reveal - English Turkish Sentences
English Turkish
reveal ortaya çıkarmak v.
  • The Angolagate scandal has revealed the role of Europeans in this affair.
  • Angolagate skandalı Avrupalıların bu olaydaki rolünü ortaya çıkarmıştır.
  • The budget contains a perversion of solidarity, which in turn reveals a fourth deficit; a deficit of coherence.
  • Bütçe dayanışmanın saptırılmasını içeriyor ve bu da dördüncü bir açığı ortaya çıkarıyor; tutarlılık açığı.
  • This has repeatedly revealed that some consumer goods on the market no longer complied with current safety criteria.
  • Piyasadaki bazı tüketim mallarının artık mevcut güvenlik kriterlerine uymadığı defalarca ortaya çıkmıştır.
Show More (40)
reveal açıklamak v.
  • The Council eventually agreed to reveal in committee the nature of the contents of the classified documents.
  • Konsey sonunda gizli belgelerin içeriğinin komitede açıklanmasını kabul etti.
  • The Commission made the decision yesterday without appearing before Parliament, yet revealed all to the press.
  • Komisyon dün Parlamento'nun önüne çıkmadan kararını verdi, ancak her şeyi basına açıkladı.
  • Sami revealed his dirty little secret.
  • Sami küçük kirli sırrını açıkladı.
Show More (31)
reveal ortaya koymak v.
  • The report does in fact reveal many violations of human rights in the EU.
  • Rapor esasen AB'deki pek çok insan hakları ihlalini ortaya koymaktadır.
  • Pensions systems still reveal a lack of equality.
  • Emeklilik sistemleri hala eşitlik eksikliğini ortaya koymaktadır.
  • In any event the first reports reveal that we can learn an awful lot from one another.
  • Her halükarda ilk raporlar birbirimizden çok şey öğrenebileceğimizi ortaya koyuyor.
Show More (17)
reveal açığa vurmak v.
  • Tom revealed his secret to us.
  • Tom onun sırlarını bize açığa vurdu.
  • Tom's face lost its passive visage and revealed his horror and disgust.
  • Tom'un yüzü pasif görüntüsünü kaybetti ve korku ve nefretini açığa vurdu.
  • Tom revealed the secret.
  • Tom sırrı açığa vurdu.
Show More (7)
reveal açığa çıkarmak v.
  • You revealed your feelings.
  • Sen duygularını açığa çıkardın.
  • She was reluctant to reveal her secret.
  • Sırrını açığa çıkarmak istemiyordu.
  • He didn't reveal his identity.
  • O, kendi kimliğini açığa çıkarmadı.
Show More (4)
reveal ifşa etmek v.
  • The UK Government says it is an informal communication and that it does not reveal informal communications.
  • Birleşik Krallık Hükümeti bunun gayri resmi bir iletişim olduğunu ve gayri resmi iletişimleri ifşa etmediğini söylüyor.
  • You mustn't reveal Tom's secrets.
  • Tom'un sırlarını ifşa etmemelisin.
  • Tom didn't reveal his secret.
  • Tom sırrını ifşa etmedi.
Show More (3)
reveal göstermek v.
  • Reveal your true self, the protesters shouted.
  • Gerçek yüzünüzü gösterin, diye bağırdı protestocular.
  • The same facts reveal themselves in every direction.
  • Aynı gerçekler her yönde kendini göstermektedir.
  • These letters reveal her to be an honest lady.
  • Bu mektuplar onun dürüst bir kadın olduğunu gösteriyor.
Show More (2)
reveal gözler önüne sermek v.
  • All their secrets have been revealed.
  • Bütün sırları gözler önüne serildi.
  • The report revealed that many teenagers are alcoholics.
  • Rapor, birçok gencin alkolik olduğunu gözler önüne serdi.
  • At last, the truth was revealed to us.
  • Sonunda, gerçek gözlerimizin önüne serildi.
Show More (1)
reveal ortaya çıkmak v.
  • The curtains opened to reveal the cast.
  • Perdeler açılarak oyuncular ortaya çıktı.
Show More (-2)
reveal çözülme n.
  • We can't wait for the big reveal in the final episode of Game of Thrones.
  • Game of Thrones'un final bölümündeki büyük çözülme için sabırsızlanıyoruz.
Show More (-2)
reveal belli etmek v.
  • I don't want to reveal my birthday to you.
  • Doğum günümü sana belli etmek istemiyorum.
Show More (-2)
reveal meydana çıkarmak v.
  • This very interesting test reveals your professional personality.
  • Bu çok ilginç deney senin mesleki kişiliğini meydana çıkarmaktadır.
Show More (-2)