| 1 |
reserved |
çekingen |
adj. |
|
- She is much more reserved than anyone I know.
- Tanıdığım herkesten çok daha çekingen.
- I'm reserved.
- Ben çekingenim.
- My friends always say I'm too reserved, but my family always says I'm too boring.
- Arkadaşlarım, çok çekingen olduğumu söylerler iken; ailem ise hep, çok sıkıcı olduğumu iddia eder.
- I'm very reserved.
- Ben çok çekingenim.
- Bill is quite reserved.
- Bill oldukça çekingendir.
- Don't be so reserved.
- Bu kadar çekingen olma.
- She was awkward and reserved at parties.
- O, partilerde garip ve çekingendi.
- Tom is reserved.
- Tom çekingen.
- Tom is reserved, isn't he?
- Tom çekingendir, değil mi?
- We're reserved.
- Biz çekingeniz.
- I'm very reserved.
- Çok çekingenim.
- My friends always say I'm too reserved, but my family always says I'm too boring.
- Arkadaşlarım her zaman çok çekingen olduğumu söyler, ama ailem her zaman çok sıkıcı olduğumu söyler.
- You're reserved.
- Sen çekingensin.
- Tom is quite reserved, isn't he?
- Tom oldukça çekingen, değil mi?
- She was awkward and reserved at parties.
- Partilerde garip ve çekingendi.
- Tom is quite reserved.
- Tom oldukça çekingendir.
- Tom is quite reserved.
- Tom oldukça çekingen.
Show More (14)
|
| 2 |
reserved |
ayrılmış |
adj. |
|
- Substantial funds are reserved for social and environmental projects in medium income OCTs.
- Orta gelirli Denizaşırı Ülkeler ve Bölgelerde sosyal ve çevresel projeler için önemli miktarda fon ayrılmıştır.
- Some fishing grounds are being reserved solely for certain States.
- Bazı balıkçılık alanları sadece belirli Devletler için ayrılmıştır.
- Some fishing grounds are being reserved solely for certain States.
- Bazı balıkçılık alanları sadece belirli Devletlere ayrılmıştır.
- There's also an area reserved for sports like beach volleyball.
- Plaj voleybolu gibi sporlar için ayrılmış bir alan da var.
- There's also an area reserved for sports like beach volleyball.
- Ayrıca plaj voleybolu gibi sporlar için ayrılmış bir alan bulunmaktadır.
- Are there reserved seats?
- Ayrılmış koltuklar var mı?
- These seats are reserved for old people.
- Bu koltuklar yaşlı insanlar için ayrılmıştır.
- The seats were reserved for the party.
- Koltuklar parti için ayrılmıştı.
Show More (5)
|
| 3 |
reserved |
rezerve edilmiş |
adj. |
|
- All seats are reserved.
- Tüm koltuklar rezerve edildi.
- The waiter asked me to change tables because that one was reserved.
- Garson masayı değiştirmemi istedi çünkü o masa rezerve edilmişti.
- All the seats are reserved.
- Bütün koltuklar rezerve edildi.
- This table is reserved.
- Bu masa rezerve edildi.
Show More (1)
|
| 4 |
reserved |
ayrılan |
adj. |
|
- The second point I would like to address concerns the powers reserved to the EU.
- Değinmek istediğim ikinci nokta ise AB'ye ayrılan yetkilerle ilgilidir.
- To that effect, we suggested the appropriations for staff should be put in the reserve.
- Bu amaçla, personel için ayrılan ödeneklerin yedekte tutulmasını önerdik.
- The monies reserved for accession are being distributed over far more candidate countries than was originally planned.
- Katılım için ayrılan paralar başlangıçta planlanandan çok daha fazla aday ülkeye dağıtılmaktadır.
Show More (0)
|
| 5 |
reserved |
içine kapanık |
adj. |
|
- Tom is reserved, isn't he?
- Tom içine kapanık biri, değil mi?
- Bill is quite reserved.
- Bill oldukça içine kapanıktır.
Show More (-1)
|
| 6 |
reserved |
rezerve |
adj. |
|
- Is that table reserved?
- Bu masaya rezervasyon yapıldı mı?
- Is that table reserved?
- O masa rezerve mi?
Show More (-1)
|
| 7 |
reserved |
saklı |
adj. |
|
- We reserve the right to refuse service to anyone.
- Herhangi birine hizmet vermeyi reddetme hakkımız saklıdır.
Show More (-2)
|
| 8 |
reserved |
ayırtılmış |
adj. |
|
- All the seats are reserved.
- Tüm koltuklar ayırtılmış.
Show More (-2)
|
| 9 |
reserved |
ağzı sıkı |
adj. |
|
- Tom is quite reserved, isn't he?
- Tom oldukça ağzı sıkı, değil mi?
Show More (-2)
|
