Tureng - in the morning - English Turkish Sentences

History

	English	Turkish
1	in the morning	sabah	adv.
	Therefore, why should the decision be 7 to 7 at 2 in the morning in Luxembourg? Dolayısıyla Lüksemburg'da sabahın ikisinde karar neden 7'ye 7 olsun? It was a joy to work through the night with you until twenty past four in the morning. Sabah saat dördü yirmi geçeye kadar seninle gece boyunca çalışmak bir zevkti. I wanted to comment briefly on your remark about transport policy being discussed in the morning for once. Taşımacılık politikasının bir kez olsun sabah saatlerinde tartışılmasına ilişkin yorumunuza kısaca değinmek istiyorum. My tongue is a bit slow this early in the morning. Sabahın bu erken saatinde dilim pek dönmüyor. For four days we discussed and debated them constantly until four in the morning. Dört gün boyunca sabahın dördüne kadar sürekli tartıştık ve tartıştık. When you wake up in the morning, eat a protein-rich, low-sugar breakfast. Sabah uyandığınızda protein açısından zengin, şeker oranı düşük bir kahvaltı yapın. Thought we would save some time in the morning by delivering the presents tonight. Hediyeleri bu akşamdan verip sabah için zaman kazanırız diye düşündük. Thought we would save some time in the morning by delivering the presents tonight. Hediyeleri bu gece teslim ederek sabah biraz zaman kazanabiliriz diye düşündüm. We were off in the morning, headed somewhere new. Sabah yola çıktık, yeni bir yere gidiyorduk. Thought we would save some time in the morning by delivering the presents tonight. Hediyeleri bu gece teslim ederek sabah için zaman kazanacağımızı düşündüm. The pond was completely frozen in the morning. Gölet sabah tamamen donmuştu. Come back and see us in the morning. Sabah tekrar gel ve bizi gör. Don't forget to mail this letter first thing in the morning. Sabah ilk iş bu mektubu postalamayı unutma. She got up at seven in the morning. O, sabah yedide kalktı. He is never in the office in the morning. Sabah asla ofiste değildir. Tom left early in the morning. Tom sabah erken gitti. We arrived at Viracopos at one o'clock in the morning. Viracopos'a sabah saat birde ulaştık. What time is the first bus in the morning? Sabah ilk otobüs saat kaçta? He did not get up early in the morning. Sabah erken kalkmadı. He expected to leave early in the morning, but he overslept. Sabah erkenden yola çıkmayı bekliyordu ama uyuyakaldı. Are your ankles swollen when you wake up in the morning? Sabah uyandığınızda ayak bilekleriniz şişmiş mi oluyor? They danced until six in the morning. Sabah altıya kadar dans ettiler. Roger worked from early in the morning until late at night. Roger sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışırdı. Tom left at four in the morning. Tom sabahın dördünde çıktı. She got up at seven in the morning. Sabah yedide kalktı. We'll see you in the morning. Sabah görüşürüz. It's the first thing that I do in the morning. Sabah ilk yaptığım şey bu oluyor. As usual, he got up early in the morning and jogged. Her zamanki gibi sabah erkenden kalkıp koşu yaptı. We got up at four in the morning. Sabah dörtte kalktık. I'll see Tom in the morning. Sabah Tom'u göreceğim. She was there in the morning. O, sabah oradaydı. Are they arriving at ten o'clock in the morning or at night? Sabah 10'da mı geliyorlar yoksa gece mi? I don't wash my hair in the morning. Sabah saçımı yıkamam. I must have a cup of coffee in the morning. Sabah bir fincan kahve içmeliyim. My grandfather is fond of taking a walk early in the morning. Büyükbabam sabah erkenden yürüyüş yapmayı sever. As usual, he got up early in the morning and jogged. Her zamanki gibi sabah erkenden kalkıp koştu. What time do you wake up in the morning? Sabah kaçta uyanıyorsun? Mary woke up very early in the morning to prepare a pie for Tom. Mary, Tom'a turta hazırlamak için sabah çok erken kalktı. Please excuse me for calling you so early in the morning. Sizi sabah çok erken aradığım için lütfen beni bağışlayın. Birds sing early in the morning. Kuşlar sabah erkenden öter. Usually she takes a shower in the morning. O, genellikle sabah duş alır. I'll do that first thing in the morning. Sabah ilk iş bunu yapacağım. Nothing is as pleasant as a walk in the morning. Hiçbir şey sabah yapılan bir yürüyüş kadar hoş değil. We left home early in the morning. Sabah erkenden evden çıktık. In the morning it was very cold. Sabah hava çok soğuktu. Classes start in the morning. Dersler sabah başlar. I always get up at 6 o'clock in the morning. Her zaman sabah saat 6'da kalkarım. Birds usually wake up early in the morning. Kuşlar genellikle sabah erken uyanır. She didn't say anything to me in the morning. Sabah bana hiçbir şey söylemedi. Tom wondered if Mary would think that eight in the morning was too early for him to open a bottle of wine. Tom Mary'nin sabah sekizde onun bir şişe şarap açmasının çok erken olduğunu düşünüp düşünmediğini merak etti. Fadil had to be up early in the morning. Fadıl sabah erken kalkmak zorundaydı. Tom always drinks coffee in the morning. Tom her zaman sabah kahve içer. In the morning I'm taking the first ferry to Greece. Sabah Yunanistan'a giden ilk feribota biniyorum. Do we really want to eat pizza this early in the morning? Sabahın bu saatinde gerçekten pizza yemek istiyor muyuz? My car will pick you up in the morning. Arabam sabah seni alacak. My mother goes to the hospital in the morning. Annem hastaneye sabah gider. As usual, Tom got up early in the morning and swam. Her zamanki gibi Tom sabah erkenden kalktı ve yüzdü. It started to rain at four o'clock in the morning. Sabah saat dörtte yağmur yağmaya başladı. I start work at eight in the morning. Çalışmaya sabah saat sekizde başlıyorum. Tom expected to leave early in the morning, but he overslept. Tom sabah erkenden yola çıkmayı bekliyordu ama uyuyakaldı. The train always came early in the morning. Tren her zaman sabah erkenden gelirdi. She gets up at seven in the morning. O, sabah yedide kalkar. I'll be at home in the morning. Sabah evde olacağım. Tom usually watches the weather report in the morning before leaving home. Tom genellikle sabah evden çıkmadan önce hava durumunu izler. I went for a walk early in the morning. Sabah erkenden yürüyüşe çıktım. She hates getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaktan nefret ediyor. Can't we talk about it in the morning? Bunu sabah