|
- The crisis will require deep economic and political structural reforms.
- Kriz derin ekonomik ve siyasi yapısal reformlar gerektirecektir.
- Europe was also put to the test and the European Union has to do some deep soul-searching.
- Avrupa da teste tabi tutuldu ve Avrupa Birliği'nin derin bir vicdan muhasebesi yapması gerekiyor.
- It is seeking deep integration and looks for convergence on regulatory regimes.
- Derin bir entegrasyon arayışındadır ve düzenleyici rejimler konusunda yakınlaşma arayışındadır.
- It is seeking deep integration and looks for convergence on regulatory regimes.
- Derin bir entegrasyon arayışında ve düzenleyici rejimler konusunda yakınlaşma arayışında.
- The Commission shares the deep concerns contained in the resolutions that are before us today.
- Komisyon, bugün önümüzde bulunan kararlarda yer alan derin endişeleri paylaşmaktadır.
- The current events there are of deep concern to all of us.
- Orada yaşanan güncel olaylar hepimizi derinden endişelendirmektedir.
- This is important because it repairs a deep institutional divide which had become established.
- Bu önemlidir çünkü yerleşik hale gelmiş olan derin bir kurumsal bölünmeyi onarmaktadır.
- There have been deep misunderstandings over the role of vaccination and the Commission's own position on this issue.
- Aşılamanın rolü ve Komisyon'un bu konudaki kendi tutumu hakkında derin yanlış anlaşılmalar olmuştur.
- I have a deep respect for the Danish Prime Minister's leadership.
- Danimarka Başbakanı'nın liderliğine derin bir saygı duyuyorum.
- The European Union has issued a series of statements expressing its deep concern about these developments.
- Avrupa Birliği bu gelişmelerden duyduğu derin endişeyi ifade eden bir dizi açıklama yayınladı.
- Respect for the deep conviction of worshippers is nowhere to be detected.
- İbadet edenlerin derin inançlarına saygı hiçbir yerde görülmemektedir.
- The FMD crisis has left deep scars.
- Şap hastalığı krizi derin izler bırakmıştır.
- We cannot avoid thinking about the tragic outcome, which has made such a deep impression on our minds.
- Zihinlerimizde böylesine derin bir etki bırakan trajik sonucu düşünmeden edemiyoruz.
- Those who speak only about money betray their deep contempt for this Parliament.
- Sadece paradan bahsedenler, bu Parlamentoya duydukları derin saygısızlığa ihanet etmiş olurlar.
- Within the delegation there is deep disagreement.
- Delegasyon içinde derin görüş ayrılıkları var.
- That is something for which I have a deep appreciation.
- Bu benim derin bir takdir duyduğum bir şey.
- A policy to revive the economy is vital if Europe is to avoid deep recession.
- Avrupa'nın derin bir resesyondan kaçınması için ekonomiyi canlandıracak bir politika hayati önem taşımaktadır.
- We cannot avoid thinking about the tragic outcome, which has made such a deep impression on our minds.
- Zihinlerimizde bu kadar derin bir etki bırakan trajik sonucu düşünmekten kaçınamayız.
- The devastation is immense and the people are in deep despair.
- Yıkım çok büyük ve insanlar derin bir umutsuzluk içinde.
- This may be a legacy of the dioxin crisis which has understandably left deep scars in Belgium.
- Bu durum, Belçika'da derin izler bıraktığı anlaşılan dioksin krizinin bir mirası olabilir.
- Will the EU continue to limit itself to expressing its deep concern over what is going on?
- AB, olup bitenlerden duyduğu derin endişeyi ifade etmekle yetinmeye devam edecek mi?
- Nuclear safety is a topic of deep concern to us all.
- Nükleer güvenlik hepimizi derinden ilgilendiren bir konudur.
- We must not forget, however, that the principle of degressive proportionality has a deep justification.
- Bununla birlikte indirgeyici orantılılık ilkesinin derin bir gerekçesi olduğunu unutmamalıyız.
