1 |
reveal |
ortaya çıkarmak |
v. |
|
- The Angolagate scandal has revealed the role of Europeans in this affair.
- Angolagate skandalı Avrupalıların bu olaydaki rolünü ortaya çıkarmıştır.
- The budget contains a perversion of solidarity, which in turn reveals a fourth deficit; a deficit of coherence.
- Bütçe dayanışmanın saptırılmasını içeriyor ve bu da dördüncü bir açığı ortaya çıkarıyor; tutarlılık açığı.
- This has repeatedly revealed that some consumer goods on the market no longer complied with current safety criteria.
- Piyasadaki bazı tüketim mallarının artık mevcut güvenlik kriterlerine uymadığı defalarca ortaya çıkmıştır.
- September 11 revealed with one bang the prevailing error of the old security policy.
- 11 Eylül, eski güvenlik politikasının hakim hatasını bir patlamayla ortaya çıkardı.
- Was it the return of a shipment of oil exported to the Czech Republic which revealed the excessive level of benzopyrene?
- Aşırı benzopiren seviyesini ortaya çıkaran Çek Cumhuriyeti'ne ihraç edilen bir petrol sevkiyatının iadesi miydi?
- This revealed a grotesque set-up in terms of its lack of legal legitimacy.
- Bu durum, yasal meşruiyetten yoksun olması bakımından grotesk bir düzeneği ortaya çıkarmıştır.
- Therefore it is important that they reveal any residues in any of the foods that are designated for testing.
- Bu nedenle, test için belirlenen gıdalardaki herhangi bir kalıntıyı ortaya çıkarmaları önemlidir.
- Only infrared analysis can reveal the difference.
- Sadece kızılötesi incelemesi farkı ortaya çıkarabilir.
- Only when cornered, truth gets revealed.
- Hakikat sadece köşeye sıkıştırıldığında ortaya çıkar.
- Only when cornered, truth gets revealed.
- Sadece köşeye sıkıştıklarında gerçek ortaya çıkar.
- The separators are removed, revealing space between the back molar teeth.
- Ayırıcılar çıkarılarak arka azı dişleri arasındaki boşluk ortaya çıkar.
- Only when cornered, truth gets revealed.
- Gerçek ancak köşeye sıkıştırıldığında ortaya çıkar.
- Only infrared analysis can reveal the difference.
- Yalnızca kızılötesi analiz farkı ortaya çıkarabilir.
- Only infrared analysis can reveal the difference.
- Sadece kızılötesi inceleme farkı ortaya çıkartabilir.
- The separators are removed, revealing space between the back molar teeth.
- Ayırıcılar çıkarılarak arka azı dişleri arasındaki boşluk ortaya çıkarılır.
- The rest, revealed at different times, were later added to these.
- Farklı zamanlarda ortaya çıkanlar ise daha sonra bunlara eklendi.
- Dan revealed to Linda his plans for the future.
- Dan, Linda'nın gelecekle ilgili planlarını ortaya çıkardı.
- At last, the truth was revealed to us.
- Sonunda gerçek ortaya çıktı.
- Behind closed doors, Fadil's true nature is revealed.
- Kapalı kapılar ardında Fadıl'ın gerçek doğası ortaya çıkıyor.
- Time reveals truth as well as falsehood.
- Zaman yalanı olduğu kadar gerçeği de ortaya çıkarır.
- The drug was revealed to cause liver damage.
- İlacın karaciğer hasarına neden olduğu ortaya çıkarıldı.
- Our host opened a drawer, and a small box full of black powder was revealed.
- Ev sahibimiz bir çekmeceyi açtı ve siyah barut dolu küçük bir kutu ortaya çıktı.
- If cabin pressure should change, panels above your seat will open revealing oxygen masks.
- Kabin basıncının değişmesi durumunda, koltuğunuzun üzerindeki paneller açılarak oksijen maskelerini ortaya çıkaracaktır.
- Dan revealed heartbreaking truths.
- Dan, yürek parçalayan gerçekleri ortaya çıkardı.
- Such secrets are always eventually revealed.
- Bu tür sırlar her zaman sonunda ortaya çıkar.
- Sami revealed the dark side of Layla.
- Sami, Layla'nın karanlık tarafını ortaya çıkardı.
- Archeology reveals the secrets of the past.
- Geçmişin sırlarını arkeoloji ortaya çıkarıyor.
- In this place where empire and exploration meet, for every mystery we reveal, far more must remain unspoken.
