ama - Turkish English Dictionary
History

ama



Meanings of "ama" in Turkish English Dictionary : 7 result(s)

English Turkish
General
ama n. inci toplamak veya avlanmak gibi amaçlarla dalan japon dalgıç
ama n. dalış takımı olmadan dalan japon kadın dalgıç
Marine
ama n. kürekli hawaii kanosunda şamandıra
Botanic
ama n. kukui ağacı
Religious
ama n. eski hristiyan kiliselerinde kutsal şarabın sunulduğu kap
Abbreviation
ama n. amerikan tıp derneği
ama n. avustralya tıp derneği

Meanings of "ama" in English Turkish Dictionary : 18 result(s)

Turkish English
General
ama blind adj.
ama sightless adj.
ama still adv.
ama yet adv.
ama however adv.
ama but conj.
ama only conj.
ama and conj.
ama bit [scotland] conj.
ama save conj.
ama except conj.
ama yet conj.
Phrases
ama but hey expr.
Colloquial
ama tho exclam.
ama though exclam.
Trade/Economic
ama but conj.
Slang
ama anyhoo adv.
ama anywho adv.

Meanings of "ama" with other terms in English Turkish Dictionary : 500 result(s)

Turkish English
General
büyük çaba gerektiren ama sonuçta az kar getiren iş hardscrabble n.
gösterişli ama değersiz şey brummagem n.
gösterişli ama değersiz şey gaud n.
emekli olmuş ama onursal olarak titrini sürdüren emeriti n.
kurallara uygun ama haksız kazanma gamesmanship n.
şehir ve kasabalardan küçük ama kalıcı yerleşim birimi village n.
mantıkla çelişen ama doğru olan söz paradox n.
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan towny n.
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan townie n.
mutfak eşyası gibi markette satılan ama yiyecek olmayan her bir şey nonfood n.
küçük ama değerli olan şey nugget n.
modern ama yine de klişe olmuş yeni kelime buzzword n.
küçük ama nihayetinde istenmeyen sonuçlar doğuracak bir durum camel's nose n.
zeki ama anti-sosyal geek n.
iyi niyetli ama gerçekçi olmayan sosyal reformcu do-gooder n.
saldırgan görünen ama aslında zararsız olan (ordu) paper tiger n.
acı ama gerçek home truth n.
suçu olmayan ama suçun cezasını çeken kimse innocent victim n.
güzel ama kafasız kız doll n.
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan townee n.
bir zamanlar aşık olunan ama artık olunmayan birini görünce oluşan tuhaf duygu razbliuto [russian] n.
zeki ama asosyal olma nerdiness n.
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama semipermanence n.
üniversite şehrinde yaşayan ama üniversiteyle bağlantısı olmayan kimse townier n.
deneyimli ve yetkin ama sıradan işçi journeyman n.
deneyimli ve yetkin ama sıradan atlet journeyman n.
deneyimli ve yetkin ama sıradan kadın işçi journeywoman n.
deneyimli ve yetkin ama sıradan kadın atlet journeywoman n.
herkes tarafından benimsenmiş ama resmi olmayan kural unwritten rule n.
genellikle cerrahi dikişlerde kullanılan ince ama dayanıklı ip gutstring n.
etkili ama basit kimse bludgeon n.
etkili ama basit mantık bludgeon n.
acı ama gerçek olan şeyler home truths n.
tatlı ama boş sözler honeyed words n.
kabuğu kırılmış ama parçalanmamış onbacaklı hayvan buster n.
hareketli ama anlamsız aktivite busyness n.
tumturaklı ama boş konuşma verboseness n.
hoş ama boş şey cotton candy n.
seksi ama tehlikeli kadın femme fatale n.
zeki ama anti-sosyal insanlar geekdom n.
zeki ama anti-sosyal insanlara özgü olma geekiness n.
zeki ama anti-sosyal olma geekiness n.
hoş ama boş konuşan kimse phrasemaker n.
hoş ama boş jest beau geste n.
hoş ama boş jestler beaux gestes n.
kötü ama hasarsız atlatmak come off badly v.
