Tureng - intent - English Turkish Sentences

History

	English	Turkish
1	intent	niyet	n.
	So I am looking for major and clear assurances of intent in that area. Dolayısıyla bu alandaki niyetlere ilişkin büyük ve net güvenceler arıyorum. The Socialist Group welcomes the stated intent of meeting the Kyoto commitments. Sosyalist Grup, Kyoto taahhütlerinin yerine getirilmesi yönündeki niyet beyanını memnuniyetle karşılar. We also call upon the Heads of State and Government to make a declaration of intent at the summit in Copenhagen. Ayrıca Devlet ve Hükümet Başkanlarını Kopenhag'daki zirvede bir niyet beyanında bulunmaya çağırıyoruz. Since Tampere, there has been an imbalance between positive action and mere declarations of intent. Tampere'den bu yana, olumlu eylemler ile sadece niyet beyanları arasında bir dengesizlik söz konusudur. This directive underlines the seriousness of our intent to come to terms with greenhouse gases. Bu direktif, sera gazları ile hesaplaşma niyetimizin ciddiyetinin altını çizmektedir. We are also concerned here with intent. Biz burada niyetle de ilgileniyoruz. So I am looking for major and clear assurances of intent in that area. Dolayısıyla bu alanda önemli ve açık bir niyet güvencesi arıyorum. I have no real intent. Benim gerçek bir niyetim yok. I have no real intent. Gerçek bir niyetim yok. What's your intent? Niyetin ne? That was my intent. Niyetim buydu. I went to the department store with the intent of buying a gift. Bir hediye almak niyetiyle büyük mağazaya gittim. Layla was intent on protecting her daughter. Leyla, kızını korumak niyetindeydi. That wasn't my intent. Niyetim o değildi. That wasn't my intent. Niyetim bu değildi. It is not my intent to hurt you in any way. Benim niyetim size herhangi bir şekilde zarar vermek değildir. Sami's intent was to kill Layla. Sami'nin niyeti Layla'yı öldürmekti. What was your intent? Niyetiniz neydi? That was my intent. Benim niyetim buydu. What's your intent? Senin niyetin nedir? What was your intent? Niyetin neydi? The only difference between a bad cook and a poisoner is the intent. Kötü bir aşçı ile bir zehirleyici arasındaki tek fark niyettir. That was the intent. Niyet buydu. The only difference between a bad cook and a poisoner is the intent. Kötü bir aşçı ve bir zehirleyici arasındaki tek fark niyettir. Show More (21)
2	intent	niyetli	adj.
	Small, faceless groups intent on destruction have it within their power to destroy our whole world. Yıkıma niyetli küçük, yüzsüz gruplar tüm dünyamızı yok etme gücüne sahiptir. The police were intent on stopping the criminal. Polis suçluyu durdurmaya niyetliydi. He has been intent on learning French. Fransızca öğrenmeye niyetlidir. He has been intent on learning French. Fransızca öğrenmeye niyetli. Layla was intent on protecting her daughter. Layla kızını korumaya niyetliydi. She is intent on mastering French. Fransızcada ustalaşmaya niyetli. Tom seems intent on mastering French. Tom, Fransızca öğrenmeye niyetli görünüyor. She is intent on mastering French. Fransızca öğrenmeye niyetli. Tom seems intent on mastering French. Tom Fransızcada ustalaşmaya niyetli görünüyor. Show More (6)
3	intent	amaç	n.
	That wasn't the intent. Amacımız bu değildi. It is not my intent to hurt you in any way. Amacım sizi herhangi bir şekilde incitmek değil. Sami's intent was to kill Layla. Sami'nin amacı Leyla'yı öldürmekti. Show More (0)
4	intent	kasıt	n.
	There must be intent, the purpose being to cause damage or to procure an economic benefit. Kasıt olmalı, amaç zarar vermek ya da ekonomik fayda sağlamak olmalıdır. There must be intent, the purpose being to cause damage or to procure an economic benefit. Ortada bir kasıt olmalı, amaç zarar vermek ya da ekonomik bir fayda sağlamak olmalıdır. Show More (-1)
5	intent	meşgul	adj.
	He was so intent on money-making that he had no time to think of anything else. Para kazanmayla o kadar meşguldü ki başka bir şey düşünecek vakti yoktu. Show More (-2)