|
- Regrettably, the harsh truth is that the developed world does not place the same value on human life in Africa.
- Maalesef acı gerçek şu ki gelişmiş dünya Afrika'daki insan hayatına aynı değeri vermiyor.
- That is true, and it did not make anyone's life any easier.
- Bu doğru ve kimsenin hayatını kolaylaştırmadı.
- My own wife and family have also been subject to three attacks, which cost the life of a policeman.
- Kendi eşim ve ailem de bir polisin hayatına mal olan üç saldırıya maruz kaldı.
- But we must be clear that there are no vacuums in life.
- Ancak hayatta boşluklar olmadığı konusunda net olmalıyız.
- These people represent 10 % of the population, yet they are excluded from so many walks of life.
- Bu insanlar nüfusun %10'unu temsil etmelerine rağmen hayatın pek çok alanından dışlanmış durumdalar.
- He has displayed great dignity throughout his life and he was not even allowed books in prison.
- Hayatı boyunca büyük bir asalet sergilemiştir ve hapishanede kitap okumasına bile izin verilmemiştir.
- I have devoted years of my life to helping women who had fallen victim to the trafficking in human beings.
- Hayatımın yıllarını insan ticareti mağduru kadınlara yardım etmeye adadım.
- This would make our rapporteur's life considerably easier in the future.
- Bu, raportörümüzün hayatını gelecekte önemli ölçüde kolaylaştıracaktır.
- A number of domestic problems will still remain following membership, for there is a life after the accession date too.
- Üyelikten sonra da bir takım iç sorunlar devam edecektir, çünkü katılım tarihinden sonra da bir hayat vardır.
- The harm it would do to the life of Amina is irreversible.
- Amina'nın hayatına vereceği zarar geri döndürülemez.
- I am all in favour of cutting noise and making life more pleasant, peaceful and calm.
- Ben gürültüyü azaltmaktan ve hayatı daha keyifli, huzurlu ve sakin hale getirmekten yanayım.
- In a word, it could bring its people back to life.
- Tek kelimeyle, halkını hayata geri döndürebilir.
- Why should we make life even more difficult for these families?
- Neden bu aileler için hayatı daha da zorlaştıralım?
- We must give young people the opportunity to demonstrate active commitment by getting involved in public life.
- Gençlere, kamu hayatına katılarak aktif bağlılık gösterme fırsatı vermeliyiz.
- Let us put into context the sanctity and the blessedness of each single, individual human life.
- Tek tek her bir insan hayatının kutsallığını ve kutsanmışlığını bir bağlama yerleştirelim.
- One of the good things in this life is that Dante's is not the only comedy; Parliament puts one on from time to time.
- Bu hayattaki iyi şeylerden biri de Dante'nin tek komedi olmamasıdır; Parlamento zaman zaman bir komedi sahneye koyar.
- Who cares about the risks inherent in messing about with life and making artificial changes?
- Hayatla oynamanın ve yapay değişiklikler yapmanın doğasında var olan riskler kimin umurunda?
- This liner, built in France, will sail from England, showing there is some life left in the .
- Fransa'da inşa edilen bu geminin İngiltere'den yola çıkacak olması, Yunanistan'da biraz hayat kaldığını gösteriyor.
- Water, as you know, is life.
- Bildiğiniz gibi su hayattır.
- It is a fact of life that works of art cannot be bought and sold without the intervention of art dealers.
- Sanat eserlerinin, sanat simsarlarının müdahalesi olmadan alınıp satılamayacağı hayatın bir gerçeğidir.
- This rule of law comprises the right to an opportunity to shape one's own life.
- Bu hukukun üstünlüğü, kişinin kendi hayatını şekillendirme fırsatına sahip olma hakkını da içerir.
- This is about research into embryonic stem cells no less, which affects human life in its earliest form.
- Bu, embriyonik kök hücreler üzerine yapılan ve insan hayatını en erken şekliyle etkileyen araştırmalarla ilgilidir.
- This is a fact of life and it is not the biggest problem we are facing.
- Bu hayatın bir gerçeği ve karşı karşıya olduğumuz en büyük sorun da bu değil.
- I am sorry that this is complicated, but life sometimes is complicated.
- Bu durum karmaşık olduğu için üzgünüm, ancak hayat bazen karmaşıktır.
- Mr Gorbachev once said that life punishes those who are late.
- Bay Gorbaçov bir keresinde hayatın geç kalanları cezalandırdığını söylemişti.
- Thankfully, there are other things in life apart from politics.
- Neyse ki hayatta siyaset dışında başka şeyler de var.
- After all, there is more to life than production and consumption.
- Sonuçta, hayatta üretim ve tüketimden daha fazlası var.
- In a word, it could bring its people back to life.
- Tek kelimeyle, halkını yeniden hayata döndürebilir.
- Life exists and its laws are not invented.
- Hayat vardır ve yasaları icat edilmemiştir.
- I do not know if my life is in some way threatened by her words.
- Onun sözleriyle hayatımın bir şekilde tehdit altında olup olmadığını bilmiyorum.
- They have official cars and dream of recreating life under Mao.
- Resmi arabaları var ve Mao dönemindeki hayatı yeniden yaratmayı hayal ediyorlar.
- We really do have to change the nature of these relationships and fill them with new life over and over again.
- Gerçekten de bu ilişkilerin doğasını değiştirmemiz ve onları tekrar tekrar yeni bir hayatla doldurmamız gerekiyor.
- We saw fantastic new applications which make life for the disabled better.
- Engelliler için hayatı daha iyi hale getiren harika yeni uygulamalar gördük.
- I make this appeal as someone who has spent his whole life in agriculture and rural development in one way or another.
- Bu çağrıyı, tüm hayatını bir şekilde tarım ve kırsal kalkınma alanında geçirmiş biri olarak yapıyorum.
- The Copenhagen summit was a very particular moment in the life of the European Union.
- Kopenhag zirvesi Avrupa Birliği'nin hayatında çok özel bir andı.
- Anyway, it is one of the most important things in life we are dealing with here.
- Her neyse, burada ele aldığımız konu hayattaki en önemli konulardan biridir.
- If we ensure that life is breathed into this communication, then we shall be one step closer to the Lisbon strategy.
- Eğer bu iletişime hayat verilmesini sağlarsak, Lizbon stratejisine bir adım daha yaklaşmış olacağız.
- This is truly the softest type of legislation I have seen in my life.
- Bu gerçekten hayatımda gördüğüm en yumuşak mevzuat türüdür.
- The National Security Council demonstrates the major role played by the army in political life.
- Milli Güvenlik Kurulu, ordunun siyasi hayatta oynadığı büyük rolü gösterir.
- I would say, in this regard, that the Internet makes life so much easier these days.
- Bu bağlamda, internetin bugünlerde hayatı çok daha kolaylaştırdığını söyleyebilirim.
- One life lost due to tobacco is one life too many.
- Tütün nedeniyle kaybedilen bir hayat, çok fazla hayat demektir.
- The harm it would do to the life of Amina is irreversible.
- Bunun Amina'nın hayatına vereceği zarar geri döndürülemez.
- What future life will our children and our children's children have?
- Çocuklarımızın ve çocuklarımızın çocuklarının gelecekte nasıl bir hayatı olacak?
- It has been very beneficial to specify that these are not life insurances referred to in this directive.
- Bunların bu direktifte atıfta bulunulan hayat sigortaları olmadığının belirtilmesi çok faydalı olmuştur.
- That is how life is lived there.
- Orada hayat böyle yaşanıyor.
- The event changed the taste of everything in my life, but I knew that a good human being is a living one.
- Bu olay hayatımdaki her şeyin tadını değiştirdi ama iyi bir insanın yaşayan bir insan olduğunu biliyordum.
- This is the plight of desperate people seeking desperate measures to start a new life.
- Bu, yeni bir hayata başlamak için umutsuz önlemler arayan çaresiz insanların kötü durumudur.
- Now we need to bring it to life.
- Şimdi bunu hayata geçirmemiz gerekiyor.
- The women of Europe must not be forced to choose between professional life and having a family.
- Avrupalı kadınlar iş hayatı ile aile sahibi olmak arasında seçim yapmaya zorlanmamalıdır.
- We are talking about the life or death of people who are very close to us.
- Bize çok yakın olan insanların hayatından ya da ölümünden bahsediyoruz.
- It reminds me of something I frequently experienced in my professional life.
- Bu bana iş hayatımda sıkça yaşadığım bir şeyi hatırlattı.
- In January this year there was an unfortunate case where a man lost his life in this steel factory.
- Bu yılın Ocak ayında bu çelik fabrikasında bir kişinin hayatını kaybettiği talihsiz bir vaka yaşandı.
- This is what divides us, not the body of the person who chooses but the life of those who have no choice.
- Bizi ayıran da budur; seçen kişinin bedeni değil, seçme şansı olmayanların hayatı.
- Mr Camre is risking neither his life nor his freedom in a matter concerning racist statements.
- Bay Camre ırkçı ifadelerle ilgili bir konuda ne hayatını ne de özgürlüğünü riske atmaktadır.
- We really do have to change the nature of these relationships and fill them with new life over and over again.
- Gerçekten de bu ilişkilerin doğasını değiştirmek ve onları tekrar tekrar yeni bir hayatla doldurmak zorundayız.
- This should be an obvious principle and fact of life.
- Bu, hayatın açık bir ilkesi ve gerçeği olmalıdır.
- The death penalty is unethical because it is wrong to take someone else's life.
- İdam cezası etik değildir çünkü bir başkasının hayatını almak yanlıştır.
- This instrumentalisation of incipient human life is morally completely unacceptable.
- Yeni başlayan insan hayatının bu şekilde araçsallaştırılması ahlaki açıdan tamamen kabul edilemezdir.
- Now I am penniless, a poor pensioner, but I am happy because I have enjoyed my life.
- Şimdi beş parasızım, fakir bir emekliyim ama mutluyum çünkü hayatımdan zevk aldım.
- Mass-scale political strikes regularly bring life in Bangladesh to a standstill.
- Büyük çaplı siyasi grevler Bangladeş'te hayatı düzenli olarak durma noktasına getiriyor.
- We have so many examples of that in life today.
- Bugün hayatın içinde bunun pek çok örneğine sahibiz.
- We know that there are antagonisms and conflicting interests and priorities in political life.
- Siyasi hayatta karşıtlıklar, çatışan çıkarlar ve öncelikler olduğunu biliyoruz.
- This meant that women were to go out to work and to take part in political life.
- Bu, kadınların çalışmak ve siyasi hayata katılmak için dışarı çıkmaları anlamına geliyordu.
- The problem is too often treated as an unfortunate and natural part of life.
- Bu sorun çoğu zaman hayatın talihsiz ve doğal bir parçası olarak ele alınmaktadır.
- And it is also why we should not make life difficult for our entrepreneurs by overburdening them with legislation.
- Ayrıca bu yüzden girişimcilerimizin hayatını mevzuatla aşırı yükleyerek zorlaştırmamalıyız.
- This fund could be used to finance new infrastructures to integrate women into public life.
- Bu fon, kadınların kamusal hayata entegre edilmesine yönelik yeni altyapıların finanse edilmesi için kullanılabilir.
- It is all the institutions together that give life to the European Union.
- Avrupa Birliği'ne hayat veren tüm bu kurumlardır.
- The saving of a life is a disinterested action, taken with no reward in mind.
- Bir hayatın kurtarılması, hiçbir ödül düşünülmeden gerçekleştirilen, çıkar gözetmeyen bir eylemdir.
- Perhaps it is because I was an engineer in my previous life.
- Belki de önceki hayatımda mühendis olduğum içindir.
- In my previous life, I worked for the Flemish Minister for Employment.
- Önceki hayatımda Flaman İstihdam Bakanı için çalışıyordum.
- Let us have the courage to look at life as it is.
- Hayata olduğu gibi bakma cesaretine sahip olalım.
- This is a very positive sign of parliamentary life.
- Bu parlamenter hayatın çok olumlu bir işaretidir.
- This fight is about the inviolability of human life as the highest value in our democracy.
- Bu mücadele, demokrasimizdeki en yüksek değer olan insan hayatının dokunulmazlığı ile ilgilidir.
- It was an appalling decision in that the toll in human life was so great.
- İnsan hayatına verilen zararın bu kadar büyük olması dehşet verici bir karardı.
- They lost their childhood and Amina may now lose her life.
- Çocukluklarını kaybettiler ve Amina şimdi hayatını kaybedebilir.
- In political life, people are used to reading between the lines.
- Siyasi hayatta insanlar satır aralarını okumaya alışkındır.
- But this agreement, like everything else in life, can be improved.
- Ancak hayattaki diğer her şey gibi bu anlaşma da geliştirilebilir.
- The value of human life must be preserved and not destroyed.
- İnsan hayatının değeri korunmalı ve yok edilmemelidir.
- My mother died of Parkinson's disease and I watched the long-term degeneration of her life.
- Annem Parkinson hastalığından öldü ve hayatının uzun vadeli dejenerasyonunu izledim.
- Had it saved just one asbestos worker's life, it would have been worth it.
- Sadece bir asbest işçisinin hayatını kurtarmış olsaydı, buna değerdi.
- Unita must be integrated into democratic life.
- Ünite demokratik hayata entegre edilmelidir.
- At present, democracy is not very well grounded, with political life segregated from civil society.
- Halihazırda demokrasi çok sağlam temellere oturtulmuş değil, siyasi hayat sivil toplumdan ayrılmış durumda.
- Well, I have never heard such dogmatism in my life!
- Hayatımda hiç böyle bir dogmatizm duymadım!
- The enlargement of the European Union in terms of numbers is now a fact of life.
- Avrupa Birliği'nin sayısal olarak genişlemesi artık hayatın bir gerçeği.
- Life brings situations about which it is no pleasure to have to speak.
- Hayat, hakkında konuşmanın hiç de hoş olmadığı durumları beraberinde getirir.
- If Parliament were to reject those two amendments it would make life a lot easier.
- Eğer Parlamento bu iki değişikliği reddederse hayatımız çok daha kolaylaşacaktır.
- Capitalism has applied the concepts of property and commercialisation to life and to natural heritage.
- Kapitalizm, mülkiyet ve ticarileştirme kavramlarını hayata ve doğal mirasa uygulamıştır.
- A violation of the way in which they feel they lead their life as a woman.
- Bir kadın olarak hayatlarını sürdürdüklerini düşündükleri yöntemin çiğnenmesidir.
- I do think that young people's participation in public life is especially important.
- Gençlerin kamu hayatına katılımının özellikle önemli olduğunu düşünüyorum.
- But what are 30 years in the life of a nation?
- Ama bir ulusun hayatında 30 yıl nedir ki?
- I see each new human life as a gift of God.
- Her yeni insan hayatını Tanrı'nın bir armağanı olarak görüyorum.
- Unfortunately, this cost him his life.
- Ne yazık ki bu onun hayatına mal oldu.
- Since then, it has been expanded upon and brought to life.
- O zamandan bu yana, proje genişletildi ve hayata geçirildi.
- Political life is a life of negotiation.
- Siyasi hayat bir müzakere hayatıdır.
- I felt that these were the last moments of my life.
- Bunların hayatımın son anları olduğunu hissettim.
- All your life, you've stood for truth and justice.
- Hayatınız boyunca doğruluk ve adaletten yana oldunuz.
- That was a whole different life.
- Bu bütünüyle farklı bir hayattı.
- It gave me a sense of freedom and desire to explore life.
- Bana özgürlük duygusu ve hayatı keşfetme arzusu verdi.
- Her life has taken a different direction since that time.
- O günden sonra hayatı farklı bir yöne girdi.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Bu size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getiriyor.
- In life, it's important to distinguish between need and want.
- Hayatta istek ve ihtiyacı ayırabilmek önemlidir.
- A healthy, outdoor life, that's all he needs.
- Sağlıklı bir doğa hayatı, tek ihtiyacı olan bu.
- I trusted him with my life, with the whole planet.
- Ona hayatım pahasına, tüm gezegen pahasına güvendim.
- You've teleported all your life, and nothing's happened.
- Hayatın boyunca ışınlandın ama hiçbir şey olmadı.
- This life will fade and pass away.
- Bu hayat solacak ve geçip gidecek.
- All your life, you've stood for truth and justice.
- Hayatınız boyunca, doğruluk ve adaletin tarafında oldunuz.
- If you are single and want to share your life.
- Eğer bekarsanız ve hayatınızı paylaşmak istiyorsanız.
- Your body has given life to another human being.
- Bedeniniz başka bir insana hayat verdi.
- In many circumstances in life, false encouragement can be very costly to another person.
- Hayattaki pek çok durumda, yok yere başkasını gaza getirmek onun adına çok pahalıya mal olabilir.
- We never had a normal life since you chose him.
- Sen onu seçtiğinden beri hiç normal bir hayatımız olmadı.
- Not everyone's life needs to be like mine.
- Herkesin hayatı benimki gibi olmak zorunda değil.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert vurdum ki hakikaten hayatımı kurtardı.
- But a person can't live two lives at once.
- Ama bir insan aynı anda iki hayat yaşayamaz.
- They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes.
- Bazen basit bir davranışla öğrencinin hayatını etkileyebilirler.
- Her life has taken a different direction since that time.
- Onun hayatı o zamandan sonra farklı bir yön aldı.
- Life is too short to associate with these types of people.
- Hayat bu tür insanlarla ilişki kurmak için çok kısa.
- Her life has taken a different direction since that time.
- O zamandan beri hayatı farklı bir yön aldı.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Bu da hayatta çok çaba gösterenler üzerine bir hikaye işte.
- I've never made a vow in my life and after tonight I never will again.
- Hayatımda hiç yemin etmedim ve bu geceden sonra da asla etmeyeceğim.
- All your life, you've stood for truth and justice.
- Hayatın boyunca gerçeğin ve adaletin yanında durdun.
- I'm telling ya, kid, this is the great life.
- Sana söylüyorum, evlat, bu harika bir hayat.
- I want to thank President Higgins, and of course, the love of my life, Claire.
- Başkan Higgins'e ve tabii ki hayatımın aşkı Claire'e teşekkür etmek istiyorum.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Her gün hayat size küçük fırsat pencereleri gönderecektir.
- I had to make a similar life decision several months back.
- Ben de birkaç ay önce hayatta benzer bir seçim yapmak zorunda kalmıştım.
- I trusted him with my life, with the whole planet.
- Ona hayatım ve tüm gezegen pahasına güvendim.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- Onun senin hayatında bilmediği koca bir bölüm var.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Her gün hayat size küçük fırsat pencereleri açacaktır.
- In life, it's important to distinguish between need and want.
- Hayatta ihtiyaç ve istek arasında ayrım yapmak önemlidir.
- I think I may have been a cow in another life.
- Sanırım ben öteki hayatımda bir inektim.
- Life is hard enough without not having people to help you.
- Hayat, sana yardım edecek insanlar olmadan da yeterince zor.
- You get an opportunity every morning to reset your life.
- Her sabah hayatınızı sıfırlama şansınız oluyor.
- Show her how you can't do certain things anymore in your life.
- Hayatında artık bazı şeyleri nasıl yapamayacağını göster ona.
- And that was why I made a huge decision in my life.
- İşte bu yüzden hayatımda büyük bir karar verdim.
- Various talismans for good luck and money can dramatically change the life of every human being.
- İyi şans ve para için çeşitli tılsımlar her insanın hayatını önemli ölçüde değiştirebilir.
- This music resounds in my ears and has become the song of my life.
- Bu müzik kulaklarımda yankılanıyor ve hayatımın şarkısı haline geldi.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı o kadar sert çarptım ki, gerçekten hayatımı kurtardı.
- It's like this whole thing suddenly came to life.
- Sanki her şey birdenbire hayata döndü.
- Just like everything in life, we want things fast.
- Hayattaki her şey gibi, bir şeylerin hızlı olmasını istiyoruz.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Bu iki dünyalı kadının hayatı karşılığında sen ve senin hayatın.
- So we made a trade - his life for her vessel.
- Biz de o yüzden bir anlaşma yaptık, adamın hayatına karşı kadının gemisi.
- Life is too short to associate with these types of people.
- Hayat bu tür insanlarla arkadaşlık kurmak için çok kısa.
- And yet this is not the only recent transformation of French country life.
- Ancak bu, Fransız taşra hayatındaki son dönemdeki tek dönüşüm değil.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzuru ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- So we made a trade - his life for her vessel.
- Böylece onun gemisine karşılık adamın hayatı şeklinde bir anlaşma yaptık.
- It brings you internal peace and a good outlook on life.
- Size iç huzur ve hayata iyi bir bakış açısı getirir.
- At least he gave his life for the cause.
- En azından bu uğurda hayatını verdi.
- All of us shall pass away from this life.
- Hepimiz bu hayattan göçüp gideceğiz.
- I made the decision to end my life that day.
- Ben o gün hayatıma son verme kararı vermiştim.
- They trained you your whole life to fight these kinds of odds.
- Hayatınız boyunca sizi bu tür zorluklarla mücadele etmeniz için eğittiler.
- I just saved your life, a thanks would be nice.
- Az önce hayatını kurtardım, bir teşekkür etsem iyi olurdu.
- You have an idea of how your life is going to turn out.
- Hayatınızın nasıl olacağına dair bir fikriniz var.
- I want to thank President Higgins, and of course, the love of my life, Claire.
- Müdür Higgins'e teşekkür etmek istiyorum ve tabii hayatımın aşkı Claire'e de.
- We saved your life, you have to like us.
- Biz senin hayatını kurtardık, sevmek zorundasın bizi.
- It gave me a sense of freedom and desire to explore life.
- Bu bende özgürlük hissi ve hayatı keşfetme arzusu uyandırdı.
- Washing and cleaning have been an important part of human life since the earliest times.
- Yıkama ve temizlik ilk çağlardan beri insan hayatının önemli bir parçası olmuştur.
- One life is as sacred as an entire planet.
- Bir hayat bile bütün dünya kadar kutsaldır.
- Each day, life will send you little windows of opportunity.
- Hayat her gün sana küçük fırsat pencereleri gönderecek.
- It's hard returning to normal life after such an event.
- Böyle bir olaydan sonra normal hayata dönmek zor.
- I just saved your life, a thanks would be nice.
- Az önce hayatını kurtardım, bir teşekkür iyi olurdu.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- Hayatınızın koskoca bir kısmını o göremedi.
- But it seems to me that her life was a long meditation on the nothing.
- Ama bana öyle geliyor ki onun hayatı hiçlik üzerine uzun bir meditasyondan ibaretti.
- But it seems to me that her life was a long meditation on the nothing.
- Ama bana öyle geliyor ki onun hayatı hiçlik üzerine uzun bir meditasyondu.
- They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes.
- Bazen basit bir davranışla bir öğrencinin hayatına etki edebilirler.
- It's hard returning to normal life after such an event.
- Böylesine bir olay sonrası normal hayata dönmek zor oluyor.
- In many circumstances in life, false encouragement can be very costly to another person.
- Hayattaki pek çok durumda, hatalı cesaretlendirme öteki kişi için çok pahalıya mal olabilir.
- I've never made a vow in my life and after tonight I never will again.
- Hayatımda hiç yemin etmedim ve bu akşamdan sonra, etmeyeceğim de.
- I've never made a vow in my life and after tonight I never will again.
- Hayatımda hiç yemin etmedim ve bu geceden sonra da bir daha asla yemin etmeyeceğim.
- This music resounds in my ears and has become the song of my life.
- Bu müzik kulaklarımda çınladı ve hayatımın şarkısı oldu.
- You and your life for the lives of these two Earth women.
- Sen ve senin hayatın, bu iki Dünyalı kadının hayatına karşılık.
- If you would know yourself, distinguish between the false appearances of life.
- Kendini tanımak istiyorsan, hayatın sahte görünüşlerini ayırt et.
- This great kid lost his life today.
- Bu harika çocuk bugün hayatını kaybetti.
- I had to make a similar life decision several months back.
- Birkaç ay önce hayatımda ben de benzer bir kritik karar vermek zorunda kaldım.
- So we made a trade - his life for her vessel.
- Yani bir anlaşma yaptık; kadının gemisi karşılığında onun hayatı.
- It's hard returning to normal life after such an event.
- Böyle bir olaydan sonra normal hayata dönmek güç.
- Not everyone's life needs to be like mine.
- Herkesin hayatı benimkine benzemek zorunda değil.
- Not everyone's life is like mine.
- Herkesin hayatı benimki gibi değil.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son verme kararı aldım.
- Dude, I hit my head so hard, it honestly saved my life.
- Dostum, kafamı öyle kötü vurdum ki gerçekten hayatımı kurtardı.
- I've lived a colorful life; I was a drug addict and an alcoholic.
- Renkli bir hayatım oldu; uyuşturucu bağımlısı ve alkoliktim.
- We never had a normal life since you chose him.
- Onu seçtiğinden beridir normal bir hayat yaşayamadık.
