| 1 |
open |
açmak |
v. |
|
- Europe must take the lead in the new political phase which has opened after the recent tragic events.
- Avrupa, son trajik olayların ardından açılan yeni siyasi aşamada liderliği ele almalıdır.
- The Swedish alcohol monopoly now opens on Saturdays and at more locations.
- İsveç alkol tekeli artık Cumartesi günleri ve daha fazla yerde açılıyor.
- Uneven opening of the market between countries brings huge resentment.
- Pazarın ülkeler arasında eşit olmayan bir şekilde açılması büyük bir kızgınlık yaratmaktadır.
- What this report asks us to do is to close our eyes, when in fact people are increasingly beginning to open their eyes.
- Bu raporun bizden istediği şey, aslında insanlar giderek gözlerini açmaya başlamışken gözlerimizi kapatmamızdır.
- My group fears that this would open the floodgates to arbitrariness and competitive distortion.
- Grubum bunun keyfiliğe ve rekabetin bozulmasına yol açacağından korkmaktadır.
- This Convention opens the way to a new future for Europe.
- Bu Sözleşme Avrupa için yeni bir geleceğin yolunu açmaktadır.
- What this report asks us to do is to close our eyes, when in fact people are increasingly beginning to open their eyes.
- Bu raporun bizden istediği şey, aslında insanlar giderek gözlerini açmaya başlamışken, gözlerimizi kapatmaktır.
- The opening of common consulates will be a first step and I hope that we will go further.
- Ortak konsoloslukların açılması bir ilk adım olacaktır ve umarım daha da ileriye gideriz.
- We have never done anything like this before and I welcome the opportunity to open this debate.
- Daha önce hiç böyle bir şey yapmadık ve bu tartışmayı açma fırsatını memnuniyetle karşılıyorum.
- The President of the Arab League has warned that we are opening the gates of hell.
- Arap Birliği Başkanı cehennemin kapılarını açtığımız konusunda uyarıda bulundu.
- This opens horizons for the future which will extend our project even beyond the geographical confines of our continent.
- Bu, projemizi kıtamızın coğrafi sınırlarının da ötesine taşıyacak gelecek için ufuklar açacaktır.
- The bank is still very unwilling to open its accounts and projects up to external supervision.
- Banka, hesaplarını ve projelerini dış denetime açma konusunda hala çok isteksiz.
- Mr Färm will open the debate in his capacity as general rapporteur.
- Sayın Färm genel raportör sıfatıyla tartışmayı açacaktır.
- In Thessaloniki they claimed that they would not open Pandora’s box.
- Selanik'te Pandora'nın kutusunu açmayacaklarını iddia ettiler.
- Of course, the opening of the markets is important as well.
- Tabii ki piyasaların açılması da önemlidir.
- The opening of markets and economies will bring benefits through economic liberalisation and increased competitiveness.
- Pazarların ve ekonomilerin açılması, ekonomik serbestleşme ve artan rekabet gücü yoluyla fayda sağlayacaktır.
- The EU must open its markets to Latin America, especially when it comes to agriculture.
- AB, özellikle tarım söz konusu olduğunda pazarlarını Latin Amerika'ya açmalıdır.
- In fact, it is also willing to open the dialogue to consumer groups and Members of the European Parliament.
- Aslında diyaloğu tüketici gruplarına ve Avrupa Parlamentosu üyelerine de açmaya isteklidir.
- We must not therefore open the way to further drug trading by the back door.
- Dolayısıyla arka kapıdan daha fazla uyuşturucu ticaretinin önünü açmamalıyız.
- I think that the third way of tackling the rail sector is that of opening it up in a controlled way.
- Demiryolu sektörünü ele almanın üçüncü yolunun, sektörü kontrollü bir şekilde açmak olduğunu düşünüyorum.
- There is no question of opening a Pandora's box of any kind.
- Pandora'nın kutusunu açmak gibi bir durum söz konusu değildir.
- We shall therefore open the debate and interrupt it for the vote.
- Bu nedenle tartışmayı açacağız ve oylama için ara vereceğiz.
- We must get the tunnel open again as a matter of urgency.
- Acil olarak tüneli tekrar açmalıyız.
- I therefore warmly welcome the Commission's plans to open an office in Taipei.
- Bu nedenle Komisyon'un Taipei'de bir ofis açma planlarını memnuniyetle karşılıyorum.
- However, that is quite different from opening the door to the direct advertising of medicines.
- Ancak bu, ilaçların doğrudan reklamına kapı açmaktan oldukça farklıdır.
- We need answers to these questions before we open the floodgates.
- Kapıları açmadan önce bu soruların cevaplarına ihtiyacımız var.
- We are told to open a delegation in one place or another, and at the same time we are asked to stick to that limit.
- Bir yerde bir delegasyon açmamız söyleniyor ve aynı zamanda bu sınıra sadık kalmamız isteniyor.
- I do not want to open a general debate at this point.
- Bu noktada genel bir tartışma açmak istemiyorum.
- We are encouraging banks to open their counters on 1 January 2002.
- Bankaları 1 Ocak 2002 tarihinde gişelerini açmaya teşvik ediyoruz.
- Why, then, I reiterate, are we going to open this Pandora's box?
- O halde, tekrar ediyorum, neden bu Pandora'nın kutusunu açacağız?
- This directive is forward-looking and will open the door to the development of other fuels and technologies.
- Bu direktif ileriye dönüktür ve diğer yakıtların ve teknolojilerin geliştirilmesine kapı açacaktır.
- It also opens the way for all sorts of abuse by the crooks involved in maritime transport.
- Ayrıca deniz taşımacılığında yer alan dolandırıcılar tarafından her türlü suiistimalin önünü açıyor.
- We must strike a balance between the opening of markets and their regulation.
- Piyasaların açılması ile bunların düzenlenmesi arasında bir denge kurmalıyız.
- It is said that this is a one-way market opening process.
- Bunun tek yönlü bir pazar açma süreci olduğu söyleniyor.
- This is highly relevant to this problem, which we must look at seriously and with our eyes wide open.
- Bu, ciddiyetle ve gözlerimizi dört açarak bakmamız gereken bu sorunla son derece ilgilidir.
- ECHO also envisages opening an office in Iran if there are large movements of refugees there.
- ECHO ayrıca İran'da büyük mülteci hareketleri olması halinde bu ülkede bir ofis açmayı da öngörmektedir.
- There is no question of opening a Pandora's box of any kind.
- Herhangi bir Pandora'nın kutusunun açılması söz konusu değildir.
- It is up to us to initiate the process of opening the doors.
- Kapıları açma sürecini başlatmak bizim elimizde.
- We are now therefore opening the door to poorly trained labour that may jeopardise port security.
- Dolayısıyla liman güvenliğini tehlikeye atabilecek kötü eğitimli iş gücüne kapı açıyoruz.
- It does not put forward any decisions; it merely opens the debate.
- Herhangi bir karar ortaya koymaz; sadece tartışmayı açar.
- This Convention opens the way to a new future for Europe.
- Bu Kongre, Avrupa için yeni bir geleceğin yolunu açmaktadır.
- Let us open the door to funding for therapeutic cloning!
- Terapötik klonlama için finansman kapısını açalım!
- I think that the third way of tackling the rail sector is that of opening it up in a controlled way.
- Demiryolu sektörünü ele almanın üçüncü yolunun sektörü kontrollü bir şekilde açmak olduğunu düşünüyorum.
- To conclude this theme, I should like to open a short parenthesis.
- Bu konuyu tamamlamak üzere kısa bir parantez açmak istiyorum.
- It opens negotiations and is not designed to close them.
- Müzakereleri açar, bir yandan müzakereleri kapatmak için tasarlanmamıştır.
- To conclude this theme, I should like to open a short parenthesis.
- Bu konuyu sonuçlandırmak için kısa bir parantez açmak istiyorum.
- Why, then, I reiterate, are we going to open this Pandora's box?
- O halde, tekrar ediyorum, neden bu Pandora'nın kutusunu açıyoruz?
- The gradual opening of the Turkish economy to the outside world has played a key role in this change.
- Türk ekonomisinin dış dünyaya aşamalı olarak açılması bu değişimde kilit bir rol oynamıştır.
- We need answers to these questions before we open the floodgates.
- Sel kapılarını açmadan önce bu soruların cevaplarına ihtiyacımız var.
- Will it mark the beginning of a further opening of society?
- Toplumun daha da açılmasının başlangıcı olacak mı?
- The third, the Swiss way, opening up within a framework of functional integration, should be our enduring model.
- Üçüncüsü, işlevsel bir entegrasyon çerçevesinde açılan İsviçre yolu, bizim kalıcı modelimiz olmalıdır.
- Moreover, the Commission is more or less opening the floodgates to legal immigration.
- Ayrıca Komisyon az ya da çok yasal göçmenliğe kapıları açmaktadır.
- When the Intergovernmental Conference opens, it may well be too late.
- Hükûmetlerarası Konferans açıldığında çok geç olabilir.
- We are opening this debate two years early without taboos, without waiting for enlargement to have taken place.
- Bu tartışmayı tabular olmadan genişlemenin gerçekleşmesini beklemeden iki yıl erken açıyoruz.
- This opens horizons for the future which will extend our project even beyond the geographical confines of our continent.
- Bu, projemizi kıtamızın coğrafi sınırlarının da ötesine taşıyacak gelecek için ufuklar açıyor.
- This extremely vague wording would open the asylum door to a whole crowd of new immigrants.
- Bu son derece muğlak ifade, sığınma kapısını bir sürü yeni göçmene açacaktır.
- Secondly, there is the issue of opening the WTO up to society and external transparency.
- İkinci olarak DTÖ'nün topluma açılması ve dış şeffaflık konusu vardır.
- We need to step up the quality of Europe's education systems and open them up further to the rest of the world.
- Avrupa'nın eğitim sistemlerinin kalitesini arttırmamız ve bunları dünyanın geri kalanına daha fazla açmamız gerekiyor.
- We are now therefore opening the door to poorly trained labour that may jeopardise port security.
- Dolayısıyla liman güvenliğini tehlikeye atabilecek kötü eğitimli işgücüne kapı açıyoruz.
- We are in the process of opening an office in Kaliningrad.
- Kaliningrad'da bir ofis açma sürecindeyiz.
- It is this concept that the United States is now disregarding, thus opening the door to new acts of barbarism.
- ABD'nin şu anda göz ardı ettiği bu kavram, yeni barbarlık eylemlerine kapı açmaktadır.
- The web browser remembers the last profile you used and automatically opens that profile.
- Web tarayıcısı kullandığınız son profili hatırlar ve otomatik olarak o profili açar.
- First and foremost, you have to open a web browser.
- Her şeyden önce, bir web tarayıcısı açmanız gerekir.
- He felt it go and popped his eyes open at once.
- Gittiğini hissetti ve gözlerini anında açtı.
- You can also try to open the forms in another web browser.
- Formları başka bir web tarayıcısında açmayı da deneyebilirsiniz.
- To open this road of universal freedom is the historical task of the proletariat.
- Bu evrensel özgürleşme yolunu açmak proletaryanın tarihi görevidir.
- Open the USB flash drive, and you will see missing folders.
- USB flash sürücüyü açtığınızda eksik klasörler göreceksiniz.
- To open this road of universal freedom is the historical task of the proletariat.
- Bu evrensel özgürleşme yolunu açmak proletaryanın tarihsel görevidir.
- To open this road of universal freedom is the historical task of the proletariat.
- Bu evrensel özgürleşme yolunu açmak, proletaryanın tarihsel görevidir.
- You can open the flash drive's root directory and continue working with the necessary information.
- Flash sürücünün kök dizinini açabilir ve gerekli bilgilerle çalışmaya devam edebilirsiniz.
- A Recovery Manager message opens stating that the flash drive will be formatted.
- Flash sürücünün biçimlendirileceğini belirten bir Kurtarma Yöneticisi mesajı açılır.
- Web-based programs are as easy to access as opening your web browser and going to a website.
- Web tabanlı programlara erişmek, web tarayıcınızı açıp bir web sitesine gitmek kadar kolaydır.
- Use the KDE web browser when opening an external browser.
- Harici bir tarayıcı açarken KDE web tarayıcısını kullanın.
- You can preview search results without opening the web browser.
- Web tarayıcısını açmadan arama sonuçlarını önizleyebilirsiniz.
- Don't waste time opening windows when a tornado is approaching.
- Bir kasırga yaklaşırken pencereleri açarak zaman kaybetmeyin.
- Never open a door without first closing the previous one.
- Bir öncekini kapatmadan asla bir kapıyı açmayın.
- Why did you open the box?
- Kutuyu niçin açtın?
- Our conversation opened, as usual, upon the weather.
- Konuşmamız her zamanki gibi hava üzerine açıldı.
- He ripped his shirt open.
- O, gömleğini yırtarak açtı.
- I didn't open any of the boxes.
- Kutulardan herhangi birini açmadım.
- Tom is still trying to open the jar.
- Tom hâlâ kavanozu açmaya çalışıyor.
- The door opened slowly.
- Kapı yavaşça açıldı.
- Tom opened the car door for Mary.
- Tom, Mary için araba kapısını açtı.
- Tom opened the file cabinet.
- Tom dosya dolabını açtı.
- Don't open this door.
- Bu kapıyı açmayın.
- I use a Mac, I can't open Windows 95 files.
- Mac kullanıyorum, Windows 95 dosyalarını açamıyorum.
- Tom opened his eyes and looked up at Mary.
- Tom gözlerini açtı ve Mary'ye baktı.
- Tom opened his own restaurant in 2013.
- Tom 2013'te kendi restoranını açtı.
- She opened her lunch box.
- Beslenme çantasını açtı.
- This morning, the polls opened all across the country.
- Bu sabah tüm ülkede sandıklar açıldı.
- Tom opened the clothes dryer and took out his clothes.
- Tom kurutucuyu açtı ve kıyafetlerini çıkardı.
- I sat down and opened my notebook.
- Oturdum ve bilgisayarımı açtım.
- Did you open the door for Tom?
- Tom'a kapıyı sen mi açtın?
- Tom opened the book and flipped through the pages.
- Tom kitabı açtı ve sayfaları çevirdi.
- Tom opened the bottle of rum and poured some into a glass.
- Tom rom şişesini açtı ve bir bardağa biraz döktü.
- Why have you opened the box?
- Kutuyu neden açtın?
- The thieves pulled open all the drawers of the desk in search of money.
- Hırsızlar para aramak için masanın bütün çekmecelerini açtı.
- Tom pushed the door open and entered the room.
- Tom kapıyı iterek açtı ve odaya girdi.
- Tom opened the letter quickly.
- Tom mektubu çabucak açtı.
- That customer over there has been here since we opened.
- Oradaki şu müşteri biz açtığımızdan beri burada.
- He didn't open his mouth to protest.
- O, protesto etmek için ağzını açmadı.
- Tom got out from behind his desk and went over to open a window.
- Tom masasından kalktı ve pencereyi açmaya gitti.
- The door blew open.
- Rüzgar kapıyı açtı.
- Tom shoved the door open.
- Tom kapıyı iterek açtı.
- Get ready to open the doors.
- Kapıları açmaya hazır ol.
- I can't get this open.
- Bunu açamıyorum.
- I opened the shutters.
- Panjurları açtım.
- You better not open your mouth.
- Ağzını açmasan iyi olur.
- Don't open those windows.
- O pencereleri açma.
- Can you open a second register?
- İkinci bir kayıt açabilir misiniz?
- Would you mind if I opened the blinds?
- Panjurları açsam sakıncası olur mu?
- Tom pushed the door open with his elbow.
- Tom kapıyı dirseğiyle iterek açtı.
- Tom opened the car door for Mary.
- Tom, Mary için arabanın kapısını açtı.
- I opened a window.
- Bir pencere açtım.
- The store opens for business tomorrow.
- Mağaza yarın hizmete açılıyor.
- Tom opened his eyes and looked around the room.
- Tom gözlerini açtı ve odaya baktı.
- Tom opened fire on the crowd.
- Tom kalabalığa ateş açtı.
- The door opened, and the man walked out.
- Kapı açıldı ve adam dışarı çıktı.
- Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.
- Tom heard a knock and walked over to the door to open it.
- Tom, kapının vurulduğunu duydu ve açmak üzere kapıya doğru yürüdü.
- Sami opened the letter.
- Sami mektubu açtı.
- Do you want me to open this now?
- Bunu şimdi açmamı istiyor musun?
- The door opened and Tom came in.
- Kapı açıldı ve Tom içeri girdi.
- The elevator opened and Tom got out.
- Asansör açıldı ve Tom dışarı çıktı.
- Language opens worlds.
- Dil dünyaları açar.
- The paramedic ripped open Tom's shirt and took a look at the wound.
- Sağlık görevlisi Tom'un gömleğini yırtıp açtı ve yaraya baktı.
- I opened all my suitcases.
- Bütün bavullarımı açtım.
- I can't open the pressure cooker.
- Düdüklü tencereyi açamıyorum.
- Tom opened the refrigerator.
- Tom buzdolabını açtı.
- Aren't you going to open it?
- Açmayacak mısın?
- Tom opened the glove compartment and took out a pair of sunglasses.
- Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.
- Can you please open this door for me?
- Lütfen bu kapıyı benim için açabilir misin?
- Don't open your book.
- Kitabını açma.
- Tom wraps his gifts so beautifully that no one wants to open them.
- Tom hediyelerini o kadar güzel paketler ki kimse onları açmak istemez.
- Tom almost opened the wrong door.
- Tom neredeyse yanlış kapıyı açıyordu.
- Tom opened a new restaurant.
- Tom yeni bir restoran açtı.
- I ripped open the envelope.
- Zarfı yırtarak açtım.
- Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes?
- Neden kadınlar gözlerine makyaj yaparken ağızlarını açıyor?
- Tom never opens that window.
- Tom o pencereyi hiç açmaz.
- I'll open a bank account.
- Banka hesabı açacağım.
- The door opened a crack.
- Kapı bir aralık açıldı.
- Suddenly, the door opened and her father entered.
- Birden kapı açıldı ve babası içeri girdi.
- Tom opened the closet.
- Tom dolabı açtı.
- Tom pushed the door open.
- Tom kapıyı itip açtı.
- Tom tried to open the jar.
- Tom kavanozu açmaya çalıştı.
- You have to push that door to open it.
- Kapıyı açmak için itmelisin.
- God opened Sami's heart to Islam.
- Tanrı Sami'nin kalbini İslam'a açtı.
- Open this, will you?
- Şunu açar mısın?
- You need to double-click on the application's icon to open the application.
- Uygulamayı açmak için uygulamanın simgesine çift tıklamalısın.
- Tom opened the kitchen cabinet.
- Tom mutfak dolabını açtı.
- The automatic doors opened and Tom got in.
- Otomatik kapılar açıldı ve Tom içeri girdi.
- Do not open the box yet.
- Kutuyu şimdi açma.
- He ripped open the envelope.
- Zarfı yırtıp açtı.
- Tom opened his wallet and pulled out his driver's license.
- Tom cüzdanını açtı ve ehliyetini çıkardı.
- Tom opened his mouth to speak.
- Tom konuşmak için ağzını açtı.
- Tom opened the refrigerator, looking for something to eat.
- Tom yiyecek bir şey aramak için buzdolabını açtı.
- I opened the trunk.
- Ben bagajı açtım.
- Do you want this window opened?
- Bu pencerenin açılmasını ister misin?
- I can't open SWF files.
- Ben SWF dosyalarını açamıyorum.
- Tom opened the drawer and took out a pencil.
- Tom çekmeceyi açtı ve bir kurşun kalem çıkardı.
- I don't know how to open files with the .art extension.
- .art uzantılı dosyaları nasıl açacağımı bilmiyorum.
- Christopher Columbus once met the child in Sentence 47456 and opened his eyes to the world.
- Kristof Kolomb bir zamanlar Cümle 47456'daki çocukla tanıştı ve onun gözlerini dünyaya açtı.
- Tom opened the book and started reading it.
- Tom kitabı açtı ve okumaya başladı.
- Tom opened his laptop.
- Tom dizüstü bilgisayarını açtı.
- My grandfather is so fond of reading that not a day passes in which he doesn't open a book.
- Büyükbabam okumaya o kadar düşkündür ki kitap açmadığı bir gün bile geçmez.
- Tom opened the back door.
- Tom arka kapıyı açtı.
- Fadil quietly opened the backdoor and tiptoed into the house.
- Fadil sessizce arka kapıyı açtı ve ayaklarının ucuna basarak eve girdi.
- I opened the trunk.
- Bagajı açtım.
- I opened the windows to let in some fresh air.
- Biraz temiz hava girsin diye camları açtım.
- He can't open his mouth without saying a swear-word.
- Küfür etmeden ağzını açamıyor.
- He opened the cage and set the birds free.
- Kafesi açtı ve kuşları serbest bıraktı.
- I shall hide the key so that you cannot open the suitcase.
- Bavulu açamayasın diye anahtarı gizleyeceğim.
- Sami opened the two doors.
- Sami iki kapıyı açtı.
- When will they open the meeting?
- Toplantıyı ne zaman açacaklar?
- Tom wondered if Mary would think that eight in the morning was too early for him to open a bottle of wine.
- Tom, Mary'nin sabah sekizin bir şişe şarap açmak için çok erken olduğunu düşünüp düşünmeyeceğini merak etti.
- Tom opened his bag to put his books in.
- Top kitaplarını içine koymak için çantasını açtı.
- Should I open it now?
- Bunu şimdi açmalı mıyım?
- Tom opened the sliding door to let John and Mary in.
- Tom John ve Mary'nin içeri girmesi için sürgülü kapıyı açtı.
- Tom flipped open his cell phone and made a call.
- Tom cep telefonunu açtı ve bir arama yaptı.
- God never closes a door without opening another.
- Tanrı bir kapıyı açmadan diğerini asla kapatmaz.
- Three children opened the door of the building.
- Binanın kapısını üç çocuk açtı.
- Tom opened the door slightly.
- Tom kapıyı hafifçe açtı.
- Let me open it by myself.
- Onu kendi başıma açayım.
- Tom carefully opened the lid.
- Tom dikkatlice kapağı açtı.
- We never opened that window.
- Biz o pencereyi asla açmadık.
- I opened a checking account.
- Bir çek hesabı açtım.
- Tom opened the diary.
- Tom günlüğü açtı.
- What is the access number to open this gate to the beach?
- Bu kapıyı sahile açmak için erişim numarası nedir?
- He tried in vain to open the locked door.
- Kilitli kapıyı açmak için boşuna uğraştı.
- Tom opened the door a crack.
- Tom kapıyı birazcık açtı.
- Tom opened his eyes and looked around.
- Tom gözlerini açtı ve etrafına bakındı.
- Whatever you do, don't open that door.
- Ne yaparsan yap, o kapıyı açma.
- Tom managed to force the window open.
- Tom pencereyi zorla açmayı başardı.
- You have opened the cages.
- Kafesleri açmışsın.
- This man only has to open his mouth for you to see that he lacks education.
- Bu adamın eğitimsiz olduğunu görmeniz için sadece ağzını açması yeterli.
- She had hardly opened the door when a white dog rushed out of the house.
- Beyaz bir köpek evin dışına fırladığında, o kapıyı henüz açmıştı.
- Tom opened the bag.
- Tom çantayı açtı.
- Do you know how to open this box?
- Bu kutuyu nasıl açacağını biliyor musun?
- I opened the top drawer.
- Üst çekmeceyi açtım.
- If you press the nose, the mouth opens.
- Burna bastırırsan, ağız açılır.
- Tom tried to pry open the box.
- Tom kutuyu kırarak açmaya çalıştı.
- He opened his own restaurant.
- O, kendi restoranını açtı.
- Tom opened the trunk and took out the spare tire.
- Tom bagajı açtı ve yedek lastiği çıkardı.
