1 |
mount |
dağ |
n. |
|
- I would love to see Mount Fuji.
- Fuji Dağı'nı görmeyi çok isterdim.
- They had to travel around the mount.
- Dağın çevresini dolaşmak zorunda kaldılar.
- They are distributed on the continental slopes or around sea mounts.
- Kıta yamaçlarında veya deniz dağlarının çevresinde dağılım gösterirler.
- The first concerns the ban on women pilgrims entering Mount Athos in Greece.
- Bunlardan ilki, kadın hacıların Yunanistan'daki Athos Dağı'na girişlerinin yasaklanmasıyla ilgilidir.
- The first concerns the ban on women pilgrims entering Mount Athos in Greece.
- İlki, Yunanistan'daki Athos Dağı'na kadın hacıların girişinin yasaklanmasıyla ilgilidir.
- Mount Elbrus is the highest mountain in Europe.
- Elbrus Dağı Avrupa'nın en yüksek dağıdır.
- She is going to Mount Tate.
- Tate Dağı'na gidiyor.
- Mount Kilimanjaro is a dormant volcano located in Tanzania.
- Kilimanjaro Dağı Tanzanya'da bulunan sönmüş bir yanardağdır.
- She is going to Mount Tate.
- O Tate Dağına gidiyor.
- What is the height of Mount McKinley?
- McKinley Dağı'nın yüksekliği nedir?
- Mount Etna has erupted, sending lava and ash plumes into the Sicilian sky.
- Etna Dağı, Sicilya semalarına lav ve kül bulutları göndererek patladı.
- Many people go to South Dakota to see Mount Rushmore.
- Birçok insan Rushmore Dağı'nı görmek için Güney Dakota'ya gider.
- Mount Kilimanjaro is the highest mountain in Africa.
- Kilimanjaro dağı, Afrika'nın en yüksek dağıdır.
- Mount Ontake erupted in Japan.
- Japonya'daki Ontake dağı püskürdü.
- Mount Kilimanjaro is the highest mountain in Africa.
- Kilimanjaro Dağı Afrika'nın en yüksek dağıdır.
- Mount Ontake erupted in Japan.
- Japonya'da Ontake Dağı patladı.
- Tom carved out his place on the Mount Rushmore of football.
- Tom futbolun Rushmore Dağı'ndaki yerini aldı.
- Mount Etna has erupted, showering Sicily in volcanic rock.
- Etna Dağı, Sicilya'yı volkanik kaya yağmuruna tutarak püskürdü.
- Mount Elbrus is the highest mountain in Europe.
- Elbruz Dağı Avrupa'nın en yüksek dağıdır.
- Many people go to South Dakota to see Mount Rushmore.
- Birçok insan, Rushmore dağını görmek için Güney Dakota'ya gider.
Show More (17)
|
2 |
mount |
artmak |
v. |
|
- The CEO was happy with the mounting sales.
- Şirketin CEO'su artan satışlardan memnundu.
- Pressure is mounting on Russian to ratify Kyoto, as otherwise the treaty is dead.
- Kyoto'yu onaylaması için Rusya üzerindeki baskılar artıyor, aksi takdirde anlaşma ölü doğacaktır.
- Pressure is mounting on Russian to ratify Kyoto, as otherwise the treaty is dead.
- Kyoto'yu onaylaması için Rusya üzerindeki baskılar artıyor aksi takdirde anlaşma ölü doğacaktır.
- Job losses are mounting in the airline industry.
- Hava yolu sektöründe iş kayıpları artıyor.
- Meanwhile, the questions are mounting.
- Bu arada sorular da artıyor.
- Reports of injuries are mounting.
- Yaralanmalara ilişkin raporlar artıyor.
- Reports of injuries are mounting.
- Yaralanma raporları artıyor.
- The challenges are mounting.
- Zorluklar artıyor.
Show More (5)
|
3 |
mount |
binmek |
v. |
|
- He mounted his horse in one easy movement.
- Rahat bir hareketle atına bindi.
- Tom mounted his horse and rode off.
- Tom atına bindi ve yola çıktı.
- She mounted the horse with ease.
- Ata kolaylıkla bindi.
- Tom mounted his horse and rode off.
- Tom atına bindi ve gitti.
- Tom mounted his horse.
- Tom atına bindi.
- Tom and Mary mounted their horses.
- Tom ve Mary atlarına bindiler.
Show More (3)
|
4 |
mount |
monte etmek |
v. |
|
- Tom wants us to mount the TV on the wall.
- Tom televizyonu duvara monte etmemizi istiyor.
- The jeweler mounted a big pearl in the brooch.
- Kuyumcu broşa büyük bir inci monte etti.
- Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
- Tom televizyonu, evinin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
Show More (0)
|
5 |
mount |
başlatmak |
v. |
|
- The locals mounted an extensive search party for the lost teenagers.
- Bölge halkı kaybolan gençleri bulmak için geniş çaplı bir arama çalışması başlattı.
Show More (-2)
|
6 |
mount |
tırmanmak |
v. |
|
- He slowly mounted the steps to the attic.
- Tavan arasına çıkan basamakları yavaşça tırmandı.
Show More (-2)
|
7 |
mount |
(fotoğraf, pul vb.) yapıştırmak |
v. |
|
- The landscapes were mounted on black paper.
- Manzaralar siyah kağıt üzerine yapıştırılmıştır.
Show More (-2)
|
8 |
mount |
üzerine çıkmak |
v. |
|
- We saw a lion mounting a lioness.
- Bir erkek aslanın dişi bir aslanın üzerine çıktığını gördük.
Show More (-2)
|
9 |
mount |
binek hayvanı |
n. |
|
- They branded every mount they had.
- Sahip oldukları her binek hayvanını damgaladılar.
Show More (-2)
|
10 |
mount |
çerçeve |
n. |
|
- A red color mount could complement the picture.
- Kırmızı renkli bir çerçeve resmi tamamlayabilir.
Show More (-2)
|
11 |
mount |
binek |
n. |
|
- Sami's favorite mount was a mare named Layla.
- Sami'nin en sevdiği binek Layla adında bir kısraktı.
Show More (-2)
|
12 |
mount |
yerleştirmek |
v. |
|
- Bob mounted the portrait in a fancy frame, but it was upside down.
- Bob portreyi süslü bir çerçeveye yerleştirdi ama ters duruyordu.
Show More (-2)
|
13 |
mount |
takmak |
v. |
|
- The jeweler mounted a big pearl in the brooch.
- Kuyumcu broşa büyük bir inci taktı.
Show More (-2)
|