- And that was why I made a huge decision in my life.
- İşte bu yüzden hayatımda çok önemli bir karar verdim.
- I made the decision to end my life that day.
- O gün hayatıma son vermeye karar verdim.
- If you are single and want to share your life.
- Bekarsanız ve hayatınızı paylaşmak istiyorsanız.
- It is not a crime to want to do better in life.
- Hayatta daha iyisini yapmak istemek suç değildir.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Hayatta çok çaba sarf edenler üzerine bir hikâye işte.
- I was trying so hard to live a life of love.
- Aşk dolu bir hayat yaşamak için çok çabalıyordum.
- And yet this is not the only recent transformation of French country life.
- Fakat bu Fransa kırsal hayatındaki yakın zamanda yaşanan tek değişim değil.
- Stories, much like life, are determined by decisions.
- Hikayeler, tıpkı hayat gibi, kararlarla belirlenir.
- We never had a normal life since you chose him.
- Onu seçtiğinden beri hiç normal bir hayatımız olmadı.
- There's a whole part of your life she missed out on.
- O senin hayatının büyük bir kısmını kaçırdı.
- It gave me a sense of freedom and desire to explore life.
- Bana özgürlük hissi ve hayatı keşfetme arzusu verdi.
- You get an opportunity every morning to reset your life.
- Her sabah hayatınızı sıfırlamak için bir fırsat yakalıyorsunuz.
- You've teleported all your life, and nothing's happened.
- Hayatın boyunca ışınlanıyordun ve hiçbir şey olmadı.
- You get an opportunity every morning to reset your life.
- Her sabah hayatınıza sil baştan başlamak bir şansınız oluyor.
- After the divorce, the two moved on their life.
- Boşanmanın ardından ikili hayatlarına devam etti.
- After the divorce, the two moved on their life.
- Boşanmadan sonra ikisi de hayatlarına devam etti.
- Then do not waste time, for that is what life is made of.
- O zaman, zaman kaybetmeyin, çünkü hayat bundan ibarettir.
- I was trying so hard to live a life of love.
- Aşk dolu bir hayat yaşamak için çok uğraştım.
- Lieutenant, all that I need in this life is my family.
- Teğmen, bu hayatta ihtiyacım olan tek şey ailem.
- I'm telling ya, kid, this is the great life.
- İnan bana, ufaklık, bu harika bir hayat.
- I think I may have been a cow in another life.
- Başka bir hayatta inek olabileceğimi düşünüyorum.
- Why, my dad spent his whole life at one company.
- Babam tüm hayatını tek bir şirkette geçirdi.
- Still no readings of life forms on the planet surface.
- Hâlâ gezegen yüzeyinde hayat olduğuna dair bir gösterge yok.
- I'm telling ya, kid, this is the great life.
- Sana söylüyorum, oğlum, bu hayat harika.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Bu da hayatta çok çabalayanlarla ilgili bir hikaye işte.
- Both you and the team have given me a new life.
- Bana siz ve ekibiniz yeni bir hayat verdiniz.
- Life is too short to hate one another.
- Hayat birbirimizden nefret etmek için çok kısa.
- Pim, it's not wrong to want a private life.
- Pim, özel bir hayat istemek yanlış değil.
- I think I may have been a cow in another life.
- Sanırım önceki bir hayatımda inek olmuş olabilirim.
- Let us not waste time because life is too short.
- Zaman kaybetmeyelim çünkü hayat çok kısa.
- Just like everything in life, we want things fast.
- Hayattaki her şey de olduğu gibi, bir şeyler hızla olsun isteriz.
- The simplification of life is one of the steps to inner peace.
- Hayatı sadeleştirmek iç huzura giden adımlardan biridir.
- What's life going to be like without Tom?
- Tom olmadan hayat nasıl olacak?
- She begged for her life.
- Hayatı için yalvardı.
- His main object in life was to become rich.
- Hayattaki asıl amacı zengin olmaktı.
- I haven't yet met anyone I'd want to spend the rest of my life with.
- Hayatımın geriye kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim herhangi biriyle henüz tanışmadım.
- I trust Tom with my life.
- Hayatım konusunda Tom'a güveniyorum.
- This will change your life.
- Bu senin hayatını değiştirecek.
- I'm quite satisfied with my life.
- Hayatımdan oldukça hoşnutum.
- She deserves a better life.
- Daha iyi bir hayatı hak ediyor.
- It's the only life Tom has ever known.
- Tom'un bildiği tek hayat bu.
- It's everyone's wish to succeed in life.
- Hayatta başarılı olmak herkesin dileğidir.
- How can life get any better?
- Hayat nasıl daha iyi olabilir?
- What happened changed Tom's entire life.
- Olanlar Tom'un bütün hayatını değiştirdi.
- A man of industry will succeed in life.
- Çalışkan bir adam hayatta başarılı olur.
- Money has changed his life.
- Para onun hayatını değiştirdi.
- I live a simple life.
- Basit bir hayat yaşıyorum.
- Ignorance gets you nowhere in life.
- Cahillik sizi hayatta hiçbir yere götürmez.
- His whole life was pieces of paper.
- Tüm hayatı kağıt parçalarından ibaretti.
- There is no life without electricity and water.
- Elektrik ve su olmadan hayat olmaz.
- Tom has never written a letter in his life.
- Tom hiç hayatında bir mektup yazmadı.
- She talked about her school life.
- Okul hayatından bahsetti.
- I get a kick out of life.
- Hayattan zevk alıyorum.
- Life begins when you pay taxes.
- Hayat, vergi ödediğinizde başlar.
- Art is long, life is short.
- Sanat uzun, hayat kısadır.
- Never in his life had he encountered such a dilemma.
- Hayatında hiç böyle bir ikilem ile karşılaşmamıştı.
- Does Tom ever talk about his personal life?
- Tom hiç özel hayatından bahseder mi?
- Do you have enough life insurance?
- Yeterince hayat sigortanız var mı?
- It was the worst moment of my life.
- Hayatımın en kötü anıydı.
- I just want you out of my life.
- Sadece hayatımdan çıkmanı istiyorum.
- Just stay out of my life.
- Hayatımdan uzak dur yeter.
- Life returned to normal for Fadil.
- Fadıl için hayat normale döndü.
- For the first time in his life, Yuka finished reading an entire book in English.
- Hayatında ilk defa, Yuka, İngilizce bir kitabın tamamını okumayı bitirdi.
- I've never been sick a day in my life.
- Hayatımda bir gün bile hasta olmadım.
- I can't even imagine my life without him.
- Onsuz bir hayatı hayal bile edemiyorum.
- I've never stolen anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şey çalmadım.
- His life is despaired of.
- Hayatından ümit kesildi.
- Nothing is more important in life than health.
- Hayatta hiçbir şey sağlıktan daha önemli değildir.
- He likes his life.
- Hayatını seviyor.
- Layla's life is heading in the right direction.
- Leyla'nın hayatı doğru yönde gidiyor.
- You don't need a lot of money to live a comfortable life.
- Rahat bir hayat yaşamak için çok paraya ihtiyacın yok.
- Tom lost his life.
- Tom hayatını kaybetti.
- He has another woman in his life.
- Onun hayatında başka bir kadın var.
- Sami still wanted to be part of Layla's life.
- Sami hala Leyla'nın hayatının parçası olmak istiyordu.
- Sami and Layla embarked on a new life.
- Sami ve Layla yeni bir hayata başladılar.
- I have life insurance.
- Hayat sigortam var.
- Life is crazy.
- Hayat çılgın.
- Mothers bring life into the world.
- Anneler dünyaya hayat getirirler.
- You're making the biggest mistake of your life.
- Hayatının en büyük hatasını yapıyorsun.
- So, how is life in the big city?
- Büyük şehirde hayat nasıl?
- She gave her entire life to the study of physics.
- Tüm hayatını fizik çalışmalarına adamış.
- My father has never gotten sick in his life.
- Babam hayatında hiç hastalanmadı.
- I've done some terrible things in my life.
- Hayatımda bazı korkunç şeyler yaptım.
- The life of a person is a transient thing.
- İnsan hayatı gelip geçicidir.
- That is one of the stupidest movie scenes I have ever seen in my life.
- Hayatımda gördüğüm en aptal film sahnelerinden biriydi.
- What would life be like without electricity?
- Elektriksiz hayat nasıl olurdu?
- Life is not easy.
- Hayat kolay değil.
- I'll tell you a secret that will change your life.
- Sana hayatını değiştirecek bir sır vereceğim.
- Life is a beautiful magnificent thing, even to a jellyfish.
- Hayat bir denizanası için bile güzel muhteşem bir şeydir.
- He's never been abroad in his life.
- Hayatı boyunca hiç yurt dışında bulunmadı.
- You can't live your life under these conditions.
- Hayatını bu şartlar altında yaşayamazsın.
- He dedicated his life to medicine.
- Hayatını tıbba adadı.
- I want to live a relaxed life in the country after I retire.
- Emekli olduktan sonra sessiz sakin bir köy hayatı yaşamak istiyorum.
- I've never been more serious in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar ciddi olmamıştım.
- Sami wanted his life back.
- Sami hayatını geri istiyordu.
- Who doesn't want to be happy in life?
- Kim hayatta mutlu olmak istemez?
- My life was a mess.
- Hayatım berbattı.
- Life without love is meaningless.
- Aşksız hayat anlamsızdır.
- Your life depends on it.
- Hayatın buna bağlı.
- Sami ended his own life.
- Sami kendi hayatına son verdi.
- Now you're part of my life.
- Artık hayatımın bir parçasısın.
- Life is good here.
- Hayat burada iyidir.
- He lived a moral life.
- Ahlaklı bir hayat yaşadı.
- What would life be without hope?
- Umut olmasaydı hayat nasıl olurdu?
- I've lived a hard life.
- Zor bir hayat yaşadım.
- Life cannot exist without water.
- Hayat su olmadan var olamaz.
- If it were not for books, life would be boring.
- Eğer kitaplar olmasaydı, hayat sıkıcı olurdu.
- I can't imagine life without books.
- Kitapsız hayatı hayal edemem.
- You can't put a price on a life.
- Bir hayata fiyat biçemezsin.
- Life is very hard.
- Hayat çok zor.
- Tom had the time of his life at the party last night.
- Tom dün geceki partide hayatının en güzel zamanını geçirdi.
- Tom certainly knew his life was in danger.
- Tom hayatının tehlikede olduğunu kesinlikle biliyordu.
- He was fed up with life in the city.
- Şehirdeki hayattan bıkmıştı.
- If one does not have a hobby, his life may be desolate.
- Birinin hobisi yoksa, hayatı harap olabilir.
- Tom lived most of his life in Boston.
- Tom hayatının çoğunu Boston'da geçirdi.
- The boy deserved praise for saving the child's life.
- Genç, çocuğun hayatını kurtardığı için övgüyü hak etti.
- I don't know anything about Tom's personal life.
- Tom'un özel hayatı hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- He has a very materialistic outlook on life.
- Hayata karşı çok materyalist bir bakış açısı var.
- Life wasn't easy.
- Hayat kolay değildi.
- Happy or unhappy, life is the only treasure which man possesses.
- Mutlu ya da mutsuz, hayat, insanın sahip olduğu tek hazinedir.
- His life hangs on the judge's decision.
- Onun hayatı hakimin kararına bağlı.
- Is there life on Venus?
- Venüs'te hayat var mı?
- This cost Fadil his life.
- Bu, Fadıl'ın hayatına mal oldu.
- Fadil's life turned upside down one fall day.
- Fadıl'ın hayatı bir sonbahar günü alt üst oldu.
- For once in my life I succeeded in getting the better of him.
- Hayatım boyunca onu bir kez yenebildim.
- Sami resumed his life in Egypt.
- Sami Mısır'daki hayatına devam etti.
- She risked her life to save her child.
- Çocuğunu kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- I know how special life is.
- Hayatın ne kadar özel olduğunu biliyorum.
- What you spend time doing in your childhood affects the rest of your life.
- Çocukluğunuzda ne yaparak zaman geçirdiğiniz hayatınızın geri kalanını etkiler.
- I want them out of my life.
- Hayatımdan çıkmalarını istiyorum.
- I chose to devote my life to the Berber language.
- Hayatımı Berberi diline adamayı seçtim.
- Travelling is one of the saddest pleasures of life.
- Seyahat etmek hayatın en hüzünlü zevklerinden biridir.
- Death is an integral part of life.
- Ölüm hayatın ayrılmaz bir parçasıdır.
- Have a good life.
- İyi bir hayatınız olsun.
- What you write and how you write it can change your life.
- Ne yazdığınız ve nasıl yazdığınız hayatınızı değiştirebilir.
- I've been careful my whole life.
- Hayatım boyunca dikkatliydim.
- When life throws you a lemon, make lemonade!
- Hayat sana limon attığı zaman, limonata yap!
- Life would be empty without Tom.
- Tom'suz hayat boş olurdu.
- The hardest thing in life is knowing which bridges to cross and which bridges to burn.
- Hayattaki en zor şey hangi köprüleri geçeceğini ve hangi köprüleri yakacağını bilmektir.
- Tom's life was about to change forever.
- Tom'un hayatı sonsuza dek değişmek üzereydi.
- Layla wanted to live a good life.
- Layla iyi bir hayat yaşamak istiyordu.
- Life is cruel but not pointless.
- Hayat acımasızdır ama anlamsız değildir.
- I've had a great life so far.
- Şimdiye dek harika bir hayat yaşadım.
- I'm having the time of my life.
- Hayatımın en güzel zamanını geçiriyorum.
- His aim in life is to save money.
- Onun hayattaki amacı para biriktirmek.
- Tom doesn't want to spend the rest of his life in prison.
- Tom hayatının geri kalanını hapishanede geçirmek istemiyor.
- Tom lost his life in a mountain climbing accident.
- Tom bir dağ tırmanma kazasında hayatını kaybetti.
- Her life is in danger.
- Hayatı tehlikede.
- Do your really want to be doing this job for the rest of your life?
- Hayatının geri kalanında bu işi mi yapıyor olmak istersin?
- He stressed the convenient aspects of city life.
- Şehir hayatının rahat yönlerini vurguladı.
- Dan was not sure what he wanted to do with his life.
- Dan hayatında ne yapmak istediğinden emin değildi.
- Tom devoted his whole life to public service.
- Tom tüm hayatını kamu hizmetine adadı.
- He will be ruined for life.
- Hayatı mahvolacak.
- This lost him his life.
- Bu onun hayatına mal oldu.
- Do you want me in your life?
- Beni hayatında istiyor musun?
- The cost of life increased drastically.
- Hayat pahalılığı büyük ölçüde arttı.
- Tom and Mary shared stories about their life in Boston.
- Tom ve Mary Boston'daki hayatları hakkında hikayeler paylaştılar.
- Never in my life have I heard such a terrible story!
- Hayatımda hiç bu kadar korkunç bir hikaye duymamıştım!
- My grandfather wants to live quietly for the rest of his life.
- Büyükbabam hayatının geriye kalan kısmını sakin bir şekilde yaşamak istiyor.
- There was no life on the island.
- Adada hayat yoktu.
- Sami tried to bring Layla back to life.
- Sami, Layla'yı hayata döndürmeye çalıştı.
- Life is full of disappointments.
- Hayat hayal kırıklıkları ile dolu.
- Do you believe there's a life after death?
- Ölümden sonra bir hayat olduğuna inanıyor musun?
- Live a riotous life.
- Hovarda bir hayat yaşa.
- Life needs to be lived.
- Hayat yaşanmalıdır.
- It's part of life.
- Bu hayatın bir parçası.
- His life belongs to me.
- Onun hayatı bana ait.
- George Harrison was a gentleman all his life!
- George Harrison hayatı boyunca bir beyefendiydi!
- I'd like to live a quiet life in the country after I retire.
- Emekli olduktan sonra taşrada sakin bir hayat yaşamak istiyorum.
- How does one define life?
- Biri hayatı nasıl tanımlar?
- Her father dedicated his life to science.
- Babası hayatını bilime adamıştı.
- I've never wanted anything so much in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyi bu kadar çok istememiştim.
- Why are you ruining my life?
- Neden hayatımı mahvediyorsun?
- I have a good life.
- Benim iyi bir hayatım var.
- My father has never gotten sick in his life.
- Babam hayatında hiç hasta olmadı.
- Tom lived in Boston his whole life.
- Tom hayatı boyunca Boston'da yaşadı.
- Their view of life may appear strange.
- Onları hayat görüşü acayip görünebilir.
- Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home.
- Evi terk ettiğinden beri hayat onun için daimi bir mücadele haline geldi.
- He devoted his whole life to compilation of the dictionary.
- O bütün hayatını sözlük derlemeye adadı.
- If you do this, you will regret it for the rest of your life.
- Eğer bunu yaparsan, hayatının sonuna kadar pişman olursun.
- He gave his life for his country.
- Ülkesi için hayatını verdi.
- Tom was the life of the party.
- Tom partinin hayatıydı.
- Tom underwent plastic surgery and changed his identity to evade capture and start a new life.
- Tom yakalanmaktan kurtulup yeni bir hayata başlamak için estetik ameliyat olup kimlik değiştirdi.
- I will not do that for the life of me.
- Hayatım boyunca bunu yapmayacağım.
- Layla started a new life in Egypt.
- Leyla, Mısır'da yeni bir hayat başlattı.
- Is there a man in your life?
- Hayatında bir erkek var mı?
- Tom thought his life was in danger.
- Tom hayatının tehlikede olduğunu düşünüyordu.
- The main thing that Islam has brought to my life is serenity.
- İslam'ın hayatıma getirdiği en önemli şey huzurdur.
- Without you guys, my life would have no meaning.
- Siz olmadan hayatımın hiçbir anlamı olmazdı.
- Life without love has no meaning.
- Aşksız hayatın anlamı yoktur.
- New experiences and new friends are going to enrich your life.
- Yeni deneyimler ve yeni arkadaşlar hayatınızı zenginleştirecek.
- He is content with his life as a baseball player.
- O bir beyzbol oyuncusu olarak hayatından memnun.
- Tom has been fat his whole life.
- Tom hayatı boyunca şişmandı.
- I have a friend or two who make my life very rich.
- Hayatımı zenginleştiren bir ya da iki arkadaşım var.
- There is no life without water.
- Su olmadan hayat olmaz.
- The most precious thing in life is moments.
- Hayattaki en değerli şey anlardır.
- Is this how you want to live the rest of your life?
- Hayatının geri kalanını böyle mi yaşamak istiyorsun?
- In this life anything could happen.
- Bu hayatta her şey olabilir.
- Tom devoted his life to finding a solution to the problem.
- Tom hayatını soruna bir çözüm bulmaya adadı.
- Tom is a big part of my life.
- Tom hayatımın büyük bir parçasıdır.
- I love life.
- Hayatı seviyorum.
- It's the worst time in my life.
- Bu hayatımın en kötü vakti.
- Video games ruined my life, at least I still have two lives left.
- Video oyunları hayatımı mahvetti, en azından hala iki hayatım var.
- Never confuse art with life.
- Sanat ile hayatı asla karıştırmayın.
- I've spent most of my life here in Boston.
- Hayatımın çoğunu burada, Boston'da geçirdim.
- He thinks that life is like a voyage in a sense.
- Hayatın bir anlamda yolculuk gibi olduğunu düşünür.
- Life is an exile.
- Hayat bir sürgündür.
- Sami believed he deserved more than what he had been given in life.
- Sami hayatta kendisine verilenden daha fazlasını hak ettiğine inanıyordu.
- All I want is someone special in my life.
- Tek istediğim hayatımda özel birinin olması.
- His entire life and worldview is based on hatred.
- Tüm hayatı ve dünya görüşü nefret üzerine kurulu.
- Tom lived a good long life.
- Tom uzun ve güzel bir hayat yaşadı.
- Your life is in my hands.
- Hayatın benim ellerimde.
- Tom has no intention of staying in Boston for the rest of his life.
- Tom'un hayatının sonuna kadar Boston'da kalmaya niyeti yok.
- Sami enjoyed the fine things of life.
- Sami hayatın güzelliklerinden zevk alıyordu.
- Both air and water are indispensable for life.
- Hem hava hem de su hayat için vazgeçilmezdir.
- My life has been good.
- Hayatım iyiydi.
- She saved my life with mouth-to-mouth resuscitation.
- O, suni solunumla hayatımı kurtardı.
- Some things in life are beyond our ability to control.
- Hayatta bazı şeyleri kontrol edemeyiz.
- They did not expect an easy life.
- Onlar kolay bir hayat beklemiyordu.
- I've known her my whole life.
- Onu bütün hayatım boyunca tanıyorum.
- As long as there's life, there is hope.
- Hayat olduğu sürece, ümit vardır.
- Tom made Mary's life impossible.
- Tom, Mary'nin hayatını imkansız hale getirdi.
- Are there any other planets on which life can exist?
- Hayatın var olabileceği başka gezegenler var mı?
- In this life there is a solution for everything.
- Bu hayatta her şeyin bir çözümü var.
- Where there's life, there's hope.
- Hayatın olduğu yerde umut vardır.
- What I do in my personal life is none of your business.
- Özel hayatımda ne yaptığım seni ilgilendirmez.
- I've had a good life.
- İyi bir hayatım oldu.
- Life is like a soap bubble.
- Hayat bir sabun köpüğü gibidir.
- I can't settle for this boring life.
- Bu sıkıcı hayata razı olamam.
- Tom has never told a story in his life.
- Tom hayatında hiç hikaye anlatmadı.
- Something you should know about me is that my greatest fear in life is that people will find out that I'm poor.
- Benim hakkımda bilmen gereken bir şey hayattaki en büyük korkumun insanların fakir olduğumu öğrenmesidir.
- My life is falling apart.
- Hayatım darmadağın oluyor.
- I saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtardım.
- The test says I was a king in my previous life.
- Test benim önceki hayatımda bir kral olduğunu söylüyor.
- I owe my life to you.
- Hayatımı sana borçluyum.
- Tom is enjoying his life in Boston.
- Tom Boston'daki hayatının tadını çıkarıyor.
- Tom doesn't like city life.
- Tom şehir hayatını sevmez.
- What was the happiest moment of your life?
- Hayatının en mutlu anı neydi?
- Get out of my life!
- Hayatımdan defol!
- Why are you dissatisfied with your life?
- Neden hayatınızdan memnun değilsiniz?
- Sami had a secret life.
- Sami'nin gizli bir hayatı vardı.
- For the rest of my life, I'll never forget that I saw her.
- Hayatımın geri kalanında, onu gördüğümü asla unutmayacağım.
- Tom may not want you back in his life.
- Tom seni tekrar hayatında istemeyebilir.
- I admit that, without him, those ten years of my life would have been empty and without goals.
- İtiraf ediyorum, o olmasaydı hayatımın o on yılı boş ve hedefsiz geçerdi.
- Sami never met this girl in his life.
- Sami bu kızla hayatında hiç karşılaşmamıştı.
- You have no life.
- Senin bir hayatın yok.
- Do you really want to spend the rest of your life with Tom?
- Hayatının geri kalanını gerçekten Tom ile geçirmek istiyor musun?
- Tom turned his back on his past and his family and started a new life.
- Tom, geçmişine ve ailesine sırtını döndü ve yeni bir hayata başladı.
- It was the happiest day of my life.
- Hayatımın en mutlu günüydü.
- A man's life has its ups and downs.
- Bir insanın hayatının inişleri ve çıkışları vardır.
- Life is a gift.
- Hayat hediyedir.
- You have to endure a lot of hardships in life.
- Hayatta birçok zorluklara katlanmak zorundasın.
- Tom risked his life to save the drowning boy.
- Tom boğulan çocuğu kurtarmak için hayatını riske attı.
- He said that he pulled the trigger to save Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtarmak için tetiği çektiğini söyledi.
- Science does not solve all of life's problems.
- Bilim hayatın tüm sorunlarını çözmez.
- Never in my life have I heard such a terrible story!
- Hayatımda hiç böyle berbat bir hikaye duymadım.
- What if you lost your life in Iraq?
- Ya Irak'ta hayatını kaybetseydin?
- Today is the first day of the rest of your life.
- Bugün hayatının geri kalanının ilk günü.
- Fadil's double life surfaced.
- Fadıl'ın ikili hayatı su yüzüne çıktı.
- I want my life to end.
- Hayatımın bitmesini istiyorum.
- I've done many stupid things in my life.
- Hayatımda birçok aptalca şey yaptım.
- The mystery of life is beyond human understanding.
- Hayatın gizemi insan anlayışının dışındadır.
- Life is interesting.
- Hayat ilginç.
- I can't imagine what life would be like without you.
- Sensiz hayatın nasıl olacağını hayal bile edemiyorum.
- You like your life, don't you?
- Hayatını seviyorsun, değil mi?
- Sami was Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatıydı.
- You can not live at all if you do not learn to adapt yourself to your life as it happens to be.
