
- We are very concerned about the future of this country.
- Bu ülkenin geleceği hakkında çok endişeliyiz.
- Women didn't use to talk politics in this country.
- Bu ülkede eskiden kadınlar siyaset konuşmazdı.
- Nobody hated my country.
- Kimse ülkemden nefret etmiyordu.
- Russia is a Nordic country.
- Rusya bir İskandinav ülkesidir.
- The protests brought the country to a standstill.
- Protestolar ülkeyi felce uğrattı.
- They never returned to their country.
- Onlar asla ülkelerine geri dönmediler.
- Most cities in that country are found on the coastal plain.
- O ülkede birçok şehir kıyı düzlüğünde bulunur.
- A concerted effort is required to eradicate malaria in the country.
- Ülkede sıtmayı ortadan kaldırmak için toplu bir çaba gereklidir.
- Rain is scarce in this country.
- Yağmur bu ülkede seyrektir.
- Algeria is an Interpol member country.
- Cezayir, Interpol'e üye bir ülke.
- Social customs vary from country to country.
- Sosyal gelenekler ülkeden ülkeye değişir.
- The ringgit is the currency of which country?
- Ringgit hangi ülkenin para birimidir?
- Is Australia a landlocked country?
- Avustralya etrafı karayla çevrili bir ülke mi?
- Nobody mentioned my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmedi.
- Nicaragua is the largest country in Central America.
- Nikaragua Orta Amerika'nın en büyük ülkesidir.
- He protected his country from foreign invaders.
- Ülkesini yabancı işgalcilerden korudu.
- Every country has a capital city.
- Her ülkenin bir başkenti vardır.
- Niger is the largest country in Western Africa.
- Nijer, Batı Afrika'daki en büyük ülkedir.
- Sweden is the largest country in Scandinavia.
- İsveç, İskandinavya'daki en büyük ülkedir.
- Tom is from a foreign country.
- Tom yabancı bir ülkeden.
- The whole country was buried under snow.
- Bütün ülke kar altında kaldı.
- Croatia is a country in the southeastern part of Europe.
- Hırvatistan, Avrupa'nın güneydoğu kesiminde bir ülkedir.
- Mathematics knows no races or geographic boundaries; for mathematics, the cultural world is one country.
- Matematik ırk ya da coğrafi sınır tanımaz; matematik için kültürel dünya tek bir ülkedir.
- The aim is to be out of the country within the hour.
- Amaç bir saat içinde ülke dışına çıkmak.
- He works for the good of the country.
- O, ülkenin iyiliği için çalışır.
- Nobody wants to forget my country.
- Kimse ülkemi unutmak istemiyor.
- They commit all the crimes in this country.
- Bu ülkedeki bütün suçları onlar işliyor.
- I love him, but he lives in another country.
- Onu seviyorum ama o başka bir ülkede yaşıyor.
- The Hungarian border police brutally arrested Tom who tried to enter the country illegally.
- Macar sınır polisi, ülkeye yasadışı yollardan girmeye çalışan Tom'u acımasızca tutukladı.
- In order to learn an indigenous or minority language, it is often necessary to learn the dominant language of the region or country.
- Yerli veya azınlık bir dili öğrenmek için genellikle bölgenin veya ülkenin baskın dilini öğrenmek gerekir.
- Can you come to my country?
- Benim ülkeme gelebilir misin?
- Sami lives in a politically unstable country.
- Sami siyasi olarak istikrarsız bir ülkede yaşıyor.
- That country is turning into a society with high education.
- O ülke yüksek eğitimli bir topluma dönüşüyor.
- I am trying to understand the politics of my country.
- Ülkemin siyasetini anlamaya çalışıyorum.
- He settled down in his native country.
- Kendi ülkesine yerleşti.
- Is Siberia a country?
- Sibirya bir ülke mi?
- How many soccer stadiums are there in this country?
- Bu ülkede kaç tane futbol stadyumu var?
- This restaurant has the best pizza in the country.
- Bu restoranda ülkedeki en iyi pizza var.
- Luxembourg is a small country.
- Lüksemburg küçük bir ülkedir.
- Nobody wanted to buy land in my country.
- Kimse ülkemden arazi satın almak istemedi.
- Our ancestors came to this country 150 years ago.
- Atalarımız bu ülkeye 150 yıl önce gelmişler.
- Nobody trusts my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmez.
- Eating habits differ from country to country.
- Yeme alışkanlıkları ülkeden ülkeye değişir.
- They abandoned their country.
- Ülkelerini terk ettiler.
- The leader governed his country for more than 50 years.
- Lider, ülkesini 50 yıldan fazla yönetti.
- Turkey is a beautiful country.
- Türkiye güzel bir ülke.
- Logging has devastated the country's forests.
- Ağaç kesilmesi ülkenin ormanlarını tahrip etti.
- Is Austria a landlocked country?
- Avusturya etrafı karayla çevrili bir ülke mi?
- The most popular sports in that country are soccer, speedway and ski jumping.
- O ülkede en popüler sporlar futbol, sürat yarışı ve kayakla atlamadır.
- Some of them go without shoes in this country.
- Bu ülkede, bazıları ayakkabısız dolaşır.
- Turkey is a developed country.
- Türkiye gelişmiş bir ülkedir.
- Losing your passport in a foreign country is worse than losing your luggage or having your wallet stolen.
- Yabancı bir ülkede pasaportunuzu kaybetmek, bavulunuzu kaybetmekten veya cüzdanınızı çaldırmaktan daha kötüdür.
- I've always wanted to live in another country.
- Ben her zaman başka bir ülkede yaşamak istedim.
- You should get acquainted with the history of your own country.
- Kendi ülkenizin tarihiyle tanışmalısınız.
- The protests brought the country to a standstill.
- Protestolar ülkeyi durma noktasına getirdi.
- Death penalty has been restored in this country.
- Ölüm cezası bu ülkeye geri getirildi.
- It's the hottest city in the country.
- Bu ülkede en sıcak şehirdir.
- How does one live in a country where there is no freedom of the press?
- Basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede nasıl yaşanır?
- What is the second largest country in the world?
- Dünyanın en büyük ikinci ülkesi hangisidir?
- A country cannot truly be considered free if it does not allow its citizens to own firearms.
- Vatandaşlarının ateşli silah sahibi olmasına izin vermeyen bir ülke gerçekten özgür sayılamaz.
- The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited.
- Ender vahşi hayvanların bu ülkeye ithalatı kesinlikle yasaklanmıştır.
- This monument is dedicated to the soldiers who gave their lives to their country.
- Bu anıt, ülkeleri için canlarını veren askerlere adanmıştır.
- We banished him from the country.
- Biz onu ülkeden sürdük.
- South Africa is the largest country in Southern Africa.
- Güney Afrika, Güney Afrika'daki en büyük ülkedir.
- Australia is the largest country in Oceania.
- Avustralya, Okyanusya'daki en büyük ülkedir.
- Tom wants to return to his country.
- Tom ülkesine dönmek istiyor.
- The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
- Irak'ın Amerikan istilası ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
- What is the second largest country in the world?
- Dünyadaki en büyük ikinci ülke hangisidir?
- He gave up his life for his country.
- Ülkesi için hayatından vazgeçti.
- Northern Algeria is the agricultural center of the country.
- Kuzey Cezayir ülkenin tarım merkezidir.
- Sami presumed that Layla was out of the country.
- Sami, Layla'nın ülke dışında olduğunu düşündü.
- Have you ever visited a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkeyi ziyaret ettiniz mi?
- Is the richest country in the European Union richer than the richest state in the United States?
- Avrupa Birliği'nin en zengin ülkesi, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en zengin eyaletten daha mı zengindir?
- Tom is moving across the country.
- Tom ülkenin öbür ucuna taşınıyor.
- They fought for the sake of their country.
- Onlar ülkeleri uğruna savaştılar.
- This country is a leading importer of oil.
- Bu ülke önde gelen bir petrol ithalatçısı.
- Tom declared war on the corruption in his country.
- Tom ülkesindeki yolsuzluğa savaş açtı.
- Along with his children he fled the country.
- Çocuklarıyla birlikte ülkeden kaçtı.
- The importation of rare wild animals to this country is strictly prohibited.
- Nadir bulunan vahşi hayvanların bu ülkeye ithal edilmesi kesinlikle yasaktır.
- Nobody forgot my country.
- Hiç kimse ülkemi unutmadı.
- Nobody was rich in my country.
- Ülkemde hiç kimse zengin değildi.
- We're a very poor country.
- Biz çok fakir bir ülkeyiz.
- India is the third largest country in Asia.
- Hindistan, Asya'nın en büyük üçüncü ülkesidir.
- Brazil is a large country.
- Brezilya büyük bir ülke.
- He betrays his king and country.
- O, kralına ve ülkesine ihanet ediyor.
- It's the second-coldest region in the country.
- Ülkenin en soğuk ikinci bölgesi.
- In this country, everyone is spying on everyone.
- Bu ülkede herkes herkesi gözetliyor.
- If you want to really improve your French, you should move to a country where it's spoken.
- Fransızcanı gerçekten geliştirmek istiyorsan, konuşulduğu bir ülkeye taşınmalısın.
- The United States is a very unequal country.
- Amerika Birleşik Devletleri çok farklı bir ülke.
- That country broke off diplomatic relations with the neighboring countries.
- O ülke, komşu ülkelerle diplomatik ilişkilerini kesti.
- It's the warmest region in the country.
- Ülkenin en sıcak bölgesi.
- The whole country is talking about it.
- Bütün ülke bunu konuşuyor.
- The health sector is one of the biggest problems for the country.
- Sağlık sektörü ülkenin en büyük sorunlarından biri.
- India is poised to surpass China and become the world's most populous country.
- Hindistan, Çin'i geçip dünyanın en kalabalık ülkesi olmaya hazırlanıyor.
- Every country has the government it deserves.
- Her ülke hak ettiği hükümete sahiptir.
- This monument is dedicated to the soldiers who gave their lives to their country.
- Bu abide ülkeleri için hayatlarını veren askerlere adandı.
- Is Siberia a country?
- Sibirya bir ülke midir?
- France is a country in west Europe.
- Fransa batı Avrupa'da bir ülkedir.
- Australia is the largest country in the world without borders with any other country.
- Avustralya, dünyanın başka hiçbir ülkeyle sınırı olmayan en büyük ülkesidir.
- The country isn't rich in natural resources.
- Bu ülke doğal kaynaklar açısından zengin değil.
- In this country, the majority of the population professes Sunni Islam.
- Bu ülkede nüfusun çoğunluğu Sünni İslam'a mensuptur.
- Have you ever been to a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkede bulundun mu?
- Nobody wanted to work in my country.
- Hiç kimse benim ülkemde çalışmak istemedi.
- We are going to the country.
- Biz ülkeye gidiyoruz.
- I will serve my country faithfully.
- Ülkeme sadakatle hizmet edeceğim.
- The highways in this country are excellent.
- Bu ülkedeki karayolları mükemmel.
- This country has few natural resources.
- Bu ülkenin çok az doğal kaynağı var.
- We hate this enemy of the country.
- Bu ülke düşmanından nefret ediyoruz.
- The people saved their country from the enemies.
- İnsanlar ülkelerini düşmandan kurtardı.
- Most of the crimes in this country are committed by them.
- Bu ülkedeki suçların çoğu onlar tarafından işleniyor.
- What country are you from?
- Sen hangi ülkedensin?
- I'm proud of this country.
- Bu ülke ile gurur duyuyorum.
- He traveled abroad in his own country.
- Kendi ülkesinde yurt dışına seyahat etti.
- Terrorism is the most important factor in the division of a country and the creation of autonomous regions.
- Terörizm bir ülkenin bölünmesinde ve özerk bölgeler oluşturulmasında en önemli faktördür.
- He's a former president of the country.
- Ülkenin eski başkanı.
- Nobody wants to say something about my country.
- Hiç kimse ülkemle ilgili bir şey söylemek istemiyor.
- They should not intervene in the internal affairs of another country.
- Başka bir ülkenin iç işlerine karışmamalılar.
- Mexico is a country located in North America.
- Meksika, Kuzey Amerika'da bulunan bir ülkedir.
- Nobody liked my country.
- Kimse ülkemi sevmedi.
- Nobody wants to remember my country.
- Kimse ülkemi hatırlamak istemiyor.
- Politics in this country is shifting towards the right.
- Bu ülkede siyaset sağa doğru kayıyor.
- He gave his life for his country.
- Ülkesi için hayatını verdi.
- Would you rather live here or live in another country?
- Burada mı yoksa başka bir ülkede mi yaşamayı tercih edersin?
- I'm proud of this country.
- Bu ülkeyle gurur duyuyorum.
- That country intervened in the internal affairs of our nation.
- O ülke, ulusumuzun iç işlerine karıştı.
- Tom was from a humble background, but he became one of the richest men in the country.
- Tom mütevazı bir geçmişten geliyordu, ama ülkenin en zengin adamlarından biri oldu.
- Due to the sudden death of his father, he abandoned his plans of living outside the country.
- Babasının ani ölümü nedeniyle, ülke dışında yaşama planlarından vazgeçti.
- I've never lived in a French-speaking country.
- Hiç Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamadım.
