|
Category |
English |
Turkish |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
present n.
|
şimdiki zaman |
|
There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
Geçmiş ya da gelecek yoktur; her şey sonsuz bir şimdiki zamanda akar.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
present n.
|
armağan |
|
You need to buy Tom a present.
Tom'a bir armağan alman gerekir.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
present n.
|
hediye |
|
The war is a present to us from law-abiding Europe, your Europe.
Savaş, yasalara saygılı Avrupa'nın, yani sizin Avrupa'nızın bize bir hediyesidir.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
present v.
|
sunmak |
|
I shall present this next week to the informal Justice and Home Affairs Council in Rome.
Bu konuyu önümüzdeki hafta Roma'da gayri resmi Adalet ve İçişleri Konseyi'ne sunacağım.
More Sentences
|
| 5 |
Common Usage |
present v.
|
takdim etmek |
|
The award is to be presented in May 2004, some weeks before the election.
Ödül Mayıs 2004'te seçimlerden birkaç hafta önce takdim edilecek.
More Sentences
|
| 6 |
Common Usage |
present adj.
|
mevcut |
|
The industry complains about the inequality and inefficiency of the present legislation.
Endüstri, mevcut mevzuatın eşitsizliğinden ve verimsizliğinden şikayet etmektedir.
More Sentences
|
| General |
|
| 7 |
General |
present n.
|
şu an |
|
It seems that he likes his present job.
Şu andaki işinden hoşlanıyor gibi görünüyor.
More Sentences
|
| 8 |
General |
present n.
|
armağan |
|
I've got to get them a present.
Ben onlara bir armağan almak zorundayım.
More Sentences
|
| 9 |
General |
present v.
|
sahnelemek |
|
The Royal Shakespeare Company is presenting The Merchant of Venice next week.
Kraliyet Shakespeare Kumpanyası, gelecek hafta Venedik Taciri'ni sahneleyecek.
More Sentences
|
| 10 |
General |
present v.
|
çıkarmak |
|
I am fairly certain that this will present the Commission with further challenges.
Bunun Komisyonun karşısına başka zorluklar çıkaracağından oldukça eminim.
More Sentences
|
| 11 |
General |
present v.
|
göstermek |
|
There it seems to me, in deference to the Council member present, you must try harder.
Bana öyle geliyor ki, burada bulunan Konsey üyesine saygısızlık etmek istemem ama daha fazla çaba göstermelisiniz.
More Sentences
|
| 12 |
General |
present v.
|
ortaya koymak |
|
But they present exactly the same problems as tailings dams resulting from mining operations.
Ancak madencilik faaliyetlerinden kaynaklanan atık barajları ile tamamen aynı sorunları ortaya koymaktadırlar.
More Sentences
|
| 13 |
General |
present v.
|
temsil etmek |
|
I believe that those present in the House are representative.
Mecliste bulunanların bu durumu temsil ettiğine inanıyorum.
More Sentences
|
| 14 |
General |
present v.
|
sahneye koymak |
|
The company presented a three-act play.
Tiyatro topluluğu, üç perdelik bir oyun sahneye koydu.
More Sentences
|
| 15 |
General |
present v.
|
hediye etmek |
|
The company presented him with a gold watch on the day he retired.
Emekli olduğu gün şirket ona altın bir saat hediye etti.
More Sentences
|
| 16 |
General |
present v.
|
arz etmek |
|
This technique of integration, used in certain quarters of the EU system, presents a deadly danger to democracy.
AB sisteminin bazı çevrelerinde kullanılan bu entegrasyon tekniği, demokrasi için ölümcül bir tehlike arz etmektedir.
More Sentences
|
| 17 |
General |
present v.
|
vermek |
|
The students presented their teacher with a gold watch.
Öğrenciler öğretmenlerine altın bir saat verdi.
More Sentences
|
| 18 |
General |
present v.
|
tanıtmak |
|
It is a good opportunity for us to present our country.
Ülkemizi tanıtmak bizim için iyi bir imkan.
More Sentences
|
| 19 |
General |
present v.
|
oluşturmak |
|
On the contrary, it is important for Europe to present a united front.
Aksine Avrupa'nın birleşik bir cephe oluşturması önemlidir.
More Sentences
|
| 20 |
General |
present v.
|
teşkil etmek |
|
Nonetheless, this should not present an obstacle to future harmonisation of this sector.
Bununla birlikte, bu durum bu sektörün gelecekte uyumlaştırılması önünde bir engel teşkil etmemelidir.
More Sentences
|
|
|
| 21 |
General |
present v.
|
karşılamak |
|
Therefore my sympathy, to some extent, is with the rapporteur in being presented with an issue of this complexity.
Bu nedenle sözcünün böylesine karmaşık bir konuyla karşı karşıya kalmasını bir dereceye kadar anlayışla karşılıyorum.
More Sentences
|
| 22 |
General |
present v.
|
bulunmak |
|
Those present were almost all women.
Orada bulunanların neredeyse hepsi kadındı.
More Sentences
|
| 23 |
General |
present adj.
|
hazır |
|
The committee are all present.
Komitenin, tamamı hazır.
More Sentences
|
| 24 |
General |
present adj.
|
şimdiki |
|
It will not add complicity in the present to the burden of past colonisation.
Geçmişteki sömürgeciliğin yüküne şimdiki suç ortaklığı eklenmeyecektir.
More Sentences
|
| 25 |
General |
present adj.
|
bugünkü |
|
We must ensure the good functioning of the Union for our citizens present and future.
Bugünkü ve gelecekteki vatandaşlarımız için Birliğin iyi işlemesini sağlamalıyız.
More Sentences
|
| 26 |
General |
present adj.
|
şu anki |
|
As it stands at present, it is not exactly in line with our thinking.
Şu anki haliyle, bizim düşüncemizle tam olarak uyumlu değil.
More Sentences
|
| 27 |
General |
present adj.
|
bu |
|
The present section examines progress made.
Bu bölümde, kaydedilen ilerleme incelenmektedir.
More Sentences
|
| 28 |
General |
present adj.
|
hazır bulunan |
|
We were all present at the party.
Hepimiz partide hazır bulunduk.
More Sentences
|
| 29 |
General |
present adj.
|
söz konusu |
|
There is an enormous amount of administration involved in the present scheme.
Mevcut düzende muazzam miktarda yönetim söz konusudur.
More Sentences
|
| Trade/Economic |
|
| 30 |
Trade/Economic |
present v.
|
arz etmek |
|
The cultivation of genetically modified crops presents well documented risks to biodiversity.
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin yetiştirilmesi biyolojik çeşitlilik açısından iyi belgelenmiş riskler arz etmektedir.
More Sentences
|
| 31 |
Trade/Economic |
present v.
|
sunmak |
|
They also have difficulties in reading some of the official documents which we regularly present.
Ayrıca düzenli olarak sunduğumuz bazı resmi belgeleri okumakta da güçlük çekmektedirler.
More Sentences
|
| 32 |
Trade/Economic |
present v.
|
takdim etmek |
|
The award is to be presented in May 2004, some weeks before the election.
