|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
iz bırakan şey |
tracer n.
|
|
2 |
General |
miras bırakan kimse |
legator n.
|
|
3 |
General |
yumurtalarını ete bırakan kara sinek |
flesh fly n.
|
|
4 |
General |
okulu bırakan öğrenci |
dropout n.
|
|
5 |
General |
vasiyetle miras bırakan |
devisor n.
|
|
6 |
General |
maruz bırakan |
exposer n.
|
|
7 |
General |
yarı yolda bırakan |
quitter n.
|
|
8 |
General |
açıkta bırakan |
decolletee n.
|
|
9 |
General |
mülkünü vasiyetle bırakan kimse |
settlor n.
|
|
10 |
General |
keçi sakal bırakan |
goatherder n.
|
|
11 |
General |
serbest bırakan |
releaser n.
|
|
12 |
General |
alçak, yoğun, koyu gri renkli ve sıklıkla yağış bırakan bulut türü |
nimbostratus n.
|
|
13 |
General |
kendini bırakan |
yielder n.
|
|
14 |
General |
pili devre dişi bırakan aygıt |
battery eliminator n.
|
|
15 |
General |
miras bırakan kişi |
legator n.
|
|
16 |
General |
çocuklarını aşırı serbest bırakan aile |
permissive parent n.
|
|
17 |
General |
okulu yarım bırakan öğrenci |
dropout n.
|
|
18 |
General |
okulu yarım bırakan kimse |
dropout n.
|
|
|
19 |
General |
memnun bırakan |
pleaser n.
|
|
20 |
General |
göbeği açıkta bırakan kıyafet |
bare-midriff n.
|
|
21 |
General |
vasiyetle bırakan kişi |
devisor n.
|
|
22 |
General |
kuzey afrika'da erkeklerin başlarına sardıkları ve yalnızca gözlerini açıkta bırakan sargı |
cheche n.
|
|
23 |
General |
kuzey afrika'da erkeklerin başlarına sardıkları ve yalnızca gözlerini açıkta bırakan sargı |
tagelmust n.
|
|
24 |
General |
kuzey afrika'da erkeklerin başlarına sardıkları ve yalnızca gözlerini açıkta bırakan sargı |
cheich n.
|
|
25 |
General |
bırakan kimse |
abdicator n.
|
|
26 |
General |
serbest bırakan kimse |
relinquent n.
|
|
27 |
General |
başkasına bırakan kimse |
relinquent n.
|
|
28 |
General |
bırakan kimse |
relinquent n.
|
|
29 |
General |
serbest bırakan kimse |
relinquisher n.
|
|
30 |
General |
başkasına bırakan kimse |
relinquisher n.
|
|
31 |
General |
bırakan kimse |
relinquisher n.
|
|
32 |
General |
özgür bırakan kimse |
enfranchiser n.
|
|
33 |
General |
çiy tanesi bırakan şey |
bedewer n.
|
|
34 |
General |
başkalarını cahil bırakan kimse |
benighter n.
|
|
35 |
General |
kocalarını öldürerek kadınları dul bırakan kimse |
widow-maker n.
|
|
36 |
General |
vasiyet yazarak miras bırakan kimse |
willer n.
|
|
37 |
General |
kadınların abiye kıyafetlerle giydiği, parmakları açıkta bırakan ve genellikle dirsek ve üstüne kadar uzanan eldiven |
mit n.
|
|
38 |
General |
faaliyeti bırakan kimse |
retreater n.
|
|
|
39 |
General |
serbest bırakan şey |
loosener n.
|
|
40 |
General |
serbest bırakan kimse |
loosener n.
|
|
41 |
General |
ağzı açık bırakan şey |
gapeseed n.
|
|
42 |
General |
ağzı açık bırakan kimse |
gapingstock n.
|
|
43 |
General |
insanı çaresiz bırakan durum |
despair n.
|
|
44 |
General |
aracıyla çocuğunu okula bırakan ve spor müsabakalarına götüren tipik orta sınıf amerikalı anne |
hockey mom n.
|
|
45 |
General |
(bir şeyi) çok uzun süre boyama işlemine maruz bırakan kimse |
overdyer n.