- Kendinizi hayatınıza olduğu gibi adapte etmeyi öğrenmezseniz hiç yaşayamazsınız.
- Layla killed Sami to save her life.
- Leyla kendi hayatını kurtarmak için Sami'yi öldürdü.
- Mary doesn't know that I saved her life, right?
- Mary onun hayatını kurtardığımı bilmiyor, değil mi?
- I have spent my whole life here.
- Bütün hayatımı burada geçirdim.
- Now my life will be better!
- Şimdi hayatım daha iyi olacak!
- Tom worried about his life.
- Tom hayatı hakkında endişelendi.
- I can't imagine my life without her.
- Ben de onsuz bir hayat düşünemiyorum.
- Even if there is life in other galaxies, it is impossible for man to travel at the speed of light to study them.
- Diğer galaksilerde hayat olsa bile, insanın onları incelemek için ışık hızında seyahat etmesi imkansızdır.
- I'm afraid for his life.
- Hayatı için korkuyorum.
- Here's to a long and happy life!
- Uzun ve mutlu bir hayatın şerefine!
- Why are there disappointments in human life?
- İnsan hayatında neden hayal kırıklıkları vardır?
- In order to make life happy, you must love the everyday trifles.
- Hayatı mutlu kılmak için, günlük önemsiz şeyleri sevmelisiniz.
- Get out of my life and never return.
- Hayatımdan çık ve bir daha asla dönme.
- Sami and Layla were building a life together in Cairo.
- Sami ve Leyla birlikte Kahire'de bir hayat kuruyorlardı.
- For the first time in her life Yuka finished reading an English book.
- Yuka hayatında ilk kez İngilizce bir kitabı okumayı bitirdi.
- Tom lost his life in a mountain climbing accident.
- Tom bir dağ tırmanışı kazasında hayatını kaybetti.
- I have never stolen anything in my life!
- Hayatımda hiçbir şey çalmadım!
- Can you bring her back to life?
- Onu hayata döndürebilir misin?
- Life quickly returned to normal.
- Hayat hızla normale döndü.
- Jack has no goals for his life.
- Jack'in hayatı için hiçbir hedefi yok.
- Life's short, so I use Python!
- Hayat kısa, bu yüzden Python kullanıyorum!
- Tom hated dogs and cats for his entire life.
- Tom bütün hayatı boyunca köpeklerden ve kedilerden nefret etti.
- Resignation is the first lesson of life.
- Çekilmek hayatın ilk dersidir.
- How has your life changed over the last three years?
- Son üç yılda hayatınız nasıl değişti?
- Someone told me that every cigarette you smoke takes seven minutes away from your life.
- Birisi bana içtiğin her sigaranın hayatından yedi dakika götürdüğünü söylemişti.
- Welcome to my life.
- Hayatıma hoş geldin.
- The life of a person is a transient thing.
- Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.
- Tom lived a remarkable life.
- Tom olağanüstü bir hayat yaşadı.
- Once upon time I used to love you,And no matter what,you will always be a part of my life.
- Bir zamanlar seni severdim ve her ne olursa olsun, her zaman hayatımın bir parçası olacaksın.
- This has changed my life.
- Bu benim hayatımı değiştirdi.
- Tom is a lighthouse keeper and leads a lonely life.
- Tom bir deniz feneri bekçisi ve yalnız bir hayat sürüyor.
- That could literally ruin my life.
- O gerçekten hayatımı mahvedebilir.
- Death in no way differs from life.
- Ölümün hayattan hiçbir farkı yoktur.
- Life offers us millions of possibilities.
- Binlerce olasılık bizi yeni bir hayata davet ediyor.
- The people here live a peaceful life.
- Buradaki insanlar huzurlu bir hayat yaşar.
- Life is never easy.
- Hayat asla kolay değildir.
- She was the love of his life.
- Hayatının aşkıydı.
- Music is a big part of my life.
- Müzik hayatımın büyük bir parçası.
- You can't just hide here for the rest of your life.
- Hayatının sonuna kadar burada saklanamazsın.
- She devoted her life to education.
- Hayatını eğitime adadı.
- Life as it is is very uninteresting to him.
- Hayat bu haliyle ona çok ilginç gelmiyor.
- Tom finally convinced me that his life was more fucked up than mine.
- Tom sonunda beni kendi hayatının benimkinden daha berbat olduğuna ikna etti.
- I want Tom out of my life.
- Tom'un hayatımdan çıkmasını istiyorum.
- Tom is still not accustomed to city life.
- Tom şehir hayatına hala alışamadı.
- I owe her my life.
- Ona hayatımı borçluyum.
- Who do you trust most in this life?
- Şu hayatta en güvendiğin kişi kim?
- Life is full of dangers.
- Hayat tehlikelerle doludur.
- Friendship is the salt of life.
- Dostluk hayatın tuzudur.
- Tom lived a long life.
- Tom uzun bir hayat yaşadı.
- I've been here for most of my life.
- Hayatımın çoğunu burada geçirdim.
- Life is expensive.
- Hayat pahalı.
- It saved my life.
- Hayatımı kurtardı.
- I can't think of life without you.
- Hayatı sensiz düşünemiyorum.
- Making money is his main purpose in life.
- Para kazanmak onun hayattaki ana amacıdır.
- Tom has lived in Boston most of his life.
- Tom hayatının çoğunu Boston'da geçirdi.
- Dan began a new life in London.
- Dan Londra'da yeni bir hayata başladı.
- Life can only be understood backwards, but it must be lived forwards.
- Hayat sadece geriye doğru anlaşılabilir, ama ileriye doğru yaşanmalıdır.
- He turned over a new leaf in life.
- Hayatında beyaz bir sayfa açtı.
- I am beginning to suspect that I am the love of my life.
- Hayatımın aşkı olduğumdan şüphelenmeye başlıyorum.
- Be thankful, even for the little things in life.
- Hayatta küçük şeyler için bile şükret.
- She told me many stories about her life.
- Bana hayatıyla ilgili birçok hikaye anlattı.
- I can't imagine life without you.
- Sensiz bir hayat hayal edemem.
- My grandmother told me about her whole life.
- Büyükannem kendisinin bütün hayatını bana anlattı.
- Tom told me the story of his life.
- Tom bana hayatının hikayesini anlattı.
- Layla thought that Sami was the best thing in her life.
- Layla, Sami'nin hayatındaki en iyi şey olduğunu düşünüyordu.
- Sami was planning a new life.
- Sami yeni bir hayat planlıyordu.
- Layla lived a good life.
- Layla iyi bir hayat yaşadı.
- Tom died to save your life.
- Tom hayatını kurtarmak için öldü.
- Sami's old life remained a problem.
- Sami'nin eski hayatı bir sorun olarak kaldı.
- My life hasn't been the same since I met her.
- Onunla tanıştığımdan beri hayatım aynı değil.
- Because of her, he lived a miserable life.
- Ondan dolayı, o sefil bir hayat yaşadı.
- I woud risk my life for a good cause.
- İyi bir amaç için hayatımı riske atabilirim.
- Tom doesn't know how to relax and just enjoy life.
- Tom nasıl rahatlayacağını ve hayatın tadını çıkaracağını bilmiyor.
- He is enjoying his school life.
- Okul hayatından keyif alıyor.
- Tom has been lucky all his life.
- Tom tüm hayatı boyunca şanslıydı.
- I'm really jealous of your life right now.
- Şu anda senin hayatını gerçekten kıskanıyorum.
- Tom says he's never been sick a day in his life.
- Tom hayatında bir gün bile hasta olmadığını söylüyor.
- Nothing is pleasant in life.
- Hayatta hiçbir şey hoş değildir.
- Many families went west to make a new life on the frontier.
- Çok sayıda aile sınırda yeni bir hayat kurmak için batıya gitti.
- Tom wanted Mary out of his life.
- Tom, Mary'nin hayatından çıkmasını istedi.
- Life is a little box of surprises.
- Hayat küçük bir sürprizler kutusudur.
- My life is ruined.
- Hayatım mahvoldu.
- Do you have enough life insurance?
- Yeterince hayat sigortan var mı?
- Fadil had a life insurance.
- Fadıl'ın bir hayat sigortası vardı.
- You'll have to tell me all about Mary's life.
- Mary'nin hayatı hakkında bana her şeyi söylemek zorunda kalacaksın.
- Fadil reentered Layla's life.
- Fadıl, Leyla'nın hayatına tekrar girdi.
- In this life there is a solution for everything.
- Bu hayatta her şey için bir çözüm var.
- It makes my life easier.
- Hayatımı daha kolay yapıyor.
- His life revolved around drugs and sex.
- Hayatı uyuşturucu ve seks etrafında dönüyordu.
- He has a new woman in his life.
- Onun hayatında yeni bir kadın var.
- She remained poor all her life.
- Hayatı boyunca fakir kaldı.
- If life is ridiculous and absurd, be glad that it is not tedious.
- Hayat gülünç ve saçmaysa, sıkıcı olmadığı için mutlu olun.
- Sami's life was changed for ever.
- Sami'nin hayatı sonsuza dek değişti.
- Life can be fun.
- Hayat eğlenceli olabilir.
- There are people who will stop at nothing to get what they want in this life.
- Bu hayatta, istedikleri şeyi elde etmek için hiçbir şeyden çekinmeyecek insanlar var.
- His object in life was to become a musician.
- Hayattaki amacı müzisyen olmaktı.
- Don't waste your life on meaningless things.
- Hayatını anlamsız şeylerle harcama.
- These were the best years of my life.
- Hayatımın en güzel yıllarıydı.
- Life has improved markedly.
- Hayat önemli derecede ilerledi.
- I already have the love of my life.
- Zaten hayatımın aşkına sahibim.
- Such is life.
- İşte hayat.
- Without the sun, there would be no life.
- Güneş olmasaydı, hayat olmazdı.
- This is certainly the most delicious juice I have ever drunk in my life.
- Bu kesinlikle hayatımda içtiğim en lezzetli meyve suyu.
- I've never felt closer to you in my entire life than I do right now.
- Hayatım boyunca kendimi sana hiç bu kadar yakın hissetmemiştim.
- He makes life miserable for everyone around him.
- Etrafındaki herkes için hayatı çekilmez hale getiriyor.
- Tom loves Mary more than his own life.
- Tom, Mary'yi kendi hayatından daha çok seviyor.
- My life would be so different now if I hadn't done that.
- Bunu yapmamış olsaydım hayatım şimdi çok farklı olurdu.
- I've never been so insulted in my life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar hakaret edilmedim.
- Life is a short walk before eternal sleep.
- Hayat, sonsuz uykudan önceki kısa bir yürüyüştür.
- Life is a magnificent gown full of lice.
- Hayat bitlerle dolu muhteşem bir elbise.
- How has your life changed since you got married?
- Evlendiğinizden beri hayatınız nasıl değişti?
- You're the most important thing in my life.
- Sen benim için bu hayattaki en değerli şeysin.
- I've never been so humiliated in my entire life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar aşağılanmadım.
- For once in your life, you're exactly right.
- Hayatında bir kez olsun, sen tamamen haklısın.
- Plan your life accordingly.
- Hayatınızı buna göre planlayın.
- I've never been so uncomfortable in my entire life.
- Hayatım boyunca bu kadar rahatsız olmamıştım.
- Layla saved Sami's life.
- Leyla, Sami'nin hayatını kurtardı.
- I've been trying to imagine my life without you.
- Sensiz hayatımı hayal etmeye çalışıyordum.
- I want to live a relaxed life in the country after I retire.
- Emekli olduktan sonra taşrada rahat bir hayat yaşamak istiyorum.
- My life is so hard.
- Hayatım çok zor.
- I can't live that kind of life.
- Öyle bir hayat yaşayamam.
- Tom wants to spend the rest of his life with Mary.
- Tom hayatının geri kalanını Mary ile geçirmek istiyor.
- How can life get any better?
- Hayat nasıl daha iyi olabilir ki?
- Tom has had a good life.
- Tom'un iyi bir hayatı oldu.
- The guests wished the happy couple a long and prosperous life.
- Konuklar mutlu çifte uzun ve müreffeh bir hayat diledi.
- How has marriage changed your perspective in life?
- Evlilik hayata bakış açınızı nasıl değiştirdi?
- Fadil told Layla that he was going to give her a new life.
- Fadıl, Leyla'ya yeni bir hayat vereceğini söyledi.
- Do you want to spend the rest of your life alone?
- Hayatının geri kalanını yalnız mı geçirmek istiyorsun?
- Life is full of confusing things.
- Hayat kafa karıştırıcı şeylerle dolu.
- A wedding is a significant moment in life.
- Düğün hayatın önemli bir anıdır.
- There's no life in this body.
- Bu vücutta hayat yok.
- It's a beautiful life.
- Güzel bir hayat.
- Poor Tom had no idea what life had in store for him.
- Zavallı Tom hayatın kendisine neler getireceğinden habersizdi.
- Tom's life was destroyed.
- Tom'un hayatı mahvoldu.
- I've known them my whole life.
- Bütün hayatım boyunca onları tanırım.
- I've lived in Boston most of my life.
- Hayatımın çoğunu Boston'da geçirdim.
- Tom has never had to work hard in his entire life.
- Tom hayatı boyunca hiç çok çalışmak zorunda kalmadı.
- We have a good life together.
- Birlikte iyi bir hayatımız var.
- It's a shame we only have one life to do so many things.
- Bu kadar çok şey yapmak için yalnızca bir hayatımızın olması yazık.
- Tom lost his life in a car accident.
- Tom bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
- I don't think I'm cut out for city life.
- Şehir hayatı için biçilmiş kaftan olduğumu sanmıyorum.
- I've never heard so much complaining in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar şikayet duymadım.
- I simplified my life incredibly.
- Hayatımı inanılmaz basitleştirdim.
- Life is what you make it.
- Hayat, siz onu ne yaparsanız odur.
- I've never been late in my life.
- Hayatımda hiç geç kalmadım.
- I've known her my whole life.
- Onu hayatım boyunca tanıdım.
- Life is but an absurd dream.
- Hayat ancak absürt bir rüyadır.
- Tom's life is in your hands.
- Tom'un hayatı senin ellerinde.
- My goal in life is to be a novelist.
- Hayattaki amacım roman yazarı olmaktır.
- Even a large sum of money cannot take the place of a man's life.
- Büyük miktarda para bile bir insanın hayatının yerini alamaz.
- Life is unfair sometimes.
- Hayat bazen adil değildir.
- He led a sober life.
- Ayık bir hayat yaşadı.
- I can't imagine my life without you.
- Sensiz bir hayat düşünemiyorum.
- Life's a funny thing.
- Hayat tuhaf bir şey.
- Tom did not hesitate to come to Mary's rescue, even at the risk of his own life.
- Tom Mary'yi kurtarmaya gelmek için tereddüt etmedi, hatta kendi hayatını tehlikeye atarak.
- Tom had no life insurance.
- Tom'un hayat sigortası yoktu.
- Culture plays a dynamic role in shaping an individual's character, attitude, and outlook on life.
- Kültür bir bireyin karakterinin, davranışının ve hayata bakış açısının şekillenmesinde dinamik bir rol oynar.
- I learned everything important in life from mangas.
- Hayatta önemli olan her şeyi mangalardan öğrendim.
- I've been careful my whole life.
- Hayatım boyunca dikkatli oldum.
- I have never stolen anything in my life!
- Ben hayatımda hiçbir şey çalmadım!
- Live a long and prosperous life.
- Uzun ve müreffeh bir hayat yaşa.
- He has led a loose life.
- O, serbest bir hayat yaşadı.
- Get a life!
- Hayatını yaşa!
- Sami and Layla were building a life together in Cairo.
- Sami ve Layla Kahire'de birlikte bir hayat kuruyorlardı.
- Her life is in grave danger.
- Hayatı büyük tehlikede.
- Life was good again.
- Hayat yeniden güzeldi.
- The forest is teeming with life.
- Orman hayatla dolup taşıyor.
- My life has become a treadmill, and I need a break.
- Hayatım bir koşu bandına dönüştü ve bir molaya ihtiyacım var.
- The old man is wise and knows many things about life.
- Yaşlı adam bilgedir ve hayat hakkında pek çok şey bilir.
- I consider life an inn where I have to wait until the stagecoach of the abyss arrives.
- Hayatı, cehennem arabası gelene kadar beklemem gereken bir han olarak görüyorum.
- He turned over a new leaf in life.
- Hayatında yeni bir sayfa açtı.
- Desperation has led him to risk his life.
- Umutsuzluk, hayatını tehlikeye atmasına neden oldu.
- The boy came back to life.
- Çocuk hayata geri döndü.
- How has marriage actually changed your life?
- Evlilik hayatınızı aslında nasıl değiştirdi?
- Do you want to spoil the best moment in my life?
- Hayatımdaki en iyi anı bozmak mı istiyorsun?
- He makes enough money to live a luxurious life.
- Lüks bir hayat yaşayacak kadar para kazanıyor.
- Life isn't always fun.
- Hayat her zaman eğlenceli değildir.
- Layla loved the country life.
- Layla taşra hayatını sevdi.
- Life is short, but it's long enough.
- Hayat kısa ama yeterince uzun.
- Layla has never seen a camel in her life.
- Leyla hayatında hiç deve görmedi.
- I don't want to lead a dog's life any more.
- Artık mutsuz bir hayat sürmek istemiyorum.
- The students made her life happy.
- Öğrenciler onun hayatını mutlu etti.
- This cost Fadil his life.
- Bu Fadıl'ın hayatına mal oldu.
- Into every life a little rain must fall.
- Her hayatın içine biraz yağmur düşmelidir.
- Is there life on Mars?
- Mars'ta hayat var mı?
- I chose to devote my life to the study of Islam.
- Hayatımı İslam çalışmalarına adamayı seçtim.
- An industrious person will succeed in life.
- Çalışkan kişi hayatta başarılı olacaktır.
- Life begins when you are forty.
- Hayat kırkında başlar.
- This work is my purpose in life.
- Bu iş benim hayattaki amacım.
- Tom risked his own life to help Mary.
- Tom, Mary'ye yardımcı olmak için kendi hayatını tehlikeye attı.
- The most precious thing in life is moments.
- Hayattaki en önemli şey anlardır.
- My life is back to normal.
- Hayatım normale geri dönüyor.
- She didn't live a single day of her life without violence.
- Hayatının tek bir gününü bile şiddetsiz geçirmedi.
- Life can be cruel sometimes.
- Bazen hayat zalim olabilir.
- Her life is free from care.
- Onun hayatı kaygısızdır.
- When I think about it now, our family lived a very miserable life.
- Şimdi düşündüğümde, ailemiz çok sefil bir hayat yaşadı.
- Sami's work life got a lot more complicated.
- Sami'nin iş hayatı çok daha karmaşık bir hal aldı.
- This is one of the most beautiful songs I've ever heard in my life.
- Bu, hayatımda şimdiye kadar dinlediğim en güzel şarkılarından biridir.
- I don't think my life is easy.
- Hayatımın kolay olduğunu düşünmüyorum.
- What is the meaning of my life?
- Hayatımın anlamı nedir?
- Life is like licking honey off a cactus.
- Hayat bir kaktüsün balını yalamak gibidir.
- The millionaire began life as a poor boy.
- Milyoner, hayata fakir bir çocuk olarak başladı.
- Do you have a life goal?
- Hayatta bir gayen var mı?
- But life is short!
- Ama hayat kısa!
- Layla can't imagine her life without Sami.
- Layla, Sami'siz bir hayat düşünemiyor.
- Children are the true teachers of life.
- Çocuklar hayatın gerçek öğretmenleridir.
- There's no life on the moon.
- Ayda hayat yok.
- Tom decided to give up city life and live in the country.
- Tom şehir hayatını bırakıp taşrada yaşamaya karar verdi.
- It was a mistake that cost Tom his life.
- Bu Tom'un hayatına mal olan bir hataydı.
- Life wasn't easy for the early settlers.
- İlk yerleşimciler için hayat kolay değildi.
- I'll do whatever it takes to get you back into my life.
- Seni hayatıma geri getirmek neye mal olursa olsun yapacağım.
- I am beginning to suspect that I am the love of my life.
- Hayatımın aşkı olduğumdan kuşkulanmaya başlıyorum.
- What am I doing with my life?
- Hayatımla ne yapıyorum ben?
- Life is just a series of coincidences.
- Hayat sadece bir raslantı dizisidir.
- I want to spend all my life with you.
- Tüm hayatımı seninle geçirmek istiyorum.
- There are several advantages to city life.
- Şehir hayatının birçok avantajı var.
- The death of her husband changed her life completely.
- Kocasının ölümü hayatını tamamen değiştirmişti.
- Sami and Layla began a new life together.
- Sami ve Layla birlikte yeni bir hayata başladılar.
- Layla saved Sami's life.
- Layla, Sami'nin hayatını kurtardı.
- The idea that life similar to our own could exist on other planets is fascinating to me.
- Kendi hayatımıza benzer bir hayatın başka gezegenlerde var olabileceği fikri benim için büyüleyici.
- Life doesn't always go the way we want it to.
- Hayat her zaman gitmesini istediğimiz tarzda gitmez.
- All things considered, my father's life was a happy one.
- Her şey düşünüldüğünde, babamın hayatı mutlu bir hayattı.
- Life is a shadow.
- Hayat bir gölgedir.
- Mary lived a long and happy life.
- Mary uzun ve mutlu bir hayat yaşadı.
- Sami is the toughest guy I've ever met in my life.
- Sami hayatımda gördüğüm en sert adam.
- My interest is in the future because I'm going to spend the rest of my life there.
- Ben gelecekle ilgiliyim çünkü hayatımın geri kalanını orada geçireceğim.
- How is life in the United Kingdom?
- Birleşik Krallık'ta hayat nasıldır?
- Life is hard.
- Hayat zordur.
- I've seen a lot of strange things in my life.
- Hayatımda çok garip şeyler gördüm.
- Tom has lived here his entire life.
- Tom tüm hayatı boyunca burada yaşadı.
- Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Seksen yaşında doğup yavaş yavaş on sekiz yaşına yaklaşabilseydik, hayat sonsuz derecede daha mutlu olurdu.
- Tom never had a plan in his life.
- Tom'un hayatında hiç planı olmamış.
- I have a great life.
- Harika bir hayatım var.
- Life is full of ups and downs.
- Hayat inişler ve çıkışlarla doludur.
- He began a new life.
- Yeni bir hayata başladı.
- How is life in the United Kingdom?
- Birleşik Krallık'ta hayat nasıl?
- The vampire came back to life in his coffin.
- Vampir tabutunda hayata geri döndü.
- Sami began an anonymous new life in another country.
- Sami başka bir ülkede isimsiz yeni bir hayata başladı.
- I can't imagine what my life would be like without my family.
- Ailem olmadan hayatımın nasıl olacağını hayal bile edemiyorum.
- She wanted to spend the rest of her life with him.
- Hayatının geri kalanını onunla geçirmek istiyordu.
- Personal life of Larry Ewing was shared in a website.
- Bir web sayfasında, Larry Ewing'in özel hayatı paylaşıldı.
- Tom looked back on his life and wondered if he'd actually accomplished anything.
- Tom hayatına dönüp baktığında gerçekten bir şey başarıp başaramadığını merak ediyordu.
- I wish you happiness in your personal life and success in your work.
- Sana kişisel hayatında mutluluk ve işinde başarı diliyorum.
- Life has changed a bit.
- Hayat biraz değişti.
- Whoever saves one life, saves the world entire.
- Kim bir hayat kurtarırsa, tüm dünyayı kurtarmış olur.
- Sami liked the good life.
- Sami iyi hayattan hoşlanıyordu.
- His life rests on her.
- Hayatı ona bağlı.
- Sami believed he deserved more than what he had been given in life.
- Sami hayatta ona verilenden fazlasını hak ettiğine inanıyordu.
- Without the slightest doubt, the dream was a memory from a previous life.
- En ufak bir şüphe olmadan, rüya önceki hayattan bir anıydı.
- The novel has many autobiographical elements from the author's own life.
- Romanda yazarın hayatından çok sayıda otobiyografik unsur var.
- I could never imagine a life without you.
- Sensiz bir hayatı asla hayal edemem.
- His life seems hexed.
- Hayatı lanetli gibi görünüyor.
- If you were to start your life over again, to what time in your life would you like to go back?
- Hayatınıza yeniden başlayacak olsaydınız, hayatınızın hangi dönemine geri dönmek isterdiniz?
- Sami enjoyed the fine things of life.
- Sami hayatın güzel yönlerinden keyif alıyordu.
- For the first time in his life, Yuka finished reading an entire book in English.
- Yuka hayatında ilk kez İngilizce bir kitabın tamamını okumayı bitirdi.
- Happiness is a good flow of life.
- Mutluluk hayatın iyi bir akışıdır.
- Without water, no life is possible.
- Su olmadan hayat mümkün değildir.