- Tom opened one of the bottles.
- Tom şişelerden birini açtı.
- Why did you open that door?
- O kapıyı neden açtın?
- Whatever happens, don't open that door.
- Ne olursa olsun, o kapıyı açmayın.
- When did you open your new store?
- Yeni mağazanızı ne zaman açtınız?
- Tom slowly opened his eyes, and then Mary kissed him.
- Tom yavaşça gözlerini açtı ve ardından Mary onu öptü.
- May I open my eyes now?
- Şimdi gözlerimi açabilir miyim?
- Fadil opened a fast-food restaurant.
- Fadıl bir fast-food lokantası açtı.
- Mary opened her purse and looked around in it.
- Mary çantasını açtı ve içine baktı.
- Tom opened his lunch box.
- Tom beslenme çantasını açtı.
- Tom opened another bottle of wine.
- Tom bir şişe daha şarap açtı.
- Dan opened fire on the crowd.
- Dan kalabalığın üzerine ateş açtı.
- She opened the cage and let the bird out.
- Kafesi açtı ve kuşu dışarı saldı.
- He opened the door of the car.
- Arabanın kapısını açtı.
- He tried in vain to open the locked door.
- Kilitli kapıyı açmayı boş yere denedi.
- Tom opened his mouth wide.
- Tom ağzını kocaman açtı.
- I can't open this door.
- Bu kapıyı açamıyorum.
- Tom told me not to open it.
- Tom bana onu açmamamı söyledi.
- Tom got up to open a window.
- Tom pencereyi açmak için kalktı.
- The door opened suddenly.
- Kapı aniden açıldı.
- Tom opened his mouth to interrupt.
- Tom sözünü kesmek için ağzını açtı.
- Don't open those windows.
- Bu pencereleri açmayın.
- Don't open that box yet.
- O kutuyu henüz açmayın.
- You opened the cages.
- Kafesleri açmışsın.
- Tom opened the closet to hang up his coat.
- Tom ceketini asmak için dolabı açtı.
- Tom held open the car door for Mary.
- Tom Mary için arabanın kapısını açtı.
- He thrust the door open and marched in.
- Kapıyı iterek açtı ve içeri girdi.
- He opened his own restaurant.
- Kendi restoranını açtı.
- Let me open this discussion.
- Bu tartışmayı ben açayım.
- Tom kicked open the door and entered the room.
- Tom kapıyı tekmeleyerek açtı ve odaya girdi.
- Where a door closes, another opens.
- Bir kapının kapandığı yerde, başka bir kapı açılır.
- A crying girl opened the door.
- Kapıyı ağlayan bir kız açtı.
- Must I open everything?
- Her şeyi açmalı mıyım?
- You're not going to open it, are you?
- Onu açmayacaksın, değil mi?
- Tom opened his eyes and looked at me.
- Tom gözlerini açtı ve bana baktı.
- The box was empty when I opened it.
- Kutuyu açtığımda boştu.
- He hardly ever opens a book.
- O, neredeyse hiç kitap açmaz.
- Tom pried open the door.
- Tom kapıyı zorla açtı.
- Have you ever opened this door?
- Hiç bu kapıyı açtın mı?
- Tom opened a beer for Mary.
- Tom Mary'ye bir bira açtı.
- Layla opened the trunk.
- Leyla bagajı açtı.
- God never closes a door without opening another.
- Allah diğerini açmadan bir kapıyı asla kapamaz.
- Tom opened the bedroom windows.
- Tom yatak odasının pencerelerini açtı.
- I sat down and opened my notebook.
- Oturdum ve defterimi açtım.
- Once I opened my eyes again, Amina was staring at me through the bottom of her beer glass.
- Gözlerimi tekrar açtığımda Amina bira bardağının dibinden bana bakıyordu.
- Tom pushed open the gate.
- Tom kapıyı açmak için itti.
- Tom opened the window a crack to let in a bit of fresh air.
- Tom biraz temiz hava almak için pencereyi birazcık açtı.
- You have no right to open this box.
- Bu kutuyu açmaya hakkın yok.
- The door opened of itself.
- Kapı kendiliğinden açıldı.
- Tom carefully opened the lid.
- Tom kapağı dikkatle açtı.
- Kitchen door opened.
- Mutfak kapısı açıldı.
- The elevator doors opened slowly.
- Asansör kapıları yavaşça açıldı.
- You opened the wrong box.
- Yanlış kutuyu açtın.
- I sat down and opened my laptop.
- Oturdum ve dizüstü bilgisayarımı açtım.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Jaluziyi açmamda bir sakınca var mı?
- Sami's door opened.
- Sami'nin kapısı açıldı.
- I opened the lid.
- Kapağı açtım.
- She slowly opened her eyes.
- Yavaşça gözlerini açtı.
- Can I open a can?
- Bir kutu açabilir miyim?
- The thieves pulled open all the drawers of the desk in search of money.
- Hırsızlar para aramak için masanın tüm çekmecelerini açmışlar.
- The store opens at 9 a.m.
- Mağaza sabah 9'da açılıyor.
- Tom opened his suitcase again and put some more things in.
- Tom bavulunu tekrar açtı ve içine birkaç şey daha koydu.
- She pushed the door open.
- O, kapıyı iterek açtı.
- It looks like somebody was trying to pry open this window.
- Birisi bu pencereyi zorla açmaya çalışmış gibi görünüyor.
- Don't open the box yet.
- Kutuyu henüz açma.
- Do you want me to open this now?
- Bunu şimdi açmamı ister misin?
- Tom carefully opened the box.
- Tom kutuyu dikkatle açtı.
- Tom opened a can of soup and emptied it into a saucepan.
- Tom bir kutu çorbayı açtı ve bir tencereye boşalttı.
- Don't open it, please.
- Onu açmayın, lütfen.
- The national Brukenthal Museum is the first museum that opened officially in Romania.
- Ulusal Brukenthal Müzesi Romanya'da resmi olarak açılan ilk müzedir.
- Tom opened the front door and came in.
- Tom ön kapıyı açıp içeri girdi.
- He opened the mussels with a knife.
- O, midyeleri bir bıçakla açtı.
- Our host opened a drawer, and a small box full of black powder was revealed.
- Ev sahibimiz bir çekmeceyi açtı ve siyah barut dolu küçük bir kutu ortaya çıktı.
- The window opened.
- Pencere açıldı.
- Tom opened the gate for Mary.
- Tom, Mary için kapıyı açtı.
- Spanish opened many doors for him.
- İspanyolca onun için birçok kapıyı açtı.
- Tom helped Mary open the crate.
- Tom, Mary'nin sandığı açmasına yardım etti.
- Tom opened the jar for me.
- Tom benim için kavanozu açtı.
- We're hoping to open in October.
- Biz Ekim ayında açmayı umuyoruz.
- He never opens his mouth without complaining about something.
- Bir şeyden şikayet etmeden asla ağzını açmazdı.
- Then, finally, she opened her mouth.
- Daha sonra, nihayet, ağzını açtı.
- Do you know what time the post office opens?
- Postanenin ne zaman açıldığını biliyor musun?
- Tom opened the glove compartment and took out his registration.
- Tom torpido gözünü açtı ve ruhsatını çıkardı.
- Let me open it by myself.
- Bırak da kendim açayım.
- How do I open a file?
- Bir dosyayı nasıl açabilirim?
- I suppose you'll need a crowbar to open that crate.
- Sanırım o sandığı açmak için bir levyeye ihtiyacın olacak.
- She opened her mouth.
- Ağzını açtı.
- Tom opened his safe, took out a wad of notes and handed them to Mary.
- Tom kasasını açtı, bir tomar kağıt para çıkardı ve onları Mary'ye uzattı.
- Tom opened his toolbox.
- Tom alet çantasını açtı.
- Why did you open your mailbox?
- Neden posta kutunu açtın?
- Don't kick the door open.
- Kapıyı tekmeleyerek açmayın.
- The door was difficult to open.
- Kapıyı açmak zor oldu.
- Tom opened a new business in Boston.
- Tom Boston'da yeni bir iş açtı.
- You shouldn't have opened Tom's letter.
- Tom'un mektubunu açmamalıydın.
- I opened the door for Tom.
- Kapıyı Tom için açtım.
- The crew is now opening the hatch.
- Mürettebat şimdi kapağı açıyor.
- He opens the letter.
- Mektubu açıyor.
- Scarcely had the market opened when the fire broke out.
- Yangın çıktığında, pazar henüz açılmıştı.
- You have to push that door to open it.
- Açmak için o kapıyı itmek zorundasın.
- My mother carefully opened the door.
- Annem kapıyı dikkatlice açtı.
- Dan opened fire on the crowd.
- Dan kalabalık üzerine ateş açtı.
- Could you open this jar for me?
- Bu kavanozu benim için açabilir misin?
- Tom opened the jar for me.
- Tom kavanozu benim için açtı.
- Tom opened his mouth to scream.
- Tom çığlık atmak için ağzını açtı.
- I'm sorry I opened my mouth.
- Ben ağzımı açtığım için üzgünüm.
- The store opens for business tomorrow.
- Mağaza yarın açılıyor.
- He opened his eyes, looked about him and then jumped out of the bed.
- Gözlerini açtı, etrafına bakındı ve sonra yataktan fırladı.
- He cut the envelope open.
- Zarfı kesip açtı.
- Sami forced the door open.
- Sami kapıyı zorla açtı.
- Do not open your book.
- Kitabını açma.
- Tom opened his notebook.
- Tom defterini açtı.
- Scarcely had the market opened when the fire broke out.
- Yangın çıktığında, market henüz açılmamıştı.
- I opened the closet.
- Dolabı açtım.
- Sami opened the blinds.
- Sami jaluzileri açtı.
- When she opened her eyes I was the first person she saw.
- O gözlerini açtığında onun gördüğü ilk kişi bendim.
- I didn't open any of the boxes.
- Kutuların hiçbirini açmadım.
- She opened my messages and ignored them deliberately.
- O benim mesajlarımı açtı ve kasten onları görmezden geldi.
- I opened one eye.
- Bir gözümü açtım.
- I knocked, but no one opened the door.
- Kapıyı çaldım ama kimse açmadı.
- Tom opened the car door.
- Tom araba kapısını açtı.
- She's beautiful, that's true—but once she opens her mouth, you'll only want to get away!
- Çok güzel, bu doğru. Ama bir kez ağzını açmaya gör, kaçmak isteyeceksin!
- Tom yanked the door open.
- Tom kapıyı birden çekerek açtı.
- Tom didn't dare open the door again.
- Tom kapıyı tekrar açmaya cesaret edemedi.
- Can you open this for me?
- Bunu benim için açabilir misin?
- Would you mind if I opened the blinds?
- Panjurları açmamın bir sakıncası var mı?
- Tom quickly opened the door.
- Tom kapıyı hızla açtı.
- Tom couldn't get the closet door open.
- Tom dolap kapısını açamadı.
- Tom cautiously opened the envelope.
- Tom zarfı dikkatlice açtı.
- She opened a new store.
- Yeni bir mağaza açtı.
- Tom opened his eyes very wide.
- Tom gözlerini çok açtı.
- Think before you open your mouth.
- Ağzını açmadan önce düşün.
- She had hardly opened the door when a white dog rushed out of the house.
- Beyaz bir köpek evden dışarı fırladığında kapıyı zorlukla açmıştı.
- He opened the chess game with a modern defense.
- O modern bir savunmayla satranç oyununu açtı.
- I welcomed Tom with open arms.
- Tom'u kollarımı açarak karşıladım.
- This lid is too tight for me to open.
- Bu kapak benim açmam için çok sıkı.
- Okay, Tom, you can open your eyes now!
- Tamam Tom, artık gözlerini açabilirsin!
- They opened their birthday presents.
- Doğum günü hediyelerini açtılar.
- You have to pull that door to open it.
- O kapıyı açmak için çekmelisin.
- Don't open this door.
- Bu kapıyı açma.
- The doors opened.
- Kapılar açıldı.
- Wikipedia opens again!
- Vikipedi tekrar açılıyor!
- The new store opens next week.
- Yeni mağaza önümüzdeki hafta açılıyor.
- She opened her eyes.
- Gözlerini açtı.
- She jerked the door open.
- Kapıyı sarsarak açtı.
- Layla opened the trunk.
- Leyla sandığı açtı.
- Tom didn't know how to open the drawer.
- Tom çekmeceyi nasıl açacağını bilmiyordu.
- Layla opened the trunk.
- Layla bagajı açtı.
- Tom carefully opened the box.
- Tom kutuyu dikkatlice açtı.
- Tom opened the door a crack to let in some fresh air.
- Tom içeriye biraz temiz hava girmesi için kapıyı biraz açtı.
- They celebrated his success by opening a bottle of wine.
- Onlar bir şişe şarap açarak onun başarısını kutladılar.
- He opened the chess game with a modern defense.
- Satranç oyununu modern bir savunmayla açtı.
- Money opens all doors.
- Para bütün kapıları açar.
- Suddenly the heavens opened.
- Aniden gökler açıldı.
- The door opened again.
- Kapı yeniden açıldı.
- I'd like to open a bank account.
- Bir banka hesabı açmak istiyorum.
- Tom pushed the door open and stepped into the room.
- Tom kapıyı iterek açtı ve odaya girdi.
- Open a book and it will open your soul.
- Bir kitap açın ve o sizin ruhunuzu açacaktır.
- Tom picked up the bottle, but had trouble opening it.
- Tom şişeyi aldı ama açmakta zorlandı.
- The crew is now opening the hatch.
- Tayfa şimdi ambar kapağını açıyor.
- I tried in vain to open it.
- Onu açmak için boşuna uğraştım.
- Fadil quietly opened the backdoor and tiptoed into the house.
- Fadıl sessizce arka kapıyı açtı ve parmak uçlarına basarak eve girdi.
- The buds began to open.
- Tomurcuklar açmaya başladı.
- Tom opened the truck door.
- Tom kamyonun kapısını açtı.
- I sat down and opened my laptop.
- Oturdum ve dizüstü bigisayarımı açtım.
- Tom managed to force the window open.
- Tom pencereyi zorlayarak açmayı başardı.
- This lid is so tight I can't open it.
- Bu kapak o kadar sıkı ki açamıyorum.
- Tom wants to open his own restaurant.
- Tom kendi restoranını açmak istiyor.
- Tom ripped open the envelope.
- Tom zarfı yırtıp açtı.
- I opened the drawer to get a pencil.
- Kalem almak için çekmeceyi açtım.
- The door opened.
- Kapı açıldı.
- The store opens at 9 a.m.
- Mağaza sabah 9:00'da açılır.
- We're hoping to open in October.
- Ekim ayında açmayı umuyoruz.
- The girl opened her umbrella.
- Kız şemsiyesini açtı.
- He tried to open the box in vain.
- Kutuyu boşuna açmaya çalıştı.
- Could you open the car window?
- Arabanın camını açabilir misiniz?
- Tom's eyes opened wide.
- Tom'un gözleri kocaman açıldı.
- He opened the window to get some fresh air.
- İçeri temiz hava girmesi için camı açtı.
- We need to get this safe open.
- Bu kasayı açmamız lazım.
- Sami opened the car door for Layla.
- Sami, Layla için arabanın kapısını açtı.
- Let's open our minds.
- Zihnimizi açalım.
- The old man opened the car window and aimed his gun at the bird.
- Yaşlı adam arabanın camını açtı ve silahını kuşa doğrulttu.
- I opened my eyes.
- Gözlerimi açtım.
- She was careful opening the drawer.
- O, çekmeceyi açarken dikkatliydi.
- When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda etin bozulduğunu fark ettim.
- Tom opened the office door.
- Tom ofisin kapısını açtı.
- Could you help me get this door open?
- Bu kapıyı açmama yardım eder misiniz?
- Tom opened a new organic wine and wrote a scathing review about it online.
- Tom yeni bir organik şarap açtı ve internette onun hakkında iğneli bir eleştiri yazdı.
- Tom couldn't open the jar.
- Tom kavanozu açamadı.
- Tom opened the boot to take out the spare wheel.
- Tom yedek lastiği çıkarmak için bagajı açtı.
- I can't open this jar.
- Bu kavanozu açamıyorum.
- Tom opened his suitcase.
- Tom bavulunu açtı.
- Tom got out of his car and opened the gate.
- Tom arabasından indi ve kapıyı açtı.
- We wanted to open it up to everyone.
- Herkese açmak istedik.
- They asked me to open the gate.
- Onlar kapıyı açmamı istediler.
- Tom jerked the door open.
- Tom kapıyı çekerek açtı.
- When was the box opened?
- Kutu ne zaman açıldı?
- Tom tried to open the car door.
- Tom araba kapısını açmaya çalıştı.
- Tom opened his present.
- Tom hediyesini açtı.
- Tom parked his car and opened the trunk.
- Tom arabasını park etti ve bagajı açtı.
- The world is a book and each step opens a page.
- Dünya bir kitap ve her adımda bir sayfa açılıyor.
- Kids wake up early in the morning to open their presents on Christmas.
- Çocuklar Noel'deki hediyelerini açmak için sabah erken uyanır.
- I opened one.
- Birini açtım.
- Tom never even opened the book.
- Tom kitabı hiç açmadı bile.
- Tom pushed open the door and entered the room.
- Tom kapıyı iterek açtı ve odaya girdi.
- When will they open the meeting?
- Onlar toplantıyı ne zaman açacaklar?
- I opened an eye.
- Bir gözümü açtım.
- I want you to open your eyes.
- Gözlerini açmanı istiyorum.
- I never should've opened my mouth.
- Asla ağzımı açmamalıydım.
- When did you last open the bag?
- Çantayı en son ne zaman açtın?
- Tom helped Mary open the crate.
- Tom, Mary'ye sandığı açması için yardımcı oldu.
- I had to open my suitcase.
- Bavulumu açmak zorunda kaldım.
- Tom and Mary opened their Christmas presents.
- Tom ve Mary, Noel hediyelerini açtılar.
- Bow hunting season opens today.
- Yayla avlanma sezonu bugün açılıyor.
- Can I trust you not to open this?
- Bunu açmayacağına güvenebilir miyim?
- I haven't been able to open this door.
- Bu kapıyı açamadım.
- Tom couldn't possibly have opened that door by himself.
- Tom o kapıyı kendi başına açmış olamaz.
- Tom opened the clothes dryer and took out his clothes.
- Tom çamaşır kurutma makinesini açtı ve giysilerini çıkardı.
- Please don't open this window.
- Lütfen bu pencereyi açmayın.
- Then the guest of honor opens them and expresses his or her appreciation.
- Sonra onur konuğu onları açar ve şükranlarını ifade eder.
- Let's open all the windows.
- Tüm pencereleri açalım.
- Do not open while the train is in motion.
- Tren hareket halindeyken açma.
- She opened a savings account.
- Bir birikim hesabı açmış.
- He opens the letter.
- Mektubu açtı.
- Tom opened the medicine cabinet.
- Tom ecza dolabını açtı.
- Do you want this window opened?
- Bu pencerenin açılmasını istiyor musun?
- I opened the door slowly.
- Kapıyı yavaşça açtım.
- Don't open the present yet.
- Hediyeyi henüz açma.
- Don't open this window.
- Bu pencereyi açma.
- When I opened the refrigerator, I noticed the meat had spoiled.
- Buzdolabını açtığımda, etin bozulduğunu gördüm.
- Tom pushed open the door and entered the room.
- Tom kapıyı itip açtı ve odaya girdi.
- The door opened and Tom walked in.
- Kapı açıldı ve Tom içeri girdi.
- The supermarket opens at ten o'clock.
- Süpermarket saat 10'da açılıyor.
- He didn't open his mouth all afternoon.
- O tüm öğleden sonra ağzını açmadı.
- The automatic doors opened and Tom got in.
- Otomatik kapı açıldı ve Tom içeri girdi.
- I'll open some more wine.
- Bir şarap daha açacağım.
- Tom picked up the box and tried to open it.
- Tom kutuyu aldı ve onu açmaya çalıştı.
- Tom opened the front door and came in.
- Tom ön kapıyı açtı ve içeri girdi.
- Tom opened his bag to put his books in.
- Tom kitaplarını koymak için çantasını açtı.
- Tom opened his eyes very wide.
- Tom gözlerini kocaman açtı.
- The thieves opened the door with a pass key.
- Hırsızlar kapıyı bir geçiş anahtarıyla açtılar.
- I opened the bag.
- Çantayı açtım.
- The door opens to the road.
- Kapı yola açılıyor.
- I never should've opened my mouth.
- Ağzımı hiç açmamalıydım.
- He thrust the door open and marched in.
- Kapıyı iterek açtı ve içeri yürüdü.
- Tom opened a can of soup.
- Tom bir kutu çorba açtı.
- I need something to open this crate with.
- Bu kasayı açmak için bir şeye ihtiyacım var.
- You have only to push the button to open the bay window.
- Cumbayı açmak için düğmeye basman yeterli.
- Tom opened the letter quickly.
- Tom hızla mektubu açtı.
- I can't figure out how to open this suitcase.
- Bu bavulu nasıl açacağımı bulamıyorum.
- Since the weather is so good, can I open a window?
- Hava çok iyi olduğu için bir pencere açabilir miyim?
- Tom asked someone sitting near the window to open it.
- Tom pencerenin yanında oturan birinden onu açmasını rica etti.
- How did you open the box?
- Kutuyu nasıl açtın?
- Mary became a nun and opened an orphanage.
- Mary bir rahibe oldu ve bir yetimhane açtı.
- Shake this bottle before you open it.
- Açmadan önce bu şişeyi çalkalayın.
- Tom wasn't able to open the safe.
- Tom kasayı açamadı.
- He opened the drawer, and took out a letter.
- O, çekmeceyi açtı ve bir mektup çıkardı.
- Tom opened the drawer and took out a pencil.
- Tom çekmeceyi açtı ve bir kalem çıkardı.
- Tom told me not to open that door.
- Tom bana o kapıyı açmamamı söyledi.
- It took me several hours to open it.
- Açmak birkaç saatimi aldı.
- I need to open this door.
- Bu kapıyı açmam gerek.
- When can I open my gifts?
- Hediyelerimi ne zaman açabilirim?
- Layla opened her eyes.
- Layla gözlerini açtı.
- This bank secretly opened bank accounts in people's names without their permission.
- Bu banka, insanların izni olmadan onların adına gizlice banka hesapları açtı.
- Tom opened the door of the car for Mary.
- Tom Mary için arabanın kapısını açtı.
- Suddenly the heavens opened.
- Birdenbire gökyüzü açıldı.
- Tom opened the book and started reading.
- Tom kitabı açtı ve okumaya başladı.
- Tom finally managed to get the safe open.
- Tom sonunda kasa açmayı başardı.
- The theatre usually opened at this time.
- Tiyatro genellikle bu saatte açılırdı.
- Tom opened the shoebox and took out the shoes.
- Tom ayakkabı kutusunu açtı ve ayakkabıları çıkardı.
- Don't open that.
- Açma şunu.
- Think before opening your mouth!
- Ağzını açmadan önce düşün!
- I opened the cabinet.
- Dolabı açtım.
- Tom opened his beer and took a sip.
- Tom birasını açtı ve bir yudum aldı.
- Tom got up to open a window.
- Tom bir pencere açmak için kalktı.
- Tom opened the trunk of the car.
- Tom arabanın bagajını açtı.
- The Spanish language has opened many doors for him.
- İspanyolca dili onun için birçok kapılar açtı.
- Tom slid open the door.
- Tom kapıyı kaydırarak açtı.
- Now therefore cursed shalt thou be upon the earth, which hath opened her mouth and received the blood of thy brother at thy hand.
- Bu nedenle, ağzını açıp kardeşinin kanını eline bulaştıran yeryüzü seni lanetlesin.
- We had no choice but to wait for a while until the store opened.
