| 1 |
enthusiasm |
coşku |
n. |
|
- They have reacted to the currency change with enthusiasm and patience.
- Para birimi değişikliğine coşku ve sabırla tepki gösterdiler.
- This enthusiasm is still among us in copious amounts.
- Bu coşku hala aramızda bol miktarda var.
- This enthusiasm is still among us in copious amounts.
- Bu coşku hala bol miktarda aramızda.
- They have reacted to the currency change with enthusiasm and patience.
- Para birimi değişikliğine coşku ve sabırla tepki verdiler.
- The enthusiasm present at Kyoto has evaporated amid much disappointment.
- Kyoto'da var olan coşku, büyük bir hayal kırıklığı ile birlikte buharlaşıp gitmiştir.
- It does not generate any great enthusiasm or paint any broad canvases.
- Büyük bir coşku yaratmıyor ya da geniş tuvaller boyamıyor.
- The President of the Commission called for enthusiasm and intelligence.
- Komisyon Başkanı coşku ve zeka çağrısında bulundu.
- It does not generate any great enthusiasm or paint any broad canvases.
- Büyük bir coşku yaratmamakta veya kapsamlı çalışmalar yürütmemektedir.
- The enthusiasm present at Kyoto has evaporated amid much disappointment.
- Kyoto'daki coşku, büyük bir hayal kırıklığının ortasında buharlaştı.
- Now, let's see some enthusiasm.
- Şimdi, biraz coşku görelim.
- She played the piano with enthusiasm.
- Piyanoyu coşkuyla çaldı.
- He wasn't exactly overflowing with enthusiasm.
- Pek coşkuyla dolup taşmıyordu.
- Tom did everything with great enthusiasm.
- Tom her şeyi büyük bir coşkuyla yaptı.
- Tom glows with enthusiasm.
- Tom coşkuyla parlıyor.
- I love Tom's enthusiasm.
- Tom'un coşkusunu seviyorum.
- He has great enthusiasm.
- Büyük bir coşkusu var.
- Tom did that with enthusiasm.
- Tom bunu coşkuyla yaptı.
- Enthusiasm is contagious.
- Coşku bulaşıcıdır.
- She played the piano with enthusiasm.
- Coşkuyla piyano çaldı.
- Tom's enthusiasm is infectious.
- Tom'un coşkusu bulaşıcıdır.
- I appreciate your enthusiasm.
- Ben coşkunu takdir ediyorum.
- Now, let's see some enthusiasm.
- Şimdi biraz coşku görelim.
- Tom doesn't share Mary's enthusiasm.
- Tom, Mary'nin coşkusunu paylaşmıyor.
- The kids showed great enthusiasm.
- Çocuklar büyük bir coşku gösterdiler.
- He was listened to with enthusiasm.
- O coşku ile dinlendi.
- He has great enthusiasm.
- Onun büyük bir coşkusu vardır.
- Tom's enthusiasm is contagious.
- Tom'un coşkusu bulaşıcıdır.
- The kids showed great enthusiasm.
- Çocuklar büyük bir coşku gösterdi.
- Tom doesn't share your enthusiasm.
- Tom senin coşkunu paylaşmaz.
- Tom doesn't share your enthusiasm.
- Tom senin coşkunu paylaşmıyor.
- He wasn't exactly overflowing with enthusiasm.
- Coşkuyla dolup taştığı söylenemezdi.
- The children played in the mud with enthusiasm.
- Çocuklar çamurda coşkuyla oynadılar.
Show More (29)
|
| 2 |
enthusiasm |
heves |
n. |
|
- I very much respect your enthusiasm for debating and explaining the facts, but this is a Question Time.
- Tartışma ve gerçekleri açıklama konusundaki hevesinize büyük saygı duyuyorum, ancak bu bir Soru Zamanı.
- However, today we have heard of the presidency's enthusiasm for developing European defence.
- Ancak bugün dönem başkanlığının Avrupa savunmasını geliştirme konusundaki hevesini duyduk.
- In the candidate countries, enthusiasm for enlargement is in decline.
- Aday ülkelerde genişlemeye yönelik heves azalıyor.
- More beautiful things will reawaken their enthusiasm for Europe and more culture costs a bit more.
- Daha fazla güzel şey Avrupa'ya olan heveslerini yeniden uyandıracak ve daha fazla kültür biraz daha pahalıya mal olacak.
- What has happened to the enthusiasm for institutional reform?
- Kurumsal reform hevesine ne oldu?
- Tom did that with enthusiasm.
- Tom bunu hevesle yaptı.
- He shows great enthusiasm for his work.
- İşi için büyük bir heves gösteriyor.
- I don't share your enthusiasm.
- Hevesinizi paylaşmıyorum.
- I don't share Tom's enthusiasm.
- Tom'un hevesini paylaşmıyorum.
- Tom did everything with great enthusiasm.
- Tom her şeyi büyük bir hevesle yaptı.
- She restored his enthusiasm and desire to fight.
- Onun hevesini ve savaşma arzusunu geri getirdi.
Show More (8)
|
| 3 |
enthusiasm |
heyecan |
n. |
|
- In this regard, I anticipate with some enthusiasm a positive response by the Irish people to the Treaty of Nice.
- Bu bağlamda İrlanda halkının Nice Antlaşmasına olumlu bir yanıt vermesini heyecanla bekliyorum.
- You can imagine that this will not excite much enthusiasm in our regions for the governance outlined here.
- Bu durumun bölgelerimizde burada ana hatları çizilen yönetişim için pek de heyecan yaratmayacağını tahmin edebilirsiniz.
- I hope that support from Parliament on this will muster enthusiasm among Member States.
- Parlamento'nun bu konudaki desteğinin Üye Devletler arasında heyecan yaratacağını umuyorum.
- Where is the enthusiasm for agricultural policy reform?
- Tarım politikası reformu konusundaki heyecan nerede?
- Biotechnology and life sciences are areas which arouse both fear and enthusiasm.
- Biyoteknoloji ve yaşam bilimleri hem korku hem de heyecan uyandıran alanlardır.
- He was listened to with enthusiasm.
- Kendisi heyecanla dinlendi.
- I appreciate your enthusiasm.
- Heyecanınızı takdir ediyorum.
- I'm afraid I don't share your enthusiasm.
- Korkarım seninle aynı heyecanı paylaşmıyorum.
- The children played in the mud with enthusiasm.
- Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.
Show More (6)
|
| 4 |
enthusiasm |
hevesli |
n. |
|
- The young man was full of enthusiasm for his internship.
- Genç adam stajı için çok hevesliydi.
Show More (-2)
|
| 5 |
enthusiasm |
tutku |
n. |
|
- She has an enthusiasm for coffee brewing.
- Kahve demleme konusunda tutkusu var.
Show More (-2)
|
| 6 |
enthusiasm |
şevk |
n. |
|
- It is always encouraging to see the enthusiasm and energy Members of this House devote to that cause.
- Bu Meclisin üyelerinin bu amaca yönelik şevk ve enerjilerini görmek her zaman cesaret vericidir.
Show More (-2)
|