- How is life treating you?
- Hayat sana nasıl davranıyor?
- I just want a little more variety in my life.
- Hayatımda biraz daha çeşitlilik istiyorum.
- There is no one in my life as important as Naz.
- Hayatımda Naz kadar önemli kimse yok.
- Sami's kids are his whole life.
- Sami'nin çocukları onun tüm hayatı.
- I can't for the life of me remember her phone number.
- Hayatta onun telefon numarasını hatırlayamam.
- Islam has just brought so much peace into my life.
- İslam hayatıma çok fazla huzur getirdi.
- Take a step back, evaluate what is important, and enjoy life.
- Bir adım geri at, neyin önemli olduğunu değerlendir ve hayattan keyif al.
- Layla was enjoying her life in Cairo.
- Layla Kahire'deki hayatının tadını çıkarıyordu.
- I've never seen this woman before in my life.
- Hayatımda daha önce bu kadını hiç görmedim.
- Can you imagine what life would be like without television?
- Televizyon olmadan hayatın nasıl olacağını hayal edebiliyor musunuz?
- His life was a long series of failures.
- Hayatı uzun bir başarısızlıklar silsilesiydi.
- I think that it's good and bad that throughout my life I will not be able to forget that event.
- Hayatım boyunca bu olayı unutamayacak olmamın hem iyi hem de kötü olduğunu düşünüyorum.
- Her life has been full of trials.
- Hayatı sınavlarla doluydu.
- I can't imagine such a life.
- Böyle bir hayatı hayal bile edemiyorum.
- I decided to live the life of my dreams.
- Hayallerimdeki hayatı yaşamaya karar verdim.
- All life is an experiment.
- Tüm hayat bir deneydir.
- Do you want to live with Tom for the rest of your life?
- Sen hayatının geri kalanında Tom ile yaşamak ister misin?
- Tom is likely going to spend the rest of his life in jail.
- Tom muhtemelen hayatının geri kalanını hapiste geçirecek.
- Tom leads a hectic life.
- Tom telaşlı bir hayat sürüyor.
- After all, life is just like a dream.
- Sonuçta, hayat sadece bir rüya gibi.
- My life would probably have been quite different if I had been born a month later.
- Ben bir ay sonra doğmuş olsaydım hayatım muhtemelen oldukça farklı olurdu.
- Those who have no goal in life, live only to die.
- Hayatta bir amacı olmayanlar, sadece ölmek için yaşarlar.
- I've made many mistakes in my life.
- Hayatımda birçok hata yaptım.
- Life is like a journey.
- Hayat bir yolculuk gibidir.
- My personal life is none of your business!
- Özel hayatım seni ilgilendirmez!
- Life is not convex.
- Hayat dışbükey değildir.
- Many American ex-convicts make a new life in Mexico.
- Birçok Amerikalı eski hükümlü Meksika'da yeni bir hayat kuruyor.
- Today I see life with the eyes of the heart.
- Artık hayata gönül gözüyle bakıyorum.
- Sami thought he had regained control of his complicated life.
- Sami karmaşık hayatının kontrolünü yeniden ele geçirdiğini düşünüyordu.
- Sami was trying to rebuild his life.
- Sami hayatını yeniden inşa etmeye çalışıyordu.
- Life offers us millions of possibilities.
- Hayat bize milyonlarca olasılık sunuyor.
- Tom remained unmarried all his life.
- Tom hayatı boyunca evlenmedi.
- Many families left to make a new life on the frontier.
- Birçok aile sınırda yeni bir hayat kurmak için ayrıldı.
- That was one of the biggest mistakes in my life.
- Bu hayatımdaki en büyük hatalardan biriydi.
- Do you want to live with Tom for the rest of your life?
- Hayatının sonuna kadar Tom'la mı yaşamak istiyorsun?
- I'll guard it with my life.
- Bunu hayatım pahasına koruyacağım.
- Sami is the toughest guy I've ever met in my life.
- Sami hayatımda tanıdığım en sert adam.
- I need you in my life.
- Hayatımda sana ihtiyacım var.
- A husband can complete a woman's life.
- Bir koca bir kadının hayatını tamamlayabilir.
- She lived a quiet life in the country.
- Taşrada sakin bir hayat yaşıyordu.
- I think that I was a princess in a past life.
- Bence ben önceki hayatımda bir prensestim.
- It was interesting to hear about school life in Britain.
- İngiltere'deki okul hayatını duymak ilginçti.
- Sami loved the country life.
- Sami taşra hayatını sevdi.
- Is there life before death?
- Ölümden önce hayat var mı?
- I chose to devote my life to the study of Islam.
- Hayatımı İslam'ı araştırmaya adadım.
- What would life be without hope?
- Umut olmadan hayat ne olurdu?
- While there is life, there is hope.
- Hayat varken umut var.
- Sometimes, life is so unjust.
- Bazen hayat çok adaletsiz.
- You should make a fresh start in life.
- Hayatta yeni bir başlangıç yapmalısın.
- Life has improved markedly.
- Hayat belirgin bir şekilde gelişti.
- I need her in my life.
- Hayatımda ona ihtiyacım var.
- You make your own life.
- Kendi hayatını kendin yaratırsın.
- You'll get used to the dorm life pretty quickly.
- Yurt hayatına oldukça hızlı bir şekilde alışacaksın.
- In my past life, I was a forest.
- Geçmiş hayatımda bir ormandım.
- Make the most of your college life.
- Üniversite hayatınızı en iyi şekilde değerlendirin.
- An honest life is pleasing to God.
- Dürüst bir hayat Allah'ı memnun ediyor.
- Tom spent all his life in Boston.
- Tom tüm hayatını Boston'da geçirdi.
- Tom has lived in Boston his whole life.
- Tom tüm hayatı boyunca Boston'da yaşadı.
- If you want to succeed in life, work hard.
- Hayatta başarılı olmak istiyorsanız, çok çalışın.
- It's the first time in my life I've felt so connected with someone.
- Hayatımda ilk defa birine bu kadar bağlandığımı hissettim.
- I've never felt closer to you in my entire life than I do right now.
- Bütün hayatım boyunca sana şimdi hissettiğimden daha yakın hiç hissetmedim.
- She continued studying all her life.
- Hayatı boyunca eğitime devam etti.
- Tom will spend the rest of his life in prison.
- Tom hayatının geri kalanını hapishanede geçirecek.
- After that he began to enjoy life again and gradually recovered.
- Ondan sonra hayattan tekrar zevk almaya başladı ve yavaş yavaş iyileşti.
- She needs to turn her life around.
- Hayatını değiştirmesi gerekiyor.
- Life has improved markedly.
- Hayat belirgin şekilde gelişti.
- He told me the story of his life.
- O bana hayatının hikayesini anlattı.
- His life after retirement was unhappy.
- Emekli olduktan sonraki hayatı mutsuzdu.
- Life is a flame that smothers death.
- Hayat, ölümü boğan bir alevdir.
- Life is not an exact science, it is an art.
- Hayat kesin bir bilim değil, bir sanattır.
- Life is the grave in which I'm turning.
- Hayat içinde döndüğüm mezardır.
- My life has changed quite a lot.
- Hayatım epeyce bir değişti.
- I've never been so frightened in my whole life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar korkmadım.
- He told me his life's story.
- O bana hayat hikayesini anlattı.
- This will change your entire life.
- Bu, tüm hayatınızı değiştirecek.
- Katalin dedicated her life to Esperanto.
- Katalin hayatını Esperanto'ya adadı.
- He was the first actor I had met in my life.
- Hayatımda tanıştığım ilk aktördü.
- All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it.
- İnsan dışındaki tüm hayvanlar, hayatın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu bilirler.
- My father has never been sick in his life.
- Babam hayatı boyunca hiç hastalanmadı.
- It's one of life's greatest pleasures.
- Hayatın en büyük zevklerinden biridir.
- He told me the story of his life.
- Bana hayat hikayesini anlattı.
- Life is the beginning of death.
- Hayat ölümün başlangıcıdır.
- We have different views on life.
- Hayata bakış açımız farklı.
- Tom had a long life.
- Tom uzun bir hayat sürdü.
- Tom risked his life to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmak için hayatını tehlikeye attı.
- She lived an unhappy life.
- O, mutsuz bir hayat yaşadı.
- The only mystery in life is why the kamikaze pilots wore helmets.
- Hayattaki tek gizem, kamikaze pilotlarının neden kask taktığıdır.
- It was the most boring trip of my entire life.
- Hayatım boyunca en sıkıcı geziydi.
- Your life is worth living.
- Hayatınız yaşamaya değer.
- Sami didn't want to spend the rest of his life in jail.
- Sami hayatının geri kalanını hapiste geçirmek istemiyordu.
- Life is but a sophisticated way of organising matter.
- Hayat, maddeyi organize etmenin sofistike bir yoludur.
- Andrew Johnson had to flee his home to save his life.
- Andrew Johnson hayatını kurtarmak için evinden kaçmak zorunda kaldı.
- This is the tallest scaffolding I've ever seen in my life.
- Bu şimdiye kadar hayatımda gördüğüm en yüksek iskele.
- I've worked hard my entire life.
- Hayatım boyunca çok çalıştım.
- Do you plan on staying single for the rest of your life?
- Hayatının sonuna kadar bekar kalmayı mı planlıyorsun?
- The doctor has saved my life.
- Doktor benim hayatımı kurtardı.
- Life is half spent before we know what it is.
- Biz hayatın ne olduğunu anlayana dek yarısı geçmiş olur.
- Tom lived a good long life.
- Tom güzel uzun bir hayat yaşadı.
- Life is like licking honey off a cactus.
- Hayat bir kaktüsten bal yalamak gibidir.
- You need to change your life.
- Hayatınızı değiştirmeniz gerekiyor.
- Tom sacrificed his life to save his brother.
- Tom kardeşini kurtarmak için hayatını feda etti.
- They are threatening my life.
- Onlar benim hayatımı tehdit ediyor.
- My life is different now.
- Hayatım artık farklı.
- My dream is to lead a quiet life in the country.
- Benim hayalim taşrada sakin bir hayat sürmek.
- Variety is the spice of life.
- Çeşitlilik hayatın baharatıdır.
- I want to change my life.
- Hayatımı değiştirmek istiyorum.
- After all, life is just like a dream.
- Sonuçta, hayat sadece bir rüya gibidir.
- He changed my life.
- O benim hayatımı değiştirdi.
- He remained single all his life.
- Hayatı boyunca bekar kaldı.
- This book will transform your life.
- Bu kitap hayatınızı değiştirecek.
- I've never seen so many trees in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar çok ağaç görmedim.
- Life is a mystery.
- Hayat bir gizemdir.
- Do you really want to spend the rest of your life with him?
- Gerçekten hayatının geri kalanını onunla geçirmek istiyor musun?
- It is believed that there is no life on Mars.
- Mars'ta hayat olmadığına inanılmaktadır.
- Sami claimed he feared for his life.
- Sami kendi hayatı için korku duyduğunu iddia etti.
- I've never been so frightened in my whole life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar korkmamıştım.
- Such is life.
- Hayat böyle işte.
- I've never been so humiliated in my entire life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar aşağılanmamıştım.
- I can't imagine how much more colourless life would be without multiple languages.
- Birden fazla dil olmasaydı hayatın ne kadar renksiz olacağını hayal bile edemiyorum.
- He has only one aim in life, to make money.
- Hayatta tek bir amacı var, para kazanmak.
- How can we achieve a balance between work and personal life?
- İş ve özel hayat arasında nasıl bir denge kurabiliriz?
- Yesterday was, without a doubt, the worst day of my thirty years of life.
- Dün, hiç şüphesiz, otuz yıllık hayatımın en kötü günüydü.
- I want you out of my life.
- Hayatımdan çıkmanı istiyorum.
- His unhappy childhood affected his outlook on life.
- Mutsuz çocukluğu hayata bakışını etkiledi.
- Layla shot Sami to save her life.
- Leyla kendi hayatını kurtarmak için Sami'yi vurdu.
- I wish you all well in your future life here.
- Buradaki gelecek hayatınızda size şans diliyorum.
- In this day and age, life without electricity is unimaginable.
- Bu çağda elektriksiz bir hayat düşünülemez.
- I could have saved Tom's life.
- Tom'un hayatını kurtarabilirdim.
- My life is over!
- Hayatım bitti!
- Tell me about your life, work and hobbies.
- Bana hayatından, işinden ve hobilerinden bahset.
- Sami needed to get Layla out of his life.
- Sami'nin Layla'yı hayatından çıkarması gerekiyordu.
- I've never been more certain of anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmadım.
- Life never ends but earthly life does.
- Hayat hiç bitmez fakat dünyadaki hayat biter.
- It is better to be a coward for five minutes than dead for the rest of your life.
- Hayatının geri kalanında ölü olmaktansa beş dakikalığına korkak olmak daha iyidir.
- I'd never been so scared in my life.
- Hayatımda hiç o kadar korkmamıştım.
- Those were the best years of my life.
- Hayatımın en güzel yıllarıydı.
- Sami came into Layla's life in 2006.
- Sami, Layla'nın hayatına 2006'da girdi.
- Imagine life without Tom.
- Tom'suz bir hayat düşün.
- I can't imagine life without the internet.
- İnternetsiz bir hayatı hayal edemiyorum.
- Layla wanted to live a fairy tale life with Sami.
- Layla, Sami ile peri masalı gibi bir hayat yaşamak istiyordu.
- I'm very grateful to Tom for saving my life.
- Hayatımı kurtardığı için Tom'a teşekkür borçluyum.
- I've never smoked a cigarette in my life.
- Hayatımda bir sigara bile içmedim.
- Prison life is not fun.
- Hapishane hayatı eğlenceli değildir.
- Tom has already seen the best years of his life.
- Tom zaten hayatının en güzel yıllarını gördü.
- Life is an eternal fight.
- Hayat sonsuz bir mücadeledir.
- Life is great.
- Hayat harika.
- Life seems so unfair.
- Hayat çok adaletsiz görünüyor.
- My life has been changed by this book.
- Bu kitap hayatımı değiştirdi.
- Since I cannot speak about Tom's entire life, I will speak about my own experiences with him.
- Tom'un tüm hayatı hakkında konuşamayacağıma göre, onunla olan deneyimlerimden bahsedeceğim.
- I have never felt prouder in my whole life.
- Hayatımda hiç bu kadar gurur duymamıştım.
- The God who gave us life, gave us morality at the same time.
- Bize hayat veren Tanrı, aynı zamanda ahlak da vermiştir.
- He remained single all his life.
- O, bütün hayatı boyunca bekar kaldı.
- You'll have to tell me all about Mary's life.
- Bana Mary'nin hayatı hakkında her şeyi anlatman gerekecek.
- That was the best day of my life.
- Hayatımın en güzel günüydü.
- We got ahead in life.
- Hayatta ilerledik.
- Tom wanted to start a new life.
- Tom yeni bir hayata başlamak istiyordu.
- That's life.
- İşte hayat bu.
- It's your life.
- Bu sizin hayatınız.
- Nara is an old city worth visiting at least once in your life.
- Nara, hayatınızda en az bir kez ziyaret etmeye değer eski bir şehir.
- I can't imagine my life without her.
- Onsuz bir hayat düşünemiyorum.
- Life would be empty without you.
- Sensiz hayat boş olurdu.
- Life is only a dream.
- Hayat sadece bir hayaldir.
- She didn't live a single day of her life without violence.
- O, hayatının bir gününde bile şiddetsiz yaşamadı.
- Life is short and time is swift.
- Hayat kısa ve zaman hızlıdır.
- He's suffering from acute pain in his life.
- Hayatında şiddetli ağrılar çekiyor.
- I like city life very much.
- Şehir hayatını çok seviyorum.
- Tom told me his life's story.
- Tom bana hayat hikayesini anlattı.
- Don't try to control my life.
- Hayatımı kontrol etmeye çalışmayın.
- Sami was full of life.
- Sami hayat doluydu.
- For once in my life, I'd like to do something right.
- Hayatımda bir kez olsun doğru bir şey yapmak istiyorum.
- She devoted her life to working among the poor.
- Hayatını yoksullar arasında çalışmaya adamıştır.
- Only artists and children see life as it is.
- Sadece sanatçılar ve çocuklar hayatı olduğu gibi görür.
- He thinks that life is like a voyage in a sense.
- O hayatın bir bakıma bir yolculuk gibi olduğunu düşünüyor.
- I don't know anything about Tom's life.
- Tom'un hayatı hakkında bir şey bilmiyorum.
- My life is very happy.
- Hayatım çok mutlu.
- For the first time in my life, I found myself all alone in an unknown city.
- Hayatımda ilk kez kendimi, bilmediğim bir şehirde yapayalnız halde buldum.
- I'm trying to save your life.
- Hayatını kurtarmaya çalışıyorum.
- Fadil started to think about life.
- Fadıl hayat hakkında düşünmeye başladı.
- I want to devote my life to education.
- Hayatımı eğitime adamak istiyorum.
- This is the life.
- Hayat bu.
- Tom decided to give up city life and live in the country.
- Tom şehir hayatından vazgeçmeye ve kırsalda yaşamaya karar verdi.
- Tom's life is back to normal.
- Tom'un hayatı normale döndü.
- Science can't solve all of life's problems.
- Bilim hayatın tüm sorunlarını çözemez.
- For the life of me I couldn't remember her name.
- Hayatım boyunca onun adını hatırlayamadım.
- Tom has been here his whole life.
- Tom tüm hayatı boyunca buradaydı.
- I've spent my whole life trying to help others.
- Bütün hayatımı başkalarına yardım etmeye çalışarak geçirdim.
- Life is strange.
- Hayat garip.
- I've never seen you before in my life.
- Seni hayatımda daha önce hiç görmedim.
- My life is a soap opera.
- Hayatım bir pembe dizi.
- Tom isn't sure what he wants to do with his life.
- Tom hayatında ne yapmak istediğinden emin değil.
- Life is full of problems.
- Hayat sorunlarla dolu.
- Tom was a bitter old man who was sick of life.
- Tom hayattan bıkmış sert yaşlı bir adamdı.
- She couldn't accept the cruelties of life.
- O, hayatın zulümlerini kabul edemezdi.
- Life is unfair.
- Hayat adil değil.
- How's life in Boston?
- Boston'da hayat nasıl?
- It ruined my life.
- O, hayatımı mahvetti.
- His life was in danger.
- Hayatı tehlikedeydi.
- Life is not all fun.
- Hayat her zaman eğlenceli değildir.
- She lived a lonely life.
- Yalnız bir hayat yaşadı.
- I've been trying to picture the rest of my life with you.
- Hayatımın geri kalanını seninle hayal etmeye çalışıyorum.
- I don't know how to write about what's going on in my life.
- Hayatımda olup bitenler hakkında nasıl yazacağımı bilmiyorum.
- Layla lost her house and her life.
- Layla evini ve hayatını kaybetti.
- Today we celebrate the life of one of the most amazing voices in rock.
- Bugün rock'ın en muhteşem seslerinden birinin hayatını kutluyoruz.
- Enjoy life while you may.
- Yapabiliyorken, hayatın tadını çıkarın.
- Life is like a big highway.
- Hayat büyük bir otoyol gibidir.
- My life is so boring.
- Hayatım çok sıkıcı.
- Earlier in his life, he ran a hotel.
- Hayatının erken dönemlerinde bir otel işletiyordu.
- A pointless life is a premature death.
- Anlamsız bir hayat, erken bir ölümdür.
- I haven't yet met anyone I'd want to spend the rest of my life with.
- Hayatımın geri kalanını birlikte geçirmek isteyeceğim biriyle henüz tanışmadım.
- Tom lived in Boston his whole life.
- Tom tüm hayatı boyunca Boston'da yaşadı.
- Life is a jest, and all things show it, I thought so once, and now I know it.
- Hayat bir şakadır ve her şey bunu gösterir, bir zamanlar öyle sanıyordum ama artık biliyorum.
- No one has the right to tell you how to live your life.
- Kimsenin size hayatınızı nasıl yaşayacağınızı söylemeye hakkı yoktur.
- He paid an eternal life for each one of us.
- Her birimiz için sonsuz bir hayat ödedi.
- Tom hates his life.
- Tom hayatından nefret ediyor.
- Why should I lay down my life for my king?
- Neden kralım için hayatımı feda edeyim?
- He rescued the dog at the risk of his own life.
- Kendi hayatını riske atarak köpeği kurtardı.
- I need to drop these useless perceptions to take full throttle over my life.
- Hayatıma tam gaz devam edebilmek için bu gereksiz algıları bırakmam gerekiyor.
- He ruined my life.
- O benim hayatımı mahvetti.
- Sami was looking forward to a new life with Layla.
- Sami, Layla ile yeni bir hayat kurmayı dört gözle bekliyordu.
- Your life is in jeopardy.
- Hayatın tehlikede.
- I've spent most of my life in Boston.
- Hayatımın çoğunu Boston'da geçirdim.
- I want her out of my life.
- Onun hayatımdan çıkmasını istiyorum.
- Tom has lived there all his life.
- Tom tüm hayatı boyunca orada yaşadı.
- She saved her baby's life at the risk of losing her own.
- Kendi hayatını kaybetme pahasına bebeğinin hayatını kurtardı.
- Do you want to go to prison for the rest of your life?
- Hayatının geri kalanını hapiste mi geçirmek istiyorsun?
- My life turned into a dark and shapeless living hell.
- Hayatım karanlık ve şekilsiz bir cehenneme döndü.
- I'm going to ruin your life.
- Hayatını mahvedeceğim.
- It was the worst night of my life.
- Hayatımın en kötü gecesiydi.
- It ruined my life.
- Hayatımı mahvetti.
- Zoology and botany deal with the study of life.
- Zooloji ve botanik hayatın incelenmesi ile ilgilenir.
- I don't take life lightly.
- Hayatı hafife almam.
- He's lived here his entire life.
- Hayatı boyunca burada yaşadı.
- I have a life.
- Benim bir hayatım var.
- Is there life in outer space?
- Uzayda hayat var mı?
- Your life is in my hands.
- Senin hayatın benim ellerimde.
- When I found my true identity, my life began to make sense.
- Gerçek kimliğimi bulduğumda, hayatım anlam kazanmaya başladı.
- Tom needed to start a new life.
- Tom'un yeni bir hayata başlaması gerekiyordu.
- Life in Japan is expensive.
- Japonya'da hayat pahalı.
- The most important thing in life is to be yourself.
- Hayatta en önemli şey kendiniz olmaktır.
- Life is not all fun and games.
- Hayat eğlenceden ve oyundan ibaret değildir.
- I don't want to live the rest of my life with a woman that I can respect but can't love.
- Hayatımın geri kalanını saygı duyabileceğim ama sevemeyeceğim bir kadınla yaşamak istemiyorum.
- Tom lived a hard life.
- Tom zor bir hayat yaşadı.
- There was an attempt on the president's life.
- Başkan'ın hayatına kastedildi.
- Life is strange sometimes.
- Hayat bazen gariptir.
- I owe him a great deal because he saved my life.
- Ona çok şey borçluyum çünkü o benim hayatımı kurtardı.
- Glory lasts longer than life.
- Şan ve şeref hayattan daha fazla sürer.
- Life is a long, long road.
- Hayat uzun, çok uzun bir yol.
- So, how is life in the big city?
- Peki, büyük kentte hayat nasıldır?
- Sami offered Layla a life she wanted.
- Sami, Layla'ya istediği hayatı teklif etti.
- I think his life is in danger.
- Sanırım onun hayatı tehlikede.
- Money can't buy life.
- Para hayatı satın alamaz.
- Sami has a difficult life.
- Sami'nin zor bir hayatı var.
- I saved your life.
- Hayatını kurtardım.
- I found the love of my life.
- Ben hayatımın aşkını buldum.
- That will cost you your life.
- Bu senin hayatına mal olacak.
- How much life insurance do I need?
- Ne kadarlık hayat sigortasına ihtiyacım var?
- I've never seen a yellow submarine in my life.
- Hayatımda sarı bir denizaltı hiç görmedim.
- I can't spend the rest of my life living with Tom.
- Hayatımın geri kalanını Tom'la yaşayarak geçiremem.
- She likes her life.
- O hayatını seviyor.
- Life is like a game of chess.
- Hayat satranç oyunu gibidir.
- Tom is trying to live a normal life.
- Tom normal bir hayat yaşamaya çalışıyor.
- Music is an important part of my life.
- Müzik hayatımın önemli bir parçası.
- This cannot be called life.
- Buna hayat denilemez.
- Sami was trying to rebuild his life.
- Sami hayatını yeniden kurmaya çalışıyordu.
- Why am I risking my life to help Tom?
- Neden Tom'a yardım etmek için hayatımı riske ediyorum?
- I was a fool to let you go out of my life.
- Hayatımdan çıkmana izin vermekle aptallık ettim.