konuşamaz mıyız? Tom always gets up early in the morning. Tom her zaman sabah erken kalkar. I hope nobody minds my being straggly and unkempt at five in the morning. Sabah saatin beşinde dağınık ve bakımsız olmamı umarım kimse önemsemez. Layla's phone rang at four o'clock in the morning. Leyla'nın telefonu sabah saat dörtte çaldı. In the morning, the pain was excruciating. Sabah, ağrı dayanılmazdı. Tell Tom I want to see him first thing in the morning. Tom'a sabah ilk iş onu görmek istediğimi söyle. It's eight o'clock in the morning. Saat sabah 08:00. Tom and Mary were out on the balcony at two in the morning. Tom ve Mary sabah saat ikide dışarıda balkondaydı. Tom is leaving in the morning. Tom sabah gidiyor. Layla's phone rang at four o'clock in the morning. Sabah saat dörtte Layla'nın telefonu çaldı. I'll be there the first thing in the morning. Sabah ilk iş orada olacağım. Sami has to leave in the morning. Sami sabah gitmek zorunda. In the morning, heavy snow fell, and then it melted. Sabah yoğun kar yağdı ve sonra eridi. Call a taxi in the morning, please. Sabah bir taksi çağırın, lütfen. Tom wondered if Mary would think that eight in the morning was too early for him to open a bottle of wine. Tom, Mary'nin sabah sekizin bir şişe şarap açmak için çok erken olduğunu düşünüp düşünmeyeceğini merak etti. It's a quarter after nine in the morning. Sabah dokuzu çeyrek geçiyor. She usually watches the weather report in the morning before leaving home. Genellikle sabah evden çıkmadan önce hava raporunu izler. You may stay here for the night, but you'll have to leave in the morning. Bu gece burada kalabilirsin, ama sabah ayrılman gerekecek. We'll talk in the morning. Sabah konuşuruz. I go to school at eight in the morning. Sabah sekizde okula gidiyorum. Let's see how you feel in the morning. Bakalım sabah nasıl hissedeceksin. You can see her in the morning. Onu sabah görebilirsin. She left early in the morning. O, sabah erken ayrıldı. She left home early in the morning for fear that she might miss the first train. İlk treni kaçırma korkusuyla sabah erkenden evden çıktı. The bar is open until six in the morning. Bar sabah altıya kadar açık. The museum is open from nine o'clock in the morning. Müze sabah saat dokuzdan itibaren açık. Fadil woke up early in the morning. Fadıl sabah erkenden uyandı. You can see Tom in the morning. Tom'u sabah görebilirsin. The sun rises early in the morning. Güneş sabah erken doğar. What time do you leave your house in the morning? Sabah evden kaçta çıkıyorsun? They prayed in the morning and in the evening. Onlar sabah ve akşam dua etti. I have a science test in the morning. Sabah fen sınavım var. It rained heavily in the morning. Sabah çok yağmur yağdı. Tom is going to do that in the morning. Tom bunu sabah yapacak. In the morning, there was a heavy rain. Sabah şiddetli bir yağmur vardı. I prefer to bath in the morning. Ben sabah banyo yapmayı tercih ederim. What time do we start in the morning? Sabah kaçta başlıyoruz? Tom will be back in the morning. Tom sabah dönecek. Tom is leaving for Australia in the morning. Tom sabah Avustralya'ya gidiyor. Tom will do that in the morning. Tom bunu sabah yapacak. My mother gets up early in the morning. Annem sabah erken kalkar. Today in the morning, I have seen the birth of a butterfly. Bugün sabah bir kelebeğin doğuşunu gördüm. What goes on four legs in the morning, two legs at noon, and three legs in the evening? Sabah dört ayak, öğlen iki ayak ve akşam üç ayak üzerinde giden nedir? Tom called me yesterday at nine in the morning. Tom dün sabah saat dokuzda beni aradı. What time do you take a bath in the morning? Sabah kaçta banyo yapıyorsun? I have to be in Boston in the morning. Sabah Boston'da olmalıyım. No matter how late you may stay up, get up by seven in the morning. Ne kadar geç yatarsan yat, sabah yedide kalk. You can see them in the morning. Onları sabah görebilirsin. You can see him in the morning. Onu sabah görebilirsin. Please excuse me for calling you so early in the morning. Sabahın köründe aradığım için kusura bakmayın lütfen. What are you doing so early in the morning? Sabahın o kadar erken saatinde ne yapıyorsun? Tom gets up early in the morning. Tom sabah erken kalkar. Tom advised Mary to leave early in the morning. Tom, Mary'ye sabah erken çıkmasını tavsiye etti. I wake up at half past six in the morning. Sabah altı buçukta uyanıyorum. I get up early in the morning. Sabah erken kalkarım. Roosevelt went to church in the morning. Roosevelt sabah kiliseye gitti. Tom worked from early in the morning until late at night. Tom sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışırdı. The sun rises in the morning. Güneş sabah doğar. He left home early in the morning so he wouldn't miss the train. Treni kaçırmamak için sabah erkenden evden çıktı. Tom is going to be arriving in the morning. Tom sabah gelecek. I only have toast and coffee in the morning. Sabah sadece tost yerim ve kahve içerim. I only have toast and coffee in the morning. Sabah sadece tost ve kahve alırım. He left home early in the morning so he wouldn't miss the train. Treni kaçırmamak için sabah evden erken ayrıldı. I'll be there the first thing in the morning. Sabah derhal orada olacağım. Do they get up early in the morning? Onlar sabah erken kalkarlar mı? He started early in the morning. O, sabahın erken saatlerinde başladı. She left early in the morning. Sabah erkenden çıktı. I hate getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaktan nefret ediyorum. Tom likes to play tennis early in the morning. Tom sabah erkenden tenis oynamayı seviyor. It started raining at four in the morning. Sabahın dördünde yağmur yağmaya başladı. I get up in the morning at eight thirty. Sabah saat sekiz buçukta kalkarım. Put those files on my desk, and I'll look at them first thing in the morning. Dosyaları masama koy, sabah ilk iş onlara bakacağım. In the morning I'm taking the first ferry to Greece. Sabah ilk feribotla Yunanistan'a gideceğim. Let's leave early in the morning, OK? Sabah erken çıkalım, tamam mı? The soldiers had target practice in the morning. Askerler sabah atış talimi yaptı. They took off from Arlanda early in the morning. Onlar sabah erkenden Arlanda'dan havalandılar. Tom sometimes calls Mary in the morning before breakfast. Tom bazen Mary'yi sabah kahvaltıdan önce arar. I'll be there the first thing