henüz gerçekleşmemiş ama ileride gerçekleşebilecek eylem have yet to (do something) v.
küçük ama mükemmel bijou adj.
gösterişli ama değersiz brummagem adj.
kısa ama sağlam yapılı stocky adj.
bazı bankacılık hizmetlerini sunan ama resmi olarak banka olmayan nonbank adj.
yaşını çoktan geçmiş ama hala gençler gibi giyinip onlar gibi takılan kimse adultescent adj.
az ama öz concise adj.
az ama öz compendious adj.
az ama öz succinct adj.
zorlu ama ulaşılabilir challenging yet attainable adj.
heyecan veren ama hoş olmayan (duygu) soul-stirring adj.
yumuşak ama aynı zamanda sakız kıvamında olan fudgy adj.
vasat ama iş görür tousy [scottish] adj.
az ama güçlü (nabız) wiry adj.
kısa ama sağlam vücutlu blocky adj.
yetkin ama isteksiz businesslike adj.
verimli ama gayri kişisel businesslike adj.
hoş ama boş glittering adj.
güzel ama aldatıcı bir görünüşü olan gilded adj.
güzel ama aldatıcı bir görünüş sergileyen gilded adj.
görünen ama gerçek olmayan ghost adj.
gösterişsiz ama rahat olan old-shoe adj.
hoş ama boş olan dollish adj.
güzel ama aptal olan dollish adj.
zeki ama anti-sosyal insanlara benzeyen geeky adj.
zeki ama anti-sosyal insanlara özgü geeky adj.
okuyabilen ama yazamayan semiliterate adj.
az ama öz short adj.
hoş ama boş olan pretty adj.
yapmacık ama güzel konuşan smooth-talking adj.
garip belki ama strangely enough adv.
ama yine de nevertheless adv.
ama sonra but then adv.
övünmek gibi olmasın ama without wishing to boast adv.
ama neden? but why? adv.
övünmek gibi olmasın ama even though I say it myself adv.
övünmek gibi olmasın ama though I say so myself adv.
ama özellikle more particularly adv.
sonuncu ama son derece önemli olarak last but not least adv.
…değil ama not that adv.
yavaşça ama istikrarlı bir şekilde slowly but surely adv.
ama yine de regardless adv.
kusura bakmayın ama pace prep.
değil ama such pron.
ama öyle ama böyle one way or another conj.
...değil ama... not but conj.
ama yine de but yet conj.
kusura bakmayın ama sir-reverence interj.
öyle ama well interj.
sonuncusu ama önem sıralamasında sonuncu değil the last but not the least expr.
Phrasals
(bir konu üzerinde) güçlükle ama sebatla çalışmaya devam etmek slug away (at something) v.
Phrases
övünmek gibi olmasın ama with all due modesty adv.
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor the spirit is willing, but the body is weak expr.
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor the spirit is willing, but one's body is weak expr.
müzakereye açık ol ama gardını düşürme walk softly and carry a big stick expr.
bu kadarı da fazla ama that took the biscuit expr.
iyi hoş ama yeter artık toujours perdrix [french] expr.
yetti ama artık leave it be expr.
ayıp oluyor ama there ought to be a law! (tobal) expr.
nedenini anlamadım ama for (a/some) reason(s) best known to (oneself) expr.
nedenini anlamadım ama for reasons best known to himself (or herself) expr.
iyi güzel ama all very fine expr.
ama yine de but hey expr.
ama olsun but hey expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
ama yine de yet still expr.
ama ne yazık ki but sadly expr.
az ama öz short but to the point expr.
az ama öz concise yet complete expr.
ama aslında but in fact expr.
ama -den önce değil but not before expr.
ama öyle ama böyle one way or the other expr.
ama öyle ama böyle either this or that way expr.
ama öyle ama böyle one way or another expr.
