|
Category |
Turkish |
English |
|
General |
|
1 |
General |
her şeyi bilme |
omniscience n.
|
|
2 |
General |
kişinin hayatıyla ilgili her şeyi önceden tayin edilmesi |
predestination n.
|
|
3 |
General |
her şeyi göze almış kimse |
desperado n.
|
|
4 |
General |
yangının her şeyi yakması |
holocaust n.
|
|
5 |
General |
önüne gelen her şeyi yıkan güç |
juggernaut n.
|
|
6 |
General |
her şeyi hesaba katan |
circumspect n.
|
|
7 |
General |
her şeyi göze alma |
desperation n.
|
|
8 |
General |
tanrının her şeyi gören gözü |
all-seeing eye of god n.
|
|
9 |
General |
tanrının kişinin hayatıyla ilgili her şeyi önceden tayin etmesi |
predestination n.
|
|
10 |
General |
her şeyi önceden yapmak isteyen kimse |
precrastinator n.
|
|
11 |
General |
her şeyi veya herkesi kapsayan kural |
blanket rule n.
|
|
12 |
General |
kariyer uğruna her şeyi feda etme |
careerism n.
|
|
13 |
General |
her şeyi eleştiren kimse |
trasher n.
|
|
14 |
General |
her şeyi anekdotlarla ilişkilendirme |
anecdotalism n.
|
|
15 |
General |
her şeyi kabul eden kimse |
yea-sayer n.
|
|
16 |
General |
her şeyi kabul eden kimse |
yeasayer n.
|
|
17 |
General |
her şeyi kabul eden kimse |
yea-sayer n.
|
|
18 |
General |
her şeyi berbat eden sürpriz olay |
joker n.
|
|
19 |
General |
etrafındaki her şeyi içine çektiği düşünülen şey |
vortex n.
|
|
|
20 |
General |
her şeyi mitolojik sebeplere bağlama |
mythicism n.
|
|
21 |
General |
ilahi varlığın her şeyi bilmesi |
god's wisdom n.
|
|
22 |
General |
her şeyi eleştirme |
descant [obsolete] n.
|
|
23 |
General |
her şeyi tüketen kimse |
omnivore n.
|
|
24 |
General |
her şeyi sevme |
omnibenevolence n.
|
|
25 |
General |
her şeyi algılama |
omnipercipience n.
|
|
26 |
General |
her şeyi sezme |
omnipercipience n.
|
|
27 |
General |
her şeyi idrak etme |
omnipercipience n.
|
|
28 |
General |
her şeyi bilme |
omnisciency n.
|
|
29 |
General |
her şeyi bilen kimse |
omniscient n.
|
|
30 |
General |
her şeyi kadere bırakan kimse |
fatalist n.
|
|
31 |
General |
her şeyi tüketen canlı |
pantophagist [obsolete] n.
|
|
32 |
General |
her şeyi kontrol etme takıntısı |
control freakery n.
|
|
33 |
General |
içinden bakılarak görülen her şeyi yanlış aktaran ortam |
prism n.
|
|
34 |
General |
geleceğe dair her şeyi bilme |
prescience n.
|
|
35 |
General |
amaca giden yolda her şeyi yapan kimse |
sharpshooter n.
|
|
36 |
General |
her şeyi başaran kimse |
superachiever n.
|
|
37 |
General |
aynı şeyi durmadan ve her yerde tekrarlamak |
constantly make something the main topic of conversation v.
|
|
38 |
General |
her şeyi bir araya koymak |
lump everything together v.
|
|
39 |
General |
her şeyi itiraf etmek |
make a clean breast of v.
|
|
|
40 |
General |
mümkün olan her şeyi yapmak |
move heaven and earth v.
|
|
41 |
General |
boş verip her şeyi oluruna bırakmak |
float v.
|
|
42 |
General |
bir şeyi her yönüyle öğrenmek |
learn something from the ground up v.
|
|
43 |
General |
fenalıklar geçirmeye veya o zamana kadar gizli tuttuğu her şeyi ifşa etmeye başlamak |
go to pieces v.
|
|
44 |
General |
her şeyi itiraf etmek |
make a clean breast of it v.
|
|
45 |
General |
her şeyi denemek |
leave no stone unturned v.
|
|
46 |
General |
hakkındaki her şeyi öğrenmek |
gen up about v.
|
|
47 |
General |
hakkındaki her şeyi bilmek |
gen up about v.
|
|
48 |
General |
hakkındaki her şeyi bilmek |
gen up on v.
|
|
49 |
General |
hakkındaki her şeyi öğrenmek |
gen up on v.
|
|
50 |
General |
bir şeyi her şeyden daha çok sevmek |
love something more than anything v.
|
|
51 |
General |
her şeyi riske atmak |
risk everything v.
|
|
52 |
General |
her şeyi yerli yerine yerleştirmek |
put everything into place v.
|
|
53 |
General |
her şeyi sorgulamak |
question everything v.
|
|
54 |
General |
her şeyi kontrol altına almak |
have everything under control v.
|
|
55 |
General |
her şeyi anlatmak |
tell everything v.
|
|
56 |
General |
her şeyi anlatmak |
tell all v.
|
|
57 |
General |
her şeyi bırakmak |
give up everything v.
|
|
58 |
General |
her şeyi yazmak |
write everything v.
|
|
59 |
General |
her küçük şeyi takıntı haline getirmek |
obsess over every little thing v.
|
|
60 |
General |
diğer her şeyi bir kenara bırakıp aşırı konsantre olmak |
overfocus v.
|
|
61 |
General |
her şeyi yerli yerine oturtmak |
concinnate v.
|
|
62 |
General |
her şeyi anlatmak |
outtell v.
|
|
63 |
General |
hepsini/başka her şeyi geçen/aşan |
transcendent adj.
|
|
64 |
General |
ilgili olan her şeyi içeren |
total adj.
|
|
65 |
General |
her şeyi göze alabilen |
desperate adj.
|
|
66 |
General |
her şeyi yiyen |
omnivorous adj.
|
|
67 |
General |
her şeyi bilen |
omniscient adj.
|
|
68 |
General |
her şeyi kadere bırakan |
fatalistic adj.
|
|
69 |
General |
her şeyi gören |
all-seeing adj.
|
|
70 |
General |
her şeyi saran |
all-embracing adj.
|
|
71 |
General |
her şeyi kapsayan |
all-inclusive adj.
|
|
72 |
General |
her şeyi bilen |
all-knowing adj.