- Mağaza açılıncaya kadar bir süre beklemekten başka seçeneğimiz yoktu.
- I can't figure out how to open this suitcase.
- Bu valizi nasıl açacağımı bilmiyorum.
- She opens her legs for everyone.
- Bacaklarını herkes için açıyor.
- Can I open my eyes?
- Gözlerimi açabilir miyim?
- I have opened a lot of new factories.
- Birçok yeni fabrika açtım.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Panjurları açsam rahatsız olur musun?
- Don't open those windows.
- O pencereleri açmayın.
- Tom sat on his bed and opened his laptop.
- Tom yatağına oturdu ve dizüstü bilgisayarını açtı.
- Tom kicked the door open and went into the room.
- Tom kapıyı tekmeleyerek açtı ve odaya girdi.
- I'll open some more wine.
- Biraz daha şarap açacağım.
- Mary opened her arms to hug me.
- Mary bana sarılmak için kollarını açmış.
- The governor cut the tape and opened the new bridge.
- Vali bandı kesti ve yeni köprüyü açtı.
- It's time to open the third wardrobe.
- Üçüncü gardırobu açma vakti geldi.
- Tom pushed open the door and walked into the room.
- Tom kapıyı iterek açtı ve odaya girdi.
- I need to open this door.
- Bu kapıyı açmam lazım.
- Could you open the blinds?
- Panjurları açabilir misin?
- Tom didn't open the beer.
- Tom birayı açmadı.
- Please forgive me for opening your letter by mistake.
- Lütfen mektubunuzu yanlışlıkla açtığım için beni affedin.
- He knows how to open this door.
- Bu kapıyı nasıl açacağını biliyor.
- When did you open your new shop?
- Yeni dükkanını ne zaman açtın?
- This bank secretly opened bank accounts in people's names without their permission.
- Bu banka gizlice onların izni olmadan insanların isimlerine banka hesaplarını açtı.
- You should open all the windows.
- Bütün pencereleri açmalısın.
- Want me to open the door for you?
- Kapıyı senin için açmamı ister misin?
- I'm going to open the wine.
- Şarabı açacağım.
- He opened the cages.
- Kafesleri açtı.
- Tom opened his suitcase and took out a clean shirt.
- Tom bavulunu açtı ve temiz bir gömlek çıkardı.
- A girl opened the door in answer to my knock.
- Kapıyı çaldığımda bir kız açtı.
- Tom hasn't opened his book yet.
- Tom henüz kitabını açmadı.
- I love opening fortune cookies.
- Şans kurabiyelerini açmaya bayılıyorum.
- Tom had trouble getting his suitcase opened.
- Tom bavulunu açmakta zorlandı.
- She pulled the door open.
- Kapıyı çekerek açtı.
- Never open the door of a car that is in motion.
- Hareket halindeki bir arabanın kapısını asla açmayın.
- He didn't open his mouth to protest.
- Protesto etmek için ağzını açmadı.
- She pulled the door open.
- O, kapıyı çekerek açtı.
- I shall hide the key so that you cannot open the suitcase.
- Bavulu açamaman için anahtarı saklayacağım.
- Few things can compare to the joy on your child's face as they open their Christmas presents.
- Noel armağanlarını açarken çocuğunuzun yüzündeki sevinç ile kıyaslayabilecek çok az şey vardır.
- I opened the cage.
- Kafesi açtım.
- Wikipedia opens again!
- Wikipedia tekrar açılıyor!
- We opened this store in 2013.
- Biz bu mağazayı 2013'te açtık.
- I couldn't get this jar open.
- Bu kavanozu açamadım.
- Tom tried to pry open the window with a screwdriver.
- Tom bir tornavida ile pencereyi kırarak açmaya çalıştı.
- The three boys opened the doors of the building.
- Üç çocuk binanın kapılarını açtı.
- I opened all my suitcases.
- Bütün valizlerimi açtım.
- Sami cracked Layla's safe open.
- Sami, Layla'nın kasasını kırıp açtı.
- Tom opened his mouth.
- Tom ağzını açtı.
- Tom opened his backpack.
- Tom sırt çantasını açtı.
- Tom began to open the present from Mary.
- Tom, Mary'den gelen hediyeyi açmaya başladı.
- She opened her mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama bir şey söylemedi.
- Sami opened his door.
- Sami kapısını açtı.
- Tom opened the Bible and began reading.
- Tom İncil'i açtı ve okumaya başladı.
- Tom doesn't dare to open his mouth.
- Tom ağzını açmaya cesaret edemiyor.
- Tom tried to open the safe.
- Tom kasayı açmaya çalıştı.
- Excuse me for opening your letter by mistake.
- Mektubunu yanlışlıkla açtığım için özür dilerim.
- The door was hard to open.
- Kapıyı açmak zordu.
- Tom's door opened.
- Tom'un kapısı açıldı.
- I'm sorry I opened your mail by mistake.
- Mailinizi yanlışlıkla açtığım için özür dilerim.
- Tom opened his own restaurant in 2013.
- Tom 2013 yılında kendi lokantasını açtı.
- Tom opened his eyes wide.
- Tom gözlerini kocaman açtı.
- Tom opened a window.
- Tom bir pencere açtı.
- Tom opened the window a crack.
- Tom pencereyi biraz açtı.
- Tom opened the refrigerator and took out one of the bottles.
- Tom buzdolabını açtı ve şişelerden birini çıkardı.
- He pushed the door open.
- Kapıyı itip açtı.
- Let's open our minds.
- Zihinlerimizi açalım.
- We three sisters opened a coffee shop.
- Biz üç kız kardeş bir kahve dükkanı açtık.
- Is it OK if I open a can?
- Bir kutu açsam sorun olur mu?
- Tom tried to get the drawer open.
- Tom çekmeceyi açmaya çalıştı.
- Can you push the door open?
- Kapıyı itip açabilir misin?
- Tom opened the front door and went inside.
- Tom ön kapıyı açtı ve içeri girdi.
- They celebrated his success by opening a bottle of wine.
- Başarısını bir şişe şarap açarak kutladılar.
- I can't get this door open.
- Bu kapıyı açamıyorum.
- Tom opened the drawer again and took out a notepad.
- Tom çekmeceyi tekrar açtı ve bir not defteri çıkardı.
- Tom didn't dare open the door again.
- Tom kapıyı yine açmaya cesaret edemedi.
- Don't open this box.
- Bu kutuyu açma.
- Tom's chauffeur opened the limousine's door for Mary.
- Tom'un şoförü Mary için limuzinin kapısını açtı.
- The doors opens to the bathroom.
- Kapılar tuvalete açılır.
- Tom jerked the door open.
- Tom kapıyı sarsarak açtı.
- Why do women open their mouths when they apply makeup to their eyes?
- Kadınlar gözlerine makyaj yaparken neden ağızlarını açarlar?
- Tom quickly opened the drawer and pulled out a gun.
- Tom hızla çekmeceyi açtı ve bir silah çıkardı.
- She wondered which door to open.
- Hangi kapıyı açacağını şaşırdı.
- He opened the door of the car.
- O, arabanın kapısını açtı.
- This morning, the polls opened all across the country.
- Bu sabah sandıklar tüm ülke genelinde açıldı.
- Tom wanted to open his own restaurant.
- Tom kendi restoranını açmak istedi.
- Because of the heat, I slept with a window open.
- Sıcak yüzünden pencereyi açıp uyudum.
- Tom opened the door of the car for Mary.
- Tom, Mary için arabanın kapısını açtı.
- Could you please open the blinds?
- Lütfen panjurları açar mısın?
- Did you open all the boxes?
- Bütün kutuları açtın mı?
- Don't open this door, please.
- Lütfen bu kapıyı açmayın.
- Tom began to open the present that Mary had given him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği hediyeyi açmaya başladı.
- Let's open a window to get some fresh air.
- Biraz temiz hava almak için bir pencere açalım.
- Tom didn't open any windows.
- Tom hiç pencere açmadı.
- Do not open the box yet.
- Kutuyu henüz açma.
- Tom forced open the door with a crowbar.
- Tom levye ile kapıyı zorla açtı.
- Tom flung open the door.
- Tom kapıyı hızla açtı.
- The upstairs window opened.
- Üst kattaki pencere açıldı.
- Much to my surprise, the door opened noiselessly.
- Kapının sessizce açılması beni şaşırdı.
- Don't kick the door open.
- Kapıyı tekmeleyerek açma.
- Tom opened his own dance studio.
- Tom kendi dans stüdyosunu açtı.
- Tom opened a can of tuna fish.
- Tom bir kutu ton balığı açtı.
- They opened the road to traffic.
- Yolu trafiğe açtılar.
- Tom tried to open the car door.
- Tom arabanın kapısını açmaya çalıştı.
- Can someone open a window?
- Biri pencereyi açabilir mi?
- Don't open that door for anybody.
- Şu kapıyı herkese açmayın.
- The door opened and Tom came in.
- Kapı açıldı ve Tom içeri geldi.
- Tom opened the medicine cabinet hoping to find some aspirin.
- Tom aspirin bulma umuduyla ecza dolabını açtı.
- Tom couldn't open the cash register.
- Tom kasayı açamadı.
- How do I open this window?
- Bu pencereyi nasıl açacağım?
- How do I open a file?
- Dosyayı nasıl açarım?
- After opening, please eat as soon as possible.
- Açtıktan sonra, lütfen mümkün olduğunca çabuk yiyin.
- Tom opened his locker and took out his books.
- Tom dolabını açtı ve kitaplarını çıkardı.
- I'll open the window a bit.
- Ben pencereyi biraz açacağım.
- Tom opened the back door to let the dog out.
- Tom köpeği dışarı çıkarmak için arka kapıyı açtı.
- The secretary opened the mail which had been delivered that morning.
- Sekreter o sabah gelen postayı açtı.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Perdeleri açsam sorun olur mu?
- Tom slowly opened his eyes, and then Mary kissed him.
- Tom yavaşça gözlerini açtı ve sonra Mary onu öptü.
- I opened the drawer to get a pencil.
- Bir kurşun kalem almak için çekmeceyi açtım.
- You opened the wrong box.
- Yanlış kutuyu açtınız.
- May I open a can?
- Ben bir kutu açabilir miyim?
- Tom opened his eyes once more.
- Tom gözlerini bir kez daha açtı.
- Tom didn't dare to open his mouth.
- Tom ağzını açmaya cesaret edemedi.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Perdeleri açmamın bir sakıncası var mı?
- I didn't open my eyes.
- Gözlerimi açmadım.
- She opened the letter quickly.
- Mektubu çabucak açtı.
- I could barely open my eyes.
- Gözlerimi zar zor açabildim.
- Wait until they open fire.
- Ateş açana kadar bekle.
- He is the only person who can open that trunk.
- O bagajı açabilecek tek kişi o.
- I can't get this window open.
- Bu camı açamıyorum.
- In order to get the coconut milk, you must first crack the coconut open.
- Hindistan cevizi sütünü almak için önce hindistan cevizini kırıp açmalısınız.
- I opened one eye.
- Tek gözümü açtım.
- Tom opened the door slowly.
- Tom kapıyı yavaşça açtı.
- Don't open the present yet.
- Henüz hediyeyi açmayın.
- Tom opened the book and started reading.
- Tom kitabı açıp okumaya başladı.
- Tom opened his mouth to protest.
- Tom protesto etmek için ağzını açtı.
- I want you to open your eyes.
- Ben gözlerini açmanı istiyorum.
- Let's open it.
- Onu açalım.
- Tom opened the cabinet.
- Tom dolabı açtı.
- Tom opened his eyes.
- Tom gözlerini açtı.
- I opened the doors.
- Kapıları açtım.
- Christopher Columbus once met the child in Sentence 47456 and opened his eyes to the world.
- Kristof Kolomb bir keresinde 47456 numaralı cümledeki çocukla tanıştı ve onun dünyaya gözlerini açtı.
- Tom pushed open the bedroom door.
- Tom yatak odasının kapısını iterek açtı.
- Tom pretended he didn't know how to open the safe.
- Tom kasayı nasıl açacağını bilmiyormuş gibi davrandı.
- Tom opened the door a few inches.
- Tom kapıyı birkaç santim açtı.
- As soon as he was left alone, he opened the letter.
- Yalnız kalır kalmaz mektubu açtı.
- She opened her backpack.
- O, sırt çantasını açtı.
- Tom yanked open the drawer and grabbed a pencil.
- Tom çekmeceyi çekip açtı ve bir kalem aldı.
- When did you open your new store?
- Yeni dükkanını ne zaman açtın?
- He opened his mouth wide.
- Ağzını kocaman açtı.
- Tom held open the limo door for Mary.
- Tom, Mary için limuzinin kapısını açarak tuttu.
- The elevator opened and Tom got out.
- Asansör açıldı ve Tom indi.
- Don't open your umbrella in the hall.
- Şemsiyeni salonda açma.
- I would like to open a checking account.
- Bir çek hesabı açmak istiyorum.
- Tom opened the closet and hung up his coat.
- Tom dolabı açtı ve ceketini astı.
- I couldn't figure out how to open the door.
- Kapıyı nasıl açacağımı bulamadım.
- Tom heard a knock and walked over to the door to open it.
- Tom kapının çalındığını duydu ve açmak için kapıya doğru yürüdü.
- He opened the mussels with a knife.
- Midyeleri bıçakla açtı.
- Do you think you can get this open?
- Bunu açabileceğini düşünüyor musun?
- Since his hands were full, Tom pushed open the door with his knee.
- Elleri dolu olduğu için Tom kapıyı diziyle iterek açtı.
- Tom opened the blinds and looked out the window.
- Tom panjurları açtı ve pencereden dışarı baktı.
- Tom opened the passenger door for Mary.
- Tom, Mary için yolcu kapısını açtı.
- Tom slid the window open.
- Tom pencereyi açtı.
- Help me open this window.
- Bu pencereyi açmama yardım et.
- I can't get this jar open.
- Bu kavanozu açamıyorum.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğin şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilsen ağzını açma.
- May I open a can?
- Bir kutu açabilir miyim?
- I can't open the pressure cooker.
- Ben düdüklü tencereyi açamam.
- Fadil opened a fast-food restaurant.
- Fadil bir fast-food restoran açtı.
- The hospital opened last month.
- Hastane geçen ay açıldı.
- Tom opened a new restaurant, but it didn't turn a profit in the first twelve months.
- Tom yeni bir restoran açtı ama ilk on iki ayda kâr edemedi.
- He slowly opened his eyes, and then she kissed him.
- Adam yavaşça gözlerini açtı ve sonra kadın onu öptü.
- Sami pushed open the door.
- Sami kapıyı iterek açtı.
- Tom opened the door of the van and jumped out.
- Tom kamyonetin kapısını açtı ve dışarı atladı.
- You're not going to open it, are you?
- Açmayacaksın, değil mi?
- The moment she was alone, she opened the letter.
- Yalnız kalır kalmaz mektubu açtı.
- You can open your eyes now.
- Şimdi gözlerini açabilirsin.
- Tom is trying to pry open the door.
- Tom kapıyı manivela ile açmaya çalışıyor.
- Did you warn Tom not to open that box?
- Tom'u o kutuyu açmaması konusunda uyardın mı?
- Tom pushed the gate open.
- Tom kapıyı iterek açtı.
- I opened a bottle of red wine.
- Bir şişe kırmızı şarap açtım.
- Tom tentatively opened the door.
- Tom kapıyı çekinerek açtı.
- At the noise, a window opened and a lovely maiden looked out.
- Gürültü üzerine bir pencere açıldı ve güzel bir kız dışarı baktı.
- The door opened by itself.
- Kapı kendiliğinden açıldı.
- He discovered how to open the box.
- Kutuyu nasıl açacağını keşfetti.
- When did you open your new shop?
- Yeni dükkanınızı ne zaman açtınız?
- I thought the key opened everything.
- Anahtarın her şeyi açtığını sandım.
- Tom opened his book.
- Tom kitabını açtı.
- I opened the can, but it was empty.
- Kutuyu açtım ama boştu.
- Tom opened the freezer and got out the ice cream.
- Tom dondurucuyu açtı ve dondurmayı çıkardı.
- I have to open my shop.
- Mağazamı açmak zorundayım.
- Tell me when I can open my eyes.
- Bana gözlerimi ne zaman açabileceğimi söyle.
- Mary opened her arms to hug me.
- Mary bana sarılmak için kollarını açtı.
- I can't open my eyes.
- Gözlerimi açamıyorum.
- I'll open it for you.
- Bunu senin için açacağım.
- I opened the gate.
- Kapıyı açtım.
- The area enjoyed a rapid development after the opening of the subway line in the early 2000s.
- Bölge, 2000'li yılların başında metro hattının açılmasından sonra hızlı bir gelişme göstermiştir.
- Tom opened his arms to hug me.
- Tom bana sarılmak için kollarını açtı.
- Don't forget to open your parachute!
- Paraşütünü açmayı unutma!
- He opened the envelope only to be disappointed.
- Zarfı sadece hayal kırıklığına uğramak için açtı.
- Layla opened her eyes.
- Leyla gözlerini açtı.
- We can't open this yet.
- Bunu henüz açamayız.
- I can't open SWF files.
- SWF dosyalarını açamıyorum.
- She didn't even open the present he gave her.
- Ona verdiği hediyeyi bile açmadı.
- We never opened that window.
- O pencereyi hiç açmadık.
- He never opens his mouth without complaining about something.
- Bir şey hakkında şikayet etmeden ağzını asla açmaz.
- Tom opened the blinds.
- Tom panjurları açtı.
- Tom opened the left-hand drawer.
- Tom soldaki çekmeceyi açtı.
- I opened that box.
- O kutuyu açtım.
- She opens her legs for everyone.
- O herkes için bacaklarını açar.
- The area began to gentrify in the late 90s after the opening of the mall.
- Bölge, alışveriş merkezinin açılmasının ardından 90'ların sonunda nezihleşmeye başlamıştır.
- Tom and Mary borrowed money from family and friends to open a small bakery.
- Tom ve Mary küçük bir fırın açmak için ailelerinden ve arkadaşlarından borç para aldılar.
- Open your mouth one more time and I will beat you up!
- Bir kez daha ağzını açarsan seni döverim!
- Tom opened the lid.
- Tom kapağı açtı.
- Tom opened his desk drawer and took out a pen.
- Tom masasının çekmecesini açtı ve bir kalem çıkardı.
- Can you open this jar for me?
- Bu kavanozu benim için açabilir misin?
- When he opens a magazine, he will usually read his horoscope first.
- Bir dergi açtığında, genellikle ilk olarak burcunu okur.
- Have you ever opened this door?
- Bu kapıyı hiç açtınız mı?
- Let's open the wine.
- Şarabı açalım.
- He zipped open his bag.
- O, çantasının fermuarını açtı.
- I tried in vain to open it.
- Açmak için boşuna uğraştım.
- I couldn't get the gate open.
- Kapıyı açamadım.
- Tom opened his duffel bag.
- Tom spor çantasını açtı.
- Tom forced open the door with a crowbar.
- Tom bir levyeyle kapıyı zorla açtı.
- Tom opened the door of the van and jumped out.
- Tom minibüsün kapısını açtı ve dışarı atladı.
- I needed some hours to open it.
- Açmak için birkaç saate ihtiyacım vardı.
- Here, I'll open it for you.
- İşte, sizin için açacağım.
- Tom never opens his mouth without complaining about something.
- Tom asla ağzını bir şeyi şikayet etmeden açmaz.
- He opened the envelope only to be disappointed.
- Zarfı sadece hayal kırıklığına uğratmak için açtı.
- Excuse me for opening your letter by mistake.
- Mektubunuzu yanlışlıkla açtığım için özür dilerim.
- I'm opening my presents now.
- Hediyelerimi şimdi açıyorum.
- The moment he was alone, he opened the letter.
- Yalnız kaldığı anda mektubu açtı.
- Death is the door that brings this mortal life that we have lived to an end and opens out to the eternal life to come.
- Ölüm, yaşadığımız bu fani hayatı sona erdiren ve gelecek olan ebedi hayata açılan kapıdır.
- Tom opened the trunk and found it empty.
- Tom bagajı açtı ve boş olduğunu gördü.
- The door opened and a man came in.
- Kapı açıldı ve bir adam içeri girdi.
- Here, I'll open it for you.
- İşte, senin için açayım.
- The chauffeur opened the limo door for Tom.
- Şoför Tom için limuzinin kapısını açtı.
- The baseball season opens before long.
- Beyzbol sezonu çok geçmeden açılır.
- I knew Tom wouldn't get the safe open.
- Tom'un kasayı açamadığını biliyordum.
- How do we open this door?
- Bu kapıyı nasıl açarız?
- Sexual assaults skyrocket after countries open their doors to "multiculturalism".
- Ülkeler kapılarını "çok kültürlülüğe" açtıktan sonra cinsel saldırılar tavan yaptı.
- The doors opens to the bathroom.
- Kapılar banyoya açılıyor.
- The dentist told me to open my mouth.
- Dişçi ağzımı açmamı söyledi.
- The door was suddenly opened by Mike.
- Kapı aniden Mike tarafından açıldı.
- Tom kicked the door open.
- Tom kapıyı tekmeleyerek açtı.
- I cannot open this box without breaking it.
- Bu kutuyu kırmadan açamam.
- We accepted him with our arms open wide.
- Onu kollarımızı açarak kabul ettik.
- I have to open my shop.
- Dükkanımı açmalıyım.
- The convention opened as planned.
- Kongre planlandığı gibi açıldı.
- Could you please open the blinds?
- Jaluzileri açar mısınız lütfen?
- The governor cut the tape and opened the new bridge.
- Vali bandı kesti ve yeni köprü açıldı.
- I'm sorry I opened your mail by mistake.
- Yanlışlıkla postanı açtığım için üzgünüm.
- We need a tool to open it with.
- Açmak için bir alete ihtiyacımız var.
- You have only to push the button to open the bay window.
- Cumbayı açmak için sadece butona basmalısınız.
- I opened the top drawer.
- En üst çekmeceyi açtım.
- Tom opened the blue door.
- Tom mavi kapıyı açtı.
- Tom opened the pizza box.
- Tom pizza kutusunu açtı.
- You can tear the box open.
- Kutuyu yırtarak açabilirsin.
- Tom opened his eyes and looked around the room.
- Tom gözlerini açtı ve odaya bakındı.
- Must I open everything?
- Her şeyi açmak zorunda mıyım?
- Mary sat down and opened her shoulder bag.
- Mary oturdu ve omuz çantasını açtı.
- Don't open your mouth if you are not certain that what you want to say is better than silence.
- Söylemek istediğiniz şeyin sessizlikten daha iyi olduğundan emin değilseniz ağzınızı açmayın.
- Shall I open it?
- Açayım mı?
- Let me open the door for you.
- Kapıyı senin için açmama izin ver.
- Tom opened the medicine cabinet to see what was there.
- Tom ne olduğunu görmek için ecza dolabını açtı.
- Tom didn't open his eyes.
- Tom gözlerini açmadı.
- Tom tried to push the door open.
- Tom kapıyı iterek açmaya çalıştı.
- That customer over there has been here since we opened.
- Şuradaki müşteri açıldığımızdan beri burada.
- How do I open the hood?
- Kaputu nasıl açarım?
- Tom opened his eyes again.
- Tom gözlerini tekrar açtı.
- The door opened again.
- Kapı tekrar açıldı.
- Don't open your umbrella in here.
- Şemsiyeni burada açma.
- Maybe you should open it now.
- Belki de şimdi açmalısınız.
- If you press this button the window opens automatically.
- Bu düğmeye basarsanız pencere otomatik olarak açılır.
- Tom opened the bottle of wine and sniffed it.
- Tom şarap şişesini açtı ve kokladı.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled toward the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye doğru koştu.
- Could you push the door open?
- Kapıyı itip açabilir misin?
- Where a door closes, another opens.