Ödül Mayıs 2004'te, seçimlerden birkaç hafta önce takdim edilecek.
More Sentences
|
| Technical |
|
| 33 |
Technical |
present v.
|
sunmak |
|
Time will tell whether the present common position can guarantee an adequate level of services across the regions.
Mevcut ortak tutumun bölgeler arasında yeterli düzeyde hizmet sunmayı garanti edip edemeyeceğini zaman gösterecektir.
More Sentences
|
| 34 |
Technical |
present v.
|
takdim etmek |
|
He presented me to his brother.
Beni kardeşine takdim etti.
More Sentences
|
| 35 |
Technical |
present adj.
|
mevcut |
|
The present public procurement system should be made more transparent and accountable.
Mevcut kamu ihale sistemi daha şeffaf ve hesap verebilir hale getirilmelidir.
More Sentences
|
| Construction |
|
| 36 |
Construction |
present adj.
|
varolan |
|
In the EU at the present time we have a 35 million tonne annual shortfall in plant proteins.
Şu anda AB'de bitki proteinlerinde yıllık 35 milyon ton açığımız var.
More Sentences
|
| Common Usage |
|
| 37 |
Common Usage |
present adj.
|
sürmekte olan |
|
| General |
|
| 38 |
General |
present n.
|
şimdiki zaman |
|
| 39 |
General |
present n.
|
peşkeş |
|
| 40 |
General |
present n.
|
işbu belge |
|
|
|
| 41 |
General |
present n.
|
bergüzar |
|
| 42 |
General |
present n.
|
ateşlemeye hazır silah pozisyonu |
|
| 43 |
General |
present n.
|
mızrağın saldırı için aldığı pozisyon |
|
| 44 |
General |
present n.
|
tüfeğin elde dik durma pozisyonu |
|
| 45 |
General |
present n.
|
geniş zamanda çekimlenmiş fiil |
|
| 46 |
General |
present n.
|
söz konusu kelime veya ifadeler |
|
| 47 |
General |
present v.
|
doğrultmak (silah) |
|
| 48 |
General |
present v.
|
bildirmek |
|
| 49 |
General |
present v.
|
ibraz etmek |
|
| 50 |
General |
present v.
|
doğrultmak |
|
| 51 |
General |
present v.
|
teşhir etmek |
|
| 52 |
General |
present v.
|
sergilemek |
|
| 53 |
General |
present v.
|
armağan etmek |
|
| 54 |
General |
present v.
|
arzetmek |
|
| 55 |
General |
present v.
|
nişan almak |
|
| 56 |
General |
present v.
|
prezante etmek |
|
| 57 |
General |
present v.
|
tanıştırmak |
|
| 58 |
General |
present v.
|
olmak |
|
| 59 |
General |
present v.
|
ileri sürmek |
|
| 60 |
General |
present v.
|
aday göstermek |
|
| 61 |
General |
present v.
|
meydan vermek |
|
| 62 |
General |
present v.
|
kamuya duyurmak |
|
| 63 |
General |
present v.
|
topluma duyurmak |
|
| 64 |
General |
present v.
|
huzura çıkarmak |
|
| 65 |
General |
present v.
|
dikkatine sunmak |
|
| 66 |
General |
present v.
|
göz önüne sermek |
|
| 67 |
General |
present v.
|
(bir yere/birine) çevirmek |
|
| 68 |
General |
present v.
|
(bir yere/birine) döndürmek |
|
| 69 |
General |
present v.
|
anlatmak |
|
| 70 |
General |
present v.
|
izah etmek |
|
| 71 |
General |
present v.
|
tanrı huzurunda adamak |
|
| 72 |
General |
present v.
|
resmen takdim etmek |
|
| 73 |
General |
present v.
|
(adayı) sınav veya derece için üniversite yetkililerinin önüne getirmek |
|
| 74 |
General |
present v.
|
törenle teslim etmek |
|
| 75 |
General |
present v.
|
resmen devretmek |
|
| 76 |
General |
present v.
|
mahkeme önüne getirmek |
|
| 77 |
General |
present v.
|
(suçu, ihlali) resmen bildirmek |
|
| 78 |
General |
present v.
|
hukuken temsil etmek |
|
| 79 |
General |
present v.
|
(papazı) arpalık verilmesi için aday göstermek |
|
| 80 |
General |
present v.
|
din adamını atama için yetkili merciye takdim etmek |
|
|
|
| 81 |
General |
present v.
|
(tüfek) silah doğrultmak |
|
| 82 |
General |
present v.
|
(fetüs) rahim açıklığına yönlenmek |
|
| 83 |
General |
present v.
|
tezahür etmek |
|
| 84 |
General |
present v.
|
hasta olarak öne çıkmak |
|
| 85 |
General |
present v.
|
sağlamak |
|
| 86 |
General |
present v.
|
(antijeni) hücre yüzeyine yerleştirmek |
|
| 87 |
General |
present v.
|
(genç kadını) geleneksel bir törenle cemiyete takdim etmek |
|
| 88 |
General |
present v.
|
(fiş, makbuz) vermek |
|
| 89 |
General |
present adj.
|
halihazırdaki |
|
| 90 |
General |
present adj.
|
bulunan |
|
| 91 |
General |
present adj.
|
eldeki |
|
| 92 |
General |
present adj.
|
ele alınan |
|
| 93 |
General |
present adj.
|
söz konusu zamanda olan |
|
| 94 |
General |
present adj.
|
geçmişte belirtilen bir zamanla çağdaş olan |
|
| 95 |
General |
present adj.
|
akılda olan |
|
| 96 |
General |
present adj.
|
anımsanan |
|
| Colloquial |
|
| 97 |
Colloquial |
present v.
|
iyi izlenim bırakmak |
|
| Trade/Economic |
|
| 98 |
Trade/Economic |
present v.
|
ibraz etmek |
|
| Law |
|
| 99 |
Law |
present v.
|
eleştirmek |
|
| 100 |
Law |
present v.
|
suçlamak |
|
| Media |
|
| 101 |
Media |
present v.
|
(programı) sunmak |
|
| Technical |
|
| 102 |
Technical |
present v.
|
vermek |
|
| Construction |
|
| 103 |
Construction |
present adj.
|
bulunan |
|
| Linguistics |
|
| 104 |
Linguistics |
present n.
|
şimdiki zaman |
|
| 105 |
Linguistics |
present adj.
|
şimdiki zamanı gösteren |
|
| Military |
|
| 106 |
Military |
present v.
|
selam durmak |
|
| 107 |
Military |
present v.
|
(silah ile) selamlamak |
|
| Art |
|
| 108 |
Art |
present v.
|
soyut şekilde ifade etmek (resim, heykel) |
|
| Archaic |
|
| 109 |
Archaic |
present adj.
|
ani |
|
| 110 |
Archaic |
present adj.
|
dikkatli |
|
| 111 |
Archaic |
present adj.
|
hemen olan |
|
| 112 |
Archaic |
present adj.
|
özenli |
|
|
Category |
English |
Turkish |
|
| General |
|
| 1 |
General |
the present n.
|
içinde bulunduğumuz zaman |
|
The present time demands continuity in the midst of change.
