| 1 |
spur |
teşvik etmek |
v. |
|
- The teacher spurred students to discuss Neil Armstrong's feelings when landing on the moon.
- Öğretmen, öğrencileri Neil Armstrong'un aya inerken hissettiklerini tartışmaya teşvik etti.
- The concert spurred me to buy a ticket to New York.
- Konser beni New York'a bir bilet almaya teşvik etti.
- That would be another way of spurring the reform process on.
- Bu, reform sürecini teşvik etmenin başka bir yolu olacaktır.
- More money for education will spur economic growth.
- Eğitim için daha fazla para ekonomik büyümeyi teşvik edecek.
- Tom's success spurred us on.
- Tom'un başarısı bizi teşvik etti.
Show More (2)
|
| 2 |
spur |
mahmuz |
n. |
|
- You can tell he's a cowboy from the spurs on his boots.
- Kovboy olduğunu çizmelerindeki mahmuzlardan anlamak mümkün.
Show More (-2)
|
| 3 |
spur |
dağ yükseltisi |
n. |
|
- There's a couple of goats on that spur.
- Şu dağ yükseltisinde birkaç tane keçi var.
Show More (-2)
|
| 4 |
spur |
kör hat |
n. |
|
- Spurs of expressways are designated with an added letter "B."
- Otoyollarda yer alan kör hatlar ilave bir "B" harfi ile belirtilmiştir.
Show More (-2)
|
| 5 |
spur |
mahmuzlamak |
v. |
|
- She spurred her horse all the way to the finish line.
- Atını bitiş çizgisine kadar mahmuzladı.
Show More (-2)
|
| 6 |
spur |
teşvik |
n. |
|
- Wealth is a powerful spur to modernization.
- Zenginlik, modernleşme için güçlü bir teşviktir.
Show More (-2)
|