- Bir kapının kapandığı yerde, diğeri açılır.
- I'll open the window a bit.
- Pencereyi biraz açacağım.
- Did you warn Tom not to open that box?
- Tom'u o kutuyu açmaması için uyardın mı?
- Tom opened the sliding door to let John and Mary in.
- Tom, John ve Mary'yi içeri almak için sürgülü kapıyı açtı.
- Herbert opened his mouth, but Tom gave him a menacing look.
- Herbert ağzını açtı ama Tom ona tehditkâr bir bakış attı.
- I love opening fortune cookies.
- Fal kurabiyelerini açmayı seviyorum.
- You've just opened a can of worms.
- Az önce bir kutu solucan açtın.
- Tom opened the door wider.
- Tom kapıyı daha geniş açtı.
- She was careful opening the drawer.
- Çekmeceyi açarken dikkatli davrandı.
- Somebody, open this door, please.
- Biri şu kapıyı açsın, lütfen.
- Mary asked Tom to open the wine bottle and then kissed him while he was distracted.
- Mary, Tom'dan şarap şişesini açmasını istedi ve dikkati dağılmışken onu öptü.
- How do I open this window?
- Bu pencereyi nasıl açarım?
- Why don't we open a bottle of wine?
- Neden bir şişe şarap açmıyoruz?
- Tom opened the car door.
- Tom arabanın kapısını açtı.
- We had no choice but to wait for a while until the store opened.
- Dükkan açılana kadar bir süre beklemekten başka çaremiz yoktu.
- The door opened by itself.
- Kapı kendisi açıldı.
- I'm trying to open this door.
- Bu kapıyı açmaya çalışıyorum.
- Let me open this discussion.
- Bu tartışmayı açayım.
- Don't open this box.
- Bu kutuyu açmayın.
- I haven't opened it yet.
- Onu henüz açmadım.
- Our family opens gifts on Christmas Eve.
- Ailemiz Noel arifesinde hediyeleri açar.
- He ripped the envelope open.
- O, zarfı yırtarak açtı.
- He didn't open his mouth all evening.
- Akşam boyunca ağzını bile açmadı.
- Don't open your mouth.
- Ağzını açma.
- Could you open the car window?
- Arabanın camını açabilir misin ?
- Bow hunting season opens today.
- Yay avı sezonu bugün açılıyor.
- I opened the chess game with the Italian opening.
- İtalyan açılışı ile satranç oyununu açtım.
- Do you ever think before you open your big mouth?
- O koca ağzını açmadan önce hiç düşündün mü?
- We opened all the doors.
- Bütün kapıları açtık.
- Tom wondered if Mary would think that eight in the morning was too early for him to open a bottle of wine.
- Tom Mary'nin sabah sekizde onun bir şişe şarap açmasının çok erken olduğunu düşünüp düşünmediğini merak etti.
- Tom never opens that window.
- Tom o pencereyi asla açmaz.
- Don't open your mouth.
- Ağzınızı açmayın.
- Tom ran to the door and tried to open it.
- Tom kapıya koştu ve açmaya çalıştı.
- Tom opened his suitcase and began unpacking.
- Tom bavulunu açtı ve yerleştirmeye başladı.
- Tom opened the lion's cage.
- Tom aslanın kafesini açtı.
- Tom cut the envelope open.
- Tom zarfı kesip açtı.
- I'll open it.
- Onu açacağım.
- Tom opened a bottle of wine.
- Tom bir şişe şarap açtı.
- Tom opened the car door and got out.
- Tom arabanın kapısını açtı ve dışarı çıktı.
- Tom knows how to open this door.
- Tom bu kapıyı nasıl açacağını biliyor.
- He pushed the door open.
- Kapıyı iterek açtı.
- Don't open that.
- Onu açmayın.
- Tom opened the bag and knew that it wasn't his.
- Tom çantayı açtı ve onun olmadığını anladı.
- Never open the door of a car that is in motion.
- Hareket halindeyken arabanın kapısını asla açma.
- Tom is still trying to open the jar.
- Tom hala kavanozu açmaya çalışıyor.
- I can't get this door opened.
- Bu kapıyı açamıyorum.
- Don't open that door for anybody.
- O kapıyı kimseye açma.
- He ripped his shirt open.
- Gömleğini yırtıp açtı.
- She wondered which door to open.
- Hangi kapıyı açacağını düşündü.
- Tom opened the venetian blinds and looked out at the view.
- Tom jaluzileri açtı ve manzaraya baktı.
- Tom tore open the envelope.
- Tom zarfı yırtarak açtı.
- You opened the cages.
- Sen kafesleri açtın.
- Suddenly, the door opened and her father entered.
- Aniden kapı açıldı ve babası girdi.
- Tom opened the drawer to get a calculator.
- Tom hesap makinesi almak için çekmeceyi açtı.
- Tom ripped open his shirt.
- Tom gömleğini yırtarak açtı.
- How do I open the hood?
- Kaputu nasıl açacağım?
- She jerked the door open.
- O, kapıyı çekerek açtı.
- Tom got the corkscrew out of the drawer and opened the bottle of wine that Mary had brought.
- Tom çekmeceden tirbuşonu çıkardı ve Mary'nin getirdiği şarap şişesini açtı.
- Tom opened his suitcase and began unpacking.
- Tom valizini açtı ve boşaltmaya başladı.
- Tom opened the drawer.
- Tom çekmeceyi açtı.
- Tom opened the glove compartment and got out a pair of sunglasses.
- Tom torpido gözünü açtı ve bir güneş gözlüğü çıkardı.
- Tom opened the fridge and took out a beer.
- Tom buzdolabını açtı ve bir bira çıkardı.
- Don't let anyone open this door.
- Hiç kimsenin bu kapıyı açmasına izin verme.
- Mary became a nun and opened an orphanage.
- Mary rahibe oldu ve bir yetimhane açtı.
- I do want to open it.
- Onu açmak istiyorum.
- Tom picked up the box and tried to open it.
- Tom kutuyu aldı ve açmaya çalıştı.
- Tom pushed the door open with his elbow.
- Tom dirseğiyle kapıyı iterek açtı.
- Keep your eyes closed until I tell you to open them.
- Sana onları açmanı söyleyinceye kadar gözlerini kapalı tut.
- A customs official asked me to open my suitcase.
- Bir gümrük memuru valizimi açmamı istedi.
- Can you push the door open?
- Kapıyı iterek açabilir misin?
- The door opens and in walks my friend.
- Kapı açıldı ve arkadaşım içeri girdi.
- I can't get this open.
- Bunu açamadım.
- I opened the chess game with the Italian opening.
- Satranç oyununu İtalyan açılışıyla açtım.
- Money opens each door.
- Para her kapıyı açar.
- Get ready to open the doors.
- Kapıları açmaya hazır olun.
- Don't open your umbrella in the hall.
- Şemsiyeni holde açma.
- Tom turned the knob and pushed the door open.
- Tom düğmeyi çevirdi ve kapıyı iterek açtı.
- Tom didn't even open the door for me.
- Tom benim için kapıyı bile açmadı.
- Let's open a bottle of wine.
- Bir şişe şarap açalım.
- We need to get this safe open.
- Bu kasayı açtırmamız gerekiyor.
- Tom began to open the present.
- Tom hediyeyi açmaya başladı.
- You need to double-click on the application's icon to open the application.
- Uygulamayı açmak için uygulamanın simgesine çift tıklamanız gerekiyor.
- I opened the drawer.
- Çekmeceyi açtım.
- The kitchen door opened.
- Mutfak kapısı açıldı.
- The area enjoyed a rapid development after the opening of the subway line in the early 2000s.
- Bölge 2000'lerin başında metro hattının açılmasının ardından hızlı bir gelişim yaşadı.
- Should I open it now?
- Şimdi açayım mı?
- Tom ripped open his presents.
- Tom hediyelerini yırtıp açtı.
- The area began to gentrify in the late 90s after the opening of the mall.
- Bölgenin çehresi 90'ların sonlarında AVM'nin açılmasının ardından değişip nezihleşmeye başladı.
- Tom wants to open his own restaurant.
- Tom kendi lokantasını açmak istiyor.
- The gate opened.
- Kapı açıldı.
- He opened his mouth.
- O ağzını açtı.
- We need a tool to open it with.
- Onu açmak için bir alete ihtiyacımız var.
- She opened her purse and took out her chequebook.
- Çantasını açtı ve çek defterini çıkardı.
- Tom opened his briefcase.
- Tom evrak çantasını açtı.
- Tom opened the beer.
- Tom birayı açtı.
- Whatever you do, don't open that door.
- Ne yaparsanız yapın, o kapıyı açmayın.
- Why did you open that door?
- Neden o kapıyı açtın?
- I ripped open the envelope.
- Zarfı yırtıp açtım.
- Tom caught Mary trying to steam open an envelope addressed to him.
- Tom, Mary'yi kendisine gönderilen bir zarfı buharla açmaya çalışırken yakaladı.
- I have opened a lot of new factories.
- Bir sürü yeni fabrikalar açtım.
- Sami opened the trunk.
- Sami sandığı açtı.
- I'm not going to open this.
- Bunu açmayacağım.
- The moment she was alone, she opened the letter.
- Yalnız kaldığı anda mektubu açtı.
- The firm has opened an office in Boston.
- Firma, Boston'da bir büro açtı.
- Tom asked Mary to open the gate.
- Tom, Mary'den kapıyı açmasını istedi.
- Could you open this door for me?
- Bu kapıyı benim için açar mısın?
- Sami opened his e-mail account.
- Sami e-posta hesabını açtı.
- Tom sat beside Mary and opened the photo album.
- Tom, Mary'nin yanına oturdu ve fotoğraf albümünü açtı.
- Can you open this door?
- Bu kapıyı açabilir misin?
- The firm has opened an office in Boston.
- Firma Boston'da bir ofis açtı.
- He zipped open his bag.
- Çantasının fermuarını açtı.
- Tom opened his locker and took out his books.
- Tom kilitli dolabını açtı ve kitaplarını çıkardı.
- Let's open it up.
- Hadi açalım.
- He hardly ever opens a book.
- Neredeyse hiç kitap açmaz.
- Tom opened the doors.
- Tom kapıları açtı.
- Tom has trouble opening bottles.
- Tom şişeleri açmakta zorlanıyor.
- Tom opened all three letters.
- Tom üç mektubu da açtı.
- Tom got out of the car to open the gate.
- Tom kapıyı açmak için arabadan indi.
- Then the guest of honor opens them and expresses his or her appreciation.
- Sonra onur konuğu bunları açar ve minnettarlığını ifade eder.
- Don't open this door, please.
- Bu kapıyı açma, lütfen.
- Don't open before the train stops.
- Tren durmadan açmayın.
- Tom couldn't get the drawer open.
- Tom çekmeceyi açamadı.
- I knew Tom wouldn't get the safe open.
- Tom'un kasayı açamayacağını biliyordum.
- I will not be able to open the box without breaking it.
- Kutuyu kırmadan açamayacağım.
- Tom wasn't able to get the safe open.
- Tom kasayı açamadı.
- Would you mind if I opened the blinds?
- Jaluziyi açsam rahatsız olur musun?
- Mary hasn't opened her book yet.
- Mary henüz kitabını açmadı.
- He opened his mouth as if to speak, but didn't say anything.
- Konuşacakmış gibi ağzını açtı ama bir şey söylemedi.
- Whatever happens, don't open that door.
- Ne olursa olsun, o kapıyı açma.
- Tom opened a new organic wine and wrote a scathing review about it online.
- Tom yeni bir organik şarap açtı ve internette hakkında sert bir eleştiri yazdı.
- Sami opened his door to strangers.
- Sami kapısını yabancılara açtı.
- He opened her lunch box.
- Onun beslenme çantasını açtı.
- She opened the cage and let the bird out.
- O, kafesi açtı ve kuşu dışarı bıraktı.
- Tom opened the car door and got out.
- Tom arabanın kapısını açtı ve indi.
- Tom pushed open the gate.
- Tom kapıyı iterek açtı.
- Tom opened the book.
- Tom kitabı açtı.
- The new store opens next week.
- Yeni mağaza haftaya açılıyor.
- We're not open yet.
- Henüz açmadık.
- Tom opened the balcony window.
- Tom balkon penceresini açtı.
- He tried with all his might to push the door open.
- O, kapıyı iterek açmak için bütün gücüyle uğraştı.
- Sami opened the trunk.
- Sami bagajı açtı.
- I thought the key opened everything.
- Anahtarın her şeyi açtığını sanıyordum.
- Tom opened his briefcase.
- Tom çantasını açtı.
- I haven't opened the package yet.
- Paketi henüz açmadım.
- I'm going to open a bakery.
- Bir fırın açacağım.
- Tom's eyes opened.
- Tom'un gözleri açıldı.
- When he opens a magazine, he will usually read his horoscope first.
- Bir dergiyi açtığında, genellikle önce burcunu okur.
- The door opened automatically.
- Kapı otomatik olarak açıldı.
- He ripped open the envelope.
- Zarfı yırtarak açtı.
- The gate opened all by itself.
- Kapı kendiliğinden açıldı.
- The girl opened her eyes, saw the bear, and fled to the window.
- Kız gözlerini açtı, ayıyı gördü ve pencereye kaçtı.
- When Tom opened his eyes, Mary was out.
- Tom gözlerini açtığında, Mary dışarıdaydı.
- Keep your eyes closed until I say that you should open them.
- Ben açmanızı söyleyene kadar gözlerinizi kapalı tutun.
- She opened my messages and ignored them deliberately.
- Mesajlarımı açtı ve kasıtlı olarak görmezden geldi.
- The new restaurant opened last week.
- Yeni restoran geçen hafta açıldı.
- Tom opened the boot to take out the spare wheel.
- Tom stepneyi çıkarmak için bagajı açtı.
- The door opened and a man came in.
- Kapı açıldı ve bir adam içeri geldi.
- Tom pulled open the door.
- Tom kapıyı çekerek açtı.
- The world is a book and each step opens a page.
- Dünya bir kitaptır ve her adım bir sayfa açar.
- Can someone open a window?
- Birisi bir pencere açabilir mi?
- He opened a checking account with the bank.
- O, bankada bir çek hesabı açtı.
- Tom opened a can of soup and emptied it into a saucepan.
- Tom bir kutu çorba açtı ve onu bir tencereye boşalttı.
- Since the weather is so good, can I open a window?
- Hava bu kadar güzel olduğuna göre, pencereyi açabilir miyim?
- Tom opened his safe, took out a wad of notes and handed them to Mary.
- Tom kasasını açtı, bir tomar banknot çıkardı ve Mary'ye uzattı.
- I use a Mac, I can't open a Windows 95 file.
- Mac kullanıyorum, Windows 95 dosyasını açamıyorum.
- She pushed the door open.
- Kapıyı iterek açtı.
- The soldiers opened fire.
- Askerler ateş açtı.
- She opened a window.
- O bir pencereyi açtı.
- The store also opens at night.
- Mağaza geceleri de açılıyor.
- I'll open it for you.
- Senin için açacağım.
- Don't let anyone open this door.
- Kimsenin bu kapıyı açmasına izin verme.
- Layla welcomed Sami with open arms.
- Layla, Sami'yi kollarını açarak karşıladı.
- How dare he open my letters!
- O benim mektuplarımı açmaya nasıl cüret eder!
- Tom ran to the door and tried to open it.
- Tom kapıya koştu ve onu açmaya çalıştı.
- She opened a window.
- Bir pencere açtı.
- I don't know what to open it with.
- Neyle açacağımı bilmiyorum.
- Tom opened the back door to let the dog out.
- Tom köpeği bırakmak için arka kapıyı açtı.
- Tom is trying to pry open the door.
- Tom kapıyı zorlayarak açmaya çalışıyor.
- Could you open the blinds?
- Panjurları açar mısın?
- Would you mind if I opened the blinds?
- Jaluziyi açsam sakıncası olur mu?
- When Tom opened his eyes, Mary was out.
- Tom gözlerini açtığında Mary dışarıdaydı.
- Aren't you going to open it?
- Onu açmayacak mısın?
- Tom opened the passenger door for Mary.
- Tom Mary için yolcu kapısını açtı.
- Tom opened the apartment door and walked in.
- Tom dairenin kapısını açtı ve içeri girdi.
- She opened the door.
- Kapıyı o açtı.
- Tom opened the freezer and got some ice for his drink.
- Tom dondurucuyu açtı ve içeceği için biraz buz aldı.
- Tom opened the front door.
- Tom ön kapıyı açtı.
- Tom opened his mouth to say something.
- Tom bir şey söylemek için ağzını açtı.
- The Spanish language has opened many doors for him.
- İspanyolca ona birçok kapı açtı.
- They opened the road to traffic.
- Onlar yolu trafiğe açtılar.
- Wait until they open fire.
- Onlar ateş açıncaya kadar bekle.
- The box was empty when I opened it.
- Kutuyu açtığımda kutu boştu.
- I didn't open the beer.
- Birayı ben açmadım.
- Tom opened his eyes again.
- Tom yine gözlerini açtı.
- I want to open my own restaurant.
- Kendi restoranımı açmak istiyorum.
- Tom yanked the door open.
- Tom kapıyı çekip açtı.
- I'll open the door for you.
- Kapıyı senin için açacağım.
- Tom opened a beer for Mary.
- Tom, Mary için bira açtı.
- What is the access number to open this gate to the beach?
- Bu kapıyı plaja açmak için erişim numarası nedir?
- Tom opened the trunk.
- Tom bagajı açtı.
- He opened the cages.
- O, kafesleri açtı.
- She opened a new store.
- O, yeni bir mağaza açtı.
- Would you open the trunk?
- Bagajı açar mısın?
- Tom opened a beer.
- Tom bir bira açtı.
- Can you open it?
- Bunu açabilir misin?
- You have no right to open this box.
- Bu kutuyu açmaya hakkınız yok.
- He ripped the envelope open.
- Zarfı yırtıp açtı.
- You can't open it, can you?
- Açamazsın, değil mi?
- Don't forget to open your parachute!
- Paraşütünüzü açmayı unutmayın.
- She opened her backpack.
- Sırt çantasını açtı.
- Could you open this jar for me?
- Bu kavanozu benim için açabilir misiniz?
- I want this letter opened now.
- Şimdi bu mektubun açılmasını istiyorum.
Show More (965)
|
| 2 |
open |
açık |
adj. |
|
- We are all open to that criticism.
- Hepimiz bu eleştiriye açığız.
- Some other modalities of cooperation may also be discussed, and I am open to any suggestions from Parliament.
- Diğer bazı iş birliği yöntemleri de tartışılabilir ve Parlamentodan gelecek her türlü öneriye açığım.
- We propose an open and transparent method which involves all the participants.
- Tüm katılımcıları içeren açık ve şeffaf bir yöntem öneriyoruz.
- Let us leave the internal market open and not create too many restrictions or opportunities for restrictions.
- İç pazarı açık bırakalım ve çok fazla kısıtlama ya da kısıtlama fırsatı yaratmayalım.
- It is very clear in this communication that the new open method does not replace the existing methods.
- Bu iletişimde yeni açık yöntemin mevcut yöntemlerin yerini almadığı çok açıktır.
- We must do the rest through an open debate and joint work amongst us and, please, let us not increase divisions.
- Gerisini açık bir tartışma ve aramızda ortak bir çalışma yoluyla yapmalıyız ve lütfen bölünmeleri arttırmayalım.
- The window of opportunity will be open until the end of October.
- Fırsat penceresi Ekim ayının sonuna kadar açık olacak.
- That being the case, I am open to any constructive criticism.
- Hal böyleyken, her türlü yapıcı eleştiriye açığım.
- One of the key negotiating chapters remaining open relates to agriculture.
- Açık kalan kilit müzakere başlıklarından biri tarımla ilgilidir.
- Let us continue to be open and tolerant.
- Açık ve hoşgörülü olmaya devam edelim.
- I believe, therefore, that this question remains open.
- Bu nedenle bu sorunun hala açık olduğuna inanıyorum.
- Mr Solana made a passionate plea for an open debate of this kind a moment ago.
- Sayın Solana biraz önce bu türden açık bir tartışma için hararetli bir çağrı yaptı.
- I have now given an open and honest account of where the disagreement lies.
- Şimdi anlaşmazlığın nerede yattığına dair açık ve dürüst bir açıklama yaptım.
- However, I wish nonetheless to highlight the problem that exists with open coordination, namely the democratic deficit.
- Ancak yine de açık koordinasyonda var olan sorunun, yani demokratik açığın altını çizmek istiyorum.
- I am therefore in favour of keeping both options open.
- Bu nedenle ben her iki seçeneğin de açık tutulmasından yanayım.
- Dominant players may appear, even when there are open standards.
- Açık standartlar olsa bile baskın oyuncular ortaya çıkabilir.
- I regard open coordination as a complement to legislation, not as an alternative to it.
- Açık koordinasyonu mevzuatın bir alternatifi olarak değil, tamamlayıcısı olarak görüyorum.
- Open as regards the possible outcome or open in the way the discussion is conducted?
- Olası sonuçlara ilişkin olarak mı açık yoksa tartışmanın yürütülme biçimine ilişkin olarak mı açık?
- I voted for a fair statute for all Members which must go hand in hand with a fair, honest and open expenses regime.
- Tüm Üyeler için adil, dürüst ve açık bir harcama rejimi ile el ele gitmesi gereken adil bir tüzüğe evet oyu verdim.
- The rapporteur's conclusion is that open standards are now needed.
- Raportörün vardığı sonuç, artık açık standartlara ihtiyaç duyulduğu yönündedir.
- One of the key negotiating chapters remaining open relates to agriculture.
- Açık kalan önemli müzakere başlıklarından biri tarımla ilgilidir.
- The new labour market should not be open just to small, special groups; it must be open to every employee in Europe.
- Yeni işgücü piyasası sadece küçük, özel gruplara açık olmamalı; Avrupa'daki her çalışana açık olmalıdır.
- In my view, the problems that remain are at the level of open coordination.
- Benim görüşüme göre geriye kalan sorunlar açık koordinasyon düzeyindedir.
- The extent to which the banks will participate is an open question here.
- Bankaların ne ölçüde katılacağı burada açık bir sorudur.
- I would just like to say a word about open coordination.
- Sadece açık koordinasyon hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.
- Open coordination is naturally a positive thing and I warmly support it.
- Açık koordinasyon doğal olarak olumlu bir şeydir ve bunu içtenlikle destekliyorum.
- The ECB will not have the full confidence of the market until it becomes more open.
- Avrupa Merkez Bankası daha açık hale gelene kadar piyasanın tam güvenine sahip olamayacaktır.
- You will be aware that 50% of the centralised projects are open to these young people.
- Merkezi projelerin %50'sinin bu gençlere açık olduğunu biliyorsunuzdur.
- I support a full and open debate prior to the 2004 Intergovernmental Conference, but not in the form of a convention.
- 2004 Hükümetlerarası Konferansı öncesinde tam ve açık bir tartışmayı destekliyorum ancak bir konvansiyon şeklinde değil.
- Parliament is sovereign, as I have said, and the matter will be open for further discussion.
- Söylediğim gibi parlamento egemendir ve konu daha fazla tartışmaya açık olacaktır.
- We are an open institution with open meetings.
- Açık toplantılar yapan açık bir kurumuz.
- In some areas, open coordination is directly authorised by the treaties.
- Bazı alanlarda açık koordinasyona anlaşmalar tarafından doğrudan izin verilmektedir.
- In my view, quite a few options are still left open.
- Benim görüşüme göre, pek çok seçenek hala açık bırakılmıştır.
- The meetings of the working group are open and the first meeting was held on 11 January 2000.
- Çalışma grubunun toplantıları açıktır ve ilk toplantı 11 Ocak 2000 tarihinde yapılmıştır.
- Such institutions must be open and understood by each and every citizen.
