1 |
dark |
karanlık |
n., adj. |
|
- This is a dark moment in the history of the United Nations, which is unacceptable in law, unacceptable in actual fact.
- Bu, Birleşmiş Milletler tarihinde hukuken kabul edilemez, fiilen de kabul edilemez karanlık bir andır.
- It is this dark chapter in the history of Europe that we now have opportunity to end.
- Avrupa tarihindeki bu karanlık sayfayı artık kapatma fırsatımız var.
- Obviously it is difficult, but it would not be the first country to regret a dark episode in its history.
- Belli ki zor ancak tarihinde karanlık bir dönemden pişmanlık duyan ilk ülke olmayacaktır.
- I should like to add to today's debate on Afghanistan by mentioning two very dark sides to this war.
- Bugünkü Afganistan tartışmasına, bu savaşın iki karanlık yönünden bahsederek katkıda bulunmak istiyorum.
- It is this dark chapter in the history of Europe that we now have opportunity to end.
- Avrupa tarihinde şimdi sona erdirme fırsatına sahip olduğumuz bu karanlık bölümdür.
- I should like to add to today's debate on Afghanistan by mentioning two very dark sides to this war.
- Bugünkü Afganistan tartışmasına, bu savaşın çok karanlık iki yönünden bahsederek katkıda bulunmak istiyorum.
- This afternoon we will be descending into one of the last dark dungeons of the Cold War.
- Bu öğleden sonra Soğuk Savaş'ın son karanlık zindanlarından birine inmiş olacağız.
- Stevie told you the first killing, it made him dark.
- Stevie sana söyledi, ilk cinayeti onu karanlık yola soktu.
- Man stands in his own shadow and wonders why it is dark.
- Kişi kendi gölgesinde durur ve niye karanlık diye merak eder.
- Leighton could see mysterious dark patches rotating with the planet.
- Leighton gezegenle birlikte dönen gizemli karanlık bölgeleri görebiliyordu.
- Hrabal's pen is powerful and a little dark.
- Hrabal'ın kalemi kuvvetli ve biraz karanlık.
- Hrabal's pen is powerful and a little dark.
- Hrabal'ın kalemi kuvvetli ve biraz da karanlık.
- Leighton could see mysterious dark patches rotating with the planet.
- Leighton gezegenle birlikte dönen gizemli karanlık bölgeler görebiliyordu.
- Leighton could see mysterious dark patches rotating with the planet.
- Leighton gezegenle birlikte dönen esrarengiz karanlık lekeler görebiliyordu.
- The yin is dark, while the yang bright.
- Yin karanlık, yang ise aydınlıktır.
- It is dark in that room.
- O odada hava karanlık.
- It is always dark beneath the oil lamp.
- Gaz lambasının altı her zaman karanlıktır.
- It's dark out.
- Dışarısı karanlık.
- We set up our tents before dark.
- Karanlıktan önce çadırlarımızı kurduk.
- He disappeared into a dark corner at the back of the shop.
- Mağazanın arkasındaki karanlık bir köşede gözden kayboldu.
- These houses were dark and dirty.
- Bu evler karanlık ve kirliydi.
- This street is dark.
- Bu sokak karanlıktır.
- It was a dark night.
- Karanlık bir geceydi.
- It is dark outside.
- Dışarısı karanlık.
- It's too dark here to read a book.
- Burası kitap okumak için çok karanlık.
- Tom has a dark sense of humor.
- Tom'un karanlık bir mizah duygusu var.
- The portrait had a dark background.
- Portrenin karanlık bir arka planı vardı.
- It's too dark to play baseball now.
- Beyzbol oynamak için hava çok karanlık.
- We all have dark secrets.
- Hepimizin karanlık sırları vardır.
- It's always darkest before the dawn.
- Şafaktan öncesi daima en karanlıktır.
- Fadil exposed his dark secret.
- Fadıl karanlık sırrını ifşa etti.
- It's so dark.
- Çok karanlık.
- What are you doing in a dark place like that?
- Böyle karanlık bir yerde ne yapıyorsun?
- Is it not dark in the rain?
- Yağmurda hava karanlık değil mi?
- It was so dark that I couldn't see anything.
- O kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremiyordum.
- The room seems awfully dark and spooky.
- Oda çok karanlık ve ürkütücü görünüyor.
- We will reach Tokyo before dark.
- Karanlık çökmeden Tokyo'ya ulaşacağız.
- It was pretty dark under the bridge.
- Köprünün altı oldukça karanlıktı.
- It was a dark, moonless night.
- Karanlık, mehtapsız bir geceydi.
- The room was so dark that we could see nothing at all.
- Oda o kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremiyorduk.
- Sarah had a dark side.
- Sarah'ın karanlık bir tarafı vardı.
- It was very dark in Tom's room.
- Tom'un odası çok karanlıktı.
- The staircase leading to the rooftop is narrow, steep, and dark.
- Çatıya giden merdiven, dar, dik ve karanlık.
- It's always darkest before the dawn.
- Şafaktan önce hava her zaman en karanlıktır.
- It's too dark to play tennis now.
- Şu anda tenis oynamak için çok karanlık.
- Tom whispered his darkest secret to Mary.
- Tom, Mary'ye en karanlık sırrını fısıldadı.
- The sky was dark.
- Gökyüzü karanlıktı.
- The water was cold and dark.
- Su soğuk ve karanlıktı.
- I was afraid because it was very dark.
- Korkuyordum çünkü çok karanlıktı.
- There are dark nights in the city of Sochi.
- Sochi şehrinde karanlık geceler vardır.
- I got up while it was still dark.
