mean - English Turkish Sentences
English Turkish
mean anlamına gelmek v.
  • The green traffic light means permission to pass.
  • Yeşil ışık geçiş izni anlamına gelir.
  • Firstly, this means tightening up the present system of port state control.
  • İlk olarak bu, mevcut liman devleti kontrol sisteminin sıkılaştırılması anlamına gelmektedir.
  • Five is too much, one means that we have less room for manoeuvre.
  • Beş çok fazla, bir ise daha az manevra alanımız olduğu anlamına geliyor.
Show More (830)
mean demek istemek v.
  • What I mean is, I don’t enjoy the same activities as I did when I was younger.
  • Demek istediğim şu ki, gençken yaptığım aktivitelerden artık zevk almıyorum.
  • We are forever asking the Commission, the ECB and the experts what they mean.
  • Komisyona, AMB'ye ve uzmanlara sürekli olarak ne demek istediklerini soruyoruz.
  • We are forever asking the Commission, the ECB and the experts what they mean.
  • Komisyon'a, AMB'ye ve uzmanlara sürekli olarak ne demek istediklerini soruyoruz.
Show More (463)
mean demek v.
  • Better organisation means more speed, more coordination and less red tape.
  • Daha iyi organizasyon daha fazla hız, daha fazla koordinasyon ve daha az bürokrasi demektir.
  • There could have been deaths in this disaster and safety at sea means, above all, men's lives.
  • Bu felakette ölümler olabilirdi ve denizde güvenlik her şeyden önce insan hayatı demektir.
  • Sound democracy means being alert and not blind in one eye.
  • Sağlam demokrasi uyanık olmak ve tek gözü kör olmamak demektir.
Show More (147)
mean kastetmek v.
  • ‘Do you mean me?’ "Yes, you, the girl in the pink dress".
  • Beni mi kastediyorsun? "Evet, seni, pembe elbiseli kızı".
  • By this I mean that some of our fellow Members are rather naïve.
  • Bununla, bazı Üye dostlarımızın oldukça naif olduklarını kastediyorum.
  • But what exactly do we mean when we speak of the place of Afghan women in the constitution?
  • Ama Afgan kadınının anayasadaki yerinden bahsederken tam olarak neyi kastediyoruz?
Show More (144)
mean ifade etmek v.
  • Does the name Marisol Smith mean anything to you?
  • Marisol Smith ismi size bir şey ifade ediyor mu?
  • The Commission made it clear that it understood this to mean that 3 and 4 would be decommissioned by 2006 at the latest.
  • Komisyon bunu, 3 ve 4'ün en geç 2006 yılına kadar devreden çıkarılacağı şeklinde anladığını açıkça ifade etmiştir.
  • And sometimes nothing can mean a lot.
  • Ve bazen hiçbir şey çok şey ifade edemez.
Show More (64)
mean kaba adj.
  • You don't have to be so mean to Tom.
  • Tom'a karşı bu kadar kaba olmak zorunda değilsin.
  • Tom is very mean.
  • Tom çok kabadır.
  • You're a mean old man.
  • Sen kaba yaşlı bir adamsın.
Show More (48)
mean istemek v.
  • I’m sure he didn’t mean to hurt your feelings.
  • Duygularını incitmek istemediğine eminim.
  • I didn't mean for you to get hurt.
  • Yaralanmanı istemedim.
  • I never meant for you to find out.
  • Öğrenmeni hiç istemedim.
Show More (46)
mean söylemek v.
  • Do you mean that you too are prepared to isolate Israel?
  • Siz de İsrail'i izole etmeye hazır olduğunuzu mu söylüyorsunuz?
  • I do not mean that we want to go around telling other nations what to do.
  • Bunu söylerken diğer uluslara ne yapmaları gerektiğini söylemek istediğimizi kastetmiyorum.
  • Do you mean we are less useful than packaging, than the paper which surrounds all the products sold?
  • Ambalajdan, satılan tüm ürünleri çevreleyen kağıttan daha az yararlı olduğumuzu mu söylüyorsunuz?