- İmparatorluk ve keşfin buluştuğu bu yerde, ortaya çıkardığımız her gizem için çok daha fazlası konuşulmadan kalmalıdır.
- Archeology reveals the secrets of the past.
- Arkeoloji geçmişin sırlarını ortaya çıkarır.
- This very interesting test reveals your professional personality.
- Bu çok ilginç test profesyonel kişiliğinizi ortaya çıkarıyor.
- Tom's autopsy revealed that he died from an overdose.
- Tom'un otopsisinde aşırı dozdan öldüğü ortaya çıktı.
- The report revealed that many teenagers are alcoholics.
- Raporda, birçok gencin alkolik olduğu ortaya çıktı.
- The suspect was revealed to be a young teenager named Dan Anderson.
- Şüphelinin Dan Anderson adında bir genç ergen olduğu ortaya çıkarıldı.
- Iceland’s prime minister, Sigmundur Davíð Gunnlaugsson, resigned after it was revealed that his wife owned an offshore investment company.
- İzlanda'nın başbakanı Sigmundur Davíð Gunnlaugsson, karısının bir offshore yatırım şirketine sahip olduğunun ortaya çıkmasının ardından istifa etti.
- The drug was revealed to cause liver damage.
- İlacın karaciğer hasarına neden olduğu ortaya çıktı.
- Laser scans have revealed an ancient Mayan city hidden under the jungle.
- Lazer taramaları ormanın altında saklı antik bir Maya şehrini ortaya çıkardı.
- Behind closed doors, Fadil's true nature is revealed.
- Kapalı kapılar ardındayken, Fadıl'ın gerçek tabiatı ortaya çıkar.
- I risked my life revealing this.
- Bunu ortaya çıkararak hayatımı riske attım.
- The lie has been revealed.
- Yalan ortaya çıktı.
- Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
- Such secrets are always eventually revealed.
- Bu tür sırlar her zaman eninde sonunda ortaya çıkar.
- Police revealed that the heist was the work of professionals.
- Polis soygunun profesyonellerin işi olduğunu ortaya çıkardı.
- The suspect was revealed to be a young teenager named Dan Anderson.
- Şüphelinin Dan Anderson adında bir genç olduğu ortaya çıktı.
Show More (40)
|
2 |
reveal |
açıklamak |
v. |
|
- The Council eventually agreed to reveal in committee the nature of the contents of the classified documents.
- Konsey sonunda gizli belgelerin içeriğinin komitede açıklanmasını kabul etti.
- The Commission made the decision yesterday without appearing before Parliament, yet revealed all to the press.
- Komisyon dün Parlamento'nun önüne çıkmadan kararını verdi, ancak her şeyi basına açıkladı.
- Sami revealed his dirty little secret.
- Sami küçük kirli sırrını açıkladı.
- Sami refused to reveal where the money was.
- Sami paranın nerede olduğunu açıklamayı reddetti.
- She revealed her secret to us.
- Bize sırrını açıkladı.
- Sami revealed a shocking truth.
- Sami şok edici bir gerçeği açıkladı.
- Tom revealed the secret.
- Tom sırrı açıkladı.
- Dan didn't even reveal his last name.
- Dan, soyadını bile açıklamadı.
- She was reluctant to reveal her secret.
- Sırrını açıklamak konusunda isteksizdi.
- I don't want to reveal my birthday to you.
- Doğum günümü sana açıklamak istemiyorum.
- He's not going to reveal his real name.
- Gerçek adını açıklamayacak.
- She revealed her secret.
- Sırrını açıkladı.
- Dan revealed he was a white supremacist.
- Dan beyazların üstünlüğünü savunan biri olduğunu açıkladı.
- He was reluctant to reveal what he really meant.
- Gerçekte ne demek istediğini açıklamak konusunda isteksizdi.
- Tom didn't want to reveal more than he had to.
- Tom gerekenden fazlasını açıklamak istemedi.
- Tom revealed his secret to us.
- Tom sırrını bize açıkladı.
- She revealed her secret to us.
- O, sırrını bize açıkladı.
- Layla revealed the truth.
- Layla gerçeği açıkladı.
- He didn't reveal his identity.
- Kimliğini açıklamadı.
- Fadil chose to reveal the truth.
- Fadil gerçeği açıklamayı seçti.
- She revealed the secret to him.
- Ona sırrını açıkladı.
- He revealed the secret to her.
- Ona sırrını açıkladı.
- He didn't reveal his secret.
- Sırrını açıklamadı.
- Mary said that she would reveal all of her employer's secrets if he did not raise her wage.