|
|
73 |
General |
her şeyi kuşatan |
all-pervading adj.
|
|
74 |
General |
her şeyi göze almış |
desperate adj.
|
|
75 |
General |
herkesi/her şeyi kapsayan |
general adj.
|
|
76 |
General |
her şeyi kapsayan |
embracive adj.
|
|
77 |
General |
saksağan gibi ayırt etmeksizin her şeyi toplayan |
magpie adj.
|
|
78 |
General |
her şeyi kendine hak gören |
self-entitled adj.
|
|
79 |
General |
her şeyi tüketen |
omnivorous adj.
|
|
|
80 |
General |
her şeyi saran |
overarching adj.
|
|
81 |
General |
her şeyi yaratan |
omniferous adj.
|
|
82 |
General |
her şeyi üreten |
omniferous adj.
|
|
83 |
General |
her şeyi içeren |
omniferous adj.
|
|
84 |
General |
her şeyi yaratan |
omnific [rare] adj.
|
|
85 |
General |
her şeyi yapabilir |
omnific adj.
|
|
86 |
General |
her şeyi yaratabilir |
omnific adj.
|
|
87 |
General |
her şeyi yaratan |
omnificent adj.
|
|
88 |
General |
her şeyi yaratan |
omniparient adj.
|
|
89 |
General |
her şeyi üreten |
omniparient adj.
|
|
90 |
General |
her şeyi ortaya çıkaran |
omniparient adj.
|
|
91 |
General |
her şeyi yaratan |
omniparous adj.
|
|
92 |
General |
her şeyi üreten |
omniparous adj.
|
|
93 |
General |
her şeyi gerçekleştiren |
omniparous adj.
|
|
94 |
General |
her şeyi algılayan |
omnipercipient adj.
|
|
95 |
General |
her şeyi sezen |
omnipercipient adj.
|
|
96 |
General |
her şeyi idrak eden |
omnipercipient adj.
|
|
97 |
General |
her şeyi bilen |
omniscious [obsolete] adj.
|
|
98 |
General |
her şeyi gören |
omnispective adj.
|
|
99 |
General |
her şeyi görebilen |
omnispective adj.
|
|
100 |
General |
her şeyi seyreden |
omnispective adj.
|
|
101 |
General |
her şeyi iyileştiren |
panacean adj.
|
|
102 |
General |
her şeyi gösteren |
panoptic adj.
|
|
103 |
General |
her şeyi gösteren |
panoptical adj.
|
|
104 |
General |
her şeyi bilen |
pansophical adj.
|
|
105 |
General |
her şeyi bilen |
pansophic adj.
|
|
106 |
General |
her şeyi gösteren |
pantascopic adj.
|
|
107 |
General |
her şeyi hesaba katan |
forehanded adj.
|
|
108 |
General |
geleceğe dair her şeyi bilmeye ait veya ilişkin |
prescient adj.
|
|
109 |
General |
her şeyi kapsayan |
self-inclusive adj.
|
|
110 |
General |
her şeyi bildiğini zanneden |
smart-assed adj.
|
|
111 |
General |
her şeyi ile |
bag and baggage adv.
|
|
112 |
General |
ve de her şeyi |
and all adv.
|
|
113 |
General |
her şeyi düşünürsek |
on the whole adv.
|
|
114 |
General |
her şeyi hesaba katarak |
first and last adv.
|
|
115 |
General |
her şeyi hesaba katarak |
all in all adv.
|
|
116 |
General |
her şeyi göz önünde tutarak |
at the end of the day adv.
|
|
117 |
General |
her şeyi bilen biçimde |
omnisciently adv.
|
|
118 |
General |
her şeyi bir kenara bırakarak |
first of all adv.
|
|
119 |
General |
her şeyi bir kenara koyarak |
firstly adv.
|
|
Phrasals |
|
120 |
Phrasals |
her şeyi kapatıp emniyete almak |
button up v.
|
|
121 |
Phrasals |
birisine bir şeyi her yönüyle açıklamak |
walk somebody through something v.
|
|
122 |
Phrasals |
elden gelen her şeyi yapmak |
go all out v.
|
|
123 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyin/yerin) her yanına dağıtmak |
diffuse (something) through (something) v.
|
|
124 |
Phrasals |
(bir şeyi bir şeyin/yerin) her yanına yaymak |
diffuse (something) through (something) v.
|
|
125 |
Phrasals |
bir şeyi (başka) bir şeyin her yanına dağıtmak/yaymak |
diffuse something through something (else) v.
|
|
126 |
Phrasals |
bir şeyi (başka) bir şeyin her yanına nüfuz ettirmek |
diffuse something through something (else) v.
|
|
127 |
Phrasals |
bir şeyi bir alanın her yerine uygulamak/dağıtmak |
distribute something over something v.
|
|
128 |
Phrasals |
elinden gelen her şeyi yapmak |
stick at nothing v.
|
|
129 |
Phrasals |
bir şeyi (bir yerin/şeyin) her tarafına yaymak |
saturate (something or some place) with (something) v.
|
|
130 |
Phrasals |
bir şeyi birinin/bir şeyin her yerine bulaştırmak |
smear someone or something with something v.
|
|
131 |
Phrasals |
her şeyi unutmak |
switch off v.
|
|
132 |
Phrasals |
her şeyi geride bırakmak |
switch off v.
|
|
133 |
Phrasals |
(bir şeyi) bir şeyin her yerine dökmek |
slosh through (something) v.
|
|
134 |
Phrasals |
(bir şeyi) bir şeyin her yerine sıçratmak |
slosh through (something) v.
|
|
135 |
Phrasals |
(bir şeyi) her pahasına desteklemek |
bleed for (something) v.
|
|
136 |
Phrasals |
her şeyi boşluk kalmayacak şekilde yap-boz gibi yerleştirmek |
cube out v.
|
|
137 |
Phrasals |
içindeki her şeyi boşaltmak/dökmek |
dump out v.
|
|
138 |
Phrasals |
(bir şeyi) her şeye rağmen sürdürmek/tamamlamak/yürütmek |
go through with (something) v.
|
|
139 |
Phrasals |
(bir şeyi birinin/bir şeyin) her tarafına ovarak sürmek/yaymak |
rub (something) (all) over (someone or something) v.
|
|
140 |
Phrasals |
(bir şeyi birinin/bir şeyin) her yerine saçmak |
strew (something) (all) over (someone or something) v.
|
|
141 |
Phrasals |
(bir şeyi birinin/bir şeyin) her yerine dağıtmak |
strew (something) (all) over (someone or something) v.
