| 1 |
defect |
kusur |
n. |
|
- Precisely this defect can prove detrimental to the effectiveness of the Regulation.
- Tam da bu kusur Tüzüğün etkinliğine zarar verebilir.
- We must ask what the Commission intends to do in the area of legislation to eliminate this defect in the system.
- Sistemdeki bu kusuru ortadan kaldırmak için Komisyon'un mevzuat alanında ne yapmayı planladığını sormalıyız.
- Precisely this defect can prove detrimental to the effectiveness of the Regulation.
- Kesinlikle bu kusur Yönetmeliğin etkinliğine zarar verebilir.
- We regard that as a serious defect of the Commission's proposal.
- Bunu Komisyon'un teklifinin ciddi bir kusuru olarak görüyoruz.
- Experience is a bonus; it cannot be a defect.
- Deneyim bir avantajdır; bir kusur olamaz.
- The horse that we can't buy will always have a defect.
- Satın alamadığımız atın her zaman bir kusuru olacaktır.
- A quick temper is the only defect in her character.
- Karakterindeki tek kusur çabuk sinirlenmesidir.
- There's a defect there.
- Orada bir kusur var.
- Why have you not inquired about the cause of the defect?
- Neden kusurun nedenini araştırmadınız?
- What defect can you find in the present system of education?
- Mevcut eğitim sisteminde ne gibi bir kusur bulabilirsiniz?
- He has a defect in his character.
- Karakterinde bir kusur var.
- She has a character defect.
- Karakterinde bir kusur var.
- This eye defect can be corrected by surgery.
- Bu göz kusuru ameliyatla düzeltilebilir.
- A defect was found in the water-cooling circuit.
- Su soğutma devresinde bir kusur bulundu.
Show More (11)
|
| 2 |
defect |
arıza |
n. |
|
- A defect was found in the water-cooling circuit.
- Su soğutma devresinde bir arıza bulundu.
- They checked the machine for defects.
- Arızalar için makineyi kontrol ettiler.
- The vehicles are inspected for defects at least every three months.
- Araçlar arızalar için en az her üç ayda bir kontrol edilir.
- They checked the machine for defects.
- Makinede arıza olup olmadığını kontrol ettiler.
Show More (1)
|
| 3 |
defect |
iltica etmek |
v. |
|
- Libya's foreign minister has defected.
- Libya'nın dışişleri bakanı iltica etti.
- When the national hockey team visited America, half the players defected.
- Milli hokey takımı Amerika'yı ziyaret ettiğinde, oyuncuların yarısı iltica etti.
Show More (-1)
|
| 4 |
defect |
eksiklik |
n. |
|
- Instead, my criticism applies more to what is not included and to the defects in the current legislation.
- Ancak benim eleştirim daha ziyade mevcut mevzuatta yer almayan hususlara ve eksikliklere yöneliktir.
Show More (-2)
|
| 5 |
defect |
kaçmak |
v. |
|
- Sami defected from ISIS.
- Sami IŞİD'den kaçtı.
Show More (-2)
|