Show More (46)
mean kötü adj.
  • You're such a mean man.
  • Çok kötü bir adamsın.
  • Tom used to be mean.
  • Tom eskiden kötü biriydi.
  • Tom said something mean about me.
  • Tom benim hakkımda kötü bir şey söyledi.
Show More (39)
mean cimri adj.
  • The old man was not as mean as he looked.
  • Yaşlı adam, göründüğü kadar cimri değildi.
  • Tom is very mean to me.
  • Tom bana karşı çok cimri.
  • Tom is mean to everyone, isn't he?
  • Tom herkese cimri, değil mi?
Show More (21)
mean demek olmak v.
  • It means that Percy was planning on ripping off the Russians this whole time.
  • Demek oluyor ki Percy onca zamandır Rusları kazıklamayı planlıyordu.
  • We know what it means.
  • Bunun ne demek olduğunu biliyoruz.
  • What exactly is that supposed to mean?
  • Bu tam olarak ne demek oluyor?
Show More (20)
mean kötü davranan adj.
  • Tom is mean to everybody.
  • Tom herkese kötü davranıyor.
  • I've never been mean to Tom.
  • Tom'a hiç kötü davranmadım.
  • Tom is very mean to me.
  • Tom bana çok kötü davranıyor.
Show More (18)
mean amaçlamak v.
  • Does the Presidency really mean to promote a European initiative in the economic and social field?
  • Dönem Başkanlığı gerçekten de ekonomik ve sosyal alanda bir Avrupa girişimini teşvik etmeyi amaçlıyor mu?
  • Secondly, the directive is not meant to protect trivial software.
  • İkinci olarak direktif önemsiz yazılımları korumayı amaçlamıyor.
  • Secondly, the directive is not meant to protect trivial software.
  • İkinci olarak, direktif önemsiz yazılımları korumayı amaçlamıyor.
Show More (14)
mean anlam ifade etmek v.
  • That will in fact mean more to most consumers on an annual basis.
  • Bu aslında çoğu tüketici için yıllık bazda daha fazla anlam ifade edecektir.
  • That is why, of course, none of us can be satisfied with declarations that do not mean very much.
  • Bu nedenle elbette hiçbirimiz çok fazla anlam ifade etmeyen beyanlarla tatmin olamayız.
  • These are things that will really mean something to all consumers and users of electronic communication services.
  • Bunlar, tüm tüketiciler ve elektronik iletişim hizmetleri kullanıcıları için gerçekten anlam ifade edecek şeylerdir.
Show More (5)
mean acımasız adj.
  • The terms that we have offered the applicant states are unimaginative and mean.
  • Başvuran devletlere sunduğumuz şartlar hayal gücünden yoksun ve acımasızdır.
  • Why was my father so mean?
  • Babam neden bu kadar acımasızdı?
  • Tom seems mean.
  • Tom acımasız görünüyor.
Show More (5)
mean anlamında olmak v.
  • Look, Jack, this may mean nothing.
  • Bak Jack, bunun hiçbir anlamı olmayabilir.
  • Even the danger would mean nothing if you were with me.
  • Yanımda olsaydın tehlikenin bile hiçbir anlamı olmazdı.
  • Look, Jack, this may mean nothing.
  • Dinle Jack, bunun hiçbir anlamı olmayabilir de.
Show More (5)
mean düşünmek v.
  • I mean to go tomorrow if the weather is fine.
  • Hava güzel olursa yarın gitmeyi düşünüyorum.
  • I've been meaning to tell you.
  • Sana söylemeyi düşünüyordum.
  • She meant this gift for you.
  • Bu hediyeyi senin için düşündü.
Show More (2)
mean pinti adj.
  • She’s too mean to buy a gift for her husband.
  • Kocasına hediye alamayacak kadar pinti biri.
  • Tom is quite mean.
  • Tom oldukça pinti.
  • Tom was mean.
  • Tom pintiydi.
Show More (1)
mean zor adj.
