1 |
harm |
zarar vermek |
v. |
|
- More fainthearted talk of delay not only harms the project but also Europe as a whole.
- Gecikmeden daha fazla söz etmek sadece projeye değil, tüm Avrupa'ya zarar verir.
- The Environment Agency looked into matter and found no environmental harm.
- Çevre Ajansı konuyu incelemiş ve çevreye zarar vermediğini tespit etmiştir.
- These substances which have a potential for harm to the environment must be strictly controlled.
- Çevreye zarar verme potansiyeli olan bu maddeler sıkı bir şekilde kontrol edilmelidir.
- In violating these principles Vietnam is violating and harming itself, and the EU must now clearly indicate that.
- Vietnam bu ilkeleri ihlal ederek kendisine de zarar vermektedir ve AB artık bunu açıkça belirtmelidir.
- To do so would harm the European budget and hence the European taxpayer.
- Bunu yapmak Avrupa bütçesine ve dolayısıyla Avrupalı vergi mükelleflerine zarar verecektir.
- Many believe these products to be beneficial, and at least they do not cause harm.
- Birçoğu bu ürünlerin faydalı olduğuna ve en azından zarar vermediğine inanmaktadır.
- This seriously harms the competitiveness of those mixtures.
- Bu, söz konusu karışımların rekabet gücüne ciddi zarar verir.
- How, then, must cars be designed so that they cause as little harm as possible to unprotected road users?
- O halde, otomobiller korunmasız yol kullanıcılarına mümkün olduğunca az zarar verecek şekilde nasıl tasarlanmalıdır?
- More specifically, Greek shipping is being hard hit, harming the workers in the shipping industry.
- Özellikle de Yunan denizciliği ağır bir darbe almakta ve denizcilik sektöründe çalışanlara zarar vermektedir.
- For there is one thing that must be clear to all of us, and that is that fraud harms farmers themselves.
- Ancak hepimiz için açık olması gereken bir şey var ki o da dolandırıcılığın çiftçilerin kendilerine zarar verdiğidir.
- This seriously harms the competitiveness of those mixtures.
- Bu durum söz konusu karışımların rekabet gücüne ciddi zarar vermektedir.
- On the contrary, they give rise to discrimination that could harm European interests.
- Aksine Avrupa'nın çıkarlarına zarar verebilecek ayrımcılığa yol açmaktadırlar.
- By facilitating them in harming themselves or assisting them to avoid putting themselves in danger?
- Kendilerine zarar vermelerini kolaylaştırarak mı yoksa kendilerini tehlikeye atmaktan kaçınmalarına yardımcı olarak mı?
- The situation harms solidarity and must end.
- Bu durum dayanışmaya zarar vermektedir ve sona ermelidir.
- Lastly, terrorism takes advantage of the opening-up of our societies to cause as much harm as possible.
- Son olarak terörizm toplumlarımızın dışa açılmasından faydalanarak mümkün olduğunca çok zarar vermeye çalışmaktadır.
- Trade boycotts generally harm vulnerable people in poor countries.
- Ticari boykotlar genellikle yoksul ülkelerdeki savunmasız insanlara zarar vermektedir.
- I do not see that the Securities and Exchange Commission has done any harm in the United States.
- Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu'nun Amerika Birleşik Devletleri'nde herhangi bir zarar verdiğini düşünmüyorum.
- A controversy of this kind does real harm to the Criminal Court.
- Bu tür bir tartışma Ceza Mahkemesine gerçek anlamda zarar vermektedir.
- The first is that opt-in will unjustifiably harm both business and charities.
- Birincisi, katılımın hem iş dünyasına hem de hayır kurumlarına haksız yere zarar vereceğidir.
- This harms the credibility of all of us.
- Bu hepimizin güvenilirliğine zarar vermektedir.
- This unfairness unfortunately harmed the credibility of the NGOs and damaged the prestige of the Conference on Racism.
- Bu adaletsizlik ne yazık ki STK'ların güvenilirliğine zarar vermiş ve Irkçılık Konferansı'nın prestijini zedelemiştir.
- Variants can also lead to binding at new sites that could potentially cause harm.
- Varyantlar, potansiyel olarak zarar verebilecek yeni bölgelerde bağlanmaya da yol açabilir.
