Turkish | English | |||
---|---|---|---|---|
Politics | ||||
Politics | birlik ve beraberlik | unity and solidarity n. | ||
That will only encourage Saddam Hussein and weaken Europe's unity and solidarity. Bu sadece Saddam Hüseyin'i cesaretlendirecek ve Avrupa'nın birlik ve beraberliğini zayıflatacaktır. More Sentences |
||||
General | ||||
General | birlik ve beraberlik | fraternity n. | ||
General | birlik ve beraberlik | unity and togetherness n. | ||
General | birlik ve beraberlik | cohesion n. |
Turkish | English | |
---|---|---|
General | ||
General | birlik ve beraberlik içinde | in unity adv. |