- Those attacks resulted in a deep divide between the two cultures.
- Bu saldırılar iki kültür arasında derin bir bölünmeye yol açmıştır.
- The Europe of the past has left a trail of deep wounds and scars behind it.
- Geçmişin Avrupa'sı arkasında derin yaralar ve izler bırakmıştır.
- For my own part and on behalf of my group, I would like to express my deep sympathy with all of them.
- Kendi adıma ve grubum adına hepsinin acısını derinden paylaştığımı ifade etmek isterim.
- In offering this explanation of my vote, therefore, I wished to express my deep dissatisfaction and my deep concern.
- Bu nedenle oyumla ilgili bu açıklamayı yaparken, derin memnuniyetsizliğimi ve derin endişelerimi ifade etmek istedim.
- The devastation is immense and the people are in deep despair.
- Yıkım çok büyüktür ve insanlar derin bir umutsuzluk içindedir.
- I expressed our deep regret at the subsequent loss of life.
- Sonrasında meydana gelen can kayıplarından duyduğumuz derin üzüntüyü dile getirdim.
- The trust has, however, suddenly turned to deep concern.
- Ancak bu güven aniden derin bir endişeye dönüştü.
- First of all I would like to emphasise the deep sympathy we feel for the victims of last week's attack.
- Öncelikle geçen haftaki saldırının kurbanlarına duyduğumuz derin sempatiyi vurgulamak isterim.
- The ties that bind us to the Venezuelan people and State run very deep.
- Bizi Venezuela halkı ve devletine bağlayan bağlar çok derindir.
- Deep public concern has long since ceased to be enough.
- Halkın derin endişesi uzun zamandan beri yeterli olmaktan çıkmıştır.
- The views of the deep state on good administration differ markedly from those in the European Union.
- Derin devletin iyi yönetim konusundaki görüşleri Avrupa Birliği'ndekilerden belirgin bir şekilde farklıdır.
- The ties that bind us to the Venezuelan people and State run very deep.
- Bizi Venezüella halkı ve devletine bağlayan bağlar çok derindir.
- I understand that many people have deep reservations about aspects of what this final statute may contain.
- Birçok kişinin bu nihai tüzüğün içerebileceği hususlar hakkında derin çekinceleri olduğunu anlıyorum.
- Ireland's presidency will be taking place at a time of deep global insecurity.
- İrlanda'nın dönem başkanlığı, derin bir küresel güvensizlik ortamında gerçekleşecektir.
- Sir, I need you to take a deep breath.
- Bayım, derin bir nefes almanıza ihtiyacım var.
- It is about connecting on a deep and passionate level with one another.
- Bu, birbirleriyle derin ve tutkulu bir düzeyde bağlantı kurmakla ilgilidir.
- An artist is always a deep, sensitive human being.
- Bir sanatçı her zaman derin, duyarlı bir insandır.
- It feels like a deep cold that comes from within.
- İçinden gelen derin bir üşüme gibi.
- Sir, I need you to take a deep breath.
- Efendim, derin bir nefes almanızı istiyorum.
- It feels like a deep cold that comes from within.
- İçten gelen derin bir üşüme hissi veriyor.
- That's kind of deep.
- Bu biraz derin.
- I feel a deep affection for you.
- Sana karşı derin bir sevgi besliyorum.
- This river is pretty deep.
- Bu nehir oldukça derindir.
- You’re getting into deep water.
- Derin sulara giriyorsun.
- Have you ever dug a hole as deep as this one?
- Sen hiç bunun kadar derin bir çukur kazdın mı?
- Today's Beijing has given me a very deep impression and aroused my curiosity.
- Bugünkü Pekin bende çok derin bir izlenim bıraktı ve merakımı uyandırdı.
- This water is deep.
- Bu su derin.
- This river is pretty deep.
- Bu nehir oldukça derin.
- Layla slipped into a deep depression over the loss of her best friend, Salima.