- Hâlâ karanlıkken kalktım.
- My mother insists that I should not go out after dark.
- Annem karanlıktan sonra dışarı çıkmamam gerektiğinde ısrar ediyor.
- There are dark nights in Sochi.
- Soçi'de karanlık geceler vardır.
- It's too dark to play outside.
- Dışarıda oynamak için çok karanlık.
- I rarely go out after dark.
- Ben nadiren karanlıktan sonra dışarı çıkarım.
- It was so dark.
- Hava çok karanlıktı.
- The room was so dark that we could see nothing at all.
- Oda o kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremedik.
- It's dark now.
- Şimdi karanlık.
- The sky was completely dark.
- Gökyüzü tamamen karanlıktı.
- This street is dark.
- Bu sokak karanlık.
- It is too dark to see clearly.
- Açıkça görmek için çok karanlık.
- He was always wrapped by a dark air.
- Her zaman karanlık bir hava tarafından sarılırdı.
- It was very dark in Susan's room.
- Susan'ın odası çok karanlıktı.
- Sami had a very dark side.
- Sami çok karanlık bir yüzü vardı.
Show More (61)
|
2 |
dark |
koyu |
adj. |
|
- Dark tinted laminated glass further increases your climate comfort and security.
- Koyu renkli lamine cam, iklim konforunuzu ve güvenliğinizi daha da artırır.
- Dark tinted laminated glass further increases your climate comfort and security.
- Koyu renkli lamine cam, klima konforu ve güvenliğini daha da artırıyor.
- Could I have a dark beer?
- Koyu bira alabilir miyim?
- Tom hung a dark curtain over the window.
- Tom pencereye koyu bir perde astı.
- Tom has dark brown hair.
- Tom'un koyu kahverengi saçları var.
- Her white shoes leave dark red traces.
- Onun beyaz ayakkabıları koyu kırmızı izler bırakıyor.
- Tom almost always wears dark clothes.
- Tom neredeyse her zaman koyu kıyafetler giyer.
- Tom has dark, mysterious eyes.
- Tom'un koyu, gizemli gözleri var.
- Mary wore a dark brown dress.
- Mary koyu kahverengi bir elbise giymişti.
- He had dark brown hair.
- Koyu kahverengi saçları vardı.
- He had handsome dark eyes with long lashes.
- Onun uzun kirpikli güzel koyu gözleri vardı.
Show More (8)
|
3 |
dark |
kara |
adj. |
|
- And I say this because dark clouds are appearing on the horizon.
- Bunu söylüyorum çünkü ufukta kara bulutlar beliriyor.
- This is a dark day for Parliament.
- Bu Parlamento için kara bir gün.
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Ama güzel bir yüzü ve çok güzel kara gözleri var.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Eğer kudretli kara elfler bocalarsa, aşağıdaki dünya ayaklanmaya açık durumda olur.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Eğer kudretli kara elfler tereddüt edecek olursa, aşağıdaki dünya ayaklanmaya hazır demektir.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Güçlü kara elfler bocalarsa aşağıdaki dünya ayaklanmaya açık demektir.
- Her eyes are dark.
- Onun gözleri kara.
- Dark bread is popular in Germany.
- Kara ekmek Almanya'da popülerdir.
- There is a silver lining to every dark cloud!
- Her kara bulutta bir hayır vardır!
- Dark clouds were brooding over the city.
- Şehrin üzerinde kara bulutlar vardı.
Show More (7)
|
4 |
dark |
koyu renk |
n. |
|
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Ama güzel bir yüzü ve çok güzel koyu renk gözleri var.
- He wore a dark sweater.
- Koyu renk bir kazak giymişti.
- Mary has long dark hair and dark eyes.
- Mary'nin uzun koyu renk saçları ve koyu renk gözleri var.
- I usually wear dark clothes.
- Genellikle koyu renk kıyafetler giyerim.
- I have dark hair.
- Koyu renk saçlarım var.
- Amanda and Jason have dark hair.
- Amanda ve Jason'ın saçları koyu renk.
- I want to buy some dark glasses.
- Koyu renk gözlük almak istiyorum.
Show More (4)
|
5 |
dark |
koyu renkli |
adj. |
|
- But he has a nice face, and very beautiful dark eyes.
- Fakat hoş bir yüzü var ve güzel koyu renkli gözleri var.
- The suspect has dark hair.
- Şüphelinin koyu renkli saçları var.
- Uranus has eleven known rings, which contain dark, boulder-sized particles.
- Uranüs'ün bilinen on bir halkası vardır ve bunlar koyu renkli, kaya büyüklüğünde parçacıklar içerir.
Show More (0)
|
6 |
dark |
bilgisizlik |
n. |
|
- Not just Parliament but the European citizen too is in the dark about the Council's legislative process.
- Sadece Parlamento değil, Avrupa vatandaşları da Konsey'in yasama süreci hakkında bilgi sahibi değil.
- I am really in the dark on this case.
- Bu dava ile ilgili gerçekten bilgim yok.
Show More (-1)
|
7 |
dark |
kasvetli |
adj. |
|
- Hrabal's pen is powerful and a little dark.
- Hrabal'ın kalemi kuvvetli ve biraz da kasvetli.
Show More (-2)
|
8 |
dark |
siyah |
adj. |
|
- Tom and Mary both have dark hair.
- Tom ve Mary'nin ikisi de siyah saçlı.
Show More (-2)
|
9 |
dark |
esmer |
adj. |
|
- Tom is dark, tall and handsome.
- Tom esmer, uzun boylu ve yakışıklıdır.
Show More (-2)
|