- Mary, maaşına zam yapmazsa işvereninin tüm sırlarını açıklayacağını söyledi.
- Dan didn't even reveal his last name.
- Dan soyadını bile açıklamadı.
- Tom didn't reveal his secret.
- Tom sırrını açıklamadı.
- He was reluctant to reveal what he really meant.
- Gerçekten ne demek istediğini açıklamaya çekiniyordu.
- Dan revealed heartbreaking truths.
- Dan yürek parçalayan gerçekleri açıkladı.
- I can't reveal my sources.
- Kaynaklarımı açıklayamam.
- Tom revealed the secret to Mary.
- Tom, Mary'ye sırrını açıkladı.
- Tom didn't reveal his secret.
- Tom kendi sırrını açıklamadı.
- Tom revealed his secret.
- Tom sırrını açıkladı.
- Sami didn't reveal his identity.
- Sami kimliğini açıklamadı.
- Sami didn't reveal the identity of his assailants.
- Sami saldırganların kimliğini açıklamadı.
Show More (31)
|
3 |
reveal |
ortaya koymak |
v. |
|
- The report does in fact reveal many violations of human rights in the EU.
- Rapor esasen AB'deki pek çok insan hakları ihlalini ortaya koymaktadır.
- Pensions systems still reveal a lack of equality.
- Emeklilik sistemleri hala eşitlik eksikliğini ortaya koymaktadır.
- In any event the first reports reveal that we can learn an awful lot from one another.
- Her halükarda ilk raporlar birbirimizden çok şey öğrenebileceğimizi ortaya koyuyor.
- A quick read-through reveals that these are all public utility services.
- Hızlı bir okuma, bunların hepsinin kamu hizmeti olduğunu ortaya koymaktadır.
- On the other hand, the research reveals other, less expected, implications.
- Öte yandan araştırma daha az beklenen başka sonuçlar da ortaya koymaktadır.
- The way in which OMC has been applied, however, reveals certain weaknesses.
- Ancak OMC'nin uygulanma şekli bazı zayıflıkları ortaya koymaktadır.
- It should be compulsory reading for all policy-makers, because it reveals that preventive action saves lives.
- Tüm politika yapıcılar için zorunlu bir okuma olmalıdır, çünkü önleyici eylemin hayat kurtardığını ortaya koymaktadır.
- The recent conflict in Bolivia therefore reveals all the aspects characterising this situation.
- Bu nedenle Bolivya'daki son çatışma, bu durumu karakterize eden tüm yönleri ortaya koymaktadır.
- It should be compulsory reading for all policy-makers, because it reveals that preventive action saves lives.
- Tüm politika yapıcılar için zorunlu bir okuma olmalıdır çünkü önleyici eylemin hayat kurtardığını ortaya koymaktadır.
- This situation, which reveals a chronic under-use of payments in certain areas, must come to an end.
- Belirli alanlarda ödemelerin kronik bir şekilde eksik kullanıldığını ortaya koyan bu durum sona ermelidir.
- The Brok report reveals a different set of motives.
- Brok raporu farklı bir dizi saiki ortaya koymaktadır.
- A quick read through reveals that these are all public utility services.
- Hızlı bir okuma, bunların hepsinin kamu hizmeti olduğunu ortaya koymaktadır.
- The budget books for 2001 did indeed reveal a surplus of EUR 15 billion at year-end.
- 2001 yılı bütçe defterleri gerçekten de yıl sonunda 15 milyar Euro'luk bir fazla ortaya koymuştur.
- The way in which OMC has been applied, however, reveals certain weaknesses.
- Ancak Açık Koordinasyon Yöntemi'nin uygulanma şekli bazı zayıflıkları ortaya koymaktadır.
- The report does in fact reveal many violations of human rights in the EU.
- Rapor aslında AB'deki birçok insan hakları ihlalini ortaya koymaktadır.
- The Brok report reveals a different set of motives.
- Brok raporu farklı bir dizi amacı ortaya koymaktadır.
- Quantum physics thus reveals a basic oneness of the universe.
- Kuantum fiziği böylece evrenin temel bir birliğini ortaya koyar.
- Quantum physics thus reveals a basic oneness of the universe.
- Kuantum fiziği böylece evrenin temel birliğini ortaya koyuyor.
- Time reveals truth as well as falsehood.
- Zaman yalanın yanı sıra gerçeği de ortaya koyar.
- In this place where empire and exploration meet, for every mystery we reveal, far more must remain unspoken.
