1 |
release |
serbest bırakmak |
v. |
|
- We call upon the guerilla groups to release the other hostages.
- Gerilla gruplarına diğer rehineleri serbest bırakmaları çağrısında bulunuyoruz.
- The resulting shake-up of the world would release the forces of evil everywhere.
- Bunun sonucunda dünyanın sarsılması, kötülüğün güçlerini her yerde serbest bırakacaktır.
- And I hope that Israel will immediately release the remaining money.
- Ve İsrail'in kalan parayı derhal serbest bırakacağını umuyorum.
- Our digestive bacteria and the enzymes in our food break down the laetrile and release cyanide.
- Sindirim bakterilerimiz ve yiyeceklerimizdeki enzimler, laetrili parçalar ve siyanürü serbest bırakır.
- Duverney arrived and... and ordered the Captain of the Guard to release us at once.
- Duverney gelip derhâl bizi serbest bırakması için Muhafız Yüzbaşısına emir verdi.
- Release Dr. Jordan at once.
- Dr. Jordan'ı derhâl serbest bırakın.
- Release him, and I'll go at once.
- Onu serbest bırakın, ben de hemen gideyim.
- Don't release that dog.
- O köpeği serbest bırakmayın.
- They released him.
- Onu serbest bıraktılar.
- They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete.
- Soruşturma tamamlanana kadar kasabadan çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.
- Tom was later released unharmed.
- Tom daha sonra zarar görmeden serbest bırakıldı.
- They've released us.
- Onlar bizi serbest bıraktılar.
- They released all the prisoners.
- Tüm mahkumları serbest bıraktılar.
- He ordered them to release the prisoners.
- Mahkûmları serbest bırakmalarını emretti.
- Kill my heart and release my pain!
- Kalbimi öldür ve acımı serbest bırak!
- They released her.
- Onu serbest bıraktılar.
- We've released them.
- Onları serbest bıraktık.
- Release the hostages.
- Rehineleri serbest bırakın.
- The police released him.
- Polisler onu serbest bıraktılar.
- Dan finally released his hostage after two days of captivity.
- Dan iki günlük esaretten sonra nihayet rehineyi serbest bıraktı.
- I'll release you.
- Seni serbest bırakacağım.
- Release him!
- Onu serbest bırakın!
- Sami was quickly released.
- Sami çabucak serbest bırakıldı.
- They refused to release the hostages.
- Rehineleri serbest bırakmayı reddettiler.
- They released Tom.
- Onlar Tom'u serbest bıraktılar.
- They've released Tom.
- Onlar Tom'u serbest bıraktılar.
- Release him.
- Onu serbest bırakın.
- Mary waited years for Tom to get out of prison and was very happy when he finally got released.
- Mary yıllarca Tom'un hapisaneden çıkmasını bekledi ve sonunda o serbest bırakıldığında çok mutlu oldu.
- Release all the prisoners.
- Tüm mahkumları serbest bırakın.
- He released the cork.
- Mantarı serbest bıraktı.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
- Dün tüm suçlamalardan aklandı ve serbest bırakıldı.
- They released him with the stipulation that he should not go out of town until the investigation was complete.
- Soruşturma tamamlanana kadar şehir dışına çıkmaması şartıyla onu serbest bıraktılar.
- Why won't they release Mary?
- Neden Mary'i serbest bırakmıyorlar?
- The boy released a bird from the cage.
- Çocuk kafesteki kuşu serbest bıraktı.
- The police released him.
- Polis onu serbest bıraktı.
- They've released Tom.
- Tom'u serbest bıraktılar.
- The gang agreed to release Tom for a ransom of $100,000.
- Çete 100.000 dolar fidye karşılığında Tom'u serbest bırakmayı kabul etti.
- I command you to release me!
- Beni serbest bırakmanı emrediyorum!
- Release him.
- Onu serbest bırak.
- I'm going to release you.
- Seni serbest bırakacağım.
- They've released us.
- Bizi serbest bıraktılar.
- The terrorists released the hostages.
- Teröristler rehineleri serbest bıraktı.
- Tom and Mary agreed to pay a ransom to have their daughter released.
- Tom ve Mary kızlarının serbest bırakılması için bir fidye ödemeyi kabul etti.
- We can't release the prisoners today.
- Mahkumları bugün serbest bırakamayız.