- She's planning to travel the entire country.
- Tüm ülkeyi gezmeyi planlıyor.
- Tom said he wanted to live in a French-speaking country.
- Tom Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istediğini söyledi.
- Is Austria a landlocked country?
- Avusturya denize kıyısı olmayan bir ülke mi?
- Nobody wanted to invest in my country.
- Kimse benim ülkeme yatırım yapmak istemiyor.
- No one is defending my country.
- Kimse ülkemi savunmuyor.
- There are sushi restaurants in almost every country in the world.
- Dünyada hemen her ülkede suşi restoranları vardır.
- When are you going back to your own country?
- Kendi ülkene ne zaman döneceksin?
- Japan is the best country in the world.
- Japonya dünyanın en iyi ülkesi.
- The country is trying hard to make up for her trade deficit.
- Ülke ticaret açığını telafi etmek için çok çalışıyor.
- Sami's country is close to Egypt.
- Sami'nin ülkesi Mısır'a yakın.
- War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Savaş, hastalık ve kıtlık, durumu düzeltmek için on yıllardır süren uluslararası çabalara rağmen, yoksulluk içindeki ülkeyi kasıp kavurmaya devam ediyor.
- Women in that country are fighting for their freedom.
- O ülkedeki kadınlar özgürlükleri için mücadele ediyorlar.
- What a country!
- Ne ülke ama!
- Nobody wants to go to my country.
- Hiç kimse benim ülkeme gitmek istemiyor.
- Nobody asked questions about my country.
- Kimse ülkem hakkında soru sormadı.
- I'll return to my country someday soon.
- Yakında bir gün ülkeme döneceğim.
- Nobody wanted to live in my country.
- Kimse benim ülkemde yaşamak istemedi.
- Exporting water from an arid country to the rainy Europe is pure folly.
- Kurak bir ülkeden yağışlı Avrupa'ya su ihraç etmek saf çılgınlık.
- His name is familiar to everybody in the country.
- İsmi ülkedeki herkes tarafından biliniyor.
- Nobody wanted to praise my country.
- Kimse ülkemi övmek istemedi.
- Songs from my country make me homesick.
- Ülkemden gelen şarkılar beni vatan hasreti çektiriyor.
- My picture's in every police station in the country.
- Ülkedeki her polis karakolunda resmim var.
- In what country did you receive your immunizations as a child?
- Çocukken aşılarınızı hangi ülkede yaptırdınız?
- I've never been to a French-speaking country.
- Hiç Fransızca konuşulan bir ülkeye gitmedim.
- War, disease, and famine continue to ravage the poverty-stricken country, despite the decades-long international effort to ameliorate the situation.
- Durumu iyileştirmek için on yıllardır devam eden uluslararası çabalara rağmen, savaş, hastalık ve kıtlık; yoksulluk çeken ülkeyi yok etmeye devam ediyor.
- I am unfamiliar with the customs of this country.
- Bu ülkenin geleneklerine yabancıyım.
- Nobody wanted to be poor in my country.
- Kimse benim ülkemde fakir olmak istemedi.
- I wonder what country will censor Tatoeba first.
- Tatoeba'yı ilk hangi ülke sansürleyecek merak ediyorum.
- The country must be very beautiful.
- Ülke çok güzel olmalı.
- The population of the country dropped by a third.
- Ülkenin nüfusu üçte bir oranında düştü.
- Nobody went to my country.
- Kimse benim ülkeme gitmedi.
- Our ancestors arrived in this country 150 years ago.
- Atalarımız bu ülkeye 150 yıl önce geldi.
- The military power of this country is very advanced.
- Bu ülkenin askeri gücü çok gelişmiş.
- Sami lives in a politically unstable country.
- Sami siyaseten dengesiz bir ülkede yaşıyor.
- Climate change, civil war, financial hardship, and infrastructural chaos have all caused turmoil in this country.
- İklim değişimi, iç savaş, finansal zorluklar ve altyapısal kargaşanın tamamı bu ülkede karışıklığa neden olmuştu.
- Exporting water from an arid country to the rainy Europe is pure folly.
- Kurak bir ülkeden yağmurlu Avrupa'ya su ihraç etmek tamamen aptallıktır.
- Women in that country are fighting for their freedom.
- O ülkedeki kadınlar özgürlükleri için savaşıyorlar.
- Because she was out of the country, she used Skype frequently.
- Ülke dışında olduğu için Skype'ı sık sık kullanırdı.
- The most famous landmarks in my country are the pyramids.
- Ülkemdeki en ünlü simge piramitlerdir.
- I was in the east of the country when the crime occurred.
- Suç işlendiğinde ülkenin doğusundaydım.
- Do they celebrate Mother's Day in your native country?
- Kendi ülkenizde Anneler Günü'nü kutluyorlar mı?
- News of her death caused great concern throughout the country.
- Ölüm haberi tüm ülkede büyük endişeye neden oldu.
- Nobody criticized my country.
- Ülkemi kimse eleştirmedi.
- A country is a dangerous machine.
- Bir ülke tehlikeli bir makinedir.
- The best way to know a foreign country is to go there yourself.
- Yabancı bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu oraya bizzat gitmektir.
- He doesn't want to live in a less developed country.
- O, az gelişmiş bir ülkede yaşamak istemez.
- Tom knows the capital of every country in the world.
- Tom dünyadaki her ülkenin başkentini bilir.
- The name of my country is written without any article.
- Ülkemin ismi artikelsiz yazılır.
- I like living in this country.
- Bu ülkede yaşamayı seviyorum.
- The whole country was covered in snow.
- Bütün ülke karla kaplıydı.
- This country has a very high crime rate.
- Bu ülkede suç oranı çok yüksek.
- Nobody talked about my country.
- Hiç kimse ülkem hakkında konuşmadı.
- The prosperity of a country depends upon its citizens.
- Bir ülkenin refahı vatandaşlarına bağlı.
- The people of this country have become disillusioned with the political establishment.
- Bu ülkenin halkı siyasi yönetimden hayalkırıklığına uğradı.
- Nobody wanted to forget my country.
- Kimse ülkemi unutmak istemedi.
- GDP isn't a measure of the quality of life in a country.
- GSYİH bir ülkedeki yaşam kalitesinin bir ölçüsü değildir.
- It's a tiny country that most people have never heard of.
- Bu, çoğu insanın hiç duymadığı küçük bir ülke.
- This country suffers from brain drain.
- Bu ülke beyin göçünden muzdarip.
- We have established friendly relations with the new government of that country.
- O ülkenin yeni hükümetiyle dostane ilişkiler kurduk.
- Nepal is currently the only country with a non-rectangular national flag.
- Nepal şu anda dikdörtgen şeklinde olmayan ulusal bayrağa sahip tek ülke.
- This man ruled the country for more than 50 years.
- Bu adam ülkeyi 50 yıldan fazla yönetti.
- There are no homosexuals in this country.
- Bu ülkede hiç homoseksüel yok.
- It's a nice country to visit, but I wouldn't live there.
- Ziyaret etmek için güzel bir ülke ama orada yaşamazdım.
- The country with the most Syrians after Syria is Turkey.
- Suriye'den sonra en çok Suriyeliye ev sahipliği yapan ülke Türkiye.
- Some people think that there are too many lawyers in this country.
- Bazı insanlar bu ülkede çok fazla avukat olduğunu düşünüyor.
- Is Australia a landlocked country?
- Avustralya denize kıyısı olmayan bir ülke mi?
- Many young people are out of work in that country.
- Bu ülkede birçok genç insan işsiz.
- The Belgian consul invited us to tea in a restaurant close to his country's embassy.
- Belçika konsolosu bizi ülkesinin elçiliğine yakın bir restoranda çaya davet etti.
- Police corruption is a serious problem in this country.
- Polis yolsuzluğu bu ülkede ciddi bir sorundur.
- What country was he born in?
- Hangi ülkede doğdu?
- He had left his country one year before.
- Bir yıl önce ülkesini terk etmişti.
- This is the most beautiful country I have ever visited.
- Bu ziyaret ettiğim en güzel ülke.
- He traveled abroad in his own country.
- Kendi ülkesinde yurt dışına yolculuk etti.
- They fought in defense of their country.
- Ülkelerini savunmak için savaştılar.
- Illegal immigration is a serious problem in this country.
- Yasadışı göç bu ülkede ciddi bir sorun.
- It's the second-warmest region in the country.
- Ülkenin en sıcak ikinci bölgesi.
- Nobody mentions my country.
- Hiç kimse ülkemden söz etmiyor.
- Algeria is Africa's largest country.
- Cezayir Afrika'nın en büyük ülkesidir.
- Ignorance is destroying this country.
- Cehalet bu ülkeyi mahvediyor.
- Libya is the second largest country in North Africa.
- Libya, Kuzey Afrika'nın en büyük ikinci ülkesidir.
- Nobody hated my country.
- Hiç kimse benim ülkemden nefret etmedi.
- Peru is the third largest country in South America after Brazil and Argentina.
- Peru, Brezilya ve Arjantin'den sonra Güney Amerika'nın üçüncü büyük ülkesidir.
- Nobody wanted to praise my country.
- Hiç kimse ülkemi övmek istemedi.
- There will be no more economic cooperation between my country and yours.
- Benim ülkem ile sizin ülkeniz arasında artık ekonomik işbirliği olmayacak.
- The king governed the country.
- Kral ülkeyi yönetti.
- The mountains in this part of the country are full of variety.
- Ülkenin bu bölümündeki dağlar çeşitlilikle doludur.
- The country with the most Syrians after Syria is Turkey.
- Suriye'den sonra en fazla Suriyelinin yaşadığı ülke Türkiye'dir.
- This country has four seasons.
- Bu ülkenin dört mevsimi vardır.
- Some Japanese are concerned about how their country looks in the eyes of foreigners.
- Bazı Japonlar ülkelerinin yabancıların gözünde nasıl göründüğü hakkında endişeli.
- America is the richest and most powerful country.
- Amerika en zengin ve en güçlü ülkedir.
- We went all over the country.
- Tüm ülkeyi dolaştık.
- Tom really loves his country.
- Tom ülkesini gerçekten seviyor.
- Saudi Arabia is the largest country in the Arabian Peninsula.
- Suudi Arabistan, Arap Yarımadası'ndaki en büyük ülkedir.
- Social customs vary from country to country.
- Toplumsal gelenekler ülkeden ülkeye değişir.
- Nobody wants to praise my country.
- Hiç kimse benim ülkemi övmek istemiyor.
- I don't want my country to become a member of the European Union.
- Ülkemin Avrupa Birliği'ne üye olmasını istemiyorum.
- The president said that he would die for his country.
- Başkan ülkesi için öleceğini söyledi.
- It is over ten years since she last went back to her country.
- On yıldan fazladır ülkesine gitmiyor.
- The best way to know what a country is like is to go and see it with your own eyes.
- Bir ülkenin nasıl bir yer olduğunu öğrenmenin en iyi yolu gidip kendi gözlerinizle görmektir.
- We live in a very safe country.
- Biz çok güvenli bir ülkede yaşıyoruz.
- Portugal is a country of emigration.
- Portekiz bir göç ülkesidir.
- It's a free country.
- Burası özgür bir ülke.
- Nobody is interested in my country.
- Kimse benim ülkemle ilgilenmiyor.
- Sami's country is close to Egypt.
- Sami'nin ülkesi Mısır'a yakındır.
- The dictator rules the country with an iron grip.
- Diktatör ülkeyi demir bir pençeyle yönetiyor.
- Djibouti is a less developed country.
- Cibuti az gelişmiş bir ülkedir.
- I came to this country for the purpose of studying music.
- Bu ülkeye müzik eğitimi amacıyla geldim.
- The country was unable to pay its debts.
- Ülke borçlarını ödeyemedi.
- Barely a third of the population in this country have access to the Internet.
- Ancak bu ülkedeki nüfusun üçte biri Internet'e erişiyor.
- Azerbaijan is the largest country in the Caucasus area.
- Azerbaycan, Kafkasya bölgesindeki en büyük ülkedir.
- This country is safe from attack.
- Bu ülke saldırılara karşı güvenlidir.
- This country has a harsh climate.
- Bu ülkenin sert bir iklimi var.
- Algeria is my country.
- Cezayir benim ülkem.
- In this country the average number of children per family fell from 2 to 1.5.
- Bu ülkede, aile başına düşen ortalama çocuk sayısı 2'den 1,5'a düştü.
- It seldom snows in this part of the country.
- Ülkenin bu kısmında nadiren kar yağar.
- Erasmus students often stick with other students from the same country.
- Erasmus öğrencileri genellikle aynı ülkeden gelen diğer öğrencilerle birlikte kalırlar.
- Nobody defended my country.
- Kimse ülkemi savunmadı.
- He was the best-liked man in the country.
- Ülkede en çok sevilen adamdı.
- Cultures of the East and the West are mixed in this country.
- Bu ülkede Doğu ve Batı kültürleri kaynaşmıştır.
- This country needs a new president.
- Bu ülkenin yeni bir başkana ihtiyacı var.
- We export a lot of automobiles to that country.
- Biz o ülkeye birçok otomobil ihraç ettik.
- Get out of my country.
- Ülkemden defolun.
- The refugees felt safe in their new country.