İçinde bulunduğumuz zaman, değişimin ortasında süreklilik gerektirmektedir.
More Sentences
|
| 2 |
General |
present tense n.
|
şimdiki zaman |
|
This sentence is in the present tense.
Bu cümle şimdiki zamanda.
More Sentences
|
| 3 |
General |
birthday present n.
|
doğum günü hediyesi |
|
Pretty nice early birthday present if I do say so myself.
Kendi adıma söylemem gerekirse oldukça güzel bir erken doğum günü hediyesi.
More Sentences
|
| 4 |
General |
christmas present n.
|
noel hediyesi |
|
Please, before you leave us, can you give me this political Christmas present.
Lütfen, aramızdan ayrılmadan önce, bana bu siyasi Noel hediyesini verebilir misiniz?
More Sentences
|
| 5 |
General |
the present n.
|
bugün |
|
The past should not stand in the way of the present.
Geçmiş, bugünün önünde engel teşkil etmemelidir.
More Sentences
|
| 6 |
General |
present government n.
|
mevcut hükümet |
|
The present government has a certain degree of balance.
Mevcut hükümetin belli bir dengesi var.
More Sentences
|
| 7 |
General |
present situation n.
|
mevcut durum |
|
We are also concerned that the present situation might degenerate into a regional conflict.
Ayrıca mevcut durumun bölgesel bir çatışmaya dönüşmesinden de endişe duyuyoruz.
More Sentences
|
| 8 |
General |
present state n.
|
mevcut durum |
|
What is the present state of play in the European Union?
Avrupa Birliği'ndeki mevcut durum nedir?
More Sentences
|
| 9 |
General |
present [obsolete] n.
|
mevcut durum |
|
It is the fact that the present position is simply unsatisfactory that prompted our desire for a Single Sky.
Tek Gökyüzü arzumuzu harekete geçiren şey, mevcut durumun tatmin edici olmamasıdır.
More Sentences
|
| 10 |
General |
be present v.
|
bulunmak |
|
Does Tom have to be present?
Tom'un bulunması gerekiyor mu?
More Sentences
|
| 11 |
General |
be present at v.
|
bulunmak |
|
He was present at the meeting.
Toplantıda hazır bulundu.
More Sentences
|
| 12 |
General |
be present v.
|
hazır olmak |
|
Tom will be present.
Tom hazır olacak.
More Sentences
|
| 13 |
General |
be present at v.
|
hazır olmak |
|
Tom is going to be present at today's meeting.
Tom bugünkü toplantıda hazır olacak.
More Sentences
|
| 14 |
General |
be present v.
|
olmak |
|
Tom will probably be present.
Tom muhtemelen burada olacak.
More Sentences
|
| 15 |
General |
be present v.
|
hazır bulunmak |
|
Tom is likely to be present.
Tom muhtemelen hazır bulunacak.
More Sentences
|
| 16 |
General |
receive a present v.
|
hediye almak |
|
Is it true that you received a present from Taninna?
Taninna'dan bir hediye aldığınız doğru mu?
More Sentences
|
| 17 |
General |
get a present v.
|
hediye almak |
|
She got a present from her boyfriend.
O, erkek arkadaşından bir hediye aldı.
More Sentences
|
| 18 |
General |
present an opinion v.
|
görüş bildirmek |
|
So Parliament has an opportunity to present an opinion on both papers.
Dolayısıyla Parlamento her iki belge hakkında da görüş bildirme fırsatına sahiptir.
More Sentences
|
| 19 |
General |
present a document v.
|
belge sunmak |
|
As a result, the Commission presented a document in January containing a new approach to the Employment Strategy.
Sonuç olarak Komisyon Ocak ayında İstihdam Stratejisine yeni bir yaklaşım içeren bir belge sundu.
More Sentences
|
| 20 |
General |
present a threat v.
|
tehdit oluşturmak |
|
Terrorism presents a threat from all states across the world, irrespective of religion.
Terörizm, din ayrımı gözetmeksizin dünya genelindeki tüm devletler için bir tehdit oluşturmaktadır.
More Sentences
|
| 21 |
General |
bring a present v.
|
hediye getirmek |
|
I brought a present for you.
Sana bir hediye getirdim.
More Sentences
|
| 22 |
General |
present-day adj.
|
bugünkü |
|
We actually thought it should be sited in the border zone between the present-day EU and the candidate countries.
Biz aslında bunun bugünkü AB ile aday ülkeler arasındaki sınır bölgesine yerleştirilmesi gerektiğini düşündük.
More Sentences
|
| 23 |
General |
present-day adj.
|
günümüzün |
|
This is not about history, but about present-day politics.
Bu tarihle ilgili değil, günümüz siyasetiyle ilgili.
More Sentences
|
| 24 |
General |
present day adj.
|
günümüzdeki |
|
Don't worry, present day cosmetic surgery is much better than it used to be in Doctor Frankenstein's days.
Merak etmeyin, günümüz estetik cerrahisi Doktor Frankenstein'ın günlerinde olduğundan çok daha iyi.
More Sentences
|
| 25 |
General |
at present adv.
|
halen |
|
At present, several oil and gas pipeline projects are being carried out and the energy network is being improved.
Halen, muhtelif petrol ve gaz boru hattı projeleri uygulanmakta ve enerji şebekesi ıslah edilmektedir.
More Sentences
|
| 26 |
General |
at present adv.
|
halihazırda |
|
At present, that amounts in any case to some 90% of applicants for asylum.
Halihazırda, bu oran her halükarda sığınma başvurusunda bulunanların yaklaşık %90'ına tekabül etmektedir.
More Sentences
|
| 27 |
General |
for the present adv.
|
şimdilik |
|
In my view this is, for the present, a bridge too far.
Benim görüşüme göre bu şimdilik çok uzak bir köprü.
More Sentences
|
| 28 |
General |
at present adv.
|
şu anda |
|
The provisions in force at present will have to be better adapted to current requirements.
Şu anda yürürlükte olan hükümlerin güncel gereksinimlere daha iyi uyarlanması gerekecektir.
More Sentences
|
| 29 |
General |
at present adv.
|
şu an |
|
The woman sitting across from us is his wife at present.
Bizim karşımızda oturan kadın şu an onun karısı.
More Sentences
|
| 30 |
General |
for the present adv.
|
şu an için |
|
On the other hand, no, we cannot for the present do it multilaterally.
Öte yandan hayır, şu an için bunu çok taraflı olarak yapamayız.
More Sentences
|
| Phrasals |
|
| 31 |
Phrasals |
present (something) to (one) v.
|
(birine bir şey) takdim etmek |
|
A humble-looking old man was presented to the king.
Mütevazı görünümlü yaşlı bir adam krala takdim edildi.
