| 1 |
plant |
tesis |
n. |
|
- The objection now raised to that is that it means the European Union being misused as a disposal plant.
- Şimdi buna yapılan itiraz, Avrupa Birliği'nin bir imha tesisi olarak kötüye kullanılması anlamına geldiği yönündedir.
- The inclusion of existing plants is a major improvement on former legislation.
- Mevcut tesislerin dahil edilmesi eski mevzuata göre büyük bir gelişmedir.
- For these, far less stringent emission standards apply compared to waste incineration plants.
- Bunlar için atık yakma tesislerine kıyasla çok daha az sıkı emisyon standartları uygulanmaktadır.
- This plant was established in the 1920s.
- Bu tesis 1920'lerde kurulmuştur.
- Over 95% of the output of the Southampton plant is exported.
- Southampton tesisinin üretiminin %95'inden fazlası ihraç edilmektedir.
- Nor must there be the possibility of sabotage or of plant or nuclear material being exposed to acts of terrorism.
- Sabotaj ya da tesis veya nükleer maddelerin terör eylemlerine maruz kalması ihtimali de olmamalıdır.
- Certain waste flows are more easily treated in a co-incineration plant.
- Bazı atık akışları birlikte yakma tesisinde daha kolay işlenir.
- This fertiliser plant is owned by Atofina the chemical branch of the Total/Fina/Elf group.
- Bu gübre tesisi Total/Fina/Elf grubunun kimya kolu olan Atofina'ya aittir.
- The plant is not yet there.
- Tesis henüz orada değil.
- Plants supervised by the public authorities are surely the best safeguard.
- Kamu yetkilileri tarafından denetlenen tesisler kesinlikle en iyi güvencedir.
- Even small cogeneration plants can produce 100 megawatts or even more.
- Küçük kojenerasyon tesisleri bile 100 megavat, hatta daha fazla güç üretebilir.
- Regulation was too weak and moreover, existing plants were excluded from the directive's scope.
- Düzenleme çok zayıftı ve dahası mevcut tesisler direktifin kapsamı dışında bırakılmıştı.
- Even small cogeneration plants can produce 100 megawatts, or even more.
- Küçük kojenerasyon tesisleri bile 100 megawatt, hatta daha fazla enerji üretebilir.
- Annex III defines the energy efficiency of cogeneration plants.
- Ek III, kojenerasyon tesislerinin enerji verimliliğini tanımlamaktadır.
- It can be deduced from this that the cogeneration plants used in different countries differ radically.
- Buradan, farklı ülkelerde kullanılan kojenerasyon tesislerinin radikal farklılıklar gösterdiği sonucu çıkarılabilir.
- It can be deduced from this that the cogeneration plants used in different countries differ radically.
- Buradan,farklı ülkelerde kullanılan kojenerasyon tesislerinin radikal farklılıklar gösterdiği sonucu çıkarılabilir.
- Hundreds of businesses were seriously affected by the floods, their plant and buildings badly damaged or wrecked.
- Yüzlerce işletme sellerden ciddi şekilde etkilenmiş, tesisleri ve binaları ağır hasar görmüş ya da yıkılmıştır.
- It cannot ensure that every single plant is carrying out its work properly and carefully.
- Her bir tesisin işini düzgün ve dikkatli bir şekilde yürütmesini sağlayamaz.
- But that is no reason why the plant should be closed.
- Ancak bu, tesisin kapatılması için bir neden değildir.
- Plants supervised by the public authorities are surely the best safeguard.
- Kamu otoriteleri tarafından denetlenen tesisler kesinlikle en iyi güvencedir.
- These incinerators have to adhere to higher standards than the coincineration plants.
- Bu yakma tesisleri, birlikte yakma tesislerinden daha yüksek standartlara uymak zorundadır.
- Existing energy efficiency measures include energy audits in industrial plants.
- Mevcut enerji verimliliği tedbirleri, sanayi tesislerinde enerji denetimlerini içermektedir.