in the morning. Sabah hemen orada olacağım. I'm leaving in the morning. Sabah gidiyorum. Tom is usually up at three or four in the morning. Tom genellikle sabah üç ya da dörtte kalkar. Tom set off at four o'clock in the morning. Tom sabah saat dörtte yola çıktı. Her watch read three o'clock in the morning. Saati sabahın üçünü gösteriyordu. I'll talk to you in the morning. Seninle sabah konuşuruz. I don't like eating garlic in the morning. Sabah sarımsak yemeyi sevmem. Birds sing early in the morning. Kuşlar sabah erken öterler. Classes start at eight in the morning. Dersler sabah sekizde başlıyor. You spend too much time in the bathroom in the morning. Sabah banyoda çok fazla zaman harcıyorsun. She advised him to catch the first train in the morning. Sabah ilk trene binmesini tavsiye etti. Kids wake up early in the morning to open their presents on Christmas. Çocuklar Noel'deki hediyelerini açmak için sabah erken uyanır. I'll do it in the morning. Onu sabah yapacağım. Last summer, I always took a walk in the morning. Geçen yaz her zaman sabah yürüyüşe çıkardım. She studied English in the morning. Sabah İngilizce çalıştı. Tom hates getting up early in the morning. Tom sabah erken kalkmaktan nefret eder. What time do you leave home in the morning? Sabah evden kaçta çıkıyorsun? Tom left at four in the morning. Tom sabah dörtte çıktı. Tom is used to getting up early in the morning. Tom sabah erken kalkmaya alışkındır. The documents will be on your desk in the morning. Belgeler sabah masanızda olacak. Sami would sit up until four in the morning. Sami sabah dörde kadar oturuyordu. I hope nobody minds my being straggly and unkempt at five in the morning. Umarım kimse sabahın beşinde dağınık ve bakımsız olmama aldırmaz. He expected to leave early in the morning, but he overslept. Sabah erkenden çıkmayı umuyordu ama uyuyakalmış. School begins at half past eight in the morning. Okul sabah sekiz otuzda başlar. I will set up my alarm o’clock in case I arrive at work late in the morning. Sabah işe geç gelme ihtimalime karşı alarmımı kuracağım. I'll see you in the morning. Sabah görüşürüz. What time does school start in the morning? Okul sabah kaçta başlıyor? I wake up at half past six in the morning. Sabah 6:30 da uyanırım. As always, he got up early in the morning and went jogging. Her zamanki gibi sabah erkenden kalktı ve koşuya çıktı. Mother always gets up early in the morning. Annem her zaman sabah erken kalkar. We left home early in the morning. Sabah erkenden evden ayrıldık. They took off from Arlanda early in the morning. Sabah erkenden Arlanda'dan yola çıktılar. Let's leave early in the morning, OK? Sabah erkenden gidelim, olur mu? Tom doesn't feed his dog in the morning, only in the evening. Tom köpeğini sabah beslemez, sadece akşam. Tom advised Mary to leave early in the morning. Tom Mary'ye sabah erken çıkmasını tavsiye etti. I'll get to it in the morning. Sabah hallederim. I got up at six in the morning. Sabah saat altıda kalktım. The meeting kicks off around 9 o'clock in the morning. Toplantı yaklaşık sabah 9.00'da başlar. Tom worked from early in the morning until late at night. Tom sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalıştı. Let's see how you feel in the morning. Bu sabah nasıl hissettiğini görelim. He usually watches the weather report in the morning before leaving home. Genellikle sabah evden çıkmadan önce hava durumunu izler. Where are you all going so early in the morning? Sabahın köründe nereye gidiyorsunuz? I'll do it in the morning. Sabah yaparım. Put those files on my desk, and I'll look at them first thing in the morning. O dosyaları masama koy, sabah ilk iş onlara bakacağım. I feel sick when I get up in the morning. Sabah kalktığım zaman hasta hissediyorum. It snowed in the morning, didn't it? Sabah kar yağdı, değil mi? It's two o'clock in the morning. Saat sabahın ikisi. We have four classes in the morning. Sabah dört dersimiz var. Today in the morning, I have seen the birth of a butterfly. Bugün sabah, bir kelebeğin doğumunu gördüm. I'll see her in the morning. Onu sabah göreceğim. I'm going to see Tom in the morning. Sabah Tom'u görmeye gideceğim. I'll talk to Tom in the morning. Sabah Tom'la konuşurum. We have work in the morning. Sabah işimiz var. He didn't get in until 2 o'clock in the morning. Sabah ikiye kadar gelmedi. Today in the morning walking from the school I met Tom. Bugün sabah okuldan çıkarken Tom'la karşılaştım. He got up in the morning. Sabah kalktı. Cheese is gold in the morning, silver at noon, and lead in the evening. Peynir sabah altın, öğleden gümüş, akşam kurşundur. A pillow at six o'clock in the morning has got the biggest gravity in the world. Sabahın altısında bir yastık dünyadaki en büyük yerçekimine sahiptir. He works from early in the morning until late at night every day. Her gün sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışıyor. In the morning, the birds started to sing. Sabah kuşlar ötmeye başladı. It's eight o'clock in the morning. Saat sabahın sekizi. Bob met her grandfather early in the morning. Bob sabah erkenden dedesiyle buluştu. We have breakfast in the morning. Sabah kahvaltı yapıyoruz. Don't forget to water the flowers in the garden twice a day, once in the morning and once in the evening. Bahçedeki çiçekleri günde iki kez sulamayı unutma, bir sabah bir de akşam. I'll call you first thing in the morning. Sabah ilk iş seni arayacağım. I'm sorry for dragging you out of bed so early in the morning. Sabahın erken saatlerinde seni yataktan kaldırdığım için özür dilerim. Kids wake up early in the morning to open their presents on Christmas. Çocuklar Noel'de hediyelerini açmak için sabah erkenden uyanırlar. It's a quarter after nine in the morning. Saat sabah dokuzu çeyrek geçiyor. Tom called me yesterday at nine in the morning. Tom beni dün sabah dokuzda aradı. Bob went to meet her grandfather early in the morning. Bob sabah erken vakitte dedesiyle buluşmaya gitti. In the morning, the birds started to sing. Kuşlar sabah şarkı söylemeye başladı. Mother always gets up early in the morning. Annem her zaman sabah erken kalkıyor. Tom called me yesterday at nine in the morning. Tom beni dün sabah saat dokuzda aradı. I got up at six in the morning. Sabah altıda kalktım. It is pleasant to get up early in the morning. Sabahın erken saatlerinde kalkmak hoştur. The museum is open from