More Sentences
|
| Colloquial |
|
| 32 |
Colloquial |
present company excluded expr.
|
söz meclisten dışarı |
|
Present company excluded, of course.
Elbette söz meclisten dışarı.
More Sentences
|
| Speaking |
|
| 33 |
Speaking |
present company excluded expr.
|
buradakileri tenzih ediyorum |
|
Present company excluded, of course.
Buradakileri tenzih ediyorum.
More Sentences
|
| Computer |
|
| 34 |
Computer |
not present expr.
|
yok |
|
Both of them were not present at the meeting.
Onların her ikisi de toplantıda yoktu.
More Sentences
|
| Linguistics |
|
| 35 |
Linguistics |
present tense n.
|
geniş zaman |
|
Which endings does this verb have in the present tense?
Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
More Sentences
|
| 36 |
Linguistics |
present tense n.
|
şimdiki zaman |
|
This sentence is in the present tense.
Bu cümle şimdiki zamandadır.
More Sentences
|
| 37 |
Linguistics |
the present n.
|
şimdiki zaman |
|
There's no time like the present.
Şimdiki zaman gibisi yok.
More Sentences
|
| General |
|
| 38 |
General |
small present n.
|
çam sakızı çoban armağanı |
|
| 39 |
General |
holiday present n.
|
bayram hediyesi |
|
| 40 |
General |
present time n.
|
şimdiki zaman |
|
| 41 |
General |
present participle n.
|
faaliyet ismi |
|
| 42 |
General |
present conditions n.
|
şimdiki koşullar |
|
| 43 |
General |
the number present n.
|
mevcut |
|
| 44 |
General |
present conditions n.
|
varolan koşullar |
|
| 45 |
General |
present participle n.
|
geniş zaman ortacı |
|
| 46 |
General |
present continuous tense n.
|
şimdiki zaman |
|
| 47 |
General |
present participle n.
|
durum ortacı |
|
| 48 |
General |
present position n.
|
şimdiki nokta |
|
| 49 |
General |
present value n.
|
şimdiki değer |
|
| 50 |
General |
present condition n.
|
mevcut durum |
|
| 51 |
General |
present condition n.
|
mevcut hal |
|
| 52 |
General |
present situation n.
|
gelinen nokta |
|
| 53 |
General |
present conditions n.
|
günümüz koşulları |
|
| 54 |
General |
present conditions n.
|
günümüz şartları |
|
| 55 |
General |
present state n.
|
şimdiki durum |
|
| 56 |
General |
present state n.
|
halihazır durum |
|
| 57 |
General |
present situation of our country n.
|
ülkemizin şu anki hali |
|
| 58 |
General |
birthday gift/present n.
|
doğum günü hediyesi |
|
| 59 |
General |
new year present n.
|
yeni yıl hediyesi |
|
| 60 |
General |
graduation present n.
|
mezuniyet hediyesi |
|
| 61 |
General |
welcome-home present n.
|
eve hoş geldin hediyesi |
|
| 62 |
General |
present participle n.
|
ism-i fail |
|
| 63 |
General |
sentence in present tense n.
|
geniş zamanlı cümle |
|
| 64 |
General |
ever-present danger n.
|
kadim tehlike |
|
| 65 |
General |
present study n.
|
mevcut çalışma |
|
| 66 |
General |
present study n.
|
bu çalışma |
|
| 67 |
General |
wedding present n.
|
düğün hediyesi |
|
| 68 |
General |
present action n.
|
mevcut eylem |
|
| 69 |
General |
present [obsolete] n.
|
mevcut faaliyet |
|
| 70 |
General |
present times n.
|
mevcut çağın şart ve düşünceleri |
|
| 71 |
General |
present result n.
|
mevcut sonuç |
|
| 72 |
General |
present proudly v.
|
iftiharla sunmak |
|
| 73 |
General |
present somebody with something v.
|
hediye etmek |
|
| 74 |
General |
present proudly v.
|
gururla sunmak |
|
| 75 |
General |
present to v.
|
armağan etmek |
|
| 76 |
General |
present one's compliments v.
|
selam söylemek |
|
| 77 |
General |
present oneself v.
|
çıkmak |
|
| 78 |
General |
present oneself v.
|
gelmek |
|
| 79 |
General |
present for sale v.
|
satışa sunmak |
|
| 80 |
General |
have present v.
|
bulundurmak |
|
| 81 |
General |
present one's compliments v.
|
saygılarını sunmak |
|
| 82 |
General |
present oneself v.
|
bulunmak |
|
| 83 |
General |
make a present of v.
|
takdim etmek |
|
| 84 |
General |
present a bold front v.
|
cesaret göstermek |
|
| 85 |
General |
present something to v.
|
hediye etmek |
|
| 86 |
General |
present someone with a problem v.
|
birini bir problemle karşı karşıya bırakmak |
|
| 87 |
General |
present oneself as v.
|
kesilmek |
|
| 88 |
General |
make somebody a present of v.
|
hediye etmek |
|
| 89 |
General |
give a present v.
|
hediye vermek |
|
| 90 |
General |
make a present v.
|
peşkeş çekmek |
|
| 91 |
General |
present oneself v.
|
görünmek |
|
| 92 |
General |
present oneself v.
|
hazır bulunmak |
|
| 93 |
General |
present a bold front v.
|
yürekli gözükmek |
|
| 94 |
General |
present a case v.
|
dava açmak |
|
| 95 |
General |
present candidates v.
|
aday göstermek |
|
| 96 |
General |
present (something) to (someone) respectfully v.
|
saygıyla arz etmek |
|
| 97 |
General |
present statements v.
|
açıklamalarda bulunmak (basına vb) |
|
| 98 |
General |
present assessments v.
|
değerlendirmelerde bulunmak |
|
| 99 |
General |
present something to one’s taste v.
|
beğenisine sunmak |
|
| 100 |
General |
present to the attention v.
|
dikkate sunmak |
|
| 101 |
General |
present to the attention of v.
|
dikkatine sunmak |
|
| 102 |
General |
present a case v.
|
davayı sunmak |
|
| 103 |
General |
be asked to be present v.
|
davet edilmek |
|
| 104 |
General |
present somebody with medal v.
|
madalya vermek |
|
| 105 |
General |
be present at a ceremony v.
|
törende yerini almak |
|
| 106 |
General |
be present at a ceremony v.
|
törene katılmak |
|
| 107 |
General |
present a plaque v.
|
plaket vermek |
|
| 108 |
General |
present an offer v.
|
teklif sunmak |
|
| 109 |
General |
present for approval v.
|
onay için sunmak |
|
| 110 |
General |
present (of a movie) v.
|
gösterime sunmak |
|
| 111 |
General |
present information v.
|
bilgi sunmak |
|
| 112 |
General |
proudly present v.
|
iftiharla sunmak |
|
| 113 |
General |
live in the present v.
|
zamanının insanı olmak |
|
| 114 |
General |
present someone with a fait accompli v.
|
emrivaki yapmak |
|
| 115 |
General |
present someone with a fait accompli v.