|
|
46 |
General |
gölgede bırakan şey |
overshadower n.
|
|
47 |
General |
iz bırakan görsel |
impression n.
|
|
48 |
General |
hayran bırakan kimse |
impressor n.
|
|
49 |
General |
töhmet altında bırakan kimse |
imputer n.
|
|
50 |
General |
töhmet altında bırakan kimse |
dispraiser n.
|
|
51 |
General |
maruz bırakan kimse |
inflicter n.
|
|
52 |
General |
diğerlerini gölgede bırakan şey |
colossus n.
|
|
53 |
General |
her şeyi kadere bırakan kimse |
fatalist n.
|
|
54 |
General |
sabit su veya çamurdan oluşan ve kuraklık sezonunda kuruyarak tuz çökeltisi bırakan havza |
pan n.
|
|
55 |
General |
insanları tetikte bırakan hareket |
pantaraxia n.
|
|
56 |
General |
hayran bırakan şey |
dazzle n.
|
|
57 |
General |
okulu bırakan kimse |
dead ender n.
|
|
58 |
General |
devre dışı bırakan cihaz |
disabler n.
|
|
59 |
General |
zor durumda bırakan şey |
disadvantage n.
|
|
60 |
General |
bırakan kimse |
discontinuer n.
|
|
61 |
General |
(hücresel otomasyonda) iz bırakan sonlu örüntü |
puffer n.
|
|
62 |
General |
kendini bırakan |
self-neglecting n.
|
|
63 |
General |
tazının tasmasını bırakan kimse |
slipper n.
|
|
64 |
General |
bir hacmi tutan veya bırakan mekanizma |
sluice gate n.
|
|
65 |
General |
faaliyeti serbest bırakan şey |
sluice gate n.
|
|
66 |
General |
bir hacmi tutan veya bırakan mekanizma |
sluicegate n.
|
|
67 |
General |
faaliyeti serbest bırakan şey |
sluicegate n.
|
|
68 |
General |
itibar zedeleyip zan altında bırakan sıfat |
smear word n.
|
|
69 |
General |
leke bırakan şey |
smudger n.
|
|
70 |
General |
mecbur bırakan şey |
stick n.
|
|
71 |
General |
diğerlerini geride bırakan kimse |
superordinate n.
|
|
72 |
General |
iz bırakan bir gerçeği öğrenmek |
imprint v.
|
|
73 |
General |
iz bırakan |
persistent adj.
|
|
74 |
General |
özgür bırakan |
emancipatory adj.
|
|
75 |
General |
omuzları açıkta bırakan giysi |
strapless adj.
|
|
76 |
General |
serbest bırakan |
releasing adj.
|
|
77 |
General |
yoksun bırakan |
privative adj.
|
|
78 |
General |
hayrette bırakan |
astonishing adj.
|
|
|
79 |
General |
insanı huşu içinde bırakan |
awesome adj.
|
|
80 |
General |
merakta bırakan |
worrisome adj.
|
|
81 |
General |
her şeyi kadere bırakan |
fatalistic adj.
|
|
82 |
General |
vasiyet bırakan |
testate adj.
|
|
83 |
General |
insanı huşu içinde bırakan |
awe-inspiring adj.
|
|
84 |
General |
kendi kendini maruz bırakan |
self-imposed adj.
|
|
85 |
General |
iz bırakan |
vestigial adj.
|
|
86 |
General |
derin iz bırakan |
soul-shattering adj.
|
|
87 |
General |
hayran bırakan |
riveting adj.
|
|
88 |
General |
hayran bırakan |
fascinating adj.
|
|
89 |
General |
serbest bırakan |
relinquent adj.
|
|
90 |
General |
başkasına bırakan |
relinquent adj.
|
|
91 |
General |
olumsuz izlenim bırakan |
unpresentable adj.
|
|
92 |
General |
nötr bir izlenim bırakan |
unpresentable adj.
|
|
93 |
General |
(ayakkabı) bileği açıkta bırakan |
low-cut adj.
|
|
94 |
General |
hayran bırakan |
grand adj.
