1 |
payer |
ödeyici |
n. |
|
- Secondly, Europe cannot carry on indefinitely being a major prescriber and a bad payer.
- İkinci olarak, Avrupa sonsuza kadar büyük bir reçete yazıcısı ve kötü bir ödeyici olmaya devam edemez.
- That means no one is a net payer and they are all in a much better position than in 2003.
- Bu da hiç kimsenin net ödeyici olmadığı ve hepsinin 2003'e kıyasla çok daha iyi bir konumda olduğu anlamına geliyor.
Show More (-1)
|
2 |
payer |
ödeme yapan |
n. |
|
- That means no one is a net payer and they are all in a much better position than in 2003.
- Bu, hiç kimsenin net ödeme yapmadığı ve hepsinin 2003'e kıyasla çok daha iyi bir konumda olduğu anlamına geliyor.
- Some may say unfairly that the European Union is only a payer and not a player.
- Bazıları haksız bir şekilde Avrupa Birliği'nin sadece ödeme yapan taraf olduğunu, oyuncu olmadığını söyleyebilir.
Show More (-1)
|
3 |
payer |
ödeme yapan kimse |
n. |
|
- I am known as a fast payer.
- Hızlı ödeme yapan biri olarak tanınırım.
Show More (-2)
|