- Bu tür kurumlar açık olmalı ve her bir vatandaş tarafından anlaşılmalıdır.
- Sweden is a small, sparsely populated and open country, which perhaps made it simpler for us to attend to the problems.
- İsveç'in küçük, seyrek nüfuslu ve açık bir ülke olması belki de sorunlarla ilgilenmemizi kolaylaştırdı.
- In some areas, open coordination is directly authorised by the treaties.
- Bazı alanlarda, açık koordinasyona anlaşmalar tarafından doğrudan izin verilmektedir.
- Open coordination is naturally a positive thing, and I warmly support it.
- Açık koordinasyon doğal olarak olumlu bir şey ve ben bunu içtenlikle destekliyorum.
- Mr Antonione has made a commitment – and I appreciate the significance of this – to keep the matter open.
- Sayın Antonione konuyu açık tutacağına dair bir taahhütte bulundu - ve bunun önemini takdir ediyorum.
- Any other interpretation will be open to use for political ends, especially within Italy.
- Başka herhangi bir yorum, özellikle İtalya içinde siyasi amaçlar için kullanılmaya açık olacaktır.
- I hope it will come up with fresh proposals where necessary, but in an open and transparent way.
- Gerektiğinde, açık ve şeffaf bir şekilde yeni önerilerle geleceğini umuyorum.
- However, it is also one of the most difficult chapters, as open market access must not distort competition.
- Bununla birlikte, açık pazar erişiminin rekabeti bozmaması gerektiğinden, bu aynı zamanda en zor bölümlerden biridir.
- But, it must be said, it will probably not be open for much longer.
- Ancak söylenmelidir ki muhtemelen çok uzun süre açık kalmayacaktır.
- In principle, if they are aged, these fractures are no longer open, and are therefore healed.
- Prensip olarak, eğer yaşlandırılmışlarsa, bu kırıklar artık açık değildir ve bu nedenle iyileşmişlerdir.
- Remember, if the source code is open for developers then it is also open for interceptors.
- Unutmayın, kaynak kodu geliştiricilere açıksa engelleyiciler için de açıktır.
- We are open to ideas and we have some of our own.
- Fikirlere açığız ve kendimize ait bazı fikirlerimiz de var.
- It establishes the concept of a fortress Europe whose door will be open to a privileged few.
- Kapısı ayrıcalıklı bir azınlığa açık olacak bir kale Avrupa kavramı oluşturmaktadır.
- This is far from the hope of an EU open to the world.
- Bu, dünyaya açık bir AB umudundan çok uzaktır.
- It thus leaves the way open to certain maritime transport mafias that operate in an area without law.
- Böylece kanunsuz bir alanda faaliyet gösteren bazı deniz taşımacılığı mafyalarının önünü açık bırakmaktadır.
- These are fundamental to an open market.
- Bunlar açık bir piyasa için temel unsurlardır.
- It allows us to move forward but still leaves this discussion open for us to reach a sensible conclusion to that debate.
- Bu, ilerlememize imkan vermekle birlikte, bu tartışmayı mantıklı bir sonuca varabilmemiz adına ucu açık bırakmaktadır.
- As a result, cooperation by means of the method of open coordination is not sufficiently binding for the Member States.
- Sonuç olarak, açık koordinasyon yöntemiyle işbirliği Üye Devletler için yeterince bağlayıcı değildir.
- We are completely open to Parliament's thoughts on the subject.
- Parlamentonun bu konudaki düşüncelerine tamamen açığız.
- On this basis the Commission is ready to continue open cooperation with the European Parliament.
- Bu temelde Komisyon, Avrupa Parlamentosu ile açık işbirliğini sürdürmeye hazırdır.
- We must do the rest through an open debate and joint work amongst us and, please, let us not increase divisions.
- Gerisini aramızda açık bir tartışma ve ortak çalışma yoluyla yapmalıyız ve lütfen bölünmeleri arttırmayalım.
- Enlargement specifically embodies the magnanimous and open vision of the original European project.
- Genişleme, özellikle orijinal Avrupa projesinin yüce gönüllü ve açık vizyonunu somutlaştırmaktadır.
- That is still an open question at present.
- Bu şu anda hala açık bir soru.
- British industry has always been one of the most competitive and open.
- İngiliz endüstrisi her zaman en rekabetçi ve açık endüstrilerden biri olmuştur.
- Whether it is a state-to-state or state-group-to-state-group link is an open question.
- Bunun devletten devlete mi yoksa devlet grubundan devlet grubuna mı bir bağlantı olduğu açık bir sorudur.
- It is very important for us all that our external border is both open and secure.
- Dış sınırımızın hem açık hem de güvenli olması hepimiz için çok önemlidir.
- The election was held in an open and almost professional manner, and included a press campaign.
- Seçim açık ve neredeyse profesyonel bir şekilde yapıldı ve bir basın kampanyasını da içeriyordu.
- Regardless of how successful this programme is, it must always be as open as possible for those wishing to participate.
- Bu program ne kadar başarılı olursa olsun, katılmak isteyenler için her zaman mümkün olduğunca açık olmalıdır.
- A free and open market can only exist by the grace of competition, marked by clear, uniform rules.
- Serbest ve açık bir piyasa ancak açık ve yeknesak kurallarla belirlenmiş bir rekabet sayesinde var olabilir.
- Chechnya is an open wound in Europe, not just in Russia.
- Çeçenistan sadece Rusya'nın değil Avrupa'nın da açık bir yarasıdır.
- We have to be open to a truly peaceful solution, which must be reached through the United Nations.
- Birleşmiş Milletler aracılığıyla ulaşılması gereken gerçek anlamda barışçıl bir çözüme açık olmalıyız.
- This is good because it was just going to leave the door open for multinational companies to use this as a way out.
- Bu iyi bir şey çünkü çok uluslu şirketlerin bunu bir çıkış yolu olarak kullanması için açık kapı bırakacaktı.
- Therefore, the debate is an open one.
- Bu nedenle tartışma açık bir tartışmadır.
- If this Parliament is to be transparent it must be reported, as well as open.
- Eğer bu Parlamento şeffaf olacaksa, açık olduğu kadar raporlanabilir de olmalıdır.
- The Commission remains open to proposals for action from all actors.
- Komisyon tüm aktörlerden gelecek eylem önerilerine açık olmaya devam etmektedir.
- This is not something that you can say is open.
- Bu açık olduğunu söyleyebileceğiniz bir şey değil.
- Surely this will leave us open to allegations that we are looking after our own political interest.
- Şüphesiz bu durum bizi kendi siyasi çıkarlarımızı gözettiğimiz iddialarına açık hale getirecektir.
- It is very important for us all that our external border is both open and secure.
- Dış sınırlarımızın hem açık hem de güvenli olması hepimiz için çok önemlidir.
- This Union must be an open and tolerant Union.
- Bu Birlik açık ve hoşgörülü bir Birlik olmalıdır.
- However, I wish nonetheless to highlight the problem that exists with open coordination, namely the democratic deficit.
- Bununla birlikte, yine de açık koordinasyonda var olan sorunu, yani demokratik açığı vurgulamak istiyorum.
- That means that it must be open and transparent in its activities.
- Bu da, faaliyetlerinde açık ve şeffaf olması gerektiği anlamına gelmektedir.
- These proposals are not open to amendment or improvement.
- Bu teklifler değiştirilmeye ya da geliştirilmeye açık değildir.
- Is the document really saying that relative stability keys will be perennially open for review?
- Belge gerçekten de göreceli istikrar anahtarlarının sürekli olarak gözden geçirmeye açık olacağını mı söylüyor?
- That would be to leave the door open to abuses of an ethical, eugenic or even racial nature.
- Bu, etik, öjenik ve hatta ırksal nitelikteki suiistimallere açık kapı bırakmak anlamına gelecektir.
- Thirdly, there is additionality, which the rapporteur sees as open to question, as I do at times.
- Üçüncü olarak benim de zaman zaman yaptığım gibi raportörün de sorgulamaya açık olarak gördüğü eklenebilirlik vardır.
- The Commission will continue to develop the idea of open participation.
- Komisyon açık katılım fikrini geliştirmeye devam edecektir.
- That means that it must be open and transparent in its activities.
- Bu da faaliyetlerinde açık ve şeffaf olması gerektiği anlamına gelir.
- We are an open institution with open meetings.
- Biz açık toplantıları olan şeffaf bir kurumuz.
- We have succeeded in gaining the acceptance of open declaration of foodstuffs.
- Gıda maddelerinin açık beyanını kabul ettirmeyi başardık.
- The future of the EU lies in an open and democratic union.
- AB'nin geleceği açık ve demokratik bir birliktedir.
- You could say that the arena is now entirely open for us in this area.
- Bu alanda arenanın artık bizim için tamamen açık olduğunu söyleyebilirdiniz.
- That is why we have worked for an open and fair system where allowances are concerned.
- İşte bu nedenle, ödenekler söz konusu olduğunda açık ve adil bir sistem için çalıştık.
- We are not in a position to decide, and so we have kept our options open.
- Karar verme konumunda değiliz ve bu nedenle seçeneklerimizi açık tuttuk.
- I would just like to say a word about open coordination.
- Açık koordinasyon hakkında bir şeyler söylemek istiyorum.
- I believe, therefore, that this question remains open.
- Bu nedenle, bu sorunun cevaplanmaya açık olduğuna inanıyorum.
- For many of the countries, the door is now open to membership of the EU.
- Birçok ülke için AB üyeliğinin kapısı artık açık.
- I am fundamentally convinced of the advantages of creating a clear, open and transparent common legal framework.
- Açık, net ve şeffaf bir ortak yasal çerçeve oluşturmanın avantajlarına temelden inanıyorum.
- It thus leaves the way open to certain maritime transport mafias that operate in an area without law.
- Böylece kanunsuz bir alanda faaliyet gösteren bazı deniz taşımacılığı mafyalarına açık kapı bırakıyor.
- All other countries in the world still wish to be more open than ourselves.
- Dünyadaki diğer tüm ülkeler hala bizden daha açık olmak istiyor.
- The Employment Strategy is based on the method of open cooperation.
- İstihdam Stratejisi açık iş birliği yöntemine dayanmaktadır.
- I have proposed local partnerships which are open to many different types of actor.
- Birçok farklı aktör türüne açık olan yerel ortaklıklar önerdim.
- We criticise the Commission for not being open but, when it comes to ourselves, we close our eyes.
- Komisyonu açık olmamakla eleştiriyoruz ama kendimiz söz konusu olduğunda gözlerimizi kapatıyoruz.
- The democratic deficit in open co-ordination is also becoming even clearer.
- Açık koordinasyondaki demokrasi açığı da daha da belirgin hale gelmektedir.
- The life and work of our open and democratic societies will continue undeterred.
- Açık ve demokratik toplumlarımızın yaşamı ve çalışmaları yılmadan devam edecektir.
- Whether it is a state-to-state or state-group-to-state-group link is an open question.
- Bunun devletten devlete mi yoksa devlet grubundan devlet grubuna mı bir bağlantı olduğu açık bir soru.
- What we do not yet, though, trust ourselves to have, is an open debate.
- Yine de henüz kendimize güvenmediğimiz şey açık bir tartışmadır.
- This issue of open declaration has come a long way.
- Bu açık beyan konusu uzun bir yol kat etti.
- It has provided it with an excellent president and an open agenda.
- Mükemmel bir başkan ve açık bir gündem sağlamıştır.
- The European treaties established the principle of an open market economy with free competition.
- Avrupa antlaşmaları serbest rekabete dayalı bir açık pazar ekonomisi ilkesini ortaya koymuştur.
- There are many international waters with open access.
- Açık erişime sahip pek çok uluslararası su var.
- We are open to constructive ideas on this matter, which, I repeat, is complex.
- Tekrar ediyorum, karmaşık olan bu konuda yapıcı fikirlere açığız.
- In the colonial past, pillaging was carried out in an open and shameless fashion.
- Sömürge geçmişinde yağma açık ve utanmaz bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
- We are completely open to Parliament's thoughts on the subject.
- Parlamento'nun bu konudaki görüşlerine tamamen açığız.
- You tell us that you are trying to be open but that you have limited room for manoeuvre.
- Bize açık olmaya çalıştığınızı ancak manevra alanınızın sınırlı olduğunu söylüyorsunuz.
- For such a policy to gain public consent it must be fair and transparent and it must be open to account.
- Böyle bir politikanın halkın rızasını kazanabilmesi için adil ve şeffaf olması ve hesap vermeye açık olması gerekir.
- Firstly, we reject the policy of zero immigration, but we also reject the policy of completely open borders.
- Öncelikle sıfır göç politikasını reddediyoruz ancak tamamen açık sınırlar politikasını da reddediyoruz.
- You could say that the arena is now entirely open for us in this area.
- Bu alanda arenanın artık bizim için tamamen açık olduğunu söyleyebiliriz.
- We are most certainly opening up to others.
- Biz kesinlikle başkalarına da açığız.
- The summit brought to a conclusion the first open coordination cycle on pensions.
- Zirve, emekli maaşlarına ilişkin ilk açık koordinasyon döngüsünü sona erdirdi.
- Our desire to live in an open democracy that is accessible to everyone makes us vulnerable.
- Herkesin erişebildiği açık bir demokraside yaşama arzumuz bizi savunmasız kılıyor.
- You said that all alternatives are open?
- Tüm alternatiflerin açık olduğunu mu söylediniz?
- The Commission remains open to proposals for action from all actors.
- Komisyon tüm aktörlerden gelecek eylem önerilerine açık olmaya devam edecektir.
- At first reading, we still have a lot of opportunities, but we should also leave the way open for the second reading.
- İlk okumada hala pek çok fırsatımız var, ancak ikinci okuma için de yolu açık bırakmalıyız.
- An open EU-US dialogue on these matters is critical to the ultimate effectiveness of the Court.
- Bu konularda açık bir AB-ABD diyaloğu Mahkeme'nin nihai etkinliği açısından kritik önem taşımaktadır.
- In my view, a competitive economy open to competition would bring tangible social benefits in the European countries.
- Bana göre rekabete açık bir ekonomi Avrupa ülkelerinde somut sosyal faydalar sağlayacaktır.
- We are particularly advocating a competitive and open market.
- Biz özellikle rekabetçi ve açık bir piyasayı savunuyoruz.
- I regard open coordination as a complement to legislation, not as an alternative to it.
- Açık koordinasyonu yasalara bir alternatif olarak değil, onları tamamlayıcı bir unsur olarak görüyorum.
- Open coordination of this kind is not necessarily devoid of obligation.
- Bu tür bir açık koordinasyonun yükümlülükten yoksun olması gerekmez.
- Is the document really saying that relative stability keys will be perennially open for review?
- Belge gerçekten de göreceli istikrar anahtarlarının sürekli olarak incelemeye açık olacağını mı söylüyor?
- I believe that the CFSP threatens freedoms such as open access to information and personal privacy.
- ODGP'nin bilgiye açık erişim ve kişisel gizlilik gibi özgürlükleri tehdit ettiğine inanıyorum.
- In Florence, young people declared themselves in favour of a fraternal, inclusive Europe that is open to the world.
- Floransa'da gençler dünyaya açık, kardeşçe ve kapsayıcı bir Avrupa'dan yana olduklarını ilan ettiler.
- Most people say they believe in an open and transparent government.
- Çoğu insan açık ve şeffaf bir hükûmete inandığını söylüyor.
- Let us conduct an open dialogue in this area, characterised by trust.
- Bu alanda güvene dayalı açık bir diyalog yürütelim.
- It would be another useful area for comparison in an open method of coordination.
- Açık bir koordinasyon yönteminde karşılaştırma yapmak için bir başka yararlı alan olacaktır.
- The window of opportunity is open.
- Fırsat penceresi açık.
- The only choice open to them is one between accepting the treaty or remaining outside the Union.
- Onlara açık olan tek seçenek anlaşmayı kabul etmek ya da Birliğin dışında kalmaktır.
- The end result is open coordination.
- Sonuç ise açık koordinasyondur.
- Why do we not hold an open debate?
- Neden açık bir tartışma yapmıyoruz?
- The Employment Strategy is based on the method of open cooperation.
- İstihdam Stratejisi açık işbirliği yöntemine dayanmaktadır.
- Terrorists are aware that our democratic societies are more open and consequently more vulnerable.
- Teröristler demokratik toplumlarımızın daha açık ve dolayısıyla daha savunmasız olduğunun farkındadır.
- Relations must be deepened and developed, and dialogue must be open.
- İlişkiler derinleştirilmeli, geliştirilmeli ve diyalog açık olmalıdır.
- This is good because it was just going to leave the door open for multinational companies to use this as a way out.
- Bu iyi bir şey çünkü çok uluslu şirketlerin bunu bir çıkış yolu olarak kullanması için kapıyı açık bırakacaktı.
- This need appears to be met by the method of open cooperation.
- Bu ihtiyaç açık işbirliği yöntemiyle karşılanıyor gibi görünmektedir.
- The present system has enough other options to safeguard open markets and free competition.
- Mevcut sistem, açık piyasaları ve serbest rekabeti korumak için yeterince başka seçeneğe sahiptir.
- I say this in the hope that the Council will this time show more insight and be more open to our wise counsel.
- Bunu, Konsey'in bu kez daha fazla anlayış göstereceği ve bilge tavsiyelerimize daha açık olacağı umuduyla söylüyorum.
- Article 18 of the framework directive demands that Member States encourage the use of an open API.
- Çerçeve direktifin 18. Maddesi Üye Devletlerin açık API kullanımını teşvik etmesini talep etmektedir.
- Therefore, the debate is an open one.
- Dolayısıyla tartışma açık bir tartışmadır.
- I have proposed local partnerships which are open to many different types of actor.
- Ben pek çok farklı aktör türüne açık olan yerel ortaklıklar önerdim.
- Only a few provisions have proved to be open to multiple interpretations.
- Sadece birkaç hükmün çoklu yorumlara açık olduğu kanıtlanmıştır.
- We are open to justified criticism from our own ranks, too.
- Kendi saflarımızdan gelecek haklı eleştirilere de açığız.
- The appointment must be by open process and must involve the European Parliament.
- Atama açık bir süreçle yapılmalı ve Avrupa Parlamentosunu da içermelidir.
- Quite a few of us voted for making the EU more open.
- Birçoğumuz AB'nin daha açık olması yönünde oy kullandık.
- We cannot have a decisive and fair Europe unless it is also open and democratic.
- Aynı zamanda açık ve demokratik olmadığı sürece kararlı ve adil bir Avrupa'ya sahip olamayız.
- It is the most open and democratic way of preparing proposals.
- Bu, teklif hazırlamanın en açık ve demokratik yoludur.
- The European Parliament is one of the most open parliaments in the world.
- Avrupa Parlamentosu dünyanın en açık parlamentolarından biridir.
- That is why we are calling for Council meetings to be open.
- Bu nedenle Konsey toplantılarının açık olmasını istiyoruz.
- I am open to this type of criticism.
- Bu tür eleştirilere açığım.
- This creativity has been of great help, but it is not especially open or transparent.
- Bu yaratıcılık çok yardımcı olmuştur, ancak özellikle açık veya şeffaf değildir.
- If the Commission wants to crush open coordination at some time, then I think this is how they must do it.
- Eğer Komisyon bir süre sonra açık koordinasyonu ezmek istiyorsa, bence bunu bu şekilde yapmalıdır.
- That is what an open and competitive market has to be all about.
- Açık ve rekabetçi bir piyasanın olması gereken de budur.
- Finally, I understand that the method of open coordination does not function entirely satisfactorily.
- Son olarak, açık koordinasyon yönteminin tamamen tatmin edici bir şekilde işlemediğini anlıyorum.
- We can only do it through open methods and the Convention must be an open method and can be a very significant start.
- Bunu ancak açık yöntemlerle yapabiliriz ve Kongre açık bir yöntem olmalıdır ve çok önemli bir başlangıç olabilir.
- Parliament must be an open forum whose business people are able to follow.
- Parlamento, iş insanlarının takip edebildiği açık bir forum olmalıdır.
- They pursue a more open society and openly denounce coercion in religious matters.
- Onlar daha açık bir toplum istiyorlar ve dini konularda zorlamayı açıkça kınıyorlar.
- Even though discussions have taken place, the procedure is not especially open.
- Tartışmalar gerçekleşmiş olsa da, prosedür özellikle açık değildir.
- I am entirely open to any comments, ideas or suggestions on the subject.
- Konuyla ilgili her türlü yorum, fikir veya öneriye tamamen açığım.
- Although it should be controlled, this market should be open to free competition throughout the EU.
- Her ne kadar kontrol edilmesi gerekse de bu pazar AB genelinde serbest rekabete açık olmalıdır.
- Here too, the report is trying to force an open door.
- Rapor burada da açık bir kapıyı zorlamaya çalışıyor.
- Might the American people be less open to the facts than us Europeans?
- Amerikan halkı gerçeklere biz Avrupalılardan daha az açık olabilir mi?
- I will listen very carefully and am open to all good suggestions for realistic alternative solutions.
- Çok dikkatli bir şekilde dinleyeceğim ve gerçekçi alternatif çözümler için tüm iyi önerilere açığım.
- What is most important, however, is that open coordination should become a Community process.
- Ancak en önemlisi, açık koordinasyonun bir Topluluk süreci haline gelmesidir.
- We must persuade them to be more open.
- Onları daha açık olmaya ikna etmeliyiz.
- This boosts market confidence in its decisions and is a great example of open government.
- Bu, piyasanın kararlarına olan güvenini artırır ve açık hükümetin harika bir örneğidir.
- Therefore, the legislative Council should basically work in complete transparency, with open debates and public votes.
- Bu nedenle Yasama Konseyi temelde açık tartışmalar ve kamuya açık oylamalarla tam bir şeffaflık içinde çalışmalıdır.
- The Laeken mandate is an open mandate, and it even allows us to raise almost any issue.
- Laeken yetkisi açık bir yetkidir ve hatta neredeyse her konuyu gündeme getirmemize izin vermektedir.
- That is why we are calling for Council meetings to be open.
- Bu nedenle Konsey toplantılarının açık olması çağrısında bulunuyoruz.
- An open debate with the Council would be a good start.
- Konsey ile açık bir tartışma iyi bir başlangıç olacaktır.
- I recently attended a large pensions conference where open coordination was warmly welcomed in the area of pensions.
- Kısa bir süre önce, emeklilik alanında açık koordinasyonun sıcak karşılandığı büyük bir emeklilik konferansına katıldım.
- I had a few problems at home, trying to explain this open coordination to the Austrian public.
- Bu açık koordinasyonu Avusturya kamuoyuna anlatmaya çalışırken evde bazı sorunlar yaşadım.
- We should be open to the debate that will take place during that time in civil society.
- Bu süre zarfında sivil toplumda gerçekleşecek tartışmalara açık olmalıyız.
- In the conciliation in July some problems were cleared up, but some very important issues were left open.
- Temmuz ayındaki uzlaşmada bazı sorunlar giderilmiş ancak bazı çok önemli konular açık bırakılmıştır.
- Without competition and without an open market, we will not be able to have emissions trading in Europe.
- Rekabet ve açık bir piyasa olmadan Avrupa'da emisyon ticareti yapmamız mümkün olmayacaktır.
- The European treaties established the principle of an open market economy with free competition.
- Avrupa antlaşmaları, serbest rekabete dayalı bir açık pazar ekonomisi ilkesini tesis etmiştir.
- These issues are highly sensitive; however, it should be possible to have an open debate on them.
- Bu konular son derece hassastır; ancak, bunlar hakkında açık bir tartışmaya girmek mümkün olmalıdır.
- The destruction of their cultural heritage is an open wound which bleeds constantly for the Palestinians.
- Kültürel miraslarının yok edilmesi Filistinliler için sürekli kanayan açık bir yaradır.