- Tom and Mary agreed to pay a ransom to have their daughter released.
- Tom ve Mary kızlarının serbest bırakılması için fidye ödemeyi kabul ettiler.
- They released Tom.
- Tom'u serbest bıraktılar.
- He was cleared of all charges and released yesterday.
- Tüm suçlamalardan aklandı ve dün serbest bırakıldı.
- I was eventually released.
- Sonunda serbest bırakıldım.
- The girl released the birds from the cage.
- Kız, kuşları kafesten serbest bıraktı.
- Sami was quickly released.
- Sami hemen serbest bırakıldı.
- Release the dogs.
- Köpekleri serbest bırak.
- I was eventually released.
- Nihayet serbest bırakıldım.
- I'm afraid you're going to have to release Tom.
- Korkarım Tom'u serbest bırakmanız gerekecek.
- Release Tom.
- Tom'u serbest bırak.
- They've released her.
- Onu serbest bıraktılar.
- They've released him.
- Onu serbest bıraktılar.
- He ordered them to release the prisoner.
- Mahkumu serbest bırakmalarını emretti.
- The police said they were going to release Tom.
- Polis Tom'u serbest bırakacaklarını söyledi.
- Sami was quickly released.
- Sami hızla serbest bırakıldı.
- Release the dogs.
- Köpekleri serbest bırakın.
- The gang agreed to release Tom for a ransom of $100,000.
- Çete 100.000 dolar fidye için Tom'u serbest bırakmayı kabul etti.
- I'm afraid you're going to have to release Tom.
- Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.
- They released all the prisoners.
- Onlar tüm mahkumları serbest bıraktı.
- Don't release that prisoner.
- O tutukluyu serbest bırakmayın.
- The police said they were going to release Tom.
- Polis Tom'u serbest bırakacağını söyledi.
- Dan finally released his hostage after two days of captivity.
- Dan iki günlük tutsaklıktan sonra nihayet rehinesini serbest bıraktı.
- They released the prisoner.
- Onlar mahkûmu serbest bıraktılar.
- Tom released Mary.
- Tom Mary'yi serbest bıraktı.
- Don't release that prisoner.
- O mahkumu serbest bırakma.
- They released the prisoner.
- Mahkumu serbest bıraktılar.
- We released them.
- Onları serbest bıraktık.
Show More (68)
|
2 |
release |
serbest bırakma |
n. |
|
- The resolution calls for the release of Yawovi Agboyibo, the opponent of the dictator, General Eyadema.
- Karar, diktatör General Eyadema'nın muhalifi Yawovi Agboyibo'nun serbest bırakılması çağrısında bulunuyor.
- Release may be conditioned by guarantees to appear for trial.
- Serbest bırakılma, mahkemeye çıkma garantisi ile koşullandırılabilir.
- It calls for the immediate release of all political prisoners.
- Tüm siyasi tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısında bulunuyor.
- Let us call for the immediate release of all detainees.
- Tüm tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısında bulunalım.
- So I too very much welcomed the release of both Ngawang Sangdrol and Jigme Sangpo.
- Ben de hem Ngawang Sangdrol hem de Jigme Sangpo'nun serbest bırakılmasını büyük bir memnuniyetle karşıladım.
- The statement called for the prompt release of those whom the Union considers to be prisoners of opinion.
- Açıklamada, Birlik'in düsünce suçu mahkumu olarak gördüğü kişilerin derhal serbest bırakılması çağrısında bulunuldu.
- What does the Council intend to do to secure the release of political prisoners in Cuba?
- Konsey Küba'daki siyasi tutukluların serbest bırakılmasını sağlamak için ne yapmayı planlıyor?
- I hope it will soon be followed by the release of Burma's remaining political prisoners.
- Umarım bunu Burma'nın geri kalan siyasi tutuklularının serbest bırakılması takip eder.
- We cannot vote on the release of GMOs without these guarantees.
- Bu garantiler olmadan GDO'ların serbest bırakılması için oy kullanamayız.
- So I too very much welcomed the release of both Ngawang Sangdrol and Jigme Sangpo.
- Dolayısıyla hem Ngawang Sangdrol hem de Jigme Sangpo'nun serbest bırakılmasını ben de memnuniyetle karşıladım.
- It calls for the immediate release of all political prisoners.