|
oldu bittiye getirmek |
|
| 116 |
General |
present for acceptance v.
|
kabule sunmak |
|
| 117 |
General |
present congratulations v.
|
tebriklerini sunmak |
|
| 118 |
General |
present to the market v.
|
piyasaya arz edilmek |
|
| 119 |
General |
present a project v.
|
proje sunmak |
|
| 120 |
General |
present a tv show v.
|
televizyon programı sunmak |
|
| 121 |
General |
present a tv show v.
|
tv programı sunmak |
|
| 122 |
General |
accept as a present v.
|
hediye olarak kabul etmek |
|
| 123 |
General |
present an opinion v.
|
görüş sunmak |
|
| 124 |
General |
give birthday present v.
|
doğum günü hediyesi vermek |
|
| 125 |
General |
reach the present day v.
|
günümüze ulaşmak |
|
| 126 |
General |
present/submit for consideration v.
|
değerlendirmeye sunmak |
|
| 127 |
General |
bring the past into the present v.
|
geçmişi bugüne taşımak |
|
| 128 |
General |
bring the past into the present v.
|
dünü bugüne taşımak |
|
| 129 |
General |
bring the past to the present v.
|
dünü bugüne taşımak |
|
| 130 |
General |
bring the past into the present v.
|
geçmişi günümüze taşımak |
|
| 131 |
General |
bring the past to the present v.
|
geçmişi günümüze taşımak |
|
| 132 |
General |
bring the past to the present v.
|
geçmişi bugüne taşımak |
|
| 133 |
General |
present someone (to someone) (at something) v.
|
birine birini tanıtmak |
|
| 134 |
General |
present evidence to the court v.
|
mahkemeye kanıt sunmak |
|
| 135 |
General |
present evidence to the court v.
|
mahkemeye delil sunmak |
|
| 136 |
General |
present thanks v.
|
teşekkür sunmak |
|
| 137 |
General |
present a product v.
|
ürün sunmak |
|
| 138 |
General |
present a danger v.
|
tehlike arz etmek |
|
| 139 |
General |
present a challenge v.
|
zorluk göstermek |
|
| 140 |
General |
present a challenge v.
|
zorlu çıkarmak |
|
| 141 |
General |
present oneself v.
|
(bir yerde) bulunmak |
|
| 142 |
General |
present oneself as v.
|
kendini .... olarak tanıtmak |
|
| 143 |
General |
present a threat v.
|
tehdit etmek |
|
| 144 |
General |
present a threat v.
|
tehdit sunmak |
|
| 145 |
General |
re-present v.
|
yeniden sunmak |
|
| 146 |
General |
re-present v.
|
tekrar takdim etmek |
|
| 147 |
General |
re-present v.
|
yeniden sergilemek |
|
| 148 |
General |
present [obsolete] v.
|
(savaşta) açık teklifte bulunmak |
|
| 149 |
General |
present [obsolete] v.
|
(rüzgar) elverişli şekilde esmek |
|
| 150 |
General |
present oneself v.
|
arzıendam etmek |
|
| 151 |
General |
suitable for a present adj.
|
hediyelik |
|
| 152 |
General |
continuously present adj.
|
en gelişmiş |
|
| 153 |
General |
continuously present adj.
|
en son |
|
| 154 |
General |
present-day adj.
|
zamanımıza ait |
|
| 155 |
General |
present-day adj.
|
aktüel |
|
| 156 |
General |
present-day adj.
|
şimdiki |
|
| 157 |
General |
present day adj.
|
şimdiki |
|
| 158 |
General |
present day adj.
|
modern |
|
| 159 |
General |
ever present adj.
|
hep var olan |
|
| 160 |
General |
ever present adj.
|
hep olan |
|
| 161 |
General |
present-minded adj.
|
o anki duruma/ortama odaklanan |
|
| 162 |
General |
present-minded adj.
|
anı yaşayan |
|
| 163 |
General |
present-minded adj.
|
günü düşünen |
|
| 164 |
General |
present [obsolete] adj.
|
sakin |
|
| 165 |
General |
present [obsolete] adj.
|
kendine hakim |
|
| 166 |
General |
present [obsolete] adj.
|
aklı başında |
|
| 167 |
General |
prs (present) adj.
|
mevcut |
|
| 168 |
General |
in the present case adv.
|
bu meselede |
|
| 169 |
General |
at the present time adv.
|
şimdi |
|
| 170 |
General |
at present adv.
|
şimdi |
|
| 171 |
General |
up to the present adv.
|
bugüne kadar |
|
| 172 |
General |
as a free present adv.
|
helalinden |
|
| 173 |
General |
at the present time adv.
|
halihazırda |
|
| 174 |
General |
at present adv.
|
şu ara |
|
| 175 |
General |
at the present time adv.
|
şu anda |
|
| 176 |
General |
at present adv.
|
şimdiki durumda |
|
| 177 |
General |
up to the present adv.
|
şimdiye kadar |
|
| 178 |
General |
in the present instance adv.
|
bu kez |
|
| 179 |
General |
in the present case adv.
|
bu durumda |
|
| 180 |
General |
at the present moment adv.
|
şimdilik |
|
| 181 |
General |
at present adv.
|
bu anda |
|
| 182 |
General |
at present adv.
|
şimdiki halde |
|
| 183 |
General |
from past to present adv.
|
geçmişten bugüne |
|
| 184 |
General |
before present day adv.
|
günümüzden önce |
|
| 185 |
General |
from past to present adv.
|
geçmişten günümüze |
|
| 186 |
General |
at present adv.
|
şu sıralar |
|
| 187 |
General |
at present adv.
|
bu aralar |
|
| 188 |
General |
at present adv.
|
şu aralar |
|
| 189 |
General |
up to the present adv.
|
şu ana kadar |
|
| 190 |
General |
for the present adv.
|
şu anda |
|
| 191 |
General |
till the present day adv.
|
bu zamana dek |
|
| 192 |
General |
in the present circumstances adv.
|
mevcut koşullarda |
|
| 193 |
General |
in the present conditions adv.
|
mevcut koşullarda |
|
| 194 |
General |
in present-day conditions adv.
|
bugünün şartlarında |
|
| 195 |
General |
in present-day conditions adv.
|
bugünkü şartlarda |
|
| 196 |
General |
for the present adv.
|
bu müddet zarfında |
|
| 197 |
General |
for the present adv.
|
hemen şimdi |
|
| 198 |
General |
at present times adv.
|
şimdiki zamanlarda |
|
| 199 |
General |
up to the present adv.
|
bugüne dek |
|
| 200 |
General |
at the present time adv.
|
günümüzde |
|
| 201 |
General |
at the present time adv.
|
zamanımızda |
|
| 202 |
General |
in present [obsolete] adv.
|
şimdi |
|
| 203 |
General |
present moment adv.
|
bu aralar |
|
| 204 |
General |
present moment adv.
|
şu anda |
|
| 205 |
General |
in present [obsolete] prep.
|
hemen |
|
| 206 |
General |
in present [obsolete] prep.