|
|
95 |
General |
içkiyi bırakan |
on the wagon adj.
|
|
96 |
General |
gölgede bırakan |
overshadowy adj.
|
|
97 |
General |
kapsam ve etki bakımından diğerlerini geride bırakan |
olympian adj.
|
|
98 |
General |
görüşmeyi bırakan |
dismissive adj.
|
|
99 |
General |
bağlantılı olmayı bırakan |
dismissive adj.
|
|
100 |
General |
kişiyi güçsüz bırakan |
incapacitating adj.
|
|
101 |
General |
(dövüş horozu) özellikle bacakları felç bırakan bir sırt yarası nedeniyle felç kalmış |
coupled adj.
|
|
102 |
General |
boşluk bırakan |
discontinuous [obsolete] adj.
|
|
103 |
General |
gölgede bırakan |
precellent [obsolete] adj.
|
|
104 |
General |
kendi kendini maruz bırakan |
self-inflicted adj.
|
|
105 |
General |
soruları cevapsız bırakan |
silent adj.
|
|
106 |
General |
köleliği serbest bırakan |
slave adj.
|
|
107 |
General |
köleliği serbest bırakan |
slaveholding adj.
|
|
108 |
General |
aç bırakan |
starvation adj.
|
|
109 |
General |
görevi bırakan |
stickit adj.
|
|
110 |
General |
yarım bırakan |
stickit adj.
|
|
111 |
General |
iz bırakan |
stigmal adj.
|
|
112 |
General |
mahrum bırakan |
stricken adj.
|
|
113 |
General |
aciz bırakan |
stricken adj.
|
|
114 |
General |
diğerlerini geride bırakan |
superordinary adj.
|
|
115 |
General |
diğerlerini geride bırakan |
superordinate adj.
|
|
116 |
General |
diğerlerini geride bırakan |
superpersonal adj.
|
|
117 |
General |
hayran bırakan bir şekilde |
admirably adv.
|
|
Colloquial |
|
118 |
Colloquial |
ciltte iz ya da leke bırakan öpücük |
monkey bite n.
|
|
119 |
Colloquial |
kendine hayran bırakan kimse |
highbrow n.
|
|
120 |
Colloquial |
okulu bırakan kimse |
dropout n.
|
|
121 |
Colloquial |
kocası sık sık golf oynamaya gidip kendisini yalnız bırakan kadın |
golf widow n.
|
|
122 |
Colloquial |
(sonrasında ciltte fermuar şeklinde iz bırakan kesi ile yapılan) ameliyat |
zipper job n.
|
|
Idioms |
|
123 |
Idioms |
dul bırakan |
widowmaker n.
|
|
124 |
Idioms |
hepsini geriden bırakan başarı |
crowning glory n.
|
|
125 |
Idioms |
hepsini geriden bırakan başarı |
crown of glory n.
|
|
126 |
Idioms |
kendinden sonra gelenleri gölgede bırakan kimse/şey |
a hard act to follow n.
|
|
127 |
Idioms |
kendinden sonra gelenleri gölgede bırakan kimse/şey |
a tough act to follow n.
|
|
128 |
Idioms |
kalabalığı kendine hayran bırakan ses |
golden pipes n.
|
|
129 |
Idioms |
kendinden sonra gelenleri gölgede bırakan kimse/şey |
hard act to follow n.
|
|
130 |
Idioms |
kendinden sonra gelenleri gölgede bırakan kimse/şey |
tough act to follow n.
|
|
131 |
Idioms |
hepsini geride bırakan |
to end all adj.
|
|
132 |
Idioms |
ağzı açık bırakan |
jaw-dropping adj.
|
|
Trade/Economic |
|
133 |
Trade/Economic |
serbest bırakan kimse |
releaser n.
|
|
134 |
Trade/Economic |
taşınmazı bir başkasına bırakan kimse |
releasor n.
|
|
135 |
Trade/Economic |
taşınmazı bir başkasına bırakan kimse |
relessor n.
|
|
136 |
Trade/Economic |
mülkünü emanet hesabı vasıtasıyla varisine bırakan vasi |
trustor n.