- She is quite satisfied with her life as it is.
- Bu haliyle hayatından oldukça memnun.
- Tom will probably spend the rest of his life in prison.
- Tom muhtemelen hayatının geri kalanını hapiste geçirecek.
- Why is life so hard?
- Hayat neden bu kadar zor?
- What happened changed Tom's entire life.
- Olanlar Tom'un tüm hayatını değiştirdi.
- Senescence is the last stage of life.
- Yaşlılık hayatın son aşamasıdır.
- Tom led a double life.
- Tom çifte hayat sürüyordu.
- I want to achieve something in life.
- Hayatta bir şey başarmak istiyorum.
- Tom has lived in Boston his whole life.
- Tom bütün hayatını Boston'da yaşadı.
- He is full of life even though he is very old.
- Çok yaşlı olmasına rağmen hayat dolu.
- Get a life.
- Git de hayatta bir işe yara.
- It's never too late to change your life.
- Hayatınızı değiştirmek için asla geç değildir.
- Desperation has led him to risk his life.
- Çaresizlik onu hayatını riske atmaya itti.
- Yesterday was, without a doubt, the worst day of my thirty years of life.
- Dün, şüphesiz, otuz yıllık hayatımın en kötü günüydü.
- Tom and Mary were plotting to kill Tom's father for the life insurance.
- Tom ve Mary hayat sigortası için Tom'un babasını öldürmeyi planlıyorlardı.
- You're putting your life in danger.
- Hayatını tehlikeye atıyorsun.
- Sami was enjoying his life.
- Sami hayatından zevk alıyordu.
- I've never been so insulted in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım.
- Your whole life is before you.
- Bütün hayatınız önünüzde.
- Coffee is life.
- Kahve hayattır.
- I owe my life to Tom.
- Hayatımı Tom'a borçluyum.
- Tom is full of life.
- Tom hayat dolu.
- She had an accident that ended her life as a tennis player.
- O bir tenis oyuncusu olarak hayatını bitiren bir kaza geçirdi.
- I could never imagine a life without you.
- Sensiz bir hayatı asla hayal edemedim.
- I've never been so embarrassed in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar utanmamıştım.
- He can save your life.
- Hayatını kurtarabilir.
- Do you plan on staying single for the rest of your life?
- Hayatının geri kalanında bekar kalmayı mı planlıyorsun?
- I just want a little more excitement in my life.
- Hayatımda biraz daha heyecan istiyorum.
- Life never stays the same.
- Hayat asla aynı kalmaz.
- Tom's personal life is his own.
- Tom'un özel hayatı kendisini bağlar.
- He is very glad that his school life is going well.
- O, okul hayatının iyi gidiyor olmasından çok memnun.
- I want to know more about your school life.
- Okul hayatın hakkında daha çok şey bilmek istiyorum.
- I've never seen a yellow submarine in my life.
- Hayatımda hiç sarı bir denizaltı görmedim.
- My life would be completely empty without you.
- Hayatım sensiz tamamen boş olurdu.
- I want to achieve something in life.
- Hayatta bir şeyler başarmak istiyorum.
- I've never told a joke in my life.
- Hayatımda hiç fıkra anlatmadım.
- You can't put a price on a life.
- Bir hayata bir bedel koyamazsınız.
- Get out of my life!
- Çık git hayatımdan!
- Happy or unhappy, life is the only treasure which man possesses.
- Mutlu ya da mutsuz, hayat insanın sahip olduğu tek hazinedir.
- Life can force you to make tough choices.
- Hayat seni zor seçimler yapman için zorlayabilir.
- I can't even imagine my life without Tom.
- Tom olmadan hayatımı hayal bile edemiyorum.
- He was a brave warrior who had spent most of his life fighting his enemies.
- Hayatının çoğunu düşmanlarıyla savaşarak geçirmiş cesur bir savaşçıydı.
- She has another man in her life.
- Onun hayatında bir erkek daha var.
- I'll guard it with my life.
- Hayatım pahasına koruyacağım.
- It was one of the worst experiences of my life.
- Bu, hayatımın en kötü deneyimlerinden biriydi.
- Layla loved the country life.
- Leyla kır hayatını seviyordu.
- Life isn't comfortable in North America.
- Kuzey Amerika'da hayat rahat değil.
- Tom's life has been a struggle.
- Tom'un hayatı mücadele içinde geçti.
- You are the most important person in my life.
- Hayatımda en önemli kişi sizsiniz.
- He lost his life in a traffic accident.
- Hayatını bir trafik kazasında kaybetti.
- Andrew Johnson had to flee his home to save his life.
- Andrew Johnson hayatını kurtarmak için evini terk etmek zorunda kaldı.
- Life is full of disappointments.
- Hayat hayal kırıklıklarıyla dolu.
- Fadil still wanted to be part of Layla's life.
- Fadıl hala Leyla'nın hayatının bir parçası olmak istiyordu.
- Live your life your way, not according to the instructions of others.
- Hayatını kendi tarzına göre yaşa, diğerlerinin talimatlarına göre değil.
- He was praised for saving a life.
- Bir hayat kurtardığı için övüldü.
- Tom says he wants to spend the rest of his life with you.
- Tom hayatının geri kalan kısmını seninle geçirmek istediğini söylüyor.
- Life has just begun.
- Hayat daha yeni başladı.
- The most important thing in life is having enough money.
- Hayatta en önemli şey yeterli paraya sahip olmaktır.
- Sami's family made his life complicated.
- Sami'nin ailesi onun hayatını karmaşık hale getirdi.
- Life is very short.
- Hayat çok kısadır.
- This work is my purpose in life.
- Bu çalışma benim hayattaki amacım.
- Tom was single all his life.
- Tom tüm hayatı boyunca bekardı.
- I can't imagine such a life.
- Ben öyle bir hayatı hayal edemiyorum.
- My friend saved the girl at the risk of his own life.
- Arkadaşım kendi hayatı pahasına kızı kurtardı.
- In his whole life my father has never been ill.
- Babam hayatı boyunca hiç hasta olmadı.
- They often say that life is short.
- Sık sık hayatın kısa olduğunu söylerler.
- He doesn't mind risking his life.
- O, hayatını riske atmayı umursamaz.
- Tom has his own life to live.
- Tom'un yaşayacak kendi hayatı var.
- Tom is full of life.
- Tom hayat doludur.
- You're throwing away your entire life.
- Tüm hayatını çöpe atıyorsun.
- Tom needed to start a new life.
- Tom'un yeni bir hayata başlaması gerek.
- How has marriage actually changed your life?
- Evlilik senin hayatını gerçekten nasıl değiştirdi?
- He has worked in France his whole life.
- Hayatı boyunca Fransa'da çalıştı.
- I think I've just made the biggest mistake of my life.
- Sanırım hayatımın en büyük hatasını yaptım.
- I've done many stupid things in my life.
- Hayatımda bir sürü aptalca şeyler yaptım.
- Sami liked the good life.
- Sami iyi hayatı severdi.
- Tom is destroying Mary's life.
- Tom, Mary'nin hayatını mahvediyor.
- Live your life your way, not according to the instructions of others.
- Hayatınızı kendi bildiğiniz gibi yaşayın, başkalarının talimatlarına göre değil.
- The most important thing in life is having a lot of money.
- Hayattaki en önemli şey çok paraya sahip olmaktır.
- Tom wondered what his life would have been like if he had married Mary.
- Tom Mary ile evlenseydi hayatının nasıl olacağını merak ediyordu.
- Nothing is pleasant in life.
- Hayatta hiçbir şey keyifli değildir.
- When we remember that we are all mad, the mysteries disappear and life stands explained.
- Hepimizin deli olduğunu hatırladığımızda, gizemler kaybolur ve hayat apaçık kendini gösterir.
- Tom has never voted in his life.
- Tom hayatında hiç oy kullanmadı.
- You should enjoy your life without making others' lives unpleasant.
- Başkalarının hayatını tatsız yapmadan hayatından zevk almalısın.
- Tom devoted his life to Mary.
- Tom, hayatını Mary'ye adadı.
- Life is weird sometimes.
- Hayat bazen gariptir.
- Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.
- Hayatım boyunca, dünyanın dört bir yanına seyahat etmekten ve birçok farklı ülkede çalışmaktan büyük zevk aldım.
- I think that, for the first time in my life, I understood her.
- Sanırım hayatımda ilk kez onu anladım.
- City life has advantages and disadvantages.
- Şehir hayatının avantajları ve dezavantajları var.
- Anxiety is the worst demon in life.
- Anksiyete hayattaki en kötü şeytandır.
- I've never been that nervous in my entire life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar gergin olmamıştım.
- I now view life differently than I used to.
- Ben şimdi hayata eskisinden daha farklı bakıyorum.
- I've made a lot of stupid mistakes in my life.
- Hayatımda birçok aptalca hata yaptım.
- I've never been so happy in my entire life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar mutlu olmamıştım.
- You're the most important person in my life.
- Sen hayatımdaki en önemli kişisin.
- My life would probably have been quite different if I had been born a month later.
- Bir ay sonra doğmuş olsaydım hayatım muhtemelen çok farklı olurdu.
- You should set a high value on every man's life.
- Tüm insanların hayatına yüksek bir değer biçmelisiniz.
- No one has the right to tell you how to live your life.
- Hiç kimsenin sana hayatını nasıl yaşayacağını söyleme hakkı yok.
- He was extraordinarily important in your life.
- Hayatınızda olağanüstü bir önemi vardı.
- Tom leads a quiet life.
- Tom sakin bir hayat sürüyor.
- I couldn't say when exactly in my life it occurred to me that I would be a pilot someday.
- Bir gün pilot olma fikrinin hayatımda tam olarak ne zaman aklıma geldiğini söyleyemem.
- He achieved great success in life.
- Hayatta büyük başarılar elde etti.
- I need Tom in my life.
- Tom'a hayatımda ihtiyacım var.
- He has worked in France his whole life.
- O hayatı boyunca Fransa'da çalıştı.
- Layla loved the country life.
- Leyla kır hayatını sevdi.
- Misfortune dogged him all his life.
- Talihsizlik hayatı boyunca peşini bırakmadı.
- Tom doesn't know how to enjoy life.
- Tom hayattan nasıl zevk alacağını bilmiyor.
- An uncontrolled life leads to misery.
- Kontrolsüz bir hayat mutsuzluğa yol açar.
- Tom asked Mary about her life in Australia.
- Tom Mary'ye Avustralya'daki hayatı hakkında soru sordu.
- I've lived a long life.
- Uzun bir hayat yaşadım.
- He returned to his native village, where he spent the last few years of his life.
- Hayatının son birkaç yılını geçirdiği köyüne geri döndü.
- Tom saved my son's life.
- Tom oğlumun hayatını kurtardı.
- The doctor has saved my life.
- Doktor hayatımı kurtardı.
- I want my life back.
- Hayatımı geri istiyorum.
- Tom was a bitter old man who was sick of life.
- Tom hayattan bıkmış yaşlı bir adamdı.
- Life is either a daring adventure or nothing.
- Hayat ya cesur bir macera ya da hiçbir şeydir.
- Sami threatened Layla's life.
- Sami, Leyla'nın hayatını tehdit etti.
- Sami told us about his life before Islam.
- Sami bize İslam'dan önceki hayatını anlattı.
- Sami wanted to start a new life.
- Sami yeni bir hayata başlamak istedi.
- Life is a state of consciousness.
- Hayat bir bilinçlilik halidir.
- Painting was the great love of his life.
- Resim onun hayatının en büyük aşkıydı.
- He helped poor people all his life.
- Hayatı boyunca fakir insanlara yardım etti.
- I have lived in many houses and slept in many beds throughout my life.
- Ben hayatım boyunca pek çok evde yaşadım ve pek çok yatakta uyudum.
- My goal in life is to be Prime Minister.
- Hayattaki hedefim başbakan olmak.
- I can give you a long life.
- Sana uzun bir hayat verebilirim.
- He lost his life in a traffic accident.
- Trafik kazasında hayatını kaybetti.
- Life's too short to drink cheap wine.
- Hayat ucuz şarap içmek için çok kısa.
- Tom, your life's in danger.
- Tom, hayatın tehlikede.
- The sick man's life is in danger.
- Hasta adamın hayatı tehlikede.
- At this moment, all his past life seemed to flash across his mind.
- O anda, tüm geçmiş hayatı gözünün önünden geçer gibi oldu.
- Life is weird.
- Hayat garip.
- Sami disappeared to start a new life.
- Sami yeni bir hayata başlamak için ortadan kayboldu.
- If you don't have any goal in life, you're just waiting to die.
- Hayatta herhangi bir amacınız yoksa sadece ölmeyi bekliyorsunuzdur.
- If life deals you lemons, make lemonade.
- Hayat sana limonlar veriyorsa, limonata yap.
- I've never been so humiliated in my life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar aşağılanmamıştım.
- Heaven gives life to people and causes them to have all kinds of desires.
- Cennet insanlara hayat verir ve onların her türlü arzuya sahip olmalarına neden olur.
- I learnt to live a more meaningful life.
- Daha anlamlı bir hayat yaşamayı öğrendim.
- I won't beg for my life.
- Hayatım için yalvarmayacağım.
- Sami went back to ordinary life.
- Sami sıradan hayatına geri döndü.
- Can you bring him back to life?
- Onu hayata döndürebilir misin?
- Tom was scared for his life.
- Tom hayatı için korkuyordu.
- Just stay out of my life.
- Yalnızca hayatımdan uzak dur.
- You deserve a chance for a happier life.
- Daha mutlu bir hayat için bir şansı hak ediyorsun.
- She's young enough to start a new life.
- O yeni bir hayata başlamak için yeterince genç.
- Oil is more precious than human life to you, right?
- Petrol senin için insan hayatından daha kıymetli, değil mi?
- Life is often compared with a voyage.
- Hayat genellikle bir yolculuğa benzetilir.
- He is longing for city life.
- Şehir hayatına özlem duyuyor.
- Mary doesn't know how to relax and enjoy life.
- Mary nasıl rahatlayacağını ve hayatın tadını çıkaracağını bilmiyor.
- Language is central to human life.
- Dil, insan hayatının merkezinde yer alır.
- Nobody's life was in danger.
- Kimsenin hayatı tehlikede değildi.
- Layla made the most important decision of her life.
- Leyla hayatının en önemli kararını verdi.
- He may save your life.
- Hayatını kurtarabilir.
- His child's life is in danger.
- Onun çocuğunun hayatı tehlikededir.
- Life is a dream.
- Hayat bir rüyadır.
- I've never seen any of you before in my life.
- Hiçbirinizi hayatımda daha önce görmedim.
- Mary doesn't know that I saved her life, right?
- Mary, onun hayatını kurtardığımı bilmiyor, değil mi?
- Tom thanked Mary for changing his life.
- Tom hayatını değiştirdiği için Mary'ye teşekkür etti.
- He dedicated his life to fighting corruption.
- Hayatını yolsuzlukla mücadeleye adadı.
- This will be one of the best memories of my life.
- Bu hayatımın en güzel anılarından biri olacak.
- The life of some dairy farmers has gotten a lot easier since the introduction of robots to milk the cows.
- Bazı süt çiftçilerinin hayatı inekleri sağmak için robotlar tanıtıldığından beri çok daha kolay olmuştur.
- Sami's whole life was built on Layla.
- Sami'nin tüm hayatı Layla üzerine kuruluydu.
- Life is not a path of roses.
- Hayat güllük gülistanlık değildir.
- Sami had never met a Muslim in his life.
- Sami hayatında hiç Müslüman biriyle tanışmadı.
- Life is enjoyable.
- Hayat zevklidir.
- This dog saved that little girl's life.
- Bu köpek o küçük kızın hayatını kurtardı.
- Tom saved Mary's life by performing the Heimlich maneuver.
- Tom, Heimlich manevrası yaparak Mary'nin hayatını kurtardı.
- The accident almost cost him his life.
- Kaza neredeyse hayatına mal oluyordu.
- Tom has decided to live in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmında Boston'da yaşamaya karar verdi.
- Charles lived a life of debauchery when he was young.
- Charles gençken sefahat içinde bir hayat yaşadı.
- Sami endangered Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını tehlikeye attı.
- Source of life.
- Hayatın kaynağı.
- Life sucks.
- Hayat berbat.
- Many a man has lost his life at sea.
- Birçok adam denizde hayatını kaybetti.
- He who loves not wine, woman and songs, remains a fool his whole life long.
- Şarabı, kadınları ve şarkıları sevmeyen, hayatı boyunca bir aptal olarak kalır.
- If you tell anyone I said that, I'll hate you for the rest of my life.
- Bunu söylediğimi birine söylersen, hayatımın sonuna kadar senden nefret ederim.
- I can't imagine my life without Tom.
- Tom'suz bir hayat düşünemiyorum.
- Tom underwent plastic surgery and changed his identity to evade capture and start a new life.
- Tom yakalanmamak ve yeni bir hayata başlamak için estetik ameliyat geçirdi ve kimliğini değiştirdi.
- Tom dedicated his life to medicine.
- Tom hayatını tıbba adadı.
- I understand that life without love is impossible for me.
- Aşksız bir hayatın benim için imkansız olduğunu anlıyorum.
- Sami is gonna stay here for the rest of his life.
- Sami hayatının geri kalanını burada geçirecek.
- Tom soon adapted himself to school life.
- Tom, kısa sürede okul hayatına alıştı.
- Get out of my life.
- Çık git hayatımdan.
- What is your ultimate goal in your life?
- Hayatınızdaki nihai hedefiniz nedir?
- Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat hayattan keyif almaya büyük katkı sağlayabilir.
- If you were to remake your life , to what age would you like to go back?
- Hayatınızı yeniden kuracak olsaydınız, hangi yaşınıza geri dönmek isterdiniz?
- Tom has been a pessimist all his life.
- Tom hayatı boyunca kötümserdi.
- Personal life of Larry Ewing was shared in a website.
- Larry Ewing'in özel hayatı bir internet sitesinde paylaşıldı.
- He began a new life.
- O, yeni bir hayata başladı.
- Serious calamities struck him his whole life.
- Hayatı boyunca ciddi felaketler yaşadı.
- Do you want to spend the rest of your life in jail?
- Hayatının geri kalanını hapiste mi geçirmek istiyorsun?
- I can't imagine my life without him.
- Ben onsuz bir hayat düşünemiyorum.
- My grandmother told me about her whole life.
- Büyükannem bana tüm hayatını anlattı.
- He devoted his life to his study.
- Hayatını eğitimine adadı.
- The airbag saved my life.
- Hava yastığı hayatımı kurtardı.
- Life is so unfair.
- Hayat çok adaletsiz.
- A negative mind will never give you a positive life.
- Negatif bir zihin size asla olumlu bir hayat vermeyecek.
- Tom has been mistreated all his life.
- Tom hayatı boyunca ezildi.
- I hate my life.
- Hayatımdan nefret ediyorum.
- Women are the most beautiful part of a man's life.
- Kadınlar bir erkeğin hayatının en güzel parçasıdır.
- As you know, life is comparable to a voyage.
- Bildiğiniz gibi, hayat bir yolculuğa benzer.
- I deeply admire Frida Kahlo's life and work.
- Frida Kahlo'nun hayatına ve çalışmalarına derin bir hayranlık duyuyorum.
- The older I get, the more difficult life becomes.
- Yaşlandıkça hayat daha da zorlaşıyor.
- She is the light of my life.
- O benim hayatımın ışığı.
- If you leave me, my life will be nothing.
- Beni terk edersen, hayatım bir hiç olur.
- Do you need life insurance?
- Hayat sigortasına mı ihtiyacınız var?
- It completely changed my life.
- O, hayatımı tamamen değiştirdi.
- Tom has been single all his life.
- Tom hayatı boyunca bekardı.
- This patient's life is in danger.
- Bu hastanın hayatı tehlikede.
- She means more than my life to me.
- O benim için hayatımdan daha fazlası demek.
- I have my life savings invested in this store.
- Hayatım boyunca biriktirdiğim parayı bu dükkana yatırdım.
- Life is a state of consciousness.
- Hayat bir bilinç halidir.
- This is no life!
- Bu, hayat değil!
- Sami has lived most of his adult life in Cairo.
- Sami yetişkin hayatının çoğunu Kahire'de yaşadı.
- It nearly cost him his life.
- Neredeyse hayatına mal oluyordu.
- I simplified my life incredibly.
- Hayatımı inanılmaz derecede basitleştirdim.
- Making money is his main purpose in life.
- Para kazanmak hayatındaki asıl amaçtır.
- Tom told me my life's in danger.
- Tom bana hayatımın tehlikede olduğunu söyledi.
- Do you remember the name of the paramedic that saved my life?
- Hayatımı kurtaran sağlık görevlisinin adını hatırlıyor musun?
- I was looking for you all my entire life but I didn't know that was you.
- Hayatım boyunca seni aradım ama sen olduğunu bilmiyordum.
- Your life is worth living.
- Hayatın yaşamaya değer.
- She lived all her life in that town.
- Tüm hayatı boyunca o kasabada yaşadı.
- Life never ends but earthly life does.
- Hayat asla bitmez ama dünya hayatı biter.
- My life is nothing without you.
- Hayatım sen olmadan hiçbir şeydir.
- Why should I lay down my life for any king?
- Neden herhangi bir kral için hayatımı feda edeyim ki?
- I might as well die as lead such a life.
- Böyle bir hayat süreceğime, ölsem daha iyi.
- I don't want to complicate my life with all that!
- Tüm bunlarla hayatımı zorlaştırmak istemiyorum!
- He lived a moral life.
- O dürüst bir hayat yaşadı.
- His life's at stake.
- Hayatı tehlikede.
- Tom still wants to be part of Mary's life.
- Tom hala Mary'nin hayatının bir parçası olmak istiyor.
- Tom shouldn't have risked his life.
- Tom hayatını riske atmamalıydı.
- Why is Latin important for the life of a person?
- Latince bir insanın hayatı için neden önemlidir?
- I don't have the energy for this life anymore.
- Artık bu hayat için enerjim yok.
- That's how life is.
- İşte hayat böyle.
- I've never been sick a day in my life.
- Hayatımda asla bir gün hasta olmadım.
- He's suffering from acute pain in his life.
- O, hayatında akut ağrıdan çekiyor.
- How is your life?
- Hayatın nasıl?
- I'll protect her with my life.
- Hayatım pahasına onu koruyacağım.
- Tom has been here in Boston all his life.
- Tom hayatı boyunca Boston'daydı.
- Today we celebrate the life of one of the most amazing voices in rock.
- Bugün rocktaki en inanılmaz seslerinden birinin hayatını kutluyoruz.
- You are the most important person in my life.
- Sen hayatımdaki en önemli insansın.
- Never in my life have I seen such a terrible accident.
- Hayatımda hiç böyle korkunç bir kaza görmedim.
- He lost his life in an accident.
- Bir kazada hayatını kaybetti.
- The most important people in my life are my wife, my son, and my parents in that order.
- Hayatımdaki en önemli insanlar sırayla karım, oğlum ve anne ile babamdır.
- It will not be long before the boy learns what life is.
- Çok geçmeden oğlan hayatın ne olduğunu öğrenir.
- Do you need life insurance?
- Hayat sigortasına ihtiyacın var mı?
- Tom said he doesn't plan on staying single all his life.
- Tom hayatı boyunca bekar kalmayı planlamadığını söyledi.
- If I could be reborn, I would want to be the child of a rich family, then I'd be set for life.
- Eğer yeniden doğabilseydim, zengin bir ailenin çocuğu olmak isterdim, o zaman hayata hazır olurdum.
- How do you define life?
- Hayatı nasıl tanımlarsınız?
- What is the meaning of my life?
- Hayatımın anlamı ne?
- I've done some stupid things in my life.
- Ben de hayatımda aptalca şeyler yaptım.
- I've been here my whole life.
- Bütün hayatım boyunca buradaydım.
- My life is over.
- Hayatım bitti.
- What is life?
- Hayat nedir?
- He risked his life for it.
- Hayatını riske attı.
- I've made several mistakes in my life.
- Hayatımda birçok hata yaptım.
- It's hard to imagine a life without pets.
- Evcil hayvanların olmadığı bir hayatı hayal etmek zor.
- Life without beloved person has no sense.
- Sevilen kişi olmadan hayatın hiç anlamı yoktur.
- The fire was put out at the cost of a fireman's life.
- Yangın bir itfaiyecinin hayatı pahasına söndürüldü.
- Life seems to have been a constant struggle for her ever since she left home.
- Evden ayrıldığından beri hayat onun için sürekli bir mücadele olmuş gibi görünüyor.
- Despite the many tragedies she has had in life, she remains to have the pureness of her heart.
- Hayatında yaşadığı birçok trajediye rağmen, kalbinin saflığını korumaya devam ediyor.
- This is life!
- Hayat böyle!
- She often said that he was the love of her life.
- Sık sık onun hayatının aşkı olduğunu söylerdi.