- The debate will be open and free.
- Tartışma açık ve özgür olacaktır.
- In my view, we should mainly keep the channels of communication open.
- Benim görüşüme göre, esas olarak iletişim kanallarını açık tutmalıyız.
- He really has worked not only very hard, but also in a very open, intelligent and approachable way.
- Sadece çok sıkı çalışmakla kalmadı, aynı zamanda çok açık, zeki ve cana yakın bir şekilde çalıştı.
- We must make an effort to reach agreement and we need to keep an open and tolerant mind on this matter.
- Anlaşmaya varmak için çaba sarf etmeli ve bu konuda açık ve hoşgörülü bir zihne sahip olmalıyız.
- We are entirely open to the idea, and even keen to be subject to a form of banking supervision.
- Bu fikre tamamen açığız ve hatta bir tür bankacılık denetimine tabi olmak konusunda da istekliyiz.
- At the moment the different ways in which this can be achieved are still open.
- Şu anda bunun başarılabileceği farklı yollar hala açık.
- This is disproportionate, unenforceable and open to fraud.
- Bu orantısız, uygulanamaz ve dolandırıcılığa açıktır.
- I am in favour of open interfaces.
- Ben açık arayüzlerden yanayım.
- MHP is the only open, interoperable standard which meets the requirements which need to be imposed on this system.
- MHP, bu sisteme uygulanması gereken gereklilikleri karşılayan tek açık, birlikte çalışabilir standarttır.
- In principle, if they are aged, these fractures are no longer open, and are therefore healed.
- Prensip olarak, eğer yaşlandılarsa, bu kırıklar artık açık değildir ve bu nedenle iyileşirler.
- The proposed higher standards are, in my view, rather open to question anyway.
- Bana göre önerilen daha yüksek standartlar zaten sorgulanmaya oldukça açık.
- This democratic challenge must be supported by a great debate open to all the citizens of the Union.
- Bu demokratik meydan okuma, Birliğin tüm vatandaşlarına açık büyük bir tartışmayla desteklenmelidir.
- We must not leave ourselves open to that reproach.
- Kendimizi bu suçlamaya açık bırakmamalıyız.
- But we are still open to dialogue with the rapporteur on this because we know what an excellent job he has done.
- Ancak bu konuda raportörle diyaloğa hala açığız çünkü ne kadar mükemmel bir iş çıkardığını biliyoruz.
- I am open to any information they may have to give me.
- Bana verebilecekleri her türlü bilgiye açığım.
- It is still open to the groups to look at the order of discussion on that day.
- Grupların o günkü tartışma sırasına bakmaları hala açıktır.
- The schools must be open and healthcare must be secure.
- Okullar açık olmalı ve sağlık hizmetleri güvenli olmalıdır.
- We all hoped that he would be able to lead Iran onto a more democratically open and tolerant path.
- Hepimiz onun İran'ı demokratik açıdan daha açık ve hoşgörülü bir yola sokabileceğini umuyorduk.
- We call for open, fair access to settlement infrastructures.
- Yerleşim altyapılarına açık ve adil erişim çağrısında bulunuyoruz.
- We found the regulation of open skies a very difficult issue.
- Açık gökyüzü düzenlemesini çok zor bir konu olarak gördük.
- We respect and encourage open dialogue, to create a climate for frank and honest discussions.
- Açık ve dürüst tartışmalara ortam hazırlamak amacıyla açık diyaloğa saygı duyuyor ve bunu teşvik ediyoruz.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Güçlü kara elfler bocalarsa aşağıdaki dünya ayaklanmaya açık demektir.
- Meanwhile, I kept one eye open the whole night.
- Bu arada ben bütün gece gözümü kulağımı açık tuttum.
- We respect and encourage open dialogue, to create a climate for frank and honest discussions.
- Dürüst ve samimi tartışmalara ortam oluşturmak için açık iletişime saygı gösterir ve bunu teşvik ederiz.
- If you want to grab a bite while you're out, check out what restaurants are open on Christmas Day.
- Dışarıdayken bir şeyler atıştırmak istiyorsanız Noel Günü hangi restoranların açık olduğuna göz atın.
- We respect and encourage open dialogue, to create a climate for frank and honest discussions.
- Samimi ve dürüst tartışmalar için bir ortam yaratmak amacıyla açık diyaloğa saygı duyuyor ve bunu teşvik ediyoruz.
- Each human being is an open system, so to speak.
- Her insan tabiri caizse açık bir sistemdir.
- I'm open to everything.
- Ben her şeye açığım.
- It's not open source software.
- Açık kaynak yazılım değil bu.
- He scolded her for having left the door open.
- Kapıyı açık bıraktığı için onu azarladı.
- John sleeps with his eyes open.
- John gözleri açık uyuyor.
- Tatoeba is open source.
- Tatoeba açık kaynak kodlu.
- Keep your mouth shut and your eyes open.
- Ağzını kapalı, gözlerini ise açık tut.
- Sami slept with one eye open.
- Sami bir gözü açık uyudu.
- The door was half open.
- Kapı yarı açıktı.
- Sami checked the water bottles and one of them was open.
- Sami su şişelerini kontrol etti ve bir tanesi açıktı.
- The jewelry store is open.
- Kuyumcu açık.
- I want you to keep your eyes open.
- Gözlerini açık tutmanı istiyorum.
- Tom sleeps with his window open.
- Tom penceresi açık uyuyor.
- The museum is open from Mondays to Fridays.
- Müze pazartesiden cumaya kadar açıktır.
- The store is also open at night.
- Dükkan geceleri de açık.
- What's your favorite open source software?
- Favori açık kaynak yazılımın nedir?
- The box was open and empty.
- Kutu açık ve boştu.
- Brian kept the door open.
- Brian, kapıyı açık bıraktı.
- Tom usually sleeps with his windows open, even in the winter.
- Tom genellikle pencereleri açık uyur, kışın bile.
- Leave the windows open.
- Pencereler açık kalsın.
- The investigation remained open.
- Soruşturma açık kaldı.
- Why is this door open?
- Neden bu kapı açık?
- Tom told me to leave the window open.
- Tom bana pencereyi açık bırakmamı söyledi.
- Are you still open for suggestions?
- Hala önerilere açık mısın?
- All the other windows are open.
- Diğer bütün pencereler açık.
- Are you for or against open borders?
- Açık sınırlardan yana mısınız, karşı mı?
- He is not an open book.
- O açık bir kitap değil.
- The door had been left open.
- Kapı açık bırakılmıştı.
- None of the windows are open.
- Pencerelerin hiçbiri açık değil.
- Keep your ears open.
- Kulaklarını açık tut.
- She scolded him because he left the door open.
- Kapıyı açık bıraktığı için onu azarladı.
- Is the supermarket open this evening?
- Süpermarket bu akşam açık mı?
- Would you please not leave the door open?
- Lütfen kapıyı açık bırakmaz mısınız?
- A door must be either shut or open.
- Bir kapı ya kapalı ya da açık olmalı.
- All the windows are open.
- Tüm pencereler açık.
- He's open with me.
- Bana karşı açık.
- Twitter loves open source.
- Twitter, açık kaynağı sever.
- I saw that the door was open, so I went in.
- Kapının açık olduğunu gördüm ve içeri girdim.
- Tom's door was partially open.
- Tom'un kapısı kısmen açıktı.
- I always leave the window open while I sleep.
- Uyurken pencereyi hep açık bırakırım.
- Are the shops open on Saturday?
- Dükkanlar cumartesi günü açık mı?
- The museum is open from Mondays to Fridays.
- Müze pazartesiden cumaya kadar açık.
- How late is the bank open?
- Banka ne kadar geç saatlere kadar açık?
- Your fly is open!
- Fermuarın açık!
- Don't sleep with the windows open.
- Pencereler açık uyuma.
- Tom went out and left the door open.
- Tom dışarı çıktı ve kapıyı açık bıraktı.
- Is the bank still open?
- Banka hala açık mı?
- Your purse is open.
- Çantanız açık.
- Is the post office still open?
- Postane hala açık mı?
- He left a window open.
- O, bir pencereyi açık bırakmış.
- I always leave the window open while I sleep.
- Ben uyurken her zaman pencereyi açık bırakırım.
- She is not an open book.
- Kız açık bir kitap değil.
- I'm open to suggestions.
- Ben önerilere açığım.
- Would you leave the door open, please?
- Kapıyı açık bırakır mısın lütfen?
- She has a very open personality.
- Onun çok açık bir kişiliği var.
- I noticed that Tom's door was open.
- Tom'un kapısının açık olduğunu fark ettim.
- I left the door open.
- Kapıyı açık bırakmışım.
- On Sundays, the museum is not open.
- Pazar günleri müze açık değil.
- I can barely keep my eyes open.
- Gözlerimi zar zor açık tutabiliyorum.
- From what time to what time is your office open?
- Ofisin saat kaçtan kaça kadar açık?
- How late does the zoo stay open?
- Hayvanat bahçesi kaça kadar açık?
- Tom fell asleep with the window open.
- Tom pencere açıkken uyuyakaldı.
- Our store is open every day of the year except Christmas and New Year's.
- Mağazamız Noel ve yılbaşı hariç yılın her günü açıktır.
- The library is open to all students.
- Kütüphane tüm öğrencilere açıktır.
- Who left the window open?
- Pencereyi kim açık bıraktı?
- Do you have any open sores on your body?
- Vücudunuzda açık yara var mı?
- I left the window open.
- Pencereyi açık bıraktım.
- Your door was open.
- Kapınız açıktı.
- Tom's eyelids were half open.
- Tom'un göz kapakları yarı açıktı.
- Sami's mouth was open.
- Sami'nin ağzı açıktı.
- Tom left the door open.
- Tom kapıyı açık bıraktı.
- The desk drawer is open.
- Masanın çekmecesi açık.
- The cage is open.
- Kafes açık.
- Our store won't be open on Thanksgiving.
- Mağazamız Şükran Günü'nde açık olmayacak.
- We're keeping all options open at this point.
- Bu noktada tüm seçenekleri açık tutuyoruz.
- Keep your eyes open, it's going to happen fast.
- Gözlerinizi açık tutun, hızlı olacak.
- The curtains are open.
- Perdeler açık.
- Tom left the front door open.
- Tom ön kapıyı açık bıraktı.
- The bank stays open from eight until two.
- Banka sekizden ikiye kadar açık kalır.
- I love it when they leave the curtains open.
- Perdeleri açık bıraktıkları zamanı seviyorum.
- We're open 24/7.
- Yedi gün yirmi dört saat açığız.
- My door's always open.
- Kapım her zaman açık.
- Tom left the window open.
- Tom pencereyi açık bıraktı.
- The window is open.
- Pencere açık.
- The refrigerator is open.
- Buzdolabı açıktır.
- Tom is very sleepy and can hardly keep his eyes open.
- Tom çok uykulu ve gözlerini zorlukla açık tutabiliyor.
- Sami checked the water bottles and one of them was open.
- Sami su şişelerini kontrol etti ve onlardan biri açıktı.
- They could not get loans to keep their businesses open.
- Onlar işlerini açık tutmak için kredi alamadı.
- He's open and trusting.
- O açık ve güvenilirdir.
- Tom isn't very open to criticism.
- Tom eleştiriye çok açık değil.
- He left the door open.
- O, kapıyı açık bıraktı.
- Don't leave the window open.
- Pencereyi açık bırakmayın.
- From what time to what time is your office open?
- Ofisiniz kaçtan kaça kadar açık?
- I wish I hadn't left the windows open.
- Keşke pencereleri açık bırakmasaydım.
- Your decision is open to some debate.
- Kararınız tartışmaya açık.
- Tom's eyes are open.
- Tom'un gözleri açık.
- The door stays open.
- Kapı açık kalır.
- I always sleep with my window open.
- Her zaman pencerem açık uyurum.
- She has a very open personality.
- Çok açık bir kişiliği var.
- One of the children left the door open.
- Çocuklardan biri kapıyı açık bırakmış.
- That store is open all year.
- O dükkan bütün yıl açık.
- Tom works in an open office.
- Tom açık bir ofiste çalışıyor.
- We're open for business.
- Meseleye açığız.
- The file cabinet drawers are open.
- Dosya dolabının çekmeceleri, açık.
- The museum is open from 9 a.m.
- Müze sabah 9'dan itibaren açık.
- I love it when they leave the curtains open.
- Perdeleri açık bırakmalarına bayılıyorum.
- The refrigerator door is open.
- Buzdolabının kapısı açık.
- I usually sleep with my windows open in the summer.
- Yazın genelde pencerelerim açık uyurum.
- Leave the window open for a while.
- Pencereyi bir süre açık bırak.
- The back door is open.
- Arka kapı açık.
- I didn't leave the door open.
- Kapıyı açık bırakmadım.
- In spite of the controversy it aroused, the question still remains open.
- Ortaya çıkardığı tartışmalara rağmen, sorunun ucu hala açık.
- Tom found Mary's door partly open.
- Tom, Mary'nin kapısını kısmen açık buldu.
- Your bag's open.
- Çantan açık.
- The door was open, so we came right in.
- Kapı açıktı, biz de içeri girdik.
- The gate was left open.
- Kapı açık bırakılmıştı.
- Is the university library open now?
- Üniversite kütüphanesi şu an açık mı?
- Most of the hotels are open all year round.
- Otellerin çoğu tüm yıl boyunca açıktır.
- The store is open all the year round.
- Mağaza tüm yıl boyunca açık.
- Why do you have so many tabs open?
- Neden bu kadar çok sekmeniz açık?
- Someone must have left the door open.
- Biri kapıyı açık bırakmış olmalı.
- The barn door was open.
- Ahır kapısı açıktı.
- Would you mind leaving the door open?
- Kapıyı açık bırakır mısınız?
- He fell asleep with the window open.
- Pencere açıkken uyuyakaldı.
- We should keep every school open and every teacher in his job.
- Her okulu açık ve her öğretmeni vazifesinde tutmalıyız.
- Your decision is open to some debate.
- Kararın bazı tartışmalara açık.
- Keep your ears open.
- Kulaklarınızı açık tutun.
- The door is open now.
- Kapı şu anda açık.
- She left the window open.
- O, pencereyi açık bıraktı.
- None of the windows were open.
- Pencerelerin hiçbiri açık değildi.
- I just can't keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutamıyorum ki.
- Keep the door open.
- Kapıyı açık tutun.
- The bar is open until six in the morning.
- Bar sabah altıya kadar açık.
- He's open with me.
- Bana karşı açıktır.
- We're open for business.
- Ticarete açığız.
- When Tom reached the front door, he noticed it was slightly open.
- Tom ön kapıya ulaştığında, kapının hafifçe açık olduğunu fark etti.
- Are the shops open today?
- Dükkanlar bugün açık mı?
- Your purse is open.
- Cüzdanınız açık.
- Is this store open on Sundays?
- Bu dükkan pazar günleri açık mı?
- The curtains were all open.
- Perdelerin hepsi açıktı.
- The exhibition will be open for another month.
- Sergi bir ay daha açık kalacak.
- Our store isn't open.
- Bizim mağazamız açık değil.
- He slept with the window open.
- Pencere açık uyudu.
- It's not open for debate.
- Bu tartışmaya açık değil.
- Tom always sleeps with one ear open.
- Tom her zaman bir kulağı açık uyur.
- Are you still open?
- Hala açık mısın?
- Is the post office still open?
- Postane hâlâ açık mı?
- The door stays open.
- Kapı açık kalacak.
- They have an open marriage.
- Açık bir evlilikleri var.
- It is crazy of him to leave the door open.
- Kapıyı açık bırakması çılgınlık.
- The supermarket is open Monday through Saturday.
- Süpermarket pazartesiden cumartesiye kadar açıktır.
- My door is always open.
- Benim kapım her zaman açık.
- Your bag's open.
- Senin çantan açık.
- The windows are open.
- Pencereler açık.
- Tom began to undress, but then noticed that the curtain was open, so he went over to close it.
- Tom soyunmaya başladı ama perdenin açık olduğunu fark etti, bu yüzden onu kapatmaya gitti.
- Whenever I leave my window open, bugs fly into my room.
- Her ne zaman penceremi açık bıraksam, böcekler odama uçuyorlar.
- Did you always sleep with the window open?
- Hep pencere açık mı uyurdun?
- The bank stays open from eight until two.
- Banka sekizden ikiye kadar açık.
- Come in, it's open.
- Kapı açık, içeri gir.
- I'm sure I left the door open.
- Kapıyı açık bıraktığıma eminim.
- John kept the door open.
- John kapıyı açık tuttu.
- Don't leave the room with the window open.
- Pencere açıkken odadan çıkmayın.
- Twitter loves open source.
- Twitter açık kaynağı sever.
- All the windows are open.
- Bütün pencereler açık.
- Is the university's library open now?
- Üniversite kütüphanesi şimdi açık mı?
- Just leave the door open.
- Kapıyı öylece açık bırak.
- All the windows are open.
- Bütün camlar açık.
- I advised Tom not to leave his windows open at night.
- Tom'a geceleri pencerelerini açık bırakmamasını tavsiye ettim.
- He kept all the windows open.
- Bütün pencereleri açık tuttu.
- Ziri is open to change.
- Ziri değişime açıktır.
- She is open to people who have a different point of view.
- Farklı bir bakış açısına sahip insanlara karşı açıktır.
- That Ramen shop is open late night.
- Şu Ramen dükkanı gece geç saate kadar açık.
- The exhibition will be open for another month.
- Sergi bir ay daha açık olacak.
- This shop is open from 9 to 6 o'clock.
- Bu mağaza saat 9'dan 6'ya kadar açıktır.
- Would you leave the door open, please?
- Kapıyı açık bırakır mısın, lütfen?
- The library near my house is now open only three days a week due to budget cutbacks.
- Evimin yakınındaki kütüphane bütçe kesintileri nedeniyle artık haftada sadece üç gün açık.
- Tom sometimes chews with his mouth open.
- Tom bazen ağzı açık çiğniyor.
- The gate was open.
- Kapı açıktı.
- The shop is open all day.
- Dükkan bütün gün açık.
- The trunk is open.
- Bagaj açık.
- Did you leave the window open?
- Pencereyi açık bıraktın mı?
- My office door's always open.
- Ofis kapım her zaman açık.
- Please keep the door open.
- Lütfen kapıyı açık tut.
- Why do we need an open source movement on the web?
- Neden web üzerinde bir açık kaynak hareketine ihtiyacımız var?
- Tom left the back door open.
- Tom arka kapıyı açık bıraktı.
- Do you know how late it stays open?
- Oranın saat kaça kadar açık olduğunu biliyor musun?
- Keep your mouth shut and your eyes open.
- Ağzını kapalı tut, gözlerini ise açık.
- Tom advised Mary not to leave her door open.
- Tom, Mary'ye kapısını açık bırakmamasını tavsiye etti.
- We're open tomorrow.
- Yarın açığız.
- When I was feeding my dog, I noticed that the gate had been left open.
- Köpeğimi beslerken kapının açık bırakıldığını fark ettim.
- Keep the windows open.
- Pencereleri açık tut.
- Tom was pretty open.
- Tom oldukça açıktı.
- Why do we need an open source movement on the web?
- Neden internet üzerinde bir açık kaynak akımına ihtiyacımız var?
- Tom held open the limo door for Mary.
- Tom Mary için limuzinin kapısını açık tuttu.
- The door of the meeting room is open.
- Toplantı odasının kapısı açık.
- Tom usually sleeps with his windows open.
- Tom genelde pencereleri açık uyur.
- She slept with the window open.
- Pencere açık uyudu.
- Whenever I leave my window open, bugs fly into my room.
- Ne zaman penceremi açık bıraksam, odama böcekler giriyor.
- How late is the bank open?
- Banka kaça kadar açık?
- Both of the doors are open.
- Her iki kapı da açık.
- My door is open.
- Kapım açık.
- You can be completely open with me.
- Bana karşı tamamen açık olabilirsin.
- Both of the rooms are open.
- Odaların her ikisi de açık.
- When is the store open till?
- Dükkân ne zamana kadar açık?
- Tom has left the door open.
- Tom kapıyı açık bıraktı.
- He left the window open.
- O, pencereyi açık bıraktı.
- Brian kept the door open.
- Brian, kapıyı açık tuttu.
- Because of the heat, I slept with a window open.
- Sıcak yüzünden cam açık yattım.
- Would you know where there is a pharmacy that is open till late?
- Geç saatlere kadar açık olan bir eczane biliyor musunuz?
- Some doors and windows were left open.
- Bazı kapı ve pencereler açık bırakıldı.
- What is an open folder?
- Açık dosya nedir?
- Come in, the door's open.
- İçeri gelin, kapı açık.
- To my surprise, the door was open.
- Şaşırtıcı bir şekilde, kapı açıktı.
- Her mouth dropped open.
- Ağzı açık kaldı.
- The bridge is open to traffic.
- Köprü trafiğe açık.
- Tatoeba is open source.
- Tatoeba açık kaynaklıdır.
- The store is also open at night.
- Mağaza geceleri de açıktır.
- The refrigerator is open.
- Buzdolabı açık.
- It is crazy of him to leave the door open.
- Kapıyı açık bırakması delilik.
- Are your eyes open?
- Gözleriniz açık mı?
- Is the castle open today?
- Kale bugün açık mı?
- I held the door open for her.
- Onun için kapıyı açık tuttum.
- She left the impression of a person open to everything.
- O her şeye açık bir kişi izlenimi bıraktı.
- We would still be open if we had anything to left to sell.
- Satacak bir şeyimiz kalsaydı hala açık olurduk.
- We're open tomorrow night.
- Yarın gece açığız.
- There's a book lying open on the desk.
- Masanın üzerinde açık duran bir kitap var.
- Many restaurants do not open on Christmas Eve.
- Noel arifesinde birçok restoran açık değildir.
- The shop is open from Monday to Saturday.
- Mağaza Pazartesi'den Cumartesi'ye kadar açık.
- Mondays are open mike nights.
- Pazartesi günleri açık mikrofon geceleridir.
- My door's always open for him.
- Kapım ona her zaman açık.
- Why leave the door open?
- Kapıyı açık bırakmak niye?
- The store is not open today.
- Dükkan bugün açık değil.
- Who is responsible for leaving the window open?
- Pencerenin açık bırakılmasından kim sorumlu?
- Tom held open the car door for Mary.
- Tom Mary için araba kapısını açık tuttu.
- It's open source software.
- Açık kaynaklı yazılım.
- The bank isn't open on Sundays.
- Banka, Pazar günleri açık değil.
- The store is open.
- Mağaza açık.
- The gates are open.
- Kapılar açık.
- Why did you leave the door open?
- Neden kapıyı açık bıraktın?
- Is the bar open yet?
- Bar açık mı artık?
- Tom's front door was open.
- Tom'un ön kapısı açıktı.
- The banks aren't open on Saturdays.
- Bankalar cumartesi günleri açık değildir.
- We should keep every school open and every teacher in his job.
- Biz her okulu açık ve her öğretmeni işinin başında tutmalıyız.
- The bookstore is open.
- Kitabevi açıktır.
- Look guys, the window and even the kitchen door have both been left open!
- Bakın çocuklar, pencere ve mutfak kapısı bile açık bırakılmış!
- He's not open to my arguments.
- Tartışmalarıma açık değil.
- Tom held the door open for Mary.
- Tom Mary için kapıyı açık tuttu.
- It's open source software.
- Bu açık kaynak kodlu bir yazılım.
- Tom left the gate open.
- Tom kapıyı açık bıraktı.
- Have you ever left your office open?
- Hiç ofisinizi açık bıraktınız mı?
- I held the door open for Tom.
- Tom için kapıyı açık tuttum.
- The supermarket is open Monday through Saturday.
- Süpermarket pazartesiden cumartesiye kadar açık.
- Tom will leave the door open.
- Tom kapıyı açık bırakacak.