|
|
137 |
Trade/Economic |
grafik üzerinde boşluk bırakan kur sıçramaları |
breakaway gap n.
|
|
138 |
Trade/Economic |
rehin bırakan |
pawner n.
|
|
139 |
Trade/Economic |
uzun vadeli faiz oranları belirli bir seviyeye düştüğünde yerini otomatik olarak sabit faizli uzun vadeli tahvile bırakan ve uluslararası pazarlarda kullanılan değişken oranlı banka kredisi |
droplock n.
|
|
Law |
|
140 |
Law |
vasiyetname bırakan kimse |
testate n.
|
|
141 |
Law |
mülkünü emanet hesabı vasıtasıyla varisine bırakan vasi |
truster [scottish] n.
|
|
142 |
Law |
bırakan kimse |
abandoner n.
|
|
143 |
Law |
mirasla taşınmaz bırakan |
devise n.
|
|
144 |
Law |
vasiyetle bırakan |
bequeather n.
|
|
145 |
Law |
vasiyetle bırakan |
legator n.
|
|
146 |
Law |
vasiyetle bırakan kimse |
devisor n.
|
|
147 |
Law |
vasiyetname bırakan |
bequeather n.
|
|
148 |
Law |
bir tarafı büyük ölçüde kısıtlarken diğer tarafı serbest bırakan bir sözleşme |
contract of adhesion n.
|
|
149 |
Law |
(eskiden) mahkumu belirli koşullar altında bir günlüğüne serbest bırakan mahkeme kararı |
day rule n.
|
|
150 |
Law |
mülkü bırakan kimse |
surrenderor n.
|
|
Politics |
|
151 |
Politics |
silah bırakan kimse |
capitulant n.
|
|
152 |
Politics |
silah bırakan |
capitulator n.
|
|
153 |
Politics |
başkasına mal bırakan kimse |
abandoner n.
|
|
154 |
Politics |
1946'da kurulan ve 1958'de yerini fransız uluslar topluluğu'na bırakan siyasi bir birlik |
french union n.
|
|
Insurance |
|
155 |
Insurance |
sigorta poliçelerinde sivil idare emrinin neden olduğu kayıpları kapsam dışı bırakan bir hüküm |
civil authority clause n.
|
|
Tourism |
|
156 |
Tourism |
ziyaret edilen mahal üzerinde asgari doğal ve kültürel etki bırakan turizm |
sustainable tourism n.
|
|
Technical |
|
157 |
Technical |
hareketli barajda küçük kapı pervanesini serbest bırakan mekanizma |
tripper n.
|
|
158 |
Technical |
çekme ipini serbest bırakan optik bağlantı elemanı |
lanyard release optical connection element n.
|
|
159 |
Technical |
su basmış arazilere tortularını bırakan gelgit nehri suyunun çıkış savağı |
clow n.
|
|
160 |
Technical |
demiryolu istasyonunda hareket halindeki trenlerden posta alıp bırakan vinç kolu |
crane n.
|
|
161 |
Technical |
üretim sürecinde parçaları ait oldukları haznelere bırakan aygıt |
dropper n.
|
|
162 |
Technical |
(mekanik cihaz) yayı serbest bırakan |
spring-release adj.
|
|
Computer |
|
163 |
Computer |
rastgelelik seçeneğini devre dışı bırakan özellik |
unrandomizer n.
|
|
Textile |
|
164 |
Textile |
omuzların hemen alt arkasını açıkta bırakan askılı tişört/üst |
racer-back tank n.
|
|
165 |
Textile |
omuzların hemen alt arkasını açıkta bırakan askılı tişört/üst |
racerback tank n.
|
|
166 |
Textile |
omzu açıkta bırakan (bluz veya elbise) |
off-the-shoulder adj.
|
|
167 |
Textile |
omuzu açıkta bırakan (bluz veya elbise) |
off-the-shoulder adj.
|
|
Medical |
|
168 |
Medical |
(emzirmeyi bırakan kadınlarda vb.) süt salgısını azaltmaya yarayan etken madde |
lactifuge n.
|
|
169 |
Medical |
gode bırakan ödem |
pitting edema n.