- Furthermore, the staff representatives at the AZF plant vigorously repudiate the description of a sink-factory.
- Ayrıca, AZF tesisindeki personel temsilcileri lavabo fabrikası tanımını şiddetle reddetmektedir.
- Hundreds of businesses were seriously affected by the floods, their plant and buildings badly damaged or wrecked.
- Yüzlerce işletme selden ciddi şekilde etkilendi, tesisleri ve binaları ağır hasar gördü ya da yıkıldı.
- My second point concerns the safety of these plants.
- İkinci olarak bu tesislerin güvenliği konusuna değineceğim.
- These limits, however, only apply from 2016 to new and existing plants.
- Ancak bu limitler sadece 2016 yılından itibaren yeni ve mevcut tesisler için geçerli olacaktır.
- This regulation does not regulate biogas plants and composting systems.
- Bu yönetmelik biyogaz tesislerini ve kompost sistemlerini düzenlememektedir.
- The technology for cleaning up fumes from waste incineration plants already exists.
- Atık yakma tesislerinden çıkan dumanların temizlenmesine yönelik teknoloji halihazırda mevcuttur.
- A steel plant may be classified without regard for the equipment.
- Bir çelik tesisi ekipmana bakılmaksızın sınıflandırılabilir.
- The inclusion of existing plants is a major improvement on former legislation.
- Mevcut tesislerin dahil edilmesi, eski mevzuata göre önemli bir gelişmedir.
- However, as the directive now includes old plants, I shall vote for the compromise as well.
- Bununla birlikte, direktif artık eski tesisleri de kapsadığından, ben de uzlaşmaya oy vereceğim.
- These limits, however, only apply from 2016 to new and existing plants.
- Ancak bu sınırlamalar sadece 2016 yılından itibaren yeni ve mevcut tesisler için geçerlidir.
- Only in 1999, it funded the extension of Madeira's airport and a major solid waste treatment plant.
- Sadece 1999 yılında Madeira'nın havaalanının genişletilmesini ve büyük bir katı atık arıtma tesisini finanse etmiştir.
- Two more food processing plants closed down this month.
- Bu ay iki gıda işleme tesisi daha kapandı.
Show More (31)
|
| 2 |
plant |
bitki |
n. |
|
- I got various plants for my vertical garden.
- Dikey bahçeme uygun çeşitli bitkiler aldım.
- The use of additives which boost the effect of plant protection products springs to mind.
- Bitki koruma ürünlerinin etkisini arttıran katkı maddelerinin kullanımı akla gelmektedir.
- We cannot therefore take away from users the option of using plant protection agents where necessary.
- Bu nedenle kullanıcıların gerektiğinde bitki koruma maddelerini kullanma seçeneğini ellerinden alamayız.
- It is not for nothing that these substances are known as plant protection products in the agricultural sector.
- Bu maddelerin tarım sektöründe bitki koruma ürünleri olarak bilinmesi boşuna değildir.
- It would be very radical to try to ban a certain plant.
- Belirli bir bitkiyi yasaklamaya çalışmak çok radikal olur.
- This will minimise the adverse effects of plant protection agents right across the countryside.
- Bu, bitki koruma maddelerinin kırsal kesimdeki olumsuz etkilerini en aza indirecektir.
- The Plant Protection Research Institutes carry out laboratory diagnosis.
- Bitki Koruma Araştırma Enstitüleri laboratuar teşhisleri yaparlar.
- The use of additives which boost the effect of plant protection products springs to mind.
- Bitki koruma ürünlerinin etkisini arttıran katkı maddelerinin kullanımı akla geliyor.
- It is clear to all of us that the effects of plant protection agents are not only beneficial.
- Bitki koruma maddelerinin etkilerinin sadece faydalı olmadığı hepimiz için açıktır.
- What is no less necessary is harmonised licensing of plant protection agents.
- Bitki koruma maddelerinin ruhsatlandırılmasının uyumlaştırılması da en az bunun kadar gereklidir.