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım one small step for a man one giant leap for mankind expr.
benim için küçük ama insanlık için büyük bir adım that's one small step for man one giant leap for mankind expr.
bana arkadaş de ama beni yakın tut call me friend but keep me closer expr.
haddimi aşmak istemiyorum ama if I may be so bold expr.
evet ama yetmez yes, but not enough expr.
haddimi aşmak istemem ama if I may be so bold expr.
iyi hoş ama well and good expr.
işine yarar mı bilmiyorum ama for what it is worth expr.
iyi ama all very well but expr.
kusuruma bakma ama gitmeliyim I must love you and leave you expr.
kusura bakma ama with all due respect expr.
ne zamanlama ama? how's that for timing? expr.
kazanmak her şey değildir ama kazanmayı istemek her şeydir winning isn't everything, but wanting to win is expr.
önemli değil ama ... not that it matters but ... expr.
olabilir ama şart değil possible but not necessarily expr.
kusura bakmayın ama with all due respect expr.
saygısızlık etmek istemem ama with all due respect expr.
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak last but not least expr.
pek bir şey fark ettirmez ama not that it matters but expr.
yetmez ama evet not enough but yes expr.
yanlış bir şey yok ama doğru bir şey de yok nothing's wrong but nothing's true expr.
yetmez ama evet yes, but not enough expr.
amerikalı aktörlerin "doktor değilim ama tv'de doktoru canlandırıyorum" sözünden ortaya çıkmış alaycı bir ifade and I don't play one on tv expr.
yazıldı ama kontrol edilmedi dictated but not read expr.
yazıldı ama son okuması yapılmadı dictated but not read expr.
ama yine de but even so expr.
ayrı ama eşit separate but equal expr.
Proverb
başkalarını eleştirir ama kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz he can dish it but he can't take it expr.
iyi günde herkes yanında olur, ama kötü günde yanında kimse kalmaz laugh and the world laughs with you, weep and you weep alone
ateş iyi bir köle ama kötü bir efendidir fire is a good servant but a bad master
mart soğuk başlar ama sıcak biter march comes in like a lion and goes out like a lamb
istek var ama derman yok the spirit is willing but the flesh is weak
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın you can lead a horse to water, but you can't make it drink
allahın değirmeni yavaş döner ama ince öğütür mills of god grind slowly, yet they grind exceeding small
en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol hope for the best and prepare for the worst
en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol hope for the best but expect the worst
az olsun dert değil ama çabuk olsun he gives twice who gives quickly
ümit iyi bir kahvaltıdır ama iyi bir akşam yemeği değildir hope is a good breakfast but a bad supper
(parayı verdin ama) artık ne çıkarsa bahtına you pays your money and you takes your chances
(parayı verdin ama) artık ne çıkarsa bahtına you pays your money and you takes your chance
kendi burada ama aklı başka yerde the lights are on but nobody's/no-one's home
yavaş ama istikrarlı olan yarışı kazanır slow and steady wins the race
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın you can take a horse to water but you can't make him drink
herkes eşittir ama bazıları daha eşittir some are more equal than others
istek var ama derman yok the spirit is willing, but the body is weak
istek var ama derman yok the spirit is willing, but one's body is weak
bir işe umutla başlamak iyidir ama çalışmayıp/çaba göstermeyip umut ettiklerini gerçekleştirmezsen bir işe yaramaz hope is a good breakfast but a bad supper
para için evlenme ama paralıyla evlen never marry for money, but marry where money is
parası var diye evlenme ama olsa iyi olur never marry for money, but marry where money is
yarın bir muammadır ama bugün bir armağan one today is worth two tomorrows
bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl
işini yap ama kendine de dikkat et one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
işini yap ama kendini de helak etme one hand for (oneself) and one (hand) for the ship
işini yap ama kendine de dikkat et one hand for oneself and one for the ship
işini yap ama kendini de helak etme one hand for oneself and one for the ship
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse a jack of all trades is a master of none
mart soğuk başlar ama sıcak biter in like a lion, out like a lamb
iyi günde herkes yanında olur(, ama kötü günde yanında kimse kalmaz) laugh and the (whole) world laughs with you(; weep and you weep alone)
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın you can lead a horse to water but you can't make him drink
Colloquial
(golf, beyzbol) hızlı ama alçak top worm burner n.
ama olsun but anyway n.
başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum a false dawn n.
güzel ama boş şeyler sweet nothings n.
heyecanlı ama zevksiz şey cheap thrill n.