|
|
170 |
Medical |
sonradan sigarayı bırakan |
ex-smoker n.
|
|
Psychology |
|
171 |
Psychology |
uyuşturucu kullanmayı bırakan bağımlı |
withdrawer n.
|
|
Physiology |
|
172 |
Physiology |
parçalanan hücrelerin ürünü olan salgıyı serbest bırakan (bez) |
holocrine adj.
|
|
173 |
Physiology |
salgıyı serbest bırakan bez tarafından salgılanan (salgı) |
holocrine adj.
|
|
Parasitology |
|
174 |
Parasitology |
atlara sirke bırakan parazit bir böcek |
nitter n.
|
|
175 |
Parasitology |
mısır, pamuk domates ve tahıllara larvalarını bırakan iki tür baykuş güvesi |
corn earworm n.
|
|
Food Engineering |
|
176 |
Food Engineering |
iz bırakan |
tracer n.
|
|
Chemistry |
|
177 |
Chemistry |
safdışı bırakan etmen |
incapacitating agent n.
|
|
Biology |
|
178 |
Biology |
sentromeri bir kromozom kolunu kısa bırakan |
submetacentric adj.
|
|
Zoology |
|
179 |
Zoology |
larvalarını insan burun deliklerine veya açık yaralarına bırakan brezilya çiftkanatlısı |
berna fly n.
|
|
Botanic |
|
180 |
Botanic |
sporlarının olgunlaşmasıyla siyahımsı sıvı bırakan lamelli bir mantar |
inky cap n.
|
|
181 |
Botanic |
sporlarının olgunlaşmasıyla siyahımsı sıvı bırakan lamelli bir mantar |
inky-cap mushroom n.
|
|
182 |
Botanic |
yaprakları kokulu yağ bırakan asya'ya özgü bir bitki cinsi |
genus pogostemon n.
|
|
183 |
Botanic |
yaprakları kokulu yağ bırakan asya'ya özgü bir bitki cinsi |
pogostemon n.
|
|
Agriculture |
|
184 |
Agriculture |
biçerdöverin toprağa tohum bırakan parçası |
dropper n.
|
|
Social Sciences |
|
185 |
Social Sciences |
aracıyla çocuğunu okula bırakan ve spor müsabakalarına götüren tipik orta sınıf amerikalı anne |
soccer mom n.
|
|
186 |
Social Sciences |
çocuğunu özgür bırakan ebeveynlik |
free-range parenting n.
|
|
Education |
|
187 |
Education |
geçer not alıp dersi bırakan öğrenciye verilen not |
wp n.
|
|
188 |
Education |
okulu bırakan bir kişinin staj yaparken mesleki nitelikler kazanmasını sağlayan bir uygulama |
modern apprenticeship n.
|
|
History |
|
189 |
History |
mülk sahibini derebeyine daimi olarak hizmete mecbur bırakan feodal düzen |
castle-guard n.
|
|
190 |
History |
mülk sahibini derebeyine daimi olarak hizmete mecbur bırakan feodal düzen |
castleward n.
|
|
Meteorology |
|
191 |
Meteorology |
alçak, yoğun, koyu gri renkli ve genellikle yağış bırakan bulut |
nimbostratus cloud n.
|
|
192 |
Meteorology |
alçak, yoğun, koyu gri ve genellikle yağış bırakan bulut türü anlamı veren önek |
nimbo- pref.
|
|
Military |
|
193 |
Military |
zırh delici sabot bırakan |
armor-piercing discarding sabot n.
|
|
194 |
Military |
etkiyle bırakan ağırlık |
influence release sinker n.
|
|
195 |
Military |
düşmanı saf dışı bırakan |
strategic adj.
|
|
196 |
Military |
düşmanı saf dışı bırakan |
strategical adj.
|
|
Sport |
|
197 |
Sport |
diğer topları ideal konumda bırakan (vuruş) |
deadweight adj.
|
|
Baseball |
|
198 |
Baseball |
iki hücum oyuncusunu oyun dışı bırakan bir oyun |
double play n.