- Mülteciler yeni ülkelerinde güvenli hissetti.
- We traveled all over the country.
- Tüm ülkeyi gezdik.
- We are not short of oil in this country.
- Bu ülkede petrol sıkıntımız yok.
- China is a great country.
- Çin büyük bir ülke.
- The country's falling apart.
- Ülke parçalara ayrılıyor.
- The United States is the greatest country in the world.
- Abd dünyadaki en büyük ülkedir.
- Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria.
- Mary, Suriye'deki çatışma konusunda ülkenin en önde gelen uzmanı.
- I'm doing this for the good of my country.
- Ben bunu ülkemin iyiliği için yapıyorum.
- Nobody wanted to trust my country.
- Kimse ülkeme güvenmek istemedi.
- The Netherlands is a country of cycling.
- Hollanda bir bisiklet ülkesidir.
- Investment in education is undoubtedly the only effective way to bring a country out of poverty.
- Eğitimde yatırım bir ülkeyi yoksulluktan kurtarmanın tek etkili yoludur.
- Nobody thought about my country.
- Kimse ülkemi düşünmedi.
- Sami lives in a chaotic country.
- Sami karmaşık bir ülkede yaşıyor.
- The country is headed on the wrong track.
- Ülke yanlış yolda ilerliyor.
- The country is in crisis.
- Ülke krizde.
- We are not short of oil in this country.
- Bu ülkede petrol sıkıntısı çekmiyoruz.
- While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
- They come from the same country.
- Aynı ülkeden geliyorlar.
- Sami lives in a poor country.
- Sami yoksul bir ülkede yaşıyor.
- If the Ottoman Empire had committed genocide against the Armenians, they would not have a country now called Armenia.
- Eğer Osmanlı İmparatorluğu Ermenilere soykırım yapmış olsaydı, şimdi Ermenistan diye bir ülke olmazdı.
- Nobody wanted to support my country.
- Kimse ülkemi desteklemek istemedi.
- He has a great influence on his country.
- Ülkesi üzerinde büyük bir etkisi vardır.
- Nobody wants to be poor in my country.
- Ülkemde hiç kimse fakir olmak istemiyor.
- Cultures of the East and the West are mixed in this country.
- Bu ülkede Doğu ve Batı kültürleri birbirine karışmış durumda.
- Oil is scarce in this country.
- Bu ülkede petrol çok az.
- Nobody praises my country.
- Kimse ülkemden övgüyle söz etmedi.
- The government of this country oppresses its people.
- Bu ülkenin hükümeti halkına baskı yapıyor.
- Sweden is a Nordic country.
- İsveç bir İskandinav ülkesidir.
- What country was he born in?
- Hangi ülkede doğmuş?
- He does not want to live in a less developed country.
- O, az gelişmiş bir ülkede yaşamak istemiyor.
- They were important leaders who loved their country.
- Onlar ülkelerini seven önemli liderlerdir.
- The climate is mild in this country.
- Bu ülkede iklim ılımandır.
- Tell me, my fine boy, do you also want to come to my wonderful country?
- Söyle bana, benim güzel oğlum, sen de benim harika ülkeme gelmek istiyor musun?
- Air pollution is a big problem in this country.
- Hava kirliliği bu ülkede büyük bir problem.
- According to a study published in 2016, Germany is the best country in the world and Canada is the second best country.
- 2016'da yayınlanan bir çalışmaya göre, Almanya dünyadaki en iyi ülkedir ve Kanada ikinci en iyi ülkedir.
- Is Gibraltar a country?
- Cebelitarık bir ülke mi?
- In this country, the majority of the population practices Sunni Islam.
- Bu ülkede nüfusun çoğunluğu Sünni İslam'ı benimsiyor.
- This country is rich in mineral resources.
- Bu ülke maden kaynakları açısından zengin.
- In my country the customs are different.
- Benim ülkemde adetler farklıdır.
- Finland is a Nordic country.
- Finlandiya bir İskandinav ülkesidir.
- Northern Algeria is the agricultural center of the country.
- Kuzey Cezayir, ülkenin tarım merkezidir.
- Sami lives in a chaotic country.
- Sami kaotik bir ülkede yaşıyor.
- Japan is an extremely noisy country.
- Japonya son derece gürültülü bir ülkedir.
- I've always wanted to go to another country.
- Her zaman başka bir ülkeye gitmek istemişimdir.
- Get out of my country.
- Ülkemden çekilin.
- Snow prevented the transport in high places of the country.
- Kar, ülkenin yüksek yerlerinde ulaşımı engelledi.
- We visited the historic sites of the country.
- Ülkenin tarihi yerlerini ziyaret ettik.
- The entire country was shocked.
- Bütün ülke şoktaydı.
- Have you ever lived in another country?
- Hiç başka bir ülkede yaşadın mı?
- Nobody remembers my country.
- Kimse ülkemi hatırlamıyor.
- The country's only international airport has become the latest example of debt-trap diplomacy.
- Ülkenin tek uluslararası havaalanı borç tuzağı diplomasisinin son örneği haline geldi.
- Sweden is the largest country in Scandinavia.
- İsveç, İskandinavya'nın en büyük ülkesidir.
- Nobody wants to praise my country.
- Kimse ülkemi övmek istemiyor.
- I think France is the most beautiful country in Europe.
- Ben Fransa'nın Avrupa'nın en güzel ülkesi olduğunu düşünüyorum.
- Nobody mentioned my country.
- Kimse benim ülkemden bahsetmedi.
- There are not many people who speak German in my country.
- Benim ülkemde Almanca konuşan çok fazla insan yok.
- Japan is a rich country.
- Japonya zengin bir ülke.
- Tom and Mary come from the same country.
- Tom ve Mary aynı ülkeden geliyorlar.
- I am unfamiliar with the customs of this country.
- Bu ülkenin geleneklerine aşina değilim.
- Russia is a very big country.
- Rusya çok büyük bir ülkedir.
- She studies philosophy at the country's most prestigious university.
- O ülkenin en prestijli üniversitesinde felsefe okuyor.
- In the country of the blind, the one-eyed man is king.
- Körler ülkesinde tek gözlü adam kraldır.
- Nobody wanted to forget my country.
- Hiç kimse ülkemi unutmak istemedi.
- Switzerland is a neutral country.
- İsviçre tarafsız bir ülkedir.
- That country is turning into a society with high education.
- O ülke, yüksek öğrenim görmüş bir topluma dönüşüyor.
- The refugees were excluded from the country.
- Mülteciler ülkeden dışlandı.
- He protected his country from foreign invaders.
- O, ülkesini yabancı işgalcilerden korudu.
- What country is Tom from?
- Tom hangi ülkeden?
- The whole country mourned his death.
- Bütün ülke onun ölümüne yas tuttu.
- Nobody wants to know my country.
- Kimse ülkemi tanımak istemiyor.
- In my country, it's difficult to learn German.
- Benim ülkemde Almanca öğrenmek zor.
- Switzerland is a beautiful country worth visiting.
- İsviçre görülmeye değer güzel bir ülkedir.
- China is a huge country.
- Çin büyük bir ülkedir.
- Mail service in that country is not quick.
- O ülkede posta hizmeti hızlı değil.
- This country deserves better.
- Bu ülke daha iyisini hak ediyor.
- Young people are not shy about the future of this country.
- Gençler bu ülkenin geleceği konusunda çekingen değiller.
- I'll return to my country someday soon.
- Ben yakında bir gün ülkeme döneceğim.
- The traffic laws are only a suggestion in this country.
- Bu ülkede trafik kuralları sadece bir öneri.
- Switzerland is the country of the railways.
- İsviçre demiryollarının ülkesidir.
- Eating habits differ from country to country.
- Yeme alışkanlıkları ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
- In my country, it's difficult to learn German.
- Benim ülkemde Almanca öğrenmek zordur.
- Millions of people in this country suffer from too much information.
- Bu ülkede milyonlarca insan çok fazla bilgiden muzdarip.
- This country is safe from attack.
- Bu ülke saldırıya karşı güvenlidir.
- You need a passport to enter a foreign country.
- Yabancı bir ülkeye girmek için bir pasaporta ihtiyacın var.
- Nobody wants to know my country.
- Hiç kimse ülkemi tanımak istemiyor.
- Tom is a loyal citizen of his country.
- Tom ülkesine sadık bir vatandaştır.
- Nobody comes to my country.
- Hiç kimse benim ülkeme gelmiyor.
- This is the best country in the world.
- Burası dünyanın en iyi ülkesi.
- Nobody talks about my country.
- Hiç kimse ülkem hakkında konuşmuyor.
- What's the country with the highest population density in the world?
- Dünyanın en yüksek nüfus yoğunluğuna sahip ülkesi nedir?
- Yemen is a country in the Middle East.
- Yemen, Orta Doğu'da bir ülkedir.
- When we started out designing web pages, we were the only ones doing it in this part of the country.
- Web sayfalarını tasarlamaya başladığımızda, ülkenin bu kısmında onu yapan tek insanlar bizdik.
- The politicians in my country are very corrupt.
- Ülkemdeki politikacılar çok yozlaşmış.
- The president of this country is eloquent.
- Bu ülkenin cumhurbaşkanı güzel konuşur.
- Algeria is a large country in land.
- Cezayir toprak olarak büyük bir ülke.
- We need a forward-looking leader to make this country great again.
- Bu ülkeyi yeniden büyük yapmak için ileriye dönük bir lidere ihtiyacımız var.
- He lived in that country for ten years.
- On yıl o ülkede yaşadı.
- Everyone loves his country.
- Herkes ülkesini sever.
- Have you been out of the country recently?
- Son zamanlarda ülke dışında mıydın?
- The number of murders is increasing even in a country like Japan.
- Japonya gibi bir ülkede bile cinayetlerin sayısı artıyor.
- The government of that country is now stable.
- O ülkenin hükümeti artık istikrarlı.
- The country's main social problem is poverty.
- Ülkenin temel sosyal sorunu yoksulluk.
- This is a plant unique to this country.
- Bu, bu ülkeye özgü bir bitkidir.
- What is the world's most populous country?
- Dünyanın en kalabalık ülkesi hangisi?
- Changes in the country are inevitable.
- Ülkedeki değişimler kaçınılmazdır.
- Women didn't use to talk politics in this country.
- Kadınlar bu ülkede siyaset konuşmazdı.
- Tom wants to live in a French-speaking country.
- Tom Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istiyor.
- In my country, there is a shocking amount of mathematical ignorance.
- Benim ülkemde, şok edici miktarda matematiksel cehalet var.
- Nobody wants to live in my country.
- Hiç kimse ülkemde yaşamak istemiyor.
- What country did you visit and how long did you stay?
- Gittiğiniz ülke hangisiydi ve orada ne kadar kaldınız?
- Australia is a beautiful country.
- Avustralya çok güzel bir ülkedir.
- It is dangerous for you to travel to a foreign country by yourself.
- Yabancı bir ülkeye tek başına seyahat etmen tehlikeli.
- He betrayed his country.
- Ülkesine ihanet etti.
- Now is the time for all good men to come to the aid of their country.
- Şimdi tüm iyi adamların ülkelerinin yardımına koşma zamanı.
- We travelled all over the country.
- Tüm ülkeyi gezdik.
- I've heard that he won't be in this country for a long time.
- Bu ülkede uzun süre durmayacağını duydum.
- The whole country is talking about it.
- Bütün ülke bunun hakkında konuşuyor.
- A lot of children live from hand to mouth in this country.
- Bu ülkede bir sürü çocuk kıt kanaat geçinir.
- He is a citizen of this country.
- Bu ülkenin vatandaşı.
- They should not intervene in the internal affairs of another country.
- Onlar başka bir ülkenin iç işlerine karışmamalılar.
- The country is aiming at decreasing its imports.
- Ülke ithalatını azaltmayı hedefliyor.
- The young people are fed up with the politics of this country.
- Genç insanlar bu ülkenin siyasetinden bıktılar.
- Turkey is a beautiful country.
- Türkiye güzel bir ülkedir.
- Nobody hates my country.
- Hiç kimse ülkemden nefret etmez.
- I am trying to understand the politics of my country.
- Ülkemin politikasını anlamayı deniyorum.
- In this country, the majority of the population professes Sunni Islam.
- Bu ülkede nüfusun çoğunluğu Sünni Müslüman'dır.
- Germany is the country with the most Turkish residents after Turkey.
- Almanya Türkiye'den sonra en çok Türk yerleşimci barındıran ülke.
- It is one of the most serious problems facing this country.
- Bu, bu ülkenin karşı karşıya kaldığı en ciddi problemlerden biridir.
- Venezuela is the country of my dreams.
- Venezuela hayallerimin ülkesi.
- India is a populous country.
- Hindistan kalabalık bir ülke.
- He traveled around the country.
- Ülkeyi dolaştı.
- Algeria is Africa's largest country.
- Cezayir, Afrika'nın en büyük ülkesidir.
- He was the best-liked man in the country.
- Ülkede en çok sevilen insandı.
- They are enjoying a healthy life in the country.
- Onlar ülkede sağlıklı bir yaşamın tadını çıkarıyor.
- Sami lives in a poor country.
- Sami fakir bir ülkede yaşıyor.
- Some day I will return to my country.