|
gecikmeksizin |
|
| 207 |
General |
sop (senior officer present) abrev.
|
kıdemli subay |
|
| Phrasals |
|
| 208 |
Phrasals |
present someone (to someone) (at something) v.
|
birine birini takdim etmek |
|
| 209 |
Phrasals |
present something to someone v.
|
(birine) hediye vermek/takdim etmek |
|
| 210 |
Phrasals |
present someone with something v.
|
(birine) hediye vermek/takdim etmek |
|
| 211 |
Phrasals |
present (one) with (something) v.
|
(birine bir şey) hediye etmek |
|
| 212 |
Phrasals |
present (one) with (something) v.
|
(birine bir şey) takdim etmek |
|
| 213 |
Phrasals |
present (one) with (something) v.
|
(birine bir ödül) vermek/takdim etmek |
|
| 214 |
Phrasals |
present (something) to (one) v.
|
(birine bir şey) hediye etmek |
|
| 215 |
Phrasals |
present (something) to (one) v.
|
(birine bir ödül) vermek/takdim etmek |
|
| 216 |
Phrasals |
present as (someone or something) v.
|
kendini (belli bir cinsiyetle) tanımlamak |
|
| 217 |
Phrasals |
present as (someone or something) v.
|
kendini (kadın, erkek) olarak tanımlamak |
|
| 218 |
Phrasals |
present as (someone or something) v.
|
(biri/bir şey) olarak göstermek |
|
| 219 |
Phrasals |
present as (someone or something) v.
|
(biri/bir şey) olarak resmetmek |
|
| 220 |
Phrasals |
present as (someone or something) v.
|
(biri/bir şey) olarak betimlemek |
|
| Phrases |
|
| 221 |
Phrases |
the governments on whose behalf the present agreement is signed, hereinafter referred to as the "Participating States" n.
|
adlarına bu sözleşmenin imzalandığı hükümetler bundan sonra "katılımcı devletler" olarak anılacaktır |
|
| 222 |
Phrases |
the present bulk of (something) adj.
|
(bir şeyin) halihazırdaki/mevcudunun büyük çoğunluğu |
|
| 223 |
Phrases |
at present adv.
|
mevcut durumda |
|
| 224 |
Phrases |
in the present study expr.
|
bu çalışmada |
|
| 225 |
Phrases |
those present expr.
|
hazır bulunanlar |
|
| 226 |
Phrases |
when we look at the present expr.
|
günümüze baktığımızda |
|
| 227 |
Phrases |
I present to you expr.
|
huzurlarınızda |
|
| 228 |
Phrases |
from past to present expr.
|
geçmişte günümüze |
|
| 229 |
Phrases |
may I present to you expr.
|
huzurlarınızda |
|
| 230 |
Phrases |
according to the present conditions expr.
|
mevcut koşullara göre |
|
| 231 |
Phrases |
under the present circumstances expr.
|
mevcut koşullarda |
|
| 232 |
Phrases |
with both men and women present expr.
|
kadınlı erkekli |
|
| 233 |
Phrases |
according to the present conditions expr.
|
mevcut şartlara göre |
|
| 234 |
Phrases |
present company excepted expr.
|
sözüm meclisten dışarı |
|
| 235 |
Phrases |
in the present case expr.
|
somut olayda |
|
| 236 |
Phrases |
in this present case expr.
|
somut olayda |
|
| 237 |
Phrases |
present company excepted expr.
|
söz meclisten dışarı |
|
| 238 |
Phrases |
if the quorum is not present/reached/met expr.
|
yeter sayı sağlanmazsa |
|
| 239 |
Phrases |
if the quorum is not present/reached/met expr.
|
yeter sayı sağlanmadığı takdirde |
|
| 240 |
Phrases |
all present and correct expr.
|
her şey hazır ve nazır |
|
| 241 |
Phrases |
all present and correct expr.
|
her şey tamam |
|
| 242 |
Phrases |
all present and correct expr.
|
dört dörtlük tamam |
|
| 243 |
Phrases |
all present and correct expr.
|
herkes tam kadro burada |
|
| 244 |
Phrases |
on present form expr.
|
birinin/bir şeyin durumuna dayanarak |
|
| 245 |
Phrases |
on present form expr.
|
birinin veya bir şeyin mevcut/geçerli durumuna dayanarak |
|
| 246 |
Phrases |
on present form expr.
|
birinin veya bir şeyin mevcut davranışına/performansına dayanarak |
|
| 247 |
Phrases |
on present form expr.
|
mevcut durumda |
|
| 248 |
Phrases |
on present form expr.
|
geçerli koşullarda |
|
| 249 |
Phrases |
on present form expr.
|
mevcut koşullarda/şartlarda |
|
| 250 |
Phrases |
on present form expr.
|
geçerli koşullarda |
|
| 251 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki koşullarda |
|
| 252 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki durumuna göre |
|
| 253 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki performansına göre |
|
| 254 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki şartlarda |
|
| 255 |
Phrases |
on present form expr.
|
mevcut koşullarda/şartlarda |
|
| 256 |
Phrases |
on present form expr.
|
geçerli koşullarda |
|
| 257 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki koşullarda |
|
| 258 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki durumuna göre |
|
| 259 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki performansına göre |
|
| 260 |
Phrases |
on present form expr.
|
şu anki şartlarda |
|
| 261 |
Phrases |
all present and correct [uk] expr.
|
herkes burada |
|
| 262 |
Phrases |
all present and correct [uk] expr.
|
herkes tamam |
|
| 263 |
Phrases |
all present and correct [uk] expr.
|
herkes eksiksiz hazır |
|
| 264 |
Phrases |
all present and correct [uk] expr.
|
herkes tam takım burada/mevcut |
|
| 265 |
Phrases |
(a patient) present with expr.
|
.... şikayeti olan (hasta) |
|
| Proverb |
|
| 266 |
Proverb |
no time like the present
|
bugünün işini yarına bırakma |
|
| 267 |
Proverb |
there's no time like the present
|
bugünün işini yarına bırakma |
|
| 268 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
altın çağ hiçbir zaman içinde bulunulan çağ olmamıştır |
|
| 269 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
içerisinde bulunulan zaman hep geçmişten ve gelecekten eksik görünür/gelir |
|
| 270 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
içinde bulunulan durum/zaman hiçbir zaman en iyi durum/zaman olarak görünmez |
|
| 271 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
insan içinde bulunduğu zamanın kıymetini bilmez |
|
| 272 |
Proverb |
the golden age was never the present age
|
insan elindekinin kıymetini bilmez |
|
| Colloquial |
|
| 273 |
Colloquial |
wedding present n.
|
düğün hediyesi |
|
| 274 |
Colloquial |
wedding present n.
|
nikah hediyesi |
|
| 275 |
Colloquial |
the present day n.
|
günümüz |
|
| 276 |
Colloquial |
the present day n.
|
şu an |
|
| 277 |
Colloquial |
the present day n.
|
içinde bulunduğumuz zaman |
|
| 278 |
Colloquial |
open the present expr.