- Secondly, Amendment 238 on budget line B2-517 on plant and animal genetic resources.
- İkinci olarak, bitki ve hayvan genetik kaynaklarına ilişkin B2-517 bütçe kaleminde 238 sayılı değişiklik.
- What is no less necessary is harmonised licensing of plant protection agents.
- Bitki koruma maddelerinin uyumlaştırılmış bir şekilde ruhsatlandırılması daha az gerekli değildir.
- It is going to cut plant damage.
- Bitki hasarını azaltacak.
- This initiative therefore promotes neither European plant cultivation nor European production of proteins.
- Dolayısıyla bu girişim ne Avrupa'da bitki yetiştiriciliğini ne de Avrupa'da protein üretimini desteklemektedir.
- Secondly, Amendment 238 on budget line B2-517 on plant and animal genetic resources.
- İkinci olarak, bitki ve hayvan genetik kaynaklarına ilişkin B2-517 bütçe kalemine ilişkin 238 sayılı Değişiklik.
- In each province there is a plant protection service.
- Her ilde bir bitki koruma hizmeti vardır.
- As a result, the attacking fungi can produce enzymes that break down the plant's cell walls.
- Sonuç olarak, saldıran mantarlar bitkinin hücre duvarlarını parçalayan enzimler üretebilir.
- Not a single green plant around.
- Çevrede tek bir yeşil bitki bile yok.
- Not a single green plant around.
- Etrafta tek bir yeşil bitki yok.
- Every plant needs water and light.
- Bütün bitkiler suya ve ışığa ihtiyaç duyarlar.
- Such plant can be found in Brazil only.
- Böyle bir bitki sadece Brezilya'da bulunur.
- Modern technology has turned the simple wheat plant into a toxic monster.
- Modern teknoloji basit buğday bitkisini zehirli bir canavara dönüştürdü.
- It's an easy plant to grow.
- Yetiştirmesi kolay bir bitki.
- This plant is indigenous to Australia.
- Bu bitki Avustralya'ya özgüdür.
- No plant can grow in this climate.
- Bu iklimde hiçbir bitki yetişemez.
- This plant is green.
- Bu bitki yeşil.
- The boy observed the growth of the plant.
- Oğlan, bitkinin büyümesini gözlemledi.
- There's no plant more prickly than a thistle.
- Devedikeninden daha dikenli bir bitki yoktur.
- This plant is particular to the island of Madeira.
- Bu bitki Madeira adasına özgüdür.
Show More (26)
|
| 3 |
plant |
ekmek |
v. |
|
- I planted parsley and other greens in the garden.
- Bahçeye maydanoz ve benzer yeşilliklerden ektim.
- You could survive on planting coffee.
- Kahve ekerek hayatta kalabilirsiniz.
- I dug, planted and watered this place all by myself.
- Bu yeri tek başıma belledim, ektim, suladım.
- I dug, planted and watered this place all by myself.
- Burayı tek başıma kazdım, ektim ve suladım.
- I wish I'd planted more lettuce this year.
- Keşke bu yıl daha fazla marul ekseydim.
- They've planted jasmine and an olive.
- Yasemin ve zeytin ekmişler.
- He plants sunflowers in the spring.
- İlkbaharda ayçiçeği ekiyor.
- I planted one.
- Birini ektim.
- The peasants are planting rice.
- Köylüler pirinç ekiyor.
- Tom doesn't know where Mary wants him to plant the lettuce.
- Tom, Mary'nin marulları nereye ekmesini istediğini bilmiyor.
Show More (7)
|
| 4 |
plant |
dikmek |
v. |
|
- Who planted these trees?
- Bu ağaçları kim dikti?
- Plant a tree.
- Bir ağaç dik.
- Tom planted three trees in his backyard.
- Tom arka bahçesine üç tane ağaç dikti.
- They planted apple trees.
- Elma ağaçları dikmişler.
- If a tree dies, plant another in its place.
- Eğer bir ağaç ölürse, yerine başka bir ağaç dikin.