nine o'clock in the morning. Müze sabah dokuzdan itibaren açık. I feel sick when I get up in the morning. Sabah kalktığımda kendimi hasta hissediyorum. The train always came early in the morning. Tren her zaman sabah erken geldi. I prefer to take a shower in the morning. Ben sabah duş almayı tercih ederim. I go to school at eight in the morning. Sabah sekizde okula giderim. We arrived at Viracopos at one o'clock in the morning. Viracopos'a sabah saat birde vardık. I ate rice porridge in the morning. Sabah pirinç lapası yedim. Tom works from early in the morning until late at night every day. Tom her gün sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar çalışıyor. We'll know in the morning. Sabah öğreneceğiz. When I get up in the morning, I usually have breakfast in the kitchen. Sabah kalktığımda genellikle mutfakta kahvaltı yaparım. Classes start in the morning. Dersler sabah başlıyor. The bird that sings in the morning is caught by the cat in the evening. Sabah öten kuş, akşam kedi tarafından yakalanır. If we don't hit the road soon, we'll get caught in the morning rush hour traffic. Hemen yola çıkmazsak sabah trafiğine yakalanacağız. Is it more expensive to call in the morning? Sabah aramak daha mı pahalı? Is there a flight in the morning? Sabah uçuş var mı? I got up at seven in the morning. Sabah yedide kalktım. We got up at four in the morning. Biz sabah saat dörtte kalktık. He hates getting up early in the morning. O, sabah erken kalkmaktan nefret ediyor. They danced until six in the morning. Onlar sabah altıya kadar dans ettiler. Bob went to meet her grandfather early in the morning. Bob sabah erkenden büyükbabasıyla buluşmaya gitti. You can see me in the morning. Beni sabah görebilirsin. We'll start again in the morning. Sabah tekrar başlarız. See you in the morning, Tom. Sabah görüşürüz, Tom. Tom was surprised to see Mary out jogging so early in the morning. Tom, Mary'nin sabahın köründe koşuya çıktığını görünce şaşırdı. I want to see Tom first thing in the morning. Sabah ilk iş Tom'u görmek istiyorum. What time did Tom say he was leaving in the morning? Tom sabah kaçta gideceğini söylemişti? I wake up early in the morning. Sabah erken uyandım. What did you eat in the morning? Sabah ne yedin? I told Tom to leave early in the morning. Tom'a sabah erkenden gitmesini söyledim. I'm wont to take a shower in the morning. Sabah duş alacağım. He has two classes in the morning and one in the afternoon. Onun sabah iki ve öğleden sonra bir dersi var. He got up in the morning. O, sabah kalktı. Is there a flight in the morning? Sabah bir uçuş var mı? School begins at half past eight in the morning. Okul sabah sekiz buçukta başlıyor. I leave in the morning. Sabah gidiyorum. Classes start at eight in the morning. Dersler sabah saat sekizde başlar. There are usually never many cars on the road this early in the morning. Sabahın erken saatlerinde genellikle yolda çok fazla araba yoktur. In the morning, Vasilissa dug a deep hole in the ground and buried the skull. Sabah, Vasilissa toprağa derin bir çukur kazdı ve kafatasını gömdü. He didn't get in until 2 o'clock in the morning. Sabah saat 2'ye kadar eve girmezdi. She was there in the morning. Sabah oradaydı. He likes watching TV until three in the morning. Sabah üçe kadar TV izlemekten hoşlanıyor. I'll be arriving in the morning. Sabah geleceğim. I prefer to study in the morning. Sabah çalışmayı tercih ederim. He likes watching TV until three in the morning. Sabahın üçüne kadar televizyon izlemeyi seviyor. Fadil woke up very early in the morning. Fadıl sabah çok erken kalktı. I'd like a taxi at nine in the morning. Sabah saat dokuzda bir taksi istiyorum. Tom and Mary were out on the balcony at two in the morning. Tom ve Mary sabahın ikisinde balkondaydılar. I'll call you in the morning. Sabah ararım. I didn't fall asleep until after 2 o'clock in the morning. Sabah 2'ye kadar uyuyamadım. She didn't tell me anything in the morning. Sabah bana hiçbir şey söylemedi. He came early in the morning. Sabah erkenden geldi. Tom left early in the morning. Tom sabah erkenden çıktı. I'll see him in the morning. Onu sabah göreceğim. Clean out the room in the morning. Sabah odayı temizle. I'd like a taxi at nine in the morning. Sabah dokuzda bir taksi istiyorum. You'll feel better in the morning. Sabah daha iyi hissedeceksin. I didn't fall asleep until after 2 o'clock in the morning. Sabah ikiye kadar uyumadım. What time does school start in the morning? Okul sabah saat kaçta başlıyor? It is nice to take a walk early in the morning. Sabahın erken saatlerinde yürüyüş yapmak güzeldir. I'm used to getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaya alışkınım. Is it more expensive to call in the morning? Sabah aramak daha pahalı mıdır? He believed in getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaya inanıyordu. I'll be here in the morning if anyone needs me. Bana ihtiyacı olan olursa sabah burada olacağım. She gets up at seven in the morning. Sabah yedide kalkıyor. We can talk in the morning. Sabah konuşabiliriz. How long does it usually take to you to get to work in the morning? Sabah işe gitmek genellikle ne kadar sürer? We talked until two in the morning. Sabah ikiye kadar konuştuk. Our school begins at eight in the morning. Okulumuz sabah sekizde başlıyor. Tom will be arriving in the morning. Tom sabah gelecek. It's two o'clock in the morning. Saat sabah ikidir. Nothing is as pleasant as a walk in the morning. Sabah yürüyüşü kadar keyifli bir şey yok. I'll do that in the morning. Bunu sabah yapacağım. They prayed in the morning and in the evening. Sabah ve akşam dua ettiler. The children go to school in the morning. Çocuklar sabah okula gidiyor. Do you have time to read the newspaper in the morning? Sabah gazete okuyacak vaktin var mı? Are your ankles swollen when you wake up in the morning? Sabah uyandığınızda ayak bileklerinizde şişme oluyor mu? Tom works from early in the morning until late at night every day. Tom her gün sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar çalışıyor. He has two classes in the morning and one in the afternoon. Sabah iki, öğleden sonra bir dersi var. Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning. Bugün biraz geç saate kadar çalışacağım, sabah acele etmemek için. I advised Tom to leave early in the morning. Tom'a sabah erkenden gitmesini tavsiye ettim. I still hate getting up in the morning. Ben hâlâ sabah kalkmaktan nefret ediyorum. As usual, Tom got up early in the morning and swam. Her zamanki gibi, Tom sabah erken kalktı ve yüzdü. What are you doing so early in the morning? Sabahın köründe ne yapıyorsun? Although I came back late from the party last night, I was as fresh as a daisy in the morning. Dün gece partiden geç dönmeme rağmen, sabah bir papatya kadar tazeydim. I get up in the morning at eight thirty. Sabah sekiz buçukta kalkıyorum. The meeting kicks off around 9 o'clock in the morning. Toplantı sabah saat 9'da başlayacak. We'll talk again in the morning. Sabah tekrar konuşuruz. Sami would sit up until four in the morning. Sami sabah dörde kadar otururdu. He usually watches the weather report in the morning before leaving home. Sabah evden çıkmadan önce genelde hava raporuna bakar. I explored Paris with a friend until 5 in the morning. Bir arkadaşımla beraber sabah 5'e kadar Paris'i keşfettim. I have a science test in the morning. Sabah bir fen sınavım var. I left in the morning. Sabah ayrıldım. As usual, he got up early in the morning and went jogging. Her zamanki gibi sabah erkenden kalktı ve koşuya çıktı. There are usually never many cars on the road this early in the morning. Sabahın bu erken saatlerinde yolda genellikle fazla araba olmaz. Get up early in the morning. Sabah erken kalk. The birthday has to be celebrated in the morning. Doğum günü sabah kutlanmalı. Cheese is gold in the morning, silver at noon, and lead in the evening. Peynir sabah altın, öğlen gümüş, akşam kurşundur. Tom likes to play tennis early in the morning. Tom sabah erkenden tenis oynamaktan hoşlanır. What time do you leave home in the morning? Sabah saat kaçta evden ayrılırsınız? Tom advised Mary to leave early in the morning. Tom Mary'ye sabah erken ayrılmasını tavsiye etti. I'll do it first thing in the morning. Sabah ilk iş bunu yapacağım. He came early in the morning. Sabah erken geldi. You can see us in the morning. Sabah bizi görebilirsin. It is nice to take a walk early in the morning. Sabah erken yürüyüş yapmak güzel oluyor. I'm too lazy to wake up at six o'clock in the morning. Sabah altıda uyanamayacak kadar tembelim. What time do you go to work in the morning? Sabah kaçta işe gidiyorsun? We left early in the morning. Sabah erkenden ayrıldık. She left home early in the morning for fear that she might miss the first train. O, ilk treni kaçırabileceği korkusuyla sabah erkenden evden çıktı. They hate getting up early in the morning. Onlar sabah erken kalkmaktan nefret ediyorlar. He got up at eight in the morning. O, sabah sekizde kalktı. He's accustomed to getting up early in the morning. O sabah erken kalkmaya alışıktır. See you in the morning. Sabah görüşürüz. He called me yesterday at nine in the morning. Dün sabah dokuzda beni aradı. Are they arriving at ten o'clock in the morning or at night? Sabah mı yoksa gece mi saat onda varıyorlar? I often see Tom in the morning. Sabah sık sık Tom'u görürüm. I start work at eight in the morning. Sabah sekizde işe başlıyorum. I don't want you knocking on my door at two in the morning. Sabahın ikisinde kapımı çalmanı istemiyorum. Tom is going to die in the morning for a crime he didn't commit. Tom işlemediği bir suç yüzünden sabah ölecek. May I take a shower in the morning? Sabah duş alabilir miyim? In the morning I usually drink coffee, in the evening I drink tea. Genellikle sabah kahve, akşam çay içerim. I go to sleep at seven in the morning every Sunday. Her pazar sabah yedide uyumaya giderim. He got up at eight in the morning. Sabah sekizde kalktı. Tom called me yesterday at nine in the morning. Tom dün sabah dokuzda beni aradı. He started early in the morning. Sabah erken kalktı. You'll regret this in the morning. Sabah pişman olacaksın. My grandfather is fond of taking a walk early in the morning. Dedem sabah erkenden yürüyüşe çıkmayı çok sever. We hate getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaktan nefret ediyoruz. They hate getting up early in the morning. Sabah erken kalkmaktan nefret ediyorlar. Perhaps you should do that in the morning. Belki de bunu sabah yapmalısın. We'll deal with it in the morning. Sabah hallederiz. My mother always gets up early in the morning. Annem her zaman sabah erken kalkar. Bob met her grandfather early in the morning. Bob, sabah erken saatlerde büyükbabası ile buluştu. He works from early in the morning until late at night every day. Her gün sabahın köründen gece yarılarına kadar çalışıyor. Will you be working at the hotel tomorrow in the morning? Yarın sabah otelde çalışacak mısın? I explored Paris with a friend until 5 in the morning. Sabah saat 5'e kadar bir arkadaşla Paris'i keşfettim. In the summer months Tom has to water his garden early in the morning to keep the plants alive. Yaz aylarında Tom, bitkileri canlı tutmak için sabah erkenden bahçesini sulamak zorundadır. He never gets up early in the morning. O asla sabah erken kalkmaz. Fadil woke up early in the morning. Fadıl sabah erken kalktı. It's just five in the morning, but nevertheless it is light out. Saat daha sabahın beşi ama yine de dışarısı aydınlık. I go to sleep at seven in the morning every Sunday. Her pazar sabah yedide yatmaya giderim. I'll do that first thing in the morning. Sabah ilk olarak onu yapacağım. Are your ankles swollen when you wake up in the morning? Sabah uyandığınızda ayak bilekleriniz şişiyor mu? What time do you wake up in the morning? Sabah kaçta kalkarsın? I asked Tom to meet me in the morning. Tom'a sabah benimle buluşmasını söyledim. Tom was surprised to see Mary out jogging so early in the morning. Tom sabah çok erken saatte Mary'nin dışarıda koştuğunu gördüğüne şaşırmıştı. I'll see them in the morning. Onları sabah göreceğim. Tell Tom I want to see him first thing in the morning. Tom'a sabah ilk iş olarak onu görmek istediğimi söyle. Tom hadn't expected Mary to come so early in the morning. Tom, Mary'nin sabahın bu erken saatinde gelmesini beklemiyordu. Our school begins at eight in the morning. Okulumuz sabah sekizde başlar. It is now eight in the morning. Şu anda saat sabahın sekizi. Do you get up early in the morning? Sabah erken kalkar mısın? Tom asked Mary to remind him to call John in the morning. Tom, Mary'den sabah John'u aramasını hatırlatmasını istedi. Show More (367)
2	in the morning	sabahları	adv.