- Bir gün ülkeme geri döneceğim.
- They fought for their country.
- Ülkeleri için savaştılar.
- The current situation of the country isn't good.
- Ülkenin şu anki durumu iyi değil.
- Ecuador is a country situated in the northwest part of South America.
- Ekvador, Güney Amerika'nın kuzeybatısında yer alan bir ülke.
- There can be only one president in this country.
- Bu ülkede sadece bir devlet başkanı olabilir.
- The politicians in my country are very corrupt.
- Ülkemdeki politikacılar çok bozuk.
- India is the seventh largest country in the world.
- Hindistan dünyanın yedinci büyük ülkesidir.
- Our company's technology has already reached the level of a developed country in the 1990s.
- Şirketimizin teknolojisi 1990'larda gelişmiş bir ülkenin seviyesine ulaştı bile.
- South Africa is the largest country in Southern Africa.
- Güney Afrika, Güney Afrika'nın en büyük ülkesidir.
- Nobody wants to support my country.
- Hiç kimse ülkemi desteklemek istemez.
- Indonesia is the largest country in South-East Asia.
- Endonezya, Güneydoğu Asya'nın en büyük ülkesidir.
- Nobody works in my country.
- Benim ülkemde hiç kimse çalışmıyor.
- Table manners differ from country to country.
- Sofra adabı ülkeden ülkeye farklılık gösterir.
- Nobody came to my country.
- Kimse benim ülkeme gelmedi.
- Tom died for his country.
- Tom ülkesi için öldü.
- He was exiled from his country.
- Ülkesinden sürüldü.
- I have the flags of every country in the world.
- Bende dünyadaki her ülkenin bayrağı var.
- This is normal in my country.
- Bu benim ülkemde normal.
- Nobody wanted to say something about my country.
- Kimse ülkemle ilgili bir şey söylemek istemedi.
- Japan is becoming the most advanced country technologically.
- Japonya teknolojik olarak en gelişmiş ülke haline geliyor.
- There will be no more economic cooperation between my country and yours.
- Benim ülkem ve seninki arasında artık ekonomik işbirliği olmayacaktır.
- The only country Tom has ever lived in is Australia.
- Tom'un şimdiye kadar yaşadığı tek ülke Avustralya'dır.
- Algeria is the largest country in North Africa.
- Cezayir, Kuzey Afrika'daki en büyük ülkedir.
- GDP isn't a measure of the quality of life in a country.
- GSYİH bir ülkedeki yaşam kalitesinin ölçüsü değildir.
- In this country, the majority of the population espouses Sunni Islam.
- Bu ülkede nüfusun çoğunluğu Sünni İslam'ı benimsemektedir.
- We all felt that the country was in danger.
- Hepimiz ülkenin tehlikede olduğunu hissediyorduk.
- Nobody wanted to remember my country.
- Hiç kimse ülkemi hatırlamak istemedi.
- Visiting a foreign country must be expensive.
- Yabancı bir ülkeyi ziyaret etmek pahalı olmalı.
- We have an obesity problem in this country.
- Bu ülkede obezite sorunumuz var.
- This lake is the deepest in this country.
- Bu göl, ülkenin en derin gölüdür.
- The country demands social justice.
- Ülke sosyal adalet istiyor.
- The backwardness of that country is well known.
- O ülkenin geri kalmışlığı iyi biliniyor.
- Nobody wants to hate my country.
- Kimse benim ülkemden nefret etmek istemez.
- Have you ever done shopping in a foreign country?
- Sen hiç yabancı bir ülkede alışveriş yaptın mı?
- Maisie lives in an English-speaking country.
- Maisie İngilizce konuşulan bir ülkede yaşıyor.
- Colonia is a Uruguayan department situated in the south-west of the country.
- Colonia, ülkenin güney batısında yer alan bir Uruguay bölgesidir.
- Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Gelişmiş bir ülke olsa bile Abd'de hala bazı çok yoksul insanlar var.
- I'm moving across the country.
- Ülkenin öbür ucuna taşınıyorum.
- He betrays his king and country.
- Kralına ve ülkesine ihanet ediyor.
- I love my country too.
- Ben de ülkemi seviyorum.
- This is my country, not yours.
- Burası benim ülkem, senin değil.
- May God bless the country I was born in !
- Tanrı doğduğum ülkeyi korusun!
- Nobody wanted to support my country.
- Hiç kimse ülkemi desteklemek istemedi.
- This is my country.
- Bu benim ülkem.
- There are no gay people in this country.
- Bu ülkede eşcinsel insan yok.
- There are too many foreigners in this country.
- Bu ülkede çok fazla yabancı var.
- Nobody studies in my country.
- Benim ülkemde hiç kimse okumuyor.
- What is the world's most populous country?
- Dünyanın en kalabalık ülkesi nedir?
- Tom is a loyal citizen of his country.
- Tom ülkesine sadık bir vatandaş.
- What's your purpose in visiting this country?
- Bu ülkeyi ziyaret amacınız nedir?
- Holland is a small country.
- Hollanda küçük bir ülkedir.
- Many young people are out of work in that country.
- O ülkede birçok genç işsiz.
- My country is the whole world.
- Benim ülkem bütün dünya.
- Nobody praises my country.
- Kimse ülkemi övmedi.
- Nobody heard anything about my country.
- Ülkemle ilgili kimse bir şey duymamış.
- He was exiled from his own country.
- Kendi ülkesinden sürgün edildi.
- The king ruled the country for years.
- Kral, ülkeyi yıllarca yönetti.
- Nobody studies my country.
- Hiç kimse ülkemi araştırmıyor.
- Nobody criticizes my country.
- Kimse ülkemi eleştirmiyor.
- Losing your passport in a foreign country is worse than losing your luggage or having your wallet stolen.
- Yabancı bir ülkede pasaportunu kaybetmek valizini kaybetmekten veya cüzdanını çaldırmaktan daha kötüdür.
- This young man knows little about his country.
- Bu genç adam ülkesi hakkında çok az şey biliyor.
- His name is known throughout this country.
- Onun adı tüm ülkede biliniyor.
- Nobody wants to mention my country.
- Kimse ülkemden söz etmek istemiyor.
- My picture's in every police station in the country.
- Benim resmim, ülkedeki her karakolda bulunuyor.
- They came from the middle of the country.
- Onlar ülkenin ortasından geldi.
- Indonesia is the largest country in South-East Asia.
- Endonezya Güneydoğu Asya'daki en büyük ülkedir.
- Nobody wanted to hate my country.
- Kimse ülkemden nefret etmek istemedi.
- Holland is a small country.
- Hollanda küçük bir ülke.
- Introducing democratic ideas into that country will be a slow process.
- Demokratik fikirlerin o ülkeye tanıtılması yavaş bir süreç olacak.
- Japan is a strange country.
- Japonya tuhaf bir ülke.
- Saudi Arabia is the largest country in the Arabian Peninsula.
- Suudi Arabistan, Arap Yarımadası'nın en büyük ülkesidir.
- The king has reigned over the country for many years.
- Kral uzun yıllar ülkeyi yönetti.
- The United States is a country of immigrants.
- Birleşik Devletler bir göçmenler ülkesidir.
- What the country needs most is wise leaders.
- Ülkenin en çok ihtiyacı olan şey bilge liderlerdir.
- Japan is a country that is surrounded on all sides by the ocean.
- Japonya her tarafından okyanus ile çevrili bir ülkedir.
- Nobody wanted to live in my country.
- Kimse ülkemde yaşamak istemedi.
- Switzerland is a very beautiful country that is worth a visit.
- İsviçre görülmeye değer çok güzel bir ülke.
- This election is important for the future of this country.
- Bu seçim, bu ülkenin geleceği için önemlidir.
- Some of them go without shoes in this country.
- Bazıları bu ülkede ayakkabısız geziyor.
- Brazil is a developing country.
- Brezilya gelişmekte olan bir ülkedir.
- Summer begins early in my country.
- Benim ülkemde yaz mevsimi erken başlar.
- I want the freedom to my country, so that other countries can learn something from my free country.
- Ülkem için özgürlük istiyorum, böylece diğer ülkeler benim özgür ülkemden bir şeyler öğrenebilir.
- We live in a Muslim country and we are very happy.
- Müslüman bir ülkede yaşıyoruz ve çok mutluyuz.
- She rode her motorcycle across the country.
- Motosikletiyle ülkenin bir ucundan diğer ucuna gitti.
- Nobody remembered my country.
- Hiç kimse benim ülkemi hatırlamadı.
- Nobody worked in my country.
- Ülkemde hiç kimse çalışmadı.
- In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
- Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslümandır.
- Kosovo is now an independent country.
- Kosova artık bağımsız bir ülkedir.
- Everybody loves his country.
- Herkes ülkesini sever.
- Nobody invested in my country.
- Kimse benim ülkeme yatırım yapmadı.
- It's a big country, Tom.
- Burası büyük bir ülke, Tom.
- The defeated army retreated from the country.
- Yenilen ordu ülkeden geri çekildi.
- I wonder what country will censor Tatoeba first.
- Ben Tatoeba'yı ilk olarak hangi ülkenin sansürleyeceğini merak ediyorum.
- The country's foreign trade totally depends on this port.
- Ülkenin dış ticareti tamamen bu limana bağlıdır.
- If you want to really improve your French, you should move to a country where it's spoken.
- Fransızcanızı gerçekten geliştirmek istiyorsanız, Fransızcanın konuşulduğu bir ülkeye taşınmalısınız.
- Nobody wants to forget my country.
- Hiç kimse ülkemi unutmak istemiyor.
- Nobody read about my country.
- Kimse benim ülkem hakkında okumadı.
- A country cannot truly be considered free if it does not allow its citizens to own firearms.
- Bir ülke, vatandaşlarının ateşli silah taşımalarına izin vermezse gerçekten özgür olarak kabul edilemez.
- Russia is the world's largest country.
- Rusya dünyanın en büyük ülkesi.
- Tom thought that Africa was a country.
- Tom Afrika'nın bir ülke olduğunu sanıyordu.
- Germany is a free country.
- Almanya özgür bir ülkedir.
- The country is in the grasp of the enemy.
- Ülke düşmanın pençesinde.
- The USA will only use air strikes in the country as a last resort.
- ABD ülkede hava saldırılarını sadece son çare olarak kullanacaktır.
- Is it necessary to live in a French-speaking country to become fluent in French?
- Fransızca'da akıcı olmak için Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak gerekli mi?
- He's from a foreign country.
- O yabancı bir ülkeden.
- This country is rich in natural resources.
- Bu ülke doğal kaynaklarca zengindir.
- The amount of paper produced by a country is closely related to its cultural standards.
- Bir ülkenin ürettiği kağıt miktarı, kültürel standartlarıyla yakından ilişkilidir.
- Nobody wanted to hate my country.
- Hiç kimse ülkemden nefret etmek istemedi.
- They must protect all the people who dwell in this country.
- Bu ülkede yaşayan herkesi korumak zorundalar.
- Wallonia is a beautiful country.
- Wallonia güzel bir ülke.
- Sami comes from an Islamic country.
- Sami; Müslüman bir ülkeden gelmektedir.
- The entire country was shocked.
- Tüm ülke şok oldu.
- Mexico is a country in North America.
- Meksika, Kuzey Amerika'da bulunan bir ülkedir.
- We don't even know our own country anymore.
- Artık kendi ülkemizi bile bilmiyoruz.
- Nobody wants to buy a house in my country.
- Hiç kimse benim ülkemde bir ev satın almak istemiyor.
- Tom thinks his country is the greatest country in the world.
- Tom ülkesinin dünyanın en iyi ülkesi olduğunu düşünüyor.
- Nobody wants to hate my country.
- Kimse ülkemden nefret etmek istemiyor.
- Nobody was interested in my country then.
- O zamanlar kimse ülkemle ilgilenmiyordu.
- The rose is the national flower of this country.
- Gül, bu ülkenin milli çiçeğidir.
- Ukraine is a big country.
- Ukrayna büyük bir ülkedir.
- Nobody trusted my country.
- Kimse ülkeme güvenmedi.
- Niue is a country.
- Niue bir ülkedir.
- Money lending is a profitable business in this country.
- Bu ülkede borç para vermek karlı bir iştir.
- In order to compensate for the country's aging population, the government has decided to take steps to significantly increase birth and immigration rates.
- Ülkenin yaşlanan nüfusunu telafi etmek için, hükümet doğum ve göç oranlarını önemli ölçüde artırmak için adımlar atmaya karar verdi.
- This country has four seasons.
- Bu ülkede dört mevsim yaşanır.
- Nobody thought about my country.
- Kimse benim ülkemi düşünmedi.
- Nobody is rich in my country.
- Ülkemde hiç kimse zengin değildir.
- Tom wants to live in a country where French is spoken.
- Tom Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istiyor.
- The only country Tom has ever lived in is Australia.
- Tom'un şu ana kadar yaşadığı tek ülke Avustralyadır.
- The prosperity of a country depends more or less on its citizens.
- Bir ülkenin refahı az ya da çok vatandaşlarına bağlıdır.
- Last year, poverty in this country fell at the fastest rate in nearly 50 years.
- Geçen yıl, bu ülkede yoksulluk yaklaşık 50 yılın en hızlı düşüşünü gösterdi.