- Layla, en yakın arkadaşı Salima'yı kaybettikten sonra derin bir depresyona girdi.
- Tom let out a deep breath.
- Tom derin bir nefes aldı.
- The lake is deep at this point.
- Göl, bu noktada derindir.
- The lagoon is very deep.
- Lagün çok derin.
- The river is deep here.
- Nehir burada derin.
- The sea is deep.
- Deniz derin.
- I wish to express my deep appreciation for your kindness.
- Nezaketiniz için derin minnettarlığımı ifade etmek isterim.
- Do you have a deep bowl for soup?
- Çorba için derin bir kasen var mı?
- Tom paused and took a deep breath.
- Tom durakladı ve derin bir nefes aldı.
- Take a deep breath, please.
- Derin bir nefes al lütfen.
- His novels are too deep for me.
- Romanları benim için fazla derin.
- There was a deep pond there ten years ago.
- On yıl önce orada derin bir gölet vardı.
- This river is deep enough to swim in.
- Bu nehir yüzmek için yeterince derin.
- He took a deep breath.
- O, derin bir nefes aldı.
- Have you ever dug a hole as deep as this one?
- Hiç bu kadar derin bir çukur kazdınız mı?
- That's a very deep and interesting question.
- O çok derin ve ilginç bir soru.
- The two friends have formed a deep bond of friendship.
- İki arkadaş derin bir arkadaşlık bağı oluşturdular.
- Take a deep breath.
- Derin bir nefes al.
- Without proper radiation protection, humans can't venture out in deep space.
- Uygun radyasyon koruması olmadan, insanlar derin uzaya çıkamazlar.
- She took a deep breath and then started to talk about herself.
- Derin bir nefes aldı ve sonra kendisi hakkında konuşmaya başladı.
- How deep are the cuts?
- Kesikler ne kadar derin?
- Tom fell into a deep depression.
- Tom derin bir depresyona girdi.
- My love for my dog was very deep.
- Köpeğime karşı olan sevgim çok derin.
- Tom took a deep breath to calm himself.
- Tom kendini sakinleştirmek için derin bir nefes aldı.
- I have very deep convictions.
- Çok derin inancım var.
- Take a deep breath and then relax.
- Derin bir nefes al ve sonra rahatla.
- She took a deep breath.
- O, derin bir nefes aldı.
- Tom listened with deep interest.
- Tom derin bir ilgiyle dinledi.
- In the morning, Vasilissa dug a deep hole in the ground and buried the skull.
- Sabah, Vasilissa toprağa derin bir çukur kazdı ve kafatasını gömdü.
- How deep is your love?
- Senin aşkın ne kadar derin?
- I wish to express my deep appreciation for your kindness.
- Senin nezaketin için derin takdirimi ifade etmek istiyorum.
- He took a deep breath.
- Derin bir nefes aldı.
- My love for my dog was very deep.
- Köpeğime olan sevgim çok derindi.
- How deep is too deep?
- Ne kadar derin çok derindir?
- The snow was very deep.
- Kar çok derindi.
- The puncture wound was very deep and had to be examined for infection.
- Patlama yarası çok derindi ve enfeksiyon için muayene edilmesi gerekiyordu.
- This lake is deep.
- Bu göl derin.
- We have very deep convictions.
- Bizim çok derin inançlarımız var.
- How deep is this river?
- Bu nehir ne kadar derin?
- I felt a deep pain.
- Derin bir acı hissettim.
- Dig a deep hole.
- Derin bir çukur kaz.
- A deep sigh was Ethel's only response.
- Ethel'in tek yanıtı derin bir iç çekmekti.
- How deep is this lake?
- Bu göl ne kadar derin?
- He stretched and took a deep breath.
- Gerindi ve derin bir nefes aldı.
- Tom paused and took a deep breath.
- Tom durdu ve derin bir nefes aldı.
- This river is very deep.
- Bu nehir çok derindir.
Show More (94)
|