- Experts avoid answers that cause harm to people they serve.
- Uzmanlar hizmet verdikleri kişilere zarar verecek yanıtlardan kaçınırlar.
- A short period of slightly high glucose levels will not cause harm.
- Kısa süreli hafif yüksek glikoz seviyeleri zarar vermeyecektir.
- This leads to altered emotional states that only cause harm.
- Bu, duygusal değişimlere neden olur ve bu değişimler de zarar verir.
- Exposure to small amounts likely won't cause any harm in healthy individuals.
- Küçük miktarlarına maruz kalmak sağlıklı bireylere muhtemelen herhangi bir zarar vermez.
- Variants can also lead to binding at new sites that could potentially cause harm.
- Varyantlar ayrıca potansiyel olarak zarar verebilecek yeni bölgelerde bağlanmaya da yol açabilir.
- Antibodies can detect substances that could cause harm to health.
- Antikorlar sağlığa zarar verebilecek maddeleri tespit edebilir.
- Experts avoid answers that cause harm to people they serve.
- Uzmanlar hizmet verdikleri kişilere zarar verecek cevaplardan kaçınmaktadır.
- That is why many do not know how to throw off the game from a computer to a USB flash drive to avoid harming the project.
- Bu yüzden birçok kişi projeye zarar vermemek için oyunu bilgisayardan USB flash sürücüye nasıl atacağını bilmiyor.
- Antibodies can detect substances that could cause harm to health.
- Antikorlar, sağlığa zarar verebilecek maddeleri tespit edebilir.
- You've done nothing to harm us, since you came.
- Geldiğinden beri bize zarar verecek hiçbir şey yapmadın.
- You've done nothing to harm us, since you came.
- Geldiğinizden beri bize zarar verecek hiçbir şey yapmadınız.
- Antibodies can detect substances that could cause harm to health.
- Antikorlar sağlığa zarar verebilecek maddeleri saptayabilir.
- This website can harm your computer.
- Bu web sitesi bilgisayarınıza zarar verebilir.
- Carbon dioxide sometimes harms people.
- Karbondioksit bazen insanlara zarar verir.
- I would never harm you.
- Ben asla sana zarar vermezdim.
- Lower taxes harm the poor.
- Düşük vergiler fakirlere zarar verir.
- Tom didn't intend to harm anybody.
- Tom kimseye zarar vermek niyetinde değildi.
- Have you ever attempted to harm yourself?
- Hiç kendinize zarar verme girişiminde bulundunuz mu?
- She can't even harm a fly.
- Bir sineğe bile zarar veremez.
- Sami was worried someone was trying to harm his family.
- Sami birisinin ailesine zarar vermeye çalıştığından endişe ediyordu.
- Have you ever attempted to harm yourself?
- Hiç kendinize zarar vermeye kalkıştınız mı?
- Smoking does you more harm than good.
- Sigara içmek faydadan çok zarar verir.
- I doubt that Tom meant any harm.
- Tom'un herhangi bir zarar vermek istediğinden şüpheliyim.
- We mean you no harm.
- Size zarar vermek istemiyoruz.
- How do I know you haven't already harmed Tom?
- Tom'a önceden zarar vermediğini nereden bileyim?
- I don't wish to harm you.
- Sana zarar vermek istemiyorum.
- Regulations harm profits.
- Düzenlemeler kârlara zarar verir.
- She can't even harm a fly.
- O bir sineğe bile zarar veremez.
- Smoking does you harm.
- Sigara içmek size zarar verir.
- Hard work never did anyone any harm.
- Çok çalışmak kimseye zarar vermez.
- Smoking does you harm.
- Sigara sana zarar verir.
- I won't let anyone harm you.
- Kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim.
- The shrike can't harm us anymore.
- Turna kuşu artık bize zarar veremez.
- Tom isn't harming anybody.
- Tom hiç kimseye zarar vermiyor.
- Regulations harm the economy.
- Düzenlemeler ekonomiye zarar verir.
- No one's going to harm you.
- Kimse sana zarar vermeyecek.
- I could never harm you.
- Sana asla zarar veremem.
- Ordinary weapons cannot harm the dragon.
- Sıradan silahlar ejderhaya zarar veremez.
