1 |
volatile |
değişken |
adj. |
|
- Exchange rates have been highly volatile.
- Döviz kurları son derece değişken seyretmektedir.
- Its effect will be to create massive quantities of materials in a highly volatile market.
- Bunun etkisi, son derece değişken bir piyasada büyük miktarlarda malzeme yaratmak olacaktır.
- Its effect will be to create massive quantities of materials in a highly volatile market.
- Etkisi ise son derece değişken bir piyasada büyük miktarlarda malzeme yaratmak olacaktır.
- As people have said, the situation is extremely volatile.
- İnsanların da söylediği gibi durum son derece değişkendir.
- As of today the situation remains volatile.
- Bugün itibariyle durum değişkenliğini korumaktadır.
- Finally, we live in challenging and uncertain times and the political situation in the Middle East is very volatile.
- Son olarak zorlu ve belirsiz zamanlarda yaşıyoruz ve Orta Doğu'daki siyasi durum çok değişken.
- The geopolitical situation is very volatile.
- Jeopolitik durum çok değişkendir.
- She had a very volatile relationship with her sister.
- Kız kardeşiyle çok değişken bir ilişkisi vardı.
- The geopolitical situation is very volatile.
- Jeopolitik durum çok değişken.
- The situation is extremely volatile.
- Durum son derece değişken.
- The market is very volatile.
- Piyasa çok değişken.
- Sami described Layla as a someone who was highly volatile.
- Sami, Layla'yı çok değişken biri olarak tanımladı.
- The current geopolitical situation is very volatile.
- Şu anki jeopolitik durum çok değişken.
- The situation sounds volatile.
- Durum değişken görünüyor.
- This is really volatile.
- Bu gerçekten değişken.
- It's a volatile situation.
- Bu değişken bir durum.
Show More (13)
|
2 |
volatile |
uçucu |
adj. |
|
- Gasoline is one of the well-known volatile liquids.
- Benzin, en iyi bilinen uçucu sıvılardan biridir.
- This is a volatile gas.
- Bu uçucu bir gaz.
- This is really volatile.
- Bu gerçekten uçucu.
- This is a volatile gas.
- Bu uçucu bir gazdır.
Show More (1)
|
3 |
volatile |
istikrarsız |
adj. |
|
- The situation along the border with Israel is, however, still volatile.
- Ancak İsrail sınırındaki durum hala istikrarsızdır.
- The market is very volatile.
- Pazar çok istikrarsız.
Show More (-1)
|
4 |
volatile |
asabi |
adj. |
|
- Donald is a dangerously volatile man.
- Donald tehlikeli derecede asabi bir adamdır.
Show More (-2)
|
5 |
volatile |
geçici |
adj. |
|
- The situation is extremely volatile.
- Durum son derece geçici.
Show More (-2)
|
6 |
volatile |
dalgalanan |
adj. |
|
- Volatile international relations are keeping oil prices high.
- Uluslararası ilişkilerdeki dalgalanmalar petrol fiyatlarını yüksek tutuyor.
Show More (-2)
|
7 |
volatile |
oynak |
adj. |
|
- The current geopolitical situation is very volatile.
- Şu anki jeopolitik durum çok oynaktır.
Show More (-2)
|