|
|
Printery |
|
199 |
Printery |
kuruduğunda derin ve parlak siyah iz bırakan bir tür yazı mürekkebi |
japan ink n.
|
|
Ornithology |
|
200 |
Ornithology |
(kuş) yumurtalarını başka yuvaya bırakan |
parasitic adj.
|
|
201 |
Ornithology |
(kuş) yumurtalarını başka yuvaya bırakan |
parasitical adj.
|
|
Entomology |
|
202 |
Entomology |
elmalara ve cevizlere larva bırakan küçük gri güve türü |
codlin moth (carpocapsa pomonella) n.
|
|
203 |
Entomology |
elmalara ve cevizlere larva bırakan küçük gri güve türü |
codling moth n.
|
|
204 |
Entomology |
şekli sivrisineğe benzediği halde ısırmayan, larvalarını göllere bırakan uçucu bir sinek |
lake fly (chironomus) n.
|
|
205 |
Entomology |
genellikle ağaçlarda larva bırakan bir güve |
tentmaker (ichthyura inclusa) n.
|
|
206 |
Entomology |
genellikle ağaçlarda larva bırakan bir güve |
poplar tentmaker n.
|
|
207 |
Entomology |
bitkilere delik açarak yumurta bırakan zar kanatlıları içeren bir alttakım |
terebrantia n.
|
|
208 |
Entomology |
atın ağzı ve tüylerine yumurta bırakan paslı kırmızımsı tüylü bir sinek |
throat botfly (gasterophilus nasalis) n.
|
|
209 |
Entomology |
atın ağzı ve tüylerine yumurta bırakan paslı kırmızımsı tüylü bir sinek |
chin fly n.
|
|
210 |
Entomology |
yaprak bükenler familyasına mensup, ağaç dallarına larva bırakan bir güve |
tip moth n.
|
|
211 |
Entomology |
şalgam yapraklarının kenarlarına yarıklar açarak larva bırakan bir avrupa sineği |
turnip fly (athalia spinarum) n.
|
|
212 |
Entomology |
ağaçlara dairesel delikler açarak larva bırakan bir böcek |
twig girdler (oncideres cingulata) n.
|
|
213 |
Entomology |
ağaçlara dairesel delikler açarak larva bırakan bir böcek |
girdler n.
|
|
214 |
Entomology |
amerika'ya özgü, çeşitli meşe ağaçlarının dallarına larva bırakan bir böcek |
twig pruner (elaphidionoides villosum) n.
|
|
215 |
Entomology |
buğday çiçeklerine yumurtasını bırakan zararlı bir sinek |
wheat midge n.
|
|
216 |
Entomology |
yumurtlamayıp doğurduğu larvalarını taze ete bırakan sarcophaga cinsi çeşitli sineklere verilen ad |
meat fly n.
|
|
217 |
Entomology |
büyüyen pamuk tohumlarıyla beslenip onlar üzerinde leke bırakan ince ve uzun bacaklı bir böcek cinsi |
dysdercus n.
|
|
218 |
Entomology |
büyüyen pamuk tohumlarıyla beslenip onlar üzerinde leke bırakan ince ve uzun bacaklı bir böcek cinsi |
genus dysdercus n.
|
|
219 |
Entomology |
yumurtalarını arı yuvalarına bırakan bir sinek |
bee fly (heterostylum robustum) n.
|
|
Slang |
|
220 |
Slang |
işini son dakikaya bırakan kimse |
deadlinejunkie n.
|
|
221 |
Slang |
herkesi geride bırakan kişi |
piss-cutter n.
|
|
222 |
Slang |
herkesi geride bırakan kişi |
piss-whiz n.
|
|
223 |
Slang |
diğerlerini gölgede/geride bırakan şey |
butt-kicker n.
|
|
224 |
Slang |
internette her yere kendi sitesinin linkini bırakan kimse |
link whore n.
|
|
225 |
Slang |
iki hücum oyuncusunu oyun dışı bırakan bir oyun (beyzbol) |
turn two n.
|
|
226 |
Slang |
bir heves sonrası spor yapmaya başlayıp çok kısa süre sonra bırakan kimse |
resolutionary adj.
|
|