- The museum is open from Monday to Friday.
- Müze, Pazaratesi ile Cuma arası açık.
- Don't leave the door open.
- Kapıyı açık bırakmayın.
- So, I think that it is open.
- Yani, sanırım o açık.
- Tatoeba is open source software.
- Tatoeba açık kaynak kodlu bir yazılım.
- He could read me like an open book.
- Beni açık bir kitap gibi okuyabilir.
- Would you mind leaving the door open?
- Kapıyı açık bırakabilir misiniz?
- Don't sleep with the windows open.
- Pencereler açıkken uyumayın.
- We need to keep the lines of communication open.
- İletişim hatlarını açık tutmalıyız.
- Your decision is open to some debate.
- Kararın tartışmaya açık.
- I'm very open to new ideas.
- Yeni fikirlere çok açığım.
- The file cabinet drawers are open.
- Dosya dolabı çekmeceleri, açıktır.
- He denied leaving the door open.
- Kapıyı açık bıraktığını inkar etti.
- Tom's window was open.
- Tom'un penceresi açıktı.
- It's not open source software.
- Açık kaynaklı yazılım değil.
- There are few high-ranking positions left open for you.
- Sizin için açık bırakılmış birkaç üst düzey pozisyon var.
- Why did you leave the door open?
- Kapıyı neden açık bıraktın?
- I'm open to anything.
- Ben her şeye açığım.
- I usually sleep with my windows open in the summer.
- Yazları genelde pencerelerim açık yatarım.
- Ziri is open to change.
- Ziri değişime açık.
- It's open to negotiation.
- Pazarlığa açık.
- I held the door open for him.
- Kapıyı onun için açık tuttum.
- Some doors and windows were left open.
- Bazı kapılar ve pencereler açık bırakılmış.
- Why leave the door open?
- Kapı neden açık bırakılır?
- Tom held the door open for Mary.
- Tom, Mary için kapıyı açık tuttu.
- He always leaves the window open when he sleeps.
- O, uyurken pencereyi hep açık bırakır.
- This golf course is not open to non-members.
- Bu golf sahası üye olmayanlara açık değil.
- Is the post office open on Sunday?
- Postane pazar günü açık mı?
- The lawyer seems to think it'll be an open and shut case.
- Avukat bunun açık ve kapalı bir dava olacağını düşünüyor gibi görünüyor.
- Don't laugh with your mouth open.
- Açık ağızla gülme.
- The bathroom window is open.
- Banyo penceresi açık.
- That's still an open question.
- O hâlâ açık bir soru.
- John sleeps with his eyes open.
- John gözleri açık uyur.
- He has a habit of keeping the door open.
- Kapıyı açık tutmak gibi bir alışkanlığı var.
- We would still be open if we had anything to left to sell.
- Satacak bir şeyimiz kalsaydı biz hâlâ açık olurduk.
- Please keep the windows open.
- Lütfen pencereleri açık bırak.
- We're open on Mondays.
- Biz pazartesi günleri açığız.
- I'd like to leave the windows open.
- Pencereleri açık bırakmak istiyorum.
- The bank is not open for business on Sundays.
- Banka pazar günleri iş için açık değildir.
- So, I think that it is open.
- Bu yüzden, onun açık olduğunu düşünüyorum.
- This supermarket is open 24 hours a day.
- Bu süpermarket günde 24 saat açık.
- The door is half open.
- Kapı yarı açıktır.
- The door had been left open.
- Kapı açık bırakılmış.
- Tom left the door open a crack.
- Tom kapıyı biraz açık bıraktı.
- The museum is open from 9 a.m.
- Müze sabah 9'dan itibaren açıktır.
- Are banks open on Monday?
- Pazartesi günü bankalar açık mı?
- That's still an open question.
- Bu hala açık bir soru.
- I'm open to anything.
- Her şeye açığım.
- The doors are open.
- Kapılar açık.
- The museum is open from nine o'clock in the morning.
- Müze sabah saat dokuzdan itibaren açık.
- Leave the windows open.
- Pencereleri açık bırak.
- Why is this door open?
- Bu kapı neden açık?
- The front door was open.
- Ön kapı açıktı.
- The museum is open from Monday to Friday.
- Müze, Pazartesi'den Cuma'ya kadar açık.
- Some doors and windows were left open.
- Bazı kapılar ve pencereler açık bırakıldı.
- The banks aren't open on Saturdays.
- Cumartesi günleri bankalar açık değil.
- The bookstore is open.
- Kitapçı açık.
- Brian left the door open.
- Brian kapıyı açık bıraktı.
- The gate is open.
- Kapı açık.
- You left the door open.
- Kapıyı açık bıraktın.
- Did you always sleep with the window open?
- Her zaman pencere açık mı uyurdun?
- Is the university library open now?
- Üniversite kütüphanesi şimdi açık mı?
- Are the shops open today?
- Bugün dükkanlar açık mı?
- The tourist office is open from nine o'clock to one o'clock.
- Turizm bürosu, saat dokuzdan saat bire kadar açıktır.
- None of the windows are open.
- Camların hiçbiri açık değil.
- Do you know how late it stays open?
- Kaça kadar açık kaldığını biliyor musun?
- Your door was open.
- Kapın açıktı.
- He left the window as it was, open.
- Pencereyi olduğu gibi açık bıraktı.
- Even in the winter, Tom usually leaves the window open when he sleeps.
- Kışın bile, Tom uyurken genellikle pencereyi açık bırakır.
- He fell asleep with the window open.
- O pencere açıkken uykuya daldı.
- Will you leave the door open?
- Kapıyı açık bırakır mısın?
- This house has an open plan kitchen.
- Bu evin açık plan bir mutfağı var.
- The video shop is open until 3 o'clock.
- Video dükkanı saat 3'e kadar açık.
- He left the window as it was, open.
- Pencereyi öylece açık bıraktı.
- She slept with one ear open.
- O bir kulağı açık uyudu.
- Will you leave the door open?
- Kapıyı açık bırakacak mısınız?
- I noticed that Tom's door was open.
- Tom'un kapısının açık olduğunu farkettim.
- Tom said that the door was open already when he got here.
- Tom, buraya geldiğinde kapının zaten açık olduğunu söyledi.
- My office door's always open.
- Ofisimin kapısı her zaman açıktır.
- The door was partially open.
- Kapı kısmen açıktı.
- We're still open.
- Hâlâ açığız.
- The box was open and empty.
- Kutu açık va boştu.
- Is this restaurant open?
- Bu restoran açık mı?
- Tom said that the door was open already.
- Tom kapının zaten açık olduğunu söyledi.
- We are open to all suggestions regarding the new design of the website.
- Web sitesinin yeni tasarımına ilişkin tüm önerilere açığız.
- Our store is open seven days a week.
- Mağazamız haftanın yedi günü açık.
- Did you sleep with the window open?
- Pencere açıkken uyudun mu?
- She left the window open.
- Camı açık bırakmış.
- Where can I find a pharmacy that's open on the weekends?
- Hafta sonlarında açık olan bir eczaneyi nerede bulabilirim?
- Why don't you keep your eyes open?
- Neden gözlerini açık tutmuyorsun?
- Please leave the door open.
- Lütfen kapıyı açık bırakın.
- In haste, he left the door open.
- Aceleyle, kapıyı açık bıraktı.
- Tom didn't notice that his fly was open.
- Tom fermuarının açık olduğunu fark etmedi.
- When the weather was nice, Tom always left his windows open.
- Hava güzel olduğunda, Tom pencerelerini hep açık bırakırdı.
- I don't leave the doors open, because there are animals in my neighborhood.
- Kapıları açık bırakmıyorum çünkü benim semtimde hayvanlar var.
- The door is still open.
- Kapı hala açık.
- We want to keep the pool open.
- Havuzu açık tutmak istiyoruz.
- That's an open secret.
- Bu açık bir sır.
- The castle, it is open today?
- Kale, bugün açık mı?
- Keep your eyes open, it's going to happen fast.
- Gözlerini açık tut, her şey çok hızlı olacak.
- Most of the hotels are open all year round.
- Otellerin çoğu tüm yıl boyunca açık.
- Is the door open?
- Kapı açık mı?
- Tom told me he sleeps with the window open.
- Tom bana pencere açık uyuduğunu söyledi.
- He slept with the window open.
- Penceresi açıkken uyudu.
- How late are you open?
- Ne kadar geç saate kadar açıksınız?
- Are they open on Sunday?
- Pazar günleri açık mı?
- Tom usually sleeps with the window open.
- Tom genellikle pencere açıkken uyur.
- The store is open.
- Dükkan açık.
- Are they open on Monday?
- Onlar pazartesi günü açık mı?
- Please leave the door open.
- Lütfen kapıyı açık bırak.
- Leave the door open.
- Kapıyı açık bırak.
- Tom's windows were open.
- Tom'un pencereleri açıktı.
- This house has an open plan kitchen.
- Bu evin açık mutfağı var.
- Tom asked Mary to leave the windows open.
- Tom, Mary'den pencereleri açık bırakmasını istedi.
- Sami slept with one eye open.
- Sami tek gözü açık uyudu.
- Tom sometimes chews with his mouth open.
- Tom bazen ağzı açık çiğner.
- Please don't leave the windows open.
- Lütfen pencereleri açık bırakmayın.
- The castle, it is open today?
- Kale, o bugün açık mı?
- I'm open for suggestions.
- Önerilere açığım.
- We're open 24/7.
- 7/24 açığız.
- Why is the door open?
- Kapı neden açık?
- Tom usually sleeps with his windows open.
- Tom genellikle pencereleri açıkken uyur.
- Would you please not leave the door open?
- Lütfen kapıyı açık bırakmayın.
- Your locker is open.
- Sizin dolap açık.
- Don't leave it open.
- Onu açık bırakma.
- One of my neighbors called and said I left one of my windows open.
- Komşularımdan biri aradı ve pencerelerimden birini açık bıraktığımı söyledi.
- I usually sleep with my windows open in the summer.
- Yazın genellikle pencerelerim açık uyurum.
- I don't think the post office is open yet.
- Postanenin henüz açık olduğunu sanmıyorum.
- Tom was open about his problems.
- Tom problemleri hakkında açıktı.
- Tom advised Mary not to leave her windows open at night.
- Tom, Mary'ye geceleri pencerelerini açık bırakmamasını tavsiye etti.
- Is the university's library open now?
- Üniversitenin kütüphanesi şu an açık mı?
- Don't leave the windows open.
- Pencereleri açık bırakmayın.
- Are you open for suggestions?
- Önerilere açık mısın?
- Don't leave the room with the window open.
- Odayı penceresi açıkken terk etme.
- The video shop is open until 3 o'clock.
- Video mağazası saat 3'e kadar açık.
- We're open for business.
- Konuya açığız.
- Our store is open every day of the year except Christmas and New Year's.
- Mağazamız, Noel ve yılbaşı hariç her gün açıktır.
- Someone must have left the door open.
- Birisi kapıyı açık bırakmış olmalı.
- The shop is open all day.
- Dükkan tüm gün açık.
- We're open to suggestions.
- Önerilere açığız.
- Are you still open for suggestions?
- Hâlâ önerilere açık mısınız?
- Why is your mouth open?
- Ağzın neden açık?
- Are you open on Monday?
- Pazartesi açık mısın?
- The exhibition is now open.
- Sergi şu an açık.
- Tom advised Mary not to leave her windows open at night.
- Tom Mary'ye pencereleri gece açık bırakmamasını tavsiye etti.
- I don't leave the doors open, because there are animals in my neighborhood.
- Kapıları açık bırakmıyorum, çünkü mahallemde hayvanlar var.
- Where can I find a pharmacy that's open on the weekends?
- Hafta sonları açık olan bir eczaneyi nerede bulabilirim?
- The petrol station is open seven days a week.
- Benzin istasyonu haftanın yedi günü açık.
- Tom began to undress, but then noticed that the curtain was open, so he went over to close it.
- Tom soyunmaya başladı, ama sonra perdenin açık olduğunu fark etti ve kapatmak için yanına gitti.
- I don't think the bank is open yet.
- Bankanın henüz açık olduğunu sanmıyorum.
- Leave the door open when you leave.
- Çıkarken kapıyı açık bırak.
- The gate was left open.
- Kapı açık bırakıldı.
- The museum isn't open on Sundays.
- Müze Pazar günleri açık değil.
- Is the park open today?
- Park bugün açık mı?
- How late are you open?
- Kaça kadar açıksınız?
- You're very open.
- Çok açıksın.
- Is the window open?
- Pencere açık mı?
- Is the dining room open now?
- Yemek odası şimdi açık mı?
- I was open and honest.
- Ben açık ve dürüsttüm.
- You shouldn't leave your windows open.
- Pencerelerinizi açık bırakmamalısınız.
- Is the bank open?
- Banka açık mı?
- Is the supermarket still open?
- Süpermarket hâlâ açık mı?
- Tom, your fly's open.
- Tom, fermuarın açık.
- We have an open relationship.
- Bizim açık bir ilişkimiz var.
- They're open till eight.
- Onlar sekize kadar açık.
- Don't chew with your mouth open.
- Ağzın açık çiğneme.
- The tourist office is open from nine o'clock to one o'clock.
- Turizm ofisi saat dokuzdan bire kadar açık.
- I can't keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutamıyorum.
- That Ramen shop is open late night.
- O Ramen dükkanı gece geç saatlerde açıktır.
- This museum isn't open on Mondays.
- Bu müze pazartesileri açık değil.
- Is it open on Sunday?
- Pazar günü açık mı?
- It's not open to debate.
- Bu tartışmaya açık değil.
- Tom's window was open.
- Tom'un camı açıktı.
- That store is open all year.
- O mağaza tüm yıl boyunca açıktır.
- The barn door was open.
- Ahırın kapısı açıktı.
- The back door was open.
- Arka kapı açıktı.
- Try to keep your eyes open.
- Gözlerinizi açık tutmaya çalışın.
- I was open and honest.
- Açık ve dürüsttüm.
- Our doors are always open.
- Kapılarımız her zaman açık.
- The rear gate was open.
- Arka kapı açıktı.
- I don't think the post office is open yet.
- Postanenin hâlâ açık olduğunu sanmıyorum.
- I'm so tired, I can hardly keep my eyes open.
- Çok yorgunum, gözlerimi zor açık tutuyorum.
- Layla welcomed Sami with open arms.
- Leyla, Sami'yi açık kollarla karşıladı.
- What's your favorite open source software?
- En sevdiğiniz açık kaynak kodlu yazılım nedir?
- The door's open.
- Kapı açıktır.
- The bank is not open on Saturdays.
- Banka cumartesi günleri açık değil.
- I just couldn't keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutamadım.
- The bar is always open.
- Bar her zaman açık.
- This shop is open from 9am to 6pm.
- Bu dükkan sabah 9'dan akşam 6'ya kadar açık.
- Tom told me he sleeps with the window open.
- Tom bana pencere açıkken uyuduğunu söyledi.
- Even in the winter, Tom usually leaves the window open when he sleeps.
- Tom kışın bile uyurken genellikle pencereyi açık bırakır.
- We're in an open war.
- Açık bir savaşın içindeyiz.
- This is an open source project.
- Bu açık kaynaklı bir projedir.
- Is the museum open today?
- Müze bugün açık mı?
- He always leaves the window open when he sleeps.
- Uyurken pencereyi hep açık bırakır.
- Sami called 911 and left the line open.
- Sami 911'i aradı ve hattı açık bıraktı.
- Tom sleeps with his mouth open.
- Tom ağzı açık uyuyor.
- The refrigerator door is open.
- Buzdolabının kapağı açık.
- The shops are still open.
- Dükkanlar hâlâ açık.
- The exhibition is now open.
- Sergi şu anda açık.
- We're not open on Thanksgiving.
- Şükran Günü'nde açık değiliz.
- There are many careers open to women.
- Kadınlara açık bir sürü kariyer var.
- I tried to keep my eyes open.
- Gözlerimi açık tutmaya çalıştım.
- Tom is an open book.
- Tom açık bir kitaptır.
- We have an open relationship.
- Açık bir ilişkimiz var.
- Tom told his son not to eat with his mouth open.
- Tom oğluna ağzı açık yemek yememesini söylemiş.
- When is the museum open?
- Müze ne zaman açık oluyor?
- Your locker is open.
- Dolabın açık.
- My door's always open for him.
- Ona kapım her zaman açık.
- The refrigerator door was open.
- Buzdolabının kapağı açıktı.
- When Tom reached the front door, he noticed it was slightly open.
- Tom ön kapıya geldiğinde onun biraz açık olduğunu fark etti.
- I'm open to any opportunity.
- Her türlü fırsata açığım.
- A door must be either shut or open.
- Bir kapı ya kapalı ya da açık olmalıdır.
- He kept all the windows open.
- O, bütün pencereleri açık tuttu.
- Tom sleeps with his window open.
- Tom penceresi açık uyur.
- We're open to more suggestions.
- Daha fazla öneriye açığız.
- Our store is open seven days a week.
- Mağazamız haftanın yedi günü açıktır.
- Is the road open?
- Yol açık mı?
- The windows were open.
- Pencereler açıktı.
- Tom got into Mary's house through an open window.
- Tom açık bir pencereden Mary'nin evine girdi.
- I saw that the door was open, so I went in.
- Kapının açık olduğunu gördüm, bu yüzden içeri girdim.
- Keep your eyes open.
- Gözlerini açık tut.
- How late is the bank open?
- Banka ne zamana kadar açık?
- The store is open from nine to six.
- Dükkan 9'dan 6'ya kadar açık.
- He's very open.
- Çok açık sözlü.
- The gate has been left open.
- Kapı açık bırakılmış.
- It's not open for debate.
- Bu, tartışmaya açık değil.
- We left the door open.
- Kapıyı açık bıraktık.
- That's open to debate.
- O, tartışmaya açık.
- I'm so tired, I can hardly keep my eyes open.
- Çok yorgunum, gözlerimi güçlükle açık tutabiliyorum.
- Please keep the windows open.
- Lütfen pencereleri açık tutun.
- I left the door open.
- Ben kapıyı açık bıraktım.
- Tom left the closet door open.
- Tom dolabın kapısını açık bırakmış.
- Tom sleeps with his mouth open.
- Tom ağzı açık uyur.
- Have you ever left your office open?
- Hiç ofisini açık bıraktın mı?
- He has a habit of keeping the door open.
- Onun kapıyı açık tutma alışkanlığı var.
- The office door will be open.
- Ofis kapısı açık olacak.
- I'm not leaving the door open.
- Kapıyı açık bırakmıyorum.
- You shouldn't leave your windows open.
- Pencerelerini açık bırakmamalısın.
- He always leaves the window open while he sleeps.
- Uyurken pencereyi hep açık bırakır.
- In haste, he left the door open.
- Aceleyle kapıyı açık bıraktı.
- Shops are open from Monday to Saturday.
- Dükkanlar pazartesiden cumartesiye kadar açık.
- Because of the heat, I slept with a window open.
- Sıcaktan dolayı pencereyi açık bırakarak uyudum.
- The door was open.
- Kapı açıktı.
- That's open to debate.
- Bu tartışmaya açık.
- None of the windows were open.
- Hiçbir pencere açık değildi.
- The shops are still open.
- Dükkânlar hâlâ açık.
- Someone left the door open.
- Biri kapıyı açık bıraktı.
- He left a window open.
- Pencereyi açık bırakmıştı.
- The door wasn't open.
- Kapı açık değildi.
- My door is always open.
- Kapım her zaman açık.
- The door is open now.
- Kapı şimdi açık.
- She's very open.
- O çok açıktır.
- The museum is open from nine o'clock in the morning.
- Müze sabah dokuzdan itibaren açık.
- He left the door open.
- Kapıyı açık bıraktı.
- Children are open to various influences.
- Çocuklar çeşitli etkilere açıktır.
- Someone must've left the window open.
- Birisi pencereyi açık bırakmış olmalı.
- I have been completely open with you.
- Sana karşı tamamen açık oldum.
- The door is still open.
- Kapı hâlâ açık.
- Tom left the closet door open.
- Tom gömme dolabın kapısını açık bıraktı.
- Was it you that left the door open last night?
- Dün gece kapıyı açık bırakan sen miydin?
- Your zipper is open.
- Fermuarın açık.
- The pastry shop is open.
- Pastane açıktır.
- Why is your mouth open?
- Neden ağzın açık?
- I don't know why the door was open.
- Kapının neden açık olduğunu bilmiyorum.
- It's an open secret.
- Bu açık bir sır.
- The Elbphilharmonie is finally open.
- Elbphilharmonie nihayet açık.
- Tom isn't very open to criticism.
- Tom eleştiriye pek açık değil.
- The desk drawer is open.
- Masa çekmecesi açık.
- Tom's windows were open.
- Tom'un camları açıktı.
- The bank is open.
- Banka açık.
- It was so hot that I slept with the window open.
- O kadar sıcaktı ki pencere açık uyudum.
- Both of the rooms are open.
- İki oda da açık.
- Tom's door is open.
- Tom'un kapısı açık.
- Can you stop chewing with your mouth open?
- Ağzın açık çiğnemeyi keser misin?
- He left the window as it was, open.
- O, pencereyi olduğu gibi, açık bıraktı.
- The door is sometimes open.
- Kapı bazen açık oluyor.
- Our store isn't open.
- Dükkanımız açık değil.
- We are open to all suggestions regarding the new design of the website.
- Biz web sitesinin yeni tasarımı ile ilgili tüm önerilere açığız.
- Tom noticed that the door was open.
- Tom kapının açık olduğunu fark etti.
- Tom noticed that the mailbox was open.
- Tom posta kutusunun açık olduğunu fark etti.
- Please keep the door open.
- Lütfen kapıyı açık tutun.
- Why are the windows open?
- Pencereler neden açık?
- Don't leave the window open.
- Pencereyi açık bırakma.
- Tom works in an open office.
- Tom açık bir ofiste çalışmaktadır.
- The windows are open.
- Pencereler açıktır.
- We're open for business.
- İş için açığız.
- A book is open on the desk.
- Masanın üzerinde açık bir kitap var.
- Tom is open and trusting.
- Tom açık ve güvenilirdir.
- She left the impression of a person open to everything.
- Her şeye açık bir insan izlenimi bıraktı.
- The duty chemist is open on Sunday morning.
- Nöbetçi eczane pazar sabahı açıktır.
- Are they open on Sunday?
- Onlar pazar günü açık mı?
- Tom noticed that the garage door was open.
- Tom garaj kapısının açık olduğunu fark etti.
- Tom's gate wasn't open.
- Tom'un kapısı açık değildi.
- Do you know until when it's open?
- Oranın saat kaça kadar açık olduğunu biliyor musun?
- This museum isn't open on Mondays.
- Bu müze pazartesi günü açık değil.
- Try to keep your eyes open.
- Gözlerini açık tutmaya çalış.
- Tom left the back door open.
- Tom arka kapıyı açık bırakmış.
- Tom's mouth dropped open.
- Tom'un ağzı açık kaldı.
- We're open seven days a week.
- Haftanın yedi günü açığız.
- Both garage doors were open.
- Her iki garaj kapısı açıktı.
- I welcomed Tom with open arms.
- Tom'u açık kollarla karşıladım.
Show More (759)
|
| 3 |
open |
açılmak |
v. |
|
- Open borders could easily lead to us closing the door on dynamism and improvements.
- Sınırların açılması, dinamizm ve gelişmelere kapıyı kapatmamıza neden olabilir.
- I believe that it is important to bring the matter out into the open to be debated.
- Konunun tartışmaya açılmasının önemli olduğuna inanıyorum.
- The cellar-door flew open with a booming sound.
- Kiler kapısı büyük bir gürültüyle açıldı.
- This window won't open.
- Bu pencere açılmıyor.
- I'm waiting for this store to open.
- Bu mağazanın açılmasını bekliyorum.