- Mexico is a country in North America.
- Meksika, Kuzey Amerika'da bir ülke.
- Nobody wanted to be poor in my country.
- Ülkemde hiç kimse fakir olmak istemedi.
- I want to live in a country where French is spoken.
- Fransızcanın konuşulduğu bir ülkede yaşamak istiyorum.
- The border police brutally arrested Tom, who tried to enter the country illegally.
- Sınır polisi, ülkeye yasadışı yollardan girmeye çalışan Tom'u acımasızca tutukladı.
- That's what the country needs.
- Ülkenin buna ihtiyacı var.
- Mary is the country's foremost expert on the conflict in Syria.
- Mary ülkenin Suriye'deki çatışma konusundaki en önde gelen uzmanıdır.
- The USSR will only use air strikes in the country as a last resort.
- SSCB ülkedeki hava saldırılarını sadece son çare olarak kullanacaktır.
- The modernisation plan has completely changed the character of the country.
- Modernizasyon planı, ülkenin karakterini tamamen değiştirdi.
- Greece is an old country.
- Yunanistan eski bir ülkedir.
- I live in a country where the cost of a liter of gasoline is cheaper than the cost of a liter of water.
- Bir litre benzinin bir litre sudan daha ucuz olduğu bir ülkede yaşıyorum.
- She never dreamed she'd meet him in a foreign country.
- Yabancı bir ülkede onunla görüşeceğini hiç hayal etmemişti.
- Tom wants to live in a French-speaking country, so he can practice speaking French with native speakers every day.
- Tom Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istiyor, böylece her gün anadil konuşucularıyla Fransızca konuşma pratiği yapabilecek.
- Nobody goes to my country.
- Kimse benim ülkeme gitmez.
- Nobody wants to trust my country.
- Kimse ülkeme güvenmek istemiyor.
- I won't be pressured into betraying my country.
- Ülkeme ihanet etmem için bana baskı yapılamaz.
- The immigrants entered the country in a steady flow.
- Göçmenler ülkeye düzenli bir akışla girdiler.
- Norway is the world's happiest country.
- Norveç dünyanın en mutlu ülkesidir.
- Paraguay is a country in South America.
- Paraguay, Güney Amerika'da bir ülkedir.
- Do you know in which country she lives now?
- Şu an hangi ülkede yaşadığını biliyor musun?
- Nobody forgets my country.
- Kimse ülkemi unutmaz.
- Canada is a large country.
- Kanada geniş bir ülkedir.
- The best way to learn a foreign language is to go to the country where it is spoken.
- Bir yabancı dili öğrenmenin en iyi yolu, o dilin konuşulduğu ülkeye gitmektir.
- Bhutan is a country about which I only know very little.
- Butan, hakkında çok az bilgi sahibi olduğum bir ülkedir.
- How long did you stay in the country?
- Ülkede ne kadar süre kaldınız?
- It's a big country, Tom.
- Bu büyük bir ülke, Tom.
- The bank has branches in all parts of the country.
- Bankanın ülkenin her yerinde şubesi var.
- My name appeared in all my country's newspapers.
- Ülkemdeki tüm gazetelerde adım çıktı.
- They must protect all the people who dwell in this country.
- Onlar bu ülkede yaşayan tüm insanları korumalıdırlar.
- The Netherlands is a small country.
- Hollanda küçük bir ülkedir.
- He traveled around the country.
- O, ülkeyi dolaştı.
- Which country are you from?
- Hangi ülkedensin?
- Italy is a very beautiful country.
- İtalya çok güzel bir ülke.
- It never snows in this country.
- Bu ülkede hiç kar yağmaz.
- Nobody studies in my country.
- Kimse benim ülkemde çalışmıyor.
- In what country did you receive your immunizations as a child?
- Çocukluk aşılarınızı hangi ülkede olmuştunuz?
- Russia is a Nordic country.
- Rusya bir Nordik ülkesidir.
- Refugees poured in from all over the country.
- Mülteciler ülkenin dört bir yanından içeri girdiler.
- You cannot defect to another country unless you can travel there.
- Oraya seyahat edemediğin sürece başka bir ülkeye iltica edemezsin.
- A passport is something you cannot do without when you go to a foreign country.
- Pasaport, yabancı bir ülkeye gittiğinizde onsuz yapamayacağınız bir şeydir.
- He was exiled from his country.
- O, ülkesinden sürgün edildi.
- China is a large country.
- Çin büyük bir ülkedir.
- Sami began an anonymous new life in another country.
- Sami başka bir ülkede isimsiz yeni bir hayata başladı.
- May God bless the country I was born in !
- Allah doğduğum ülkeyi korusun!
- The corrupt government officials fled the country.
- Yozlaşmış hükümet yetkilileri ülkeden kaçtı.
- Israel is a developed country.
- İsrail gelişmiş bir ülkedir.
- Switzerland is a very beautiful country that is worth a visit.
- İsviçre görülmeye değer olan çok güzel bir ülkedir.
- What country is this?
- Burası hangi ülke?
- India is my country.
- Hindistan benim ülkemdir.
- Greece has made it illegal to take money out of the country.
- Yunanistan ülke dışına para çıkarmayı yasadışı hale getirdi.
- Tom didn't think he'd ever have a chance to live in another country.
- Tom başka bir ülkede yaşama şansına sahip olacağını hiç düşünmemişti.
- They abandoned their country.
- Onlar ülkelerini terk ettiler.
- I hear that his father is in another country.
- Onun babasının başka bir ülkede olduğunu duyuyorum.
- According to a study published in 2016, Germany is the best country in the world and Canada is the second best country.
- 2016'da yayınlanan bir araştırmaya göre Almanya dünyanın en iyi ülkesi, Kanada ise ikinci en iyi ülkesi.
- Nobody wanted to trust my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmek istemedi.
- Nobody worked in my country.
- Kimse benim ülkemde çalışmadı.
- Tom was from a humble background, but he became one of the richest men in the country.
- Tom'un mütevazı bir geçmişi vardı ama o ülkenin en zengin adamlarından biri haline geldi.
- He wants to go to that country.
- O ülkeye gitmek istiyor.
- France is a country in west Europe.
- Fransa, Batı Avrupa'da bir ülkedir.
- It's a beautiful country.
- Burası çok güzel bir ülke.
- If I am elected, I will never let such things happen in this country.
- Eğer seçilirsem, bu ülkede böyle şeylerin olmasına asla izin vermeyeceğim.
- I was born in a Muslim-majority country.
- Müslüman çoğunluklu bir ülkede doğdum.
- China is the largest country in Asia.
- Asya'da en büyük ülke Çindir.
- We hate this enemy of the country.
- Biz ülkenin bu düşmanından nefret ediyoruz.
- This is my country.
- Burası benim ülkem.
- If the Ottoman Empire had committed genocide against the Armenians, they would not have a country now called Armenia.
- Osmanlı imparatorluğu Ermenilere karşı soykırım işleseydi, onların şu anda Ermenistan adında bir ülkeleri olmazdı.
- They felt a renewed love for their country.
- Ülkelerine karşı yeniden bir sevgi hissettiler.
- Tom betrayed his country.
- Tom ülkesine ihanet etti.
- He is the prime minister of this country.
- O bu ülkenin başbakanı.
- I am trying to understand the politics of my country.
- Ülkemin politikasını anlamaya çalışıyorum.
- What country is Tom in right now?
- Şu an Tom hangi ülkede?
- The workers have no country.
- İşçilerin ülkesi yoktur.
- It's a big country.
- Burası büyük bir ülke.
- They invaded the country with tanks and guns.
- Onlar ülkeyi tanklarla ve tabancalarla istila etti.
- There are no jobs in this country.
- Bu ülkede iş yok.
- It is over ten years since she last went back to her country.
- O son olarak ülkesine döndüğünden beri on yıldan fazla oldu.
- Germany is a cold country.
- Almanya soğuk bir ülke.
- Air pollution is a big problem in this country.
- Hava kirliliği bu ülkede büyük bir sorun.
- One of the candidates for the presidency of the country was attacked on the eve of the election.
- Ülkenin başkan adaylarından biri seçim arifesinde saldırıya uğradı.
- Poland is a big country.
- Polonya büyük bir ülkedir.
- Oil is abundant in that country.
- O ülkede bol miktarda petrol var.
- I would like to stress that it is more convenient to control tariffs as a bloc rather than country by country.
- Tarifeleri ülke ülke kontrol etmek yerine blok olarak kontrol etmenin daha uygun olduğunu vurgulamak isterim.
- This is normal in my country.
- Benim ülkemde normal bu.
- Nobody wanted to visit my country.
- Hiç kimse ülkemi ziyaret etmek istemedi.
- Nobody went to my country.
- Hiç kimse benim ülkeme gitmedi.
- Some people think that there are way too many lawyers in this country.
- Bazı insanlar bu ülkede çok fazla avukat olduğunu düşünüyorlar.
- Although Go is probably the most popular Japanese game in my country, at most only a few university students know it.
- Go muhtemelen ülkemdeki en popüler Japon oyunu olmasına rağmen, en fazla birkaç üniversite öğrencisi biliyor.
- I've always wanted to visit another country.
- Her zaman başka bir ülkeyi ziyaret etmek istemişimdir.
- I was raised in a Muslim-majority country.
- Müslüman çoğunluklu bir ülkede yetiştim.
- Russia is the largest country in the world.
- Rusya dünyanın en büyük ülkesi.
- This country belongs to all of us, not just a handfull of billionaires.
- Bu ülke hepimize ait, sadece bir avuç milyardere değil.
- In this country, the majority of the population espouses Sunni Islam.
- Bu ülkede, nüfusun çoğunluğu Sünni İslam'ı savunmaktadır.
- There are four seasons in this country.
- Bu ülkede dört mevsim vardır.
- Japan recognized the new government of that country.
- Japonya o ülkenin yeni hükümetini tanıdı.
- Denmark is the happiest country in the world according to the United Nations World Happiness Report.
- Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporu'na göre Danimarka dünyanın en mutlu ülkesi.
- Algeria is a large country in land.
- Cezayir geniş bir ülkedir.
- We live in a very safe country.
- Çok güvenli bir ülkede yaşıyoruz.
- Death penalty has been restored in this country.
- Bu ülkede idam cezası geri getirildi.
- Take a bicycle with you on the bus - can you do that in this country?
- Otobüse bisikletle binmek - bu ülkede bunu yapabilir misin?
- I didn't say which country.
- Hangi ülke olduğunu söylemedim.
- Germany is a free country.
- Almanya özgür bir ülke.
- His name is known to everybody in this country.
- Adı bu ülkedeki herkesçe bilinir.
- He left his country two years ago.
- O iki yıl önce ülkesini terk etti.
- Some people think that there are way too many lawyers in this country.
- Bazı insanlar bu ülkede çok fazla avukat olduğunu düşünüyor.
- Nobody stayed in my country.
- Kimse benim ülkemde kalmadı.
- Logging has devastated the country's forests.
- Ağaç kesimi ülkenin ormanlarını mahvetti.
- They exhausted all the resources of the country.
- Onlar ülkenin tüm kaynaklarını tükettiler.
- Switzerland is a beautiful country.
- İsviçre güzel bir ülkedir.
- This country is very poor.
- Bu ülke çok fakirdir.
- That is one of the most serious problems facing this country.
- O bu ülkenin karşı karşıya kaldığı en ciddi sorunlardan biridir.
- Greece is a lovely country.
- Yunanistan çok güzel bir ülke.
- This country has a very high crime rate.
- Bu ülkenin çok yüksek bir suç oranı var.
- São Paulo is the biggest producer of eggs in the country.
- São Paulo ülkedeki en büyük yumurta üreticisidir.
- The radio arrived to this country not long ago.
- Radyo bu ülkeye kısa bir süre önce geldi.
- Paraguay is a country in South America.
- Paraguay, Güney Amerika'da bir ülke.
- What a great country!
- Ne büyük bir ülke!
- It's hard to get a job in this country.
- Bu ülkede iş bulmak zor.
- Africa is not a country.
- Afrika bir ülke değil.
- I like having friends in every country.
- Her ülkede arkadaşım olmasını seviyorum.
- The Vatican is the smallest country in the world.
- Vatikan dünyanın en küçük ülkesidir.
- Poland is a big country.
- Polonya büyük bir ülke.
- Nobody asks me questions about my country.
- Kimse bana ülkem hakkında sorular sormaz.
- Nobody wanted to insult my country.
- Hiç kimse ülkeme hakaret etmek istemedi.
- This country is rich in natural resources.
- Bu ülke doğal kaynaklar açısından zengin.
- The opening of the country had a great influence on Japanese civilization.
- Ülkenin açılmasının Japon medeniyeti üzerinde büyük bir etkisi oldu.
- I want to live in a free country.
- Özgür bir ülkede yaşamak istiyorum.
- This is the most beautiful country I have ever visited.
- Burası şimdiye kadar ziyaret ettiğim en güzel ülke.
- Nobody wanted to buy land in my country.
- Kimse ülkemden toprak satın almak istemedi.
- I do what is best for my country.
- Ülkem için en iyi olanı yaparım.
- Nobody wanted to criticize my country.
- Hiç kimse ülkemi eleştirmek istemedi.