|
hediyeyi aç |
|
| 279 |
Colloquial |
present company excluded expr.
|
sözüm meclisten dışarı |
|
| 280 |
Colloquial |
present company excepted expr.
|
söz meclisten dışarı |
|
| 281 |
Colloquial |
present company excepted expr.
|
sözüm meclisten dışarı |
|
| Idioms |
|
| 282 |
Idioms |
make a present of (something) v.
|
(bir şeyi) hediye etmek |
|
| 283 |
Idioms |
make a present of (something) v.
|
(bir şeyi) kendi eliyle teslim etmek |
|
| 284 |
Idioms |
make a present of (something) v.
|
(sahip olduğu bir şeyi) hediye gibi açık etmek/sunmak |
|
| 285 |
Idioms |
make a present of (something) v.
|
(sahip olduğu şeyleri) çalınmaya/istismara/soyguna açık hale getirmek |
|
| 286 |
Idioms |
make a present of (something) v.
|
(bir şeyi) altın tepside sunmak |
|
| 287 |
Idioms |
make a present of something (to somebody) v.
|
bir şeyi (birine) kendi eliyle teslim etmek |
|
| 288 |
Idioms |
make a present of something (to somebody) v.
|
sahip olduğu bir şeyi (birine) hediye gibi açık etmek/sunmak |
|
| 289 |
Idioms |
make a present of something (to somebody) v.
|
sahip olduğu şeyleri (birinin) çalınmasına/istismarına/soygununa açık hale getirmek |
|
| 290 |
Idioms |
make a present of something (to somebody) v.
|
bir şeyi (birine) altın tepside sunmak |
|
| 291 |
Idioms |
all present and correct [brit] expr.
|
hazır ve nazır |
|
| 292 |
Idioms |
all present and correct [uk] expr.
|
tastamam |
|
| 293 |
Idioms |
all present and correct [uk] expr.
|
tam tamına/tamı tamına |
|
| 294 |
Idioms |
all present and correct [uk] expr.
|
mevcut |
|
| 295 |
Idioms |
all present and correct [uk] expr.
|
yerli yerinde |
|
| 296 |
Idioms |
present company except expr.
|
söz meclisten dışarı |
|
| 297 |
Idioms |
present company excepted expr.
|
söz meclisten dışarı |
|
| 298 |
Idioms |
present company except expr.
|
sizi tenzih ederek |
|
| 299 |
Idioms |
present company excepted expr.
|
sözüm meclisten dışarı |
|
| 300 |
Idioms |
there's no time like the present expr.
|
tam zamanı |
|
| Speaking |
|
| 301 |
Speaking |
present company excepted expr.
|
buradakileri tenzih ediyorum |
|
| 302 |
Speaking |
that is the worst birthday present you could ever give someone expr.
|
birine verebileceğin en kötü doğum günü hediyesi bu |
|
| 303 |
Speaking |
present this to me expr.
|
bunu bana hediye et |
|
| 304 |
Speaking |
thank you for your present/gift expr.
|
hediyeniz için teşekkür ederim |
|
| 305 |
Speaking |
thanks for the present expr.
|
hediye için teşekkürler |
|
| 306 |
Speaking |
thank you for your present expr.
|
hediyeniz için teşekkür ederim |
|
| 307 |
Speaking |
thanks for your present/gift expr.
|
hediyeniz için teşekkürler |
|
| 308 |
Speaking |
accept as a present expr.
|
hediye olarak kabul et |
|
| 309 |
Speaking |
thanks for the present expr.
|
hediye için teşekkür ederim |
|
| 310 |
Speaking |
what a nice gift/present expr.
|
ne güzel bir hediye |
|
| 311 |
Speaking |
what a nice gift/present expr.
|
ne güzel hediye |
|
| 312 |
Speaking |
at the present time expr.
|
şu anda |
|
| 313 |
Speaking |
I got a present for you expr.
|
sana bir hediyem var |
|
| 314 |
Speaking |
I have a little present for you expr.
|
sana küçük bir hediyem var |
|
| 315 |
Speaking |
there is no danger present expr.
|
tehlike geçti |
|
| Trade/Economic |
|
| 316 |
Trade/Economic |
defined benefit obligation based on present value n.
|
belirlenmiş tazminat yükümlülüğünün bugünkü değeri |
|
| 317 |
Trade/Economic |
present value of defined benefit obligation n.
|
belirlenmiş tazminat yükümlülüğünün bugünkü değeri |
|
| 318 |
Trade/Economic |
present value n.
|
bugünkü değer |
|
| 319 |
Trade/Economic |
net present value net n.
|
bugünkü değer |
|
| 320 |
Trade/Economic |
present value n.
|
bugünkü değer |
|
| 321 |
Trade/Economic |
present value n.
|
cari değer |
|
| 322 |
Trade/Economic |
present month n.
|
cari ay |
|
| 323 |
Trade/Economic |
adjusted present value n.
|
düzeltilmiş bugünkü değer |
|
| 324 |
Trade/Economic |
adjusted present value n.
|
düzeltilmiş şimdiki değer |
|
| 325 |
Trade/Economic |
present value n.
|
gerçek değer |
|
| 326 |
Trade/Economic |
present value n.
|
halihazır kıymet |
|
| 327 |
Trade/Economic |
value of the present time n.
|
halihazır kıymet |
|
| 328 |
Trade/Economic |
present month n.
|
içinde bulunulan ay |
|
| 329 |
Trade/Economic |
discounted present value n.
|
ıskonto edilmiş bugünkü değer |
|
| 330 |
Trade/Economic |
present value of defined benefit obligation n.
|
kesinleşmiş tazminat yükümlülüğü bugünkü değeri |
|
| 331 |
Trade/Economic |
present obligation n.
|
mevcut yükümlülük |
|
| 332 |
Trade/Economic |
present value n.
|
mevcut değer |
|
| 333 |
Trade/Economic |
present discounted value n.
|
net bugünkü değer |
|
| 334 |
Trade/Economic |
net present value n.
|
net şimdiki değer |
|
| 335 |
Trade/Economic |
present value n.
|
net bugünkü değer |
|
| 336 |
Trade/Economic |
net present value n.
|
net bugünkü değer |
|
| 337 |
Trade/Economic |
net present value method n.
|
net şimdiki değer yöntemi |
|
| 338 |
Trade/Economic |
net present value method n.
|
net bugünkü değer yöntemi |
|
| 339 |
Trade/Economic |
net present value analysis n.
|
net bugünkü değer analizi |
|
| 340 |
Trade/Economic |
pecuniary present n.
|
para armağanı |
|
| 341 |
Trade/Economic |
positive net present value project n.
|
pozitif net bugünkü değerli proje |
|
| 342 |
Trade/Economic |
actuarial present values of promised retirement benefits n.
|
taahhüt edilen emeklilik gelirlerinin bugünkü gerçek değeri |
|
| 343 |
Trade/Economic |
actuarial present values of promised retirement benefits n.