özünde iyi ama kaba kimse a rough diamond n.
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi kissing cousin n.
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi kissing cousins n.
yakından akraba olunmayan ama tanınan/iyi bilinen aile ferdi kissing kin n.
yakışıklı ama boş adam face man n.
güzel görünüşlü ama karaktersiz kişi face man n.
çekici/cazip gelen ama elle tutulur bir değeri olmayan şey junk food n.
çekici/cazip gelen ama bir faydası olmayan şey junk food n.
cazip ama içi boş/gereksiz şey junk food n.
zeki ama popüler olmayan kimse poindexter n.
sportif arazi aracına benzeyen, ama bir hatchback veya station wagon gibi hareket kabiliyetine sahip olan melez bir otomobil türü crossover n.
başta umut veren ama sonra hayal kırıklığı yaratan bir şey/durum false dawn n.
halka açık forumlarda samimiymiş gibi görünüp bir ürünü destekleyerek ve tanıtarak ürün hakkında ses getirmeye çalışan, ama aslında hizmetleri karşılığında para alan gizli reklamcı shill n.
görünürde mantıklı ama normalde saçma bir düşünceyi savunmak chop logic v.
birbirinden faklı gibi görünen ama bağlantılı iki şey olmak be opposite sides of the same coin v.
zararlı ama çok güzel/dayanılmaz/lezzetli naughty but nice adj.
acayip ama hoş far out adj.
acayip ama hoş funky adj.
acayip ama hoş phunky adj.
tuhaf ama sanatsal weird and wonderful adj.
garip ama çekici weird and wonderful adj.
akıllıca/güzel ama tuhaf weird and wonderful adj.
kaba saba ama iş görür bush [australia/new zealand] adj.
güzel ama anlamsız pretty-pretty adj.
hadi ama oh come on interj.
hadi ama please come on interj.
hadi ama come on interj.
ama o başlattı (someone) started it expr.
ne eğleniyoruz ama! are we having fun yet? expr.
hem bak/hem de/hadi ama (bir şey de) var can't be bad expr.
bu kadarı da fazla ama artık! how (something) can you be? expr.
ne sürpriz/olay ama beat all expr.
ne sürpriz/olay ama beat banaghan [obsolete] expr.
ama tabii bu benim görüşüm but that's just me expr.
saymadım ama but who's counting expr.
tam saymadım ama but who's counting expr.
sayılmaz/lafı olmaz tabii ama but who's counting expr.
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek I could tell you but then I’d have to kill you expr.
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir I could tell you but then I’d have to kill you expr.
hadi/haydi ama come on expr.
ama yine de but still expr.
ama neden ben? but why me? expr.
alınma ama well no offense expr.
ama artık bir önemi kalmadı but it doesn't matter at all expr.
ama artık bitti but it's over expr.
ama eğer but if expr.
ama ne için? but for what? expr.
ama ne için? but what for? expr.
ama önce sen but you first expr.
ama öyle ama böyle anyhow expr.
ama öyle ama böyle in any case expr.
ama öyle ama böyle somehow expr.
denedi ama başarısız oldu tried but failed expr.
geç olsun ama güç olmasın better late than never expr.
haydi ama! just come on! expr.
eski ama değerli old but gold expr.
en son konuştuğumuzda öyle demiyordun ama but you did not say so the last time we talked expr.
işine yarar mı bilmiyorum ama for what it's worth expr.
kaba ama iş görür (a little/bit) rough around the edges expr.
ne israf ama such a waste expr.
öldü/gitti/aramızdan ayrıldı ama unutulmadı gone but not forgotten expr.
kolay değildi (ama geçti) It hasn't been easy expr.
kendine çok ama çok iyi bak take very good care of yourself expr.
kusura bakma ama gitmeliyim sorry I must go expr.
kusura bakma ama sad to say expr.
söylemek istemezdim ama sad to say expr.
tamam ama neden? okay but why? expr.
tamam ama okay but expr.
tamam ama ok but expr.
tuhaf ama sormayı unuttum strangely I forgot to ask expr.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough around the edges expr.
nasıl espri ama? see what I did there? expr.
seni ilgilendirir mi bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
işine yarar mı bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
bir faydası var mı bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
bir şey fark ettirir mi bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
bir anlam ifade eder mi bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
bir şey ifade eder mi bilmem ama fwiw (for what it's worth) expr.