	When you wake up in the morning, eat a protein-rich, low-sugar breakfast. Sabahları uyandığınızda protein açısından zengin, şeker oranı düşük bir kahvaltı yapın. Make sure your kids eat a good breakfast in the morning. Çocuğunuzun sabahları güzel bir kahvaltı yapmasını sağlayın. Make sure your kids eat a good breakfast in the morning. Çocuklarınıza sabahları mutlaka iyi bir kahvaltı yaptırın. Make sure your kids eat a good breakfast in the morning. Çocuklarınızın sabahları iyi bir kahvaltı yaptığından emin olun. Nobody ever comes here in the morning. Buraya sabahları kimse gelmez. I seldom do that in the morning. Onu sabahları nadiren yaparım. I'm never here in the morning. Sabahları hiç burada olmam. Tom never gets up early in the morning. Tom asla sabahları erken kalkmaz. I'm not always in the office in the morning. Sabahları her zaman ofiste olmuyorum. How long does it usually take to you to get to work in the morning? Sabahları işe gitmen genellikle ne kadar sürüyor? I like brown toast in the morning. Sabahları kızarmış tost severim. I usually take a shower first thing in the morning. Genelde sabahları ilk iş duş alırım. Tom hates getting up early in the morning. Tom sabahları erken kalkmaktan nefret eder. Tom isn't always in the office in the morning. Tom sabahları her zaman ofiste olmaz. The traffic is heavy here, especially in the morning. Trafik burada ağırdır, özellikle sabahları. I prefer to study in the morning. Sabahları çalışmayı tercih ederim. Tom plays tennis in the morning. Tom sabahları tenis oynuyor. Tom seldom does that in the morning. Tom bunu sabahları nadiren yapar. Tom is never here in the morning. Tom sabahları hiç burada olmuyor. I don't feed my dog in the morning. Köpeğimi sabahları beslemiyorum. In the morning, I like to put honey on my toast. Sabahları tostuma bal sürmeyi severim. You hate getting up early in the morning, don't you? Sabahları erken kalkmaktan nefret ediyorsun, değil mi? He is not always in the office in the morning. Sabahları her zaman ofiste olmaz. In the morning I always wake up around seven o'clock. Sabahları her zaman saat yedi civarında uyanırım. I need coffee in the morning. Sabahları kahveye ihtiyacım oluyor. I trained my dog to bring me the newspaper in the morning. Köpeğimi sabahları bana gazete getirmesi için eğittim. When he was here, he would swim in the morning. Buradayken sabahları yüzerdi. You'd be amazed how long it takes her to get ready in the morning. Sabahları hazırlanmasının ne kadar uzun sürdüğüne şaşarsınız. She brushes her hair in the morning. Sabahları saçını tarıyor. My mother always gets up earlier in the morning. Annem sabahları her zaman erken kalkar. I always drink a cup of coffee in the morning. Sabahları hep bir fincan kahve içerim. I like brown toast in the morning. Sabahları kahverengi tostu severim. In the morning, the air is cool. Sabahları hava serindir. He is never in the office in the morning. Sabahları asla ofiste olmaz. It's good to get up early in the morning. Sabahları erken kalkmak iyidir. You'd be amazed how long it takes Tom to get ready in the morning. Tom'un sabahları hazırlanmasının ne kadar uzun sürdüğüne şaşırırsınız. When he was here, he would swim in the morning. O buradayken, sabahları yüzerdi. Mother always gets up early in the morning. Anne her zaman sabahları erken kalkar. In the morning, I write in the park. Sabahları parkta yazıyorum. He is not always in the office in the morning. Sabahları her zaman ofiste değildir. Tom always drinks tea in the morning. Tom sabahları hep çay içer. Tom prefers to take a shower in the morning while Mary prefers to take a bath just before going to bed. Tom sabahları duş almayı tercih ederken Mary yatmadan hemen önce banyo yapmayı tercih ediyor. I sometimes take a shower in the morning. Bazen sabahları duş alırım. Tom isn't always busy in the morning. Tom sabahları her zaman meşgul değildir. We often took a walk along the seashore together in the morning. Sabahları sık sık deniz kıyısında birlikte yürürdük. I don't usually do that in the morning. Genellikle bunu sabahları yapmam. Mary hates getting up early in the morning. Mary sabahları erken kalkmaktan nefret eder. I am in the habit of taking my dog for a walk in the morning. Sabahları köpeğimi yürüyüşe çıkarma alışkanlığım var. I still hate getting up in the morning. Hâlâ sabahları kalkmaktan nefret ediyorum. It's the first thing that I do in the morning. Sabahları yaptığım ilk şey bu. It is pleasant to get up early in the morning. Sabahları erken kalkmak güzeldir. He believed in getting up early in the morning. Sabahları erken kalkmak gerektiğine inanırdı. He hates getting up early in the morning. Sabahları erken kalkmaktan nefret eder. Tom is always grumpy in the morning. Tom sabahları hep huysuzdur. Mother goes to the hospital in the morning. Annem sabahları hastaneye gider. He is not always busy in the morning. Sabahları her zaman meşgul değildir. The traffic is heavy here, especially in the morning. Burada trafik yoğun, özellikle sabahları. I sometimes just don't want to get out of bed in the morning. Bazen sabahları yataktan kalkmak istemiyorum. I always drink two cups of coffee in the morning. Ben her zaman sabahları iki fincan kahve içerim. He's accustomed to getting up early in the morning. Sabahları erken kalkmaya alışkın. My mother goes to the hospital in the morning. Annem sabahları hastaneye gider. I don't usually do that in the morning. Genelde sabahları bunu yapmam. I wake up early in the morning. Sabahları erken uyanırım. Tom gets up early in the morning. Tom sabahları erken kalkar. In the morning, we put away our futons. Sabahları şiltelerimizi kaldırırız. I work in the morning. Sabahları çalışıyorum. She plays tennis in the morning. Sabahları tenis oynuyor. From now on, let's study in the morning. Bundan sonra sabahları çalışalım. Things are clearer in the morning than in the evening. Sabahları her şey akşamdan daha nettir. Tom always drinks at least three cups of coffee in the morning. Tom her zaman sabahları en az üç fincan kahve içer. I'm used to getting up early in the morning. Sabahları erken kalkmaya alışkınım. I used to see Tom jogging past my house in the morning. Sabahları Tom'u evimin önünden koşarken görürdüm. In the morning, Sandra eats a slice of bread and drinks a cup of coffee. Sandra sabahları bir dilim ekmek yer ve bir fincan kahve içer. Tom works in the morning. Tom sabahları çalışır. Tom's a night owl, but he's very sluggish in the morning. Tom bir gece kuşu ama sabahları çok mıymıntı. The cock and the other birds awaken me in the morning. Sabahları horoz ve diğer kuşlar beni uyandırıyor. Tom told me that he doesn't like to study in the morning. Tom bana sabahları çalışmayı sevmediğini söyledi. He never gets up early in the morning. Sabahları asla erken kalkmaz. I love the smell of pancakes in the morning. Sabahları krep kokusunu seviyorum. He used to meditate in the morning. Sabahları meditasyon yapardı. In the morning I usually drink coffee, in the evening I drink tea. Sabahları genellikle kahve içerim, akşamları çay içerim. I usually drink coffee in the morning before I go to work. Genellikle sabahları işe gitmeden önce kahve içerim. I do exercises in the morning. Sabahları egzersiz yaparım. I love the smell of coffee in the morning. Sabahları kahve kokusuna bayılırım. I usually drink coffee in