- Konsey, tüm siyasi tutukluların derhal serbest bırakılması çağrısında bulunmaktadır.
- The Parliament in Strasbourg adopted numerous threatening resolutions demanding my release.
- Strazburg'daki Parlamento, serbest bırakılmamı talep eden çok sayıda tehditkar karar kabul etti.
- The Bureau should call for his release before he, too, gives up the ghost.
- Büro, o da hayata veda etmeden önce serbest bırakılması için çağrıda bulunmalıdır.
- We urge immediate acquittal instead of release.
- Serbest bırakılma yerine derhal beraat kararı verilmesini talep ediyoruz.
- I say no to the release of GMOs resistant to antibiotics.
- Antibiyotiklere dirençli GDO'ların serbest bırakılmasına hayır diyorum.
- Iran balks at release of American woman.
- İran, Amerikalı kadının serbest bırakılmasına karşı çıkıyor.
- Sami violated the terms of his release.
- Sami serbest bırakılma şartlarını ihlal etti.
- Sami's release was frontpage news.
- Sami'nin serbest bırakılması ilk sayfa haberiydi.
- Fadil violated the terms of his release.
- Fadıl serbest bırakılma koşullarını ihlal etti.
- Sami's release was frontpage news.
- Sami'nin serbest bırakılması ön sayfa haberiydi.
- Iran balks at release of American woman.
- İran Amerikalı kadının serbest bırakılmasına karşı çıkıyor.
- Sami was scheduled for release.
- Sami'nin serbest bırakılması planlanıyordu.
- Iran balks at release of American woman.
- İran, Amerikalı kadının serbest bırakılmasını engelliyor.
Show More (20)
|
3 |
release |
bırakmak |
v. |
|
- Feel what it is like to have released an Old Energy job.
- Eski bir Enerji işini bırakmanın nasıl bir şey olduğunu hissedin.
- In severe cases, rhabdomyolysis can develop; the muscles break down and release the protein myoglobin into the bloodstream.
- Ciddi vakalarda rabdomiyoliz gelişebilir; kaslar parçalanır ve protein miyoglobini kan dolaşımına bırakır.
- He ordered them to release the prisoners.
- Mahkumları bırakmalarını emretti.
- More than 500 baby sea turtles were released into the sea.
- 500'den fazla bebek deniz kaplumbağası denize bırakıldı.
- Biologists released some turtles into the sea.
- Biyologlar bazı kaplumbağaları denize bıraktılar.
- I was crying when he released her.
- Onu bıraktığında ağlıyordum.
- Don't release that dog.
- O köpeği bırakma.
- The fighter plane released its bombs.
- Avcı uçağı, bombalarını bıraktı.
- Release the hostages.
- Rehineleri bırakın.
- Biologists released some turtles into the sea.
- Biyologlar bazı kaplumbağaları denize bıraktı.
- I command you to release me!
- Beni bırakmanızı emrediyorum!
- Has Tom been released?
- Tom serbest mi bırakıldı?
- When was Tom released from prison?
- Tom ne zaman hapisten bırakıldı?
- Release him!
- Bırakın onu!
- More than 500 baby sea turtles were released into the sea.
- 500'den fazla yavru deniz kaplumbağası denize bırakıldı.
- No one will be released.
- Hiç kimse bırakılmayacak.
- Tom unhooked the fish and released it back into the water.
- Tom balığın kancasını çıkardı ve onu suya geri bıraktı.
- Tom is never going to be released from prison.
- Tom asla hapishaneden bırakılmayacak.
- He ordered them to release the prisoners.
- Onlara mahkumları bırakmalarını emretti.
- Tom unhooked the fish and released it back into the water.
- Tom balığın kancasını çıkardı ve tekrar suya bıraktı.
- Tom forgot to release the brake.
- Tom freni bırakmayı unuttu.
Show More (19)
|
4 |
release |
açıklamak |
v. |
|
- I have just quoted verbatim from the press release issued by Clark on 10 January.
- Az önce Clark tarafından 10 Ocak'ta yayınlanan basın açıklamasından kelimesi kelimesine alıntı yaptım.
- I would now like to quote a press release from the European Federation of Pharmaceutical Industries and Associations.
- Şimdi Avrupa İlaç Endüstrileri ve Dernekleri Federasyonu'nun bir basın açıklamasından alıntı yapmak istiyorum.