|
|
Phrases |
|
142 |
Phrases |
her şeyi öğreten kötü öğretendir |
he teaches ill who teaches all expr.
|
|
143 |
Phrases |
isterse insan her şeyi yapabilir |
where there's a will there's a way expr.
|
|
144 |
Phrases |
özür dilemek için her şeyi yaptı/başka ne yapabilirdi ki |
she couldn't apologize any more than she did expr.
|
|
145 |
Phrases |
her şeyi riske atarak |
by risking all expr.
|
|
Proverb |
|
146 |
Proverb |
açlık adama her şeyi yedirir |
hunger is the best sauce
|
|
147 |
Proverb |
her şeyi kararında yapmalı |
moderation in all things
|
|
148 |
Proverb |
kişi her şeyi olmasını istediği gibi söyler ve buna kendi bile inanır |
the wish is father to the thought
|
|
149 |
Proverb |
(her şeyi yazabiliriz) kağıdın yüzü kızarmaz |
paper does not blush
|
|
150 |
Proverb |
açlık adama her şeyi yedirir |
hunger is a good sauce
|
|
151 |
Proverb |
her şeyi/birçok şeyi bir anda yapmaya çalışmak iyi değildir |
it is the pace that kills
|
|
152 |
Proverb |
aşk her şeyi yener |
love conquers all
|
|
153 |
Proverb |
her şeyi olduğundan iyi görmek |
all someone's geese are swans
|
|
154 |
Proverb |
her şeyi olduğundan iyi görmek |
all someone's geese are swans
|
|
Colloquial |
|
155 |
Colloquial |
her şey/her şeyi |
whole kit and caboodle n.
|
|
156 |
Colloquial |
her şeyi bilen |
know all the answers n.
|
|
157 |
Colloquial |
karşısındakini ilgilendiren ilgilendirmeyen her şeyi anlatan kimse |
oversharer n.
|
|
158 |
Colloquial |
her şeyi metrik sisteme çevirme ısrarı |
metric madness n.
|
|
159 |
Colloquial |
elinden gelen her şeyi yapmak |
stand on one's head v.
|
|
160 |
Colloquial |
her şeyi güzelce yoluna sokmak |
fix everything up all nice v.
|
|
161 |
Colloquial |
elinden gelen her şeyi yapmak |
move heaven and earth v.
|
|
162 |
Colloquial |
her şeyi berbat etmek |
blow the whole thing v.
|
|
163 |
Colloquial |
her şeyi yapmak |
stop at nothing v.
|
|
164 |
Colloquial |
her şeyi mahvetmek |
screw the whole thing up v.
|
|
165 |
Colloquial |
mümkün olan her şeyi yapmak |
stand on one's head v.
|
|
166 |
Colloquial |
başarmak için her şeyi yapmak |
elbow (one's) way to the top v.
|
|
167 |
Colloquial |
(bir şey) için her şeyi vermek |
give anything (for something) v.
|
|
168 |
Colloquial |
(bir şey) için her şeyi feda etmek |
give anything (for something) v.
|
|
169 |
Colloquial |
(bir şey) için her şeyi yapmak |
give anything (for something) v.
|
|
170 |
Colloquial |
her şeyi tek seferde riske etmek |
go nap v.
|
|
171 |
Colloquial |
istenene ulaşmak için her şeyi yapmak |
beg, borrow, and steal v.
|
|
172 |
Colloquial |
(her şeyi/bir şeyleri) akışına bırakmak |
let things play out v.
|
|
173 |
Colloquial |
(her şeyi/bir şeyleri) oluruna bırakmak |
let things play out v.
|
|
174 |
Colloquial |
(her şeyi/bir şeyleri) kendi haline bırakmak |
let things play out v.
|
|
175 |
Colloquial |
(her şeyi/bir şeyleri) sürecine bırakmak |
let things play out v.
|
|
176 |
Colloquial |
her şeyi bitirmek |
be the end v.
|
|
177 |
Colloquial |
bir şey için elinden gelen her şeyi yapmak |
go all out for something v.
|
|
178 |
Colloquial |
bildiği her şeyi anlatmak |
spew guts v.
|
|
179 |
Colloquial |
bildiği her şeyi anlatmak |
spew one's guts v.
|
|
180 |
Colloquial |
her şeyi bırak! |
drop everything! interj.
|
|
181 |
Colloquial |
her şeyi göze alarak |
neck or nothing expr.
|
|
182 |
Colloquial |
kazanan her şeyi kazanır |
winner takes all expr.
|
|
183 |
Colloquial |
kazanan her şeyi alır |
winner takes all expr.
|
|
184 |
Colloquial |
(sana) her şeyi tane tane anlatmak mı gerekiyor? |
do I have to draw (you) a picture? expr.
|
|
185 |
Colloquial |
(sana) her şeyi açık açık söylemek mi gerekiyor? |
do I have to draw (you) a picture? expr.
|
|
186 |
Colloquial |
her şeyi duyabilecek kadar yakın |
within hearing distance expr.
|
|
187 |
Colloquial |
her şeyi duyabilecek mesafede/uzaklıkta |
within hearing distance expr.
|
|
188 |
Colloquial |
müziği durdurun! her şeyi durdurun! (bir konuşma esnasında araya girip birinin dikkatini çekmek için söylenir) |
stop the music! hold everything! expr.
|
|
189 |
Colloquial |
her şeyi durdurun! |
stop the presses! hold everything! expr.
|
|
190 |
Colloquial |
o/bu her şeyi mahvetti |
that's torn it [uk] expr.
|
|
191 |
Colloquial |
o/bu her şeyi bozdu |
that's torn it [uk] expr.
|
|
192 |
Colloquial |
bir durum/olay her şeyi bozdu |
that's torn it [uk] expr.
|
|
193 |
Colloquial |
o/bu her şeyi berbat etti |
that's torn it [uk] expr.
|
|
194 |
Colloquial |
bir durum/olay her şeyi berbat etti |
that's torn it [uk] expr.
|
|
195 |
Colloquial |
o/bu her şeyi batırdı |
that's torn it [uk] expr.
|
|
196 |
Colloquial |
bir durum/olay her şeyi batırdı |
that's torn it [uk] expr.
|
|
197 |
Colloquial |
her şeyi bir günde yapamazsın |
there are only 24 hours in a day expr.
|
|
198 |
Colloquial |
her şeyi bir güne sığdıramazsın |
there are only 24 hours in a day expr.