- No one will harm you.
- Kimse sana zarar vermeyecek.
- I never meant you any harm.
- Sana zarar vermek istemedim.
- I never harmed Tom.
- Tom'a asla zarar vermedim.
- The most perfidious way of harming a cause consists of defending it deliberately with faulty arguments.
- Bir davaya zarar vermenin en haince yolu, onu kasıtlı olarak hatalı argümanlarla savunmaktır.
- We never harmed them.
- Onlara asla zarar vermedik.
- We're not going to harm you.
- Sana zarar vermeyeceğiz.
- Tom promised not to harm Mary.
- Tom Mary'ye zarar vermeyeceğine söz verdi.
- I can't believe you're capable of harming anyone.
- Senin birine zarar verebildiğine inanamıyorum.
- I meant no harm.
- Amacım zarar vermek değildi.
- Smoking harms your health.
- Sigara, sağlığına zarar verir.
- Tom means us no harm.
- Tom bize zarar vermek istemiyor.
- I don't mean you any harm.
- Sana zarar vermek istemiyorum.
- A smoker harms other people.
- Sigara içen biri diğer insanlara zarar verir.
- I can't believe you're capable of harming anyone.
- Herhangi birine zarar verebileceğine inanamıyorum.
- We don't mean you any harm.
- Size zarar vermek istemiyoruz.
- We want to cause the least possible harm.
- Mümkün olan en az zararı vermek istiyoruz.
- I have no wish to harm you.
- Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok.
- Don't harm them.
- Onlara zarar verme.
- Sami was worried someone was trying to harm his family.
- Sami birinin ailesine zarar vermeye çalıştığından endişeleniyordu.
- Tom wouldn't harm a fly.
- Tom bir sineğe bile zarar vermez.
- Sami didn't want anyone to harm Layla.
- Sami kimsenin Layla'ya zarar vermesini istemiyordu.
- How much harm could Tom have done?
- Tom ne kadar zarar vermiş olabilir?
- They didn't mean any harm.
- Zarar vermek istemediler.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerinize zarar verebilir.
- Tom isn't harming anybody.
- Tom kimseye zarar vermiyor.
- Why should we harm you?
- Sana neden zarar verelim?
- The cold won't harm these animals.
- Soğuk bu hayvanlara zarar vermez.
- We mean you no harm.
- Sana zarar vermek istemiyoruz.
- I meant you no harm.
- Amacım size zarar vermek değildi.
- Warmer waters harm coral reefs and alter the distribution, abundance, and productivity of many marine species.
- Ilık sular mercan resiflerine zarar verir ve birçok deniz türünün dağılımını, bolluğunu ve üretkenliğini değiştirir.
- How do I know you haven't already harmed Tom?
- Tom'a çoktan zarar vermediğinizi nereden bileyim?
- She wouldn't harm a fly.
- O bir sineğe zarar vermez.
- You've done enough harm.
- Sen yeterince zarar verdin.
- This sword is the only weapon in the world that can harm a dragon.
- Bu kılıç, dünyada ejderhaya zarar verebilecek tek silahtır.
- You must not read such books as will do you harm.
- Size zarar verecek böyle kitaplar okumamalısınız.
- Bad books will do you harm.
- Kötü kitaplar sana zarar verir.
- We never meant to harm you.
- Asla sana zarar vermek istemedik.
- Regulations harm the economy.
- Yönetmelikler ekonomiye zarar verir.
- Tom had no intention of harming Mary.
- Tom'un Mary'ye zarar verme niyeti yoktu.
- Doctors take an oath not to harm anyone.
- Doktorlar kimseye zarar vermemek için yemin ederler.
- I promise you I won't do anything to harm you.
- Sana zarar verecek bir şey yapmayacağıma söz veriyorum.
- This sword is the only weapon in the world that can harm a dragon.
- Bu kılıç dünyada bir ejderhaya zarar verebilecek tek silahtır.
- Regulations harm efficiency.
- Düzenlemeler verimliliğe zarar verir.
- You must not read such books as will do you harm.
- Size zarar verecek bu türden kitapları okumamalısınız.
- Regulations harm profits.
- Düzenlemeler kârlara zarar vermektedir.
- Tom didn't mean any harm.