- She planted roses in the garden.
- Bahçeye gül dikti.
- Who planted the tree?
- Ağacı kim dikti?
- He knows how to plant palm trees.
- O, palmiye ağaçlarını nasıl dikeceğini bilir.
- I planted various fruit trees on my property three years ago.
- Üç yıl önce arazimde çeşitli meyve ağaçları diktim.
- Sami planted some ornamental plants.
- Sami bazı süs bitkileri dikti.
Show More (7)
|
| 5 |
plant |
santral |
n. |
|
- Italy has permanently closed all its functioning nuclear plants.
- İtalya, çalışmakta olan tüm nükleer santrallerini kalıcı olarak kapattı.
- It would, by the way, also be quite unfair to demand that of them, for it was not Lithuania that wanted the plant.
- Bu arada onlardan bunu talep etmek de büyük haksızlık olur zira santrali isteyen Litvanya değildi.
- New gas-fired plants have already contributed to the UK meeting its targets.
- Yeni gaz yakıtlı santraller Birleşik Krallık'ın hedeflerine ulaşmasına şimdiden katkıda bulunmuştur.
- The European taxpayer is financing a nuclear energy plant in North Korea.
- Avrupalı vergi mükellefleri Kuzey Kore'deki bir nükleer enerji santralini finanse ediyor.
- Existing plants will continue to pollute the air enormously by emitting sulphur dioxide and nitrogen oxides.
- Mevcut santraller sülfür dioksit ve nitrojen oksit yayarak havayı büyük ölçüde kirletmeye devam edecektir.
- The European taxpayer is financing a nuclear energy plant in North Korea.
- Avrupalı vergi mükellefleri Kuzey Kore'deki bir nükleer enerji santralini finanse etmektedir.
Show More (3)
|
| 6 |
plant |
yerleştirmek (bomba vb) |
v. |
|
- You get out, plant the bomb, and come back fast.
- Dışarı çık, bombayı yerleştir ve hızla geri dön.
- You get out, plant the bomb, and come back fast.
- Dışarı çık, bombayı yerleştir ve hızlıca geri dön.
- You get out, plant the bomb, and come back fast.
- Dışarı çık, bombayı yerleştir ve hızlıca dön.
- The person who planted the bomb hasn't been caught.
- Bombayı yerleştiren kişi henüz yakalanmadı.
Show More (1)
|
| 7 |
plant |
fabrika |
n. |
|
- The closure of the Renault Vilvorde plant is still a vivid memory.
- Renault Vilvorde fabrikasının kapatılması hala canlı bir hatıra.
- When it was privatised, it experienced a traumatic time with the loss of plants and jobs, and morale was at rock bottom.
- Özelleştirildiğinde, fabrikaların ve işlerin kaybedilmesiyle travmatik bir dönem yaşandı ve moraller dibe vurdu.
- The enemies destroyed the plant by bombing.
- Düşmanlar fabrikayı bombalayarak yok etti.
Show More (0)
|
| 8 |
plant |
(bayrak vb.) dikmek |
v. |
|
- The astronauts planted a flag on the surface of Mars.
- Astronotlar Mars'ın yüzeyine bir bayrak dikmişlerdir.
Show More (-2)
|
| 9 |
plant |
koymak |
v. |
|
- It was her coworker that planted the stolen necklace in her purse.
- Çalınan kolyeyi kadının çantasına koyan kişi iş arkadaşıymış.
Show More (-2)
|
| 10 |
plant |
tesis (makineleri) |
n. |
|
- You can find used plant machinery at an affordable price here. Just look at this second-hand forklift!
- Burada elden düşme tesis makinelerini uygun fiyata bulabilirsiniz. Şu ikinci el forklifte bir baksanıza!
Show More (-2)
|
| 11 |
plant |
konuşlandırmak |
v. |
|
- The CIA had planted agents around the building.
- CIA, binanın etrafına bazı ajanları konuşlandırdı.
Show More (-2)
|