|
|
199 |
Colloquial |
her şeyi 24 saate sığdıramazsın |
there are only 24 hours in a day expr.
|
|
200 |
Colloquial |
her şeyi açıklıyor |
says it all expr.
|
|
201 |
Colloquial |
her şeyi söylüyor |
says it all expr.
|
|
202 |
Colloquial |
(bir yemeğin/yiyeceğin) her şeyi içinde |
all the way expr.
|
|
203 |
Colloquial |
(bir yemeğin/yiyeceğin) her şeyi içinde |
all the way expr.
|
|
204 |
Colloquial |
her şeyi geride bırakmış |
away from it all expr.
|
|
205 |
Colloquial |
her şeyi tane tane anlatmak mı gerekiyor? |
do I have to draw a picture? expr.
|
|
206 |
Colloquial |
her şeyi açık açık söylemek mi gerekiyor? |
do I have to draw a picture? expr.
|
|
207 |
Colloquial |
her şeyi tane tane anlatmak mı gerekiyor? |
do I have to paint a picture? expr.
|
|
208 |
Colloquial |
her şeyi açık açık söylemek mi gerekiyor? |
do I have to paint a picture? expr.
|
|
209 |
Colloquial |
her şeyi göze alarak |
if it kills (one) expr.
|
|
210 |
Colloquial |
her şeyi göze alarak |
if it kills you expr.
|
|
211 |
Colloquial |
her şeyi göze alarak |
if it's the last thing I do expr.
|
|
Idioms |
|
212 |
Idioms |
bir insanın gücünün yettiği her şeyi |
everything humanly possible n.
|
|
213 |
Idioms |
her şeyi bilen adam |
know all the answers n.
|
|
214 |
Idioms |
her şeyi bildiğine inanan insan |
smart aleck n.
|
|
215 |
Idioms |
her şeyi merak eden ve her şeye karışan tip |
nosy/nosey parker n.
|
|
216 |
Idioms |
her şeyi bildiğini zanneden |
smart ass n.
|
|
217 |
Idioms |
her şey/her şeyi |
the whole kit and caboodle n.
|
|
218 |
Idioms |
(özellikle küçük bir işyerinde) her şeyi yapan kişi |
chief cook and bottle washer n.
|
|
219 |
Idioms |
korunması gereken her şeyi yerle bir eden ülke |
the sow that eats her farrow [ireland] n.
|
|
220 |
Idioms |
tadı kaçmasın diye her şeyi idare etme/bir şey yokmuş gibi davranma |
a polite fiction n.
|
|
221 |
Idioms |
her şeyi/birçok şeyi idare eden kişi |
lord high everything else n.
|
|
222 |
Idioms |
başarmak için her şeyi göze alma eğilimi |
killer instinct n.
|
|
223 |
Idioms |
her şeyi beceren hiçbir şeyin ustası değildir |
a jill of all trades is a master of none n.
|
|
224 |
Idioms |
her şeyi tek bir kadın tarafından yapılıp sunulan şov |
one-woman show n.
|
|
225 |
Idioms |
her şeyi çekip çeviren kimse |
the whole team and the dog under the wagon [old-fashioned] [us] n.
|
|
226 |
Idioms |
istediğin her şeyi bulabildiğin yer/cennet |
a happy hunting ground n.
|
|
227 |
Idioms |
her şeyi merak eden ve her şeye karışan tip |
a nosy parker [uk] n.
|
|
228 |
Idioms |
yerine gelecek her şeyi/herkesi gölgede bırakacak kimse/şey |
a tough act to follow n.
|
|
229 |
Idioms |
her şeyi ortada olan kimse |
an open book n.
|
|
230 |
Idioms |
her şeyi ortada olan kimse/şey |
(like an) open book n.
|
|
231 |
Idioms |
her şeyi ortada olan kimse |
an open book n.
|
|
232 |
Idioms |
her şeyi ortada olan kimse/şey |
(like an) open book n.
|
|
233 |
Idioms |
her şeyi yapan kişi |
chief cook and bottlewasher n.
|
|
234 |
Idioms |
etrafında olup biten her şeyi bilme/görme |
eyes in the back of (one's) head n.
|
|
235 |
Idioms |
etrafında olup biten her şeyi bilme/görme |
eyes in the back of your head n.
|
|
236 |
Idioms |
her şeyi bir seferde yüklenme |
lazy man's load n.
|
|
237 |
Idioms |
gidip gidip gelmemek için her şeyi bir kerede yüklenip taşımaya çalışma |
lazy man's load n.
|
|
238 |
Idioms |
her şeyi toz pembe görme |
stars in (one's) eyes n.
|
|
239 |
Idioms |
her şeyi toz pembe görme |
stars in your eyes n.
|
|
240 |
Idioms |
her şey/her şeyi |
the kit and caboodle n.
|
|
241 |
Idioms |
korunması gereken her şeyi yerle bir eden ülke |
the sow that eats its farrow (ireland) n.
|
|
242 |
Idioms |
diğer her şeyi gölgede bırakmak |
cap the climax v.
|
|
243 |
Idioms |
her şeyi itiraf etmek |
make a clean breast v.
|
|
244 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak/denemek |
bend (one's) efforts v.
|
|
245 |
Idioms |
aklına gelen her şeyi denemek/yapmak |
bend (one's) efforts v.
|
|
246 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak |
bend over backwards v.
|
|
247 |
Idioms |
her şeyi toplamak |
pick something clean v.
|
|
248 |
Idioms |
(birinin) masasındaki her şeyi toplamak |
clear (one's) desk v.
|
|
249 |
Idioms |
bütün her şeyi/işi yapan olmak |
make all the running v.
|
|
250 |
Idioms |
bütün her şeyi/işi yapan olmak |
do all the running v.
|
|
251 |
Idioms |
bir şey/konu hakkında her şeyi bilmek |
have something hung up and salted v.
|
|
252 |
Idioms |
bir şey ile ilgili her şeyi bilmek |
know all the angles v.
|
|
253 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak |
go to the ends of the earth v.
|
|
254 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
go to any lengths v.
|
|
255 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
go to any extreme v.
|
|
256 |
Idioms |
her şeyi açık açık söylemek |
make no bones about v.
|
|
257 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak |
do one's level best v.
|
|
258 |
Idioms |
her şeyi riske atmak |
go for broke v.
|
|
259 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
do absolutely anything v.
|
|
260 |
Idioms |
her şeyi kazanmak |
sweep the board v.