- Tom'un niyeti zarar vermek değildi.
- Such a program will help the rich but harm the poor.
- Böyle bir program zenginlere yardım edecek ama fakirlere zarar verecek.
- I would never harm you.
- Sana asla zarar vermem.
- I never harmed them.
- Ben onlara hiç zarar vermedim.
- Tom's behavior isn't harming anyone.
- Tom'un davranışları kimseye zarar vermiyor.
- Inhaling concentrated acetic acid can harm your lungs.
- Konsantre asetik asit solumak akciğerlerinize zarar verebilir.
- I meant you no harm.
- Sana zarar vermek istemedim.
- He wouldn't harm a fly.
- O bir sineğe bile zarar vermez.
- We must cook his goose before he can do any more harm.
- Daha fazla zarar vermeden önce onun kazını pişirmeliyiz.
- The hail harmed the crops.
- Dolu ekinlere zarar verdi.
- I won't harm you.
- Sana zarar vermeyeceğim.
- We must cook his goose before he can do any more harm.
- Onun kazını daha fazla zarar vermeden önce pişirmeliyiz.
- Some medicine does us harm.
- Bazı ilaçlar bize zarar verir.
- Do you think television does children harm?
- Televizyonun çocuklara zarar verdiğini düşünüyor musunuz?
- Smoking harms your health.
- Sigara sağlığınıza zarar verir.
- Tom had no intention of harming Mary.
- Tom'un Mary'ye zarar vermek gibi bir niyeti yoktu.
- No one is going to harm you.
- Kimse sana zarar vermeyecek.
- Tom promised not to harm Mary.
- Tom, Mary'ye zarar vermeyeceğine söz verdi.
- Sami would never harm another human being.
- Sami asla başka bir insana zarar vermez.
- We're not going to harm you.
- Size zarar vermeyeceğiz.
- It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
- Tom didn't mean any harm.
- Tom zarar vermek istemedi.
- I never meant you harm.
- Sana asla zarar vermek istemedim.
- I never harmed Tom.
- Tom'a hiç zarar vermedim.
- Tom's behavior isn't harming anyone.
- Tom'un davranışı kimseye zarar vermiyor.
- I shall not allow anyone to harm you.
- Kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim.
- I never harmed him.
- Ona hiç zarar vermedim.
- You've done enough harm.
- Yeterince zarar verdin.
- I didn't mean any harm.
- Herhangi bir zarar vermek istemedim.
- I doubt that Tom meant any harm.
- Tom'un zarar vermek istediğinden şüpheliyim.
- I want Tom to know we mean him no harm.
- Tom'un ona zarar vermek istemediğimizi bilmesini istiyorum.
- I never meant you harm.
- Asla sana zarar vermek istemedim.
- We never meant to harm you.
- Size zarar vermek istemedim.
- Warmer waters harm coral reefs and alter the distribution, abundance, and productivity of many marine species.
- Isıtıcı sular, mercan resiflerine zarar verir ve birçok deniz türünün verimini, bolluğunu ve üretkenliğini değiştirir.
- Such a program will help the rich but harm the poor.
- Böyle bir program zenginlere yardım edecek fakat fakirlere zarar verecektir.
- I never harmed him.
- Ben hiç ona zarar vermedim.
- Lower taxes harm the poor.
- Düşük vergiler yoksullara zarar verir.
- It is easier to harm than to help.
- Zarar vermek yardım etmekten daha kolaydır.
- I didn't mean any harm.
- Zarar vermek istemedim.
- We don't mean you any harm.
- Sana zarar vermek istemiyoruz.
- Tom didn't intend to harm anybody.
- Tom kimseye zarar vermeye niyetli değildi.
- The shrike can't harm us anymore.
- Örümcekkuşu artık bize zarar veremez.
- Inhaling concentrated acetic acid can harm your lungs.
- Konsantre asetik asit solumak ciğerlerinize zarar verebilir.
Show More (145)
|
2 |
harm |
zarar |
n. |
|
- The harm it would do to the life of Amina is irreversible.
- Amina'nın hayatına vereceği zarar geri döndürülemez.
- It is prohibition which feeds the cancer of corruption which does so much harm to our society.