- Mexico is the third largest country in North America, after Canada and the United States.
- Meksika; Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra, Kuzey Amerika'daki en büyük üçüncü ülkedir.
- Barely a third of the population in this country have access to the Internet.
- Bu ülkedeki nüfusun ancak üçte birinin internete erişimi var.
- That country broke off diplomatic relations with the United States.
- O ülke, Amerika Birleşik Devletleri ile diplomatik ilişkileri kesti.
- In my country the customs are different.
- Benim ülkemdeki gelenekler farklıdır.
- Which country has the lowest cost of living?
- En düşük yaşam maliyeti hangi ülkede?
- That country remained neutral throughout World War II.
- Bu ülke İkinci Dünya Savaşı boyunca tarafsız kalmıştır.
- Is that a country or a city?
- Orası bir ülke mi yoksa bir şehir mi?
- That country has natural resources.
- O ülke, doğal kaynaklara sahip.
- Nobody wanted to mention my country.
- Kimse ülkemden bahsetmek istemedi.
- If I am elected, I will never let such things happen in this country.
- Ben seçilirsem, ben bu ülkede böyle şeylerin olmasına asla izin vermeyeceğim.
- I want to go to another country.
- Başka bir ülkeye gitmek istiyorum.
- The war brought ruin to the country.
- Savaş ülkeye yıkım getirdi.
- Nobody comes to my country.
- Kimse benim ülkeme gelmiyor.
- When it comes to good quality wine, no country can rival France.
- İyi kaliteli şarap söz konusu olduğunda hiçbir ülke Fransa'ya rakip olamaz.
- Ireland is the greatest country in the world!
- İrlanda dünyanın en iyi ülkesidir!
- In this country we condemn child exploitation.
- Bu ülkede çocuk istismarını kınıyoruz.
- I think France is the most beautiful country in Europe.
- Bence Fransa Avrupa'nın en güzel ülkesi.
- What country is it close to?
- Hangi ülkeye yakın?
- Germany is a cold country.
- Almanya soğuk bir ülkedir.
- Yaroslav likes New Zealand, a big country with a small population.
- Yaroslav Yeni Zelanda'yı seviyor, o küçük nüfuslu büyük bir ülke.
- We have an obesity problem in this country.
- Bu ülkede bir obezite sorunumuz var.
- This is the first time I've ever connected to the Internet in the country.
- Bu ülkede ilk defa internete bağlanıyorum.
- They were important leaders who loved their country.
- Onlar ülkelerini seven önemli liderlerdi.
- Nobody wanted to go to my country.
- Benim ülkeme hiç kimse gitmek istemedi.
- America isn't a country, it's a continent.
- Amerika bir ülke değil, bir kıta.
- Nobody invests in my country.
- Kimse benim ülkeme yatırım yapmıyor.
- Tom's out of the country.
- Tom ülke dışında.
- It's the second-coldest region in the country.
- Bu, ülkede ikinci en soğuk bölgedir.
- I need a visa to enter that country.
- O ülkeye girmek için vize almam gerekiyor.
- Nobody wants to criticize my country.
- Kimse ülkemi eleştirmek istemiyor.
- The modernisation plan has completely changed the character of the country.
- Modernleşme planı ülkenin karakterini tamamen değiştirdi.
- I need to move to a different country.
- Farklı bir ülkeye taşınmam gerekiyor.
- This election is important for the future of this country.
- Bu seçim ülkenin geleceği için çok önemli.
- Sami lived in a Muslim country.
- Sami Müslüman bir ülkede yaşıyordu.
- Nobody knows my country.
- Kimse ülkemi tanımıyor.
- The total population of the country is 300 million.
- Ülkenin toplam nüfusu 300 milyon.
- I wonder if that country is actually really ready to accept a black president.
- Bu ülkenin gerçekten siyahi bir başbakanı kabul etmeye hazır olup olmadığını merak ediyorum.
- There are not many people who speak German in my country.
- Benim ülkemde Almanca konuşan çok insan yok.
- Tom had a great love for his country.
- Tom'un ülkesine karşı büyük bir sevgisi vardı.
- Japan is a country in which there are many earthquakes.
- Japonya çok fazla depremin olduğu bir ülke.
- I like living in this country.
- Bu ülkede yaşamak hoşuma gidiyor.
- Nobody had Internet in my country.
- Ülkemde hiç kimsenin interneti yoktu.
- The country appealed to the United Nation for help.
- Ülke yardım için Birleşmiş Milletler'e başvurdu.
- We have a beautiful country.
- Güzel bir ülkemiz var.
- I've never been to a French-speaking country.
- Hiç Fransızca konuşan bir ülkeye gitmedim.
- Tom thought that Africa was a country.
- Tom Afrika'nın bir ülke olduğunu düşündü.
- A lot of children live from hand to mouth in this country.
- Bu ülkede pek çok çocuk kıt kanaat geçiniyor.
- Germany is introducing temporary border controls with Austria to reduce the number of migrants coming into the country.
- Almanya, ülkeye gelen göçmen sayısını azaltmak için Avusturya ile geçici sınır kontrolleri başlatıyor.
- My country is the world.
- Benim ülkem dünyadır.
- Japan is a country in which there are many earthquakes.
- Japonya birçok deprem meydana gelen bir ülkedir.
- This is a free country.
- Burası özgür bir ülke.
- I need a visa to enter that country.
- O ülkeye girmek için vizeye ihtiyacım var.
- I was raised in a Muslim-majority country.
- Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede büyüdüm.
- Refugees poured in from all over the country.
- Ülkenin dört bir yanından mülteciler akın etti.
- Nobody asks me questions about my country.
- Kimse bana ülkem hakkında soru sormaz.
- Nobody is interested in my country.
- Hiç kimse benim ülkemle ilgilenmiyor.
- He fled his country.
- O, ülkesinden kaçtı.
- Saudi women are not permitted to leave their country alone.
- Suudi kadınların ülkelerinden yalnız ayrılmalarına izin verilmiyor.
- Nobody defends my country.
- Kimse ülkemi savunmuyor.
- I would like to stress that it is more convenient to control tariffs as a bloc rather than country by country.
- Tarifeleri blok olarak kontrol etmenin ülke ülke kontrol etmekten daha uygun olduğunu vurgulamak istiyorum.
- It's a lovely country.
- Çok güzel bir ülke.
- Cows are more useful than any other animal in this country.
- İnekler bu ülkedeki diğer tüm hayvanlardan daha faydalıdır.
- She studies philosophy at the country's most prestigious university.
- Ülkenin en prestijli üniversitesinde felsefe okuyor.
- Almost every person in this country is bilingual.
- Bu ülkedeki neredeyse her insan iki dillidir.
- The Congo is a Third World country.
- Kongo bir üçüncü dünya ülkesidir.
- He lived in that country for ten years.
- On yıl boyunca o ülkede yaşadı.
- In the country of the blind, the one-eyed man is king.
- Körlerin ülkesinde, tek gözlü adam kraldır.
- Saudi women are not permitted to leave their country alone.
- Suudi kadınların ülkelerini tek başlarına terk etmelerine izin verilmiyor.
- The whole country was covered with snow.
- Bütün ülke karla kaplıydı.
- China is a large country.
- Çin büyük bir ülke.
- Since spring, she has been the president of the country.
- İlkbahardan beri ülkenin başkanı o.
- Italy is a beautiful country.
- İtalya güzel bir ülkedir.
- New Zealand is a country of sheep and cows.
- Yeni Zelanda, koyun ve ineklerin ülkesi.
- It's hard to get a job in this country.
- Bu ülkede iş bulmak zordur.
- Investment in education is undoubtedly the only effective way to bring a country out of poverty.
- Eğitime yapılan yatırım şüphesiz bir ülkeyi yoksulluktan kurtarmanın tek etkili yoludur.
- Nepal is currently the only country with a non-rectangular national flag.
- Nepal şu anda dikdörtgen biçiminde olmayan bir ulusal bayrağa sahip tek ülkedir.
- Nobody wants to insult my country.
- Kimse ülkeme hakaret etmek istemez.
- It's the coldest region in the country.
- Bu ülkede en soğuk bölgedir.
- We're destroying our own country.
- Kendi ülkemizi yok ediyoruz.
- I am all alone in a foreign country.
- Yabancı bir ülkede yapayalnızım.
- Nobody insults my country.
- Hiç kimse ülkeme hakaret etmez.
- Germany is the country I like.
- Almanya sevdiğim bir ülke.
- There's no freedom of religion in this country.
- Bu ülkede din özgürlüğü yok.
- Derailments are very rare in this country.
- Bu ülkede raydan çıkmalar çok nadirdir.
- The news report spread all over the country.
- Haber metni tüm ülkeye yayıldı.
- Djibouti is a less developed country.
- Cibuti az gelişmiş bir ülke.
- He's a former president of the country.
- O, ülkenin eski bir devlet başkanı.
- We are very much concerned about the future of this country.
- Bu ülkenin geleceği konusunda çok endişeliyiz.
- The king rules over the country.
- Kral ülkeyi yönetiyor.
- My country is the whole world.
- Benim ülkem tüm dünyadır.
- India is my country.
- Hindistan benim ülkem.
- I am going back to my native country.
- Kendi ülkeme geri dönüyorum.
- We traveled around the country by car.
- Arabayla ülkeyi gezdik.
- French and Arabic are spoken in this country.
- Bu ülkede Fransızca ve Arapça konuşulur.
- Tom gave his life for his country.
- Tom ülkesi için hayatını verdi.
- Almost every person in this country is bilingual.
- Bu ülkedeki neredeyse her insan çift dillidir.
- Nobody read about my country.
- Hiç kimse ülkem hakkında okumadı.
- Norway is a Nordic country.
- Norveç bir İskandinav ülkesidir.
- Germany is a big country.
- Almanya büyük bir ülkedir.
- Sami proudly held his country's flag at the Olympics.
- Sami Olimpiyatlarda ülkesinin bayrağını gururla taşıdı.
- You will soon get accustomed to living in this country.
- Yakında bu ülkede yaşamaya alışacaksın.
- Cultures of the East and the West meet together in this country.
- Doğu ve Batı kültürleri bu ülkede bir araya geliyor.
- He thinks in terms of his own country.
- O, ülkesi açısından düşünüyor.
- Our town was added to the list of the most beautiful towns in the country.
- Şehrimiz ülkenin en güzel şehirleri listesine eklendi.
- We don't even know our own country anymore.
- Artık kendi ülkemizi bile tanımıyoruz.
- This is a multi-ethnic country.
- Bu çok uluslu bir ülkedir.
- Have you ever visited a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkeyi ziyaret ettin mi?
- I was born in a Muslim-majority country.
- Çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede doğdum.
- Have you talked to anyone in the old country?
- Eski ülkenden biriyle konuştun mu?
- The Netherlands is a small country.
- Hollanda küçük bir ülke.
- Their country is threatened by anarchy.
- Ülkeleri anarşi tehdidi altında.
- While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş devam ederken, ülke anarşi içindeydi.
- They exhausted all the resources of the country.
- Ülkenin tüm kaynaklarını tükettiler.
- Nobody wanted to know my country.
- Hiç kimse ülkemi tanımak istemedi.
- If you can't go to an English-speaking country to study, perhaps you can find an English native speaker living nearby that can help you learn English.
- Eğitim almak için İngilizce konuşulan bir ülkeye gidemiyorsanız, belki yakınlarda yaşayan ve İngilizce öğrenmenize yardımcı olabilecek ana dili İngilizce olan birini bulabilirsiniz.
- In this country, everyone spies on everyone else.
- Bu ülkede herkes birbirini gözetliyor.
- I don't want to live in a country that doesn't want to defend my rights.
- Haklarımı savunmak istemeyen bir ülkede yaşamak istemiyorum.
- Politics in this country is shifting towards the right.
- Bu ülkedeki siyaset sağa doğru kaymaktadır.
- What a great country!
- Ne harika bir ülke!
- Russia is a very big country.
- Rusya çok büyük bir ülke.
- The country's only international airport has become the latest example of debt-trap diplomacy.
- Ülkenin tek uluslararası havalimanı borç tuzağı diplomasisinin son örneği oldu.
- The rose is the national flower of this country.
- Gül, bu ülkenin ulusal çiçeğidir.
- He fled his country.
- Ülkesinden kaçtı.
- No man is a prophet in his own country.
- Hiç kimse kendi ülkesinde peygamber değildir.
- The total population of the country is 300 million.
- Ülkenin toplam nüfusu 300 milyondur.
- Success is punished in this country.
- Bu ülkede başarı cezasız kalmaz.
- That country intervened in the internal affairs of our nation.
- O ülke bizim ulusumuzun iç işlerine karıştı.
- They say Australia is a wonderful country.
- Avustralya'nın harika bir ülke olduğunu söylerler.
- England is a country that I've wanted to visit for a long time.
- İngiltere, uzun zamandır ziyaret etmek istediğim bir ülke.
- Dan is a citizen of this country and he will stay here forever.
- Dan bu ülkenin bir vatandaşı ve sonsuza dek burada kalacak.
- Summer begins early in my country.
- Benim ülkemde yaz erken başlar.
- Nobody likes my country.
- Kimse ülkemi sevmez.