|
|
261 |
Idioms |
her şeyi göze almak |
could fight a circle saw (and it a runnin') v.
|
|
262 |
Idioms |
her şeyi bir kenara bırakmak |
throw everything to wind v.
|
|
263 |
Idioms |
elden gelen her şeyi yapmak |
go to great lengths v.
|
|
264 |
Idioms |
her şeyi eskisi gibi yapmak |
get back into circulation v.
|
|
265 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi denemek |
leave no avenue unexplored v.
|
|
266 |
Idioms |
her şeyi sorgulamak |
not take anything for granted v.
|
|
267 |
Idioms |
elinden gelen/gücünün yettiği her şeyi yapmak |
do everything in one's power v.
|
|
268 |
Idioms |
gereken her şeyi yapmak/yapmış olmak |
pay one's dues v.
|
|
269 |
Idioms |
her şeyi yapıp cezalandırılmamak |
get away with murder v.
|
|
270 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak |
pull out all the stops v.
|
|
271 |
Idioms |
her şeyi tamam olmak |
have the makings of v.
|
|
272 |
Idioms |
her şeyi denemek |
go all lengths v.
|
|
273 |
Idioms |
kendini kurtarmak için her şeyi yapmak |
grasp at a straw v.
|
|
274 |
Idioms |
uğruna her şeyi vermek |
give one's eyeteeth for someone v.
|
|
275 |
Idioms |
uğruna her şeyi vermek |
give one's right arm for someone v.
|
|
276 |
Idioms |
yapılması gereken (yapılabilecek) her şeyi yapmak |
shoot the works v.
|
|
277 |
Idioms |
uğruna her şeyi göze almak |
would give one's right arm v.
|
|
278 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak ya da yapmamak) için her yolu denemek |
be all (one) could do (not) to (do something) v.
|
|
279 |
Idioms |
bir şeyi yapmak (ya da yapmamak) için her yolu denemek |
be all somebody can/could do (not) to do something v.
|
|
280 |
Idioms |
sağlam durup gereken her şeyi yapmak |
stand and deliver v.
|
|
281 |
Idioms |
birini sıkıştırıp her şeyi öğrenmek/bilgi almak |
squeeze (one) dry v.
|
|
282 |
Idioms |
her şeyi toz pembe görmek |
have stardust in (one's) eyes v.
|
|
283 |
Idioms |
her şeyi sunmak |
be spoon-fed v.
|
|
284 |
Idioms |
birinin yerine yapması gereken her şeyi yapmak |
be spoon-fed v.
|
|
285 |
Idioms |
her şeyi önüne getirmek |
be spoon-fed v.
|
|
286 |
Idioms |
her şeyi yiyip yutan bir şeyi devam ettirebilmek için büyük para, zaman, enerji harcamak |
feed the beast v.
|
|
287 |
Idioms |
bir şeyi planlarken her şeyi başlangıç dönemine yığmak |
front load v.
|
|
288 |
Idioms |
masanın/sıranın üstündeki her şeyi kaldırmak |
clear (one's) desk v.
|
|
289 |
Idioms |
yapabileceği her şeyi yapmak |
do (one's) damndest v.
|
|
290 |
Idioms |
yapabileceği her şeyi yapmak |
do (one's) darndest v.
|
|
291 |
Idioms |
huzurlu olmak için her şeyi yapmak |
do anything for a quiet life v.
|
|
292 |
Idioms |
sorunlardan uzak durmak için her şeyi yapmak |
do anything for a quiet life v.
|
|
293 |
Idioms |
problem/sorun yaşamamak için her şeyi yapmak |
do anything for a quiet life v.
|
|
294 |
Idioms |
birinin yararlanması için her şeyi anlatmak |
give someone the benefit of v.
|
|
295 |
Idioms |
birine her şeyi sayıp dökmek |
give someone the benefit of v.
|
|
296 |
Idioms |
birine her şeyi vermek |
give someone the works v.
|
|
297 |
Idioms |
(her şeyi) birbirine katmak |
rip something to bits v.
|
|
298 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmak |
try (one's) level best v.
|
|
299 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak |
do/try your level best (to do something) v.
|
|
300 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmaya çalışmak |
try (one's) utmost v.
|
|
301 |
Idioms |
mümkün olan her şeyi yapmaya çalışmak |
try (one's) utmost v.
|
|
302 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak |
do/try your utmost (to do something) v.
|
|
303 |
Idioms |
mümkün olan her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak |
do/try your utmost (to do something) v.
|
|
304 |
Idioms |
her şeyi ortaya dökmek |
reveal (one's) hand v.
|
|
305 |
Idioms |
ne pahasına olursa olsun her şeyi yapmak |
make a spoon or spoil a horn v.
|
|
306 |
Idioms |
bir şeye ulaşmak için her şeyi göze almak |
make a spoon or spoil a horn v.
|
|
307 |
Idioms |
(birine) her şeyi hazır sunmak |
spoon-feed (someone) v.
|
|
308 |
Idioms |
her şeyi denemek |
try every trick in the book v.
|
|
309 |
Idioms |
her şeyi riske atmak |
shoot the moon v.
|
|
310 |
Idioms |
kazanmak için her şeyi riske atmak |
shoot the moon v.
|
|
311 |
Idioms |
kazananın her şeyi aldığı bir oyun oynamak |
play for keeps v.
|
|
312 |
Idioms |
her şeyi kazanmak |
scoop the pool v.
|
|
313 |
Idioms |
her şeyi kazanmak |
scoop the kitty v.
|
|
314 |
Idioms |
her şeyi yapmak |
give an arm and a leg for something v.
|
|
315 |
Idioms |
her şeyi yapacak kadar çok istemek |
give an arm and a leg for something v.
|
|
316 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) her yolu denemek |
go to great lengths (to do something) v.
|
|
317 |
Idioms |
(bir şeyi yapmak için) her çareye başvurmak |
go to great lengths (to do something) v.
|
|
318 |
Idioms |
bir anda her şeyi unutmak |
(one's) mind goes blank v.
|
|
319 |
Idioms |
her şeyi düzene/sıraya koymak |
get all one's ducks in a row v.
|
|
320 |
Idioms |
her şeyi düzene/sıraya koymak |
have all one's ducks in a row v.
|
|
321 |
Idioms |
her şeyi düzene/sıraya koymak |
get all (of) (one's) ducks in a row v.
|
|
322 |
Idioms |
her şeyi ortada olmak |
be like an open book v.