  • No mean task for the Council and the Commission, in fact.
  • Aslında Konsey ve Komisyon için hiç de zor bir görev değil.
  • I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
  • O kötü öğretmenin bugün bizi zor bir sınavdan geçireceğinden eminim.
  • I'm pretty sure that that mean teacher will give us a hard test today.
  • O acımasız öğretmenin bugün bize zor bir test vereceğinden oldukça eminim.
Show More (1)
mean ciddi olmak v.
  • I want you to know that I meant every word I said.
  • Söylediğim her kelimede ciddi olduğumu bilmeni istiyorum.
  • I don't think Tom really meant what he said.
  • Tom'un söylediklerinde ciddi olduğunu sanmıyorum.
  • I doubt that Tom really meant what he said.
  • Tom'un söylediklerinde ciddi olduğundan şüpheliyim.
Show More (1)
mean aşağılık adj.
  • He is a mean fellow.
  • O aşağılık bir adamdır.
  • You people are really mean.
  • Siz insanlar gerçekten aşağılıksınız.
  • How could Tom be so mean?
  • Tom nasıl bu kadar aşağılık olabilir?
Show More (0)
mean huysuz adj.
  • Is your dog mean?
  • Köpeğiniz huysuz mudur?
  • Is your dog mean?
  • Köpeğin huysuz mu?
  • Tom was mean to me.
  • Tom bana karşı huysuzdu.
Show More (0)
mean niyetinde olmak v.
  • Does it mean that the Council does not intend to respect its commitments or does it intend to concoct an excuse?
  • Bu, Konsey'in taahhütlerine uyma niyetinde olmadığı ya da bir bahane uydurma niyetinde olduğu anlamına mı geliyor?
  • I'm sure Tom didn't mean any harm.
  • Tom'un kötü bir niyeti olmadığına eminim.
Show More (-1)
mean ayıp adj.
  • Making fun of someone's appearance is mean behavior.
  • Birinin dış görünüşüyle dalga geçmek ayıp bir davranıştır.
Show More (-2)
mean göstermek v.
  • Dark skies mean that it will rain soon.
  • Karanlık gökyüzü yakında yağmur yağacağını gösterir.
Show More (-2)
mean ortalama adj.
  • The study involved 30 patients with a mean age of 39.5 years.
  • Çalışmaya yaş ortalaması 39,5 olan 30 hasta katılmıştır.
Show More (-2)
mean … bedel olmak v.
  • He said to her, "You mean the world to me."
  • Ona "Sen benim için dünyalara bedelsin" dedi.
Show More (-2)
mean gerçekten kastetmek v.
  • Parents should mean it if they say ‘no’ to children.
  • Ebeveynler çocuklarına 'hayır' derken bunu gerçekten kastetmelidirler.
Show More (-2)
mean perişan adj.
  • They walked briskly through the mean and dirty streets of New York.
  • New York'un perişan ve kirli sokaklarında hızlı adımlarla yürüdüler.
Show More (-2)
mean sonucunu doğurmak v.
  • The merger will mean the opening of several offices across the USA.
  • Birleşme, ABD genelinde birkaç ofisin açılması sonucunu doğuracaktır.
Show More (-2)
mean ortalama n., adj.
  • So, in my view, a good mean value would be a good solution.
  • Bu nedenle, benim görüşüme göre, iyi bir ortalama değer iyi bir çözüm olacaktır.
Show More (-2)
mean nefis adj.
  • Does the term self-preservation mean anything to you?
  • Nefsini koruma terimi sana bir şey ifade ediyor mu?
Show More (-2)
mean zalim adj.
  • My dear child, stay down here, otherwise the mean geese will bite you to death.
  • Sevgili çocuğum, burada kal, yoksa zalim kazlar seni ölümüne ısırır.
Show More (-2)
mean fena adj.
  • Tom has a mean streak.
  • Tom'un damarı tuttu mu fenadır.
Show More (-2)
mean adi adj.
  • What a mean fellow!
  • Ne adi bir adam!
Show More (-2)