- Sami wanted to give meaning to his own life.
- Sami kendi hayatına bir anlam vermek istedi.
- My life has been changed by this book.
- Hayatım bu kitapla değişti.
- Tom has lived here all his life.
- Tom bütün hayatını burada yaşadı.
- His life is a neverending race against time.
- Hayatı zamana karşı bitmeyen bir yarış.
- History is the teacher of life.
- Tarih hayatın öğretmenidir.
- Would you like to live the life you live now for eternity?
- Şu an yaşadığın hayatı sonsuza kadar yaşamak ister misin?
- Many a man has lost his life at sea.
- Birçok insan denizde hayatını kaybetti.
- Life is like that.
- Hayat böyle işte.
- Life's too short to drink bad wine.
- Hayat kötü şarap içmek için çok kısa.
- Tom has lived in Boston for most of his life.
- Tom hayatının çoğunu Boston'da geçirdi.
- He ended his life by jumping off a bridge.
- O, bir köprüden atlayarak hayatına son verdi.
- How does life start?
- Hayat nasıl başlar?
- We have lived a full life.
- Dolu bir hayat yaşadık.
- I've lived here my entire life.
- Hayatım boyunca burada yaşadım.
- She spent her life in pursuit of the truth.
- Hayatını gerçeği aramakla geçirdi.
- If you want to succeed in life, work hard.
- Hayatta başarılı olmak istiyorsan, çok çalış.
- She continued studying all her life.
- Hayatı boyunca çalışmaya devam etti.
- Recently, I've been thinking about what I want to do with my life.
- Son zamanlarda, hayatımda ne yapmak istediğimi düşünüyordum.
- Life is impossible without the sun.
- Güneş olmadan hayat imkansızdır.
- Tom wanted to spend the rest of his life with Mary.
- Tom, hayatının geri kalanını Mary ile geçirmek istedi.
- You can't run my life.
- Benim hayatımı yönetemezsin.
- I just wanted my old life back.
- Yalnızca, eski hayatımı geri istedim.
- Welcome to my life.
- Hayatıma hoş geldiniz.
- This is the life.
- Hayat budur.
- Does Tom ever talk about his personal life?
- Tom hiç kişisel hayatı hakkında konuşur mu?
- Everyone aspires to have a better life.
- Herkes daha iyi bir hayat arzular.
- It's difficult to put a price on a human life.
- Bir insanın hayatına fiyat biçmek zordur.
- As long as there's life, there is hope.
- Hayat olduğu sürece, umut da vardır.
- Tom worried about his life.
- Tom hayatı için endişeleniyordu.
- You were dying, but the doctor saved your life.
- Ölmek üzereydin ama doktor hayatını kurtardı.
- Tom has been an optimist all his life.
- Tom hayatı boyunca iyimser oldu.
- His child's life is in danger.
- Çocuğunun hayatı tehlikede.
- Mary's father made her life hell.
- Mary'nin babası hayatını cehenneme çevirdi.
- You're ruining my life.
- Sen benim hayatımı mahvediyorsun.
- How has marriage changed your perspective in life?
- Evlilik hayattaki bakış açınızı nasıl değiştirdi?
- My life is such a mess.
- Hayatım karmakarışık.
- Do you want to change your life?
- Hayatını değiştirmek istiyor musun?
- We have lived a full life.
- Dolu dolu bir hayat yaşadık.
- I couldn't give her the life that she deserved.
- Ona hak ettiği hayatı veremedim.
- I can't live that kind of life.
- Ben o tür bir hayat yaşayamam.
- Tom was a heavy smoker most of his life.
- Tom hayatının büyük bir bölümünde sigara içti.
- She devoted her life to helping the handicapped.
- O, özürlülere yardım etmek için hayatını adadı.
- Today, Layla's life is much better.
- Bugün, Layla'nın hayatı çok daha iyi.
- Is there life beyond the solar system?
- Güneş sisteminin ötesinde hayat var mı?
- She regretted deeply when she looked back on her life.
- Hayatında geriye baktığında, o derin üzüntü duymuştur.
- I thought her life would be better off if she moved to Cairo.
- Kahire'ye taşınırsa onun hayatının daha iyi olacağını düşünmüştüm.
- Our true hope is that there exists life in other worlds.
- Bizim gerçek umudumuz diğer dünyalarda hayat olduğudur.
- I have never been so humiliated in my entire life.
- Hayatım boyunca hiç bu kadar aşağılanmamıştım.
- She lived with him all her life.
- Hayatı boyunca onunla yaşadı.
- Tom's personal life is his own.
- Tom'un özel hayatı onun kendisine aittir.
- Life is not a sea of roses.
- Hayat dikensiz gül bahçesi değildir.
- I like my life the way it is now.
- Hayatımı şimdi olduğu gibi seviyorum.
- My family is my life.
- Ailem, benim hayatımdır.
- He makes enough money to live a luxurious life.
- O, lüks bir hayat yaşamak için yeterli para kazanır.
- She is quite satisfied with her life as it is.
- Hayatından olduğu gibi oldukça memnun.
- That's how life is.
- Hayat böyle işte.
- Tom says that he wants to live a simple and happy life.
- Tom sade ve mutlu bir hayat yaşamak istediğini söylüyor.
- Tom worked all his life.
- Tom hayatı boyunca çalıştı.
- They did not expect an easy life.
- Kolay bir hayat beklemiyorlardı.
- How is life treating you?
- Hayat size nasıl davranıyor?
- I've never seen such a thing in my life, not once!
- Hayatımda hiç böyle bir şey görmedim, bir kere bile!
- This medication is ruining my life.
- Bu ilaç hayatımı mahvediyor.
- Life was certainly very interesting when we lived in Boston.
- Boston'da yaşadığımızda hayat kesinlikle çok ilginçti.
- Life is not a path of roses.
- Hayat tozpembe değildir.
- I've had a pretty good life.
- Oldukça iyi bir hayat yaşadım.
- That will cost you your life.
- O senin hayatına mal olacak.
- Life would be empty without Tom.
- Hayat Tom olmadan boş olurdu.
- Life is a great misery.
- Hayat büyük bir sefalettir.
- Sami was begging for his life.
- Sami hayatı için yalvarıyordu.
- I do not want to waste the best years of my life for you.
- Hayatımın en güzel yıllarını senin için heba etmek istemiyorum.
- He is the love of her life.
- Onun hayatının aşkı.
- My life has become a treadmill, and I need a break.
- Hayatım bir koşu bandı haline geldi ve bir mola vermem gerekir.
- My life would have been completely empty without you.
- Sensiz hayatım tamamen boş olurdu.
- I've spent my whole life looking for someone like you.
- Tüm hayatımı senin gibi birini arayarak geçirdim.
- I've been waiting for this my whole life.
- Hayatım boyunca bunu bekledim.
- Tom met his life mate, Mary, at the age of twenty six.
- Tom yirmi altı yaşındayken hayat arkadaşı Mary'yle tanıştı.
- How much life insurance do you need?
- Ne kadar hayat sigortasına ihtiyacın var?
- Sami is part of Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatının bir parçası.
- Sami has never been to a bar in his whole entire life.
- Sami hayatı boyunca hiç bara gitmemiş.
- He dedicated his life to peace.
- Hayatını barışa adadı.
- Life is one big circus.
- Hayat büyük bir sirk.
- Not everybody succeeds in life.
- Herkes hayatta başarılı olamaz.
- It is better for an animal to live a comfortable life in a zoo than to be torn apart by a predator in the wild.
- Bir hayvanın hayvanat bahçesinde rahat bir hayat yaşaması vahşi doğada bir yabani hayvan tarafından parçalanmasından daha iyidir.
- Life is crazy.
- Hayat çılgınca.
- Life is a long and winding road.
- Hayat uzun ve dolambaçlı bir yoldur.
- What you write and how you write it can change your life.
- Ne yazdığın ve onu nasıl yazdığın hayatını değiştirebilir.
- You can't just hide here for the rest of your life.
- Hayatının geriye kalan kısmı için sadece burada saklanamazsın.
- Tom has had a very difficult life.
- Tom'un çok zor bir hayatı oldu.
- Do you want to spoil the best moment in my life?
- Hayatımın en güzel anını mahvetmek mi istiyorsun?
- Life's not easy.
- Hayat kolay değil.
- Tom spent the rest of his life in Boston.
- Tom hayatının geri kalanını Boston'da geçirdi.
- What is life without the radiance of love?
- Sevginin ışıltısı olmadan hayat nedir ki?
- This dog saved the girl's life.
- Bu köpek kızın hayatını kurtardı.
- Hardworking people succeed in life.
- Çalışkan insanlar hayatta başarılı oldular.
- Tom devoted his whole life to studying sharks.
- Tom tüm hayatını köpekbalıklarını incelemeye adadı.
- The life of some dairy farmers has gotten a lot easier since the introduction of robots to milk the cows.
- İnekleri sağmak için robotlar kullanılmaya başlandığından beri bazı mandıra çiftçilerinin hayatı çok daha kolaylaştı.
- It was one of the best experiences of my life.
- Hayatımın en iyi tecrübelerinden biriydi.
- Life is a series of choices.
- Hayat bir seçimler dizisidir.
- Life was not easy in Boston.
- Boston'da hayat kolay değildi.
- How many times have you been in love in your life?
- Hayatında kaç kez aşık oldun?
- He made me see what Life is, and what Death signifies, and why Love is stronger than both.
- Bana Hayat'ın ne olduğunu, Ölüm'ün ne anlama geldiğini, ve Sevgi'nin neden ikisinden de güçlü olduğunu gösterdi.
- Life is a beautiful magnificent thing, even to a jellyfish.
- Hayat güzel ve muhteşem bir şeydir, bir denizanası için bile.
- His whole life was pieces of paper.
- Onun tüm hayatı kağıt parçalarıydı.
- His desire to dive has cost him his life.
- Dalma arzusu hayatına mal oldu.
- If you want to get something in life, you should go against the flow.
- Hayatta bir şey elde etmek istiyorsanız, akıntıya karşı yüzmelisiniz.
- I've been doing this my whole life.
- Hayatım boyunca bunu yaptım.
- I want to get my life back together.
- Hayatımı tekrar düzene sokmak istiyorum.
- Tom has been mistreated all his life.
- Tom hayatı boyunca itilip kakıldı.
- They just want a better life for themselves and their families.
- Sadece kendileri ve aileleri için daha iyi bir hayat istiyorlar.
- Sami tried to do everything possible to try to save Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını kurtarmak için mümkün olan her şeyi yapmaya çalıştı.
- One mistake will cost a person his life.
- Bir hata bir insanın hayatına mâl olur.
- Our true hope is that there exists life in other worlds.
- Gerçek umudumuz, başka dünyalarda da hayat olması.
- Get out of my life and never return.
- Hayatımdan defol ve bir daha asla geri gelme.
- That was the best day of my life.
- O, hayatımdaki en iyi gündü.
- We want higher salaries and a better life.
- Daha yüksek maaşlar ve daha iyi bir hayat istiyoruz.
- Tom doesn't want to spend the rest of his life in prison.
- Tom hayatının geri kalanını hapiste geçirmek istemiyor.
- I can't imagine life without books.
- Kitapsız hayat hayal edemiyorum.
- Without your love, my life would be very sad.
- Sevginiz olmasaydı, hayatım çok üzücü olurdu.
- It is the greatest happiness in life to love and to be loved.
- Sevmek ve sevilmek, hayattaki en büyük mutluluktur.
- A single incident can change your life.
- Tek bir olay hayatınızı değiştirebilir.
- Why am I risking my life to help Tom?
- Tom'a yardım etmek için neden hayatımı riske atıyorum?
- City life suits me very well.
- Şehir hayatı bana çok uygun.
- Layla made some terrible decisions in her life.
- Leyla hayatında bazı korkunç kararlar aldı.
- You don't have a life.
- Senin bir hayatın yok.
- When I retire, I'd like to spend the rest of my life in the country.
- Emekli olduğumda, hayatımın geri kalanını taşrada geçirmek istiyorum.
- I wanted to resume my normal life.
- Normal hayatımı sürdürmek istedim.
- If it were not for electricity, our civilized life would be impossible.
- Eğer elektrik olmasaydı, medeni hayatımız imkansız olurdu.
- Dan struggled with life in Alaska.
- Dan Alaska'daki hayatla mücadele etti.
- Tom lived in Boston most of his life.
- Tom hayatının çoğunu Boston'da geçirdi.
- What is most important in life differs from person to person.
- Hayatta neyin en önemli olduğu kişiden kişiye değişir.
- Tom lived a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşıyordu.
- I've never been so sure of anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şeyden bu kadar emin olmadım.
- Her only purpose in life was to get rich.
- Onun hayattaki tek amacı zengin olmaktı.
- My whole life long, I fought against superstition.
- Hayatım boyunca batıl inançlara karşı savaştım.
- The girl talked to her parents about her college life in Tokyo.
- Kız ailesine Tokyo'daki üniversite hayatını anlattı.
- Life is still hard.
- Hayat hala zor.
- He has got used to a new life.
- O yeni bir hayata alıştı.
- Life is too short to waste time hating anyone.
- Hayat, birinden nefret ederek zaman kaybetmek için çok kısa.
- Tom ran for his life.
- Tom hayatını kurtarmak için koştu.
- Spend money and enjoy life!
- Para harcayın ve hayatın tadını çıkarın!
- I'll get even with you, if it takes me the rest of my life.
- Hayatımın geri kalanını alsa bile seninle ödeşeceğim.
- I hate my life without you.
- Sensiz hayatımdan nefret ediyorum.
- If you want to get something in life, you should go against the flow.
- Hayatta bir şey elde etmek istiyorsan, akıntıya karşı gitmelisin.
- It was the most boring trip of my entire life.
- Hayatımın en sıkıcı yolculuğuydu.
- Life is short, even if it lasts more than a hundred years.
- Hayat kısa, yüz yıldan fazla sürse bile.
- You're the man of my life and I want to make you happy always.
- Sen benim hayatımın erkeğisin ve ben seni hep mutlu etmek istiyorum.
- You're no longer part of my life.
- Artık hayatımın bir parçası değilsin.
- She spent her life in pursuit of the truth.
- Hayatını gerçeğin peşinde geçirdi.
- Sami lived a glittering life.
- Sami ışıltılı bir hayat yaşadı.
- Life can be hard.
- Hayat zor olabilir.
- Love can mend your life.
- Sevgi hayatınızı onarabilir.
- Life isn't always simple.
- Hayat her zaman basit değildir.
- This book will change your life.
- Bu kitap hayatınızı değiştirecek.
- It was the biggest mistake of my life.
- Bu hayatımın en büyük hatasıydı.
- One of my major life goals is world domination.
- Hayatımın en büyük hedeflerinden biri dünyaya hakim olmak.
- He was a strong boy, full of life, before he was stricken with the plague.
- O, vebaya kapılmadan önce güçlü bir çocuktu, hayat doluydu.
- Her life was in danger.
- Hayatı tehlikedeydi.
- I need him in my life.
- Hayatımda ona ihtiyacım var.
- He remained poor all his life.
- Hayatı boyunca fakir kaldı.
- She has another man in her life.
- Hayatında başka bir adam var.
- I don't want that kind of life for our children.
- Çocuklarımız için böyle bir hayat istemiyorum.
- It's the most idiotic thing I've seen in my life.
- Hayatımda gördüğüm en aptalca şey.
- He lived a simple life.
- Sade bir hayat yaşadı.
- It was the happiest time of my life.
- Hayatımın en mutlu zamanıydı.
- Her life's at stake.
- Onun hayatı tehlikede.
- I'm very grateful to Tom for saving my life.
- Hayatımı kurtardığı için Tom'a minnettarım.
- Life is just a bowl of cherries.
- Hayat sadece bir kase kiraz.
- He sacrificed his own life to save them.
- Onları kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- Life does not repeat its gifts.
- Hayat hediyelerini tekrarlamaz.
- You are my life.
- Sen benim hayatımsın.
- Do you think it's normal to spend one's life working?
- Birinin hayatını çalışarak geçirmesinin normal olduğunu düşünüyor musun?
- This is the stupidest movie I have ever seen in my life.
- Bu hayatımda izlediğim en aptalca film.
- Life is so unfair sometimes.
- Hayat bazen çok adaletsiz.
- Today was the worst day of my life.
- Bugün hayatımın en kötü günüydü.
- Every day of thy life is a page in thy history.
- Hayatının her günü tarihindeki bir sayfadır.
- Nothing in life is easy.
- Hayatta hiçbir şey kolay değildir.
- His main object in life was to become rich.
- Onun hayattaki temel amacı zengin olmak.
- Loosen up a bit, life is too short.
- Biraz gevşe, hayat çok kısa.
- I'm not used to talking about my life with people whom I don't know.
- Tanımadığım insanlarla hayatım hakkında konuşmaya alışık değilim.
- Tom has decided to live in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geri kalanında Boston'da yaşamaya karar verdi.
- It's one of the biggest regrets of my life.
- Hayatımın en büyük pişmanlıklarından biri.
- You changed my life.
- Hayatımı değiştirdin.
- Resignation is the first lesson of life.
- Teslimiyet hayatın ilk dersidir.
- Tom has been mistreated all his life.
- Tom hayatı boyunca kötü muamele gördü.
- You'll get used to the dorm life pretty quickly.
- Yurt hayatına çabucak alışacaksın.
- Spend money and enjoy life!
- Para harca ve hayatın tadını çıkar!
- Life has just begun.
- Hayat henüz başladı.
- His life belongs to me.
- Hayatı bana ait.
- Oh, if I could see Mary's face once more in my life.
- Ah, Mary'nin yüzünü hayatımda bir kez daha görebilseydim.
- The two of you have ruined my life.
- İkiniz hayatımı mahvettiniz.
- If the sun went out, all life would die.
- Güneş sönse bütün hayat ölür.
- She has a negative attitude toward life.
- Hayata karşı olumsuz bir tutumu var.
- Her son makes life worth living.
- Oğlu hayatı yaşamaya değer kılıyor.
- He lived abroad for much of his life.
- Hayatının büyük bir kısmını yurtdışında geçirdi.
- Your money or your life!
- Paran ya da hayatın!
- It's already impossible for Tom to imagine his life without a car.
- Tom için arabasız bir hayatı hayal etmek artık imkansız.
- Layla had to act to save her life.
- Layla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
- Mary wondered what her life would have been like if she had married Tom.
- Mary, Tom'la evlenseydi hayatının nasıl olacağını merak ediyordu.
- The patient's life was in danger.
- Hastanın hayatı tehlike altında idi.
- My life has changed completely.
- Hayatım tamamen değişti.
- Science can't solve all of life's problems.
- Bilim hayatın sorunlarının hepsini çözemez.
- This is one of the most beautiful paintings I've ever seen in my life.
- Bu hayatımda gördüğüm en güzel tablolardan biri.
- I want to tell you all about my new life.
- Sana yeni hayatımla ilgili her şeyi anlatmak istiyorum.
- It was his fate to live a lonely life.
- Yalnız bir hayat yaşamak onun kaderiydi.
- She means more than my life to me.
- O benim için hayatımdan daha önemli.
- Life is more interesting than any book.
- Hayat tüm kitaplardan daha ilginçtir.
- You were dying, but the doctor saved your life.
- Ölüyordun ama doktor senin hayatını kurtardı.
- I want to spend my life with Mary.
- Hayatımı Mary ile geçirmek istiyorum.
- I've already saved your life twice.
- Hayatını iki kez kurtardım.
- Sami was on the road to getting his life back.
- Sami hayatını geri kazanma yolundaydı.
- Life is one big circus.
- Hayat büyük bir sirktir.
- Without music, life would be an error.
- Müzik olmadan, hayat bir hata olurdu.
- My dream is to live a quiet life in the country.
- Hayalim kırsalda sakin bir hayat yaşamak.
- Life isn't fair, but it's still good.
- Hayat adil değil ama yine de güzel.
- All his life Tom was an outsider.
- Hayatı boyunca Tom bir yabancıydı.
- That was the hardest thing I ever did in my life.
- Hayatımda şimdiye kadar yaptığım en zor şey buydu.
- He had various experiences in his life.
- Hayatında çeşitli deneyimler yaşadı.
- Life here is much easier than it used to be.
- Buradaki hayat eskisinden çok daha kolay.
- Life starts when you decide what you are expecting from it.
- Hayat ondan ne beklediğine karar verdiğinde başlar.
- The best book about life is life itself.
- Hayat hakkındaki en iyi kitap hayatın kendisidir.
- She was content with her life.
- Hayatından memnundu.
- Life has its ups and downs.
- Hayatın iniş ve çıkışları vardır.
- I've never won anything in my life.
- Hayatımda hiçbir şey kazanmadım.
- Tom said he thought there was no life on Mars.
- Tom, Mars'ta hayat olmadığını düşündüğünü söyledi.
- You've lived a charmed life, Tom.
- Büyülü bir hayat yaşadın, Tom.
- You've changed my life!
- Benim hayatımı değiştirdin!
- He saved his friend at the risk of his own life.
- Kendi hayatını tehlikeye atarak arkadaşını kurtardı.
- I've never felt so good in my life.
- Hayatımda hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
- Tom lived most of his life in Australia.
- Tom hayatının çoğunu Avustralya'da geçirdi.
- Life is an adventure.
- Hayat bir maceradır.
- You're putting your life in danger.
- Sen hayatını tehlikeye atıyorsun.
- It nearly cost me my life.
- Neredeyse hayatıma mal oluyordu.
- He told me his life's story.
- Bana hayat hikayesini anlattı.
- Who doesn't want to be happy in life?
- Kim hayatta mutlu olmak istemez ki?
- Life has often been compared to climbing a mountain.
- Hayat çoğu zaman bir dağa tırmanmaya benzetilir.
- Without electricity we can't live a good life today.
- Elektrik olmadan bugün iyi bir hayat yaşayamayız.
- Late in life the miser learned to be generous with money.
- Cimriler para konusunda cömert olmayı hayatlarının sonlarında öğreniyordu.
- Kuniko has never drunk so much before in her life.
- Kuniko hayatında hiç bu kadar çok içmemişti.
- Culture plays a dynamic role in shaping an individual's character, attitude, and outlook on life.
- Kültür, bir bireyin karakterini, tutumunu ve hayata bakışını şekillendirmede dinamik bir rol oynar.
- Life is not measured by the number of breaths we take, but by the moments that take our breath away.
- Hayat aldığımız nefeslerin sayısıyla değil, nefesimizi kesen anlarla ölçülür.
- Life is a dream.
- Hayat bir rüya.
- In life as with omelets, the timing is important.
- Omlette olduğu gibi hayatta da zamanlama önemlidir.
- Layla settled in to her new life in an Egyptian prison cell.
- Layla Mısır'da bir hapishane hücresindeki yeni hayatına alıştı.
- Only an immediate operation can save the patient's life.
- Sadece acil bir ameliyat hastanın hayatını kurtarabilir.
- Tom has never had a real job in his whole life.
- Tom'un hayatı boyunca hiç gerçek bir işi olmadı.
- She leads a solitary life in a remote area of Scotland.
- İskoçya'nın uzak bir bölgesinde yalnız bir hayat sürüyor.
- Sami and Layla had a wonderful life together.
- Sami ve Leyla'nın birlikte muhteşem bir hayatları vardı.
- I see life differently now.
- Hayata şimdi daha farklı bakıyorum.
- I've spent my whole life trying to help others.
- Tüm hayatımı başkalarına yardım etmeye çalışarak geçirdim.
- Life is very hard.
- Hayat çok zordur.
- I swear on my own life.
- Ben hayatım üzerine yemin ederim.
- Tom stayed single his whole life.
- Tom hayatı boyunca bekar kaldı.
- Say goodbye to life!
- Hayata elveda de!
- A man's life has its ups and downs.
- Bir erkeğin hayatında inişler ve çıkışlar vardır.
- I have spent my whole life here.
- Tüm hayatımı burada geçirdim.
- He saved the child at the risk of his own life.
- Kendi hayatını riske atarak çocuğu kurtardı.
- Tom was single all his life.
- Tom hayatı boyunca bekardı.
- Fadil felt a void in his life.
- Fadıl hayatında bir boşluk hissetti.
- Sami will remain in jail for the rest of his natural life.
- Sami doğal hayatının sonuna kadar hapiste kalacak.
- Is modern life too complicated?
- Modern hayat çok mu karmaşık?
- It may save your life.
- Hayatınızı kurtarabilir.
- Tom did not hesitate to come to Mary's rescue, even at the risk of his own life.
- Tom, kendi hayatını riske atsa bile Mary'yi kurtarmaya gelmekte tereddüt etmedi.
- It's everyone's wish to succeed in life.
- Hayatta başarılı olmak herkesin arzu ettiği bir şeydir.
- Tom lived a sheltered life.
- Tom korunaklı bir hayat yaşadı.