|
|
323 |
Idioms |
her şeyi düzene/sıraya koymak |
get all one's ducks in a row v.
|
|
324 |
Idioms |
her şeyi düzene/sıraya koymak |
have all one's ducks in a row v.
|
|
325 |
Idioms |
her şeyi düzene/sıraya koymak |
get all (of) (one's) ducks in a row v.
|
|
326 |
Idioms |
her şeyi ortada olmak |
be like an open book v.
|
|
327 |
Idioms |
(birinin) her şeyi olmak |
be (one's) life v.
|
|
328 |
Idioms |
birinin her şeyi olmak |
be somebody's life v.
|
|
329 |
Idioms |
her şeyi yapan kişi |
chief cook and bottle-washer v.
|
|
330 |
Idioms |
her şeyi göze almak |
could fight a circle-saw v.
|
|
331 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak |
do/try your level best v.
|
|
332 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak/yapmaya çalışmak |
do/try your utmost v.
|
|
333 |
Idioms |
(bakışları) her şeyi anlatmak |
speak volumes v.
|
|
334 |
Idioms |
(her şeyi) düzene/sıraya koymak |
get (all) your ducks in a row [us] v.
|
|
335 |
Idioms |
(her şeyi) düzene/sıraya koymak |
have (all) your ducks in a row [us] v.
|
|
336 |
Idioms |
her şeyi göze almak |
give (one's) right arm v.
|
|
337 |
Idioms |
her şeyi göze almak |
give your right arm v.
|
|
338 |
Idioms |
her şeyi göze almak |
give right arm v.
|
|
339 |
Idioms |
(her şeyi) açığa çıkarmak |
give the (whole) show away v.
|
|
340 |
Idioms |
(her şeyi) açık etmek |
give the (whole) show away v.
|
|
341 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) elinden gelen her şeyi yapmak |
go to any lengths to (do something) v.
|
|
342 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) elinden gelen her şeyi yapmak |
go to any length to (do something) v.
|
|
343 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) elinden gelen her şeyi yapmak |
go to any greats to (do something) v.
|
|
344 |
Idioms |
(bir şey yapmak için) elinden gelen her şeyi yapmak |
go to any great to (do something) v.
|
|
345 |
Idioms |
için her şeyi yapmak |
go to the stake for v.
|
|
346 |
Idioms |
(inançları/düşünceleri/biri uğruna) her şeyi yapmak |
go to the stake for v.
|
|
347 |
Idioms |
(bir şey) için her şeyi yapmak |
go to the stake for (something) v.
|
|
348 |
Idioms |
(inandığı şeyi savunmak için/inançları uğruna) her şeyi yapmak |
go to the stake for (something) v.
|
|
349 |
Idioms |
kendini kurtarmak için her şeyi yapmak |
grab at a straw v.
|
|
350 |
Idioms |
kendini kurtarmak için her şeyi yapmak |
grab at straws v.
|
|
351 |
Idioms |
her şeyi düzene/sıraya koymak |
have all (of) (one's) ducks in a row v.
|
|
352 |
Idioms |
her şeyi bilmek |
have hung up and salted v.
|
|
353 |
Idioms |
her şeyi toz pembe görmek |
have stardust in eyes v.
|
|
354 |
Idioms |
her şeyi toz pembe görmek |
have stars in eyes v.
|
|
355 |
Idioms |
her şeyi toz pembe görmek |
have stars in your eyes v.
|
|
356 |
Idioms |
her şeyi bildiğini sanmak |
have/know all the answers v.
|
|
357 |
Idioms |
için her şeyi yapmak |
kill for v.
|
|
358 |
Idioms |
bir şey için her şeyi yapmak |
kill for something v.
|
|
359 |
Idioms |
(hepsini/her şeyi) çok iyi bilmek |
know (all) too well v.
|
|
360 |
Idioms |
(biri/bir şey) hakkında her şeyi/neredeyse her şeyi bilmek |
know (someone or something) inside out v.
|
|
361 |
Idioms |
(biri/bir şey) hakkında her şeyi/neredeyse her şeyi sular seller gibi bilmek |
know (someone or something) inside out v.
|
|
362 |
Idioms |
her şeyi bildiğini zannetmek |
know it all v.
|
|
363 |
Idioms |
(birinden) her şeyi beklemek |
not put it past v.
|
|
364 |
Idioms |
gereken her şeyi yapmak/yapmış olmak |
pay dues v.
|
|
365 |
Idioms |
gereken her şeyi yapmak/yapmış olmak |
pay dues v.
|
|
366 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak |
pull all the stops out v.
|
|
367 |
Idioms |
(birini/bir şeyi) her şeyin üstünde tutmak |
put (someone or something) first v.
|
|
368 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak |
throw the kitchen sink v.
|
|
369 |
Idioms |
(bir şeyi başarmak için) elinde ne var ne yok her şeyi vermek |
throw the kitchen sink v.
|
|
370 |
Idioms |
elinden gelen her şeyi yapmak |
stand on head v.
|
|
371 |
Idioms |
mümkün olan her şeyi yapmak |
stand on head v.
|
|
372 |
Idioms |
yapabileceği her şeyi yapmak |
try (one's) damnedest v.
|
|
373 |
Idioms |
yapabileceği her şeyi yapmak |
try (one's) damndest v.
|
|
374 |
Idioms |
her şeyi yapmak |
wait on hand and foot v.
|
|
375 |
Idioms |
uğruna her şeyi göze almak |
would give your right arm for v.
|
|
376 |
Idioms |
(bir şey) için her şeyi yapmak |
would/could kill for (something) v.
|
|
377 |
Idioms |
her şeyi kapsayan (sigorta poliçesi) |
bumper-to-bumper adj.
|
|
378 |
Idioms |
gereken her şeyi yapmış |
paid one's dues adj.
|
|
379 |
Idioms |
her şeyi hesaba katarak |
upon the matter adv.
|
|
380 |
Idioms |
her şeyi düşünerek |
upon the matter adv.
|
|
381 |
Idioms |
her şeyi göz önüne alarak |
upon the matter adv.
|
|
382 |
Idioms |
her şeyi hesaba katarak |
upon the whole adv.
|
|
383 |
Idioms |
her şeyi düşünerek |
upon the whole adv.
|
|
384 |
Idioms |
her şeyi göz önüne alarak |
upon the whole adv.
|
|
385 |
Idioms |
bırak her şeyi! |
stop the presses! expr.
|
|
386 |
Idioms |
bırak her şeyi! |
stop the music! expr.