the morning before going to work. Genellikle sabahları işe gitmeden önce kahve içerim. In the morning I usually have a soft-boiled egg. Sabahları genellikle rafadan yumurta yerim. In the morning I always wake up around seven o'clock. Sabahları her zaman yedi civarında uyanırım. In the summer months Tom has to water his garden early in the morning to keep the plants alive. Yaz aylarında bitkileri canlı tutmak için Tom bahçesini sabahları erkenden sulamak zorunda. When I get up in the morning, I usually have breakfast in the kitchen. Sabahları kalktığımda, genellikle mutfakta kahvaltı ederim. I jog in the morning. Sabahları koşu yaparım. He is always a little irritable in the morning. Sabahları hep biraz sinirli olur. We often took a walk along the seashore together in the morning. Biz genellikle sabahları birlikte sahil boyunca bir yürüyüş yapardık. Tom only seems to be busy in the morning. Tom sadece sabahları meşgul görünüyor. I'm not always in the office in the morning. Sabahları daima ofiste değilim. In the morning, I like to put honey on my toast. Sabahları, tostuma bal koymayı severim. You're the only person I know that likes getting up early in the morning. Sabahları erken kalkmayı seven tanıdığım tek kişisin. The cock and the other birds awaken me in the morning. Sabahları horoz ve diğer kuşlar beni uyandırır. Tom drinks orange juice and coffee at night and wine or beer in the morning. Tom geceleri portakal suyu ve kahve, sabahları da şarap ya da bira içer. I drink coffee in the morning. Sabahları kahve içerim. I'm wont to take a shower in the morning. Sabahları duş almak âdetimdir. She usually watches the weather report in the morning before leaving home. Sabahları evden çıkmadan genelde hava durumuna bakar. Tom is usually a little irritable in the morning. Tom sabahları genellikle biraz asabidir. It's good for your health to get up early in the morning. Sabahları erken kalkmak sağlığınız için iyidir. They have four classes in the morning. Sabahları dört dersleri var. Tom often goes to the park in the morning. Tom sık sık sabahları parka gider. The traffic is heavy here, especially in the morning. Burada özellikle sabahları trafik yoğundur. It takes Mary several hours to get ready in the morning. Mary'nin sabahları hazırlanması birkaç saat sürer. What time do you usually leave your house in the morning? Sabahları evden genellikle kaçta çıkarsınız? I get up early in the morning. Sabahları erken kalkıyorum. You spend too much time in the bathroom in the morning. Sabahları banyoda çok fazla zaman geçiriyorsun. I hate getting up early in the morning. Sabahları erken kalkmaktan nefret ediyorum. Tom always drinks coffee in the morning. Tom her zaman sabahları kahve içer. I always have two cups of coffee in the morning. Sabahları her zaman iki fincan kahve içerim. What time do we start in the morning? Sabahları saat kaçta başlıyoruz? In the morning, we clear the futon. Sabahları şilteyi temizleriz. Do you watch the TV in the morning? Sabahları televizyon izliyor musun? I drink coconut water in the morning. Sabahları hindistan cevizi suyu içerim. Tom's a night owl, but he's very sluggish in the morning. Tom bir gece kuşu ama sabahları çok uyuşuktur. What time do you get up in the morning? Sabahları kaçta kalkıyorsun? The traffic is heavy here, especially in the morning. Trafik burada özellikle sabahları yoğundur. Bob cooks breakfast in the morning. Bob sabahları kahvaltı hazırlar. Tom always takes a shower in the morning. Tom her zaman sabahları duş alır. Tom is used to getting up early in the morning. Tom sabahları erken kalkmaya alışkın. Do they get up early in the morning? Sabahları erken mi kalkıyorlar? I often see Tom in the morning. Tom'u sabahları sık sık görüyorum. I prefer to take a shower in the morning. Sabahları duş almayı tercih ederim. We have breakfast in the morning. Sabahları kahvaltı ederiz. Mary likes to eat pineapple in the morning. Mary sabahları ananas yemeyi sever. Tom doesn't feed his dog in the morning, only in the evening. Tom köpeğini sabahları beslemiyor, sadece akşamları besliyor. I don't like to eat garlic in the morning. Sabahları sarımsak yemeyi sevmiyorum. I don't like getting up so early in the morning. Sabahları çok erken kalkmayı sevmiyorum. My mother always gets up earlier in the morning. Annem sabahları hep erken kalkar. I don't like getting up so early in the morning. Sabahları bu kadar erken kalkmayı sevmiyorum. I seldom do that in the morning. Sabahları bunu nadiren yaparım. I am in the habit of taking a shower in the morning. Sabahları duş alma alışkanlığım var. I prefer to bath in the morning. Sabahları banyo yapmayı tercih ederim. It takes me a lot of time in the morning to get ready for work. Sabahları işe hazırlanmak çok zamanımı alıyor. The traffic is heavy here, especially in the morning. Trafik burada yoğundur, özellikle sabahları. I like to drink a cup of tea in the morning before I do anything. Sabahları bir şey yapmadan önce bir fincan çay içmeyi severim. Usually she takes a shower in the morning. Genellikle sabahları duş alır. I used to see Tom jogging past my house in the morning. Tom'u sabahları evimin önünden koşarken görürdüm. There is often fog in the morning. Sabahları genellikle sis olur. In the morning, I cannot eat fruit. Sabahları meyve yiyemiyorum. My mother gets up early in the morning. Annem sabahları erken kalkar. I don't wash my hair in the morning. Sabahları saçımı yıkamıyorum. I must have a cup of coffee in the morning. Sabahları bir fincan kahve içmeliyim. Do you get up early in the morning? Sabahları erken mi kalkarsın? I work in the morning. Ben sabahları çalışırım. I'm still not used to getting up so early in the morning. Sabahları bu kadar erken kalkmaya hâlâ alışamadım. In the morning, it is good to touch barefoot the dew on the grass. Sabahları, çimenlerin üzerindeki çiğe çıplak ayakla dokunmak güzeldir. How early do you get up in the morning? Sabahları ne kadar erken kalkıyorsun? Something you should know about me is that I sleep late in the morning. Benim hakkımda bilmeniz gereken bir şey varsa o da sabahları geç saatlere kadar uyuduğumdur. I often do that in the morning. Bunu genellikle sabahları yaparım. I love the smell of napalm in the morning. Sabahları napalm kokusunu seviyorum. Tom's a night owl, but he's very sluggish in the morning. Tom bir gece kuşudur, ama sabahları çok halsiz oluyor. I'm not always busy in the morning. Sabahları her zaman meşgul değilim. My mother always gets up early in the morning. Annem sabahları hep erken kalkar. I don't like eating garlic in the morning. Sabahları sarımsak yemeyi sevmiyorum. They lack an ideal, a reason to get up in the morning. Sabahları kalkmak için bir idealleri, bir nedenleri yok. Many students like to study in the morning. Birçok öğrenci sabahları ders çalışmayı sever. I'm usually only busy in the morning. Genelde sadece sabahları meşgul olurum. The air is fresh in the morning. Sabahları hava temizdir. I get very tired in the morning. Sabahları çok yorgun oluyorum. Tom wondered why he always felt so tired in the morning. Tom sabahları neden hep yorgun hissettiğini merak ederdi. I write in the morning and at night. Sabahları ve geceleri yazıyorum. Tom is usually a little irritable in the morning. Tom genellikle sabahları biraz sinirli olur. Show More (163)
3	in the morning	sabahleyin	adv.