- As you know, the French authorities also formally denied the threats, as confirmed in an official press release.
- Bildiğiniz gibi Fransız yetkililer de resmi bir basın açıklamasıyla tehditleri resmen yalanladı.
- In the Commission's press release in June it noted that these two aspects have been separated.
- Komisyonun Haziran ayındaki basın açıklamasında bu iki konunun birbirinden ayrıldığı belirtilmişti.
- In the Commission's press release in June it noted that these two aspects have been separated.
- Komisyon'un Haziran ayındaki basın açıklamasında bu iki konunun birbirinden ayrıldığı belirtilmişti.
- This decision was the subject of a press release issued on the same day, 20 June.
- Bu karar, aynı gün, 20 Haziran'da yayınlanan bir basın açıklamasına konu olmuştur.
- The victim's name wasn't released.
- Kurbanın ismi açıklanmadı.
- The victim's name hasn't been released.
- Kurbanın ismi henüz açıklanmadı.
- The suspect's name hasn't been released.
- Şüphelinin ismi henüz açıklanmadı.
- At this time, the victims' names aren't being released.
- Şu anda kurbanların isimleri açıklanmıyor.
- The police will release the victim's name after they have notified his next of kin.
- Polis kurbanın ismini yakınlarına haber verdikten sonra açıklayacak.
Show More (8)
|
5 |
release |
salım |
n. |
|
- Under the directive Member States are required to terminate such unauthorised releases.
- Direktif uyarınca Üye Devletlerin bu tür izinsiz salımları sona erdirmeleri gerekmektedir.
- The Directive on the deliberate release of GMOs into the environment was adopted a long time ago.
- GDO'ların kasıtlı olarak çevreye salınmasına ilişkin Direktif uzun zaman önce kabul edilmiştir.
- All drugs of addiction increase the release of dopamine in the brain.
- Tüm bağımlılık ilaçları beyinde dopamin salınımını artırır.
- When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins.
- Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir.
- All drugs of addiction increase the release of dopamine in the brain.
- Bağımlılık yapan bütün ilaçlar, beyinde dopamin salınımını arttırır.
Show More (2)
|
6 |
release |
açığa çıkarmak |
v. |
|
- During the burning process caused by the drying of the olive residue, benzopyrene is released.
- Zeytin kalıntısının kurutulmasından kaynaklanan yanma işlemi sırasında benzopiren açığa çıkar.
- Acidified water also releases heavy metals, which constitute a health problem.
- Asitlenmiş su aynı zamanda sağlık sorunu teşkil eden ağır metalleri de açığa çıkarır.
- We must release all our existing energies and harness our resources to the full.
- Mevcut tüm enerjimizi açığa çıkarmalı ve kaynaklarımızı sonuna kadar kullanmalıyız.
- Indeed, other gases are released during combustion, and these environmental effects are less positive as a rule.
- Aslında yanma sırasında başka gazlar da açığa çıkar ve bu çevresel etkiler kural olarak daha az olumludur.
- Certain minerals break down at high temperatures and release metallic iron.
- Bazı mineraller yüksek sıcaklıklarda parçalanır ve metalik demir açığa çıkar.
Show More (2)
|
7 |
release |
kurtarmak |
v. |
|
- Only unconditional actions against the regime can release the people from their suffering.
- Sadece rejime karşı koşulsuz eylemler insanları acılarından kurtarabilir.
- We cannot release our Executive from its responsibility.
- Yönetimimizi sorumluluktan kurtaramayız.
- It's impossible to release his foot from the trap.
- Ayağını kapandan kurtarmak imkansız.
- It's impossible to release his foot from the trap.
- Onun ayağını tuzaktan kurtarmak imkansız.
Show More (1)
|
8 |
release |
piyasaya sürmek |
v. |
|
- This is the reason why it wants to work quickly, in order to release medicinal products which yield a high return.
- Yüksek getiri sağlayan tıbbi ürünleri piyasaya sürmek için hızlı bir şekilde çalışmak istemesinin nedeni budur.
- Beats released their first product since the Apple acquisition.
- Beats, Apple'ın satın almasından bu yana ilk ürününü piyasaya sürdü.
- Beats released their first product since the Apple acquisition.
- Beats, Apple'ın satın alınmasından bu yana ilk ürününü piyasaya sürdü.