|
|
387 |
Idioms |
her şeyi hesaba katma |
on balance expr.
|
|
388 |
Idioms |
her şeyi tam, bir tek ismi eksik |
in all but name expr.
|
|
389 |
Idioms |
her şeyi yerli yerinde |
not a hair out of place expr.
|
|
390 |
Idioms |
her şeyi bilerek |
with one's eyes open expr.
|
|
391 |
Idioms |
her şeyi düşünme |
on balance expr.
|
|
392 |
Idioms |
her şeyi göz önünde tutarak |
on balance expr.
|
|
393 |
Idioms |
her şeyi yitirmiş |
it is all up with expr.
|
|
394 |
Idioms |
her şeyi yerli yerinde |
in apple-pie order expr.
|
|
395 |
Idioms |
her şeyi var, bir tek ismi yok |
in all but name expr.
|
|
396 |
Idioms |
her şeyi kapsayan |
across-the-board expr.
|
|
397 |
Idioms |
(biri için) her şeyi olduğundan iyi görmek |
all his geese are swans expr.
|
|
398 |
Idioms |
her şeyi bıraktığın yerde/gibi bulmak imkansızdır |
you can't go home again expr.
|
|
399 |
Idioms |
her şeyi ortada |
in plain view expr.
|
|
400 |
Idioms |
elin kolun uzunsa her şeyi elde etmek kolay |
the longest pole knocks the persimmon [us] expr.
|
|
401 |
Idioms |
sahip olduğu her şeyi kaybetmiş |
on skid row [us] expr.
|
|
402 |
Idioms |
filler asla unutmaz (birinin her şeyi hatırladığını dile getirmek için söylenir) |
an elephant never forgets expr.
|
|
403 |
Idioms |
(birinin) her şeyi başına yıkılmış |
(one's) whole world came crashing down around (one) expr.
|
|
404 |
Idioms |
her şeyi hesaba katarak |
all found expr.
|
|
405 |
Idioms |
yemeğin her şeyi |
all the fixings expr.
|
|
406 |
Idioms |
yemeğin her şeyi |
all the trimmings expr.
|
|
407 |
Idioms |
her şeyi ortada olan |
he/she is (like an) an open book expr.
|
|
408 |
Idioms |
her şeyi hesaba katarak |
all found expr.
|
|
409 |
Idioms |
yemeğin her şeyi |
all the fixings expr.
|
|
410 |
Idioms |
yemeğin her şeyi |
all the trimmings expr.
|
|
411 |
Idioms |
her şeyi ortada olan |
he/she is (like an) an open book expr.
|
|
412 |
Idioms |
(bir şeyi) mümkün olan her şekilde deneyerek |
by all means of (something) expr.
|
|
413 |
Idioms |
(biri) karşısındakine her şeyi söyler, fakat kendine gelince kaldıramaz |
(one) can dish it out, but (one) can't take it expr.
|
|
414 |
Idioms |
her şeyi yapabilecek kadar güçlü |
ten foot tall and bulletproof expr.
|
|
415 |
Idioms |
(birinin) donuna kadar her şeyi |
the shirt off (one's) back expr.
|
|
416 |
Idioms |
donuna kadar her şeyi |
the shirt off back expr.
|
|
417 |
Idioms |
donuna kadar her şeyi |
the shirt off your back expr.
|
|
418 |
Idioms |
her şeyi göz önüne aldığında |
when you get right down to it expr.
|
|
419 |
Idioms |
her şeyi bilerek |
with eyes open expr.
|
|
420 |
Idioms |
her şeyi bilerek |
with your eyes open expr.
|
|
Speaking |
|
421 |
Speaking |
her şeyi uydurduğun gibi |
like you make up everything n.
|
|
422 |
Speaking |
her şeyi bırak! |
hold everything! interj.
|
|
423 |
Speaking |
benden istediğin her şeyi yaptım |
I have done everything you've asked of me expr.
|
|
424 |
Speaking |
bana bildiği her şeyi öğretti |
he taught me everything he knows expr.
|
|
425 |
Speaking |
bu her şeyi açıklıyor |
that explains a lot expr.
|
|
426 |
Speaking |
beraber yaptığımız her şeyi hatırlıyorum |
I remember everything we did together expr.
|
|
427 |
Speaking |
birlikte yaptığımız her şeyi hatırlıyorum |
I remember everything we did together expr.
|
|
428 |
Speaking |
bedeli ne olursa olsun her şeyi yapmalısın |
you have to do whatever it takes expr.
|
|
429 |
Speaking |
ben her şeyi planladım/ayarladım |
I got it all figured out expr.
|
|
430 |
Speaking |
bu her şeyi açıklıyor |
that clears up a lot expr.
|
|
431 |
Speaking |
ben her şeyi hatırlıyorum |
I remember everything expr.
|
|
432 |
Speaking |
ben her şeyi hatırlarım |
I remember everything expr.
|
|
433 |
Speaking |
bize her şeyi anlatmıyorsun |
you're not telling us everything expr.
|
|
434 |
Speaking |
benden aldığın her şeyi geri istiyorum |
I want everything you took from me expr.
|
|
435 |
Speaking |
her şeyi açıklayacağım |
I'll explain everything expr.
|
|
436 |
Speaking |
her şeyi kitabına göre yapıyorum |
I'm playing it by the book expr.
|
|
437 |
Speaking |
her şeyi ben mi yapacağım? |
do I have to do everything myself? expr.
|
|
438 |
Speaking |
her şeyi söyle bana |
tell me everything expr.
|
|
439 |
Speaking |
her şeyi açıklayabilirim |
I can explain everything expr.
|
|
440 |
Speaking |
her şeyi senin almanı istiyorum |
I want you to have everything expr.
|
|
441 |
Speaking |
her şeyi almanı istiyorum |
I want you to have everything expr.
|
|
442 |
Speaking |
elimden gelen her şeyi yaptım |
i did everything that i could expr.
|
|
443 |
Speaking |
her şeyi yanlış anladın |
you've got it all wrong expr.
|
|
444 |
Speaking |
her şeyi biliyorum |
I know everything expr.
|
|
445 |
Speaking |
hakkında bilmem gereken her şeyi anlat |
tell me everything I need to know about you expr.
|
|
446 |
Speaking |
her şeyi fark ederim |
I notice everything expr.
|
|
447 |
Speaking |
her şeyi denedik |
we've tried everything expr.
|
|
448 |
Speaking |
her şeyi sorun haline getirme! |
don't make a big deal out of everything! expr.