- Tom wanted to get on with his life.
- Tom hayatına devam etmek istiyordu.
- Then what kind of life brings happiness?
- O zaman ne tür bir hayat mutluluk getirir?
- Are you trying to ruin my life?
- Hayatımı mahvetmeye mi çalışıyorsun?
- I will keep these words my whole life.
- Bu sözleri hayatım boyunca saklayacağım.
- My life is like a sick joke.
- Hayatım iğrenç bir şaka gibi.
- Sami threatened Layla's life.
- Sami, Layla'nın hayatını tehdit etti.
- I owe him a great deal because he saved my life.
- Hayatımı kurtardığı için ona çok şey borçluyum.
- Life has its ups and downs.
- Hayatın inişleri ve çıkışları vardır.
- Tom is going to prison for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmı için hapse gidiyor.
- I lead a busy life.
- Yoğun bir hayatım var.
- Sometimes, life is difficult and painful.
- Bazen hayat zor ve acı vericidir.
- He has another woman in his life.
- Onun da hayatında başka bir kadın var.
- Obviously I agree that you should advance in life through your own efforts.
- Açıkçası hayatta kendi çabalarınızla ilerlemeniz gerektiğine katılıyorum.
- Life is too short to learn German.
- Hayat Almanca öğrenmek için çok kısa.
- Life isn't easy.
- Hayat kolay değil.
- If it weren't for the sun, life would be impossible.
- Eğer güneş olmasaydı, hayat imkansız olurdu.
- There's no life in this body.
- Bu bedende hayat yok.
- Enjoy your life.
- Hayatının tadını çıkar.
- Something you should know about me is that my greatest fear in life is that people will find out that I'm poor.
- Benim hakkımda bilmeniz gereken bir şey varsa o da hayattaki en büyük korkumun insanların fakir olduğumu öğrenmesi olduğudur.
- You saved my life.
- Hayatımı kurtardınız.
- My grandfather's life was long and happy.
- Büyükbabamın hayatı uzun ve mutluydu.
- Dan had a life insurance policy.
- Dan'in bir hayat sigortası vardı.
- Tom lived a lonely life.
- Tom yalnız bir hayat yaşadı.
- He feels powerless about his own life.
- Kendi hayatı hakkında güçsüz hissediyor.
- Tom lived a simple life.
- Tom basit bir hayat yaşadı.
- His entire life and worldview is based on hatred.
- Onun tüm hayatı ve dünya görüşü nefrete dayanıyor.
- That's just life.
- Hayat işte.
- This will change your entire life.
- Bu tüm hayatınızı değiştirecek.
- I plan to stay here for the rest of my life.
- Hayatımın geri kalanında burada kalmayı planlıyorum.
- He begged for his life.
- Hayatı için yalvardı.
- You must study your whole life.
- Hayatın boyunca çalışmak zorundasın.
- She was praised for saving a person's life.
- Bir kişinin hayatını kurtardığı için methedildi.
- That's my life's ambition.
- Bu benim hayatımın amacı.
- That's life.
- Hayat böyle işte.
- The unexamined life is not worth living.
- İncelenmemiş hayat yaşamaya değmez.
- You must learn to see life as it is.
- Hayatı olduğu gibi görmeyi öğrenmelisiniz.
- He took an airplane for the first time in his life.
- Hayatında ilk kez bir uçağa bindi.
- What's the most important lesson life has taught you?
- Hayatın size öğrettiği en önemli ders nedir?
- I decided to live the life of my dreams.
- Sevdiğim hayatı yaşamaya karar verdim.
- He may save your life.
- O, hayatını kurtarabilir.
- I wonder if my life is worth living.
- Hayatımın yaşamaya değer olup olmadığını merak ediyorum.
- It's time to get your life together.
- Hayatını toparlamanın zamanı geldi.
- I'm afraid for his life.
- Onun hayatı için korkuyorum.
- He dedicated his whole life to helping poor people.
- Tüm hayatını yoksul insanlara yardım etmeye adadı.
- Within seconds, Dan's life will change forever.
- Saniyeler içinde Dan'in hayatı sonsuza dek değişecek.
- Life is like a game of chess.
- Hayat satranç oyunu gibi.
- He is my only passion in life.
- O, hayattaki tek tutkum.
- You ruined my life.
- Hayatımı mahvettin.
- Tom said that school did little to prepare him for life.
- Tom okulun onu hayata hazırlamak için az şey yaptığını söyledi.
- Life is sweet for you.
- Hayat senin için tatlı.
- Tom gave Mary CPR and saved her life.
- Tom, Mary'ye kalp masajı yaptı ve hayatını kurtardı.
- He remained poor all his life.
- O, bütün hayatı boyunca fakir kaldı.
- Life isn't fair, is it?
- Hayat adil değil, değil mi?
- Life is anything but normal.
- Hayat normal değil.
- I have a comfortable life.
- Rahat bir hayatım var.
- His desire to dive has cost him his life.
- Dalış arzusunu onun hayatına mal oldu.
- Sami was enjoying his life.
- Sami hayatının tadını çıkarıyordu.
- I'd like to spend the rest of my life with you.
- Hayatımın kalanını seninle geçirmek istiyorum.
- She's the love of my life.
- O benim hayatımın aşkı.
- Sami ruined Layla's life.
- Sami Layla'nın hayatını mahvetti.
- Every life is worth saving.
- Her hayat kurtarmaya değer.
- Layla's life fell apart.
- Layla'nın hayatı darmadağın oldu.
- Health and intellect are the two blessings of life.
- Sağlık ve akıl, hayatın iki nimetidir.
- You're part of my life.
- Sen hayatımın bir parçasısın.
- His life is full of trouble.
- Onun hayatı sorun dolu.
- To love life is to love God.
- Hayatı sevmek, Tanrı'yı sevmektir.
- He lived abroad for much of his life.
- Hayatının çoğunu yurt dışında yaşadı.
- Tom lived half his life in Boston.
- Tom hayatının yarısını Boston'da yaşadı.
- Today is the first day of the rest of your life.
- Bugün hayatınızın geri kalanının ilk günüdür.
- Love, which is a wonderful feeling, comes to everyone at some time in their life.
- Harika bir duygu olan aşk, herkese hayatının bir döneminde gelir.
- Tom has been a gambler all his life.
- Tom bütün hayatı boyunca bir kumarbazdı.
- Tom has no intention of staying in Boston for the rest of his life.
- Tom hayatının geriye kalan kısmında Boston'da kalmaya niyeti yok.
- Tom has been trying to live a normal life.
- Tom normal bir hayat yaşamaya çalışıyordu.
- I deeply admire Frida Kahlo's life and work.
- Ben Frida Kahlo'nun hayatına ve çalışmalarına derinden hayranlık duyuyorum.
- He makes enough money to live a luxurious life.
- O, lüks bir hayat yaşamaya yetecek kadar para kazanır.
- Tom has lived in Boston all his life.
- Tom bütün hayatı boyunca Boston'da yaşadı.
- The tragic event haunted Tom all his life.
- Bu trajik olay Tom'un hayatı boyunca peşini bırakmadı.
- Life is but an absurd dream.
- Hayat saçma bir rüyadan ibaret.
- Tom has had such a hard life.
- Tom'un çok zor bir hayatı oldu.
- Life is the grave in which I'm turning.
- Hayat, içinde döndüğüm bir mezar.
- Everyone has a life.
- Herkesin bir hayatı var.
- My life was a mess.
- Hayatım darmadağındı.
- This is the most embarrassing moment of my life.
- Bu hayatımın en utanç verici anı.
- May this day be the happiest day in your life.
- Bugün hayatındaki en mutlu gün olsun.
- Tom made Mary's life impossible.
- Tom Mary'nin hayatını imkansız hale getirdi.
- She wanted to live a more relaxing life.
- Daha rahat bir hayat yaşamak istiyordu.
- Sometimes, life is so unfair.
- Bazen hayat çok adil değil.
- I want to be in your life again.
- Tekrar hayatında olmak istiyorum.
- Sometimes I think life is meaningless.
- Bazen hayatın anlamsız olduğunu düşünüyorum.
- How is life?
- Hayat nasıl?
- She says her life is monotonous.
- Hayatının monoton olduğunu söylüyor.
- The most important people in my life are my wife, my son, and my parents in that order.
- Hayatımdaki en önemli insanlar sırasıyla eşim, oğlum ve ebeveynlerimdir.
- It is everyone's wish to succeed in life.
- Hayatta herkesin isteği başarılı olmaktır.
- I'm not going to tell you how to live your life.
- Hayatını nasıl yaşayacağını sana söylemeyeceğim.
- Sami wanted to start a new life.
- Sami yeni bir hayata başlamak istiyordu.
- I want to get my life back together.
- Hayatımı toparlamak istiyorum.
- Life is short, so I use Python.
- Hayat kısa, bu yüzden Python kullanıyorum.
- If you do this, you will regret it for the rest of your life.
- Bunu yaparsan, hayatının sonuna kadar pişman olacaksın.
- Layla was afraid for Sami's life.
- Layla, Sami'nin hayatından endişe ediyordu.
- Tom has never worked a day in his life.
- Tom hayatı boyunca tek bir gün bile çalışmamış.
- What I do in my personal life is none of your business.
- Kişisel hayatımda yaptığım şey seni ilgilendirmez.
- Layla wanted to live a successful life.
- Leyla başarılı bir hayat yaşamak istiyordu.
- Are you sure you want to put your life in her hands?
- Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- I've done a lot of stupid things in my life.
- Hayatımda bir sürü aptalca şey yaptım.
- All things taken into consideration, my father's life was a happy one.
- Her şey göz önünde tutulduğunda, babamın hayatı mutlu bir hayattı.
- The more we know about life, the better we can understand what we read.
- Hayat hakkında ne kadar çok şey bilirsek, okuduklarımızı o kadar iyi anlayabiliriz.
- Get out of my life!
- Hayatımdan çık!
- She told me many stories about her life.
- Hayatı hakkında bana bir sürü hikaye anlattı.
- To some life is pleasure, to others suffering.
- Bazıları için hayat zevktir, bazıları içinse acı.
- Tom has never written a letter in his life.
- Tom hayatı boyunca hiç mektup yazmadı.
- Tom never worked a day in his life.
- Tom hayatında bir gün bile çalışmadı.
- Do you want to spend the rest of your life with her?
- Hayatının geri kalanını onunla mı geçirmek istiyorsun?
- Tom should ask himself what he's doing with his life.
- Tom hayatıyla ne yaptığını kendisine sormalı.
- Jack has no goals in life.
- Jack'in hayatta hiçbir hedefi yok.
- Life is a sexually transmitted disease.
- Hayat cinsel olarak bulaşan bir hastalıktır.
- Jack has no goals in life.
- Jack'in hayatta hiçbir amacı yoktur.
- It was one of the best experiences of my life.
- Hayatımın en iyi deneyimlerinden biriydi.
- You are satisfied with your life, aren't you?
- Hayatından memnunsun, değil mi?
- That's how life is.
- Hayat böyledir.
- Sami and Layla had an idyllic life.
- Sami ve Layla'nın cennet gibi bir hayatı vardı.
- I'm having the time of my life.
- Hayatımın en güzel zamanını yaşıyorum.
- Tom sacrificed his own life to save Mary.
- Tom, Mary'yi kurtarmak için kendi hayatını feda etti.
- Not for school, but for life do we learn.
- Okul için değil, hayat için öğreniyoruz.
- I've been patient my whole life.
- Hayatım boyunca sabırlı oldum.
- A moment's doubt can cost a pilot her life.
- Bir anlık tereddüt, bir pilotun hayatına mal olabilir.
- My life is a soap opera.
- Hayatım bir TV dizisi.
- That moment changed my life.
- O an hayatımı değiştirdi.
- Tom isn't used to city life.
- Tom şehir hayatına alışık değil.
- Tom's life is insured for three hundred thousand dollars.
- Tom'un hayatı üç yüz bin dolara sigortalı.
- Life is full of mysteries.
- Hayat gizemlerle doludur.
Show More (1621)
|
|
- We roundly condemn the patenting and commercialisation of life, of the human being and of all natural heritage.
- Yaşamın, insanın ve tüm doğal mirasın patentlenmesini ve ticarileştirilmesini şiddetle kınıyoruz.
- The EU Convention comes at a very important moment in the life of the European Union.
- AB Kongresi, Avrupa Birliği'nin yaşamında çok önemli bir döneme denk gelmektedir.
- We have different commercial systems and a different tempo of life.
- Farklı ticari sistemlerimiz ve farklı bir yaşam tempomuz var.
- Many pensioners purchase securities in an attempt to be better off in their later life.
- Birçok emekli, ileriki yaşamlarında daha iyi durumda olmak amacıyla menkul kıymet satın almaktadır.
- Does the recognition of life depend on whether it is planned?
- Yaşamın tanınması planlı olup olmamasına mı bağlıdır?
- This is a policy and a pattern of life that cannot continue for very much longer.
- Bu, çok uzun süre devam edemeyecek bir politika ve yaşam biçimidir.
- Rights are needed which make it possible for both mothers and fathers to combine professional and family life.
- Hem annelerin hem de babaların iş ve aile yaşamlarını birleştirmelerini mümkün kılacak haklara ihtiyaç vardır.
- The Copenhagen summit was a very particular moment in the life of the European Union.
- Kopenhag Zirvesi Avrupa Birliği'nin yaşamında çok özel bir andı.
- The European Commission has chosen to give the profits of the pharmaceutical industries precedence over life.
- Avrupa Komisyonu, ilaç endüstrilerinin karlarını yaşamın önüne koymayı tercih etmiştir.
- The Israelis have always been denied the right to a life free from terror.
- İsrailliler terörden uzak bir yaşam hakkından her zaman mahrum bırakılmıştır.
- Some say that it is the worst accident that has ever befallen the bird life of this part of Europe.
- Bazıları bunun Avrupa'nın bu bölgesindeki kuş yaşamının başına gelmiş en kötü kaza olduğunu söylüyor.
- There are those who would like marketing to embrace not only production but also knowledge and life itself.
- Pazarlamanın sadece üretimi değil, aynı zamanda bilgiyi ve yaşamın kendisini de kapsamasını isteyenler var.
- Would he agree with me that women have a right to choose how they organise their lives?
- Kadınların yaşamlarını nasıl düzenleyeceklerini seçme hakkına sahip oldukları konusunda benimle aynı fikirde mi?
- We must therefore ensure that years of work are registered and monitored throughout a person’s life.
- Bu nedenle, çalışma yıllarının kayıt altına alınmasını ve bir kişinin yaşamı boyunca izlenmesini sağlamalıyız.
- Water is a basic necessity of life and a fundamental right.
- Su, yaşam için temel bir gereklilik ve temel bir haktır.
- Similarly, women are the main victims of insecurity, which threatens their life and their dignity.
- Benzer şekilde kadınlar, yaşamlarını ve onurlarını tehdit eden güvensizliğin başlıca mağdurlarıdır.
- It is something concrete, and it concerns people in their everyday lives.
- Bu somut bir şeydir ve insanları günlük yaşamlarında ilgilendirir.
- Let us allow our citizens a pluralistic choice for their future lives and careers.
- Vatandaşlarımızın gelecekteki yaşamları ve kariyerleri için çoğulcu bir seçim yapmalarına izin verelim.
- The examination of the budget is an important aspect of parliamentary life.
- Bütçenin incelenmesi parlamenter yaşamın önemli bir yönüdür.
- There has been no change in the role played by the National Security Council in Turkish political life.
- Türkiye’nin siyasal yaşamında Milli Güvenlik Kurulu’nun oynadığı rolde herhangi bir değişiklik olmamıştır.
- In Ireland we have a very active health policy to give old people a better way of life.
- İrlanda'da yaşlı insanlara daha iyi bir yaşam sunmak için çok aktif bir sağlık politikamız var.
- Standards in public life is the next main section of the report before the House.
- Kamu yaşamında standartlar, raporun Meclis'in önündeki bir sonraki ana bölümüdür.
- The European citizens are asking for it for essential elements of their lives such as health.
- Avrupa vatandaşları bunu yaşamlarının sağlık gibi temel unsurları için istiyorlar.
- Accordingly, every life deserves the best possible protection and care from the cradle to the grave.
- Buna göre, her yaşam beşikten mezara kadar mümkün olan en iyi koruma ve bakımı hak etmektedir.
- It has made a real change to real people's lives in all of the Member States.
- Tüm Üye Devletlerde gerçek insanların yaşamlarında gerçek bir değişiklik yaratmıştır.
- In fact, what we are discussing is nothing less than life itself.
- Aslında tartıştığımız şey yaşamın kendisinden başka bir şey değildir.
- Within European territory, this response is still failing to give sufficient signs of life.
- Avrupa topraklarında bu yanıt hala yeterli yaşam belirtisi vermemektedir.
- We are also seeing the insufficient participation of women in positions of greater responsibility in union life.
- Ayrıca kadınların sendikal yaşamda daha fazla sorumluluk gerektiren mevkilere katılımının yetersiz olduğunu görüyoruz.
- Other important matters include ties with everyday life, and, of course, the visitors service.
- Diğer önemli konular arasında günlük yaşamla bağlar ve tabii ki ziyaretçi hizmetleri yer alıyor.
- The National Security Council continues to play a major role in political life.
- Milli Güvenlik Kurulu, siyasal yaşamda büyük bir rol oynamaya devam etmektedir.
- It addresses issues of sexuality and reproduction without ever referring to the acceptance of life.
- Teklif, yaşamın kabulüne hiç değinmeden cinsellik ve üreme konularını ele almaktadır.
- Our work and business culture must be a safety culture, but life and work can never be devoid of risk.
- Çalışma ve iş kültürümüz bir güvenlik kültürü olmalıdır, ancak yaşam ve iş hiçbir zaman riskten yoksun olamaz.
- However, Europe is right to rail against Russian repression and governmental meddling in the lives of its neighbours.
- Bununla birlikte Avrupa, Rusya'nın baskılarına ve komşularının yaşamlarına karışmasına karşı çıkmakta haklıdır.
- The digital revolution will improve the quality of their lives and access to services.
- Dijital devrim yaşam kalitesini ve hizmetlere erişimi arttıracaktır.
- This in our Parliament and in the life of our old continent and of our European Union is a very important moment.
- Parlamentomuzda ve yaşlı kıtamızın ve Avrupa Birliğimizin yaşamında bu çok önemli bir andır.
- I also want to talk about the sexual dimension of life.
- Ayrıca yaşamın cinsel boyutu hakkında da konuşmak istiyorum.
- Children, who are the most vulnerable, are being allowed to die because of the pattern of life we now have.
- En savunmasız durumda olan çocukların, şu anda sahip olduğumuz yaşam biçimi nedeniyle ölmelerine izin veriliyor.
- One aspect of a secure existence is a life free from terror.
- Güvenli bir varoluşun bir yönü de terörden uzak bir yaşamdır.
- I believe that water is also the life of the future.
- Suyun aynı zamanda geleceğin yaşamı olduğuna inanıyorum.
- It is crucial now to lay the foundations for a shared democratic life.
- Ortak bir demokratik yaşamın temellerinin atılması büyük önem taşımaktadır.
- It is impossible that we should create life and then destroy it.
- Yaşamı yaratıp sonra da onu yok etmemiz mümkün değildir.
- This issue concerns the deepest values of millions of people and the whole basis for their lives.
- Bu konu milyonlarca insanın en derin değerlerini ve yaşamlarının tüm temelini ilgilendirmektedir.
- We are witnessing on our coasts the continuous use of nets which desolate and wipe out all life on the seabed.
- Kıyılarımızda, deniz dibindeki tüm yaşamı mahveden ve yok eden ağların sürekli olarak kullanıldığına tanık oluyoruz.
- Islam is a faith that promotes peace, equality and secure life.
- İslam barışı, eşitliği ve güvenli yaşamı teşvik eden bir inançtır.
- We are also seeing the insufficient participation of women in positions of greater responsibility in union life.
- Ayrıca kadınların sendikal yaşamda daha fazla sorumluluk gerektiren pozisyonlara yeterince katılmadığını da görüyoruz.
- The percentages must not constantly increase in the body throughout life.
- Yüzdeler yaşam boyunca bünyede sürekli artmamalıdır.
- The Charter of Fundamental Rights requires us to uphold human dignity and protect life.
- Temel Haklar Bildirgesi insan onurunu ve yaşamı korumamızı gerektirmektedir.
- They demonstrate little concern for the reality of people’s lives.
- İnsanların yaşamlarının gerçekliği konusunda çok az endişe gösteriyorlar.
- EU declarations do not create socially secure life.
- AB deklarasyonları sosyal açıdan güvenli bir yaşam yaratmıyor.
- For example, can you imagine life with no aeroplanes and no cars?
- Örneğin, uçakların ve arabaların olmadığı bir yaşamı hayal edebiliyor musunuz?
- We all agree that noise pollution disturbs the everyday lives of the people of Europe.
- Gürültü kirliliğinin Avrupa'daki insanların günlük yaşamlarını rahatsız ettiği konusunda hepimiz hemfikiriz.
- The National Security Council continues to play a major role in political life.
- Milli Güvenlik Kurulu, politik yaşamda büyük bir rol oynamaya devam etmektedir.
- It addresses issues of sexuality and reproduction without ever referring to the acceptance of life.
- Yaşamın kabulüne hiç değinmeden cinsellik ve üreme konularını ele almaktadır.
- This is what I would call an extension in favour of family life.
- Ben buna aile yaşamı lehine bir genişleme diyebilirim.
- This is a very positive sign of parliamentary life.
- Bu, parlamenter yaşam açısından çok olumlu bir işarettir.
- The life and work of our open and democratic societies will continue undeterred.
- Açık ve demokratik toplumlarımızın yaşamı ve çalışmaları yılmadan devam edecektir.
- This issue, which impacts their everyday life, is a key issue regarding EU credibility.
- Günlük yaşamlarını etkileyen bu konu, AB'nin güvenilirliği açısından kilit bir meseledir.
- This is what divides us, not the body of the person who chooses but the life of those who have no choice.
- Bizi bölen de budur; seçen kişinin bedeni değil, seçme şansı olmayanların yaşamı.
- The material destruction will make itself felt in everyday life for a long time to come.
- Maddi yıkım uzun bir süre daha günlük yaşamda kendini hissettirecek.
- It is crucial now to lay the foundations for a shared democratic life.
- Şimdi ortak bir demokratik yaşamın temellerinin atılması büyük önem taşımaktadır.
- However, climate and the future of life on our planet cannot be bought and sold.
- Bununla birlikte, iklim ve gezegenimizdeki yaşamın geleceği alınıp satılamaz.
- We will have to judge this proposal on whether or not their lives improve over the next five years.
- Bu öneriyi, önümüzdeki beş yıl içinde yaşamlarının iyileşip iyileşmeyeceğine göre değerlendirmemiz gerekecek.
- The Council Presidency has said that sport is education for life.
- Konsey Başkanlığı sporun yaşam için eğitim olduğunu söylemiştir.
- What will become of life in country areas?
- Kırsal bölgelerde yaşam ne hale gelecek?
- It only remains to be seen whether it will have a negative or positive impact on real life.
- Geriye sadece bunun gerçek yaşam üzerinde olumlu mu yoksa olumsuz mu bir etki yaratacağını görmek kalıyor.
- The internal market needs rules, and the rules must be evaluated in the context of everyday life.
- İç pazarın kurallara ihtiyacı vardır ve bu kurallar günlük yaşam bağlamında değerlendirilmelidir.
- The poor do not wish to beg for life; they value their self-respect and dignity in the same way as we do.
- Yoksullar yaşam için dilenmek istemezler; onlar da bizim gibi öz saygılarına ve haysiyetlerine değer verirler.
- We need more equality in everyday life.
- Günlük yaşamda daha fazla eşitliğe ihtiyacımız var.
- The sea represents life itself.
- Deniz yaşamın kendisini temsil eder.
- At the same time, parliamentary life will be made more difficult for minorities and Non-attached Members.
- Aynı zamanda, parlamenter yaşam azınlıklar ve bağımsız olmayan üyeler için daha da zorlaştırılacaktır.
- It is the opposite of freedom and of life.
- Özgürlüğün ve yaşamın karşıtıdır.
- Without rules there is no freedom, and without freedom there is no progress and no dignity of life.
- Kurallar olmadan özgürlük olmaz, özgürlük olmadan da ilerleme ve yaşam onuru olmaz.
- Every day in Spain we see a horrendous tragedy involving people who come looking for a better life.
- İspanya'da her gün daha iyi bir yaşam arayışıyla gelen insanların karıştığı korkunç bir trajediye tanık oluyoruz.
- After all, this is about protecting the lives and health of humans and animals.
- Sonuçta bu, insanların ve hayvanların yaşamlarını ve sağlıklarını korumakla ilgilidir.
- The Charter of Fundamental Rights requires us to uphold human dignity and protect life.