- İmparatorluğun ve keşif gezisinin buluştuğu bu yerde, ortaya koyduğumuz her gizem için çok daha fazlasının söylenmeden kalması gerekir.
Show More (17)
|
4 |
reveal |
açığa vurmak |
v. |
|
- Tom revealed his secret to us.
- Tom onun sırlarını bize açığa vurdu.
- Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
- Tom revealed the secret.
- Tom sırrı açığa vurdu.
- You revealed your feelings.
- Duygularını açığa vurdun.
- Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
- Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybederek dehşet ve iğrenme duygularını açığa vurdu.
- You mustn't reveal my secrets.
- Benim sırlarımı açığa vurmamalısın.
- Oh no, you have revealed our secret!
- Ah hayır, bizim sırrımızı açığa vurdun!
- I'm not going to reveal their secrets.
- Onların sırlarını açığa vurmayacağım.
- I'm not going to reveal her secrets.
- Onun sırlarını açığa vurmayacağım.
- You mustn't reveal Tom's secrets.
- Tom'un sırlarını açığa vurmamalısın.
Show More (7)
|
5 |
reveal |
açığa çıkarmak |
v. |
|
- You revealed your feelings.
- Sen duygularını açığa çıkardın.
- She was reluctant to reveal her secret.
- Sırrını açığa çıkarmak istemiyordu.
- He didn't reveal his identity.
- O, kendi kimliğini açığa çıkarmadı.
- Sami revealed a shocking truth.
- Sami şok edici bir gerçeği açığa çıkardı.
- She revealed her secret.
- O, sırrını açığa çıkardı.
- Tom revealed his secret.
- Tom onun sırrını açığa çıkardı.
- You mustn't reveal my secrets.
- Sırlarımı açığa çıkarmamalısın.
Show More (4)
|
6 |
reveal |
ifşa etmek |
v. |
|
- The UK Government says it is an informal communication and that it does not reveal informal communications.
- Birleşik Krallık Hükümeti bunun gayri resmi bir iletişim olduğunu ve gayri resmi iletişimleri ifşa etmediğini söylüyor.
- You mustn't reveal Tom's secrets.
- Tom'un sırlarını ifşa etmemelisin.
- Tom didn't reveal his secret.
- Tom sırrını ifşa etmedi.
- I'm not going to reveal her secrets.
- Onun sırlarını ifşa etmeyeceğim.
- We can't reveal classified information.
- Gizli bilgileri ifşa edemeyiz.
- I'm not going to reveal their secrets.
- Onların sırlarını ifşa etmeyeceğim.
Show More (3)
|
7 |
reveal |
göstermek |
v. |
|
- Reveal your true self, the protesters shouted.
- Gerçek yüzünüzü gösterin, diye bağırdı protestocular.
- The same facts reveal themselves in every direction.
- Aynı gerçekler her yönde kendini göstermektedir.
- These letters reveal her to be an honest lady.
- Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.
- He revealed his love.
- Aşkını gösterdi.
- Sami revealed his true self to Layla.
- Sami, Layla'ya gerçek yüzünü gösterdi.
Show More (2)
|
8 |
reveal |
gözler önüne sermek |
v. |
|
- All their secrets have been revealed.
- Bütün sırları gözler önüne serildi.
- The report revealed that many teenagers are alcoholics.
- Rapor, birçok gencin alkolik olduğunu gözler önüne serdi.
- At last, the truth was revealed to us.
- Sonunda, gerçek gözlerimizin önüne serildi.
- Layla's letters revealed the extent of her racism.
- Layla'nın mektupları ırkçılığının boyutunu gözler önüne seriyordu.
Show More (1)
|
9 |
reveal |
ortaya çıkmak |
v. |
|
- The curtains opened to reveal the cast.
- Perdeler açılarak oyuncular ortaya çıktı.
Show More (-2)
|
10 |
reveal |
çözülme |
n. |
|
- We can't wait for the big reveal in the final episode of Game of Thrones.
- Game of Thrones'un final bölümündeki büyük çözülme için sabırsızlanıyoruz.
Show More (-2)
|
11 |
reveal |
belli etmek |
v. |
|
- I don't want to reveal my birthday to you.
- Doğum günümü sana belli etmek istemiyorum.
Show More (-2)
|
12 |
reveal |
meydana çıkarmak |
v. |
|
- This very interesting test reveals your professional personality.
- Bu çok ilginç deney senin mesleki kişiliğini meydana çıkarmaktadır.
Show More (-2)
|