	And we have to check out like ordinary people in the morning. Sabahleyin normal insanlar gibi çıkış yapmamız lazım. In the morning, it shall blossom and pass away; in the evening, he shall cut it off, and it shall wither. Sabahleyin çiçek açacak ve solacak; akşamleyin onu kesecek ve kuruyacak. You can see me in the morning. Sabahleyin beni görebilirsin. It started raining at four in the morning. Sabahleyin dörtte yağmur yağmaya başladı. We'll see you in the morning. Sabahleyin görüşürüz. Sami has to leave in the morning. Sami sabahleyin gitmek zorunda. It takes me a lot of time in the morning to get ready for work. Sabahleyin iş için hazırlanmak çok zamanımı alır. How early do you get up in the morning? Sabahleyin ne kadar erken kalkarsın? Tom set off at four o'clock in the morning. Tom sabahleyin saat dörtte yola çıktı. He is not always busy in the morning. O sabahleyin her zaman meşgul değildir. The documents will be on your desk in the morning. Belgeler sabahleyin masanızda olacak. We can talk in the morning. Sabahleyin konuşabiliriz. Tom is going to be arriving in the morning. Tom sabahleyin gelecek. What time do you usually leave your house in the morning? Sabahleyin genellikle saat kaçta evden çıkıyorsun? I'm too lazy to wake up at six o'clock in the morning. Sabahleyin saat altıda uyanamayacak kadar tembelim. I usually drink coffee in the morning before going to work. Sabahleyin işe gitmeden önce genellikle kahve içerim. Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning. Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım. I need coffee in the morning. Sabahleyin kahveye ihtiyacım var. He used to meditate in the morning. Sabahleyin meditasyon yapardı. I asked Tom to meet me in the morning. Tom'un sabahleyin beni karşılamasını istedim. Mother goes to the hospital in the morning. Annem sabahleyin hastaneye gider. Do you watch the TV in the morning? Sabahleyin TV izliyor musun? The sun rises in the morning. Sabahleyin güneş doğar. I'll see them in the morning. Onları sabahleyin göreceğim. I jog in the morning. Sabahleyin koşarım. In the morning, he was still in a bad mood. Sabahleyin hala morali bozuktu. I ate rice porridge in the morning. Sabahleyin pirinç püresi yedim. In the morning, Sandra eats a slice of bread and drinks a cup of coffee. Sabahleyin, Sandra bir dilim ekmek yer ve bir fincan kahve içer. Fadil woke up very early in the morning. Fadıl sabahleyin çok erken uyandı. It's good to get up early in the morning. Sabahleyin erken kalkmak iyidir. I'm usually only busy in the morning. Genellikle sadece sabahleyin meşgulümdür. Clean out the room in the morning. Sabahleyin odayı temizle. I'll see him in the morning. Onu sabahleyin göreceğim. Today in the morning walking from the school I met Tom. Bugün sabahleyin okuldan gelirken Tom'la karşılaştım. What time do you go to work in the morning? Sabahleyin ne zaman işe gidersin? I'll see her in the morning. Onu sabahleyin göreceğim. I have to be in Boston in the morning. Sabahleyin Boston'da olmak zorundayım. There is often fog in the morning. Sabahleyin genellikle sis vardır. Tom is leaving in the morning. Tom sabahleyin ayrılıyor. I'll see Tom in the morning. Sabahleyin Tom'u göreceğim. May I take a shower in the morning? Ben sabahleyin duş alabilir miyim? Tom isn't always busy in the morning. Tom sabahleyin her zaman meşgul değil. She didn't tell me anything in the morning. O, sabahleyin bana hiçbir şey anlatmadı. It takes Mary several hours to get ready in the morning. Sabahleyin hazırlanmak Mary'nin birkaç saatini alıyor. See you in the morning. Sabahleyin görüşürüz. You can see him in the morning. Sabahleyin onu görebilirsin. You can see them in the morning. Sabahleyin onları görebilirsin. Tom often goes to the park in the morning. Tom sabahleyin sık sık parka gider. Tom will be back in the morning. Tom sabahleyin geri dönecek. In the morning, heavy snow fell, and then it melted. Sabahleyin yoğun kar yağdı ve sonra eridi. In the morning, we clear the futon. Sabahleyin katlanır yatağı temizleriz. I'm sorry for dragging you out of bed so early in the morning. Sabahleyin seni bu kadar erken yataktan dışarıya sürüklediğim için üzgünüm. We'll know in the morning. Sabahleyin öğreneceğiz. I drink coffee in the morning. Sabahleyin kahve içerim. We'll talk in the morning. Sabahleyin konuşalım. It rained heavily in the morning. Sabahleyin şiddetli yağmur yağdı. I'll do that in the morning. Bunu sabahleyin yapacağım. In the morning it was very cold. Sabahleyin hava çok soğuktu. She didn't say anything to me in the morning. O, sabahleyin bana hiçbir şey söylemedi. You can see her in the morning. Sabahleyin onu görebilirsin. We'll deal with it in the morning. Sabahleyin onunla ilgileneceğiz. Tom is going to die in the morning for a crime he didn't commit. Tom işlemediği bir suç için sabahleyin ölecek. Tom always drinks tea in the morning. Tom sabahleyin her zaman çay içer. They have four classes in the morning. Onların sabahleyin dört dersi var. Tom is always grumpy in the morning. Tom sabahleyin her zaman huysuzdur. Mother always gets up early in the morning. Annem her zaman sabahleyin erken kalkar. Tom works in the morning. Tom sabahleyin çalışır. Do we really want to eat pizza this early in the morning? Sabahleyin bu kadar erken saatte gerçekten pizza yemek istiyor muyuz? She plays tennis in the morning. O, sabahleyin tenis oynar. I'm still not used to getting up so early in the morning. Ben hâlâ sabahleyin çok erken kalkmaya alışkın değilim. What time do you leave your house in the morning? Sabahleyin saat kaçta evden ayrılırsın? Come back and see us in the morning. Sabahleyin geri gel ve bizimle görüş. Bob cooks breakfast in the morning. Bob sabahleyin kahvaltı hazırlar. You can see us in the morning. Sabahleyin bizi görebilirsin. You can see Tom in the morning. Tom'u sabahleyin görebilirsin. I always have two cups of coffee in the morning. Ben sabahleyin her zaman iki fincan kahve içerim. I always drink two cups of coffee in the morning. Sabahleyin her zaman iki fincan kahve içerim. Tom will do that in the morning. Tom onu sabahleyin yapacak. My car will pick you up in the morning. Arabam seni sabahleyin alacak. Where are you all going so early in the morning? Sabahleyin bu kadar erken hepiniz nereye gidiyorsunuz? Tom is usually up at three or four in the morning. Tom genellikle sabahleyin üçte ya da dörtte ayaktadır. Perhaps you should do that in the morning. Belki de onu sabahleyin yapman gerekir. Show More (79)