1 |
deadlock |
çıkmaz |
n. |
|
- The Council and the Commission have repeatedly stated that they are willing to make every effort to break the deadlock.
- Konsey ve Komisyon, çıkmazı kırmak için her türlü çabayı göstermeye hazır olduklarını defalarca ifade etmişlerdir.
- Those who persist in denying these realities or who talk about them in relative terms are leading us towards deadlock.
- Bu gerçekleri inkar etmekte ısrar edenler ya da göreceli terimlerle konuşanlar bizi çıkmaza sürüklüyorlar.
- We are ready for an immediate breakthrough in the present deadlock.
- Mevcut çıkmazın bir an önce aşılması için hazırız.
- We are ready for an immediate breakthrough in the present deadlock.
- Mevcut çıkmazın bir an evvel aşılması için hazırız.
- The political groups have now tabled a joint amendment which could help us break the deadlock.
- Siyasi gruplar şimdi çıkmazı kırmamıza yardımcı olabilecek ortak bir değişiklik önergesi sunmuşlardır.
- If this approach were to continue, it would lead to a deadlock.
- Eğer bu yaklaşım devam ederse, bir çıkmaza yol açacaktır.
- What could they bring that might break the deadlock?
- Çıkmazı kırabilecek ne getirebilirler?
- For precisely that condition will help break the present deadlock in the Middle East.
- Tam da bu koşul, Orta Doğu'daki mevcut çıkmazın kırılmasına yardımcı olacaktır.
- The deadlock was inevitable.
- Çıkmaz kaçınılmazdı.
Show More (6)
|
2 |
deadlock |
çıkmaza girmek |
v. |
|
- The Bush administration is largely responsible for the deadlock in negotiations.
- Bush yönetimi müzakerelerin çıkmaza girmesinden büyük ölçüde sorumludur.
- The Bush administration is largely responsible for the deadlock in negotiations.
- Müzakerelerin çıkmaza girmesinden büyük ölçüde Bush yönetimi sorumludur.
- Sami's first trial ended in a deadlock.
- Sami'nin ilk duruşması çıkmaza girdi.
- They have reached a deadlock.
- Bir çıkmaza girdiler.
Show More (1)
|
3 |
deadlock |
kilitlenme |
n. |
|
- Given the deadlock at the political level, the Association Council has not been able to hold a meeting since April 1997.
- Politik düzeydeki kilitlenme nedeniyle, Ortaklık Konseyi Nisan 1997'den beri toplanamamıştır.
Show More (-2)
|
4 |
deadlock |
tıkanmak |
v. |
|
- It is clear that the only way of breaking the current deadlock is through the intervention of a third party.
- Mevcut tıkanıklığı aşmanın tek yolunun üçüncü bir tarafın müdahalesi olduğu açıktır.
Show More (-2)
|
5 |
deadlock |
çözümsüzlük |
n. |
|
- Sami's first trial ended in a deadlock.
- Sami'nin ilk duruşması çözümsüzlükle bitti.
Show More (-2)
|
6 |
deadlock |
durgunluk |
n. |
|
- The deadlock was inevitable.
- Durgunluk kaçınılmazdı.
Show More (-2)
|