(alay yollu) ne eğlenceli ama değil mi? awhfy (are we having fun yet?) expr.
(alay yollu) ne eğleniyoruz ama değil mi? awhfy (are we having fun yet?) expr.
(alay yollu) ne eğlenceli ama değil mi? are we having fun yet? expr.
(alay yollu) ne eğleniyoruz ama değil mi? are we having fun yet? expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil (something) is one thing, (something else) is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil a is one thing, b is (quite) another expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
ama sonra (öğrendim ki) only to (do something) expr.
ne günler ama what a time to be alive expr.
tam emin değilim ama beni not al pencil me in expr.
iptal olabilir/değişebilir ama şimdilik beni yaz pencil me in expr.
(ama) yine de (but) still and all expr.
hiç kolay olmadı (ama geçti) (it) hasn't been easy expr.
zor oldu (ama geçti) (it) hasn't been easy expr.
hiç kolay olmadı (ama geçti) things haven't been easy expr.
zor oldu (ama geçti) things haven't been easy expr.
güçlü ama aptal all brawn and no brain expr.
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
aslında iyi (de/ama) all very fine expr.
aslında güzel (de/ama) all very fine expr.
aslında hoş (da/ama) all very fine expr.
aslında iyi (de/ama) all very well expr.
aslında güzel (de/ama) all very well expr.
aslında hoş (da/ama) all very well expr.
iyi hoş ama… all very well/fine but... expr.
iyi güzel ama… all very well/fine but... expr.
aslında iyi de/ama… all very well/fine but... expr.
aslında güzel de/ama… all very well/fine but... expr.
aslında hoş da/ama… all very well/fine but... expr.
güçlü ama aptal all brawn and no brain expr.
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
aslında iyi (de/ama) all very fine expr.
aslında güzel (de/ama) all very fine expr.
aslında hoş (da/ama) all very fine expr.
aslında iyi (de/ama) all very well expr.
aslında güzel (de/ama) all very well expr.
aslında hoş (da/ama) all very well expr.
iyi hoş ama… all very well/fine but... expr.
iyi güzel ama… all very well/fine but... expr.
aslında iyi de/ama… all very well/fine but... expr.
aslında güzel de/ama… all very well/fine but... expr.
aslında hoş da/ama… all very well/fine but... expr.
ne eğleniyoruz ama are we having fun yet expr.
ne eğlence ama are we having fun yet expr.
kusura bakma/bakmayın ama… (I) beg your pardon, but... expr.
pardon ama… (I) beg your pardon, but... expr.
özür dilerim ama... (I) beg your pardon, but... expr.
kusura bakma/bakmayın ama… begging your pardon, but... expr.
pardon ama… begging your pardon, but... expr.
özür dilerim ama... begging your pardon, but... expr.
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) begging your pardon, but (something) expr.
pardon ama (bir şey) begging your pardon, but (something) expr.
özür dilerim ama (bir şey) begging your pardon, but (something) expr.
nasıl espri/şaka ama? dyswidt? (do you see what I did there?) expr.
pardon ama exsqueeze me (a humorous variant of excuse me) expr.
(biri/bir şey hakkındaki) ama durum şu ki here's the thing (about someone or something) expr.
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) I beg your pardon, but (something) expr.
pardon ama (bir şey) I beg your pardon, but (something) expr.
özür dilerim ama (bir şey) I beg your pardon, but (something) expr.
kusuruma bakma ama gitmeliyim I have to love you and leave you expr.
sana doyum olmaz ama benim gitmem lazım I have to love you and leave you expr.
seni anlıyorum (ama…) I hear what you are saying expr.
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir ictybtihtky (I could tell you, but then I'd have to kill you) expr.