- Toplumumuza bu denli zarar veren yolsuzluk kanserini besleyen şey yasaklardır.
- Hopefully these agreements will soon be matched by marked decreases in harm to pedestrians.
- Umarız bu anlaşmalar yakında yayalara verilen zararda belirgin bir azalma ile eşleşir.
- It does no harm, it does some good.
- Zararı yok, biraz da faydası var.
- Every failed summit does more harm than good, as it brings on a mood of resignation.
- Başarısızlıkla sonuçlanan her zirve, bir yılgınlık havasına yol açtığı için yarardan çok zarar getirir.
- Speeding up processes of this kind can do no harm at all.
- Bu tür süreçleri hızlandırmanın hiçbir zararı yoktur.
- The Council would never take a decision that would cause harm either consciously or voluntarily.
- Konsey hiçbir zaman bilinçli ya da gönüllü olarak zarara yol açacak bir karar almaz.
- I do not believe that the internal market will come to any particular harm as a result.
- Sonuç olarak iç pazarın özel bir zarar göreceğine inanmıyorum.
- It concentrates on pragmatic and sensible steps to inform people and reduce harm.
- İnsanları bilgilendirmek ve zararı azaltmak için pragmatik ve mantıklı adımlara odaklanmaktadır.
- There is no harm in trying it out.
- Denemekten zarar gelmez.
- The coordination of national defence efforts, preferably within the larger framework of NATO, can do no harm.
- Ulusal savunma çabalarının, tercihen NATO'nun daha geniş çerçevesi içerisinde koordine edilmesinden zarar gelmez.
- What harm is being done to these people, and how unjustly they are being treated!
- Bu insanlara ne kadar zarar veriliyor ve onlara ne kadar adaletsiz davranılıyor!
- That does not mean that we deny the need for efforts to reduce harm.
- Bu, zararı azaltmaya yönelik çabalara duyulan ihtiyacı reddettiğimiz anlamına gelmemektedir.
- There is no harm in trying it out.
- Bunu denemekten zarar gelmez.
- The EU must agree to raise taxes on alcohol, hence reducing consumption and the harm it does.
- AB alkol üzerindeki vergileri arttırmayı kabul etmeli, böylece tüketimi ve verdiği zararı azaltmalıdır.
- The harm it would do to the life of Amina is irreversible.
- Bunun Amina'nın hayatına vereceği zarar geri döndürülemez.
- The time may not be right and it could cause harm and suffering.
- Zamanı doğru olmayabilir, zarar ve acıya da neden olabilir.
- Exposure to small amounts likely won't cause any harm in healthy individuals.
- Küçük miktarlara maruz kalmak muhtemelen sağlıklı bireylerde herhangi bir zarara neden olmayacaktır.
- This leads to altered emotional states that only cause harm.
- Bu durum sadece zarar veren duygu durumlarının değişmesine yol açar.
- The time may not be right and it could cause harm and suffering.
- Doğru zaman olmayabilir ve zarar ve acıya sebep olabilir.
- It also guards against any external agent that causes oxidative harm.
- Ayrıca oksidatif zarara neden olan herhangi bir dış etkene karşı da koruma sağlar.
- Exposure to small amounts likely won't cause any harm in healthy individuals.
- Küçük miktarlara maruz kalmak sağlıklı bireylerde muhtemelen herhangi bir zarara neden olmaz.
- Variants can also lead to binding at new sites that could potentially cause harm.
- Varyantlar, potansiyel olarak zarara neden olabilecek yeni bölgelerde bağlanmaya da yol açabilir.
- The time may not be right and it could cause harm and suffering.
- Zaman doğru olmayabilir ve zarar ve acıya neden olabilir.
- The wizard enchants the castle, protecting it from harm.
- Sihirbaz zarardan korumak için şatoyu büyülüyor.
- What is the harm in doing that?
- Onu yapmanın ne zararı var?
- It did more harm than good.
- Yarardan çok zararı var.
- What's the harm in doing that?
- Bunu yapmanın ne zararı var?
- The dog defended his master from harm.
- Köpek, sahibini zarar görmekten korudu.
- If any harm comes to her, I will hold you personally responsible.
- Eğer ona bir zarar gelirse, seni şahsen sorumlu tutarım.