- Temel Haklar Şartı insan onurunu ve yaşamı korumamızı gerektirmektedir.
- Every life is important and sacred to us, but the situation in Indonesia has already claimed thousands of lives.
- Her yaşam bizim için önemli ve kutsaldır, ancak Endonezya'daki durum şimdiden binlerce cana mal olmuştur.
- We are concerned here with survival on the roads and life in our society, and we must therefore be careful.
- Biz burada yollarda hayatta kalmak ve toplumumuzdaki yaşamla ilgileniyoruz ve bu nedenle dikkatli olmalıyız.
- We must therefore ensure that years of work are registered and monitored throughout a person’s life.
- Bu nedenle çalışma yıllarının kayıt altına alınmasını ve bir kişinin yaşamı boyunca izlenmesini sağlamalıyız.
- It is funded by the Life Quality Control of Infectious Diseases programme.
- Bulaşıcı Hastalıkların Yaşam Kalitesi Kontrolü programı tarafından finanse edilmektedir.
- Third, standards in European public life must be upheld.
- Üçüncüsü, Avrupa kamu yaşamında standartlar korunmalıdır.
- They have hopes for a better life.
- Onların daha iyi bir yaşam için umutları var.
- It is self-evident that integrated husbandry has become part of everyday agricultural life.
- Entegre hayvancılığın günlük tarımsal yaşamın bir parçası haline geldiği aşikârdır.
- Péry spoke of the importance of reconciling work with family life.
- Péry, iş ile aile yaşamını uzlaştırmanın öneminden bahsetti.
- We naturally have a responsibility to help the victims and give them the opportunity of a better life.
- Doğal olarak mağdurlara yardım etme ve onlara daha iyi bir yaşam fırsatı verme sorumluluğumuz var.
- Palestinian society and the foundations of a State are destroyed; everyday life is becoming increasingly impossible.
- Filistin toplumu ve bir devletin temelleri yok edildi; günlük yaşam giderek imkansız hale geliyor.
- We are talking about the life or death of people who are very close to us.
- Bize çok yakın olan insanların yaşamından ya da ölümünden bahsediyoruz.
- Therefore, social relations and lived space are inescapably hinged together in everyday life.
- Dolayısıyla gündelik yaşamda sosyal ilişkiler ve yaşanılan mekân kaçınılmaz olarak birbirine bağlıdır.
- Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work.
- Yaşam desteği ile turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbiri çalışmıyor gibi görünüyor.
- For Athena's family, life at home in the green season acquires a gentle rhythm.
- Athena'nın ailesi için yeşil mevsimde evde yaşam hafif bir ritim kazanıyor.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya yaşamın var olması için mükemmel koşulları barındırır.
- Moreover, it improves the quality of life by providing a healthy space.
- Üstelik sağlıklı bir mekan sağlayarak yaşam kalitesini artırır.
- That was a whole different life.
- O, bütünüyle farklı bir yaşamdı.
- Get infinite space in the cloud for your entire digital life.
- Dijital yaşamınızın tamamı için bulutta sonsuz alana sahip olun.
- Therefore, social relations and lived space are inescapably hinged together in everyday life.
- Bu nedenle gündelik yaşamda toplumsal ilişkiler ve yaşanılan mekân kaçınılmaz olarak birbirine bağlıdır.
- But it seems to me that her life was a long meditation on the nothing.
- Bana öyle geliyor ki onun yaşamı hiçlik üzerine uzun bir meditasyondu.
- Of course, each user has a portable hard drive or flash drive in everyday life.
- Elbette, her kullanıcının günlük yaşamda taşınabilir bir sabit sürücüsü veya flash sürücüsü vardır.
- This barren world is the last outpost of life on Kilimanjaro.
- Bu çorak dünya Kilimanjaro'daki yaşamın son noktasıdır.
- One life is as sacred as an entire planet.
- Bir yaşam bütün bir dünya kadar kutsaldır.
- It is natural to want a better life for those you love.
- Sevdikleriniz için daha iyi bir yaşam istemek doğaldır.
- Get infinite space in the cloud for your entire digital life.
- Tüm dijital yaşamınız için bulut içinde sonsuz boş alanınız olsun.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya ise yaşamın oluşması için mükemmel şartlara sahipti.
- Get infinite space in the cloud for your entire digital life.
- Tüm dijital yaşamınız için bulutta sonsuz alan elde edin.
- An exception is not such a sphere of life as marketing.
- Pazarlama gibi bir yaşam alanı istisna değildir.
- Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work.
- Yaşam desteği ve turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbir şey çalışmıyor gibi görünüyor.
- It is only natural to want a better life.
- Daha iyi bir yaşam istemek çok doğal.
- The earth has the perfect conditions for life to exist.
- Dünya, yaşamın var olabilmesi için mükemmel koşullara sahiptir.
- That was a whole different life.
- Bu tamamen farklı bir yaşamdı.
- It is only natural to want a better life.
- Daha iyi bir yaşam istemek son derece doğaldır.
- Moreover, it improves the quality of life by providing a healthy space.
- Ayrıca sağlıklı bir mekân sağlayarak yaşam kalitesini artırmaktadır.
- This great kid lost his life today.
- Bu harika çocuk bugün yaşamını yitirdi.
- Moreover, it improves the quality of life by providing a healthy space.
- Üstelik sağlıklı bir mekan oluşturarak yaşam kalitesini artırıyor.
- The story shows the hard social detail of such lives.
- Hikaye bu tür yaşamların sosyal açıdan zorlu ayrıntılarını gösteriyor.
- An exception is not such a sphere of life as marketing.
- Pazarlama gibi bir yaşam alanı istisna teşkil etmez.
- A healthy, outdoor life, that's all he needs.
- Sağlıklı, açık havada bir yaşam, ihtiyacı olan tek şey bu.
- They may have an effect on a student's life with a simple behavior sometimes.
- Öğrencilerinin yaşamlarını bazen basit bir hareketleriyle etkileyebilirler.
- A great program for people who want to experience the life and culture of France in-depth.
- Fransa'nın yaşamını ve kültürünü derinlemesine tecrübe etmek isteyen insanlar için harika bir program.
- Give thanks for his life and comfort one another in our grief.
- Onun yaşamı için şükredin ve kederimizde birbirinizi teselli edin.
- Tom Thumb baby wins his battle for life
- Cüce bebek yaşam savaşını kazandı.
- For Athena's family, life at home in the green season acquires a gentle rhythm.
- Athena'nın ailesi için yeşil mevsimde evdeki yaşam rahat bir ritim kazanıyor.
- It may have been sites like these around which life itself began.
- Yaşamın başladığı yerler buna benzer yerler olabilir.
- The third is Nephesch, NPSh, the animal life and desires corresponding to Yesod and the material and sensual world.
- Üçüncüsü Nephesch, NPSh, Yesod'a ve maddi ve duyusal dünyaya karşılık gelen hayvan yaşamı ve arzularıdır.
- Just like any human being, I also want a good life.
- Her insan gibi ben de iyi bir yaşam istiyorum.
- A healthy, outdoor life, that's all he needs.
- Sağlıklı, açık havada bir yaşam, tek ihtiyacı olan bu.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Yeryüzündeki yaşamınızda kullanmanız için size sınırsız kaynak verildi.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Dünyadaki yaşamınızda kullanmanız için size sınırsız kaynaklar verildi.
- Aside from life support and simple functions like turbolifts and doors, nothing seems to work.
- Yaşam desteği ve turbo asansörler ve kapılar gibi basit işlevler dışında hiçbir şey işe yaramıyor gibi.
- You have been given limitless resources to use in your earth life.
- Size, yeryüzü yaşamlarınızda kullanmak üzere sınırsız kaynaklar verildi.
- Food is essential to life.
- Yiyecek yaşam için gereklidir.
- Is there life on other planets?
- Başka gezegenlerde yaşam var mı?
- This is an instance of modern British life.
- Bu, modern İngiliz yaşamın bir örneğidir.
- The meaning of life is to be forgotten as if you never were.
- Yaşamın anlamı, sanki hiç yaşamamış gibi unutulmaktır.
- Is there life on other worlds?
- Diğer dünyalarda yaşam var mı?
- Every life has to end one way or another.
- Her yaşam öyle ya da böyle sonlanacak.
- He has begun to enjoy country life.
- Taşra yaşamının tadını çıkarmaya başladı.
- Tom remained unmarried all his life.
- Tom tüm yaşamı boyunca bekar kaldı.
- Water is essential to life.
- Su yaşam için gereklidir.
- I don't think my life is boring.
- Yaşamımın sıkıcı olduğunu sanmıyorum.
- His life's at stake.
- Onun yaşamı tehlikede.
- I can't imagine how much more colourless life would be without multiple languages.
- Yaşamın birçok dil olmadan ne kadar fazla renksiz olacağını düşünemiyorum.
- I think I met you in a past life.
- Geçmiş bir yaşamda tanıştığımızı düşünüyorum.
- Life is the beginning of death.
- Yaşam, ölümün başlangıcıdır.
- There were no signs of life.
- Hiçbir yaşam belirtisi yoktu.
- Have they received any reports of lives lost in the earthquake?
- Depremde yaşamını yitirenlere ilişkin herhangi bir rapor aldılar mı?
- I often meditate on the meaning of life.
- Ben sık sık yaşamın anlamı üzerinde düşünürüm.
- Life on Earth may be expensive.
- Dünya'daki yaşam pahalı olabilir.
- He hovered between life and death.
- Ölümle yaşam arasında gidip geldi.
- As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90'ı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan gelir.
- The present world owes its convenient life to petroleum.
- Günümüz dünyası rahat yaşamını petrole borçlu.
- Deep water fish never see the light and live all their lives from the scraps that come from above.
- Derin su balıkları asla ışığı görmezler ve tüm yaşamları boyunca yukarıdan gelen artıklarla yaşarlar.
- Life is a mystery to be lived, not a problem to be solved.
- Yaşam yaşanacak bir gizemdir, çözülecek bir sorun değildir.
- For nearly a month, Tom hovered between life and death.
- Tom yaklaşık bir ay boyunca ölümle yaşam arasında gidip geldi.
- Your lives are in great danger.
- Sizin yaşamlarınız büyük tehlikede.
- Her life's at stake.
- Yaşamı tehlikede.
- You were my life.
- Sen benim yaşamımdın.
- Do you believe that elephants can contemplate life after death?
- Fillerin ölümden sonra yaşamı düşünebileceğine inanıyor musunuz?
- He saved the boy at the risk of his own life.
- Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
- Men and women between the ages of 25 and 54 have the most stressful lives.
- 25 ve 54 yaşları arasındaki erkekler ve kadınlar en stresli yaşamlara sahiptir.
- Sami's life couldn't be better.
- Sami'nin yaşamı daha iyi olamazdı.
- Tom's life is a story that needs to be told for generations.
- Tom'un yaşamı kuşaktan kuşağa anlatılması gereken bir öykü.
- I tried to imagine life on the moon.
- Ay'da yaşamı hayal etmeye çalıştım.
- Life is full of chances.
- Yaşam fırsatlarla doludur.
- All but one of 8 planets of the Sun lack life.
- Güneş'in 8 gezegeninden biri hariç hepsinde yaşam yok.
- Food and clothes are necessities of life.
- Gıda ve giysiler yaşamın gerekleridir.
- City life has advantages and disadvantages.
- Kent yaşamının avantajları ve dezavantajları vardır.
- The idea that life similar to our own could exist on other planets, I find fascinating.
- Bizimkine benzer bir yaşamın başka gezegenlerde var olabileceği fikrini ben büyüleyici buluyorum.
- Life in the country is not always tranquil.
- Taşrada yaşam her zaman huzurlu değildir.
- My life, my rules.
- Benim yaşamım, benim kurallarım.
- Tom certainly seems to enjoy life.
- Tom kesinlikle yaşamı seviyor gibi görünüyor.
- Is there any life on Mars?
- Mars'ta yaşam var mı?
- Life is a short walk before eternal sleep.
- Yaşam sonsuz uykudan önceki kısa bir yürüyüştür.
- His high income afforded him a life of prosperity.
- Yüksek geliri ona refah içinde bir yaşam sağlıyordu.
- I want my life back.
- Yaşamımı geri istiyorum.
- Tom is fighting for his life.
- Tom yaşam mücadelesi veriyor.
- Envy is the central fact of American life.
- Kıskançlık, Amerikan yaşamının ana gerçeğidir.
- Sami was fighting for his life.
- Sami yaşam savaşı veriyordu.
- I wonder how many planets in our galaxy have life.
- Galaksimizde kaç gezegende yaşam olduğunu merak ediyorum.
- This is the stupidest movie I have ever seen in my life.
- Bu, yaşamımda şimdiye kadar gördüğüm en aptalca filmdir.
- Water is life.
- Su yaşamdır.
- In the caves one can find stalactites and stalagmites, minerals, and plant and animal life.
- İnsan mağaralarda sarkıt ve dikitleri, mineralleri, bitki ve hayvan yaşamını bulabiliyor.
- Layla lived a good life.
- Leyla iyi bir yaşam sürüyordu.
- Life can sometimes be difficult.
- Yaşam bazen zor olabilir.
- Earth is perfectly suited for life.
- Dünya yaşam için mükemmel şekilde uygundur.
- Her life goal is to marry a rich man.
- Onun yaşam amacı zengin bir adamla evlenmektir.
- Wallowing is an important element of a good life in pigs.
- Çamurda yuvarlanmak domuzlarda iyi bir yaşamın için önemli bir unsurudur.
- Air is indispensable to life.
- Hava yaşam için vazgeçilmezdir.
- I've never felt so good in my life.
- Yaşamımda kendimi hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
- He doesn't know the meaning of life.
- O, yaşamın anlamını bilmiyor.
- Sleep is essential for the preservation of life.
- Uyku, yaşamın korunması için gereklidir.
- There was no sign of life in the house.
- Evde hiçbir yaşam işareti yoktu.
- While there is life, there is hope.
- Yaşam olduğu sürece umut da olacaktır.
- Did life on Earth start on Mars?
- Dünya'da yaşam Mars'ta mı başladı?
- My life is very happy.
- Yaşamım çok mutlu.
- She spent the last ten years of her life here.
- Yaşamının son on yılını burada geçirdi.
- You can not live at all if you do not learn to adapt yourself to your life as it happens to be.
- Kendinizi yaşamınızın mevcut durumuna adapte etmeyi öğrenmezseniz yaşıyor sayılmazsınız.
- What is a good life?
- İyi bir yaşam nedir?
- The savage life is so simple, and our societies are such complex machinery!
- Vahşi yaşam çok basittir ve toplumlarımız çok karmaşık makinelerdir!
- It is said that there is no life on Mars.
- Mars'ta yaşam olmadığı söyleniyor.
- If it were not for water, there would be no life on the earth.
- Eğer su olmasaydı, yeryüzünde yaşam olmazdı.
- What did Marika say about life in Japan?
- Marika Japonya'daki yaşam hakkında ne söyledi?
- She's in a coma on life support.
- Komada ve yaşam destek ünitesinde.
- I like my life.
- Yaşamımı seviyorum.
- Tom told me the story of his life.
- Tom bana yaşamının hikayesini anlattı.
- That incident changed Tom's life.
- O kaza Tom'un yaşamını değiştirdi.
- I've never seen any of you before in my life.
- Ben yaşamımda daha önce herhangi birinizi hiç görmedim.
- Tom spent his whole life in Australia.
- Tom tüm yaşamını Avustralya'da geçirdi.
- You like your life, don't you?
- Yaşamını seviyorsun, değil mi?
- Science has not solved all the problems of life.
- Bilim yaşamın tüm sorunlarını çözmemiştir.
- You're throwing away your entire life.
- Sen tüm yaşamını boşa harcıyorsun.
- One of my major life goals is world domination.
- En büyük yaşam hedeflerimden biri dünya hakimiyetidir.
- He ruined my life.
- O, yaşamımı mahvetti.
- Tom asked Mary many questions about life in Boston.
- Tom Mary'ye Boston'daki yaşam hakkında bir sürü soru sordu.
- Teacher, what shall I do to inherit eternal life?
- Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?
- There's no sign of life.
- Yaşam belirtisi yok.
- Then what kind of life brings happiness?
- Öyleyse ne tür bir yaşam mutluluk getirir?
- I want to tell you all about my new life.
- Yeni bir yaşamım hakkındaki her şeyi size anlatmak istiyorum.
- He ended his life by jumping off the bridge.
- O köprüden atlayarak yaşamına son verdi.
- Life is not fair.
- Yaşam adil değildir.
- She consecrated her life to the work.
- Yaşamını çalışmaya adadı.
- I admit that, without him, those ten years of my life would have been empty and without goals.
- İtiraf ediyorum, o olmadan yaşamımın bu on yılı boş ve amaçsız olurdu.
- She had a great desire to get a better life.
- Daha iyi bir yaşam için büyük bir arzusu vardı.
- I've worked hard my entire life.
- Ben tüm yaşamım boyunca sıkı çalıştım.
- As a result of pollution, the lake is without any form of life.
- Çevre kirliliğinin bir sonucu olarak gölde hiç bir yaşam formu mevcut değil.
- If it were not for the sun, there would be no life on the earth.
- Eğer güneş olmasaydı, dünyada yaşam olmazdı.
- TV plays an important part in everyday life.
- TV, günlük yaşamda önemli bir rol oynar.
- Beauty is the reason of life.
- Güzellik, yaşamın nedenidir.
- Life in prison is worse than the life of an animal.
- Hapishanedeki yaşam bir hayvanın yaşamından daha kötüdür.
- As far as the eye could reach, there was no sign of life.
- Gözün ulaşabildiği kadarıyla hiçbir yaşam belirtisi yoktu.
- As a result of pollution, the lake is without any form of life.
- Çevre kirliliğinin bir sonucu olarak gölde hiçbir yaşam formu mevcut değil.
- Sleep is essential for the preservation of life.
- Uyku, yaşamın sürdürülmesi için elzemdir.
- Tom believes that life exists on other planets.
- Tom, diğer gezegenlerde yaşamın var olduğuna inanmaktadır.
- Human and animal life are influenced by their reactions to the atmospheric environment.
- İnsan ve hayvanların yaşamı, atmosferik çevreye verdikleri tepkilerden etkilenir.
- Don't think little of the ants' lives.
- Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Do you know the secret of a long life?
- Uzun yaşamın sırrını biliyor musun?
- A man must learn throughout his whole life.
- Bir insan tüm yaşamı boyunca öğrenmelidir.
- Sami realized that wasn't the life he wanted.
- Sami istediği yaşamın o olmadığını fark etti.
- He devoted his whole life to science.
- Tüm yaşamını bilime adadı.
- Is there life on other worlds?
- Başka dünyalarda yaşam var mı?
- Have a good life.
- İyi bir yaşam dilerim.
- Life is difficult here.
- Yaşam burada zordur.
- Life is a magnificent gown full of lice.
- Yaşam, bitlerle dolu harika bir elbisedir.
- Alcohol has taken over your life.
- Alkol, senin yaşamını ele geçirdi.
- I think that I was a princess in a past life.
- Geçmiş yaşamımda bir prenses olduğumu düşünüyorum.
- You're making the biggest mistake of your life.
- Yaşamının en büyük hatasını yapıyorsun.
- Enough water is a necessary condition for life.
- Yeterli su yaşam için gerekli bir koşuldur.
- What is life?
- Yaşam nedir?
- He built hospitals and helped the people of Africa improve their lives.
- O, hastaneler inşa etti ve Afrika halkının yaşamlarını iyileştirmeye yardımcı oldu.
- Life isn't fair, but it's still good.
- Yaşam adil değil ama hala güzel.
- Are there any other planets on which life can exist?
- Yaşamın var olabileceği başka gezegenler var mı?
- When I look back on my life, I realize how much time I wasted.
- Yaşamıma dönüp baktığımda ne kadar çok zaman kaybettiğimi anlıyorum.
- He was meditating on his future life.
- Gelecekteki yaşamı üzerine meditasyon yapıyordu.
- At this moment, all his past life seemed to flash across his mind.
- Şu an tüm geçmiş yaşamı aklından geçmiş gibi görünüyordu..
- What is life but a series of coincidences?
- Yaşam bir dizi tesadüften başka nedir?
- Life is hard, death is cheap.
- Yaşam zor, ölüm ucuzdur.
- This book will transform your life.
- Bu kitap yaşamınızı değiştirecek.
- Rain is essential for life.
- Yağmur yaşam için gereklidir.
- My personal life is none of your business.
- Özel yaşamım seni ilgilendirmez.
- Layla had a different life.
- Layla'nın farklı bir yaşamı vardı.
- The telephone is essential to modern life.
- Telefon modern yaşam için çok önemlidir.
- Tom had to fight for his life.
- Tom kendi yaşamı için savaşmak zorunda kaldı.
- There's a big difference between city and country life.
- Şehir ve taşra yaşamı arasında büyük bir fark vardır.
- Tom has never had to work hard in his entire life.
- Tom hiç yaşamı boyunca sıkı çalışmak zorunda kalmadı.
- He built hospitals and helped the people of Africa improve their lives.
- Hastaneler inşa etti ve Afrika'daki insanların yaşamlarını iyileştirmelerine yardımcı oldu.
- The telephone is essential to modern life.
- Telefon modern yaşam için gereklidir.
- I wonder if life exists on other planets.
- Acaba başka gezegenlerde yaşam var mı?
- There may be life on the moons of Jupiter.
- jüpiter'in uydularında yaşam olabilir.
- Oxygen is necessary for life on earth.
- Oksijen dünyadaki yaşam için gereklidir.
- Tom is on life support.
- Tom yaşam destek ünitesinde.
- Mary traveled into the future and found that climate change had destroyed all life on Earth.
- Mary geleceğe yolculuk yaptı ve iklim değişikliğinin Dünya'daki tüm yaşamı yok ettiğini gördü.
- Do you want to spend the rest of your life with her?
- Yaşamının geri kalanını onunla geçirmek istiyor musun?
- A fund was set up to preserve endangered marine life.
- Tehlikede olan deniz yaşamını korumak için bir fon kuruldu.
- Cells are the building blocks of life.
- Hücreler yaşamın yapı taşlarıdır.
- It was the worst day of my life.
- Yaşamımın en kötü günüydü.
- All forms of life have an instinctive urge to survive.
- Tüm yaşam formlarının hayatta kalmak için içgüdüsel bir dürtüsü vardır.
- Water is essential to life.
- Su yaşam için elzemdir.
- This is the way he lives his life.
- Yaşamını bu şekilde sürdürüyor.
- There are those who compare life to a stage.
- Yaşamı tiyatro sahnesine benzetenler var.
- She is very cynical about life.
- O, yaşam hakkında çok alaycıdır.
- How and when life began is still a mystery.
- Yaşamın nasıl ve ne zaman başladığı hala bir gizem.
- Tom asked Mary many questions about life in Boston.
- Tom, Mary'ye Boston'daki yaşam hakkında birçok soru sordu.
- I want a life.
- Ben bir yaşam istiyorum.
- He seemed to enjoy his life and his work.
- Yaşamını ve işini seviyor gibi görünüyordu.
- My life was worthless.
- Yaşamım değersizdi.
- Tom doesn't think there is any life on Mars.
- Tom Mars'ta yaşam olduğunu düşünmüyor.
- I don't remember anything about my past lives.
- Geçmiş yaşamlarım hakkında hiçbir şey hatırlamıyorum.
- Without the shadow of a doubt, the dream was a memory from a previous life.
- Hiç şüphe yok ki, rüya önceki yaşamdan bir anıydı.
- I like city life very much.
- Kent yaşamını çok fazla severim.
- Fadil promised Layla a life of riches.
- Fadıl, Leyla'ya zengin bir yaşam vaadinde bulundu.
- When will people return to their normal way of life?
- İnsanlar ne zaman normal yaşamlarına dönecek?
- I want eternal life!
- Sonsuz yaşam istiyorum!
- Sometimes, life is so unjust.
- Bazen yaşam çok adaletsizdir.
- Now my life will be better!
- Şimdi yaşamım daha iyi olacak!
- I wish you a happy married life!
- Sana mutlu bir evli yaşam diliyorum!
- My life's at stake.
- Benim yaşamım tehlikede.
- It was one of the most rewarding experiences of my life.
- Yaşamımın en değerli deneyimlerinden biriydi.
- I can't imagine life without books.
- Kitapsız bir yaşam düşünemiyorum.
- We are haunted by an ideal life, and it is because we have within us the beginning and the possibility for it.
- İdeal bir yaşamın peşindeyiz ve bunun nedeni içimizde bunun başlangıcına ve olasılığına sahip olmamızdır.
- Life is really hard.
- Yaşam gerçekten zordur.
- My personal life is none of your business!
- Özel yaşamım sizi ilgilendirmez!
- Glory lasts longer than life.
- Zafer yaşamdan daha uzun sürer.
Show More (296)
|