(bir şey) dediğin gibi olabilir ama sen bir de (bir şeyi) gör I'll see your (something) and raise you (something else) expr.
pek hoşuna gitmeyecek, ama… I'm not being funny, but… [uk] expr.
kulağa pek hoş gelmiyor/gelmeyecek, ama… I'm not being funny, but… [uk] expr.
söyleyeceğim canını sıkabilir, ama… I'm not being funny, but… [uk] expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's another thing to (do something else) expr.
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil it's one thing to (do something), it's quite another to (do something else) expr.
kusuruma bakma ama gitmeliyim love you and leave you expr.
daha kalmak isterdim ama gitmeliyim love you and leave you expr.
seninle vakit geçirmek çok güzel ama gitmeliyim love you and leave you expr.
sana doyum olmaz ama gitmeliyim love you and leave you expr.
(vücudumun başka bir noktasına, göğüslerime bakakaldın ama) gözlerim burada my eyes are up here [cliché] expr.
aynısı ama çok ufak bir farklılığı var same same, but different [thailand] expr.
biliyorum ama söylemem that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
biliyorum ama bu cevabı sen kendin bul that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
cevabı ben biliyorum ama sen sabret ve öğren that's for me to know and you to find out [cliché] expr.
ne hayat ama what a life expr.
ne yorucu/zor/sıkıcı hayat ama what a life expr.
kaçabilirsin ama saklanamazsın you can run, but you can't hide expr.
pardon (ama) beg pardon exclam.
kusura bakma/bakmayın (ama) beg pardon exclam.
hadi ama come, come exclam.
yapma ama come, come exclam.
nasıl ama! how about that! exclam.
nasıl ama? how about that? exclam.
ne … ama how's that for exclam.
ne (bir şey) ama? how's this/that for (something)? exclam.
ne … ama? how's this/that for a...? exclam.
özür dilerim ama I beg yours exclam.
pardon ama I beg yours exclam.
kusura bakma/bakmayın ama I beg yours exclam.
neden, ama neden? why, oh why exclam.
Idioms
az ama öz konuşan insan a man/woman of few words n.
kısa ama sert ceza a short, sharp shock [brit] n.
bilmez ama konuşur armchair general n.
stadyum ya da tiyatroların ucuz ama çok kötü bir görüş açısı olan oturma bölümleri the nosebleeds n.
önleyici ama karşı saldırıya yol açmayacak derece dar darbe/müdahale bloody nose strike n.
önleyici ama karşı saldırıya yol açmayacak derece dar darbe/müdahale bloody nose attack n.
dışı güzel ama içi boş şey bright shiny object n.
ortak düşmana karşı birleşen ama düşmandan çok bileşenlerine zarar veren grup, parti circular firing squad n.
zeki ama aklı bir karış havada kişi absent-minded professor n.
ağzımı bozacağım ama pardon my french n.
ağzımı bozacağım ama excuse my french n.
ciddi olmayan ama kolay bulaşan hastalık the dreaded lurgy (brit) n.
çevreye önemli ve varlıklı biri olarak görünülmek istendiğinde beraber gidilen ama aslında hoşlanılmayan partner arm candy n.
gösteriş için yapılan güzel ama gereksiz şey the icing on the cake n.
hiç arzulanmayan ama kaçınılmaz olarak katlanılan durum a necessary evil n.
küçük ama mide bulandıran pürüz fly in the ointment n.
küçük ama nihayetinde istenmeyen sonuçlar doğuracak bir durum (the) thin end of the wedge n.
sonuncusu ama en önemlisi the last but not the least n.
ideal ama gerçekçi olmayan talimat ya da tavsiye a counsel of perfection n.
kovboy gibi davranan ama aslında hiçbir marifeti ya da deneyimi olmayan kişi drugstore cowboy [us/south africa] n.
esasında kimsenin yararlanmadığı ama yararlı kabul edilen rapor ya da kılavuz credenza ware n.
az gibi görünen ama tükenmeyen kaynak widow's cruse n.
az gibi görünen ama tükenmeyen kaynak a widow's cruse n.
apaçık ortada olan ama görmezden gelinen/üstü kapatılan durum (the) elephant in the corner n.
apaçık ortada olan ama görmezden gelinen/üstü kapatılan durum the elephant in the corner n.
