1 |
eternal |
sonsuz |
adj. |
|
- Hence, we have to contemplate upon the eternal truth and reality.
- O halde sonsuz hakikat ve gerçeklik üzerinde tefekkür etmemiz lazımdır.
- He paid an eternal life for each one of us.
- Her birimiz için sonsuz bir hayat ödedi.
- What will happen in the eternal future that seems to have no purpose, but clearly just manifested by fate?
- Hiçbir amacı yokmuş gibi görünen, ancak belli ki kaderin peydahladığı bu sonsuz gelecekte ne olacak?
- Teacher, what shall I do to inherit eternal life?
- Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?
- There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ya da gelecek yoktur; her şey sonsuz bir şimdiki zamanda akar.
- The soul is eternal.
- Ruh sonsuzdur.
- There is no eternal love.
- Sonsuz aşk yoktur.
- Some people believe in eternal life after death.
- Bazı insanlar ölümden sonra sonsuz yaşama inanır.
- Love's pleasure is ephemeral; regret eternal.
- Aşkın zevki geçicidir; pişmanlığı sonsuzdur.
- Some Westerners no longer believe that their soul exists and that they have eternal life.
- Bazı Batılılar artık ruhlarının var olduğuna ve sonsuz yaşama sahip olduklarına inanmıyor.
- Time is eternal.
- Zaman sonsuzdur.
- The eternal snow seems not so eternal anymore.
- Sonsuz kar artık o kadar da sonsuz görünmüyor.
- The eternal snow seems not so eternal anymore.
- Sonsuz kar artık o kadar da sonsuz değil gibi görünüyor.
- Eric is an eternal optimist.
- Eric sonsuz bir iyimserdir.
- Above the moon, everything is eternal; below, there is nothing save mortality.
- Ayın üstünde her şey sonsuzdur; altında ise ölümlülükten başka bir şey yoktur.
- Do you believe in eternal life?
- Sonsuz hayata inanıyor musun?
- I want eternal life!
- Sonsuz yaşam istiyorum!
- Life is a short walk before eternal sleep.
- Hayat, sonsuz uykudan önceki kısa bir yürüyüştür.
- Life is an eternal fight.
- Hayat sonsuz bir mücadeledir.
- Some Westerners no longer believe that their soul exists and that they have eternal life.
- Bazı Batılılar ruhlarının var olduğuna ve sonsuz yaşama sahip olduklarına artık inanmıyorlar.
- Life is a short walk before eternal sleep.
- Yaşam sonsuz uykudan önceki kısa bir yürüyüştür.
Show More (18)
|
2 |
eternal |
ebedi |
adj. |
|
- Nor does a proven healthy product, such as olive oil, escape the European Union's eternal anti-farming policy.
- Zeytinyağı gibi sağlıklı olduğu kanıtlanmış bir ürün de Avrupa Birliği'nin ebedi tarım karşıtı politikasından kaçamıyor.
- This is our proposal, and may the others rest in eternal peace.
- Bu bizim önerimizdir ve diğerleri ebedi huzur içinde yatsınlar.
- Hence, we have to contemplate upon the eternal truth and reality.
- Bu nedenle, ebedi hakikat ve gerçeklik üzerine düşünmek zorundayız.
- Hence, we have to contemplate upon the eternal truth and reality.
- Bu nedenle, ebedi hakikat ve gerçeklik üzerinde düşünmeliyiz.
- Evil is not eternal.
- Kötülük ebedi değildir.
- Wars come and go, but soldiers stay eternal.
- Savaşlar gelir ve gider, ama askerler ebedi kalır.
- Love's pleasure is ephemeral; regret eternal.
- Aşkın zevki geçicidir, pişmanlık ise ebedi.
- The soul is eternal.
- Ruh ebedidir.
- Time is eternal.
- Zaman ebedidir.
- Change alone is eternal, perpetual, immortal.
- Değişim tek başına ebedi, daimi ve ölümsüzdür.
- The sun is the eternal source of light, heat, and life.
- Güneş ışığın, ısının ve yaşamın ebedi kaynağıdır.
Show More (8)
|
3 |
eternal |
ezeli |
adj. |
|
- We particularly mention this in order to put a stop to the eternal power struggle between Parliament and the Council.
- Bunu özellikle Parlamento ve Konsey arasındaki ezeli güç mücadelesine bir son vermek için dile getiriyoruz.
- We particularly mention this in order to put a stop to the eternal power struggle between Parliament and the Council.
- Bunu özellikle Parlamento ve Konsey arasındaki ezeli güç mücadelesine bir son vermek amacıyla dile getiriyoruz.
Show More (-1)
|
4 |
eternal |
baki |
adj. |
|
- Wars come and go, but soldiers stay eternal.
- Savaşlar gelir ve gider, ancak askerler baki kalırlar.
Show More (-2)
|