cry - English Turkish Sentences
English Turkish
cry ağlamak v.
  • Please don't cry over this simple mistake.
  • Bu ufacık hata için ağlama lütfen.
  • Argentina is in crisis, and when Argentina cries, the whole of the Americas are concerned, as, I believe, Europe is too.
  • Arjantin krizde ve Arjantin ağladığında tüm Amerika kıtası endişeleniyor, inanıyorum ki Avrupa da öyle.
  • That song makes me cry sometimes.
  • Bu şarkı bazen beni ağlatıyor.
Show More (1790)
cry çığlık n.
  • The cries for help of earthquake victims were heard from a distance.
  • Depremzedelerin yardım çığlıkları uzaktan duyuldu.
  • Third, and most shockingly, he said that his appearance before the committee was 'a cry for help'.
  • Üçüncüsü ve en şok edici olanı ise Komisyonun huzuruna çıkmasının "bir yardım çığlığı'" olduğunu söylemesidir.
  • Cries of distress from individual victims are still reaching us today from this humanitarian disaster.
  • Bugün hala bu insani felaketin bireysel kurbanlarından gelen acı çığlıkları bize ulaşıyor.
Show More (24)
cry çığlık atmak v.
  • She cried for joy when she heard that her son had survived the plane crash.
  • Oğlunun uçak kazasından sağ kurtulduğunu duyduğunda sevinç çığlığı attı.
  • Tom cried during his son's graduation.
  • Tom oğlunun mezuniyeti sırasında çığlık attı.
  • We heard her cry.
  • Biz onun çığlık attığını duyduk.
Show More (7)
cry bağırma n.
  • If we cry wolf when there is no wolf, we only end up frightening people.
  • Ortada kurt yokken kurt diye bağırırsak, insanları korkutmaktan başka bir işe yaramayız.
  • Tom began to cry hysterically.
  • Tom çılgınca bağırmaya başladı.
  • He cried with joy.
  • O sevinçle bağırdı.
Show More (5)
cry ağlama n.
  • Her cries went on for months.
  • Ağlamaları aylarca sürdü.
  • Tom is unlikely to cry.
  • Tom'un ağlama ihtimali yok.
  • Is there any chance Tom will cry?
  • Tom'un ağlama ihtimali var mı?
Show More (2)
cry feryat n.
  • During the search and rescue, the mother's cry was heartbreaking.
  • Arama kurtarma çalışmaları sırasında annenin feryadı yürekleri parçaladı.
  • Time and again, as we all know, the cry from Bavaria has been that we need money for the border regions.
  • Hepimizin bildiği gibi Bavyera'dan defalarca sınır bölgeleri için paraya ihtiyacımız olduğu feryadı yükselmiştir.
  • So the cry is "peace and security."
  • Yani bu feryatlar "barış ve güvenlik" için.
Show More (1)
cry haykırış n.
  • So the cry is "peace and security."
  • Yani bu haykırış "barış ve güvenlik" içindir.
  • Jiro, who had never cried in front of anyone before, started bawling.
  • Daha önce başkasının önünde hiç ağlamayan Jiro haykırmaya başladı.
  • The cry echoed.
  • Haykırış yankılandı.
Show More (0)
cry bağırmak v.
  • They are crying to the government to find employment for them.
  • Onlara iş bulması için hükümete bağırıyorlar.
  • I'm tired of my kids crying.
  • Çocuklarımın bağırmasından bıktım.
  • I felt an impulse to cry out loud.
  • Yüksek sesle bağırmak için bir dürtü hissettim.
Show More (0)
cry çağrı n.
  • The politician's message on his social account was a cry for unity.
  • Politikacının sosyal medya hesabındaki mesajı bir birleşme çağrısıydı.
Show More (-2)
cry yakarmak v.
  • The patient was alone, crying for help.
  • Hasta yalnız bir şekilde yardım diye yakarıyordu.
Show More (-2)
cry bağırmak (hayvan) v.
  • During the fire some animals were crying loudly at the national park.
  • Yangın sırasında milli parktaki bazı hayvanlar çığlık çığlığa bağırıyordu.
Show More (-2)
cry haykırmak n.
  • Hearing the loss of her friend, she started to cry with agony.
  • Arkadaşının kaybını duyunca acı içinde haykırdı.
Show More (-2)
cry bağırış n.
  • The cries of puppies broke my heart.
  • Yavru köpeklerin bağırışları içime dokundu.
Show More (-2)
cry savaş çığlığı n.
  • Our message of suffering for the victims should not turn into a war cry.
  • Mağdurlar için acı mesajımız bir savaş çığlığına dönüşmemelidir.
Show More (-2)
cry nara n.
  • He always cries when he is drunk.
  • İçince hep nara atar.
Show More (-2)