önemli görünen ama aslında bir meziyeti olmayan kişi empty suit n.
çok istenen ama elde edilmesi/ulaşılması zor şey the end of the rainbow n.
kurgu bir hikayenin normalde parçası olmayan ama hayranları tarafından sonradan mantıklı olabileceği düşünülerek eklenen bölümleri fan canon n.
kurgu bir hikayenin normalde parçası olmayan ama hayranları tarafından sonradan mantıklı olabileceği düşünülerek eklenen bölümleri fanon (fan canon) n.
kişinin büyük kar sağlayabileceği ama tehlike/risk altında olan durum veya alan tom tiddler's ground n.
ikinci el arabalara/arabalara bakan ama alıcı olmayan kimse tire kicker [australia] n.
öylesine araba bakan ama alıcı olmayan kimse tire kicker [australia] n.
kalitesiz ama eğlenceli film popcorn movie n.
güzel ama özelliği olmayan biri just another pretty face n.
hoş olmayan ama kabul edilmesi gereken şey a fact of life n.
küçük ama mide bulandıran pürüz a fly in the ointment n.
küçük/önemsiz görünen ama geleceği parlak şey a grain of mustard seed n.
küçük/önemsiz görünen ama potansiyeli yüksek şey a grain of mustard seed n.
küçük ama gelişmeye müsait şey a grain of mustard seed n.
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse a jack of all trades n.
başarılı olması çok zor ama denemeye değer bir hamle a long shot n.
olma şansı düşük ama denemeye değer girişim a long shot n.
kötü ama gerekli şey a necessary evil n.
sevimsiz ama yararlı şey a necessary evil n.
büyük paralar harcanarak yapılmış ama atıl kalan şey a white elephant n.
büyük paralar harcanarak yapılmış ama artık ihtiyaç duyulmayan/işe yaramayan şey a white elephant n.
küçük ama mide bulandıran pürüz the fly in the ointment n.
küçük ama mide bulandıran pürüz a fly in the ointment n.
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat an old shoe n.
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat an old shoe n.
şık ama pasaklı adam beau-nasty [obsolete] n.
modaya uygun ama saçı başı dağınık herif beau-nasty [obsolete] n.
havalı/tarz ama düzensiz herif beau-nasty [obsolete] n.
güzel ama uzun ömürlü olmayan şey bright shiny object n.
birinin araması söylenen ama aslında var olmayan bir şey bucket of steam n.
esasında kimsenin yararlanmadığı ama yararlı kabul edilen raporlar credenzaware n.
elinden her iş gelen ama hiç birinde uzman olamayan kimse jack of all trades, master of none n.
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek board the gravy train v.
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek climb on the gravy train v.
az emek harcanan ama çok para kazanılan iş/makam/duruma gelmek get on the gravy train v.
bir adım geri ama sonra iki adım ileri gitmek lose the battle, but win the war v.
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek know little and care less (about someone or something) v.
bir işin son ama en önemli kısmını yapmak üzere harekete geçmek close in for the kill v.
bir şeyin doğru olduğunu düşünmek ama emin olmamak have sneaking suspicion v.
bir işin son ama en önemli kısmını yapmak üzere harekete geçmek move in for the kill v.
dışı cilalı ama içi dökülüyor olmak be all fur coat and no knickers v.
güçlü ama aptal olmak be all brawn and no brains v.
güzel ama özelliği olmayan biri olmak be just a pretty face v.
(bir şeyi) hiç ama hiç istememek want (something) like (one wants) a hole in the head v.
her şeyin fiyatını bilmek ama değerini bilmemek know the price of everything and the value of nothing v.
güzel ama özelliği olmayan biri olmak be just another pretty face v.
farklı gibi görünen ama aslında birbirine çok yakın iki şey olmak be two sides of the same coin v.