|
|
449 |
Speaking |
her şeyi tastamam |
she's got it all expr.
|
|
450 |
Speaking |
her şeyi durdur! |
hold everything! expr.
|
|
451 |
Speaking |
her şeyi ben mi yapmalıyım? |
do I have to do everything myself? expr.
|
|
452 |
Speaking |
eminim bu her şeyi düzeltir |
I'm sure that'll fix everything expr.
|
|
453 |
Speaking |
her şeyi bildiğimi iddia etmiyorum |
I don't profess to know everything expr.
|
|
454 |
Speaking |
her şeyi anlat bana |
tell me everything expr.
|
|
455 |
Speaking |
her şeyi denedik ancak tedaviye cevap vermedi |
despite all our efforts she/he failed to respond expr.
|
|
456 |
Speaking |
her şeyi gördüm |
I saw the whole thing expr.
|
|
457 |
Speaking |
her şeyi düzeltebilirim |
I could fix everything expr.
|
|
458 |
Speaking |
her şeyi yaparım |
I'll do anything expr.
|
|
459 |
Speaking |
her şeyi yak |
burn eveything expr.
|
|
460 |
Speaking |
hadi her şeyi unutalım |
let's forget everything expr.
|
|
461 |
Speaking |
istediğiniz her şeyi size vereceğiz |
we'll give you anything you want expr.
|
|
462 |
Speaking |
istediğiniz her şeyi başarabilirsiniz |
you can achieve anything you want expr.
|
|
463 |
Speaking |
onu geri almak için her şeyi yaparım |
I'd do anything to get her back expr.
|
|
464 |
Speaking |
ona kendimle ilgili her şeyi anlattım |
I told her everything about myself expr.
|
|
465 |
Speaking |
neden her şeyi bu kadar zorlaştırıyorsunuz ki? |
why do you have to make everything so difficult? expr.
|
|
466 |
Speaking |
neden her şeyi bu kadar zorlaştırıyorsun ki? |
why do you have to make everything so difficult? expr.
|
|
467 |
Speaking |
niye her şeyi bu kadar zorlaştırıyorsunuz ki? |
why do you have to make everything so difficult? expr.
|
|
468 |
Speaking |
niye her şeyi bu kadar zorlaştırıyorsun ki? |
why do you have to make everything so difficult? expr.
|
|
469 |
Speaking |
senin her şeyi bildiğini sanmıyorum |
I don't think you know everything expr.
|
|
470 |
Speaking |
sence bu her şeyi anlatmıyor mu? |
doesn't that say it all? expr.
|
|
471 |
Speaking |
sanırım her şeyi anlattım sana |
I think I've told you everything expr.
|
|
472 |
Speaking |
para her şeyi çözer |
money solves everything expr.
|
|
473 |
Speaking |
para her şeyi çözmez |
money doesn't solve everything expr.
|
|
474 |
Speaking |
senin için her şeyi yaparım |
I would do anything for you expr.
|
|
475 |
Speaking |
sana her şeyi anlatacağım |
I'll tell you everything expr.
|
|
476 |
Speaking |
sahip olduğum her şeyi kaybettim |
I lost everything I had expr.
|
|
477 |
Speaking |
(iki şeyi karşılaştırırken) her haliyle çok daha iyi |
that beats something all to pieces expr.
|
|
478 |
Speaking |
(iki şeyi karşılaştırırken) her haliyle çok daha iyi |
that beats all to pieces expr.
|
|
479 |
Speaking |
yapabileceğimiz her şeyi yapıyoruz |
we're doing everything we can expr.
|
|
480 |
Speaking |
istediğim her şeyi yaptı |
he did everything I asked expr.
|
|
481 |
Speaking |
istediğim her şeyi yaptı |
she did everything I asked expr.
|
|
Trade/Economic |
|
482 |
Trade/Economic |
kazananın her şeyi aldığı piyasa |
winner-takes-all markets n.
|
|
Politics |
|
483 |
Politics |
aşkı uğruna her şeyi göze alan erkek |
knight n.
|
|
Industry |
|
484 |
Industry |
sözleşmede her şeyi kapsayan madde |
basket clause n.
|
|
Computer |
|
485 |
Computer |
her şeyi yazdır |
print everything expr.
|
|
Pathology |
|
486 |
Pathology |
retina hastalıkları ve bazı beyinsel bozukluklardan kaynaklanan, görüş alanındaki her şeyi olduğundan daha büyük görme durumu |
macropsia n.
|
|
Social Sciences |
|
487 |
Social Sciences |
her şeyi insanın deneyim ve değerleri açısından yorumlayan (bakış açısı) |
anthropocentric adj.
|
|
Religious |
|
488 |
Religious |
tanrı'nın sadece günümüzde her şeyi bildiğine dair dördüncü yüzyıl inancı |
agnoetism n.
|
|
489 |
Religious |
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı |
themistian n.
|
|
490 |
Religious |
isa mesih'in her şeyi bildiğini inkar eden 6. yüzyılda yaşamış kimselerin mensup olduğu mezhep |
themistian n.
|
|
491 |
Religious |
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı |
agnoete n.
|
|
492 |
Religious |
isa mesih'in her şeyi bildiğini inkar eden 6. yüzyılda yaşamış kimselerin mensup olduğu mezhep |
agnoete n.
|
|
493 |
Religious |
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı |
agnoite n.
|
|
494 |
Religious |
isa mesih'in her şeyi bildiğini inkar eden 6. yüzyılda yaşamış kimselerin mensup olduğu mezhep |
agnoite n.
|
|
495 |
Religious |
milattan sonra 4. yüzyılda ortaya çıkan, tanrı'nın her şeyi bilme yeteneğinin yalnızca şimdiki zamanla kısıtlı olduğunu düşünen aryan tarikatı |
agnoetae n.
|
|
496 |
Religious |
isa mesih'in her şeyi bildiğini inkar eden 6. yüzyılda yaşamış kimselerin mensup olduğu mezhep |
agnoetae n.
|
|
497 |
Religious |
tüm yıl boyunca komünyon sırasında söylenen ve ilahi olarak okunan her şeyi kapsayan kitap |
missal n.
|
|
498 |
Religious |
her şeyi kapsayan şey |
omniety n.
|
|
499 |
Religious |
her şeyi içeren şey |
omniety n.
|
|
500 |
Religious |
(hinduizm) var olan her şeyi kapsayan kozmik ilkeler bütünü |
dharma n.
|
|