- The company will release the new drug next month.
- Şirket yeni ilacı gelecek ay piyasaya sürecek.
Show More (1)
|
9 |
release |
salmak |
v. |
|
- The colon contains many bacteria that break down the food, releasing gases as they do so.
- Kolon, gıdayı parçalayan ve bunu yaparken gaz salan birçok bakteri içerir.
- The girl released the birds from the cage.
- Kız kuşları kafesten saldı.
- The boy released a bird from the cage.
- Çocuk bir kuşu kafesten saldı.
Show More (0)
|
10 |
release |
azat etmek |
v. |
|
- After that, I demanded to be released from hard labor.
- Ondan sonra ağır işlerden azat edilmeyi talep ettim.
- After that, I demanded to be released from hard labor.
- Ondan sonra da ağır işlerden azat edilmeyi talep ettim.
- Sooner or later, the hostages will be released.
- Er ya da geç, rehineler azat edilecek.
Show More (0)
|
11 |
release |
sürüm |
n. |
|
- The capability to back up files to a flash drive was introduced in this release.
- Dosyaları bir flash sürücüye yedekleme özelliği bu sürümde tanıtıldı.
- Don't forget to follow us on Twitter and Facebook for updates and info on new releases.
- Güncellemeler ve yeni sürümler hakkında bilgi için bizi Twitter ve Facebook'ta takip etmeyi unutmayın.
Show More (-1)
|
12 |
release |
tahliye |
n. |
|
- Fadil violated the terms of his release.
- Fadıl tahliye şartlarını ihlal etti.
- Sami violated the terms of his release.
- Sami tahliye şartlarını ihlal etti.
Show More (-1)
|
13 |
release |
salıvermek |
v. |
|
- They released her.
- Onu salıverdiler.
- We released them.
- Onları salıverdik.
Show More (-1)
|
14 |
release |
yayınlamak |
v. |
|
- After the release of his controversial film; he was harassed, shamed and eventually killed.
- Tartışmalı filminin yayınlanmasından sonra; taciz edildi, utandırıldı ve sonunda öldürüldü.
- The company released a press release.
- Şirket bir basın bülteni yayınladı.
Show More (-1)
|
15 |
release |
serbest kalma |
n. |
|
- Fadil got early release on parole.
- Fadıl şartlı tahliye ile erkenden serbest kaldı.
- Mary waited years for Tom to get out of prison and was very happy when he finally got released.
- Mary yıllarca Tom'un hapisten çıkmasını bekledi ve sonunda Tom serbest kaldığında çok mutlu oldu.
Show More (-1)
|
16 |
release |
izin verme |
n. |
|
- If we did not get that, we would not release certain amounts of money and allow certain staffing levels.
- Bunu elde edemezsek, belirli miktarlarda parayı kullanıma açmaz ve belirli personel seviyelerine izin vermezdik.
Show More (-2)
|
17 |
release |
ayırmak |
v. |
|
- We will try to release more money for ECHO this year from the emergency reserve.
- Bu yılki acil durum rezervinden Avrupa Topluluğu İnsani Yardım Bürosu için daha fazla para ayırmaya çalışacağız.
Show More (-2)
|
18 |
release |
muaf tutma |
n. |
|
- I am by no means releasing the Member States from their responsibility.
- Hiçbir şekilde Üye Devletleri sorumluluklarından muaf tutmuyorum.
Show More (-2)
|
19 |
release |
salıverilme |
n. |
|
- It goes without saying that a prompt release excludes the death penalty or any other kind of penalty.
- Derhal salıverilmenin ölüm cezasını ya da başka herhangi bir cezayı kapsamadığını söylemeye gerek yok.
Show More (-2)
|
20 |
release |
gösterime girmek |
v. |
|
- After the release of his controversial film; he was harassed, shamed and eventually killed.
- Tartışmalı filminin gösterime girmesinin ardından saldırı ve aşağılamalara maruz kalıp en sonunda öldürüldü.
Show More (-2)
|
21 |
release |
özgür bırakma |
n. |
|
- He ordered them to release the prisoners.
- Mahkûmları özgür bırakmalarını emretti.
Show More (-2)
|
22 |
release |
salma |
n. |
|
- Release the animals from the cages.
- Hayvanları kafeslerinden sal.
Show More (-2)
|