çok az şey bilmek ama bilmek de istememek know little (or nothing) and care less v.
küçük ama etkili mini yet mighty adj.
kaba ama iş görür rough and ready adj.
ucuz ama nitelikli cheap and cheerful adj.
vasat ama işe yarar rough and ready adj.
kaba ama iş görür (a little/bit) rough around the edge adj.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough around the edge adj.
kusursuz değil ama iş görür (a little/bit) rough around the edge adj.
bakımsız ama kullanılabilir durumda (a little/bit) rough around the edge adj.
eski/gösterişsiz/iddiasız ama rahat (as) comfortable as an old shoe adj.
yorgun ama pes etmemiş bloody but unbowed adj.
büyük bir işin ya da örgütün olmazsa olmaz ama çok önemli olmayan bir parçası a small cog in a large machine expr.
büyük bir işin ya da örgütün olmazsa olmaz ama çok önemli olmayan bir parçası a small cog in a large wheel expr.
ne sürpriz/olay ama beat the dutch [obsolete] [us] expr.
ne sürpriz/olay ama that beats the dutch expr.
üç kuruşluk ama/pek iyi olmasa da hiç değilse benim a poor thing but mine own expr.
zor ihtimal ama yine de şansını denemek on the outside chance expr.
zor ihtimal ama yine de şansını denemek on the outside chance expr.
zor ihtimal ama yine de şansını denemek on the off chance expr.
zor ihtimal ama yine de şansını denemek on the off chance expr.
yeter ama artık! all right for you expr.
yetti ama! all right for you expr.
ama onunla yatmadım but not in the biblical sense expr.
az ama öz less is more expr.
ama incildeki anlamıyla değil but not in the biblical sense expr.
ama öyle ama böyle by hook or by crook expr.
bir değeri var mı bilmiyorum ama for all it's worth expr.
burnumu sokmak gibi olmasın ama I don't want to sound like a busybody but expr.
benim üstüme vazife değil ama far be it from me to do something expr.
burnunu herşeye sokan biri gibi konuşmak istemiyorum ama I don't want to sound like a busybody but expr.
bir değeri var mı bilmiyorum ama for whatever it's worth expr.
çabuk ama mükemmel yapılmış as round as giotto's o expr.
çabuk ama mükemmel yapılmış round as giotto's o expr.
çok ama çok sıcak boiling hot expr.
dokunacak kadar yakın ama bir o kadar uzak so near and yet so far expr.
gün gençtir, ama insan değil day is young but not man expr.
fakir ama temiz/dürüst poor but clean expr.
gücenme ama (I'm) just saying expr.
güzel ama içi boş all vine and no taters expr.
iyi deneme ama olmadı close but no cigar expr.
mümkün görünmüyor ama imkansız değil stranger things have happened expr.
kaba ama iş görür (a little/bit) rough and ready expr.
kendi burada ama aklı başka yerde the lights are on but nobody's home expr.
kendi burada ama aklı başka yerde the lights are on but no-one's home expr.
kimseler duymasın ama between you and me and the wall expr.
kusura bakma ama gitmeliyim anlamında söylenen bir vedalaşma sözü I'll love you and leave you expr.
kusura bakma ama gitmeliyim anlamında söylenen bir vedalaşma sözü I must love you and leave you expr.
kimseler duymasın ama between you and me and the gatepost expr.
kalkmak hoşuma gitmiyor ama hate to eat and run expr.
kimseler duymasın ama between you and me and the bed post expr.
konuşur ama söylediklerini de uygular (lafta kalmaz) talk the talk don't walk the walk expr.
son ama en önemsiz olmayan last but not least expr.
söylemenin bir faydası olur mu bilmem ama for all it's worth expr.
son ama çok önemli last but not least expr.
sinek küçüktür, ama mide bulandırır a fly is small but it is enough to make you sick expr.
sonuncusu ama en kötüsü değil the last but not the least expr.
sonuncu ama son derece önemli last but not least expr.
söylemenin bir faydası olur mu bilmem ama for whatever it's worth expr.
vasat ama işe yarar (a little/bit) rough and ready expr.
yenildim ama teslim olmadım bloodied but unbowed expr.
ucuz ama kaliteli cheap and cheerful expr.