- Do you know in which country she lives now?
- Şimdi onun hangi ülkede yaşadığını biliyor musun?
- Nobody goes to my country.
- Hiç kimse benim ülkeme gitmiyor.
- Croatia is a country in the southeastern part of Europe.
- Hırvatistan, Avrupa'nın güneydoğu kesiminde yer alan bir ülkedir.
- Is the richest country in the European Union richer than the richest state in the United States?
- Avrupa Birliği'nin en zengin ülkesi Amerika Birleşik Devletleri'nin en zengin eyaletinden daha mı zengin?
- They defended their country against the invaders.
- İşgalcilere karşı ülkelerini savundular.
- What country is Boston in?
- Boston hangi ülkede?
- This is a sign of decreasing morality in this country.
- Bu, bu ülkede ahlakın azaldığının bir işareti.
- They never returned to their country.
- Ülkelerine hiç dönmediler.
- I am looking forward to exploring this country and having many adventures.
- Bu ülkeyi keşfetmek ve birçok macera yaşamak için sabırsızlanıyorum.
- Mexico is the third largest country in North America, after Canada and the United States.
- Meksika, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra Kuzey Amerika'nın üçüncü büyük ülkesidir.
- Switzerland is the country of the railways.
- İsviçre demiryolları ülkesidir.
- Have you ever done shopping in a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkede alışveriş yaptınız mı?
- The king ruled the country for years.
- Kral, yıllarca ülkeyi yönetti.
- Oil is scarce in this country.
- Bu ülkede petrol sınırlıdır.
- I want to serve my country.
- Ülkeme hizmet etmek istiyorum.
- Nobody wanted to criticize my country.
- Kimse ülkemi eleştirmek istemedi.
- Nobody is rich in my country.
- Benim ülkemde kimse zengin değil.
- I like having friends in every country.
- Her ülkeden arkadaş sahibi olmaktan hoşlanıyorum.
- Japan is a beautiful country.
- Japonya güzel bir ülkedir.
- Japan is an extremely noisy country.
- Japonya oldukça gürültülü bir ülkedir.
- I've visited more than ten cities outside the country so far.
- Şimdiye kadar ülke dışında ondan fazla şehri ziyaret ettim.
- The American invasion of Iraq left the country devastated, fragmented and broke.
- Amerika'nın Irak'ı işgali ülkeyi harap, parçalanmış ve beş parasız bıraktı.
- If religion were synonymous with morality, Brazil would be the most uncorrupted country in the world.
- Eğer din ahlakla eş anlamlı olsaydı, Brezilya dünyanın en bozulmamış ülkesi olurdu.
- This country is founded upon the principles of freedom, equality and fraternity.
- Bu ülke özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkeleri üzerine kurulmuştur.
- Yaroslav likes New Zealand, a big country with a small population.
- Yaroslav az nüfuslu büyük bir ülke olan Yeni Zelanda'yı sever.
- Police corruption is a serious problem in this country.
- Polis yolsuzluğu bu ülkede ciddi bir sorun.
- Climate change, civil war, financial hardship, and infrastructural chaos have all caused turmoil in this country.
- İklim değişikliği, iç savaş, mali zorluklar ve altyapı kaosu bu ülkede kargaşaya neden oldu.
- The country had been devastated by long war.
- Ülke uzun süren savaş nedeniyle harap olmuştur.
- Because she was out of the country, she used Skype frequently.
- O, ülke dışında olduğu için sık sık Skype kullandı.
- I represented my country.
- Ben ülkemi temsil ettim.
- Norway is the richest country in the world.
- Norveç dünyanın en zengin ülkesi.
- Luxembourg is a small country.
- Lüksemburg küçük bir ülke.
- Tom knows the capital of every country in the world.
- Tom dünyadaki her ülkenin başkentini biliyor.
- We all want what's best for this country.
- Hepimiz bu ülke için en iyi olan şeyi istiyoruz.
- The United States of America is a democratic country.
- Amerika Birleşik Devletleri demokratik bir ülkedir.
- The man died of thirst in a dry country.
- Adam kurak bir ülkede susuzluktan öldü.
- Nobody wants to mention my country.
- Kimse ülkemden bahsetmek istemiyor.
- It doesn't rain that much in this part of the country.
- Ülkenin bu bölgesine pek yağmur yağmaz.
- Tom was sent to the worst prison in the country.
- Tom ülkedeki en kötü hapishaneye gönderildi.
- In the country of the blind, the one-eyed man is king.
- Körler ülkesinde, tek gözlü adam kraldır.
- One of the main products of this country is coffee.
- Bu ülkenin ana ürünlerinden biri kahvedir.
- This is one of the best schools in the country.
- Bu ülkedeki en iyi okullardan biri.
- There is gender equality in this country.
- Bu ülkede cinsiyet eşitliği vardır.
- The country is very different from what it was just after the war.
- Ülke savaştan hemen sonraki halinden çok farklıdır.
- You cannot defect to another country unless you can travel there.
- Sen oraya seyahat etmedikçe başka bir ülkeye iltica edemezsin.
- Nobody wanted to come to my country.
- Kimse benim ülkeme gelmek istemedi.
- The police charged him with leaking information to a neighboring country.
- Polis onu, komşu bir ülkeye bilgi sızdırmakla suçladı.
- You need a passport to enter a foreign country.
- Yabancı bir ülkeye girmek için pasaporta ihtiyacınız var.
- England is a country that I've wanted to visit for a long time.
- İngiltere, uzun zamandır ziyaret etmek istediğim bir ülkedir.
- Nobody wants to be poor in my country.
- Benim ülkemde kimse fakir olmak istemiyor.
- Greece is a lovely country.
- Yunanistan güzel bir ülke.
- The population of this country is gradually diminishing.
- Bu ülkenin nüfusu giderek azalıyor.
- His influence extends all over the country.
- Onun etkisi tüm ülkeye yayılır.
- Lincoln ordered that all the slaves in the country should be set free.
- Lincoln, ülkedeki tüm kölelerin serbest bırakılmasını emretti.
- His name is known all over the country.
- İsmi tüm ülkede biliniyor.
- Nobody wants to visit my country.
- Hiç kimse benim ülkemi ziyaret etmek istemiyor.
- There are sushi restaurants in almost every country in the world.
- Dünyanın neredeyse her ülkesinde suşi restoranları vardır.
- When it comes to good quality wine, no country can rival France.
- Kaliteli şarap söz konusu olduğunda, hiçbir ülke Fransa'ya rakip olamaz.
- Niue is a country.
- Niue bir ülke.
- The king rules over the country.
- Kral ülkeyi yönetir.
- I spent my vacation in a foreign country.
- Tatilimi yabancı bir ülkede geçirdim.
- Men always walk in front of women in this country.
- Bu ülkede erkekler her zaman kadınların önünde yürürler.
- The rumor spread throughout the country.
- Söylenti tüm ülkeye yayıldı.
- God bless this country.
- Tanrı bu ülkeyi korusun.
- Nobody remembered my country.
- Kimse ülkemi hatırlamıyordu.
- You boycotted merchandise from that country.
- Sen o ülkenin ürünlerini boykot ettin.
- He rode his motorcycle across the country.
- Motosikletiyle ülkeyi boydan boya gezdi.
- Croatia is a country located in the southeastern part of Europe.
- Hırvatistan, Avrupa'nın güneydoğu kesiminde yer alan bir ülkedir.
- America is a country of immigrants.
- Amerika, göçmenler ülkesidir.
- China is a great country.
- Çin büyük bir ülkedir.
- The country was industrialized very quickly.
- Ülke çok hızlı bir şekilde sanayileşti.
- He's planning to travel the entire country.
- Tüm ülkeyi gezmeyi planlıyor.
- He thinks in terms of his own country.
- Kendi ülkesi açısından düşünür.
- Nobody remembers my country.
- Kimse ülkemi hatırlamaz.
- Pakistan is a Muslim country.
- Pakistan Müslüman bir ülkedir.
- How long have you been in this country?
- Ne kadar süredir bu ülkedesiniz?
- Derailments are very rare in this country.
- Bu ülkede raydan çıkma vakaları çok nadirdir.
- Rain is scarce in this country.
- Bu ülkede yağmur azdır.
- He says he is leaving the country for good.
- Ülkeyi temelli terk edeceğini söylüyor.
- Nobody wanted to visit my country.
- Kimse ülkemi ziyaret etmek istemedi.
- A passport identifies you as a citizen of a country and allows you to travel to foreign countries.
- Pasaport, sizi bir ülkenin vatandaşı olarak tanımlar ve yabancı ülkelere seyahat etmenizi sağlar.
- He does not want to live in a less developed country.
- Daha az gelişmiş bir ülkede yaşamak istemiyor.
- Ecuador is a country situated in the northwest part of South America.
- Ekvador, Güney Amerika'nın kuzeybatı kesiminde yer alan bir ülkedir.
- That country has natural resources.
- O ülke doğal kaynaklara sahiptir.
- I would like to live in the quiet country.
- Sakin bir ülkede yaşamak isterdim.
- It is said that his father died in a foreign country.
- Babasının yabancı bir ülkede öldüğü söyleniyor.
- Astro Boy protected the country from danger.
- Astro Boy ülkeyi tehlikelerden korudu.
- Ethiopia is the largest country in Eastern Africa.
- Etiyopya, Doğu Afrika'nın en büyük ülkesidir.
- It's a beautiful country.
- O, güzel bir ülkedir.
- I would like to live in the quiet country.
- Sakin bir ülkede yaşamak istiyorum.
- Brazil is a large country.
- Brezilya büyük bir ülkedir.
- Nobody wants to invest in my country.
- Kimse ülkeme yatırım yapmak istemiyor.
- Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre çok güzel bir ülke ve görülmeye değer.
- Canada is a large country.
- Kanada büyük bir ülke.
- The leader of this country is fiercely anti-American.
- Bu ülkenin lideri şiddetle Amerikan karşıtı.
- Tom wanted to live in a French-speaking country.
- Tom Fransızca konuşulan bir ülkede yaşamak istiyordu.
- Brazil is a big country.
- Brezilya büyük bir ülkedir.
- Tom and Mary are from the same part of the country.
- Tom ve Mary ülkenin aynı bölgesinden.
- Tom really loves his country.
- Tom ülkesini gerçekten sever.
- The best way to learn a foreign language is to go to the country where it is spoken.
- Bir yabancı dili öğrenmenin en iyi yolu o dilin konuşulduğu ülkeye gitmektir.
- The country has a large population.
- Ülkenin büyük bir nüfusu var.
- No country on earth is safe in this nuclear age.
- Bu nükleer çağda dünyadaki hiçbir ülke güvende değil.
- Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
- They are at war with the country.
- Onlar ülkeyle savaş hâlindeler.
- Denmark is the happiest country in the world according to the United Nations World Happiness Report.
- Danimarka, Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporu'na göre dünyanın en mutlu ülkesidir.
- Japanese is not used in this country.
- Bu ülkede Japonca kullanılmıyor.
- The country is unique, magnificent and gigantic!
- Ülke eşsiz, görkemli ve devasa!
- The border police brutally arrested Tom, who tried to enter the country illegally.
- Sınır polisi ülkeye yasa dışı yollardan girmeye çalışan Tom'u yaka paça gözaltına aldı.
- The president of this country is eloquent.
- Bu ülkenin başkanı güzel konuşuyor.
- Politics in this country is shifting towards the center.
- Bu ülkede siyaset merkeze doğru kayıyor.
- There are few jobs in this country.
- Bu ülkede çok az iş var.
- That is one of the most serious problems facing this country.
- Bu ülkenin karşı karşıya olduğu en ciddi sorunlardan biri bu.
- This is a middle eastern country.
- Burası bir orta doğu ülkesi.
- The military power of this country is very advanced.
- Bu ülkenin askerî gücü çok gelişmiştir.
- Nobody wants to work in my country.
- Kimse benim ülkemde çalışmak istemiyor.
- What country did you visit and how long did you stay?
- Hangi ülkeyi ziyaret ettiniz ve ne kadar kaldınız?
- My country is situated in North Africa, south of the Mediterranean Sea.
- Benim ülkem Kuzey Afrika'da, Akdeniz'in güneyinde yer alıyor.
- Indonesia is the largest country in the world situated only on islands.
- Endonezya, dünyanın sadece adalar üzerinde yer alan en büyük ülkesidir.
- Have you left the country within the last 30 days?
- Son 30 gün içinde ülke dışına çıktınız mı?
- Lincoln ordered that all the slaves in the country should be set free.
- Lincoln, ülkedeki bütün kölelerin serbest bırakılması emrini verdi.
- She's going to return to her country.
- O, ülkesine geri dönecek.
- Costs of financial services are rising in every country.
- Finansal hizmetlerin maliyetleri her ülkede yükseliyor.
- Now is the time for all good men to come to the aid of their country.
- Şimdi tüm iyi insanların kendi ülkelerinin yardımına gelme zamanıdır.
- Nobody supports my country.
- Hiç kimse ülkemi desteklemez.
- Many young people are out of work in the country.
- Ülkede pek çok genç işsiz.
- We can change this country.
- Bu ülkeyi değiştirebiliriz.
- Nobody forgot my country.
- Kimse ülkemi unutmadı.