- What's the harm?
- Zarar nedir?
- There's no harm in asking.
- Sormanın da bir zararı yok.
- You'd better not go there - it'll bring nothing but harm, I tell you.
- Oraya gitmesen iyi olur - sana zarardan başka bir şey getirmez, sana söylüyorum.
- Tom thought that the amulet would protect him from harm.
- Tom tılsımın onu zarardan koruyacağını düşündü.
- Smoking does much harm but no good.
- Sigaranın zararı çok ama faydası yok.
- There's no harm done.
- Hiçbir zarar yok.
- It does more harm than good.
- Yarardan çok zararı var.
- I don't think there was any harm done.
- Herhangi bir zarar verildiğini düşünmüyorum.
- We want to cause the least possible harm.
- Biz mümkün olan en az zarara sebep olmak istiyoruz.
- What's the harm in trying?
- Denemenin ne zararı var?
- It's never too late to make amends for harm done.
- Yapılan zararı telafi etmek için asla çok fazla geç değildir.
- No harm will come to you.
- Size hiçbir zarar gelmeyecek.
- The wizard enchants the castle, protecting it from harm.
- Büyücü kaleyi büyüler ve onu zarar görmekten korur.
- There's no harm done.
- Zararı yok.
- Some people insist that television does more harm than good.
- Kimileri, televizyonun faydadan çok zarar getirdiğini iddia ediyor.
- What's the harm?
- Zararı ne?
- What's the harm in trying to do that?
- Bunu yapmayı denemenin ne zararı var?
- Too much exercise can do more harm than good.
- Çok fazla egzersiz yarardan çok zarar getirebilir.
- What is the harm in doing that?
- Bunu yapmanın ne zararı var?
- It's never too late to make amends for harm done.
- Verilen zararı telafi etmek için asla çok geç değildir.
- Some people insist that television does more harm than good.
- Bazı insanlar televizyonun yarardan çok zarar getirdiğinde ısrar ediyor.
- Layla wanted to keep her kids away from all harm.
- Layla çocuklarını her türlü zarardan uzak tutmak istiyordu.
- What's the harm in doing that?
- Onu yapmanın ne zararı var?
- A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
- Yanlış zamanda söylenen bir kelime yarardan çok zarar getirebilir.
- There's no harm in looking.
- Bakmaktan zarar gelmez.
- What's the harm in that?
- Bunun ne zararı var?
- Layla wanted to keep her kids away from all harm.
- Leyla, çocuklarını her türlü zarardan uzak tutmak istiyordu.
- There's no harm done.
- Zarar yok.
Show More (55)
|
3 |
harm |
incitmek |
v. |
|
- No one is going to harm you.
- Hiç kimse seni incitmeyecek.
- We never harmed them.
- Biz hiç onları incitmedik.
- I won't let anyone harm you.
- Hiç kimsenin seni incitmesine izin vermeyeceğim.
- He wouldn't harm a fly.
- O bir sineği bile incitmezdi.
- Tom wouldn't harm a fly.
- Tom bir karıncayı bile incitmedi.
- She wouldn't harm a fly.
- O bir sineği bile incitmezdi.
Show More (3)
|
4 |
harm |
zararı olmak |
v. |
|
- I am not going to suggest visits, although I do not think it would do any harm if you were to go to Galicia.
- Ziyaret önerisinde bulunmayacağım, ancak Galiçya'ya gitmenizin herhangi bir zararı olacağını düşünmüyorum.
- I just thought there was no harm in saying that.
- Ben bunu söylemenin bir zararı olmayacağını düşündüm.
- I don't think there's any harm in telling you now.
- Sana şimdi söylemenin bir zararı olacağını sanmıyorum.
- I don't think there's any harm in telling you now.
- Sana şimdi söylemenin herhangi bir zararı olacağını sanmıyorum.
Show More (1)
|
5 |
harm |
zedelemek |
v. |
|
- That incident harmed his reputation.
- O olay onun ününü zedeledi.
- That incident harmed his reputation.
- O olay onun itibarını zedeledi.
Show More (-1)
|
6 |
harm |
kötülük etmek |
v. |
|
- No one's going to harm you.
- Kimse sana kötülük etmeyecek.
Show More (-2)
|