|
taahhüt edilen emeklilik ikramiyelerinin aktuaryal bugünkü değeri |
|
| 344 |
Trade/Economic |
present value of a defined benefit obligation n.
|
tanımlanmış sosyal yardım yükümlülüğünün bugünkü değeri |
|
| 345 |
Trade/Economic |
actuarial present values of promised retirement benefits n.
|
taahhüt edilen emeklilik gelirlerinin aktuaryal bugünkü değeri |
|
| 346 |
Trade/Economic |
present employer n.
|
mevcut işveren |
|
| 347 |
Trade/Economic |
present worth factor n.
|
bugünkü değer faktörü |
|
| 348 |
Trade/Economic |
present worth n.
|
bugünkü değer |
|
| 349 |
Trade/Economic |
present worth n.
|
mevcut değer |
|
| 350 |
Trade/Economic |
present the original receipt v.
|
dekont ibraz etmek |
|
| 351 |
Trade/Economic |
all present and accounted for expr.
|
herkes hazır ve nazır |
|
| Law |
|
| 352 |
Law |
responsibility to present proof n.
|
ispat külfeti |
|
| 353 |
Law |
customary present n.
|
mutad hediye |
|
| 354 |
Law |
present debt n.
|
mevcut borç |
|
| 355 |
Law |
clear and present danger n.
|
(ifade özgürlüğünü sınırlayıcı) açık ve mevcut tehlike |
|
| 356 |
Law |
present an evidence v.
|
delil ikame etmek |
|
| 357 |
Law |
present with due respect v.
|
saygı ile arzetmek |
|
| 358 |
Law |
present in a timely fashion v.
|
zamanında sunmak |
|
| 359 |
Law |
present [dialect] v.
|
(tahkikat jürisi) iddianame hazırlanmadan önce kişisel bilgi veya gözleme dayanarak (bir suçu) işaret etmek |
|
| Politics |
|
| 360 |
Politics |
committee on the present danger n.
|
mevcut tehlikeler komitesi |
|
| 361 |
Politics |
net present value n.
|
net bugünkü değeri |
|
| Insurance |
|
| 362 |
Insurance |
expiry of present policy n.
|
mevcut poliçenin bitimi |
|
| Technical |
|
| 363 |
Technical |
present position entering n.
|
koordinatların pilot tarafından girilmesi |
|
| 364 |
Technical |
present conditions n.
|
mevcut şartlar |
|
| 365 |
Technical |
calculating the amount of organic sulfur present n.
|
mevcut organik kükürt miktarının hesaplanması |
|
| Computer |
|
| 366 |
Computer |
open present n.
|
açık hediye |
|
| 367 |
Computer |
present value n.
|
bugünkü değer |
|
| 368 |
Computer |
present user n.
|
mevcut kullanıcı |
|
| 369 |
Computer |
present user n.
|
şimdiki kullanıcı |
|
| 370 |
Computer |
not present expr.
|
hazır değil |
|
| 371 |
Computer |
how long do you want to present? expr.
|
sununun ne kadar sürmesini istiyorsunuz? |
|
| Medical |
|
| 372 |
Medical |
history of the present illness (hpi) n.
|
hastanın mevcut hastalık öyküsü |
|
| 373 |
Medical |
history of the present illness (hpi) n.
|
hastanın mevcut hastalık hikayesi |
|
| 374 |
Medical |
present data n.
|
mevcut veriler |
|
| 375 |
Medical |
present at older ages v.
|
daha geç yaşlarda ortaya çıkmak |
|
| Pathology |
|
| 376 |
Pathology |
compound present n.
|
karma geliş |
|
| 377 |
Pathology |
shoulder present n.
|
omuz gelişi |
|
| Literature |
|
| 378 |
Literature |
narrative present n.
|
şimdiki zaman anlatımı |
|
| Linguistics |
|
| 379 |
Linguistics |
present perfect continuous n.
|
devam eden yakın geçmiş |
|
| 380 |
Linguistics |
present participle n.
|
durum ortacı |
|
| 381 |
Linguistics |
the simple present tense n.
|
geniş zaman |
|
| 382 |
Linguistics |
present tense n.
|
geniş zaman kipi |
|
| 383 |
Linguistics |
simple present tense n.
|
geniş zaman |
|
| 384 |
Linguistics |
gnomic present tense n.
|
geniş şimdiki zaman |
|
| 385 |
Linguistics |
historical present n.
|
öyküleme zamanı |
|
| 386 |
Linguistics |
the present continuous tense n.
|
şimdiki zaman |
|
| 387 |
Linguistics |
historic present n.
|
tarihsel şimdiki zaman |
|
| 388 |
Linguistics |
present perfect tense n.
|
yakın geçmiş zaman |
|
| 389 |
Linguistics |
present perfect n.
|
yakın geçmiş |
|
| 390 |
Linguistics |
historical present n.
|
geçmişteki olayları anlatmak için kullanılan geniş zaman |
|
| 391 |
Linguistics |
ppr (present participle) n.
|
durum ortacı |
|
| 392 |
Linguistics |
pres. part. (present participle) n.
|
durum ortacı |
|
| 393 |
Linguistics |
pres. part. (present participle) n.
|
geniş zaman ortacı |
|
| 394 |
Linguistics |
present perfect n.
|
yakın geçmiş zamanla çekimlenmiş fiil |
|
| 395 |
Linguistics |
present progressive n.
|
şimdiki zaman kipi |
|
| 396 |
Linguistics |
present progressive tense n.
|
şimdiki zaman kipi |
|
| 397 |
Linguistics |
present-day english n.
|
günümüz ingilizcesi |
|
| 398 |
Linguistics |
present-day english n.
|
1900'dan itibaren konuşulan ingilizce |
|
| 399 |
Linguistics |
present perfect adj.
|
yakın geçmiş zaman kipine ait veya ilişkin |
|
| 400 |
Linguistics |
present perfect adj.
|
yakın geçmiş zaman kipinde çekimli |
|
| Military |
|
| 401 |
Military |
senior officer present afloat n.
|
denizde en kıdemli subay |
|
| 402 |
Military |
present strength n.
|
halihazır kuvvet |
|
| 403 |
Military |
present strength n.
|
mevcut kuvve |
|
| 404 |
Military |
present arms n.
|
tüfeğin önde dik tutulması pozisyonu |
|
| 405 |
Military |
present arms n.
|
elle selamlama emri |
|
| 406 |
Military |
present arms v.
|
selam durmak |
|
| 407 |
Military |
present arms! expr.
|
selam dur! |
|
| Sport |
|
| 408 |
Sport |
ever-present [uk] n.
|
her müsabakaya katılabilecek kapasitedeki atlet |
|
| Abbreviation |
|
| 409 |
Abbreviation |
npv (net present value) n.
|
net bugünkü değer |
|
| Slang |
|
| 410 |
Slang |
russian doll present n.
|
iç içe paketlenmiş hediye |
|
| 411 |
Slang |
russian doll present n.
|
kat kat paketlenmiş hediye |
|