- Canada is a Nordic country.
- Kanada bir İskandinav ülkesidir.
- You should get acquainted with the history of your own country.
- Kendi ülkenin tarihi ile tanışık olmalısın.
- The postal service in this country isn't fast.
- Bu ülkedeki posta servisi hızlı değil.
- Nobody invested in my country.
- Hiç kimse ülkeme yatırım yapmadı.
- India is a populous country.
- Hindistan kalabalık nüfuslu bir ülkedir.
- Even though the United States is a developed country, it still has some very poor people.
- Birleşik Devletler gelişmiş bir ülke olmasına rağmen, hala çok fakir insanları var.
- Nobody supports my country.
- Kimse ülkemi desteklemiyor.
- This country needs him.
- Bu ülkenin ona ihtiyacı var.
- Nobody believed in my country.
- Kimse ülkeme inanmadı.
- There are big differences in broadband speed and quality from country to country.
- Geniş bant hızında ve kalitesinde ülkeden ülkeye büyük farklılıklar vardır.
- Iron Arm Atom protected the country from danger.
- Demir Kol Atom ülkeyi tehlikelerden korudu.
- Who ruled this country?
- Bu ülkeyi kim yönetti?
- My father came to this country from Algeria.
- Babam bu ülkeye Cezayir'den geldi.
- This country remains the land of the free because there are so many brave to fight for it.
- Bu ülke özgürler ülkesi olmaya devam ediyor çünkü bu ülke için savaşacak çok fazla cesur insan var.
- The number of murders is increasing even in a country like Japan.
- Cinayetlerin sayısı Japonya gibi bir ülkede bile artmaktadır.
- Two girls and three boys live in the apartment, each one coming from a different country.
- Dairede iki kız ve üç erkek yaşıyor, her biri farklı bir ülkeden geliyor.
- Armenia is a mountainous country.
- Ermenistan dağlık bir ülkedir.
- I live in the center of the country.
- Ülkenin merkezinde yaşıyorum.
- Nobody wanted to work in my country.
- Kimse benim ülkemde çalışmak istemiyordu.
- Afghanistan is a landlocked country.
- Afganistan denize kıyısı olmayan bir ülkedir.
- Nobody wants to talk about my country.
- Kimse benim ülkem hakkında konuşmak istemiyor.
- The country declared war against its neighbor.
- Ülke komşusuna karşı savaş ilan etti.
- Nobody wants to remember my country.
- Hiç kimse ülkemi hatırlamak istemiyor.
- In this country, even universities are free of charge.
- Bu ülkede üniversiteler bile ücretsiz.
- The news report spread all over the country.
- Haber tüm ülkeye yayıldı.
- Everyone loves his country.
- Herkes ülkesini seviyor.
- Japan is the best country in the world.
- Japonya dünyadaki en iyi ülkedir.
- I have never been to that part of the country.
- Ülkenin o kısmına hiç gitmedim.
- The name of my country is written without any article.
- Ülkemin adı hiç artikel olmadan yazılır.
- The best way to know what a country is like is to go and see it with your own eyes.
- Bir ülkenin nasıl olduğunu öğrenmenin en iyi yolu gitmek ve onu kendi gözlerinizle görmektir.
- So many people are starving to death in the country.
- Ülkede çok sayıda insan açlıktan ölüyor.
- Our town was added to the list of the most beautiful towns in the country.
- Bizim kasabamız ülkedeki en güzel kasabalar listesine eklendi.
- His influence extends all over the country.
- Etkisi tüm ülkeye yayılmış durumda.
- Leave this country.
- Bu ülkeyi terk et.
- The man controlled the country for fifty years.
- Adam, elli yıl ülkeyi yönetti.
- The mountains in this part of the country are full of variety.
- Ülkenin bu kısmındaki dağlar çeşitlilikle doludur.
- What country were you born in?
- Hangi ülkede doğdunuz?
- The war diminished the wealth of the country.
- Savaş ülkenin zenginliğini azalttı.
- The country needs your help.
- Ülkenin yardımına ihtiyacı var.
- The best way to learn a language is to live in a country where it's spoken.
- Bir dili öğrenmenin en iyi yolu, o dilin konuşulduğu bir ülkede yaşamaktır.
- The whole country was buried under snow.
- Bütün ülke karın altında gömülüydü.
- Bhutan is a country about which I only know very little.
- Butan, hakkında çok az şey bildiğim bir ülke.
- The war lasting for years impoverished the country.
- Yıllarca süren savaş ülkeyi fakirleştirdi.
- Nobody invests in my country.
- Kimse ülkeme yatırım yapmaz.
- He left his country two years ago.
- İki yıl önce ülkesini terk etti.
- A lot of treasure was brought over to this country.
- Bu ülkeye, çok fazla hazine getirildi.
- The president said that he would fight for his country.
- Başkan ülkesi için savaşacağını söyledi.
- Nobody believes in my country.
- Kimse ülkeme inanmıyor.
- The health sector is one of the biggest problems for the country.
- Sağlık sektörü ülke için en büyük sorunlardan biridir.
- This is the story of my country.
- Bu, ülkemin hikayesi.
- Politics in this country is shifting towards the left.
- Bu ülkede siyaset sola doğru kayıyor.
- Some day I will return to my country.
- Bir gün ülkeme döneceğim.
- I don't understand this country.
- Bu ülkeyi anlamıyorum.
- Africa is not a country.
- Afrika bir ülke değildir.
- She's leaving the country in six months.
- O, ülkeyi altı ay içinde terk ediyor.
- Ireland is a very beautiful country.
- İrlanda çok güzel bir ülke.
- America is a country of immigrants.
- Amerika bir göçmenler ülkesidir.
- Israel is a very small country.
- İsrail çok küçük bir ülkedir.
- Greece is a developed country.
- Yunanistan gelişmiş bir ülke.
- That country remained neutral throughout World War II.
- O ülke II.Dünya Savaşı boyunca tarafsız kaldı.
- Their country is a puppet of a Western power.
- Ülkeleri Batılı bir gücün kuklası.
- Young people are not shy about the future of this country.
- Genç insanlar bu ülkenin geleceği konusunda utangaç değildirler.
- They live in another country.
- Onlar başka bir ülkede yaşıyor.
- Tom isn't in the country.
- Tom ülkede değil.
- Brazil is a young country without a commitment to the past.
- Brezilya geçmişe bağlılığı olmayan genç bir ülke.
- The good way to know a foreign country is to go there.
- Yabancı bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu oraya gitmektir.
- Canada is a very cold country.
- Kanada çok soğuk bir ülke.
- Nobody forgets my country.
- Hiç kimse ülkemi unutmaz.
- She's going to return to her country.
- Ülkesine dönecek.
- What country are you from?
- Hangi ülkedensiniz?
- Mail service in that country is not quick.
- O ülkede posta servisi hızlı değil.
- This is a plant unique to this country.
- Bu ülkeye özgü bir bitki bu.
- There is gender equality in this country.
- Bu ülkede cinsiyet eşitliği var.
- Yemen is a country in the Middle East.
- Yemen, Orta Doğu'da bir ülke.
- The population of this country is gradually diminishing.
- Bu ülkenin nüfusu giderek azalmaktadır.
- There are no gay people in this country.
- Bu ülkede eşcinsel insanlar yok.
- Nobody thinks about my country.
- Kimse benim ülkemi düşünmüyor.
- It is over ten years since she last went back to her country.
- Ülkesine en son döndüğünden beri on yıldan fazla zaman geçti.
- The United States is the greatest country in the world.
- Birleşik Devletler dünyanın en büyük ülkesidir.
- The workers have no country.
- İşçilerin ülkesi yok.
- Nobody mentions my country.
- Kimse benim ülkemden bahsetmiyor.
- Before being declared a country, who did Kosovo belong to?
- Kosova ülke ilan edilmeden önce kime aitti?
- Is it necessary to live in a French-speaking country to become fluent in French?
- Fransızcada akıcı olmak için Fransızca konuşan bir ülkede yaşamak gerekli midir?
- The amount of paper produced by a country is closely related to its cultural standards.
- Bir ülke tarafından üretilen kağıt miktarı, onun kültürel standartlarıyla yakından ilişkilidir.
- This country has an aging population.
- Bu ülkenin yaşlanan bir nüfusu var.
- Algeria is a country in North Africa.
- Cezayir Kuzey Afrika'da bir ülkedir.
- Ireland is a very beautiful country.
- İrlanda çok güzel bir ülkedir.
- Nobody wanted to buy a house in my country.
- Hiç kimse ülkemde bir ev satın almak istemedi.
- Nobody trusted my country.
- Hiç kimse ülkeme güvenmedi.
- The country's falling apart.
- Ülke parçalanıyor.
- In 1918, revolts due to the price of rice erupted all around the country.
- 1918'de pirinç fiyatları nedeniyle ülkenin dört bir yanında isyanlar patlak verdi.
- Switzerland is a beautiful country worth visiting.
- İsviçre ziyaret etmeye değer güzel bir ülke.
- They commit all the crimes in this country.
- Onlar bu ülkedeki bütün suçları işlerler.
- No country should interfere in another country's internal affairs.
- Hiçbir ülke başka bir ülkenin iç işlerine karışmamalıdır.
- Kazakhstan is the largest country in Central Asia.
- Kazakistan, Orta Asya'daki en geniş ülkedir.
- He gave his life for his country.
- Ülkesi için canını verdi.
- This country is a leading importer of oil.
- Bu ülke petrolün önde gelen ithalatçısı.
- What is the largest country in South America?
- Güney Amerika'daki en büyük ülke hangisidir?
- It's a big country.
- Bu büyük bir ülke.
- Many young people are out of work in the country.
- Ülkede birçok genç insan işsiz.
- What country are you from?
- Hangi ülkeden geliyorsun?
- Heroes like that are the pride of one's country.
- Böyle kahramanlar ülkelerinin gururudur.
- This country has never been so prosperous.
- Bu ülke hiç bu kadar zengin olmamıştı.
- He has great influence in his country.
- Onun ülkesinde büyük nüfuzu var.
- I represented my country.
- Ülkemi temsil ettim.
- This is the story of my country.
- Bu benim ülkemin hikayesi.
- Most cities in that country are found on the coastal plain.
- O ülkedeki çoğu şehir kıyı ovasında bulunur.
- I've always wanted to live in another country.
- Hep başka bir ülkede yaşamak istemişimdir.
- The country was industrialized very quickly.
- Ülke, çok hızlı sanayileşti.
- The whole country mourned his death.
- Bütün ülke onun yasını tuttu.
- There were no Japanese in this country.
- Bu ülkede hiç Japon yoktu.
- Sami is out of the country.
- Sami ülke dışında.
- In this country, most of the inhabitants are Sunni Muslims.
- Bu ülkede yaşayanların çoğu Sünni Müslüman'dır.
- They invaded the country with tanks and guns.
- Tanklar ve silahlarla ülkeyi işgal ettiler.
- Her mother lives in the country all by herself.
- Onun annesi ülkede tek başına yaşıyor.
- The country is heading in the right direction.
- Ülke doğru yönde ilerliyor.
- We live in a free country.
- Biz özgür bir ülkede yaşıyoruz.
- Nicaragua is the largest country in Central America.
- Nikaragua, Orta Amerika'nın en büyük ülkesidir.
- He is a citizen of this country.
- O bu ülkenin vatandaşı.
- That is an internal affair of this country.
- Bu, ülkenin iç meselesi.
- Norway is the richest country in the world.
- Norveç dünyadaki en zengin ülkedir.
- America is the richest country in the world.
- Amerika dünyanın en zengin ülkesidir.
- Tons of waste are produced every day in the country.
- Ülkede her gün tonlarca atık üretiliyor.
- The food in my country is not very different from that of Spain.
- Benim ülkemdeki yemekler İspanya'dakilerden çok farklı değil.
- Mexico is the biggest Spanish speaking country.
- Meksika İspanyolca konuşulan en büyük ülkedir.
- Nobody wants to visit my country.
- Kimse ülkemi ziyaret etmek istemiyor.
- She will write to me as soon as she returns to her country.
- O, ülkesine döner dönmez bana yazacak.
- Argentina is the second largest country in South America.
- Arjantin Güney Amerika'nın en büyük ikinci ülkesidir.
- Germany is a big country.
- Almanya büyük bir ülke.
- It's the warmest region in the country.
- Bu ülkede en sıcak bölgedir.
- Have you ever been to a foreign country?
- Hiç yabancı bir ülkeye gittin mi?
- If you want to really improve your French, you should move to a country where it's spoken.
- Fransızcanızı gerçekten geliştirmek istiyorsanız, konuşulduğu bir ülkeye taşınmalısınız.
- Germany is the country I like.
- Almanya sevdiğim ülkedir.
- Afghanistan is a multi-ethnic country, but the high-ranking officials of the Taliban are mostly Pashtuns.
- Afganistan çok etnikli bir ülkedir ancak Taliban'ın üst düzey yetkilileri çoğunlukla Peştunlardan oluşmaktadır.
- Mary died for her country.
- Mary ülkesi için öldü.
- How does one live in a country where there is no freedom of the press?
- İnsan basın özgürlüğünün olmadığı bir ülkede nasıl yaşar?
Show More (1918)
|
