feeble - English Turkish Sentences
English Turkish
feeble zayıf adj.
  • Her feeble voice was self-explanatory.
  • Zayıf çıkan sesi durumunu ortaya koyuyordu.
  • The world at large is slowly getting tired of hearing reports on environmental summits with feeble outcomes.
  • Dünyanın geneli, zayıf sonuçlara sahip çevre zirveleri raporlarını duymaktan yavaş yavaş yoruluyor.
  • I don't want to hear your feeble excuses.
  • Zayıf bahanelerinizi duymak istemiyorum.
Show More (2)
feeble güçsüz adj.
  • We want this second reading to alter the Council's Common Position, which is poor, feeble, and far from forward-looking.
  • Bu ikinci okumanın Konsey'in zayıf, güçsüz ve ileriye dönük olmaktan uzak olan Ortak Tutumunu değiştirmesini istiyoruz.
  • Superstition is the religion of feeble minds.
  • Batıl inanç güçsüz akılların dinidir.
Show More (-1)
feeble dermansız adj.
  • Having felt feeble, Mr. Lee called his physician.
  • Dermansız hisseden Bay Lee doktorunu aradı.
Show More (-2)
feeble halsiz adj.
  • The old lady has been rather feeble since her illness.
  • Yaşlı kadın hastalığından beri oldukça halsiz.
Show More (-2)