- The school's gates open at 8 o'clock.
- Okulun kapıları saat 8'de açılıyor.
- Tom heard the door open and wondered who it was.
- Tom kapının açıldığını duydu ve onun kim olduğunu merak etti.
- The gates of the school open at eight.
- Okulun kapıları sekizde açılıyor.
- What time does the dining room open?
- Yemek odası saat kaçta açılır?
- The Diet will open next Monday.
- Meclis önümüzdeki Pazartesi günü açılacak.
- Twist that knob to the right and the box will open.
- O düğmeyi sağa çevirin ve kutu açılacaktır.
- It won't open.
- O açılmayacak.
- The theater used to open on Mondays only.
- Tiyatro sadece pazartesi günleri açılırdı.
- When does the restaurant open?
- Restoran ne zaman açılır?
- When does it open?
- Ne zaman açılıyor?
- This new shop will open in a week.
- Bu yeni dükkan bir hafta içinde açılacak.
- When does the bakery open?
- Fırın ne zaman açılıyor?
- When does the bank open?
- Banka ne zaman açılıyor?
- Tom heard the door open and wondered who it was.
- Tom kapının açıldığını duydu ve kim olduğunu merak etti.
- This drawer won't open.
- Bu çekmece açılmıyor.
- What time does the post office open?
- Postane saat kaçta açılıyor?
- The door would not open.
- Kapı açılmıyor.
- When will the store open?
- Mağaza ne zaman açılacak?
- The door creaked open.
- Kapı gıcırdayarak açıldı.
- The closet door won't open.
- Dolap kapısı açılmayacak.
- Tom's parachute didn't open.
- Tom'un paraşütü açılmadı.
- Open, Sesame!
- Açıl, Susam!
- Many restaurants do not open on Christmas Eve.
- Birçok restoran Noel arifesinde açılmaz.
- This door will not open.
- Bu kapı açılmaz.
- Do the windows open?
- Pencereler açılıyor mu?
- The sail won't open fully.
- Yelken tam açılmıyor.
- Does this door open, too?
- Bu kapı da açılıyor mu?
- The door would not open.
- Kapı açılmaz.
- Did you hear the door open?
- Kapının açıldığını duydun mu?
- The elevator doors wouldn't open.
- Asansör kapıları açılmadı.
- If you push this button, the door will open.
- Bu düğmeye basarsanız, kapı açılacaktır.
- I didn't hear the door open.
- Ben kapının açıldığını duymadım.
- I'm waiting for this store to open.
- Bu mağazanın açılması için bekliyorum.
- This window won't open.
- Bu pencere açılmaz.
- The door was kicked open.
- Kapı tekmelenerek açıldı.
- When is the museum open?
- Müze ne zaman açılıyor?
- The door was kicked open.
- Kapı tekmelenerek açılmış.
- The front door won't open.
- Ön kapı açılmıyor.
- The theater used to open on Sundays.
- Tiyatro eskiden Pazar günleri açılırdı.
- Banks open at nine o'clock.
- Bankalar saat dokuzda açılır.
- The gates of the school open at eight.
- Okulun kapıları saat sekizde açılır.
- The doors don't open.
- Kapılar açılmıyor.
- The doors don't open.
- Kapılar açılmaz.
- This door will not open.
- Bu kapı açılmıyor.
- Tom heard the door open.
- Tom kapının açıldığını duydu.
- Do you know until when it's open?
- Ne zaman açılacağını biliyor musun?
- What time do the shops open?
- Dükkanlar ne zaman açılıyor?
- This door won't open.
- Bu kapı açılmıyor.
- This door won't open.
- Bu kapının açılacağı yok.
- This drawer won't open.
- Bu çekmece açılmayacak.
- Does that window open?
- O pencere açılır mı?
- The closet door won't open.
- Dolabın kapısı açılmıyor.
- Tom stood in front of department store, waiting for it to open.
- Tom mağazanın önünde durmuş açılmasını bekliyordu.
- The exhibition is already open.
- Sergi çoktan açıldı.
- Push this button and the door will open.
- Bu düğmeye basarsan kapı açılır.
- When does the post office open?
- Postane ne zaman açılır?
- The door swung open and Tom walked into the room.
- Kapı açıldı ve Tom odaya girdi.
- The door won't open.
- Kapı açılmıyor.
- What time does the store open?
- Mağaza ne zaman açılıyor?
- The door will not open.
- Kapı açılmaz.
- What time does the market open?
- Market ne zaman açılıyor?
- Sami's door won't open.
- Sami'nin kapısı açılmıyor.
- Does anyone here know how to get this window open?
- Bu pencerenin nasıl açılacağını bilen var mı burada?
- When will that new school open?
- O yeni okul ne zaman açılacak?
- When will that new school open?
- Yeni okul ne zaman açılacak?
- I think I would've heard the door open if Tom had come in.
- Sanırım Tom içeri girseydi kapının açıldığını duyardım.
- The new store is going to open next week.
- Yeni mağaza gelecek hafta açılacak.
- Our new restaurant is scheduled to open in October.
- Yeni restoranımızın Ekim ayında açılması planlanıyor.
- When does it open?
- O ne zaman açılır?
- That door won't open.
- O kapı açılmıyor.
- The bank doesn't open for another hour.
- Banka bir saat daha açılmaz.
- This door would not open no matter what I did.
- Bu kapı ne yaparsam yapayım açılmadı.
- What time does it open and close?
- Saat kaçta açılıyor ve kapanıyor?
- I'm waiting for this store to open.
- Bu dükkanın açılmasını bekliyorum.
- Does anyone here know how to get this window open?
- Burada biri bu pencerenin nasıl açılacağını biliyor mu?
- When will the store open?
- Dükkan ne zaman açılacak?
- That door won't open.
- O kapı açılmaz.
- Our new restaurant is scheduled to open in October.
- Yeni restoranımız Ekim ayında açılıyor.
- Do the windows open?
- Pencereler açılır mı?
- The drawer won't open.
- Çekmece açılmıyor.
- Does this window open?
- Bu pencere açılıyor mu?
- It won't open.
- Açılmayacak.
- The Elbphilharmonie is finally open.
- Elbphilharmonie nihayet açıldı.
- The door blew open.
- Kapı açıldı.
- That door won't open.
- O kapının açılacağı yok.
- What time do the shops open?
- Dükkanlar kaçta açılıyor?
- The buds began to open.
- Tomurcuklar açılmaya başladı.
- The doors wouldn't open, so I had to get into the car through the boot.
- Kapılar açılmadı, ben de arabaya bagajdan binmek zorunda kaldım.
- If you touch this switch, it will open the curtains automatically.
- Bu düğmeye dokunursanız, perdeler otomatik açılacaktır.
- What time does the market open?
- Market saat kaçta açılır?
- If you push the button, the door will open.
- Düğmeye basarsan kapı açılır.
- Does that window open?
- Şu pencere açılıyor mu?
- The bank doesn't open for another hour.
- Banka bir saat daha açılmayacak.
- This new shop will open in a week.
- Bu yeni mağaza bir hafta içinde açılacak.
- I heard the door open.
- Kapının açıldığını duydum.
- What time does the club open?
- Kulüp saat kaçta açılıyor?
- I heard the door open.
- Ben kapının açıldığını duydum.
- School will open on Monday.
- Okul pazartesi günü açılacak.
- Does this window open?
- Bu pencere açılır mı?
- They were waiting for the gate to open.
- Kapının açılmasını bekliyorlardı.
- The door won't open.
- Kapı açılmaz.
- Sami's door won't open.
- Sami'nin kapısının açılacağı yok.
- What time does it open?
- Saat kaçta açılıyor?
- I thought I heard the door open.
- Kapının açıldığını duyduğumu sandım.
- This door would not open.
- Bu kapı açılmıyordu.
- The new store is going to open next week.
- Yeni mağaza önümüzdeki hafta açılacak.
- The door suddenly swung open.
- Kapı aniden açıldı.
- Tom moved the flower pot to the left and the secret door slid open.
- Tom saksıyı sola doğru hareket ettirdi ve gizli kapı açıldı.
- If you push the button, the door will open.
- Butona basarsan, kapı açılır.
- What time does that store open?
- O dükkan saat kaçta açılıyor?
- This jam jar's lid is stuck and won't open.
- Bu reçel kavanozunun kapağı sıkışmış ve açılmıyor.
- What time does that store open?
- Bu mağaza ne zaman açılır?
- We were waiting for the shop to open.
- Dükkanın açılmasını bekliyorduk.
- What time does the zoo open?
- Hayvanat bahçesi saat kaçta açılıyor?
- The front door won't open.
- Ön kapı açılmayacak.
- What time does the zoo open?
- Hayvanat bahçesi ne zaman açılıyor?
- We're waiting for the shop to open.
- Dükkanın açılmasını bekliyoruz.
- If you push it, the door will open.
- Eğer itersen, kapı açılır.
- We heard the door open.
- Kapının açıldığını duyduk.
- The doors wouldn't open, so I had to get into the car through the boot.
- Kapılar açılmadı bu yüzden arabaya bağajdan girmek zorunda kaldım.
- The school's gates open at 8 o'clock.
- Okulun kapıları saat 8'de açılır.
- Its sharp claws began to open and close, open and close.
- Onun keskin pençeleri açılıp kapanmaya, açılıp kapanmaya başladı.
Show More (124)
|
| 4 |
open |
aç |
expr. |
|
- Open the chest.
- Sandığı aç.
- Open the door and let me in, please.
- Kapıyı aç ve beni içeri al, lütfen.
- If you get bored, open a book!
- Sıkılırsan aç bir kitap!
- Open this door.
- Bu kapıyı aç.
- Open the door and let the dog in.
- Kapıyı aç ve köpeği içeri al.
- Open the door!
- Kapıyı aç!
- Pull it open.
- Aç bakalım.
- Open your present now.
- Şimdi hediyeni aç.
- Open the door a bit!
- Biraz kapıyı aç!
- Open the door before the dog gets here!
- Köpek gelmeden kapıyı aç!
- Open the door.
- Kapıyı aç.
- Go and open the door.
- Git ve kapıyı aç.
- Please open your locker.
- Lütfen dolabını aç.
- Hey, Tom, open up.
- Hey, Tom, aç kapıyı.
- Open your hand.
- Elini aç.
- Open your heart and tell me everything.
- Kalbini aç ve bana her şeyi anlat.
- Open a window.
- Bir pencere aç.
- Turn the knob and open the door.
- Tokmağı çevir ve kapıyı aç.
- Students are open to the influence of their teachers.
- Öğrenciler öğretmenlerinin etkilerine açıktırlar.
- Open the door to let my cat in.
- Kedimi içeri almak için kapıyı aç.
- Open this door right now!
- Hemen aç şu kapıyı!
- Open your present now.
- Hediyeni şimdi aç.
- Open the door with care.
- Kapıyı dikkatle aç.
- Children are open to various influences.
- Çocuklar çeşitli etkilere açıktırlar.
- Now open your fortune cookie.
- Şimdi fal kurabiyeni aç.
- Please open the package.
- Lütfen paketi aç.
- Open this door now!
- Aç şu kapıyı hemen!
- Open another bottle of Coca-Cola.
- Bir şişe daha Coca-Cola aç.
- Open your mouth wide.
- Ağzını iyice aç.
- Open the hatch.
- Kapağı aç.
- Open all the windows.
- Bütün pencereleri aç.
- Just open the door.
- Sadece kapıyı aç.
- Open the door and let in the dog.
- Kapıyı aç ve köpeği içeri al.
- Open the door, please.
- Kapıyı aç, lütfen.
- Please open the door for me.
- Lütfen benim için kapıyı aç.
- Keep your eyes wide open!
- Gözlerini dört aç!
- Please open this box.
- Lütfen bu kutuyu aç.
- Please open this can.
- Lütfen bu kutuyu aç.
- Open up your mouth.
- Ağzını aç.
- Open the door before the dog gets here!
- Köpek buraya gelmeden önce kapıyı aç!
- Open your window.
- Pencereni aç.
- Now open your fortune cookie.
- Şimdi şans kurabiyeni aç.
- Open the door to let my cat in.
- Kedimin girmesi için kapıyı aç.
- Open my present first.
- Önce benim hediyemi aç.
- Open the door or we'll knock it down!
- Kapıyı aç yoksa kıracağız!
- Bill, open the door.
- Bill, kapıyı aç.
- Open the package, please.
- Paketi aç, lütfen.
- Tom, please open the door.
- Tom, lütfen kapıyı aç.
- Please open the bottle.
- Lütfen şişeyi aç.
- Open your book to page ten.
- Kitabının onuncu sayfasını aç.
- Open this door right now!
- Şimdi hemen bu kapıyı aç!
- Open the bottle.
- Şişeyi aç.
- Open the oven.
- Fırını aç.
- I said open the door.
- Kapıyı aç dedim.
- Open this present first.
- Önce bu hediyeyi aç.
- Please open your suitcase.
- Lütfen valizini aç.
- And open your textbook at page ten.
- Ve ders kitabının onuncu sayfasını aç.
- Open at page nine.
- Dokuzuncu sayfayı aç.
- Open the palm of your hand.
- Avucunu aç.
- Open that thing!
- Aç şu şeyi!
- Open the hood.
- Kaputu aç.
- Open the envelope carefully so it doesn't tear.
- Zarfı dikkatlice aç ki yırtılmasın.
- Open the drapes.
- Perdeleri aç.
- Please, open your mouth!
- Lütfen, aç ağzını!
- Open the door a bit!
- Kapıyı biraz aç!
Show More (66)
|
| 5 |
open |
başlatmak |
v. |
|
- We want you to meet it by such and such a date and if you do we will open negotiations.
- Şu tarihe kadar bunu karşılamanızı istiyoruz ve karşıladığınız takdirde müzakereleri başlatacağız.
- A parallel judicial inquiry has opened in Germany.
- Almanya'da paralel bir adli soruşturma başlatıldı.
- The communication opens a genuine debate, as we shall see this evening.
- Bu akşam göreceğimiz üzere bildiri gerçek bir tartışma başlatıyor.
- These are a prerequisite for the opening of any negotiating process.
- Bunlar herhangi bir müzakere sürecinin başlatılması için bir ön koşuldur.
- If it will not, will the Commission open infringement proceedings?
- Eğer öyle olmazsa, Komisyon ihlal süreci başlatacak mı?
- The communication opens a genuine debate, as we shall see this evening.
- Bu akşam göreceğimiz üzere, bildiri gerçek bir tartışma başlatıyor.
- The Presidency initiated a debate, which was open albeit brief, that could not and cannot be prevented.
- Başkanlık, kısa da olsa, engellenemeyen ve engellenemeyecek olan bir tartışma başlattı.
- You have decided to open a broad consultation process on the Green Paper.
- Yeşil Kitap üzerinde geniş bir istişare süreci başlatmaya karar verdiniz.
- This could be an opportunity to open a broad debate on the matter.
- Bu, konuyla ilgili geniş bir tartışma başlatmak için bir fırsat olabilir.
- However, compliance with the Copenhagen political criteria is a prerequisite for the opening of accession negotiations.
- Ancak, Kopenhag siyasi kriterlerine uyum, katılım müzakerelerinin başlatılması için bir ön koşuldur.
- The decision to open an enlargement process highlights the great, long-term vision of our predecessors.
- Bir genişleme süreci başlatma kararı, seleflerimizin büyük ve uzun vadeli vizyonunu vurgulamaktadır.
- We have opened discussions with the specific aim of finding solutions for technology-neutral electronic signature.
- Teknolojiden bağımsız elektronik imza için çözümler bulmak amacıyla özel görüşmeler başlattık.
- Accession negotiations for were opened four years later, in March 1998.
- Katılım müzakereleri dört yıl sonra, Mart 1998'de başlatıldı.
- The rocket blast opens the celebrations.
- Roket patlaması kutlamaları başlattı.
Show More (11)
|
| 6 |
open |
zarfı açmak |
v. |
|
- Tom told me to not open the envelope up till it was my birthday.
- Tom bana doğum günüm gelene kadar zarfı açmamamı söyledi.
- Tom didn't even open the envelope.
- Tom zarfı açmadı bile.
- He cut the envelope open.
- O zarfı açmak için kesti.
- Aren't you going to open the envelope?
- Zarfı açmayacak mısın?
- Tom told me to not open the envelope up till it was my birthday.
- Tom bana doğum günüme kadar zarfı açmamamı söyledi.
- Tom told me not to open the envelope until my birthday.
- Tom doğum günüme kadar zarfı açmamamı söyledi.
- Tom opened the envelope.
- Tom zarfı açtı.
- We can't open this envelope until Tom gets here.
- Tom gelene kadar bu zarfı açamayız.
- Tom cautiously opened the envelope.
- Tom dikkatlice zarfı açtı.
- We can't open this envelope until Tom gets here.
- Tom buraya gelinceye kadar biz zarfı açamayız.
- Tom caught Mary trying to steam open an envelope addressed to him.
- Tom Mary'yi ona gönderilen bir zarfı açmak için buğulama yapmaya çalışırken yakaladı.
- Tom didn't open the envelope.
- Tom zarfı açmadı.
- Tom opened the envelope and took out the letter.
- Tom zarfı açtı ve mektubu çıkardı.
- Tom tore open the envelope.
- Tom zarfı açmak için yırttı.
Show More (11)
|
| 7 |
open |
başlamak |
v. |
|
- Negotiations opened on agreements for extradition and legal aid in criminal cases.
- Ceza davalarında suçluların iadesi ve adli yardım anlaşmaları için müzakereler başladı.
- In eight days' time, the Olympic Games will be opening in Sydney.
- Sekiz gün sonra Olimpiyat Oyunları Sidney'de başlayacak.
- The United Nations Conference opens a week after the presidential elections in Zimbabwe.
- Birleşmiş Milletler Konferansı, Zimbabve'deki başkanlık seçimlerinden bir hafta sonra başlıyor.
- I do not think it is appropriate to open negotiations on these issues.
- Bu konularda müzakerelere başlamanın uygun olduğunu düşünmüyorum.
- When the Intergovernmental Conference opens, it may well be too late.
- Hükümetlerarası Konferans başladığında çok geç olabilir.
- Ankara is now once again trying to press the EU for a date to open the negotiations.
- Ankara şimdi bir kez daha müzakerelerin başlaması için AB'ye tarih vermeye çalışıyor.
- Our conversation opened, as usual, upon the weather.
- Sohbetimiz her zamanki gibi hava durumuyla başladı.
- The party opened with his speech.
- Parti, onun konuşmasıyla başladı.
Show More (5)
|
| 8 |
open |
herkese açık |
adj. |
|
- As the report states, this approach leads to the inappropriate perception of open participation to all.
- Raporda da belirtildiği üzere, bu yaklaşım herkese açık bir katılımın uygunsuz bir şekilde algılanmasına yol açmaktadır.
- The fight for civil rights in the United States started in 1954, when the government said school had to be open to everyone.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde sivil haklar için mücadele 1954 yılında, hükümetin okulların herkese açık olması gerektiğini söylemesiyle başladı.
- That place is open to everybody.
- Burası herkese açık.
- That place is open to everybody.
- O yer herkese açıktır.
- The record concert is free of charge and is open to everyone.
- Kayıt konseri ücretsizdir ve herkese açıktır.
- The park is open to everybody.
- Park herkese açıktır.
- This place is open to everybody.
- Burası herkese açık.
- The park is open to everybody.
- Park herkese açık.
Show More (5)
|
| 9 |
open |
açık (kapı) |
adj. |
|
- They are more open to this now that they are being increasingly threatened by China.
- Çin tarafından giderek daha fazla tehdit edildikleri için artık buna daha açıklar.
- They are open 24 hours a day.
- Günün 24 saati açıklar.
- They are open 24 hours a day.
- Günde 24 saat açıklar.
- Students are open to the influence of their teachers.
- Öğrenciler öğretmenlerinin etkisine açıklar.
- Are they open on Monday?
- Pazartesi açıklar mı?
Show More (2)
|
| 10 |
open |
geniş |
adj. |
|
- So, open that door as wide as possible in Laeken so that we can have a thorough debate.
- Öyleyse Laeken'de bu kapıyı olabildiğince geniş açın ki kapsamlı bir tartışma yapabilelim.
- To do this, open your mouth wide and breathe hard.
- Bunu yapmak için ağzınızı genişçe aç ve derin nefes al.
- Open your mouth wide.
- Ağzınızı geniş açın.
Show More (0)
|
| 11 |
open |
açık durum |
n. |
|
- Moreover, there were as many as 73 operating programmes from the 1989-1993 period still open too.
- Ayrıca 1989-1993 dönemine ait 73 kadar işletme programı da halen açık durumdadır.
- Thus, some 270 border crossings are currently wide open.
- Dolayısıyla şu anda 270 kadar sınır kapısı açık durumdadır.
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Eğer kudretli kara elfler bocalarsa, aşağıdaki dünya ayaklanmaya açık durumda olur.
Show More (0)
|
| 12 |
open |
elde edilebilir |
adj. |
|
- Future-oriented opportunities to increase prosperity can only be achieved through open markets and free trade.
- Refahı artırmak için geleceğe yönelik fırsatlar ancak açık pazarlar ve serbest ticaret yoluyla elde edilebilir.
- In addition, we must be open to extending the proportion that can be achieved by emission trade.
- Ayrıca emisyon ticareti ile elde edilebilecek oranın genişletilmesine de açık olmalıyız.
Show More (-1)
|
| 13 |
open |
hazır |
adj. |
|
- If the powerful dark elves falter, the world below is open for insurrection.
- Eğer kudretli kara elfler tereddüt edecek olursa, aşağıdaki dünya ayaklanmaya hazır demektir.
- We're open for business.
- İşe hazırız.
Show More (-1)
|
| 14 |
open |
boş |
adj. |
|
- Two spots were open.
- İki yer boştu.
- Is this seat open?
- Bu koltuk boş mu?
Show More (-1)
|
| 15 |
open |
paket açmak |
v. |
|
- I haven't opened the package yet.
- Henüz paketi açmadım.
- She opened the condom wrapper.
- Prezervatif paketini açtı.
Show More (-1)
|
| 16 |
open |
kapağını açmak |
v. |
|
- Tom couldn't get the closet door open.
- Tom dolabın kapağını açamadı.
- Sami opened the closet door and found Layla.
- Sami dolabın kapağını açtı ve Layla'yı buldu.
Show More (-1)
|
| 17 |
open |
şişeyi açmak |
v. |
|
- I can't open this bottle.
- Bu şişeyi açamıyorum.
- She couldn't open that bottle.
- O şişeyi açamadı.
Show More (-1)
|
| 18 |
open |
yeni fikirlere açık |
adj. |
|
- I'm open to new ideas.
- Yeni fikirlere açığım.
- Tom is always open to new ideas.
- Tom her zaman yeni fikirlere açıktır.
Show More (-1)
|
| 19 |
open |
kapanmamış |
adj. |
|
- The issue must therefore be regarded as remaining open until the referendum has been held.
- Bu nedenle referandum yapılana kadar konunun kapanmamış olduğu kabul edilmelidir.
Show More (-2)
|
| 20 |
open |
engelsiz |
adj. |
|
- Simply open up a web browser and play these Tetris unblocked games directly.
- Sadece bir internet tarayıcı açın ve bu engelsiz Tetris oyunlarını doğrudan oynayın.
Show More (-2)
|
| 21 |
open |
canlı |
adj. |
|
- Mondays are open mike nights.
- Pazartesiler canlı gösteri geceleridir.
Show More (-2)
|
| 22 |
open |
aralamak |
v. |
|
- Tom nudged the door open a crack.
- Tom kapıyı iterek birazcık araladı.
Show More (-2)
|
| 23 |
open |
dürüst |
adj. |
|
- I have been completely open with you.
- Sana karşı tamamen dürüstüm.
Show More (-2)
|
